İLK TAŞI KİM ATACAK?

<p>İLK TAŞI KİM ATACAK?
Hüseyin MÜMTAZ</p>
<p>Durum hiç de iç açıcı değil.
Orgeneral Akar nereden icabettiyse (demek ki icabetti); “Hem Afrin'de operasyon yapabilecek hem de aynı anda Ege'yi kontrol edebilecek güce sahibiz” dedi.
İki gün sonra da Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’nin; “Güney Kıbrıs Rum yönetiminin Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon faaliyetleri karşısında, Doğu Akdeniz'de kendi kıta sahanlığındaki hak ve menfaatlerini korumaya devam ederken, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ile gerekli adımları atmaya da kararlı olduğunu” bildirdi.
Eş zamanlı olarak Güney Kıbrıs yönetimi de, keşif yapmak üzere Kıbrıs Adası'nın güneydoğusuna yaklaşan İtalyan ENI firmasına ait geminin Türk makamlarınca hareket etmemesi konusunda uyarıldığını da iddia etti. İtalyan ENI şirketi Sözcüsü, Saipem 12000 adlı sondaj gemisinin, cuma günü Türk savaş gemilerince durdurulduğunu belirterek faaliyetlerin askıya alındığını açıkladı.
Afrin, Ege ve Doğu Akdeniz…
Bitmedi…
TSK Afrin’de savaşır, şehitler verir, memleketin her köşesinde her gün cenaze törenlerinde yürekler dağlanır, feryatlar arşa yükselirken…
44 yıl önce denizaşırı harekâtla ilki 20-22 Temmuz; ikincisi 14-16 Ağustos olmak üzere iki seferde ve sadece 4 günde “aldığımız” Kıbrıs’ın kuzey yarısında da durum içler acısı.
İç siyaset alev alev yanıyor.
Bir genel seçim daha yapıldı.
En büyük parti UBP ile “karşı cenah”taki partiler kahve bile içmeyeceklerini yahut sadece kahve içeceklerini ama koalisyon görüşmesi yapmayacaklarını ifade edince 3 vekilli Serdar “kilit” parti oldu.
Bunda Serdar’ın suçu/günahı ne?
Önünde iki yol vardı; ya UBP ile ortak olup, 2 vekilli bölücü/ayrılıkçı küsurat partisini de iktidara taşıyarak bıçağın sırtında bir çoğunluk/azınlık hükümeti kuracaktı…
Ki böyle yaparsa “bölücülüğe” ortak olacaktı…
Yahut diğer tarafı seçerek, kuvvetli bir çoğunluk hükümetine hem ortak olma, hem de aşırılıkları kontrol etme fırsatı bulacaktı.
Öyle yaptı.
Tercihinin doğruluğu da daha hükümet kurma görüşmeleri devam ederken ortaya çıktı.
Malûm paçavra gazete ile Pasdaran’ın bindirilmiş kıtaları “beraberce” pimi çekip Şehitler Meydanı ve Girne Kapısı’nın orta yerine bıraktılar.
Her gün Türkiye’ye, milli ve manevi değerlere kin kusan, söven rezil gazetenin yazıp söyledikleri hep düşünce ve fikir özgürlüğü kapsamında mıdır?
Dünyanın başka hangi ülkesinde, devletin ve milletin ortak değerlerine böyle kepaze göndermeler yapılır?
Yapılıp da cezasız kalır?
Yasalar uygun şekilde düzenlense ve uygulansa idi olaylar bu seviyeye gelebilir miydi?
Kimse “Sömürge yasaları” mazeretinin arkasına sığınmasın! Graliçe’ye, parlamentosuna, askerine, polisine bunun binde birini yazabilir misiniz?
Sakın o gazete ile Pasdaran ortak hareket ediyor olmasınlar?
Krizden ikisi de kendince nemalanıp “tavan” yapmıyor mu?
Peki bundan sonra ne olabilir, ne yapmalı?
1.UBP; fırsattan istifade kendine gelmelidir.
Nerede yanlış yaptığını düşünmelidir.
Özgürgün’ün, özel hayatındaki radikal değişiklikleri seçim döneminde denk getirmesi, nafaka bağlamında tl. değil de sterlin hesaplarının ortaya çıkmış olması, Ertuğruloğlu’nun resmen “harcanması”; UBP’nin havada kazanacağı 2 vekili bölücü küsurat partisine hediye etmiştir.
Tez zamanda kurultay ve genel başkan değişikliği, partinin başına çöreklenmiş dillere destan Famagusta triumvirasının sistem harici bırakılması, Ertuğruloğlu’nun da tekrar seçileceği “muhtemel” bir erken genel seçimde partiyi tek başına… olmasa da Serdar’la yeniden iktidar yapacaktır.
Bu süreç işlerken UBP, Ergün Poyraz’ın Emrullah Turanlı’yı anlattığı “Tilkiyle Vals” kitabından 47 adet temin edip 47 milletvekilinin masasına koymalıdır. (Üçüncüyü siz bulun.)
KTHY rezilliğinden sonraki dönemde; KKTC’nin akciğeri Ercan’ın nasıl tıkanarak nefessiz bırakıldığı, Geçitkale’nin neden hiç yokmuş gibi davranıldığı ancak böylece öğrenilebilir.
Kıbrıs Türkü’nün kanatları yoktur ve adada yaşamaktadır. Ada’nın dışına çıkmak için ille Libya’dan göçmen/kaçak/tekne/tur operatörü kiralayıp onların İtalya’ya çıktığı yolla mı Türkiye’ye gitmelidir?
Ankara yahut İstanbul’a 500-600 lira uçak parası ne demektir? (Turanlı’nın sakın bir Larnaka anlaşması da olmasın?)
Sadece bunlar bile UBP’nin önünü açacaktır, haberiniz olsun.
2.Ya CTP? En büyük ikinci parti…
İçinde bulunulan bu durumda onun hiç mi günahı yoktur?
DURUM nedir?
“Her kurum yakılmış, yıkılmış, cep delik, yüzsüzler, hırsızlar adanın bu halinden paraya boğulmuş, Kıbrıs sorununu çözebilecek eldeki avantaj yutularak toprak, mülkiyet iadesi olasılığı ortadan kaldırılmış.
Nüfusunu, adada kimlerin yaşadığını dahi bilemeyen, istihbarat alamayan, polisi, askeri kontrol edemeyen korkunç olayların patlamasıyla vahimleşen durum nasıl düzelecek? …
…Çoğu insan, maaşlara, ikramiyelere, terfilere, mevkilere, yurttaşlığa, yakınlarını devlet dairesine aldırmaya, avantaja teslim edildi.
Peki en acil konular neler? İlk başta can güvenliği. Son yaşanan siyasi veya sosyal olaylar can güvenliğinin tehdit altında olduğunu gösteriyor. Bu durum çok ciddiye alınmalıdır. Çeşitli önlemler gerekebilir. Çünkü şiddet, eğilim olmaktan çıkmış, hayatlara kast etmeye başlamış. Hükümet bu güvenceyi kısa zamanda nasıl sağlayacak? Ok yaydan çıkmış, yaptığından pişman olmayan ve aynı tutumu sergileyeceklerini söyleyebilen gruplar nasıl geriletilecektir? İngiliz yazarların kitaplarında, Kıbrıs kolonileri haline geldiğinde, ilk önce cinayet, hırsızlık, rüşvet, huzursuzluk, kamuda yolsuzluk, eşkıyalık gibi vakaları durdurmak ve adayı ‘kanun’ yani hukuk devleti haline getirebilmek için yıllar harcandığını bu olaylara karışanların ipte sallandırıldığını anlatırlar. Önlemler zamanla sisteme yerleştirilmiş ve kültür halini almıştı. Kıbrıslılar, Polis binasının önünden geçmeye çekinir olmuştu… Geceyarısı kadınların sokaklarda güvenlik içinde yürüyebilecekleri, evlerinin kapılarını açık bırakarak uyumalarını sağlanmıştı… Hükümetten ilk beklentimiz. En başta, can güvenliği, hukuka saygı, eğitim, sağlık konularını düzeyli hale gelmesi aciliyet taşıyor. Ayrıca, hırsızlık, kamudan iş yapmadan para kazanma, kamuda yolsuzluğun kumar-fuhuş-uyuşturucu kullanımı gibi acil konuları çok kesin önlemlerle geriletmesi gerekiyor. Üniversitelerin, okumaktan ziyade yerli-yabancı başıboş grupların para ile diploma satın alma yeri olma algısının durdurması, eğitim yerine şiddet saçan okulların kapatılması, kamu kurumlarının dürüst şeffaf hukuk, liyakat çerçevesinde çalışmasının sağlanması en önemli önceliklerdir”.
Ben demiyorum, bizzat Fatma Azgın söylüyor.</p>
<p>Yine soralım, CTP’nin mevcut durumda hiç mi suçu yoktur?
İlk taşı sizce kim atsın? 12 Şubat 2018</p> - Dogu Akdeniz Petrol Sahaları1

<p>İLK TAŞI KİM ATACAK?
Hüseyin MÜMTAZ</p>
<p>Durum hiç de iç açıcı değil.
Orgeneral Akar nereden icabettiyse (demek ki icabetti); “Hem Afrin'de operasyon yapabilecek hem de aynı anda Ege'yi kontrol edebilecek güce sahibiz” dedi.
İki gün sonra da Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’nin; “Güney Kıbrıs Rum yönetiminin Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon faaliyetleri karşısında, Doğu Akdeniz'de kendi kıta sahanlığındaki hak ve menfaatlerini korumaya devam ederken, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ile gerekli adımları atmaya da kararlı olduğunu” bildirdi.
Eş zamanlı olarak Güney Kıbrıs yönetimi de, keşif yapmak üzere Kıbrıs Adası'nın güneydoğusuna yaklaşan İtalyan ENI firmasına ait geminin Türk makamlarınca hareket etmemesi konusunda uyarıldığını da iddia etti. İtalyan ENI şirketi Sözcüsü, Saipem 12000 adlı sondaj gemisinin, cuma günü Türk savaş gemilerince durdurulduğunu belirterek faaliyetlerin askıya alındığını açıkladı.
Afrin, Ege ve Doğu Akdeniz…
Bitmedi…
TSK Afrin’de savaşır, şehitler verir, memleketin her köşesinde her gün cenaze törenlerinde yürekler dağlanır, feryatlar arşa yükselirken…
44 yıl önce denizaşırı harekâtla ilki 20-22 Temmuz; ikincisi 14-16 Ağustos olmak üzere iki seferde ve sadece 4 günde “aldığımız” Kıbrıs’ın kuzey yarısında da durum içler acısı.
İç siyaset alev alev yanıyor.
Bir genel seçim daha yapıldı.
En büyük parti UBP ile “karşı cenah”taki partiler kahve bile içmeyeceklerini yahut sadece kahve içeceklerini ama koalisyon görüşmesi yapmayacaklarını ifade edince 3 vekilli Serdar “kilit” parti oldu.
Bunda Serdar’ın suçu/günahı ne?
Önünde iki yol vardı; ya UBP ile ortak olup, 2 vekilli bölücü/ayrılıkçı küsurat partisini de iktidara taşıyarak bıçağın sırtında bir çoğunluk/azınlık hükümeti kuracaktı…
Ki böyle yaparsa “bölücülüğe” ortak olacaktı…
Yahut diğer tarafı seçerek, kuvvetli bir çoğunluk hükümetine hem ortak olma, hem de aşırılıkları kontrol etme fırsatı bulacaktı.
Öyle yaptı.
Tercihinin doğruluğu da daha hükümet kurma görüşmeleri devam ederken ortaya çıktı.
Malûm paçavra gazete ile Pasdaran’ın bindirilmiş kıtaları “beraberce” pimi çekip Şehitler Meydanı ve Girne Kapısı’nın orta yerine bıraktılar.
Her gün Türkiye’ye, milli ve manevi değerlere kin kusan, söven rezil gazetenin yazıp söyledikleri hep düşünce ve fikir özgürlüğü kapsamında mıdır?
Dünyanın başka hangi ülkesinde, devletin ve milletin ortak değerlerine böyle kepaze göndermeler yapılır?
Yapılıp da cezasız kalır?
Yasalar uygun şekilde düzenlense ve uygulansa idi olaylar bu seviyeye gelebilir miydi?
Kimse “Sömürge yasaları” mazeretinin arkasına sığınmasın! Graliçe’ye, parlamentosuna, askerine, polisine bunun binde birini yazabilir misiniz?
Sakın o gazete ile Pasdaran ortak hareket ediyor olmasınlar?
Krizden ikisi de kendince nemalanıp “tavan” yapmıyor mu?
Peki bundan sonra ne olabilir, ne yapmalı?
1.UBP; fırsattan istifade kendine gelmelidir.
Nerede yanlış yaptığını düşünmelidir.
Özgürgün’ün, özel hayatındaki radikal değişiklikleri seçim döneminde denk getirmesi, nafaka bağlamında tl. değil de sterlin hesaplarının ortaya çıkmış olması, Ertuğruloğlu’nun resmen “harcanması”; UBP’nin havada kazanacağı 2 vekili bölücü küsurat partisine hediye etmiştir.
Tez zamanda kurultay ve genel başkan değişikliği, partinin başına çöreklenmiş dillere destan Famagusta triumvirasının sistem harici bırakılması, Ertuğruloğlu’nun da tekrar seçileceği “muhtemel” bir erken genel seçimde partiyi tek başına… olmasa da Serdar’la yeniden iktidar yapacaktır.
Bu süreç işlerken UBP, Ergün Poyraz’ın Emrullah Turanlı’yı anlattığı “Tilkiyle Vals” kitabından 47 adet temin edip 47 milletvekilinin masasına koymalıdır. (Üçüncüyü siz bulun.)
KTHY rezilliğinden sonraki dönemde; KKTC’nin akciğeri Ercan’ın nasıl tıkanarak nefessiz bırakıldığı, Geçitkale’nin neden hiç yokmuş gibi davranıldığı ancak böylece öğrenilebilir.
Kıbrıs Türkü’nün kanatları yoktur ve adada yaşamaktadır. Ada’nın dışına çıkmak için ille Libya’dan göçmen/kaçak/tekne/tur operatörü kiralayıp onların İtalya’ya çıktığı yolla mı Türkiye’ye gitmelidir?
Ankara yahut İstanbul’a 500-600 lira uçak parası ne demektir? (Turanlı’nın sakın bir Larnaka anlaşması da olmasın?)
Sadece bunlar bile UBP’nin önünü açacaktır, haberiniz olsun.
2.Ya CTP? En büyük ikinci parti…
İçinde bulunulan bu durumda onun hiç mi günahı yoktur?
DURUM nedir?
“Her kurum yakılmış, yıkılmış, cep delik, yüzsüzler, hırsızlar adanın bu halinden paraya boğulmuş, Kıbrıs sorununu çözebilecek eldeki avantaj yutularak toprak, mülkiyet iadesi olasılığı ortadan kaldırılmış.
Nüfusunu, adada kimlerin yaşadığını dahi bilemeyen, istihbarat alamayan, polisi, askeri kontrol edemeyen korkunç olayların patlamasıyla vahimleşen durum nasıl düzelecek? …
…Çoğu insan, maaşlara, ikramiyelere, terfilere, mevkilere, yurttaşlığa, yakınlarını devlet dairesine aldırmaya, avantaja teslim edildi.
Peki en acil konular neler? İlk başta can güvenliği. Son yaşanan siyasi veya sosyal olaylar can güvenliğinin tehdit altında olduğunu gösteriyor. Bu durum çok ciddiye alınmalıdır. Çeşitli önlemler gerekebilir. Çünkü şiddet, eğilim olmaktan çıkmış, hayatlara kast etmeye başlamış. Hükümet bu güvenceyi kısa zamanda nasıl sağlayacak? Ok yaydan çıkmış, yaptığından pişman olmayan ve aynı tutumu sergileyeceklerini söyleyebilen gruplar nasıl geriletilecektir? İngiliz yazarların kitaplarında, Kıbrıs kolonileri haline geldiğinde, ilk önce cinayet, hırsızlık, rüşvet, huzursuzluk, kamuda yolsuzluk, eşkıyalık gibi vakaları durdurmak ve adayı ‘kanun’ yani hukuk devleti haline getirebilmek için yıllar harcandığını bu olaylara karışanların ipte sallandırıldığını anlatırlar. Önlemler zamanla sisteme yerleştirilmiş ve kültür halini almıştı. Kıbrıslılar, Polis binasının önünden geçmeye çekinir olmuştu… Geceyarısı kadınların sokaklarda güvenlik içinde yürüyebilecekleri, evlerinin kapılarını açık bırakarak uyumalarını sağlanmıştı… Hükümetten ilk beklentimiz. En başta, can güvenliği, hukuka saygı, eğitim, sağlık konularını düzeyli hale gelmesi aciliyet taşıyor. Ayrıca, hırsızlık, kamudan iş yapmadan para kazanma, kamuda yolsuzluğun kumar-fuhuş-uyuşturucu kullanımı gibi acil konuları çok kesin önlemlerle geriletmesi gerekiyor. Üniversitelerin, okumaktan ziyade yerli-yabancı başıboş grupların para ile diploma satın alma yeri olma algısının durdurması, eğitim yerine şiddet saçan okulların kapatılması, kamu kurumlarının dürüst şeffaf hukuk, liyakat çerçevesinde çalışmasının sağlanması en önemli önceliklerdir”.
Ben demiyorum, bizzat Fatma Azgın söylüyor.</p>
<p>Yine soralım, CTP’nin mevcut durumda hiç mi suçu yoktur?
İlk taşı sizce kim atsın? 12 Şubat 2018</p> - Dogu Akdeniz Petrol Sahaları1

 

İLK TAŞI KİM ATACAK?
Hüseyin MÜMTAZ

Durum hiç de iç açıcı değil.
Orgeneral Akar nereden icabettiyse (demek ki icabetti); “Hem Afrin’de operasyon yapabilecek hem de aynı anda Ege’yi kontrol edebilecek güce sahibiz” dedi.
İki gün sonra da Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’nin; “Güney Kıbrıs Rum yönetiminin Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon faaliyetleri karşısında, Doğu Akdeniz’de kendi kıta sahanlığındaki hak ve menfaatlerini korumaya devam ederken, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ile gerekli adımları atmaya da kararlı olduğunu” bildirdi.
Eş zamanlı olarak Güney Kıbrıs yönetimi de, keşif yapmak üzere Kıbrıs Adası’nın güneydoğusuna yaklaşan İtalyan ENI firmasına ait geminin Türk makamlarınca hareket etmemesi konusunda uyarıldığını da iddia etti. İtalyan ENI şirketi Sözcüsü, Saipem 12000 adlı sondaj gemisinin, cuma günü Türk savaş gemilerince durdurulduğunu belirterek faaliyetlerin askıya alındığını açıkladı.
Afrin, Ege ve Doğu Akdeniz…
Bitmedi…
TSK Afrin’de savaşır, şehitler verir, memleketin her köşesinde her gün cenaze törenlerinde yürekler dağlanır, feryatlar arşa yükselirken…
44 yıl önce denizaşırı harekâtla ilki 20-22 Temmuz; ikincisi 14-16 Ağustos olmak üzere iki seferde ve sadece 4 günde “aldığımız” Kıbrıs’ın kuzey yarısında da durum içler acısı.
İç siyaset alev alev yanıyor.
Bir genel seçim daha yapıldı.
En büyük parti UBP ile “karşı cenah”taki partiler kahve bile içmeyeceklerini yahut sadece kahve içeceklerini ama koalisyon görüşmesi yapmayacaklarını ifade edince 3 vekilli Serdar “kilit” parti oldu.
Bunda Serdar’ın suçu/günahı ne?
Önünde iki yol vardı; ya UBP ile ortak olup, 2 vekilli bölücü/ayrılıkçı küsurat partisini de iktidara taşıyarak bıçağın sırtında bir çoğunluk/azınlık hükümeti kuracaktı…
Ki böyle yaparsa “bölücülüğe” ortak olacaktı…
Yahut diğer tarafı seçerek, kuvvetli bir çoğunluk hükümetine hem ortak olma, hem de aşırılıkları kontrol etme fırsatı bulacaktı.
Öyle yaptı.
Tercihinin doğruluğu da daha hükümet kurma görüşmeleri devam ederken ortaya çıktı.
Malûm paçavra gazete ile Pasdaran’ın bindirilmiş kıtaları “beraberce” pimi çekip Şehitler Meydanı ve Girne Kapısı’nın orta yerine bıraktılar.
Her gün Türkiye’ye, milli ve manevi değerlere kin kusan, söven rezil gazetenin yazıp söyledikleri hep düşünce ve fikir özgürlüğü kapsamında mıdır?
Dünyanın başka hangi ülkesinde, devletin ve milletin ortak değerlerine böyle kepaze göndermeler yapılır?
Yapılıp da cezasız kalır?
Yasalar uygun şekilde düzenlense ve uygulansa idi olaylar bu seviyeye gelebilir miydi?
Kimse “Sömürge yasaları” mazeretinin arkasına sığınmasın! Graliçe’ye, parlamentosuna, askerine, polisine bunun binde birini yazabilir misiniz?
Sakın o gazete ile Pasdaran ortak hareket ediyor olmasınlar?
Krizden ikisi de kendince nemalanıp “tavan” yapmıyor mu?
Peki bundan sonra ne olabilir, ne yapmalı?
1.UBP; fırsattan istifade kendine gelmelidir.
Nerede yanlış yaptığını düşünmelidir.
Özgürgün’ün, özel hayatındaki radikal değişiklikleri seçim döneminde denk getirmesi, nafaka bağlamında tl. değil de sterlin hesaplarının ortaya çıkmış olması, Ertuğruloğlu’nun resmen “harcanması”; UBP’nin havada kazanacağı 2 vekili bölücü küsurat partisine hediye etmiştir.
Tez zamanda kurultay ve genel başkan değişikliği, partinin başına çöreklenmiş dillere destan Famagusta triumvirasının sistem harici bırakılması, Ertuğruloğlu’nun da tekrar seçileceği “muhtemel” bir erken genel seçimde partiyi tek başına… olmasa da Serdar’la yeniden iktidar yapacaktır.
Bu süreç işlerken UBP, Ergün Poyraz’ın Emrullah Turanlı’yı anlattığı “Tilkiyle Vals” kitabından 47 adet temin edip 47 milletvekilinin masasına koymalıdır. (Üçüncüyü siz bulun.)
KTHY rezilliğinden sonraki dönemde; KKTC’nin akciğeri Ercan’ın nasıl tıkanarak nefessiz bırakıldığı, Geçitkale’nin neden hiç yokmuş gibi davranıldığı ancak böylece öğrenilebilir.
Kıbrıs Türkü’nün kanatları yoktur ve adada yaşamaktadır. Ada’nın dışına çıkmak için ille Libya’dan göçmen/kaçak/tekne/tur operatörü kiralayıp onların İtalya’ya çıktığı yolla mı Türkiye’ye gitmelidir?
Ankara yahut İstanbul’a 500-600 lira uçak parası ne demektir? (Turanlı’nın sakın bir Larnaka anlaşması da olmasın?)
Sadece bunlar bile UBP’nin önünü açacaktır, haberiniz olsun.
2.Ya CTP? En büyük ikinci parti…
İçinde bulunulan bu durumda onun hiç mi günahı yoktur?
DURUM nedir?
“Her kurum yakılmış, yıkılmış, cep delik, yüzsüzler, hırsızlar adanın bu halinden paraya boğulmuş, Kıbrıs sorununu çözebilecek eldeki avantaj yutularak toprak, mülkiyet iadesi olasılığı ortadan kaldırılmış.
Nüfusunu, adada kimlerin yaşadığını dahi bilemeyen, istihbarat alamayan, polisi, askeri kontrol edemeyen korkunç olayların patlamasıyla vahimleşen durum nasıl düzelecek? …
…Çoğu insan, maaşlara, ikramiyelere, terfilere, mevkilere, yurttaşlığa, yakınlarını devlet dairesine aldırmaya, avantaja teslim edildi.
Peki en acil konular neler? İlk başta can güvenliği. Son yaşanan siyasi veya sosyal olaylar can güvenliğinin tehdit altında olduğunu gösteriyor. Bu durum çok ciddiye alınmalıdır. Çeşitli önlemler gerekebilir. Çünkü şiddet, eğilim olmaktan çıkmış, hayatlara kast etmeye başlamış. Hükümet bu güvenceyi kısa zamanda nasıl sağlayacak? Ok yaydan çıkmış, yaptığından pişman olmayan ve aynı tutumu sergileyeceklerini söyleyebilen gruplar nasıl geriletilecektir? İngiliz yazarların kitaplarında, Kıbrıs kolonileri haline geldiğinde, ilk önce cinayet, hırsızlık, rüşvet, huzursuzluk, kamuda yolsuzluk, eşkıyalık gibi vakaları durdurmak ve adayı ‘kanun’ yani hukuk devleti haline getirebilmek için yıllar harcandığını bu olaylara karışanların ipte sallandırıldığını anlatırlar. Önlemler zamanla sisteme yerleştirilmiş ve kültür halini almıştı. Kıbrıslılar, Polis binasının önünden geçmeye çekinir olmuştu… Geceyarısı kadınların sokaklarda güvenlik içinde yürüyebilecekleri, evlerinin kapılarını açık bırakarak uyumalarını sağlanmıştı… Hükümetten ilk beklentimiz. En başta, can güvenliği, hukuka saygı, eğitim, sağlık konularını düzeyli hale gelmesi aciliyet taşıyor. Ayrıca, hırsızlık, kamudan iş yapmadan para kazanma, kamuda yolsuzluğun kumar-fuhuş-uyuşturucu kullanımı gibi acil konuları çok kesin önlemlerle geriletmesi gerekiyor. Üniversitelerin, okumaktan ziyade yerli-yabancı başıboş grupların para ile diploma satın alma yeri olma algısının durdurması, eğitim yerine şiddet saçan okulların kapatılması, kamu kurumlarının dürüst şeffaf hukuk, liyakat çerçevesinde çalışmasının sağlanması en önemli önceliklerdir”.
Ben demiyorum, bizzat Fatma Azgın söylüyor.

Yine soralım, CTP’nin mevcut durumda hiç mi suçu yoktur?
İlk taşı sizce kim atsın? 12 Şubat 2018


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir