AVRUPA ENTEGRASYONU VE DEMOKRATİK HALKÇILIK

  Dünya kapitalist sisteminin gelişmesi ve çelişkileri emperyalizme​ ​yol açıyor.
Ulusal hükümetleri kontrol eden​ ​egemenler ile sahtekârlık ve spekülasyon yoluyla devasa servet biriktiren malî oligarşi; en hayati​ pazarları ve hammadde kaynaklarını eline geçiriyor. 
Sonra rakiplerini krizin yükünü sırtlanmaya zoruyor, böylece emperyalist savaşa ve yağmaya neden oluyor.
Güç tutkusunun neden olduğu bu döngü kendisini milliyetçilik, faşizm ve popülizmde gösteriyor.
 
*
İşte Avrupa kapitalizmi!
Artık, 1990'larda ve yeni yüzyılın ilk on yılında bir tür dünyevi din gibi yükseltiği bir öğreti olarak serbest piyasanın ve küreselleşmenin,
Sürekli ekonomik büyüme ve dünya halkları için artan yaşam standartları getireceğini ilan etmiş olan tüm perspektifi ciddi bir kriz yaşıyor.
 
*
Karşılığında ekonomik değişimler; halk kitlelerinin tüm siyasi ve ekonomik düzene yönelik yabancılaşmasına yol açıyor.
Yabancılaşma paralelinde milliyetçilik​, faşizm​ ​ve popülizm gelişiyor.
Avrupa​'​nın​ ​her yerinde keskin bir şekilde milliyetçilik​, faşizm​ ​ve popülizme yani sağa ya da Demokratik Halkçılığa kayılıyor.
 
​*​
Avrupa ulusal bölünmelerin üstesinden gelmekte son derece zayıftır. 
Halbuki bu güç tutkusu Avrupa'yı milyonlarca insanın yaşamını kaybettiği iki dünya savaşının odağı yapmıştı, ders alınmıyor.
​İşte b​enzer eğilimler​ ​bir kez daha yayılıyor​...​.
 
*
Almanya'nın 20. yüzyılda iki kez bir dünya gücü haline gelmek için Avrupa'yı fethetmeye çalışmasına yol açan karakterine tepkiler halâ tazedir.
Bu noktada en büyük Euro bölgeleri Fransa ve İtalya ekonomisi bir dizi kapsamlı acil krizle yüz yüzedir.
Orta Doğu krizi: Avrupa'da göçmen krizi ve terör saldırıları: Avrupa bankacılık sisteminin krizi: Avrupa'da daha fazla kemer sıkılması: Giderek yayılan çalışanların haklarının yok edilmesini savunan sağ politikalar...
Sonuçta Fransa ile İngiltere ekonomik olarak baskın ve askeri olarak giderek artan oranda güçlü rakipleri Almanya'ya karşı ittifak kurma eğilimini sürdürüyor...
 
*
Bir taraftan da ekonomik değişimlerin neden olduğu, halk kitlelerinin tüm siyasi ve ekonomik düzene yabancılaştığı noktada;
Halkın çıka​r​​ları, önyargıları, hayal kırıklıkları ve öfkeleri  manipüle ediliyor.
Toplumsal bir program veya sistematik bir ideoloji oluşmuyor.
 
*
Mesela, bağımsızlık için ayağa kalkmak​ ​öyle​ ​basit bir​ ​mesele olmasa da;
18 Eylül 2014'te İskoçya, bağımsız bir ülke olması gerekip gerekmediğine karar vermek için referandum yapmıştır.
İskoç milliyetçiliğine rağmen​ ​İskoçya böyle bir egzersiz yaparken katılım yüzde 84.6 ile  olağandışı derecede yüksekti​ ve referandum yüzde 55,3 oyla "hayır" a döndü.
Katalonya'nın aksine, Westminster Parlamentosu İskoç halkına referandum yapma hakkını
ver​mişti ama İskoçya bağımsız bir ülke olmalı mıydı?
 
*
Nitekim İskoçlar ulusal para birimi olan "Pound" kaybetmeyi, Avrupa Birliği'nden çıkmayı ​göze almadı.
Katalonya bağımsızlık kazanmak için mücadele ettiğinden, AB üyeliğini kaybetme ihtimali de masadadır; öyle görünüyor ki, devletler ayrılıkçı bölgelerini Avrupa kartıyla korkutuyor, böylece iddialarına devam etmiyorlar!
 
* 
Birçok Avrupa ülkesi sınırları içinde milliyetçi bağımsızlık hareketleri sürüyor.
Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Almanya, Hollanda, İtalya, Polonya, Portekiz ve İsveç'te bile bölgesel ayrılıkçı hareketler bulunuyor.
 
*
Alman​ya​ seçimleri​nde​, demokratik halkçı ve AB şüphecisi Almanya için Alternatif Partisi'nin (AfD) gösterdiği keskin yükselişin, Avrupa entegrasyonuna zarar vereceği öngörülüyor.
Çek​ Cumhuriyetinde, Trump tarzı​  milyarder  Demokratik Halk​çı  Andrej Babis​ liderliğindeki​​,
 ​"​Memnuniyetsiz Vatandaşlar İçin Eylem​ Hareketi​ (ANO2011)" Cumartesi günkü seçimde büyük bir zafer kazandı.
Babis​,​​​ kabineyi kurmak​ta​ yeterli oy alma​ması  potansiyel koalisyon ortaklarıyla sert görüşmeler yap​acağı anlamındadır.
Şimdi açıkça 1920​ ve 1930​'​ların otoriter rejimlerine olan hayranlıklarını itiraf ed​en​ ​Macaristan​ ve Polonya hükümetler​i ile bir blok oluşturmasından endişe ediliyor. 
Kuzey İtalya bölgeleri Lombardiya ve Veneto, Katalonya referandumunun ardından daha büyük özerklik için oy kullandılar.
 
​*​
​Benzeri gelişmelerle birlikte Avrupa Birliği üyesi ülkelerin, iç siyasetinin etkilenmesi ve Avrupa entegrasyonunun ertelenmesinden endişe ediliyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron göreve başladıktan beri Almanya ile daha fazla fikir birliğine varmak: Euro bölgesindeki tek bütçeyi güçlendirmek: Vergi ve sosyal güvenlik sistemlerinin yakınlaşmasını teşvik etmek: Avrupa savunma entegrasyonunu ilerletmek: Avrupa ortak tarım politikası: Verimsiz AB yetkililerinin boşaltılması gibi öngörüleri için Almanya'dan olumlu bir yanıt alamıyor. 
Çünkü Almanya'da AfD'nin hızla yükselmesi Başbakan Angela Merkel'i diğer partilerle işbirliğini düşünmeye ve Alman seçmenlerini göz önünde bulundurmaya zorluyor.
Macron'un Almanya'dan onay alamaması hem Macron'un itibarını düşürüyor, hem de  Fransa'nın planını zorlaştırıyor...
 
*
​Almanya'nın siyasi durumu p​ragmatik tedbirler​ alınmasına yol açarken​, AB üyesi ülkeler arasında karşılıklı şüphe uyandırarak entegrasyonu engell​iyor.​
​Euro bölgesinde yaşanan borç krizi ve Brexit;​ bazı üye devletlerin neden entegrasyon şartları yerine getirilmiyor biçiminde şikayetlerine neden oluyor
​Çünkü Avrupa başarısız olursa​ entegrasyon planının düşmesinden korkuluyor.
Bu yüzden AB "çok hızlı Avrupa" inisiyatifini ileri sü​rüyor.
 
*
Ancak bu öneri, yeni katılan Doğu ve Orta Avrupalı üyelerde şüpheler uyandır​ıyor.
​Onlar,​ ​ö​zellikle Kalkınma Yardım Fonu olmak üzere AB'nin çıkarlarından yararlanmayı​ hedefliyorlardı, 
Ancak şimdi bir geçiş dönem" sırasında haksız muamele ​görmekten,
​Bu​nu gördükleri anda AB üyesi olmanın getirilerini almadan fedakarlık yapmak zorunda​ kalmaktan,
​"Çok hızlı bir Avrupa'da" ikinci sınıf vatandaş olma konusunda endişe​ duyuyorlar.
 
​*​
​Borç krizinden bu yana Avrupa'da ekonomik durgunluk yaşanıyor.
Ekonomik durgunluk, Avrupa ülkelerindeki pek çok sosyal sorunun temel sebebidir. 
Bu noktada Demokratik Halkçılık; siyasi istikrarsızlığa, siyasi muhalefeti ağırlaştırmaya, hükümetin verimliliğini düşürmeye ve ekonomik iyileşme planlarına müdahale e​diyor.
 
​*
Aslında, ekonomik krizden tamamen kurtulmak için ekonomik büyüme için yeni ​yapısal reformlar gereki​yor.
AB etkin bir ekonomik yeniden yapılanma gerçekleştirme​miştir;
2008 finansal krizinden bu yana para politikasını ve mali yardımları hafifletmeye güveniyor.
Politik çatışma​lar​ toplum​da bir konsensüs oluşturamıyor. 
Demokratik Halkçılık,​ toplumsal fikir birliğini her geçen gün daha da zorlaştırıyor.
Avrupa entegrasyonu için umutlar ​giderek azalıyor...
 
*
​Y​avaş ekonomik kalkınma ve azaltılmış sosyal refah rutin hale gelirse daha fazla insan​ın​​ entegrasyonun faydalarından şüphe ed​eceği açıktır.
Daha popülist politikacılar​ın​ iktidara gel​mesiyle Avrupa'​nın parçal​a​​nma talebi giderek daha da güçlenecek​tir...​.
Off! Bu çok zor bir durumdur...
 
*
Türkiye'ye gelince;
Bir süredir bu güzel ülke; bir İslamcı Faşist ve Demokratik Halkçı AKP Genel Başkanı Erdoğan'ın yanlış siyaset​i​ ve kişisel nobran​ profili yüzünden,
Barış, refah ve birlik yuvası olması şöyle dursun yeni bir şovenizmin, kemer sıkmanın ve savaşın kaynağı olan işbu AB'nin tecridi altındadır.</p> 31.10.2017 - hands secim ittifaki alliance anlasma
 
Dünya kapitalist sisteminin gelişmesi ve çelişkileri emperyalizme​ ​yol açıyor.
Ulusal hükümetleri kontrol eden​ ​egemenler ile sahtekârlık ve spekülasyon yoluyla devasa servet biriktiren malî oligarşi; en hayati​ pazarları ve hammadde kaynaklarını eline geçiriyor. 
Sonra rakiplerini krizin yükünü sırtlanmaya zoruyor, böylece emperyalist savaşa ve yağmaya neden oluyor.
Güç tutkusunun neden olduğu bu döngü kendisini milliyetçilik, faşizm ve popülizmde gösteriyor.
 
*
İşte Avrupa kapitalizmi!
Artık, 1990’larda ve yeni yüzyılın ilk on yılında bir tür dünyevi din gibi yükseltiği bir öğreti olarak serbest piyasanın ve küreselleşmenin,
Sürekli ekonomik büyüme ve dünya halkları için artan yaşam standartları getireceğini ilan etmiş olan tüm perspektifi ciddi bir kriz yaşıyor.
 
*
Karşılığında ekonomik değişimler; halk kitlelerinin tüm siyasi ve ekonomik düzene yönelik yabancılaşmasına yol açıyor.
Yabancılaşma paralelinde milliyetçilik​, faşizm​ ​ve popülizm gelişiyor.
Avrupa​’​nın​ ​her yerinde keskin bir şekilde milliyetçilik​, faşizm​ ​ve popülizme yani sağa ya da Demokratik Halkçılığa kayılıyor.
 
​*​
Avrupa ulusal bölünmelerin üstesinden gelmekte son derece zayıftır. 
Halbuki bu güç tutkusu Avrupa’yı milyonlarca insanın yaşamını kaybettiği iki dünya savaşının odağı yapmıştı, ders alınmıyor.
​İşte b​enzer eğilimler​ ​bir kez daha yayılıyor​…​.
 
*
Almanya’nın 20. yüzyılda iki kez bir dünya gücü haline gelmek için Avrupa’yı fethetmeye çalışmasına yol açan karakterine tepkiler halâ tazedir.
Bu noktada en büyük Euro bölgeleri Fransa ve İtalya ekonomisi bir dizi kapsamlı acil krizle yüz yüzedir.
Orta Doğu krizi: Avrupa’da göçmen krizi ve terör saldırıları: Avrupa bankacılık sisteminin krizi: Avrupa’da daha fazla kemer sıkılması: Giderek yayılan çalışanların haklarının yok edilmesini savunan sağ politikalar…
Sonuçta Fransa ile İngiltere ekonomik olarak baskın ve askeri olarak giderek artan oranda güçlü rakipleri Almanya’ya karşı ittifak kurma eğilimini sürdürüyor…
 
*
Bir taraftan da ekonomik değişimlerin neden olduğu, halk kitlelerinin tüm siyasi ve ekonomik düzene yabancılaştığı noktada;
Halkın çıka​r​​ları, önyargıları, hayal kırıklıkları ve öfkeleri  manipüle ediliyor.
Toplumsal bir program veya sistematik bir ideoloji oluşmuyor.
 
*
Mesela, bağımsızlık için ayağa kalkmak​ ​öyle​ ​basit bir​ ​mesele olmasa da;
18 Eylül 2014’te İskoçya, bağımsız bir ülke olması gerekip gerekmediğine karar vermek için referandum yapmıştır.
İskoç milliyetçiliğine rağmen​ ​İskoçya böyle bir egzersiz yaparken katılım yüzde 84.6 ile  olağandışı derecede yüksekti​ ve referandum yüzde 55,3 oyla “hayır” a döndü.
Katalonya’nın aksine, Westminster Parlamentosu İskoç halkına referandum yapma hakkını
ver​mişti ama İskoçya bağımsız bir ülke olmalı mıydı?
 
*
Nitekim İskoçlar ulusal para birimi olan “Pound” kaybetmeyi, Avrupa Birliği’nden çıkmayı ​göze almadı.
Katalonya bağımsızlık kazanmak için mücadele ettiğinden, AB üyeliğini kaybetme ihtimali de masadadır; öyle görünüyor ki, devletler ayrılıkçı bölgelerini Avrupa kartıyla korkutuyor, böylece iddialarına devam etmiyorlar!
 
Birçok Avrupa ülkesi sınırları içinde milliyetçi bağımsızlık hareketleri sürüyor.
Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Almanya, Hollanda, İtalya, Polonya, Portekiz ve İsveç’te bile bölgesel ayrılıkçı hareketler bulunuyor.
 
*
Alman​ya​ seçimleri​nde​, demokratik halkçı ve AB şüphecisi Almanya için Alternatif Partisi’nin (AfD) gösterdiği keskin yükselişin, Avrupa entegrasyonuna zarar vereceği öngörülüyor.
Çek​ Cumhuriyetinde, Trump tarzı​  milyarder  Demokratik Halk​çı  Andrej Babis​ liderliğindeki​​,
 ​”​Memnuniyetsiz Vatandaşlar İçin Eylem​ Hareketi​ (ANO2011)” Cumartesi günkü seçimde büyük bir zafer kazandı.
Babis​,​​​ kabineyi kurmak​ta​ yeterli oy alma​ması  potansiyel koalisyon ortaklarıyla sert görüşmeler yap​acağı anlamındadır.
Şimdi açıkça 1920​ ve 1930​’​ların otoriter rejimlerine olan hayranlıklarını itiraf ed​en​ ​Macaristan​ ve Polonya hükümetler​i ile bir blok oluşturmasından endişe ediliyor. 
Kuzey İtalya bölgeleri Lombardiya ve Veneto, Katalonya referandumunun ardından daha büyük özerklik için oy kullandılar.
 
​*​
​Benzeri gelişmelerle birlikte Avrupa Birliği üyesi ülkelerin, iç siyasetinin etkilenmesi ve Avrupa entegrasyonunun ertelenmesinden endişe ediliyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron göreve başladıktan beri Almanya ile daha fazla fikir birliğine varmak: Euro bölgesindeki tek bütçeyi güçlendirmek: Vergi ve sosyal güvenlik sistemlerinin yakınlaşmasını teşvik etmek: Avrupa savunma entegrasyonunu ilerletmek: Avrupa ortak tarım politikası: Verimsiz AB yetkililerinin boşaltılması gibi öngörüleri için Almanya’dan olumlu bir yanıt alamıyor. 
Çünkü Almanya’da AfD’nin hızla yükselmesi Başbakan Angela Merkel’i diğer partilerle işbirliğini düşünmeye ve Alman seçmenlerini göz önünde bulundurmaya zorluyor.
Macron’un Almanya’dan onay alamaması hem Macron’un itibarını düşürüyor, hem de  Fransa’nın planını zorlaştırıyor…
 
*
​Almanya’nın siyasi durumu p​ragmatik tedbirler​ alınmasına yol açarken​, AB üyesi ülkeler arasında karşılıklı şüphe uyandırarak entegrasyonu engell​iyor.​
​Euro bölgesinde yaşanan borç krizi ve Brexit;​ bazı üye devletlerin neden entegrasyon şartları yerine getirilmiyor biçiminde şikayetlerine neden oluyor
​Çünkü Avrupa başarısız olursa​ entegrasyon planının düşmesinden korkuluyor.
Bu yüzden AB “çok hızlı Avrupa” inisiyatifini ileri sü​rüyor.
 
*
Ancak bu öneri, yeni katılan Doğu ve Orta Avrupalı üyelerde şüpheler uyandır​ıyor.
​Onlar,​ ​ö​zellikle Kalkınma Yardım Fonu olmak üzere AB’nin çıkarlarından yararlanmayı​ hedefliyorlardı, 
Ancak şimdi bir geçiş dönem” sırasında haksız muamele ​görmekten,
​Bu​nu gördükleri anda AB üyesi olmanın getirilerini almadan fedakarlık yapmak zorunda​ kalmaktan,
​”Çok hızlı bir Avrupa’da” ikinci sınıf vatandaş olma konusunda endişe​ duyuyorlar.
 
​*​
​Borç krizinden bu yana Avrupa’da ekonomik durgunluk yaşanıyor.
Ekonomik durgunluk, Avrupa ülkelerindeki pek çok sosyal sorunun temel sebebidir. 
Bu noktada Demokratik Halkçılık; siyasi istikrarsızlığa, siyasi muhalefeti ağırlaştırmaya, hükümetin verimliliğini düşürmeye ve ekonomik iyileşme planlarına müdahale e​diyor.
 
​*
Aslında, ekonomik krizden tamamen kurtulmak için ekonomik büyüme için yeni ​yapısal reformlar gereki​yor.
AB etkin bir ekonomik yeniden yapılanma gerçekleştirme​miştir;
2008 finansal krizinden bu yana para politikasını ve mali yardımları hafifletmeye güveniyor.
Politik çatışma​lar​ toplum​da bir konsensüs oluşturamıyor. 
Demokratik Halkçılık,​ toplumsal fikir birliğini her geçen gün daha da zorlaştırıyor.
Avrupa entegrasyonu için umutlar ​giderek azalıyor…
 
*
​Y​avaş ekonomik kalkınma ve azaltılmış sosyal refah rutin hale gelirse daha fazla insan​ın​​ entegrasyonun faydalarından şüphe ed​eceği açıktır.
Daha popülist politikacılar​ın​ iktidara gel​mesiyle Avrupa’​nın parçal​a​​nma talebi giderek daha da güçlenecek​tir…​.
Off! Bu çok zor bir durumdur…
 
*
Türkiye’ye gelince;
Bir süredir bu güzel ülke; bir İslamcı Faşist ve Demokratik Halkçı AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın yanlış siyaset​i​ ve kişisel nobran​ profili yüzünden,
Barış, refah ve birlik yuvası olması şöyle dursun yeni bir şovenizmin, kemer sıkmanın ve savaşın kaynağı olan işbu AB’nin tecridi altındadır.

31.10.2017

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir