Kültürümüze Sahip Çıkalım

Atatürk kişisel gelişiminde etkisi bulunan kişileri: "Bedenimin babası Ali Rıza Efendi, hislerimin babası Namık Kemal, fikirlerimin babası ise Ziya Gökalp’tir", cümlesiyle belirtmektedir. Atatürk'ün bu sözünden de anlaşılacağı üzere, Atatürk'ün fikir öncüsü Ziya Gökalp'tir. İnkılapların gerçekleştiği o dönemlerde, Ziya Gökalp'e göre yeni bir müzik dili oluşturmak gerekmekte, bu düşüncesini ise şu sözleriyle ifade etmektedir; "Bugün işte şu üç musikinin karşısındayız: Şark musikisi, garp musikisi, halk musikisi. Acaba bunlardan hangisi bizim için millidir? Şark musikisinin hem hasta, hem de gayr-ı milli olduğunu gördük. Halk musikisi harsımızın, garp musikisi de yeni medeniyetimizin musikileri olduğu için, her ikisi de bize yabancı değildir. O halde milli musikimiz, memleketimizdeki halk musikileri ile garp musikisinin imtizacından doğacaktır. Halk musikimiz bize pek çok melodiler vermiştir. Bunları toplar ve garp musikisi usulünce armonize edersek hem milli, hem de Avrupai bir musikiye malik oluruz. Atatürk, Ziya Gökalp'in bu düşüncesinden etkilenmiş ve bu durumu şu sözlerle ifade etmiştir; "Osmanlı musikisi Türkiye Cumhuriyeti'ndeki büyük inkılapları terennüm edecek kudrette değildir. Bize yeni bir musiki lazımdır ve bu musiki olacaktır. İtiyad dediğiniz şeye gelince, sizin Osmanlı musikinizi Anadolu köylüsü dinler mi? Dinlemiş mi? Onda o musikinin itiyadı yoktur." Hatta bu düşüncelerini meclise taşımıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden yaptığı konuşmasında şu şekilde ifade etmektedir: "Arkadaşlar güzel sanatların hepsinde ulus gençliğinin ne türlü ilerletilmesini İstediğinizi bilirim. Ancak burada en çabuk, en önde götürülmesi gerekli olan Türk musikisidir. Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, musikide değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir. Bugün dinletmeğe yeltenilen musiki yüz ağartacak değerde olmaktan uzaktır; bunu açıkça bilmeliyiz. Ulusal, ince duyguları, düşünceleri anlatan yüksek değişleri, söyleyişleri toplamak, onları bir gün önce, son musiki kurallarına göre işlemek gerekir. Ancak bu düzeyde Türk ulusal musikisi yükselebilir, evrensel musikide yerini alabilir”. Atatürk'ün bu sözlerinden anlaşılacağı gibi müzik devrimi arayışına girilmiştir. Bu konuyu neden hatırlattım diye birileri düşünebilir. Konservatuvar eğitimi alan ve bu nedendendir ki klasik müzik ve diğer müzik türleri hakkında az da olsa bilgi sahibi olan biriyim. Belki de ondandır ki beni düşündüren ve düşündükçe rahatsız eden bir konu var. Kendini bin bir zorluklarla sanata adayan, ne yazık ki Türk halkının tanımadığı, uluslararası alanda Türk Dünyası sanatçısı olarak isim edinmiş sanatçılarımız var. Oysa Orta Asya'dan Balkanlar'a, Balkanlar'dan Kafkaslar'a, Kafkaslar'dan Anadolu’ya, öyle sanatçılarımız var ki dünyada karşısına çıkabilecek 2. bir müzisyen olmayan... Onlar ki, Fransa’da İtalya'da Rusya'da Almanya'da tanınan ama Türk halkı olarak bizim tanımadığımız sanatçılarımız. Bunun için bu konuyu medyanın kendisine amaç edinmesi gerektiği düşüncesi içerisindeyim. Sanatımızı, sanatçımızı bilmeli ve sürekli bir öğrenme çabası içerisinde olmalıyız. Bunun için elimizden geldiğince insanlarımızı bilgilendirmemiz lazım. Aksi halde yine geçmişte olduğu gibi Batılılar, Azerbaycan bestecisi Gara Garayev gibi bestecilerin eserlerini Verdi'nin bir eseriymiş gibi karşımıza çıkarmaya devam edecekler. Nitekim yakın zamanda uluslararası bir spor yarışmasında buna şahit olduk. Türk'e ait olan bir eseri Verdi'nin eseriymiş gibi ayakta alkışladık... Sözüm şu ki; Sanatına ve sanatçısına sahip olan toplumlar uluslararası alanda her zaman söz sahibi olacaklar ve sanatına sahip çıkmayan bir toplum, kendi eliyle kültür yozlaşması yaşayacaktır. Çünkü sanat, bir milletin şah damarıdır. - c36a80ac 33cb 4bdb 8dbd f62dcecace63

Atatürk kişisel gelişiminde etkisi bulunan kişileri: "Bedenimin babası Ali Rıza Efendi, hislerimin babası Namık Kemal, fikirlerimin babası ise Ziya Gökalp’tir", cümlesiyle belirtmektedir. Atatürk'ün bu sözünden de anlaşılacağı üzere, Atatürk'ün fikir öncüsü Ziya Gökalp'tir. İnkılapların gerçekleştiği o dönemlerde, Ziya Gökalp'e göre yeni bir müzik dili oluşturmak gerekmekte, bu düşüncesini ise şu sözleriyle ifade etmektedir; "Bugün işte şu üç musikinin karşısındayız: Şark musikisi, garp musikisi, halk musikisi. Acaba bunlardan hangisi bizim için millidir? Şark musikisinin hem hasta, hem de gayr-ı milli olduğunu gördük. Halk musikisi harsımızın, garp musikisi de yeni medeniyetimizin musikileri olduğu için, her ikisi de bize yabancı değildir. O halde milli musikimiz, memleketimizdeki halk musikileri ile garp musikisinin imtizacından doğacaktır. Halk musikimiz bize pek çok melodiler vermiştir. Bunları toplar ve garp musikisi usulünce armonize edersek hem milli, hem de Avrupai bir musikiye malik oluruz. Atatürk, Ziya Gökalp'in bu düşüncesinden etkilenmiş ve bu durumu şu sözlerle ifade etmiştir; "Osmanlı musikisi Türkiye Cumhuriyeti'ndeki büyük inkılapları terennüm edecek kudrette değildir. Bize yeni bir musiki lazımdır ve bu musiki olacaktır. İtiyad dediğiniz şeye gelince, sizin Osmanlı musikinizi Anadolu köylüsü dinler mi? Dinlemiş mi? Onda o musikinin itiyadı yoktur." Hatta bu düşüncelerini meclise taşımıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden yaptığı konuşmasında şu şekilde ifade etmektedir: "Arkadaşlar güzel sanatların hepsinde ulus gençliğinin ne türlü ilerletilmesini İstediğinizi bilirim. Ancak burada en çabuk, en önde götürülmesi gerekli olan Türk musikisidir. Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, musikide değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir. Bugün dinletmeğe yeltenilen musiki yüz ağartacak değerde olmaktan uzaktır; bunu açıkça bilmeliyiz. Ulusal, ince duyguları, düşünceleri anlatan yüksek değişleri, söyleyişleri toplamak, onları bir gün önce, son musiki kurallarına göre işlemek gerekir. Ancak bu düzeyde Türk ulusal musikisi yükselebilir, evrensel musikide yerini alabilir”. Atatürk'ün bu sözlerinden anlaşılacağı gibi müzik devrimi arayışına girilmiştir. Bu konuyu neden hatırlattım diye birileri düşünebilir. Konservatuvar eğitimi alan ve bu nedendendir ki klasik müzik ve diğer müzik türleri hakkında az da olsa bilgi sahibi olan biriyim. Belki de ondandır ki beni düşündüren ve düşündükçe rahatsız eden bir konu var. Kendini bin bir zorluklarla sanata adayan, ne yazık ki Türk halkının tanımadığı, uluslararası alanda Türk Dünyası sanatçısı olarak isim edinmiş sanatçılarımız var. Oysa Orta Asya'dan Balkanlar'a, Balkanlar'dan Kafkaslar'a, Kafkaslar'dan Anadolu’ya, öyle sanatçılarımız var ki dünyada karşısına çıkabilecek 2. bir müzisyen olmayan... Onlar ki, Fransa’da İtalya'da Rusya'da Almanya'da tanınan ama Türk halkı olarak bizim tanımadığımız sanatçılarımız. Bunun için bu konuyu medyanın kendisine amaç edinmesi gerektiği düşüncesi içerisindeyim. Sanatımızı, sanatçımızı bilmeli ve sürekli bir öğrenme çabası içerisinde olmalıyız. Bunun için elimizden geldiğince insanlarımızı bilgilendirmemiz lazım. Aksi halde yine geçmişte olduğu gibi Batılılar, Azerbaycan bestecisi Gara Garayev gibi bestecilerin eserlerini Verdi'nin bir eseriymiş gibi karşımıza çıkarmaya devam edecekler. Nitekim yakın zamanda uluslararası bir spor yarışmasında buna şahit olduk. Türk'e ait olan bir eseri Verdi'nin eseriymiş gibi ayakta alkışladık... Sözüm şu ki; Sanatına ve sanatçısına sahip olan toplumlar uluslararası alanda her zaman söz sahibi olacaklar ve sanatına sahip çıkmayan bir toplum, kendi eliyle kültür yozlaşması yaşayacaktır. Çünkü sanat, bir milletin şah damarıdır. - c36a80ac 33cb 4bdb 8dbd f62dcecace63

Atatürk kişisel gelişiminde etkisi bulunan kişileri: “Bedenimin babası Ali Rıza Efendi, hislerimin babası Namık Kemal, fikirlerimin babası ise Ziya Gökalp’tir”, cümlesiyle belirtmektedir. Atatürk’ün bu sözünden de anlaşılacağı üzere, Atatürk’ün fikir öncüsü Ziya Gökalp’tir. İnkılapların gerçekleştiği o dönemlerde, Ziya Gökalp’e göre yeni bir müzik dili oluşturmak gerekmekte, bu düşüncesini ise şu sözleriyle ifade etmektedir; “Bugün işte şu üç musikinin karşısındayız: Şark musikisi, garp musikisi, halk musikisi. Acaba bunlardan hangisi bizim için millidir? Şark musikisinin hem hasta, hem de gayr-ı milli olduğunu gördük. Halk musikisi harsımızın, garp musikisi de yeni medeniyetimizin musikileri olduğu için, her ikisi de bize yabancı değildir. O halde milli musikimiz, memleketimizdeki halk musikileri ile garp musikisinin imtizacından doğacaktır. Halk musikimiz bize pek çok melodiler vermiştir. Bunları toplar ve garp musikisi usulünce armonize edersek hem milli, hem de Avrupai bir musikiye malik oluruz. Atatürk, Ziya Gökalp’in bu düşüncesinden etkilenmiş ve bu durumu şu sözlerle ifade etmiştir; “Osmanlı musikisi Türkiye Cumhuriyeti’ndeki büyük inkılapları terennüm edecek kudrette değildir. Bize yeni bir musiki lazımdır ve bu musiki olacaktır. İtiyad dediğiniz şeye gelince, sizin Osmanlı musikinizi Anadolu köylüsü dinler mi? Dinlemiş mi? Onda o musikinin itiyadı yoktur.” Hatta bu düşüncelerini meclise taşımıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden yaptığı konuşmasında şu şekilde ifade etmektedir: “Arkadaşlar güzel sanatların hepsinde ulus gençliğinin ne türlü ilerletilmesini İstediğinizi bilirim. Ancak burada en çabuk, en önde götürülmesi gerekli olan Türk musikisidir. Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, musikide değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir. Bugün dinletmeğe yeltenilen musiki yüz ağartacak değerde olmaktan uzaktır; bunu açıkça bilmeliyiz. Ulusal, ince duyguları, düşünceleri anlatan yüksek değişleri, söyleyişleri toplamak, onları bir gün önce, son musiki kurallarına göre işlemek gerekir. Ancak bu düzeyde Türk ulusal musikisi yükselebilir, evrensel musikide yerini alabilir”. Atatürk’ün bu sözlerinden anlaşılacağı gibi müzik devrimi arayışına girilmiştir. Bu konuyu neden hatırlattım diye birileri düşünebilir. Konservatuvar eğitimi alan ve bu nedendendir ki klasik müzik ve diğer müzik türleri hakkında az da olsa bilgi sahibi olan biriyim. Belki de ondandır ki beni düşündüren ve düşündükçe rahatsız eden bir konu var. Kendini bin bir zorluklarla sanata adayan, ne yazık ki Türk halkının tanımadığı, uluslararası alanda Türk Dünyası sanatçısı olarak isim edinmiş sanatçılarımız var. Oysa Orta Asya’dan Balkanlar’a, Balkanlar’dan Kafkaslar’a, Kafkaslar’dan Anadolu’ya, öyle sanatçılarımız var ki dünyada karşısına çıkabilecek 2. bir müzisyen olmayan… Onlar ki, Fransa’da İtalya’da Rusya’da Almanya’da tanınan ama Türk halkı olarak bizim tanımadığımız sanatçılarımız. Bunun için bu konuyu medyanın kendisine amaç edinmesi gerektiği düşüncesi içerisindeyim. Sanatımızı, sanatçımızı bilmeli ve sürekli bir öğrenme çabası içerisinde olmalıyız. Bunun için elimizden geldiğince insanlarımızı bilgilendirmemiz lazım. Aksi halde yine geçmişte olduğu gibi Batılılar, Azerbaycan bestecisi Gara Garayev gibi bestecilerin eserlerini Verdi’nin bir eseriymiş gibi karşımıza çıkarmaya devam edecekler. Nitekim yakın zamanda uluslararası bir spor yarışmasında buna şahit olduk. Türk’e ait olan bir eseri Verdi’nin eseriymiş gibi ayakta alkışladık… Sözüm şu ki; Sanatına ve sanatçısına sahip olan toplumlar uluslararası alanda her zaman söz sahibi olacaklar ve sanatına sahip çıkmayan bir toplum, kendi eliyle kültür yozlaşması yaşayacaktır. Çünkü sanat, bir milletin şah damarıdır.

Okumaya devam et  Atatürk’ün Evi Neden Bomboş?

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir