DOĞA İNTİKAMINI ALIR

Rüyalarına girer baharda Üsküdar sahilinde yürürken karşıda erguan çiçeklerinin kokusunu getirir sana boğazın rüzgarı... - umran unlu
Bir şehir vardır uzakta…Gidemesen de bilirsin o şehir senin şehrindir….

Rüyalarına girer baharda Üsküdar sahilinde yürürken karşıda erguan çiçeklerinin kokusunu getirir sana boğazın rüzgarı…

 

Moda da çay bahçesinde oyunun kriğini yaparken kuş olur uçar karşıyı gezip geliverir…

Beykoz da balık yerken karşıyı seyretmenın güzelliğini yazarak anlatamazsın…Ancak yaşanır…

 

                     İstanbul bir yazıya ,bir şiire,bir romana sığmaz…Sığdıramazsın…

 

                    New York Başka bir aşk…Ama en güzel yanı istediğinde İstanbul’a gidebilecek olmandır….

 

 İstanbul’u Fatih Sultan Mehmet aldı,Atatürk kurtardı…

 

                   İstanbul ağlıyor,sadece İstanbul mu! Ülkem ağlıyor… 

 

            Görmüyor musunuz gözyaşlarını,duymuyor musunuz çığlıklarını!

 

                 Bu kadar uzaktan bile duyabiliyorum İstanbul’umun sesini;

”Kıymayın bana,bırakın yeşilim yeşil,mimozalarım sarı,erguan ağaçlarım mor kalsın!

Bırakın parkları –bahçeleri birilerine peşkeş çekmeyin,insanımız nefes alsın,çocuklar koşup oynasın koynumda,kucağımda sevgililer aşklarını fısıldasın birbirine,her bir bankta,ağaç altında,insanlar sevsin, sevilsin,şen kahkahalar yükselsin çiçekler arasından…

Ressamlar tualini,boyalarını almış bekliyor kıyıdada,güzelliğimi dünyaya yansıtmak için…

             Bakın…Bakın… Oradaki simit satan çocuğa bakın,nasıl da hayran hayran seyrediyor boğazın güzelliğini parkta durmuş…

Ya çiçekçi kadın,çiçeklerinin rengini ve kokusunu benden aldığını düşünüyor…

              Hepsi benim gibi rengarenk ve İstanbul İstanbul kokuyor…

Kameralar dolmuş etrafa,tarih kokan her köşe bucağımı filmlerine nakış  nakış işlemek için…

Şu parktaki adam ne yapıyor ,almış kalem kağıdını,beni anlatmaya çalışıyor dünyaya…

             Hece hece…Kelime kelime…Yazıyor… yazıyor… yazıyor…

              Şiir mi dedi birisi! En güzel şiirler, benim doğal güzelliğim,benim her bir köşemde yaşanan aşklar üstüne yazılmadı mı?

 

              Dünyanın dört bir yanından gelen turistler, benim doğal güzelliğimin ve tarih kokan her bir köşemin resmini çekmiyorlar mı?

 

               Ya bütün hafta çalışıp yorulan insanımız,hafta sonu çoluk-çocuğunu alıp,şöyle bir parka çıkıp yürümek istediğinde ne yapacak?

Okumaya devam et  Polonezköy’den Betonezkent’e

 

                Lütfen beton yığınına cevirmeyin beni,diyecektim ama zaten çevirdiniz,bırakın insanları ben İstanbul olarak nefes alamıyorum…

 

Geçenlerde Cumhurbaşkanımız bile itiraf etmedi mi,İstanbul’a çok kötü davrandık diye…

 

                Hani hep Amerika’ya gidersiniz ya!New York’un ortasındaki koskocaman Central Park’ı hiç mi görmediniz?

 

Elin adamı ormandaki ağaçları bile kesmiyor ve yaşlanınca kendiliğinden devriliyor!

                  Ya geçerken uçsuz bucaksız balta girmemiş ormanları?

 

Benim günahım ne ! Niye kıyıyorsunuz  bana…Doğaya…Yeşile…Niye…Niye…Niye…

 

Sevgiye mi düşmansınız,ülkeye mi,insana mı?

 

Niye bu kadar nefret dolusunuz…

 

Neden ciğerlerimi söküyorsunuz,neden gökyüzünü  görmeye çalışan fidanlarımı deviriyorsunuz?

Niçin bir yudum nefes diye karşı koymaya çalışan insanlara copla,biber gazıyla saldırıyorsunuz?

 

 Nedir sizin derdiniz!”

 

Diyen haykırışları uykularımı bölüyor geceleri ,uyuyamıyorum,rüyam da bile göremiyorum İstanbul’umu artık,kulaklarımı sağır ediyor yalvarışı…

 

Sağcısıyla,solcusuyla,milletin mi ,yoksa parti baskanlarının mı vekili olduğu belli olmayan ve bizim hala milletin vekili sandığımız meclisteki sandalyede oturanlar,sizlere sesleniyorum!

Milletin vekilliğini yapamıyorsanız,kaybettiğiniz vicdanınızı bulmaya çalışın da sizler kulak verin doğanın sesine…

 

Yok ettirmeyin yeşilli,parkı,bahceyi, Istanbul’u…

 

Ben tatile geldiğimde yine Üsküdar’daki parka oturup karşıdan erguanlarımı seyredebileyim…

Boğazın her bir kıysında gönlümce yürüyüp dinlenebileyim,gözlerim yeşilin güzelliğinin zevkine varırken, ciğerlerim bayram etsin temiz havayla…

Taksim’e çıkıp alabildiğince yürüyebileyim, özlemle, hasretle…

Parka oturup, o çok özlediğim bol susamlı sokak  simidimi yerken,tavşan kanı çayımı yudumlayabileyim…

Eğer değişiklik yapacaksanız,iyiye,güzele doğru ve doğadan yana değişiklikler yapın ki,ülke sizinle gurur duysun…

Tüyü bitmedik yetimlerin,doğmadık çocukların,kanını- canını uğruna veren şehitlerin hakkı var bu ülkede,bu güzel şehirde…

Gelin kulak verin Istanbul’un sesine,beddua değil dua etsin arkanızdan,hani siz müslümansınız ya….

Istanbul Istanbul olalı böylesi zulüm görmedi…

 

Kıymayın,ağlatmayın İstanbul’umu,duyun sesini; İstanbul ağlıyor…

Okumaya devam et  Tahrip edilen sadece Kazdağları değil, Kanadalı Firma Türkiye’de iki ayrı proje daha yapıyor.

 

Unutmayın ki doğa intikamını mutlaka alır birgün…Çok değil…Yakında…

 
 
 

 

 

 

 


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir