30 AGUSTOS ZAFER BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN & BÜYÜK TAARRUZ’UN OZETi ve ŞANLI KOMUTANLARI

Atatürk'ün başkomutanlığında yapıldığı için Başkomutanlık Meydan Muharebesi adıyla da bilinen Büyük Taarruz'un başarıyla sonuçlanmasından sonra Yunan orduları İzmir'e kadar takip edilmiş; 9 Eylül 1922'de İzmir'in kurtarılmasıyla Türk toprakları Yunan işgalinden kurtulmuştur. İşgal birliklerinin ülke sınırlarını terk etmesi daha sonra gerçekleşse de, 30 Ağustos sembolik olarak ülke topraklarının geri alındığı günü temsil eder. Türkiye'de 1926'dan itibaren kesintisiz  Zafer Bayramı olarak kutlanmaktadır. - unnamedb
, , ,

Atatürk'ün başkomutanlığında yapıldığı için Başkomutanlık Meydan Muharebesi adıyla da bilinen Büyük Taarruz'un başarıyla sonuçlanmasından sonra Yunan orduları İzmir'e kadar takip edilmiş; 9 Eylül 1922'de İzmir'in kurtarılmasıyla Türk toprakları Yunan işgalinden kurtulmuştur. İşgal birliklerinin ülke sınırlarını terk etmesi daha sonra gerçekleşse de, 30 Ağustos sembolik olarak ülke topraklarının geri alındığı günü temsil eder. Türkiye'de 1926'dan itibaren kesintisiz  Zafer Bayramı olarak kutlanmaktadır. - unnamedb

Atatürk’ün başkomutanlığında yapıldığı için Başkomutanlık Meydan Muharebesi adıyla da bilinen Büyük Taarruz’un başarıyla sonuçlanmasından sonra Yunan orduları İzmir’e kadar takip edilmiş; 9 Eylül 1922’de İzmir’in kurtarılmasıyla Türk toprakları Yunan işgalinden kurtulmuştur. İşgal birliklerinin ülke sınırlarını terk etmesi daha sonra gerçekleşse de, 30 Ağustos sembolik olarak ülke topraklarının geri alındığı günü temsil eder. Türkiye’de 1926’dan itibaren kesintisiz  Zafer Bayramı olarak kutlanmaktadır.

Atatürk'ün başkomutanlığında yapıldığı için Başkomutanlık Meydan Muharebesi adıyla da bilinen Büyük Taarruz'un başarıyla sonuçlanmasından sonra Yunan orduları İzmir'e kadar takip edilmiş; 9 Eylül 1922'de İzmir'in kurtarılmasıyla Türk toprakları Yunan işgalinden kurtulmuştur. İşgal birliklerinin ülke sınırlarını terk etmesi daha sonra gerçekleşse de, 30 Ağustos sembolik olarak ülke topraklarının geri alındığı günü temsil eder. Türkiye'de 1926'dan itibaren kesintisiz  Zafer Bayramı olarak kutlanmaktadır. - unnamed

Milli Kurtuluş Savaşı’mızı tarihte eşi benzeri görülmemiş bir zaferle taçlandıran, her aşaması vatanseverlik ve kahramanlık destanlarıyla dolu 30 Ağustos Zaferi’nin 95’inci yıldönümünü milletçe birlik ve beraberlik içerisinde, büyük bir gurur ve coşkuyla kutlamak dileğiyle.

 

Izmire ilk giren Suvari birliklerimizdir .. amma az bilinen olay, izmiri mudafaa eden  yunan birliklerinin buna nasil inkan verdigidir .. Hikaye basitdir.. Ustaca manevralarla Buyuk Taaruzun onunu ceken , 5 gundur yuruyerek ve carpisarak 450 km kat-etmis olan 176 inci alay kendisinden sayica  buyuk olan ve 176 inci alayi durdurmaya calisan   5 Yunan Alayini sahra bataryalarinin destegi ile  karma karisik etmis ve suvarilere yer acmisdir. ve suvari birliklerinin  hemen pesinden Yunani denize kovalayarak Izmire girmisdir .. Zaman farki cok azdir Piyadeler ve Atli birliklerin ayni saatde Izmire girisleri ise ……….

14 Ağustos’tan beri her gün yürüyüş yapmış ve aralıksız 5 gün muharebe etmiş olan yaya birlikleri için, bunun gerçekleştirilmesinin izahı oldukça güçtür. Yapılan faaliyet insan takatinin üstündedir. Bunun sırrı kanaatimizce gaye birliğinde yatmaktadır.

Ve 9 eylülde bilindiği gibi düşman denize döküldü 16 Eylül’e kadar İzmir civarındaki bölgeler Yunanlılardan kurtarıldı. Bursa istikametine çekilen Yunan kuvvetleri, Mürettep Süvari Tümeni ile takviye edilen 3. Kolordu ve Kocaeli Grubu ile takip edildi. Takip harekatından kurtulabilen son Yunan birlikleri 18 Eylül’de, Bandırma’dan vapurlara binerek kaçtılar.

Böylece üç yıl, dört ay (15 Mayıs 1919-18 Eylül 1922) süren ve bu süre içinde tarifi güç mezalimler yapan, Anadolu’yu bir harabeye çeviren Yunan işgali, sona erdirilmiş oldu

Genel Kurmay dokumanlarina dayanilarak yazilmis Ozet ve olayin detaylari asagidadir 176 inci alay  Komutani ise Yarbay Mahzar Buyukatamandir .. Turkish Forumun kurucu baskani Dr. Kayaalp Buyukatamanin Dedesi Olmaktadir..  Yarbay Mahzar Buyukataman ayni zamanda Cigiltepeyi zapt ederek tarihin akisinda sozu olmus bir kumandan olarak belirlenmektedir..

Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk, Zafer tepeden; bizzat idaresinde, 30 Ağustos Zaferi kazanılırken,yakın muharebe hatlarına kadar giriyor, birliklerimizin kahramanca saldırışlarını, süngü hücumlarını memnunlukla seyrediyordu. O Başkomutan ki, kendisinin kandan ve kan dökmekten nefret etmesine rağmen; Türk Milliteni hayat hakkı tanımak istemeyen, Türk’ün ve Türk Ordusunun şan ve şerefle dolu tarihinin büyüklüğünü bilmeyen veya bilmemezlikten gelen gafil, sözde büyük dış siyasilere ve onların hükümetlerine Türk Milletinin gasp edilmek istenen hayat hakkını silah zoruyla tanıtıyor, mutlu bir devir açıyor, Anadolu yaylasında yeni bir Ergenekon’dan çıkış sağlayarak hür ve bağımsız Türkiye’nin ve Cumhuriyetin temelini atmış oluyordu. Yıllar boyu sürüp gelen kanlı olayların son bulduğu, çok çetin engellerin aşıldığı bu anda Başkomutan, Büyük Millet Meclisi Ordularını  taltif ediyor, milletine de dört gözle beklediği zafer müjdelerini veriyordu.

TURKISH FORUM – DUNYA TURKLERI BIRLIGI

 

P12 – Madalya Alan kumandanlar2

BÜYÜK TAARRUZ’UN ŞANLI KOMUTANLARI

(1/1)

süvari:
Herkese Merhaba

Daha önce diğer bir savunma forumunda vermiştim ama söz konusu Büyük Taarruz olunca bir defa da burada vermek istedim bu komuta listesini.İçinde adı bilinenlerde var adı kaynaklarda geçmeyenlerde.Hepsinin ortak bir özelliği var.Hepsi başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere geçmiş askeri kariyerlerini,ailelerini,mal mülk şan ve şöhretini feda ederek,İstanbul’da ki gafil ve hain yönetimin idam hükümlerini boyunlarına asarak,deyim yerindeyse kelle koltukta,askerle birlikte yiyip askeriyle birlikte aç kalarak,yamalı üniformalarla (köken ayrımı yapmadan) bu topraklarda yaşayan milletini yunan mezaliminden kurtarmak için savaş vermiş Şanlı Türk Milletinin Şanlı Komutanlarıdır.Keşke imkanım olsa da Şanlı Askerimizin erlerine kadar isimlerini verebilsem…

Hatırlıyor musunuz Nesli Çölgeçen’in son kalan 5 Kurtuluş Savaşı Gazisini konu aldığı “Son Buluşma” Adlı filmi? Son karede Gazimiz “iyi çek bir daha bulamazsın” diyordu…evet onları bir daha bulamayacağız.ama onları ruhumuzda yaşatacağız…

İşte Şanlı Komutanlarımız…

Üst Komuta Kademesi
Başkomutan-Mareşal Mustafa Kemal Paşa
Genelkurmay Başkanı-Orgeneral (1.Ferik) Fevzi Çakmak Paşa
Batı Cephesi Komutanı-Tümgeneral (Mirliva) İsmet İnönü Paşa
1.Ordu Komutanı-Tümgeneral (Mirliva) Nurettin Sakallı Paşa
2.Ordu Komutanı-Tümgeneral (Mirliva) Yakup Şevki Subaşı Paşa

Orta Seviye Komuta Kademesi
1-Kur.Alb.Asım Gündüz – Batı Cephesi Kurmay Başkanı
2-Kur.Alb.Hüseyin Hüsnü Kılkış-Batı Cephesi Kurmay Bşk.Yrd.-6.Tugay Komutanı
3-Bnb.Vehbi Kocagüney-25.Topçu Alay Komutanı
4-Kur.Alb.Mehmet Emin Koral-1.Ordu Kurmay Başkanı
5-Kur.Alb.Sabit Noyon-1.Ordu Kurmay Başkan Yardımcısı
6-Kur.Alb.Hüseyin Hüsnü Erkilet-2.Ordu Kurmay Başkanı
7-Kur.Yrb.Ali Rıza Artunkal-2.Ordu Kurmay Başkan Yardımcısı
8-Kur.Alb.İzzettin Çalışlar-1.Kolordu Komutanı
9-Kur.Yrb.Muharrem Mazlum İskora-1.Kolordu Kurmay Başkanı
10-Kur.Alb.Ali Hikmet Ayerdem-2.Kolordu Komutanı
11-Kur.Yrb.İbrahim Rahmi Beken-2.Kolordu Kurmay Başkanı
12-Kur.Alb.Şükrü Naili Gökberk-3.Kolordu Komutanı
13-Kur.Yrb.Hayrullah Fişek-3.Kolordu Kurmay Başkanı
14-Kur.Alb.Kemalettin Sami Gökçen-4.Kolordu Komutanı
15-Kur.Bnb.Yusuf Ziya Ekinci-4.Kolordu Kurmay Başkanı
16-Tümgeneral Kazım İnanç-6.Kolordu Komutanı
17-Kur.Alb.Halit Karsıalan-Kocaeli Bölge Grup Komutanı
18-Tümgeneral Fahrettin Altay-5.Süvari Kolordu Komutanı
19-Kur.Alb.Abdurrahman Nafiz Gürman-1.Tümen Komutanı
20-Kur.Bnb.Mehmet Emin Çınar-1.Tümen Kurmay Başkanı
21-Alb.Talat Süalp-1.Tugay Komutanı
22-Yrb.Salih Avgın-3.Alay Komutanı
23-Kur.Alb.Kazım Orbay-3.Kafkas Tümen Komutanı
24-Kur.Yrb.Burhanettin Denker-7.Alay Komutanı
25-Alb.Mehmet Sabri Erçetin-4.Kafkas Tümen Komutanı.
26-Kur.Bnb.Mustafa Fazıl Aykut-4.Kafkas Tümeni Kurmay Başkanı
27-Yrb.Necip Kadri Demirkazık-40.Alay Komutanı
28-Yrb.Mustafa Nazmi İnan-4.Kafkas Tümeni Topçu Alay Komutanı.
29-Bnb.Nusret Başaran-5.Kafkas Tümeni Topçu Alay Komutanı.
30-Alb.Nazmi Solok-4.Tümen Komutanı
31-Kur.Bnb.Sadık Aldoğan-4.Tümen Kurmay Başkanı
32-Yrb.Rasim Aktuğ-6.Tümen Topçu Alay Komutanı
33-Kur.Alb.Naci Eldeniz-7.Tümen Komutanı
34-Kur.Bnb.Mehmet Nuri Yamut-7.Tümen Kurmay Başkanı
35-Yrb.Ali Muzaffer-23.Alay Komutanı
36-Alb.Kazım Sevüktekin-8.Tümen Komutanı
37-Alb.Ahmet Nuri Diriker-8.Tugay Komutanı
38-Yrb.Ahmet Hakkı Özgener-131.Piyade Alay Komutanı
39-Kur.Bnb.Ahmet Derviş-1.Kolordu Kurmay Başkan Yardımcısı
40-Kur.Bnb.Ahmet Fevzi Akarçay-11.Tümen Kurmay Başkanı
41-Kur.Bnb.Rüştü Akın-70.Alay Komutanı
42-Bnb.Osman Nuri Tufan-127.Alay Komutanı
43-Alb.Osman Nuri Koptagel-12.Tümen Komutanı
44-Bnb.Mehmet Zeki Erokay-12.Tümen Kurmay Başkanı
45-Yrb.Talat Oğan-35.Piyade Alay Komutanı
46-Kur.Yrb.Ahmet Naci Tınaz-15.Tümen Komutanı
47-Bnb.Rasim Sengir-15.Tümen Kurmay Başkanı
48-Yrb.Fehmi Tınaztepe-38.Alay Komutanı
49-Yrb.Mehmet Fehmi-56.Alay Komutanı
50-Kur.Alb.Aşır Atlı-16.Tümen Komutanı
51-Kur.Bnb.Hüseyin Nurettin-17.Tümen Komutanı
52-Yzb.İsmail Hakkı Uluğ-18.Tümen Kurmay Başkanı
53-Kur.Yrb.Ömer Halis Bıyıktay-23.Tümen Komutanı
54-Yzb.Fahri Belen-23.Tümen Kurmay Başkanı
55-Alb.Şakir Güleş-23.Tugay Komutanı
56-Kur.Alb.Alaattin Koval-41.Tümen Komutanı
57-Yrb.Mümtaz Aktay-4.Tümen Topçu Alay Komutanı
58-Alb.İbrahim Hakkı Emiroğlu-57.Tugay Komutanı
59-Yrb.İsmail Refi Evinç-32.Alay Komutanı
60-Yzb.Seyfettin Çalbatur-1.Süvari Tümeni Komutanı Emir Subayı
61-Kur.Yrb.Salih Omurtak-61.Tümen Komutanı
62-Kur.Alb.Mürsel Bakü-1.Süvari Tümen Komutanı
63-Kur.Bnb.Mehmet Kemalettin Balıkesir-1.Süvari Tümen Kurmay Başkanı
64-Kur.Yrb.Ahmet Zeki Soydemir-2.Süvari Tümen Komutanı
65-Kur.Yzb.Tevfik Topçu-2.Süvari Tümen Kurmay Başkanı
66-Yrb.Mehmet Suphi Kula-14.Süvari Tümen Komutanı
67-Kur.Bnb.Kemal Muzaffer Tuğsavul-14.Süvari Tümen Kurmay Başkanı
68-Kur.Bnb.Ali Hamit Doğruer-54.Süvari Alay Komutanı
69-Kur.Yrb.İsmail Hakkı Uluçınar-64.Alay Komutanı
70-Kur.Yzb.Rüştü Akpirim-61.Tümen Kurmay Başkanı
71-Yrb.M. Ata Topçuoğlu-17.Tümen Topçu Alay Komutanı
72-Yrb.Ahmet Şemsettin-61.Tugay Komutanı
73-Yrb.Şevki Savaşçı-174.Alay Komutanı
74-Alb.Hüseyin Hüsnü-5.Alay Komutanı
75-Bnb.Hüseyin Hüsnü Demirtepe-9.Alay Komutanı
76-Yrb.Hafız Halit Uzel-11.Tugay Komutanı
77-Yrb.İsmail Hakkı Alpan-126.Alay Komutanı
78-Kur.Yrb.Mehmet Hulusi Conk-18.Tümen Komutanı
79-Bnb.Osman Nuri Sayın-41.Tümen Kurmay Başkanı
80-Kur.Bnb.Şemsettin Erkuş-57.Tümen Kurmay Başkanı
81-Kur.Bnb.Hasan Rıza Günay-3.Süvari Tümeni Kurmay Başkanı
82-Kur.Yrb.Halit Akmansü-5.Kafkas Tümeni Komutanı
83-Kur.Bnb.Ömer Suphi Atalay-8.Tümen Komutanı
84-Alb.Rıfat-3.Tugay Komutanı
85-Yrb.Servet-4.Tugay Komutanı
86-Alb.Ali Rıza-5.Kafkas Tugay Komutanı
87-Alb.Kazım-4.Piyade Tugay Komutanı
88-Yrb.Ali Vehbi-2.Piyade Alay Komutanı
89-Alb.Hacı Halil Rüştü-12.Tugay Komutanı
90-Alb.Mehmet Şevket-14.Tugay Komutanı
91-Yrb.Murat Tınaz-25.Piyade Alay Komutanı
92-Alb.İsmail Rüştü-17.Tugay Komutanı
93-Yrb.Ahmet Ferit-3.Süvari Alay Komutanı
94-Bnb.Hüsnü Aykut-28.Süvari Alay Komutanı
95-Yrb.Ali Cevat-4.Alay Komutanı
96-Yrb.Mehmet İzzet-1.Tümen Topçu Alay Komutanı
97-Yrb.Atıf Ulusoğlu-8.Alay Komutanı
98-Yrb.Nedim-42.Alay Komutanı
99-Yrb.Mehmet Rüştü-58.Alay Komutanı
100-Bnb.Ahmet Cevat Kuran-13.Alay Komutan Vekili
101-Bnb.Remzi Yalçıntepe-50.Alay Komutanı
102-Yrb.Ahmet Faik-51.Alay Komutanı
103-Yrb.Tevfik-52.Alay Komutanı
104-Yrb.Mehmet Avni-189.Alay Komutanı
105-Yrb.Zekeriya-8.Tümen Topçu Alay Komutanı
106-Bnb.Mahmut Cemal-11.Tümen Topçu Alay Komutanı
107-Yrb.Hüseyin Hasbi-34.Alay Komutanı
108-Bnb.Mehmet Şahin-34.Piyade Alay Komutanı
109-Yrb.Abdülkerim Sunday-11.Tümen Topçu Alay Komutanı
110-Yrb.Ethem Necdet Karabudak-8.Tümen Komutanı
111-Yrb.Yusuf Ziya-26.Alay Komutanı
112-Yrb.Hüseyin Hüsnü-14.Tümen Topçu Alay Komutanı
113-Yrb.Hayri-43.Alay Komutanı
114-Yrb.Mehmet Veysi-44.Alay Komutanı
115-Bnb.Ali Necdet Tan-16.Tümen Topçu Alay Komutanı
116-Yrb.Hasan Faik Alsaç-62.Alay Komutanı
117-Bnb.İsmail Hakkı Aytuna-23.Tümen Topçu Alay Komutanı
118-Yrb.Hüseyin İhsan-12.Alay Komutanı
119-Yrb.Ömer Kirami-16.Alay Komutanı
120-Yrb.Mustafa Muammer-41.Tümen Topçu Alay Komutanı
121-Alb.Reşat Çiğiltepe-57.Tümen Komutanı(ŞEHİT-Büyük Taarruzun tek Şehit Tümen Komutanı)
122-Bnb.Ahmet Turan-39.Alay Komutanı
123-Yrb.Mazhar Buyukataman-176.Alay Komutanı(Dr. Kayaalp Buyukatamanin Dedesi)
124-Yrb.İrfan-190.Alay Komutanı
125-Yrb.Mustafa Kazım-61.Tümen Topçu Alay Komutanı
126-Alb.Cemil-1.Süvari Tugay Komutanı
127-Bnb.Ali Rıza Ülgenalp-11.Süvari Alay Komutanı
128-Alb.Ahmet Hamdi-2.Süvari Tugay Komutanı
129-Yzb.Yusuf Nasuhi Süer-20.Süvari Alay Komutan Vekili
130-Alb.Kazım-20.Süvari Alay Komutanı
131-Bnb.Esat Avcı-5.Süvari Alay Komutanı
132-Yrb.İbrahim Çolak-3.Süvari Tümen Komutanı
133-Yrb.Cemal-27.Süvari Alay Komutanı
134-Alb.Mehmet Arif Özgüç-Mürettep Süvari Tümen Komutanı
135-Yrb.Hüseyin Hüsnü-14.Tümen Topçu Alay Komutanı
136-Kur.Bnb.Nihat Bursalı-6.Kolordu Kurmay Başkanı
137-Kur.Bnb.Hidayet-Kocaeli Bölge Grup Kurmay Başkanı
138-Kur.Bnb.Mehmet Şükrü Koçak-5.Süvari Kolordu Kurmay Başkanı
139-Kur.Bnb.Mehmet Faik-3.Kafkas Tümeni Kurmay Başkanı
140-Kur.Yrb.Müfit-135.Alay Komutanı
141-Kur.Bnb.Ali Rıza-14.Tümen Kurmay Başkanı
142-Yrb.İsmail Rahmi-11.Alay Komutanı
143-Bnb.İsmail Hakkı-10.Alay Komutanı
144-Yrb.Münir-41.Alay Komutanı
145-Yrb.İbrahim Ethem-30.Alay Komutanı
146-Bnb.Ali Rıza-45.Alay Komutanı
147-Bnb.Akif Dikyar-15.Tümen Topçu Alay Komutanı
148-Yrb.Abdülgani-63.Alay Komutanı
149-Yrb.Hüseyin Hüsnü-15.Alay Komutanı
150-Yrb.Reşat-24.Alay Komutanı
151-Yrb.Hulusi Ömer-19.Alay Komutanı
152-Yrb.Rüştü-159.Alay Komutanı
153-Yrb.İsmail Hakkı-10.Süvari Alay Komutanı
154-Yrb.Salih-14.Süvari Alay Komutanı
155-Yrb.Ahmet Kemal-2.Süvari Alay Komutanı
156-Yrb.Ali Reşat-4.Süvari Alay Komutanı
157-Yrb.İbrahim Muzaffer-34.Süvari Alay Komutanı
158-Yrb.Mehmet Tahsin-37.Süvari Alay Komutanı
159-Yrb.Hüseyin Vecihi-61.Alay Komutanı
160-Milis Yarbay Osman Ağa-47.Giresun Milli Alayı Komutanı
161-Kur.Bnb.Ahmet Mithat Erman-5.Kafkas Tümeni Kurmay Başkanı
162-Kur.Bnb.Mahmut Celalettin-17.Tümen Kurmay Başkanı
163-Bnb.Mehmet Rifat-31.Alay Komutanı
164-Bnb.Galip-13.Süvari Alay Komutanı
165-Bnb.Kazım-7.Tümen Topçu Alay Komutanı

Mesajlar

 

See page 12

 

 

  1. Tümen Kaplangı Muharebeleri

 

Genelkurmay arşivinden Başkomutanlık Meydan Muharebesi Savaş tutanakları:

İki taraf ordularının 30 Ağustos 1922 saat 24.00 durumları:

Türk Ordusu:

1 nci Ordu Komutanı, Başkomutan ve Genelkurmay Başkanı Dumlupınar istasyonunda. Batı Cephesi Komutanı Afyon’dadır.  1 nci Kolordu: 15 nci Tümen Hallaçlar’da. 14 ncü Tümen Paşacık köyü batısında, 30 ncu Alayı Kaplangı dağında. 57 nci Tümen Kaplangı dağının en yüksek noktası Dedetepe’de düşmanla temasta. Kolordu Komutanı Büyükoturak’ta.     Bağımsız 6 ncı Tümen: Yenice – Şabanköy – Ahat hattında düşmanla temastadır.

Ordu ihtiyatı olan 2 nci Kolordu: 4 ncü Tümeniyle Paşacık, 7 nci ve 8 nci Tümenleriyle Büyükoturak – Santtepe bölgesinde. Kolordu Komutanı Büyükoturak’tadır

Yunan Ordusu iseGeneral Trikopis Adatepe muharebesinden kaçabilenlerle Kızıltaş vadisinden çekiliyordu. Banaz’a çekildiğini umduğu General Franko Grubuyla birleşmek için oraya gitmek kararında idi. Yanındaki kurtulabilen birliklerle bir an önce Banaz’a varmak istediğinden bütün gece yürüyüşe devam etti.

Savaş değişik cephelerde yakın temas şeklinde tüm hızıyla devam ediyordu.

“Büyük Oturak’da bulunan kolordu komutanı, saat 19.00’da yazılan 57 nci Tümenin raporunu alınca, İslamköy’e hareket etmiş olan 14 ncü Tümeni Kaplangı dağına çevirdi ve 57 nci Tümene yardım etmesini emretti. Saat 20.25’de, 57 Tümene de şu emri verdi:

“Düşman Dumlupınar mevzilerini tekrar almak için Sultanoluğu – Toklusivrisi doğrultusunda gece daha taarruz edebilir. Bu istikameti kesinlikle kapatmak lazımdır. Sağınıza yanaşan 14 ncü Tümen, Kaplangı dağına taarruz etmek ve sizi takviye etmek suretiyle yardım edecektir. 14 ncü Tümen Paşacık’a gelmiştir. Bu emrin bir suretini 14 ncü Tüman Komutanına veriniz.”

Kolbaşısıyla saat 19.30’da Paşacık’a varan 14 ncü Tümen Komutanı, kolordu emrini alınca öncü olan 30 ncu Alayı Kaplangı doğrultusuna yürüttü. 30 ncu Alay Komutanının 57 nci Tümen Komutanı ile görüşmesi sonunda, alay bir taburunu 57 nci Hücum Taburu kuzeyine yanaştırdı. Saat 22.00’de her iki tabur 1432 Dede tepesine yanaşmaya başladılar. Saat 24.00’de, iki taburun yaptığı baskınla 1432 rakımlı Dede tepesi bugün üçüncü defa ele geçirildi. 30 ncu Alayın diğer iki taburu da tepeye yanaştı. Ormanların sıklığı, gece karanlığı, bu bölgeye yeni gelen 30 ncu Alayın araziyi hiç tanımaması yüzünden takip yapılamayarak ele geçirilen mevzilerde gecelendi. Çekilen Yunanlılar da 500 metre batıdaki Toptepe’de kaldılar. 14 ncü Tümen büyük kısmı Paşacık batı yamaçlarında, 57 nci Tümen de bulunduğu mevzi ve yerlerde geceyi geçirdiler.

Saat 23.30’da Kolordu Komutanı, Ordu Komutanına şu raporu yazdı: (Bugünkü Kaplangı muharebelerini belirttikten sonra) “Alınan esirlerin ifadelerine göre 57 nci Tümen cephesinde Yunanlıların 7 nci, 11 nci, 12 nci, 23 ncü, 26 ncı Alayları ile Evzon Alayı varmış. 6 ncı Tümen, Yenice batısında giriştiği muharebede Yunanlılar inatla savunduklarından dolayı 57 nci Tümenden yardım istemiştir. Kolordunun karşısında 1 nci, 2 nci, 7 nci düşman tümenleriyle 4 ncü Tümenden iki alay olduğu kabul edilebilir. Trenle de takviye birlikleri yetiştirmesi umulmaktadır. Maksadı, Düzlüce – Kaplangı – Yenice hattında inatla savunarak Murat dağları kuzeyinde kalan büyük kısmına vakit kazandırmak olabilir. ”

Tümen Komutanı, ortalık ağarınca 1364 rakımlı tepede bulunan 39 ncu Alayın yanına gitti. Bu alay gece ormanlardan yürüdüğünden fazla yorulduğu için daha ileri gidememişti. Alaya hemen Kaplangı dağını (1432 rakımlı Dede tepesi) ele geçirmesini emretti. Alay ilerlemeye başladı. Arazi sık ormanlık, yamaçlar fazla dik ve derindi. İlerleme ağır oluyordu. 1432 rakımlı Dede tepesine yaklaşınca piyade muharebesi başladı. Fakat Yunanlıların ateşi zayıftı. Saat 08.00’de 39 ncu Alay Dede tepesini ele geçirdi. 37 nci Alayla hücum taburu ve iki dağ bataryası 1364 rakımlı tepe gerisine yanaştırıldı. 176 ncı Alay meydanda yoktu. Alayın geceyi Sultanoluğu’nda geçirdiğini sanan tümen komutanı yaptırdığı aratmalara rağmen bulduramadı. Alay gece karanlığında Sultanoluğu’nu başka bir yer sanarak geceyi diğer bir yerde geçirmiş ve sabah erkenden buldurduğu klavuzlarla birçok dolaşmalardan sonra saat 13.30’da 1364 rakımlı tepe gerisine gelebilmişti.

General Franko Grubu ise İzmir’deki Küçükasya Ordusu Komutanlığından İzmir yolunu kapamak emrini aldığından, bulunduğu Yenice – Kaplangı – Hallaçlar hattında savunma kararındaydı. Halbuki gece yarısı 7 nci Tümen Hallaçlar mevziini kaybetmiş, Hatıplar’a çekilmekte, 1 nci Tümen de gece yarısı Kaplangı dağının en yüksek tepesine kaptırdığından 500 metre gerideki (batıdaki) tepelerde savunma tertibi almıştı. 2 nci Tümen Çivril güneyindeki birliklerini Banaz çayının kuzey kıyısına çekti. Ordu emrinde bulunan Süvari Tümeni ise Uşak – Alaşehir demiryolunun korunmasıyle görevli idi. (2 nci Süvari Alayı, Franko Grubu emrinde İslamköy’de bulunuyordu.

İzmir’deki Küçükasya Ordusu Komutanlığı, General Franko’ya İzmir yolunun kesin olarak kapanmasını emrediyordu. Türk birlikleri (57 Tümenin 39 ncu Alayı) 30 Ağustos sabahı Kaplangı dağının en yüksek noktası olan 1432 rakımlı Dedetepesi’ne taarruz ederek saat 08.15’de tepeyi ele geçirdiler. İzmir doğrultusunu kapayan Kaplangı dağına çok önem veren General Franko, Hasanköy dolaylarında bulunan dört taburlu mürettep 8 nci Alay ve diğer ihtiyatlarla, 1/38 nci Evzon Alayını takviye ederek gece yarısına kadar devam eden taarruz ve karşı taarruzları 1364 rakımlı Dedetepesi üç defa el değiştirdikten sonra saat 24.00’de tepe Türklerin elinde kaldı. Yunan birlikleri de 500 metre batıdaki Top tepesi mevzilerinde gecelediler. Bugünkü Kaplangı muharebesine katılan Yunan birlikleri; 1/38 nci Evzon Alayı ile 4 ncü, 5 nci Alaylar, 4 ncü Tümen erlerinden kurulu dört taburlu 8 nci Alay, 12 nci Tümen erlerinden kurulu iki taburlu mürettep alay, bir sahra topçu taburu, bir dağ topçu taburu ve bir ağır topçu taburu idi.

1364 rakımlı tepede bulunan tümen komutanı İslamköy’ün altı kilometre batısındaki Kızılcaviran dolaylarında Yunanlıların büyük topluluklarını gördü. Sabah erken güney-batıya gönderilen süvari bölüğünden saat 10.30’da gelen raporda; Hasanköy, Gümele bölgesinde Yunanlıların faaliyeti olduğu, Yeniceköy civarında düşman ateşiyle karşılaştığından fazla ileri gidemediği, 6 ncı Tümenle irtibat yaptığı bildiriliyordu. Hasanköy batısından bir alay kadar (4 ncü Yunan Tümeninin dört taburu) Yunan kuvvetinin Kaplangı dağına (Dede tepesi) açılmış olarak ilerlediği görüldü. Ayrıca Gümüle’de bir iki bölük piyadesi (1 nci Tümenin 4 ncü Alayı) vardı. 37 nci Alay hemen saat 10.30’da 1364 rakımlı tepeden Hasanköy doğu sırtlarına ilerleyerek Sığıralanı sırtlarını işgal etti. İki dağ bataryası 1364 rakımlı tepede mevzilendirildi. Ancak, bataryaların mevzie girişleri pek geç oldu. Yunanlılar ise Hasanköy batısında mevzilenmiş topçusu ve Banaz istasyonundaki ağır bataryaları ile 39 ncu Alaya (1342 rakımlı Dede tepesi) şiddetli ateş açtılar. Bu sırada kolordu emri geldi. Bu durumda tümen Susuz doğrultusunda ilerleyemezdi. Ayrıca; İslamköy’ün iki kilometre güneyinden 6 ncı Tümene karşı, Yenice batısında 1178 rakımlı tepe ve Gelinciktepe’ye bazı Yunan birlikleri de (63 ncü Alayın 1 nci Taburu) yanaşıyorlardı. Saat 13.30’da 176 ncı Alay, tümen gözetleme yerine yaklaşmaktaydı. 37 nci ve 39 ncu Alaylar cephelerinde muharebe şiddetlenmiş, Yunanlılar üstün kuvvetlerle taarruza geçmişlerdi. 1/38 nci Evzon Alayı, dört taburlu mürettep alay, Kaplangı köyünde bulunan ihtiyat 5 nci Alaydan ibaret Yunan birlikleri saat 14.00’de 1432 rakımlı Dede tepesini geri aldılar. 39 ncu Alay doğuya çekildi. Bu alay geniş ve ormanlık bir cephede fazla dağılmış olduğundan 1364 rakımlı tepe ile Çorum köyü arasındakisırtlarda (Şaptepe) güç toplanabildi. Bu alayın 1364 rakımlı tepedeki 176 ncı Alayla da irtibatı yoktu. 37 nci Alayın kuzey yanında da küçük ölçüde çekilmeler oldu ise de hücum taburunun bir bölüğü ve ağır makineli tüfeklerin yardımı ile çabuk durduruldu. Henüz 1364 rakımlı tepeye yanaşmış bulunan 176 ncı Alaya, 39 ncu ve 37 nci Alaylar arasından 1432 rakımlı Dede tepesinin ele geçirilmesi görevi verildi. Saat 14.40’da dağ bataryaları 176 ncı Alayı desteklemeye başladılar. Tümenin 120 milimetrelik İngiliz obüs bataryası ile sahra bataryası da Sultanoluğu batı sırtlarında 176 ncı Alayı desteklemek üzere mevzie giriyorlardı. Alay taarruza devam ederek saat 16.00’da yaptığı hücumla Kaplangı dağının 1432 Dede tepesini tekrar ele geçirdi. Yunanlıları ovaya dökmek için daha bir kaç sırtın elde edilmesi gerekiyordu. Alay taarruza devam ediyor, fakat Yunanlılar 500 metre batıdaki Top tepesinde tutunuyorlardı.

Gece yarısına kadar devam eden imha muharebesi günün ilk ışıkları ile yerini derin bir sessizliğe bıraktı. Yunan ordusunun büyük kısmı imha edilmiş, direnme azim ve iradesi de tamamen kırılmıştı.
1. Kolordu, 30 Ağustos günü Kaplangı Dağı-Hallaçlar-Murat Dağı hattında tertiplenmiş olan üç tümen kadar olan Franko grubuna taarruzuyla Kaplangı Dağını düşürdü. Yunanlılar, gece karşı taarruzu ile geri aldılar. 31 Ağustos günü yapılan taarruzlarla Franko grubu bu hattan geri atıldı ve Uşak istikametinde takip edildi.

Çekilen Yunanlılar, yer yer direnmek istediler, ancak muvaffak olamadılar. Takip insan üstü bir hızla ilerledi. Türk askeri dinlenmek ve uyumak istemiyordu. Çünkü kurtardığı her kasabanın, köyün, şehrin Yunanlılar tarafından yakıldığını, bölgedeki Türklerin de vahşice katledildiğini görmekteydi. Bir dakikalık zaman kazanmasının, birçok yerleşim merkezinin ve birçok Türk’ün hayatını kurtaracağını anlamıştı. Bu nedenle Türk piyadeleri, süvarilerle aynı günde İzmir’e girdiler. Takipte katedilen mesafe yaklaşık 450 km.dir. Bu, muharebe ederek her gün üst üste ortalama 50 km. ilerlendiğini ifade eder. 14 Ağustos’tan beri her gün yürüyüş yapmış ve aralıksız 5 gün muharebe etmiş olan yaya birlikler için, bunun gerçekleştirilmesinin izahı oldukça güçtür. Yapılan faaliyet insan takatinin üstündedir. Bunun sırrı kanaatimizce gaye birliğinde yatmaktadır.
Ve 9 eylülde bilindiği gibi düşman denize döküldü 16 Eylül’e kadar İzmir civarındaki bölgeler Yunanlılardan kurtarıldı. Bursa istikametine çekilen Yunan kuvvetleri, Mürettep Süvari Tümeni ile takviye edilen 3. Kolordu ve Kocaeli Grubu ile takip edildi. Takip harekatından kurtulabilen son Yunan birlikleri 18 Eylül’de, Bandırma’dan vapurlara binerek kaçtılar.

Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk, Zafer tepeden; bizzat idaresinde, 30 Ağustos Zaferi kazanılırken,yakın muharebe hatlarına kadar giriyor, birliklerimizin kahramanca saldırışlarını, süngü hücumlarını memnunlukla seyrediyordu. O Başkomutan ki, kendisinin kandan ve kan dökmekten nefret etmesine rağmen; Türk Milliteni hayat hakkı tanımak istemeyen, Türk’ün ve Türk Ordusunun şan ve şerefle dolu tarihinin büyüklüğünü bilmeyen veya bilmemezlikten gelen gafil, sözde büyük dış siyasilere ve onların hükümetlerine Türk Milletinin gasp edilmek istenen hayat hakkını silah zoruyla tanıtıyor, mutlu bir devir açıyor, Anadolu yaylasında yeni bir Ergenekon’dan çıkış sağlayarak hür ve bağımsız Türkiye’nin ve Cumhuriyetin temelini atmış oluyordu. Yıllar boyu sürüp gelen kanlı olayların son bulduğu, çok çetin engellerin aşıldığı bu anda Başkomutan, Büyük Millet Meclisi Ordularını  taltif ediyor, milletine de dört gözle beklediği zafer müjdelerini veriyordu.

Böylece üç yıl, dört ay (15 Mayıs 1919-18 Eylül 1922) süren ve bu süre içinde tarifi güç mezalimler yapan, Anadolu’yu bir harabeye çeviren Yunan işgali, sona erdirilmiş oldu.

“Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyiniz bilakis onlar diridirler”

            “Allah vatanını savunanla beraberdir”

 

Kaynak : Genelkurmay Arşivi  (Yılmaz AKYÜZ)

 

”KURTULUŞ SAVAŞI HAVA HAREKATI” 

 
                                (d)  Yunan Ordusunun Adatepe’de Savunma Düzeni ve Muharebesi:

    Yunan Ordusu Komutan vekili General Trikopis 29/30 Ağustos 1922 gecesi birliklerinin Çalköy dolaylarında toplanmasını emretmişti. Küçük Aslıhanlar – Dumlupınar yolunu açmak ve Dumlupınar mevziinde bulunduğunu umduğu General Franko Grubu ile buluşmak kararında idi. 12 nci Tümenden bir iki taburu Küçük Aslıhanlar’a göndermişse de Türklerin 23 ncü Tümeninin karşı koyması üzerine bu taburlar Çal’a geri çekilmişlerdi. 4 ncü Türk Kolordusuyla muharebe eden diğer birlikler de kolay kolay çekilemiyorlardı. 29/30 Ağustos gecesi muharebinin pek yakından devamı ve 14 ncü Türk Süvari Tümeninin kuzeyden yaptığı baskınlar birlikleri fazla karıştırmış ve sabaha kadar Çalköy dolaylarında toplanamamışlardı. 30 Ağustos 1922 sabahı güneş doğduğu halde karışık birçok birlikler Hamurköy’den Çal’a gelmekte, bir kısmı da Çal’dan Allıören’e gitmekteydiler. 30 Ağustos 1922 saat 01.00’den bir saat sonra General Trikopis de Çalköy’e gelmişti. Birlikleri pek karışık bulduğundan hemen düzene sokturdu ve ortalık ağarınca yoklama yaptırdı. Başlarında tümen komutanları da bulunan 4 ncü Tümen pek zayıf mevcutlu idi (General Trikopis’e göre 300-400 er). Bu tümen 28 Ağustos 1922’de Balmahmut muharebesinde fazla yaprınıp dağılmış, bir kısmı da 1 nci Tümenle beraber Dumlupınar’a çekilmişti. 5 nci Tümen 29/30 Ağustos 1922 gecesi, emir gereğince, Çalköy’e gelmemiş, köyün güneyinden tarlalardan batıya yürümüştü. Küçük Aslıhanlar güneyine vardığında 23 ncü Tümen birlikleriyle karşılaşmış, yaptığı muharebede bozularak dağılmış, tümen komutanıyla bir kısmı Ağaçköy üzerinden 30 Ağustos 1922 sabahı Kızıltaş vadisi yoluyla batıya çekilmiş, bi kısmı da kuzeye yürüyerek Çal batısında toplanmış, iyi bir durumda idi. 13 ncü Tümen, 2 nci ve 3 ncü Alayları ve dağ Skoda topçu taburuyla Çalköy güneyinde toplu durumda bu tümenin 42 nci Alayı Arapgediği’nde 23 ncü Tümen birliklerine karşı gediği savunmakta, 9 ncu Tümen de Çalköy güney batısında toplanmıştı. 1 nci ve 2 nci Kolordular karargahları, 1 nci ve 2 nci Skoda topçu taburları 150 kamyon, ordu ve kolordu seyyar hastaneleri, kollar, ağırlıklar ve bağlı birlikler Çalköy ve güney-batı derelerinde toplanmaktaydılar. Erzak ve cephane azalmıştı. Ortalık ağarınca Türk topçusu ateşe başladı.

    13 ncü Tümen Çalköy ve güney-batı sırtlarında küçük Adatepe (Nasuhtepe hariç) kesiminde güneye karşı savunma düzeni almaya başladı. 9 ncu Tümen, Küçük Aslıhanlar güney tepelerine gönderildiyse de 23 ncü Tümen birliklerinin ateşleri altında dağılarak çekildi ve 13 ncü Tümen mevziinin batısını uzatarak Adatepe’lerde güney-batı ve batıya karşı savunma mevziine girdi. 4 ncü Tümenden kalanlar da 9 ncu Tümenin kuzeyindeki Ardıçlıtepe’de batıya karşı savunma düzeni aldı.

    Artık Dumlupınar’a çekilemiyeceğini anlayan General Trikopis, Çalköy – Allıören – Keçiler – Dümenler yoluyla Banaz’a çekilmeye karar verdi. Orada General Franko Grubuyla buluşacağını umuyordu.

    Saat 11.30’da verdiği emirde: “12 nci Tümen başta olmak üzere sırasıyla 4 ncü Tümen, ağırlıklar, bağlı birlikler, 9 ncu Tümen çekilecekler, 13 ncü Tümen artçı olarak, 5 nci Tümen iki taburla yürüyüş kolunun iki yanında yancı olarak yüreyecekti.”

    Saat 13.00’de 12 nci Tümen Çal – Allıören yoluyla yürüyüşe geçti. Saat 14.00’de kuzeyden Türk 61 nci Tümen birliklerinin önce topçu bir az sonra da piyade ve makineli tüfek ateşine uğradı. Daha sonra bu tümenin piyadelerinin de ilerlemeye başladıkları görülünce 12 ncü Tümen mecburi olarak yürüyüş kolunu durdurdu. Birlikler sağa dönerek kuzeye karşı mevzi aldılar. 5 nci Tümenden bir kısım birlik de batı kanadını uzattı. Muharebe pek şiddetli oluyordu. Kuzeyden doğudan ve güneyden yapılan topçu ateşleri de fazla kayıplar verdiriyordu. Saat 15.00’de Türk topçu ateşi etkisini artırdı. Saat 16.00’da bu etki son hadde çıkmış, mevzideki bataryalar tahrip edilmişti. General Trikopis’in elinde ihtiyat (yedek) bulunan 5 nci Tümenden kalan birliklere 12 nci Tümenin doğu kanadını uzatmak üzere Çalköy kuzey-batısında mevzi aldırdı. Yunan Ordusu Komutanlığı bu durumda akşama kadar bulundukları mevzileri savunmak ve gece aynı yoldan çekilmek kararında idi.

               (e)  Adatepe’nin Ele Geçirilmesi ve Gece Muharebeleriyle 1 nci ve 2 nci Yunan Kolordularının Büyük Kısmının Ortadan Kaldırılması:

    1 nci Ordu birliklerinin muharebeleri:

    30 Ağustos 1922 saat 15.00’de Başkomutan ve 1 nci Ordu Komutanı durumu görmek üzere Akçaşehir’den Bakırcıtepe’ye geldiler. 4 ncü Kolordu Komutanı da burada idi. Kolordu Komutanı, saat 14.00’de taarruza başlanmasını emrettiği halde tümenler dağınık olarak ve oldukça karışık olduklarından düzenlenebilmeleri ve yeni bölgelerinde taarruz düzeni almaları bu saate yetişemeyeceğinden ikinci bir emirle taarruz saatini 15.00’e çıkarmışsa da uzatılan bu zamanın da yeter olmadığı, yapılan gözetlemede görülüyordu. Tümenler henüz yürüyüş halindeydiler. Bunun üzerine, duruma daha yakından hakim ve birliklere etkili olarak muharebeyi sonuçlandırmak için Başkomutan, 1 nci Ordu Komutanı, 4 ncü Kolordu Komutanı saat 15.30’da 11 nci Tümenin gözetleme yeri olan Zafertepe’ye gittiler.

    4 ncü Kolordunun taarruzu:

    Başkomutan ve 1 nci Ordu Komutanı Zafertepe’ye çıktıkları zaman gördükleri manzara şu idi: Yunanlılar tekmil ağırlıkları ortada, dört tarafa karşı savunma düzeni almışlardı. 4 ncü Kolordu doğu, güney ve güney-batıdan Yunanlıları kuşatmış bir durumda, 11 nci Tümen birlikleri taarruza başlamış, bir kısmı da yanaşmakta idiler. 2 nci Ordunun 16 ncı ve 61 nci Tümenleri de kuzeyde bulunuyorlardı.

    11 nci Tümen:

    70 nci Alay önce hızla ilerlediyse de arazi sarplığı ve solundan ilerlemekte olan 5 nci Kafkas Tümeninin 9 ncu Alayının, henüz kendi hizasına gelmemesi üzerine taarruz ağırlaştı. Hücumun daha etkili olması için, Ordu Komutanı, bir alayın daha 70 nci Alayla Çalköy arasından ilerlemesini emretmesiyle 126 ncı Alayını sağda birinci hatta süren tümen komutanı kendisi de ön hatlara giderek taarruzu ilerletti, bazı bataryalarını daha ileri aldı. Saat 17.00’de 5 nci Kafkas Tümeninin 9 ncu Alayı ile hücum taburu Zafertepe – Örentepe hattına yaklaştılar. Saat 18.30’da 11 nci Tümen gözetleme yerinden Başkomutan, 9 ncu Alayın aracılığı ile 5 nci Kafkas Tümenine gönderdiği emirde: “Tümenin süngü hücumu ile düşmanı atmasını ve Adatepe’yi mutlaka zaptetmesini” istedi. Bu emir ağızdan ağıza bütün birliklere yayıldı. Birlikler yarış edercesine büyük bir hızla ilerlemeye başladılar. 9 ncu Alay Berberçam tepesini zaptetti. Buradaki Yunanlılar ağır kayıplarla 300 metre kadar gerideki mevzilere çekildiler.

    Saat 17.00’de hücum taburu ile 10 ncu Alay da 9 ncu Alay hizasına varmış ve Dumlupınar yolunu geçmiş bulunuyorlardı.

    5 nci Kafkas Tümeninin topçusu ve ordunun ağır topçu alayı saat 17.00’den itibaren ateş hızını son hadde çıkarmışlardı.

    Saat 19.00’da 11 nci ve 5 nci Kafkas Tümen birlikleri Yunan mevzilerine 100 metreye kadar yaklaştılar. Zayıf bir düşman topçusu tevkif ateşi açtıysa da az zamanda bütün topları susturuldu.

    15 dakika devam eden bir topçu imha ateşi peşinden iki tümen birden hücuma kalkarak saat 19.25’de Yunan mevzilerine girdiler. Direnmek isteyen Yunanlılar süngülendi, kaçabilenlerin çoğu ayakta yapılan şiddetli ateşlerile yok edildi.

    Birlikler ilerledikçe cephe daralmış birlikler birbirine karışmışlardı. Komşu birliklerden de zararlı yan ateşleri geliyordu. Bu durumdan faydalanan Yunanlılar 9 ncu Alayın sağ yanı ile 70 nci Alayın sol yanına, saat 20.25’de son bir karşı taarruza kalktılar. Yapılan süngü muharebesiyle geri atıldılar.

    Ufak bir duraklama ile birliklere çeki düzen verildi, gece karanlığında tekrar ilerlemeye devam olundu. Saat 20.50’de tepeler hattına kadar olan arazi (Küçük Adatepe’nin ün yüksek noktası “Nasuhtepe” – 1128 hattı) Yunanlılardan tamamen temizlendi. Bu sırada Kolordudan: “düşman her taraftan sıkışmıştır, bir karşı taarruzla kendisine yol açmak istemesi umulmaktadır. Birlikler mevzilerinde savunmaya hazır bulunmalıdır” emri geldiğinden daha ileri gidilmekten vaz geçildi. Fakat bu emir kolordunun en sağında bulunan 126 ncı Alaya ulaşamadığından bu Alay saat 23.30’da bomba ve süngü hücumu ile Yunanlıları tutunmak istedikleri son mevzilerinden de attı, 1149 rakımlı tepe – Kanlıköprü’ye kadar da takip etti. Bu suretli bölge düşmandan tamamen temizlenmiş oldu. 11 nci Tümenin iki alayı cephede durumlarını sabaha kadar muhafaza ettiler. Diğer birlikleri Çalköy’ün iki kilometre güneyinde yol üzerinde sabahladılar. 5 nci Kafkas Tümeni de kendi bölgesini Yunanlılardan temizledikten sonra iki alayı ve hücum taburu ile geceyi muharebe durumunda geçirdi. İhtiyatındaki 13 ncü Alayını Küçük Adatepe’deki 10 ncu Alayına gerisine yanaştırdı.

    23 ncü Tümenle 3 ncü Kafkas Tümeninin taarruz ve hücumları:

    23 ncü Tümen; sağda Hücum Taburu, solda 31 nci Alay olmak üzere saat 17.30’da Büyük Adatepe doğrultusuna ilerlemeye başladılar. Bir dağ ve bir sahra bataryası da ileriye yanaştırıldı.

    69 ncu Alay, bir taburu ile Hücum Taburunu, diğer bir taburu ile 31 nci Alayı izleyerek ilerledi. 68 nci Alay bugün Aaragediği’ni zaptetmiş ve az bir direnmeden sonra 5/42 Evzon Alayı da çekilmişti. Bu alayın karşısında yalnız Yunanlılar hesabına çalışan Memiş çetesi kaldığından gediğin elde bulundurulması için bir tabur bıraktırılarak Elmacıkalanı civarına tümen ihtiyatına getirildi. Saat 23.30’da Hücum Taburu ile 31 nci Alay süngü hücumu ile Büyük Adatepe’yi ele geçirdiler. Ancak, tepeler birbirini takip ettiğinden ve Yunanlılar da her tepeyi savunduklarından, gecenin fazla karanlığı ve arazinin sarp ormanlık oluşu mevzi içinde ilerlemeyi ağırlaştırıyordu. Doğu ve kuzeydeki komşu birliklerin ateşleri birinci hattaki birliklere zarar vermeye başladığından Tümen Komutanının emriyle yalnız süngü ve bomba ile muharebeye devam edilerek Büyük Adatepe kesimi de Yunanlılardan temizlendi. Saat 24.00’de bütün kolordu bölgesinde ateş kesilmişti. Yalnız 31 nci Alayın Büyük Adatepe’de işgal ettiği yerlerde Yunanlılar 600 kadar ölü ve 50 esir bırakmışlardı.

    3 ncü Kafkas Tümeni:

    Fazla yorgun olmasından ve arazinin sarplığından dolayı 23 ncü Tümenin taarruzuna ayak uyduramadı. Öncüde bulunan 8 nci Alay, Kolbaşısı ile saat 19.00’da Ağaçköy’e varır varmaz 23 ncü Tümenin batısından Büyük Adatepe kuzey-batı yamaçlarına (Ardıçlıtepe) taarruza başladı. Tümenle beraber gelen iki dağ bataryası Ağaçköy’ün güney-batı ormanında mevzilenerek Adatepe’ye ve kuzeyine ateş açtılar. Tümen süvari bölüğü 23 ncü Tümen Süvari Bölüğü ile, saat 21.00’de 8 nci Alayın solundan Kızıltaş vadisi doğrultusuna sürüldü ve dağınık olarak çekilen düşman erlerine saldırdı. 8 nci Alay saat 23.30’da Ardıçlıtepe’yi işgal etti. 11 nci Alay da 8 nci Alayın peşinden Ağaçköy’e geçmişti. Saat 21.00’de tugay komutanı emrinde olarak, Kızıltaş boğazını kapatmak üzere Ağaçköy – Keçiler yolu ile kuzey-batıya yürütüldü. Alaylar ilerledikçe 8 nci Alayla 11 nci Alayın arası açılıyor ve büyük bir boşluk kalıyordu. 7 nci Alay ise henüz meydanda yoktu. Bu boşluğu kapatmak üzere, 23 ncü Tümenden bir tabur istendi. 68 nci Alayın bir taburu gönderildiyse de bu tabur saat 24.00’de Ağaçköy’e vardı ve 8 nci Alayın sol geresine yanaştırıldı. Kızıltaş vadisini kapatmak üzere Ağaçköy-Keçiler yoluyla hareket eden 11 nci Alay vadiye kadar ilerlemeyerek tahminen, Adatepe ve kuzeyinden karışık bir surette çekilen Yunanlılar Kızıltaş vadisinde Türk birlikleriyle karşılaşmadan Keçiler-Uysu yoluyla savuşmuşlardı. Tümen birlikleri geceyi aynı durumda geçirdiler.

    12 nci Tümen:

    Saat 17.30’da Hamurköy kesiminde toplanan tümen birlikleri, saat 18.30’da kolordu ihtiyatı olarak hareketle saat 20.30’da Arpalı dolaylarına gelip gecelediler.

    Adatepe kuzeyindeki 2 nci Ordu Birliklerinin muharebeleri:

    16 ncı Tümen:

    16 ncı ve 61 nci Tümen’in sekiz bataryadan oluşan topçuları saat 17.30’da ateş hızlarını son hadde çıkardılar. Piyadeler de Yunan mevzilerine 300-400 metreye yanaştılar. Çalköy güneyinden 126 ncı Piyade Alayının ilerlediği görülüyordu. Saat 16.00’da 61 nci Tümene ordunun emrini götüren subay gelerek Yunanlıların 61 nci Tümene taarruz etmekte olduklarını bildirdi. Bu sırada Başkomutanlıktan Zafertepe’den Tümene gelen bir subay da; Yunanlıların 61 nci Tümene taarruz ettiklerini, bu tümene yardım edilmesi emrini bildirmesi üzerine 16 ncı Tümen Komutanı, ihtiyatta bulunan 43 ncü Alayla Hücum Taburunu Akpirim tepesine yanaştırdı. Akyol tepesindeki batarya da Kızıltepe’ye mevzi değiştirdi. Tümen komutanı saat 18.15’de Akpirim tepesine, 61 nci Tümen gözetleme yerine gitti. Yunanlıların taarruzu üzerine Bileyik ve Erikli tepelerine kadar ileri kaymış birliklerin Akpirim tepeleri hattına kadar çekildiklerini, Yunan taarruzunun durdurulduğunu, 61 nci Tümenin henüz muharebeye girmemiş bir alayının ihtiyatta olduğunu öğrendi. Ortalık kararmak üzereyken 43 ncü Alayla Hücum Taburu Akpirim gerisine yanaşmış bulunuyorlardı.

    61 nci Tümen:

    Saat 17.00’de tümen komutanının orduya verdiği raporda bugün yaptığı muharebeler izah ediliyor ve mümkünse bir süvari tümeninin kendi batısına gönderilerek, Yunanlıların çekilme yolunun tamamen kapatılmasını teklif ediyordu. Ortalık kararmak üzereydi. İki tarafında kayıpları önemliydi. 190 ncı Alaydan bir tabur, Kaletepe’deki 159 ncu Alayın 1 nci Taburunu değiştirdi ve 159 ncu Alayın bu taburu da en batıya, Kurttepe güney yamaçlarına mevzilendirilerek alayın batı kanadı uzatıldı. Yunanlılar Allıören köyü kuzey yamaçlarını fazla kuvvetle tutmaktaydılar. Tümen süvari bölüğü, gece yarısı gelen 16 ncı Tümen Süvari Bölüğüyle beraber Keçiler vadisini kapatmak üzere Abya deresi batısındaki Bakacaktepe’ye gönderildiyse de bölükler, 31 Ağustos sabahı olduğu halde, oraya varamamışlardı. Bu suretle 61 nci Tümenle 3 ncü Kafkas Tümeni arasında dörtbuçuk kilometrelik bir boşluk kalmış ve Adatepe’deki Yunan birlikleri de bu boşluktan faydalanarak batıya çekilmişlerdi.

    Saat 19.00’da Zafertepe’den 4 ncü Kolordu Komutanının 6 ncı Kolorduya gönderdiği yazıda:

    “Başkomutan şimdi yanımdadır. Şu hususları soruyorlar:

    a.  Karargahınız nerededir,

    b.  Tümenler nerededirler,

    c.  Ordu Komutanı nerdedir,

    d.  Cephenin son emrini aldınız mı?

    e. Başkomutan, paşalarla görüşmeği arzu etmektedirler,

    Acele cevap verilmesi.”

    2 nci Ordu Komutanı bu satte Çalköy kuzey-doğusunda (Yanıklı veya Gökseki tepesi olması muhtemel) bulunuyordu. Başkomutanın sorularına şu cevabını arzetti.

    “Ben, 6 ncı Kolordu Komutanı ve Kurmay Başkanı ile Çalköy’ün kuzey-doğu sırtlarında gözetlemeyle meşgulken 4 ncü Kolordu aracılığııyle suallerinizi aldım. 6 ncı Kolordu karargahı ve ben Beşkarış’tayım, Karargahım Egret’tedir. 17 nci Tümen Hamurköy bölgesinde, 16 ncı Tümen Çalköy’ün kuzey-batısında muharebede, 61 nci Tümen Allıören civarında muharebede, 1 nci Tümen ve 3 ncü Kolordu Karargahı Altıntaş’dadır. Cephenin son emri hangisidir, kestirilemedi, Seyitgazi bölgesinde durum malumdur. Buradan akşama doğru tekrar bilgi alacağımı umuyorum.”

    Bugün akşam üzeri ve gece 4 ncü Kolordunun yaptığı taarruzlara 2 nci Ordu birlikleri katılmadılar. Saat 21.00’de Akpirim tepesinden 16 ncı Tümen Komutanının verdiği emirde; yarın sabah taarruza devam edileceği, birliklerin bulundukları durumda istirahat etmeleri, Yunanlıların bir çıkış teşebbüsüne karşı uyanık bulunmaları isteniyordu. 2 nci Ordu cephesinde saat 24.00’e kadar karşılıklı ateş muharebesi yapılmakla yetinilmiş, 4 ncü Kolordu birlikleriyle karışıp bir yanlışlığa meydan verilmemek için taarruz edilmemişti.

    Ortalık karardıktan ve Yunan mevzileri zaptedildikten sonra, Başkomutanla 1 nci Ordu Komutanı Dumlupınar istasyonuna gittiler. Batı Cephesi Karargahı Afyon’da, 2 nci Ordu Karargahı Beşkarışhöyük’te gecelediler.

    2 nci Ordu Komutanı 31 Ağustos 1922 saat 01.25’te verdiği emirde 61 nci Tümenin 6 ncı Kolordu emrine verildiğini bildirdi. 17 nci Tümenin daha batıya kaydırılarak Allıören-Çal kesimindeki Yunanlılara taarruz edilmesini ve batıya çekilmelerinin önlenmesini istedi. Gece birliklerde bir hareket olmadı. 17 nci Tümen 31 Ağustos 1922 sabahı Hamurköy kuzeyinden batıya yürüyüşe geçti.

(f)  Yunan Ordusu asıl kuvvetlerinin Adatepe’de son savunması ve kurtulabilenlerin Kızıltaş deresinden çekilişleri:

    Alınan esirlerden, bugün Adatepe bölgesinde Yunanlıların 4 ncü, 5 nci, 9 ncu, 12 nci, 13 ncü Tümenleriyle 1 nci, 2 nci Kolordu karargahlarının bağlı birliklerinin ve Kolordu, Ordu topçularının bulunduğu öğrenildi. Yunanlılar muharebe meydanında silah, cephane ve bütün ağırlıklarını terk etmiş ve sabaha karşı ancak beş, altı bin kişilik bir kuvveti Keçiler doğrultusuna çekilebilmişti.

    General Trikopis’in raporuna göre, her taraftan yapılan Türk taarruzları pek şiddetlenmişti. Saat 19.00’da 1 nci Yunan Kolordusu komutanı, geceye kadar bütün mevzilerin savunulmasını ve geceleyin, evvelki emir gereğince 12 nci Tümen, ağırlıklar, kollar, bağlı birlikler, 9 ncu ve 13 ncü Tümenler sırasıyla Kızıltaş vadisi – Dümenler – Banaz yoluyla yürüyüşe devam olunmasını emretti.

    Saat 18.30’dan itibaren Yunan topçusu susturulmuştu. Yer yer panikler başladı. Ortalık kararınca panikler bütün birliklere sirayet etti. Çekilme yolu üzerinde bulunan 12 nci Tümende de panikler oluyor ve topçular koşum keserek hayvanlara atlayıp dört nal batıya kaçıyorlardı. Ortalık karmakarışık olmuştu. Yalnız 13 ncü Tümen saat 20.00’ye kadar mevzilerini savundu ve 20.30’da bu tümen de diğer tümenlerle beraber düzensiz bir şekilde çekilmeye başladı. Kolordu Karargahları da 20.30’da hareket etti, kılavuz yoktu. Bütün birlikler karışık bir surette, Kızıltaş vadisinden çekiliyorlar, bir kısmı da Dumlupınar’la Kızıltaş deresi arasındaki dağlara (Murat Dağları) kaçıyordu. Yunanlılar bütün ağırlıkları ile tekerlekli araçlarının hepsini, tekmil toplarını bırakmışlardı. 4 ncü, 5 nci, 9 ncu, 12 nci, 13 ncü Tümenler ve 1 nci, 2 nci Kolordu karargahı ve bağlı birlikleri tamamiyle erimişti. Muharebe meydanında 4 ncü Tümen karargahı ve bütün evrakı, araçları, telsiz istasyonu, birçok yük ve binek otomobili, sayısız silah, cephane ve gereç bırakılmıştı. Yalnız 11 nci Tümen kesiminde 25 top ele geçmişti. Sağ kalan Yunanlılar nereye kaçtıklarını bilmiyorlardı. Esirler cephanelerinin azaldığını, ekmeklerinin hiç kalmadığını bildirmişlerdi. General Trikopis, raporunda 30 Ağustos 1922 sabahı Çal’da yaptırdığı yoklamada mevcudu çok az gösteriyor ve 29/30 Ağustos 1922 gecesi 25.000 kişinin Kızıltaş vadisinden batıya çekildiğini, yanında ancak 28 bataryadan 10 dağ ve üç sahra bataryasıyla 6.000 kişinin kaldığını bildiriyorsa da, bunlar ancak General Trikopis’le çekilen kuvvetlerdir. 30 Ağustos 1922 günü dört yandan yapılan gözetleme ve muharebe ile alınan esirlerden bu bölgedeki kuvvetlerin 30.000’den aşağı olmadığı anlaşılıyordu.

                                  (g)  5 nci Süvari Kolordusunun harekat ve muharebeleri:

    29/30 Ağustos 1922 gecesini Kolordu Karargahı ve 2 nci Süvari Tümeni Kurtköy’de, 14 ncü Süvari Tümeni Eydemir – Akpirim tepesi Mecidiye’de, 1 nci Süvari Tümeni Beşkarışhöyük’te geçirdiler. Kolordu Komutanı 6 ncı Kolordusunun kendi bölgesine geldiğini, Çalköy – Allıören doğrultusunda taarruz edeceğini biliyordu. Ordudan henüz bir emir almamıştı. Durumu şöyle düşünüyordu. Ordunun, önceden hazırlanmış Dumlupınar mevzilerine taarruzunda, Süvari Kolordusunun görevi Yunan Ordusunun gerisine düşmekti. Dumlupınar mevziinin kuzey yanı Arapgediği’ne dayanıyordu. Daha batısında Murat dağları vardı. Bu dağ sarp ve yolsuzdu. Belli başlı geçitlerini Yunanlılar küçük müfrezelerle tutarlarsa kolordunun hareketlerini durdurabilirler, kayıp da verdirirlerdi. Bunun için Yunanlılar bu kesimde savunmak üzere yerleşmeden, sağ ve sollarını emniyete almadan kuzeyde açık bulunan geçitlerin birinden geçerek Yunan ordusunun gerisine düşmek gerekmekteydi. O halde önce Belova gediğini tutmak lazımdı. Yapılacak keşiflerin sonucuna göre de kolorduyu bugün ilerletmek uygun olurdu. Bunun için 29 Ağustos 1922 saat 21.00’de şu emri verdi (özet):

    “…1 nci Ordumuz, batıya çekilmekte olan düşmanın Dumlupınar mevzilerine yerleşmesine meydan vermemek için aralıksız ve şiddetle takip etmektedir. 2 nci Ordunun 61 nci Tümeni Kurtköy’e, 6 ncı Kolordusu Beşkarışhöyük bölgesine gelmişlerdir. Düşmanın Uşak doğrultusuna çekilmesini önlemek için kolordumuz bu gece yürüyüşe geçeciktir. 2 nci Süvari Tümeni Gökçeler – Çal – Ören yoluyla kuzey-batıya yürüyerek yarın öğleye kadar Tava köyüne varmış bulunacak, tümen karargahı Ören’de olacaktır. 14 ncü Süvari Tümeni Eydemir – Abya – Karabel yoluyla Şeyhler – Saraycık – Alıncak dolaylarına 30 Ağustos 1922 sabahı varmış olacak. Tümen karargahı Şeyhler’de bulunacaktır. Düşmanın hareketlerimizi görmemesi için tümen, 30 Ağustos sabahı gün ağarmadan Karabel’i aşmış bulunmalıdır. Tümenler yürüyüş hedeflerine önceden keşif kolları gönderecek ve hedeflerine vardıklarında sıkı emniyet düzeni alacaklardır. Düşmanın herhangi bir doğrultudan taarruzu halinde tümenler birbirlerine yardım edeceklerdir. Yarınki konma bölgeleri düşmana katiyen sezdirilmiyecektir. Kurtköy – Tava kuzeyinde 2 nci Tümen, güneyinde 14 ncü Tümen başlıca yollar üzerinde keşif yaptıracaklardır. İaşe satınalma yoluyla yapılacaktır. Ben Aslıhanlar’a gideceğim.”

    1 nci Süvari Tümenine: 30 Ağustos 1922 sabahı Genişler – Gecik – Gökçeler yoluyla Çal – Yağcılar bölgesine ilerlemesini ve kuzey ve doğu doğrultularının demiryoluna kadar ve Kütahya – Altıntaş yolunu keşfetmesini emretti.

    30 Ağustos 1922 sabahı, kolordunun bulunduğu Kurtköy’e gelen Genelkurmay Başkanı, kolordunun bugünkü durumunu ve hareketlerini uygun buldu ve 1 nci, 2 nci Ordular hakkında bilgi vererek kolorduyu aydınlattı.

    Süvari tümenleri, kolordu emri gereğince, 30 Ağustos sabahı şiddetli yağmur altında hareket ettiler. Öğleden sonra 2 nci Süvari Tümeni 2 nci Alayı ile Tava, 4 ncü Alayı ile Tokul, diğer birlikleriyle Ören’de; 14 ncü Süvari Tümeni 3 ncü Alayı ile Şeyhler, 5 nci ve 54 ncü Alaylarıyla Saraycık’da; 1 nci Süvari Tümeni de 10 ncu, 11 nci, 34 ncü Alaylarıyla Yağcılar, 14 ncü ve 21 nci Alayları ve kolordu topçusu ile Çal’da konmaya geçtiler. Tümenler hareketten önce Kütahya – Altıntaş şosesiyle Arslanapa, Çavdarhisar, Armutçuk, Yağmurlar, Cebrail, Göynük, Çukurviran doğrultularına keşif kollarını göndermişler, Kütahya – Gediz şosesinde Yunanlılara rastlamamışlardı.

    1 nci Ordu Komutanlığının 29 Ağustos 1922 saat 12.30’da yazılmış emri bugün 30 Ağustos saat 11.00’de kolorduya geldi. Bu emirde 5 nci Süvari Kolordusunun bütün kuvvetiyle ordunun sağ yanından batıya ilerleyerek Altıntaş – Dumlupınar ve Kütahya – Gediz yolları arasından Murat dağlarını aşıp Uşak doğrultusunda çekilen düşmanı şiddetle takip ve önlemek görevi verilmişti. Kolordu, bugün yaptığı harekatı bu emre uygun bulduğundan bir değişiklik yapmadı. Eğret baskınında Yunanlıların içinde kalıp bugün Kurtköy’de kolorduya katılan 2 nci Süvari Tümeni’nde görevli Kurmay Yüzbaşı Cevdet’den, 1 nci Kolordunun Toklusivrisi’ni alıp Kaplangı dağına ilerlemekte olduğu, demiryolu boyunca Yunanlıların arkası kesilerek Murat dağları kuzeyinden Keçiler – Belova doğrultusunda çekilmek zorunda bırakıldıkları öğrenildi. Kolordu komutanı saat 14.00’de Kurtköy’den şu emri verdi (özet):

    “Uşak demiryolu boyunca gerisi kesilen düşman, Keçiler – Belova doğrultusunda çekilmektedir. Süvari kolordusu güneye dönerek düşmanı Çukurviran batısına geçirmeden Kızıltaş deresinde yok etmek için 14 ncü Süvari Tümeni Şeyhler’den hemen hareketle, Eskioğuzlar tepelerini (Oysu ile Saraycık arasındaki Kızılyokuş) güneye karşı işgal ve bu doğrultudan çekilen düşmanı durduracaktır. 2 nci Süvari Tümeni de 14 ncü Süvari Tümeninin batısındaki Kaştakalan (Belova gediğinin iki kilometre kuzeyinde) civarında Belova gediğini hakim sırtı tutarak düşmanın daha batıya geçmesine engel olacak ve batıya çekilmek isteyen düşmanı 14 ncü Süvari Tümeniyle beraber yok edeceklerdir. 1 nci Süvari Tümeni ise, bu muharebeye katılmak için Çal bölgesinde hazır bulunacaktır.”

    Bu emir atlı habercilerle tümenlere gönderildi. Kolordu emrini saat 19.20’de alan 14 ncü Süvari Tümeni Saraycık’daki 54 ncü Alayın Kızılyokuş üzerinden Kızıltaş vadisine inen yolların keşfedilmesini ve emniyette bulundurulmasını, 5 nci Alayın Saraycık – Kaştakalan doğrultusunu keşfetmesini, hareket için ayrı emir vereceğini bildirdiyse de başka bir emir vermedi ve tümen birlikleri 30/31 Ağustos 1922 gecesini bulundukları durumda geçirdiler. 2 nci Süvari Tümeni kolordu emrini saat 19.45’de aldı. Keşif kollarından daha önce gelen bir rapordan; saat 18.00’de Keçiler vadisinden 5 nci Yunan Tümeninin bazı parçalarının batıya geçmekte olduğunu, 54 ncü Süvari Alayının Saraycık’ın iki kilometre güneyinde düşman ateşiyle karşılaştığını, Yunanlıların boğaza hakim tepeleri tutmuş bulunduklarından daha fazla ilerleyemediğini öğrendiğinden, birliklerini Tokul’a hareket ettirdi. Tümen komutanı da Tokul’a 4 ncü Süvari Alayının yanına giderek alayı Belova gediğini doğrultusuna sürdü. Tümen bağlı birlikleri, batarya, 20 nci ve 13 ncü Süvari Alayları Tokul’da, 4 ncü Süvari Alayı Tokul’la Belova gediği arasındaki sırtlarda gecelediler. Kolordu Komutanı öğleden sonra Kurtköy’den Aslıhanlar’a gitti ve geceyi orada geçirdi.

    Tümenler Çal, Tokul, Saraycık bölgelerine zamanında varmış olmalarına rağmen ve kolordudan Kızıltaş vadisini kapamaları emrini aldıkları halde 2 nci ve 14 ncü Süvari Tümenleri çekilen 5 nci Yunan Tümeninden arta kalanları yancılarıyla yalnız teması muhafaza ederek istirahatle geçirdiklerinden, 5 nci Yunan Tümeni artıkları, Murat çayı vadisinden batıya çekilme fırsatını bulmuşlardı.

    5 ncü Süvari Kolordusu 26-27 Ağustos 1922’de yaralılarını Çayhisar’da sıhhiye bölüklerinde bırakmıştı. Seyyar hastanesi ancak 27 Ağustos 1922 akşamı Çayhisar’a gelerek yaralıları alıp tedaviye başladı. 30 Ağustos 1922 akşamı da Kurtköy’e vararak görevine devam etti.

(h)  1 nci Kolordu ve Bağımsız 6 ncı Tümenin Hallaçlar, Kaplangı muharebeleri:

    1 nci Kolordunun 14 ncü ve 57 nci Tümenlerinin cephe kesimleri 29/30 Ağustos gecesi sükunetle geçti. Yalnız 23 ncü Tümen kesiminde Yunanlılar iki defa taarruz etmişlerse de atılmışlardı.

    Ordu Komutanlığının 29/30 Ağustos 1922 gecesi verdiği emri kolordu komutanı 30 Ağustos 1922 sabahı almıştı. Bu emre göre 1 nci, 4 ncü Kolorduların gece dahi düşmana şiddetle taarruz ederek netice aramaları ve 30 Ağustos 1922 günü için de düşmanı takip etmeleri isteniyor idiyse de, kolordunun 29 Ağustos 1922 günü saat 20.20’de yazdığı raporun Ordunun eline ulaşmadığı bu ordu emrinin yayınlanmasından anlaşılmıştı. Çünkü kolordu, hedeflerine varmış ve gece de taarruza lüzum kalmamıştı. Esasen emir de kolorduya 30 Ağustos 1922 sabahı gelmişti. 30 Ağustos 1922 günü için de Düzağaç – Arpagediği hattının güney batısından düşmanın takip edilmesi isteniyordu. Ancak, kolordunun en sağda olan 23 ncü Tümeni kolordu hududunun kuzeyini aşmış, Aslıhanlar bölgesinde Yunanlılarla yakın muharebe temasındaydı. Kolordu bu tümeni bulunduğu durumda bırakmak ve oradaki görevini tamamlatmak zorundaydı. Bu tümen, diğerleriyle batıya takibe katılamazdı. Durum da henüz önemini muhafaza ediyordu. Kolordu her ihtimale karşı 14 ncü ve 15 nci Tümenlerini Cafergazi – Santtepe bölgesinde bulundurmayı ve gerekirse 23 ncü Tümene veya 4 ncü Kolorduya yardımı düşünüyordu. Sabah saat 05.00’de gelen ordu emrindeki istekleri tümenlere ulaştırmak çok vakit kaybettireceğinden saat 05.007de telefonla 15 nci Tümene: Saat 06,00’da Dumlupınar köyü – Hatipler – Cafergazi doğrultusuna yürümesini, 23 ncü Tümene; düşman taarruzlarını tardetmekle kalmayıp karşı taarruzla yok etmeye çalışmasını, 14 ncü Tümene; saat 08.00’de Büyük Oturak – Banaz doğrultusuna hareket etmek üzere Santtepe kesiminde toplanmasını, 57 nci Tümene; 6 ncı Tümenin taarruzunu kolaylaştırmak için düşmanın yanını kuşatacak surette Susuz doğrultusunda takibe devam etmesini emretti ve arkasından yazılı emrini de gönderdi.

    Kolordu emri tümenlere gönderilirken 23 ncü Tümenin 30 Ağustos saat 06.00’da yazdığı rapor gelince durum saat 06.30’da Orduya bildirildi. Kolordu komutanı Çiftlik yoluyla Dumlupınar istasyonuna giderken Çiftlik’te Ordu Komutanıyla telefonla görüştü. Düşündüklerini belirtti. Ordu Komutanı da kuzeyde durum aydınlanıncaya kadar 14 ncü ve 15 nci Tümenlerin hareketlerinin durdurulmasını uygun buldu. Bunun üzerine, kolordu komutanı 15 nci ve 14 ncü Tümenlerin yürüyüşlerini Cafergazi ve Oturak’da durdurarak yalnız 15 nci Tümen Süvari Bölüğünün Hallaçlar – Bahadır ve batısı, 14 ncü Tümen Süvari Bölüğünün Banaz – Derbent doğrultusuna keşfe göndertti. 57 nci Tümenin hareketini durdurmadı.

    15 nci Tümen “Hallaçlar Muharebesi”:

    Tümen, kolordudan telefonla aldığı emir üzerine 30 Ağustos 1922 saat 06.00’da Çalışlar kuzeyindeki ordugahından Cafergazi – Hallaçlar yoluyla hareket etti. Kolbaşı saat 08.15’de Cafergazi’ye vardığında kolordu emrine göre istirahete geçti. Süvari bölüğünü Hallaçlar – Bahadır ve batısına keşfe gönderdi.

    14 ncü Tümen sabah erken, Büyük Oturak – İslamköy yoluyla hareket etmişti. Kolordunun Santtepe bölgesinde toplanıp beklemesini isteyen birliklerini Büyük Oturak dolaylarında durdurdu. Bu sırada Yunanlılar batıdan topçu ateşi açtılar.

    Dumlupınar istasyonunda bulunan 1 nci Kolordu Komutanı saat 13.00’de 1 nci Ordu Komutanlığının; “Kolordunun Dumlupınar – İslamköy – Uşak şosesiyle Sultanoğlu – Susuz – Kapaklar – Kuyucak hattı arasından ilerleyerek rastlayacağı düşmanı yok etmesini ve kolordunun 30 Ağustos akşamı İslamköy – Ahat hattına varmasını, 2 nci Kolordunun 30/31 Ağustos gecesini Büyük Oturak – Paşacık kesiminde geçireceğini, 23 ncü Tümenin, 4 ncü Kolordu ve 6 ncı Tümenin 1 nci Kolordu emrine verildiklerini, cephanenin Akçaşehir’den tamamlanacağını ve erzakı tümenlerin, bulundukları bölgelerden tedarik etmelerini, ordu karargahının 30 Ağustos 1922 akşamı Dumlupınar’a bulunacağını” bildiren emrini aldı. Kolordu komutanı da saat 14.00’de şu emri verdi (özet): “15 nci Tümen Oturak istasyonu – Hatipler üzerinden ilerleyerek öncüsüyle Kuşdemir’e varacak ve Küçük Oturak – Comburdu – Karlık bölgesini keşfedecek. 14 ncü Tümen Büyük Oturak – İslamköy üzerinden ilerleyerek öncüsüyle Derbent doğusuna varacak, Karlık – Kapaklar hattına karşı keşif yapacak. 57 nci Tümen öncüsüyle Susuz köyüne varacak ve Kızılcasöğüt – Kırka doğrultusunda keşif yapacak. 6 ncı Tümen 57 nci Tümenin güneyinden Kızılcasöğüt doğrultusuna ilerleyecek ve süvarisiyle Karaboyalık – Susuzören – Karakuyu doğrultusunu keşfedecektir. Tümenler birbirleriyle ve kolorduyla daima irtibat sağlamalıdırlar. Kolordu karargahı 30/31 Ağustos gecesini Ekşisu’da (Banaz istasyonunun yedi kilometre kuzey doğusundaki demiryolu durak mevzkii) geçirecektir.”

    30 Ağustos 1922 saat 07.00’de Çalışlar’dan hareket eden Kolordu Ağır Topçu Taburu saat 10.30’da Cafergazi civarında mevzilenerek Hallaçlar sırtlarında görülen düşmana ateş açtı.

    14 ncü Tümen bölgesinde Yunanlılar görülmüyordu. Yalnız saat 14.00’de Düzlüce kuzey-batı sırtlarında zayıf bir Yunan kuvveti vardı.

    Kolordu Komutanı saat 14.40’da Cafergazi’ye, 15 nci Tümen gözetleme yerine gelerek, kolordu emrini henüz alamayan 15 nci Tümen Komutanına ağızdan emrini verdi. Tümen de 45 nci Alayın bir taburunu kolordu topçusunun emniyetine bırakarak saat 15.20’de 56 ncı Alay ve bir dağ bataryası önce de olarak Hallaçlar yoluyla hareket etti. Öncü, Cafergazi türbesinin dört kilometre batısındaki Kazviran deresine vardığında ve büyük kısım Cafergazi batı yamaçlarından inerken Hallaçlar bölgesinden Yunan topçusu ateş açtı. Birlikler kayıp vermeksizin derelerin yamaçlarına yanaştılar. Öncüdeki batarya mevzie girip düşman topçusuna ateş açtı. Öncü öncüsü açıldı, topçu ateşi altında ilerleyerek Hallaçlar köyünün kuzeyindeki yamaçlarda mevzilenerek taarruzu destekledi. Bu sırada kolordu komutanı Cafergazi’den Büyük Oturak köyüne inip Yunan topçu ateşleri altında Oturak köyü batısındaki tepeye çıktı. Yaptığı gözetlemede iki batarya ile desteklenen Yunan birliklerinin Hallaçlar köyünün kuzey ve güneyinde (7 nci Yunan Tümenidir) savunma mevziinde olduğunu gördü. Bunun üzerine tümene; öncü öncüsüyle bu işi başaramayacağını, tekmil öncüsüyle taarruz etmesini emretti. Kolordu topçusundan da bu taarruzu desteklemesini istedi. Ortalığın kararmasına rağmen saat 20.00’de 56 ncı Alay tekmil kuvvetiyle taarruza devam ediyor, Yunanlılar inatla direniyor ve fazla miktarda tüfek bombası kullanıyorlardı. Tümen Komutanı süngü hücumu ile düşmanı atmasını, yolun açılmasıyle tümeni, büyük kısmı ile yürüyüşe devam ettireceğini, alayın arkasından yürülüş koluna katılmasını 56 ncı Alay Komutanına emretti. Alay saat 23.00’den önce Hallaç köyü kuzeyindeki tepelere, biraz sonra da köyün güneyindeki tepelere yaptığı süngü hücumlarıyla Yunan mevzilerini ele geçirdi. Yunanlılar fazla kayıplar vererek batıya çekildiler ve çok sayıda silah, cephane ve gereç bıraktılar. Alay işgal ettiği mevzilerde emniyet düzeni aldı ve geceledi. Alayın bir subay, 18 er şehidi; 71 er yaralısı ve 22 er kaybı vardı.

    Tümenin büyük kısmı, 56 ncı Alayın gerisinde Kozviran ve doğusundaki derelerde toplu bulunuyordu. Yunanlılara yeniden tutunma imkanı vermemek için durum kolorduya bildirilerek 31 Ağustos 1922 saat 01.00’de öncüde 45 nci Alay olarak hareket etti. Öncü Alayı Hallaçlar’ın bir kilometre batısına vardığında yeniden düşman ateşiyle karşılaştı. İlerlemeyi uygun bulmayan tümen komutanı büyük kısmı Hallaçlar köyünde topladı. Emniyet birliklerini köyün dört kilometre batısındaki tepeler hattına kadar sürerek bölgeyi tarattı. Yunanlıların 5 nci Tümeninden bir subay ile 10 esir alında. Gece Hallaçlar bölgesinde geçirildi.

    14 ncü Tümen:

    Bugün kolordu emriyle saat 16.00’ya kadar Büyükoturak çevresinde kaldı.

    57 nci Tümen “Kaplangı Muharebeleri”:

    Tümen Komutanı, ortalık ağarınca 1364 rakımlı tepede bulunan 39 ncu Alayın yanına gitti. Bu alay gece ormanlardan yürüdüğünden fazla yorulduğu için daha ileri gidememişti. Alaya hemen Kaplangı dağını (1432 rakımlı Dede tepesi) ele geçirmesini emretti. Alay ilerlemeye başladı. Arazi sık ormanlık, yamaçlar fazla dik ve derindi. İlerleme ağır oluyordu. 1432 rakımlı Dede tepesine yaklaşınca piyade muharebesi başladı. Fakat Yunanlıların ateşi zayıftı. Saat 08.00’de 39 ncu Alay Dede tepesini ele geçirdi. 37 nci Alayla hücum taburu ve iki dağ bataryası 1364 rakımlı tepe gerisine yanaştırıldı. 176 ncı Alay meydanda yoktu. Alayın geceyi Sultanoluğu’nda geçirdiğini sanan tümen komutanı yaptırdığı aratmalara rağmen bulduramadı. Alay gece karanlığında Sultanoluğu’nu başka bir yer sanarak geceyi diğer bir yerde geçirmiş ve sabah erkenden buldurduğu klavuzlarla birçok dolaşmalardan sonra saat 13.30’da 1364 rakımlı tepe gerisine gelebilmişti.

1364 rakımlı tepede bulunan tümen komutanı İslamköy’ün altı kilometre batısındaki Kızılcaviran dolaylarında Yunanlıların büyük topluluklarını gördü. Sabah erken güney-batıya gönderilen süvari bölüğünden saat 10.30’da gelen raporda; Hasanköy, Gümele bölgesinde Yunanlıların faaliyeti olduğu, Yeniceköy civarında düşman ateşiyle karşılaştığından fazla ileri gidemediği, 6 ncı Tümenle irtibat yaptığı bildiriliyordu. Hasanköy batısından bir alay kadar (4 ncü Yunan Tümeninin dört taburu) Yunan kuvvetinin Kaplangı dağına (Dede tepesi) açılmış olarak ilerlediği görüldü. Ayrıca Gümele’de bir iki bölük piyadesi (1 nci Tümenin 4 ncü Alayı) vardı. 37 nci Alay hemen saat 10.30’da 1364 rakımlı tepeden Hasanköy doğu sırtlarına ilerleyerek Sığıralanı sırtlarını işgal etti. İki dağ bataryası 1364 rakımlı tepede mevzilendirildi. Ancak, bataryaların mevzie girişleri pek geç oldu. Yunanlılar ise Hasanköy batısında mevzilenmiş topçusu ve Banaz istasyonundaki ağır bataryaları ile 39 ncu Alaya (1342 rakımlı Dede tepesi) şiddetli ateş açtılar. Bu sırada kolordu emri geldi. Bu durumda tümen Susuz doğrultusunda ilerleyemezdi. Ayrıca; İslamköy’ün iki kilometre güneyinden 6 ncı Tümene karşı, Yenice batısında 1178 rakımlı tepe ve Gelinciktepe’ye bazı Yunan birlikleri de (63 ncü Alayın 1 nci Taburu) yanaşıyorlardı. Saat 13.30’da 176 ncı Alay, tümen gözetleme yerine yaklaşmaktaydı. 37 nci ve 39 ncu Alaylar cephelerinde muharebe şiddetlenmiş, Yunanlılar üstün kuvvetlerle taarruza geçmişlerdi. 1/38 nci Evzon Alayı, dört taburlu mürettep alay, Kaplangı köyünde bulunan ihtiyat 5 nci Alaydan ibaret Yunan birlikleri saat 14.00’de 1432 rakımlı Dede tepesini geri aldılar. 39 ncu Alay doğuya çekildi. Bu alay geniş ve ormanlık bir cephede fazla dağılmış olduğundan 1364 rakımlı tepe ile Çorum köyü arasındakisırtlarda (Şaptepe) güç toplanabildi. Bu alayın 1364 rakımlı tepedeki 176 ncı Alayla da irtibatı yoktu. 37 nci Alayın kuzey yanında da küçük ölçüde çekilmeler oldu ise de hücum taburunun bir bölüğü ve ağır makineli tüfeklerin yardımı ile çabuk durduruldu. Henüz 1364 rakımlı tepeye yanaşmış bulunan 176 ncı Alaya, 39 ncu ve 37 nci Alaylar arasından 1432 rakımlı Dede tepesinin ele geçirilmesi görevi verildi. Saat 14.40’da dağ bataryaları 176 ncı Alayı desteklemeye başladılar. Tümenin 120 milimetrelik İngiliz obüs bataryası ile sahra bataryası da Sultanoluğu batı sırtlarında 176 ncı Alayı desteklemek üzere mevzie giriyorlardı. Alay taarruza devam ederek saat 16.00’da yaptığı hücumla Kaplangı dağının 1432 Dede tepesini tekrar ele geçirdi. Yunanlıları ovaya dökmek için daha bir kaç sırtın elde edilmesi gerekiyordu. Alay taarruza devam ediyor, fakat Yunanlılar 500 metre batıdaki Top tepesinde tutunuyorlardı.

    Yunanlılar 176 ncı Alay karşısındaki kuvvetlerini devamlı olarak takviye ettiler ve saat 17.00’de tekrar karşı taarruza geçtiler. Bu sırada alınan iki esirden 176 ncı Alayın karşısında beş Yunan alayı olduğu anlaşıldı.

    Saat 17.50’de Yunan taarruzu çok şiddetlendi. Özellikle 176 ncı Alayın kuzey kanadı fazla sıkıştırılıyordu. Saat 18.30’da tümenin Susuzköy’e ilerlemesini bildiren kolordu emri geldi. Fakat tümen Kaplangı dağını bile tamamiyle elde edememişti. Bu sırada (saat 18.30) Yunan ağır topçusu Dede tepesini şiddetle ateş altına aldı ve Yunan birlikleri, yaptıkları karşı taarruzla Dede tepesini tekrar aldılar. 176 ncı Alay, hücum taburu gerisine, 1364 rakımlı tepe güney-batısına çekildi. 37 nci Alay ve hücum taburu, mevzilerini muhafaza ediyorlardı. Tümen birlikleri çok yorulmuş ve biraz da karışmış olduklarından tekrar yapılacak bir taarruzu başaramayacaklardı. Tümen Komutanı saat 19.00’da kolorduya şu raporu gönderdi: “Fazla takviye alan düşman, saat 18.30’da Kaplangı dağını elde etti. Merkez ve kuzeydeki birlikler geri çekildiler. Düşman Kaplangı doğusunda durdurulmaya çalışılacaktır. Elimde ihtiyatım bulunmadığından ortalığın kararması ve erlerin de çok yorgun olmalarından dolayı bir karşı taarruzu uygun görmedim. Saat 18.00’den sonra ayrıca Banaz doğu sırtlarından da bir tümen kadar kuvveti gelmektedir. Şimdi 14 ncü Tümenin kolbaşısı Kaplangı doğusuna geldiğinden baştaki alayına taarruz görevi vereceğim. Obüs bataryasının cephanesi şimdiye kadar hiç ikmal edilmedi.”

    Kolordu Komutanı saat 16.00’da, 14 ncü Tümenin Büyükoturak – Paşacık yoluyla İslamköy’e hareketini emretmiş, tümen de 30 ncu Alayını, bir dağ bataryası ve istihkam bölüğüyle öncüye memur ederek saat 16.30’da hareket etmişti.

    Büyük Oturak’da bulunan kolordu komutanı, saat 19.00’da yazılan 57 nci Tümenin raporunu alınca, İslamköy’e hareket etmiş olan 14 ncü Tümeni Kaplangı dağına çevirdi ve 57 nci Tümene yardım etmesini emretti. Saat 20.25’de, 57 Tümene de şu emri verdi:

    “Düşman Dumlupınar mevzilerini tekrar almak için Sultanoluğu – Toklusivrisi doğrultusunda gece daha taarruz edebilir. Bu istikameti kesinlikle kapatmak lazımdır. Sağınıza yanaşan 14 ncü Tümen, Kaplangı dağına taarruz etmek ve sizi takviye etmek suretiyle yardım edecektir. 14 ncü Tümen Paşacık’a gelmiştir. Bu emrin bir suretini 14 ncü Tüman Komutanına veriniz.”

    Kolbaşısıyla saat 19.30’da Paşacık’a varan 14 ncü Tümen Komutanı, kolordu emrini alınca öncü olan 30 ncu Alayı Kaplangı doğrultusuna yürüttü. 30 ncu Alay Komutanının 57 nci Tümen Komutanı ile görüşmesi sonunda, alay bir taburunu 57 nci Hücum Taburu kuzeyine yanaştırdı. Saat 22.00’de her iki tabur 1432 Dede tepesine yanaşmaya başladılar. Saat 24.00’de, iki taburun yaptığı baskınla 1432 rakımlı Dede tepesi bugün üçüncü defa ele geçirildi. 30 ncu Alayın diğer iki taburu da tepeye yanaştı. Ormanların sıklığı, gece karanlığı, bu bölgeye yeni gelen 30 ncu Alayın araziyi hiç tanımaması yüzünden takip yapılamayarak ele geçirilen mevzilerde gecelendi. Çekilen Yunanlılar da 500 metre batıdaki Toptepe’de kaldılar. 14 ncü Tümen büyük kısmı Paşacık batı yamaçlarında, 57 nci Tümen de bulunduğu mevzi ve yerlerde geceyi geçirdiler.

    Saat 23.30’da Kolordu Komutanı, Ordu Komutanına şu raporu yazdı: (Bugünkü Kaplangı muharebelerini belirttikten sonra) “Alınan esirlerin ifadelerine göre 57 nci Tümen cephesinde Yunanlıların 7 nci, 11 nci, 12 nci, 23 ncü, 26 ncı Alayları ile Evzon Alayı varmış. 6 ncı Tümen, Yenice batısında giriştiği muharebede Yunanlılar inatla savunduklarından dolayı 57 nci Tümenden yardım istemiştir. Kolordunun karşısında 1 nci, 2 nci, 7 nci düşman tümenleriyle 4 ncü Tümenden iki alay olduğu kabul edilebilir. Trenle de takviye birlikleri yetiştirmesi umulmaktadır. Maksadı, Düzlüce – Kaplangı – Yenice hattında inatla savunarak Murat dağları kuzeyinde kalan büyük kısmına vakit kazandırmak olabilir. Bir karşı taarruzla tekrar Dumlupınar mevzilerini de ele geçirmek istediği de düşünülebilir. 1 nci Kolordu 31 Ağustos günü için temas ve muharebe ettiği düşmana taarruz kararındadır. Bu maksatla 2 nci Kolordunun 4 ncü Tümeninin biraz daha güneye Sultanoluğu’na yanaşması, arazi durumu bakımından faydalıdır.”

    Ordu Komutanı bu teklifi kabul etti ve 4 ncü Tümeni 1 nci Kolordu emrine verdi.

    6 ncı Tümen:

    30 Ağusutos 1922’de 1 nci Kolordu emrine verilen tümen, saat 07.00’den itibaren Yenice – İslamköy doğrultusunda şu düzenle hareket etti. Akıncılar keşif maksadiyle ilerde, 50 nci Alay (bir tabur eksik) kuzeyde, 51 nci Alay (bir tabur eksik) güneyde Yenice köyü doğrultusunda, 52 nci Alay, 50 nci Alayın arkasında, geride topçu taburu olarak yürüyüşe geçtiler. Saat 09.15’de henüz düşmanla temas olmamıştı.

    51 nci Alayın 2 nci Taburu Düzkışla’dan, Reşadiye – Şabanköy; 50 nci Alayın 1 nci Taburu İmrez – Ahatköy – Susuz; Hücum Taburu Kûfi boğazından Işıklı – Belkuyu doğrultularında taarruzlarına devam ediyorlardı. Saat 09.45’de Akıncı müfrezeleri, 50 nci ve 51 nci Alayların uçları Yenice batı sırtlarından ateş yediler. Saat 11.50’de topçu taburu mevzie girerek her iki koldan ilerleyen birer taburun taarruzunu destekledi. Yunan emniyet birlikleri köyün batısındaki asıl mevzilerine çekildiler. Yunanlıların köyün kuzey-batısındaki 1178 rakımlı tepe – Gelinciktepe hattını önceden tahkim etmişlerdi. Dört taburla yapılan bu taarruzda Yenice köyü hizalarından daha ileri gidilemedi. 6 ncı Tümenin karşısındaki Yunanlılar, 2 nci Tümenin 7 nci Alayını Banaz’a trenle getirdikleri 63 ncü Alayın bir taburu ile takviye ettiler.

    Ordunun emrini alan Tümen Komutanı, 57 nci Tümenin yardım için emrinde bulunduğunu öğrenince hemen 57 nci Tümene; karşısındaki düşmanın sol yanına, Banaz doğrultusunda taarruz etmesini bildirdiyse de 57 nci Tümen Kaplangı dağında düşmanla uğraşıyordu. 6 ncı Tümen Komutanı 57 nci Tümene Yunanlıların taarruz etmekte olduklarını görünce ihtiyatındaki 52 nci Alayı sağ gerisine yanaştırdı. Tümen bu durumda geceledi. Hücum Taburunun karşısında Işıklı bölgesindeki Yunan birliklerinin Uşak doğrultusuna çekildikleri öğrenildi. 6 ncı Tümen Komutanının 1 nci Ordu ile direkt irtibatı olmadığından raporlarını, Afyon’da Batı Cephesi Karargahına gönderiyor ve oradan da 1 nci Orduya yazdırılıyordu. Kritik zamanlarda Batı Cephesi Komutanının 6 ncı Tümene verdiği emirler, ayrıca 1 nci Orduya da bildiriliyordu. Bugün gene Cephe Komutanı: “Yenice – Ahat hattındaki düşmana devamlı taarruzlarla geri atmasını ve Ahat dağını aldıktan sonra demiryoluna paralel olarak güneyinden ilerlemesini ve asıl Yunan kuvvetlerini önlemeye çalışmasını, 1 nci Kolordu ile irtibat sağlamasını” 6 ncı Tümene emretmişti.

    1 nci Kolordu karargahı ve ağır topçu alayı Büyükoturak’da gecelediler.

 Devamı için tıklayınız
Editör :     Ercan ÇETİNERLER
KAYNAKLAR
Copyright © 2000-2003 Tayyareci

 

                                (i)  1 nci Kolordu karşısındaki Yunan kuvvetlerinin (General Franko Grubu) harekatı:

    Toklusivrisi – Dumlupınar mevzilerinden 29 Ağustos 1922 akşamı çekilen Yunanlıların 1 nci ve 7 nci Tümenleriyle, 4 ncü ve 12 nci Tümenlerinden bu gruba katılan bazı birlikler, saat 22.00’den itibaren Dedeyakası – Dedetepe – Çorum batı sırtları – Hallaçlar güney ve kuzey tepeleri hattına yerleşmişlerdi. Demiryol kuzeyinde 7 nci Tümen, güneyinde 1 nci Tümen vardı. Dedeyakası’ndan itibaren güney-batıya doğru cephe kısmı 1178 rakımlı tepe – Gelinciktepe – Şabanköy kuzey yamaçları mevzii da 2 nci Tümene aitti. 2 nci Tümenin Yenice batısında 7 nci Alayı, daha güneyinde 1 nci Alayı bulunuyordu. 1 nci Tümen de güneyden itibaren Dedeyakası ve Dedetepesi kesiminde 1/38 nci Evzon Alayı, bunun kuzeyinde 12 nci Tümenden iki taburlu bir mürettep alay, Çorum batı sırtlarında demiryoluna kadar 49 ncu Alayla, birinci hattı savunma düzeni aldılar. Bu mevzi önceden tahkim edilmiş, ateş meydanları açılmış ve önemli noktalarda tel engelleri yapılmıştı. 5 nci Alay Kaplangı köyünde, 4 ncü Tümen erlerinden 8 nci Alay Komutanı emrinde kurulu dört taburluk bir alay Hasanköy, 4 ncü Alay ve bir batarya İslamköy doğusunda tümen ihtiyatı idiler. Fakat 4 ncü Alay ancak 30 Ağustos sabahı yerine gelebildi. Kaplangı dağı bölgesinde 16 toplu bir dağ ve 16 toplu bir sahra topçu taburu mevzilenmişti. Demiryolu kuzeyindeki 7 nci Tümen, 22 nci Alayı ile Hallaçlar güneyindeki tepelerde, 23 ncü Alayı Hallaçlar ile Kazviran batısındaki tepelerde birinci hatta, 37 nci Alay Düzlüce kuzeyinde tümen ihtiyatı idi. Tümenin iki bataryası Hallaçlar kuzey ve güneyinde, diğer iki bataryası Düzlüce kuzeyinde mevzideydiler. Arpagediği’ndeki Plastras müfrezesiyle irtibat yapılmıştı. Ayrıca 29/30 Ağustos gecesi trenle İzmir’den Banaz istasyonuna gelen 63 ncü Alayla 2 nci Süvari Alayı ve Sivaslı bölgesinden 2 nci Tümenin getirttiği 34 ncü Alay İslamköy çevresinde ihtiyatta idiler. Ağır topçu taburu da İslamköy ve güneyinde mevzilenmişti. 1 nci ve 2 nci Tümen Komutanları ve bağlı birlikleri de Banaz istasyonunda bulunuyorlardı. Demiryolu ile ikmal normal olarak yapılmakta idi ve İzmir ile muhabere vardı. Yalnız muharebenin birinci gününden beri 1 nci Kolordu ile irtibat yapılamamıştı.

    İzmir’deki Küçükasya Ordusu Komutanlığı, General Franko’ya İzmir yolunun kesin olarak kapanmasını emrediyordu. Türk birlikleri (57 Tümenin 39 ncu Alayı) 30 Ağustos sabahı Kaplangı dağının en yüksek noktası olan 1432 rakımlı Dedetepesi’ne taarruz ederek saat 08.15’de tepeyi ele geçirdiler. İzmir doğrultusunu kapayan Kaplangı dağına çok önem veren General Franko, Hasanköy dolaylarında bulunan dört taburlu mürettep 8 nci Alay ve diğer ihtiyatlarla, 1/38 nci Evzon Alayını takviye ederek gece yarısına kadar devam eden taarruz ve karşı taarruzları 1432 rakımlı Dedetepesi üç defa el değiştirdikten sonra saat 24.00’de tepe Türklerin elinde kaldı. Yunan birlikleri de 500 metre batıdaki Top tepesi mevzilerinde gecelediler. Bugünkü Kaplangı muharebesine katılan Yunan birlikleri; 1/38 nci Evzon Alayı ile 4 ncü, 5 nci Alaylar, 4 ncü Tümen erlerinden kurulu dört taburlu 8 nci Alay, 12 nci Tümen erlerinden kurulu iki taburlu mürettep alay, bir sahra topçu taburu, bir dağ topçu taburu ve bir ağır topçu taburu idi.

    Güneydeki 2 nci Tümenin 7 nci Alayına, (6 ncı Türk Tümeninin) taarruzları devam ettiyse de Yenice’den daha ileri gidemedi. Bu alay 63 ncü Alayın bir taburu ile takviye edilmişti. Ancak 1432 rakımlı “Dedetepesi” Türklerin eline geçince alay gece Hasanköy’e çekildi. (Yunan Ansiklopedisinde böyle yazılıyorsa da 31 Ağustos 1922 sabahı 6 ncı Tümen 7 nci Yunan Alayı ile saat 10.00’a kadar muharebe etmiş, bundan sonra alay Banaz doğrultusuna çekilmişti.)

(j)  1 nci Ordu ihtiyatı olan 2 nci Kolordunun ileriye yanaşması:

    Ordu Komutanlığının emirlerine uyarak, tümenler saat 10.00-10.30’da konma yerlerinden yağmur altında yürülüşe geçerek saat 11.30-12.00’de 7 nci Tümen Arpalı’ya, 8 nci Tümen ve Kolordu karargahıyla bağlı birlikler Çalışlar’a, 4 ncü Tümen Güney köyüne vararak istirahate geçtiler. Saat 16.00’da gelen Ordu emrinde; “Kolordunun İslamköy doğrultusunda yürüyüşe devam etmesi, 30/31 Ağustos 1922 gecesini Büyükoturak – Paşacık bölgesinde geçirmesi” bildiriliyordu. Kolordu da; 4 ncü Tümenin Paşacık’ta, 8 nci Tümenin Çorum’da, 7 nci Tümenin Büyükoturak’ta, Kolordu bağlı birliklerinin Çiftlik’te gecelemelerini emretti. Kolordu karargahı Büyükoturak’ta geceyi geçirecekti. 7 nci Tümen, Kolordu Topçu Taburu beraberinde olarak, saat 16.00’da, Çiftlik yoluyla Büyükoturak’a vardı. Köyün doğusunda konmaya geçti. 8 nci Tümen Cafergazi – Oturak yolu ile Çorum’a giderken, saat 17.00’de Cafergazi’ye vardığında 15 nci Tümenin Hallaçlar’da muharebe ettiğini görünce yürüyüş kolu durduruldu. 135 nci Alayla süvari bölüğü Büyükoturak’a gönderilrek batıya karşı tertip alındı. Tümen büyük kısmı Santtepe’de geceyi geçirdi. 4 ncü Tümen de Karaköse yoluyla saat 18.00’de Paşacık’a varıp konmaya geçti. Kolordu karargahı Oturak’ta, bağlı birlikler Çiftlik’te gecelediler.

                                    (k)  1 nci Ordu bölgesinde diğer harekat:

                                          (I)  3 ncü Süvari Tümeni:

    Tümen Sarıgöl’ün üç kilometre güneyindeki Emcelli köyünün güney sırtlarında bütün kuvvetiyle toplanmıştı. 30 Ağustos 1922 gününü orada geçirdi. Köylüler, 29 Ağustos 1922 günü 50 kadar Yunan süvarisinin Emcelli’den kuzeye gittiğini bildirmişlerdi. Yapılan gözetlemede saat 17.45’de bir Yunan süvari alayının Sarıgöl’ün bir buçuk kilometre batısına kadar geldiği ve orada kaldığı görüldü. “Küçük Asya harekatında Yunan süvarisi kitabının 216 ncı sahifesinde (çevirme) 1 nci Yunan Süvari Alayının 30 Ağustos 1922 günü Yeleğen köyünden Çamköy’e giderek güneye karşı cephe aldığı, Alaşehir’den bir piyade taburunun Sarıgöl’e gittiği yazılıdır.”

    30 Ağustos 1922 günü saat 23.00’e kadar istirahat eden tümen, göreviyle hiç ilgisi olmayan bir kararla 28 nci Süvari Alayı öncü, 27 nci Süvari Alayı artçı düzeniyle güneye, Âlemşah yoluyla Beşçam’a (dağlık bölgeye) hareket etti. 31 Ağusutos 1922 gününü Beşçam’da geçirdi.

                                         (II)  Menderes Bölge Komutanlığı:

    Yunanlılar ortalık ağarmadan Çivril Hükümet Konağı ile istasyonunu yakarak kasabayı boşaltmışlardı.

    Sabah yapılan gözetlemelerde Menderes boyundaki Yunan karakollarının da çekildiği görülüyordu. 59 ncu Alayın 1 nci Taburu Çivril doğrultusuna hareket ettirildi. Yunanlılar Menderes üzerindeki demiryolu ve şose köprülerini tahrip etmemişlerdi. Tabur saat 13.00’de Yunan birliklerine rastlamadan Çivril’i işgal etti. 59 ncu Alay Komutanı da 10 ncu Bölük ve bir Rus dağ topu ile Çivril’e vardı. Yunanlılar gece Çal kesiminden de çekilmişlerdi. 74 ncü Alayın bir taburu 30 Ağustos 1922 günü saat 06.00’da Şeyhelvan dağını işgal etti.

    Menderes Bölge Komutanlığının, durumu bildiren raporunu Ordu Komutanınından daha önce alan Batı Cephesi Komutanı saat 14.00’de Menderes Bölge Komutanlığına direkt olarak şu emri verdi.

    “Çivril bölgesinde düşmanda çekilme belirtileri görülmektedir. Şeyhelvan dağı ve Sarayköy kesimindeki Akköprü, birliklerimiz tarafından ele geçirilmiştir. Cephenizden düşmanın takibi lazımdır. Durmak isteyen düşman kısımlarına derhal taarruz edilmelidir. Menderes Bölge Komutanlığına ve bilgi için 1 nci Orduya yazıldı.” Şeyhelvan dağını işgal eden tabur hareketine devamla Süller köyüne kadar ilerledi ve orada geceledi. 3 ncü Süvari Tümeninin geçiş hareketini destekleyen 59 ncu Alayın 2 nci Taburu da, bugün, beraberindeki iki Rus dağ topu ile, öğleden sonra Denizli’ye vardı. Menderes bölgesinin diğer kısımlarında önemli bir olay olmadı. Müfreze Komutanı Tırkaz köyündeydi.

    Yunanlıların Bağımsız 54 ncü Alayı 29/30 Ağustos 1922 gecesi çekilerek sabaha karşı, Banaz çayını geçip karşı yakada savunma düzeni alıyordu ve çekilirken de Nazilli’ye kadar olan bütün köyleri yakmışlardı.

(l)  2 nci Ordu bölgesinde diğer harekat ve muharebeler:

    29/30 Ağustos gecesini Akoluk’da geçiren Yunan birliğinin (15 nci Tümen) 30 Ağustos günü nereye gideceği önemli idi. 2 nci Ordu Komutanı 30 Ağustos 1922 saat 08.00’de verdiği emirde: Mürettep Süvari Tümeninin Batı Cephesi emri gereğince, Yunan Eskişehir Grubunun gerisine gitmeden önce Döğer, Malatya doğrultularına giderek Akoluk’daki  Yunan kuvvetini keşfedip Altıntaş doğrultusuna gelmesini kesin surette önlemesini veya geciktirmesini istedi. Batı Cephesi Komutanlığı ile Yunan yürülüş kolu hakkındaki bilgiyi saat 11.00’de almış ve uçaklara Akoluk – Malatya – Döğer bölgesinde keşifler yaptırmış ise de uçaklar ormanlardan dolayı bir şey görememişlerdi. Cephe Komutanı 2 nci Ordudan, bu Yunan kuvvetinin Türkmen dağı ile Kütahya arasından kuzeye geçmesinin önlenmesini saat 11.30’da emretti.

                                         (I)  Mürettep Süvari Tümeninin Porsuk köprüsü muharebesi:

    Tümen 29/30 Ağustos 1922 gecesini Pusan köyünde bir iki saat istirahatle geçirdikten sonra 30 Ağustos 1922 saat 02.30’da Kütahya şosesi ile kuzeye hareket etti. Tümen saat 06.00’da Porsuk köprüsüne varınca Kütahya’dan gelip Gediz şosesiyle batıya çekilmekte olan Yunanlıların 32 nci Alayına rastladı. 38 nci Süvari Alayının uc bölüğü hemen köprüyü kuzeye geçerek Yunan öncülerini attı. Alay da köprüyü geçip taarruza başladı. Köprünün güney sırtlarına mevzilendirilen tümen topçusu taarruza başladı. Köprünün güney sırtlarında mevzilendirilen tümen topçusu (iki top) bu taarruzu destekledi. Bu sırada 37 nci Süvari Alayı da batıdan dolaştırılarak Yunan alayının çekilme yolunu kesmek üzere Porsuk kuzeyine geçirildi ve taarruza katıldı. Saat 09.00’da Yunan alayı dağılıp kuzeydeki Hacı Azizoğlu ve Göynükviran ormanlarına kaçtı. Yunan alayından 70 erle bir subay esir alınmış ve 300’den fazla ölü bulunmuştu. Gediz şosesinin kuzeyindeki arazinin sarp ve sık orman oluşu süvarilerin takibine engel olmuş, Yunan alayının kaçabilen kısımları orman ve kayalıklar aralarında gizlenmişlerdi. Doğrudan gönderilen bir keşif kolu saat 10.00’da Alayunt’u ve öğleyin Kütahya’yı işgal etti. Tümen Komutanı saat 15.00’de durumu telsizle Batı Cephesi ve 2 nci Ordu Komutanlarına bildirdi. Birliklerini saat 15.30’da Porsuk köprüsünün iki kilometre kuzeyinde topladı ve 33 ncü, 38 nci Alayları ile kuzeye hareket ederek saat 18.00’de Kütahya’ya girdi. Şehrin güney sırtlarında 33 ncü Alayla güneye karşı emniyet düzeni aldı. Porsuk köprüsü batısında terkedilen silah, donatım ve gereçleri toplamak üzere 37 nci Alay (iki bölüğü eksik) bırakıldı. Bu Alay bugünkü muharebeye bir süvari ve bir makineli tüfek bölüğüyle katılmıştı. Bir bölüğü Osmanköy’de, bir bölüğü Karaören bölgesinden henüz gelmemişti. Porsuk köprüsünün bir kilometre güneyinde saat 16.00’da 37 nci Alay Komutanı tarafından yazılan ve saat 18.00’de tümene gelen raporda: “Ağırlıklar Kütahya doğrultusuna sevkedilirken düşmanın iki ağır, üç hafif makineli tüfek ve piyade ateşiyle karşılaşmışlardır. İki ateş arasında kalan ağırlıkların tekrar Kütahya’ya gönderilmesi için taarruz etmek kayıplar verilmesine yol açacağından Kütahya’dan güneye Porsuk üzerine taarruz edecek bir kuvvet süratle sevkedildiği takdirde düşmanın bu kuvveti iki ateş arasında kalacak ve yok edilmesi mümkün olacaktır. Bu sebeple ona göre lüzumlu tedbirlerin alınması” bildirilmişti. Bu raporu alan tümen komutanı hiç bir şey yapmadığı gibi 37 nci Alay Komutanı da ağırlıkların düşman eline geçmesine karşı herhangi bir teşebbüste bulunmamıştı. Bu olaydan kurtulabilen yaralı erlerden ve köylülerden öğrenildiğine göre, ağırlıklarla esir edilen 158 er ile mürettep Süvari Tümenine ilaç götüren Doktor Yüzbaşı Hamdi, 53 ncü Yunan Alayı Komutanı tarafından şehit ettirilmişlerdi. Ağırlıkları basan bu Yunan birliği, Akçamescit’den Alayunt’a gitmekte olan 15 nci Yunan Tümeninin yancıları idi. 2 nci Ordu Komutanı 30 Ağustos 1922 saat 22.50’de Mürettep Süvari Tümenine; 31 Ağustos 1922 günü için verdiği emirde: Ordu ile temas ve irtibatı muhafaza ederek, tümenin esas görevinin Eskişehir’deki düşman grubunun batıya çekilme yollarını kesmek ve gene bu grubun güney-batıya doğru Ordumuzun yan ve gerilerine etkili olmasını önlemek olduğunu ve derhal İnönü doğrultusunda ilerleyerek düşmanın Bursa ve Kütahya doğrultularına çekilmesini önlemesini istedi.

                                          (II)  3 ncü Kolordu 1 nci Tümenin Altıntaş bölgesine yanaşması:

    3 ncü Kolordu Komutanı, 29/30 Ağustos 1922 gecesini 1 nci Tümen birlikleriyle Döğer istasyonu dolaylarında geçirdi. 30 Ağustos sabahı Ordu emri kolorduya gelmediğinden bir önceki Ordu emri gereğince (1 nci Tümenin Karaağaç – Hamidiye bölgesine gelmesine dair) 1 nci Tümene saat 07.30’da hareket emri verdi. Kolordu karargahı da birlikte yürüyecekti.

    1 nci Tümen:

    4 ncü Alay öncü olarak, Kayalar (Sultaniye) – Karaağaç – Hamidiye – Aykırıkçı yoluyla hareket etti. Bu yol, arabaların geçmesine elverişli olmadığından sahra toplarıyla, sıhhiye ve istihkam bölükleri ve bağlı birlikler İcadiye yoluyla Tatarmahmut’a gönderildi. Öncü alayı saat 15.00’de Aykırıkçı’ya, 5 nci ve 3 ncü Alaylar Karağaç bölgesine vardılar ve istirahate geçtiler. 3 ncü Alaydan bir tabur Karaağaç’ın kuzey ve doğusundaki sırtlarda emniyet düzeni aldı. Tümenin diğer birlikleri Aykırıkçı’da konmaya geçtiler.

    Tümen Süvari Bölüğü, sabahtan Akoluk’a gelen Yunan birliğinin hareketlerini keşif ve takip için Karacaviran’a gönderildi. Bölük, saat 14.45’de Karacaviran’dan gönderdiği raporda: “Düşmanın 1-2 Tümen kadar bir kuvvetinin İkizoluk’dan Akoluk’a geldiğini ve Akoluk köyünü yaktıktan sonra Ahılar’dan (Çekürler) Cağürler istasyonuna gelerek öğleye kadar orada kaldığını ve Türk Ordusu hakkında bilgi alıp Akmescit doğrultusuna yürüdüğünü, oradan Kütahya’ya veya Porsuk köprüsüne gitmesi umulduğunu” bildirdi. Bu rapor hemen kolorduya gönderildi.

    Kolordudan 61 nci Tümeni aramaya giden subay, dönüşte Ordunun 15 sayılı emrini saat 16.30’da kolorduya getirdi. Bu subaydan 61 nci Tümenin kolordu emrinden çıkarak Allıören doğrultusuna gittiği de öğrenildi.

    Kütahya’daki Mürettep Süvari Tümeni emrine girmek üzere, Meclis Muhafız Taburu, 30 Ağustos 1922 saat 19.00’da Aykırıkçı’dan kuzeye yürüyüşte idi. Tabur 30/31 Ağustos gecesini Pusan’da geçirecekti.

    1 nci Tümenin Altıntaş kuzeyine ve kolordu karargahının Altıntaş’a gitmesini isteyen 15 sayılı Ordu emrini alan kolordu komutanı, 1 nci Tümen Süvari Bölüğünün raporuna göre Yunan tümeninin yakında olmasından, bütün tümenin Elmalıdağ – Cindağ (Döğer’in batısı) hattının kuzeyinde bulunmasını uygun bulmayarak Karaağaç doğusu – Altıntaş kuzeyi – Tatarmahmut bölgesinde bulunarak kuzey ve kuzey-doğu doğrultularını keşfettirmesini saat 18.30’da 1 nci Tümene emretti. 1 nci Tümen Komutanı Karaağaç bölgesinde yalnız 3 ncü Alayı bırakarak diğer birliklerini saat 20.00-20.30’da Aykırıkçı’dan hareket ettirerek 31 Ağustos 1922 saat 01.00’de Tatarmahmut’da konmaya geçirdi. 1 nci Tümenin bu konma değişikliği boş yere birliklerin yorgunluğunu attırmış, erler uykularını alamamış ve ertesi gün (31 Ağustos) tümenin geç hareket etmesine sebep olmuştu. Kolordu Komutanı, durumu saat 20.30’da Orduya bildirdi.

                                         (III)  41 nci Tümen ve Porsuk Müfrezesi:

    Porsuk Müfrezesi:

    30 Ağustos 1922 günü, toplayabildiği beş bölükle Sarıkavakça dağı, Hamidiye doğrultularına taarruz ettiyse de kuvvetli topçu ve piyade ateşleriyle karşılaştı. Bu durumda akşama kadar ateş muharebesi devam etti. Müfrezenin 50’den fazla şehit ve yaralısı oldu. Müfreze, karşısındaki Yunanlıları iki piyade taburu ve iki batarya tahmin ediyordu. Bugün yapılan gözetlemelerde 4-5 kilometre uzunluğundan iki yürülüş kolunun saat 10.00’da İmşehir’i geçerek Eskişehir doğrultusuna gittikleri görüldü.

    Tümen, 29/30 Ağustos gecesini muharebe durumunda geçirdi. 30 Ağustos sabahı saat 05.30’da kısa bir topçu hazırlığı ile taarruza başladı. 16 ncı Piyade Alayı isimsiz istinat noktasının engellerine kadar sokuldu ise de soldan gelen yan ateşleri pek etkili olduğundan engeller aşılamadı. Yunanlılar saat 08.30’da bir bölükle bu isimsiz istinat noktasını takviye ettiler. Soldan ilerleyen 19 ncu alay da bir başarı sağlayamadı. Saat 07.40’da Tümenin bir sahra bataryası ve bir dağ takımı ileriye mevzi değiştirmişti. En soldaki Tepercetepe’de bulunan 12 nci Alayın da Alaçam istinat noktasına yaptığı taarruz Yunanlıların şiddetli ateşleri karşısında ileri götürülemedi. Bugün akşama kadar tümen cephesinde karşılıklı ateş maherebesinden başka bir şey olmadığı gibi Yunan birliklerinde de bir değişiklik görülmedi. Yalnız bütün gece isimsiz tepe gerisinde birçok oto ve araba gürültüleri işitildiğinden Yunanlıların çekilmekte oldukları anlaşılıyordu.

    Tümen Komutanı saat 12.15’de Batı Cephesinden direkt olarak aldağı emirde; tümenin karşısındaki düşmanı tespit ve Akoluk’dan ilerleyen düşman kolunun hareketlerini keşfederek bildirmesi istendiğinden, sol yan müfrezesi emrinde bulunan süvari takımını Yüksekkıran’dan Akin – Akoluk doğrultusuna ilerletmiş ve bu takına Türk milislerini katmıştı. En sağda bulunan süvari bölüğü de bu yana getirilerek aynı görevle hareket ettirilmişti. Yapılan keşifler sonunda saat 18.30’da düşman yürüyüş kolunun Kütahya doğrultusunda yürüdüğü öğrenilmiş ve 2 nci Orduya bildirilmişti.

(m)  Kocaeli Grubu bölgesindeki harekat:

    Grup Komutanı, ayırdığı beş piyade taburu ve iki dağ bataryasından kurulu Mürettep Müfrezeyi 30 Ağustos sabahı İznik kuzey-doğusunda (Belheriz – Hisardere – Oğulpaşa – Espede – Hisarcık) topladı. Kendisi de 30 Ağustos akşamı Hisarcık’a gitti.

    İznik gölü doğu kenarından Vezirhan’a kadar kuş bakışı 40 kilometrelik cephe kesiminde 18 nci Tümen Komutanı emrinde, sadece dört taburla altı adi ateşli top bırakmıştı.

    Bugün Yalova, İznik, Balçıkhisar, Vezirhan kesimlerinde karşılıklı ateş muharebesinden başka önemli bir şey olmadı.

                                      (n)  İki taraf ordularının durumu, karar ve emirleri:

                                            (I)  Türk Ordusu:

    Batı Cephesi Komutanı saat 20.00 olduğu halde ordulardan rapor almamışsa da 1 nci Ordu Komutanı ve Başkomutanla yaptığı telefon görüşmelerinden Yunan Ordusu büyük kısmının imha edilmek üzere olduğunu, Türk Ordusuna bütün seferi kazandıracak kesin muharebenin devam etmekte bulunduğunu biliyordu. Menderes bölgesinde Çivril ve Şeyhelvan dağı işgal edilmiş ve bu kesimdeki Yunanlılar çekilmiş, Eskişehir bölgesinde de çekilme belirtileri görülmüştü. Batı Cephesi Komutanı, Adatepe bölgesinde sıkışan beş Yunan tümenine taarruzla sonuç alınmasına ve Uşak doğrultusunda takibe şiddetle devam edilmesine karar verdi. Saat 20.15’de ordulara şu emri verdi (özet):

    “Kırkpınar – Kızıltepe – Hamurköy hattı ve Aslıhanlar bölgesindeki mağlup beş düşman tümeninin önce 4 ncü Kolordu ve 23 ncü Tümen, sonra 6 ncı Kolordu ve 61 nci Tümen taraflarından yakalandığı anlaşılmaktadır. 1 nci ve 2 nci Ordular önce Hamurköy, Çalköy, Aslıhanlar bölgesindeki düşman tümenlerini kamilen esir edeceklerdir. 1 nci Ordu Uşak doğrultusunda şiddetle takibe devam edecektir. Süvari Kolordusu ile yalnız Kızıltaş deresini kapatmak değil, asıl Alaşehir genel doğrultusunda hızla ön alarak düşmanın Uşak Grubunu önlemeye ve durdurmaya çalışılmalıdır. 2 nci Ordu, 3 ncü Kolordu karargahı ile Mürettep Süvari Tümenini ve 1 nci Piyade Tümenini derhal Kütahya doğrultusunda yürütecek ve Akoluk’dan, Kütahya’ya yönelen düşman tümenine yetişerek taarruz edecektir. Cephe karargahı bu gece Afyon’dadır, yarın Dumlupınar’a gitmesi muhtemeldir.”

    2 nci Ordu Komutanı saat 22.00’de Batı Cephesi Komutanlığına yazdığı raporda: Porsuk Müfrezesi ve 41 nci Tümen bölgesindeki gösteriş taarruzlarını, Yunanlıların o cephede savunmaya devam ettiklerini, Mürettep Süvari Tümeninin 32 nci Yunan Alayını dağıttığını, 3 ncü Kolordunun Altıntaş’a yanaştığını, Döğer istasyonunda Yunanlıların erzak ve cephaneyi yaktıklarını bildirdikten sonra; “61 nci Tümenin, iki tümen kadar tahmin edilen Yunan kuvvetlerini Çal – Allıören arasındaki vadi içinde yakaladığını ve Yunanlıların karşı taarruza geçtiğini ve henüz bir sonuç alınmadığını, 6 ncı Kolordunun 16 ncı Tümeninin karşısındaki Yunanlıların savunmada kaldıklarını ve bu düşmana güneyden 4 ncü Kolordunun taarruz ettiğini, 17 nci Tümenin düşmana güneyden 4 ncü Kolordunun taarruz ettiğini, 17 nci Tümenin düşmana rastlamadığını ve Hamurköy sırtlarında kaldığını, Süvari Kolordusunun son dört günlük harekatta yanlış sevk ve idare edildiğini ve eğer 61 nci Tümenin batısında bulunup düşmanın batı yönünü kapatsaydı, Yunanlıların silahlarını kamilen terkedeceklerini, mümkünse Süvari Kolordusuna acele emir verilmesini” teklif etti. Fakat kendi kararı ve 31 Ağustos için ne yapacağını bildirmedi. Batı Cephesi Komutanı bu kanıda değildi. O, esas kabahatı 2 nci Ordunun ağır hareketlerinde buluyordu.

    1 nci Ordu Komutanı ise ancak 31 Ağustos 1922 saat 03.30’da yazdığı rapor ve raporun ekinde de orduya verdiği emrin suretini Batı Cephesi Komutanlığına gönderdi. Bunda, taarruza devam ve İzmir doğrultusunda takibe kararlı olduğunu belirtmişti.

    Başkomutanla beraber 30/31 Ağustos 1922 gecesini Dumlupınar istasyonunda geçiren 1 nci Ordu Komutanı Batı Cephesi Komutanlığının emrini alır almaz esasen hazırlatmış olduğu ordu emrini 31 Ağustos 1922 saat 02.30’da yayınladı (özet): “…Ordu bugün de (31 Ağustos) düşmana şiddetli taarruz ederek geri atacak ve Kızıltaş vadisinde 4 ncü Kolordunun muharebe ettiği düşman tümenlerinin bunlara katılmasına meydan vermeyecektir. Bu taarruz için 2 nci Kolordunun Kaplangı dağına en yakın bir tümeni 1 nci Kolordu emrine verilmişti. 2 nci Kolordu Oturak – Paşacık bölgesinde harekete hazır bulunacak ve 1 nci Kolordunun muharebesini yakından izleyecektir. 4 ncü Kolordu, karşısındaki düşmanla yaptığı muharebeyi bugün sona erdirecek ve bulunduğu bölgede toplanarak düşmanın kurtulabilen kısımlariyle de teması kaybetmeyerek kuzeydeki 2 nci Ordu birlikleriyle irtibatı muhafaza edecek ve bu sabahki mağlup düşman kuvvetlerini esir edecektir. Belova gediği – Aslıhanlar (Şeyhler köyünün dört kilometre kuzeyindedir) ve Aslıhanlar kuzey-doğusundaki Çal bölgesinde bulunan 5 nci Kolordu 31 Ağustos’ta bir kısım kuvvetiyle Belova gediğinde Kızıltaş vadisini kapatarak bu vadi boyunca düşmanın Gediz – Uşak şosesine doğru çekilmesini veya Murat dağları güneyine geçmesini önleyecek ve bir kısım kuvvetiyle de Kızıltaş vadisi boyunca batıya ilerleyerek Gediz doğrultusunda çekilmek isteyen düşmanı karşılayacaktır. Menderes Bölgesi Komutanlığının 59 ncu Alayı, Çivril’den çekildiği bildirilen düşmanla teması kaybetmeyerek aralıksız takip ve tespit edecektir. Diğer bölgelerde de düşmanla sıkı temas muhafaza edilmelidir. Ordu karargahı Dumlupınar’dadır.”

                                              (II) Yunan Ordusu:

    Türk Ordusu kazandığı zaferi kesinleştirmek için şiddetli taarruz ve takip karar ve emirlerini verirken General Trikopis Adatepe muharebesinden kaçabilenlerle Kızıltaş vadisinden çekiliyordu. Banaz’a çekildiğini umduğu General Franko Grubuyla birleşmek için oraya gitmek kararında idi. Yanındaki kurtulabilen birliklerle bir an önce Banaz’a varmak istediğinden bütün gece yürüyüşe devam etti.

    30 Ağustos 1922 sabahı 23 ncü Tümen karşısında bozulup iki gruba ayrılan 5 nci Tümenin bir kısmı Çal’a çekilmiş, tümen komutanı ile beraber Kızıltaş vadisine giden diğer grup ise Keçiler – Uysu – Belova yolu ile durmadan yürümüş ve yolda kendisine katılan 9 ncu Tümen Komutanı ve bazı dağınık gruplarla birleşerek Murat çayı vadisinden Uşak doğrultusuna çekilmişti.

    General Franko Grubu ise İzmir’deki Küçükasya Ordusu Komutanlığından İzmir yolunu kapamak emrini aldığından, bulunduğu Yenice – Kaplangı – Hallaçlar hattında savunma kararındaydı. Halbuki gece yarısı 7 nci Tümen Hallaçlar mevziini kaybetmiş, Hatıplar’a çekilmekte, 1 nci Tümen de gece yarısı Kaplangı dağının en yüksek tepesine kaptırdığından 500 metre gerideki (batıdaki) tepelerde savunma tertibi almıştı. 2 nci Tümen Çivril güneyindeki birliklerini Banaz çayının kuzey kıyısına çekti. Ordu emrinde bulunan Süvari Tümeni ise Uşak – Alaşehir demiryolunun korunmasıyle görevli idi. (2 nci Süvari Alayı, Franko Grubu emrinde İslamköy’de bulunuyordu.)

    Bursa doğrultusunda çekilme emri alan 3 ncü Yunan Kolordusu Komutanı, 30 Ağustos 1922 günü, bulunduğu mevzileri savunurken bir kısım kuvvetlerini ve ağırlıklarını Eskişehir doğrultusunda çekmeye başladı.

   15 nci Yunan Tümeni de 30 Ağustos 1922 günü Akoluk’dan Çökürler’e gelmiş, oradan Kütahya doğrultusuna hareket etmişse de Kütahya’nın da Türkler tarafından işgal edildiğini öğrenince Alayunt ve güneyine gelip 30/31 Ağustos 1922 gecesini orada geçirmişti. Alayunt’da, başkomutanlıktan telsizle: 1 nci ve 2 nci Kolordulardan bir emir almazsa Gediz yoluyla Uşak’a gitmesi emrini aldı.

                                             (III)  İki taraf ordularının 30 Ağustos 1922 saat 24.00 durumları:

        Türk Ordusu:

    Kocaeli bölgesinde: Birlikler eski durumlarında, ateş muharebesine devam etmekteler. Belheriz – Hisardere – Epsede – Hisarcık bölgesinde toplanan beş taburluk mürettep mürfreze Orhangazi – Gemlik kesimine gitmek üzere gece yürüyüşünde.

    2 nci Ordu: Porsuk Müfrezesi, 41 nci Tümen bölgelerinde gösteriş taarruzları devam etmekte, Mürettef Süvari Tümeni Kütahya’da, 1 nci Tümen Tatarmahmut bölgesinde. 3 ncü Kolordu karargahı Çakırsaz’da, 61 nci Tümen Akpirim tepeleri – Allıören kuzeyinde mevzilerinde. 6 ncı Kolordunun 16 ncı Tümeni Çal köyünün kuzey sırtlarında mevziide. 17 nci Tümeni Hamurköy kuzey-doğusunda ihtiyatta. Kolordu komutanı ve 2 nci Ordu Komutanı Beşkarışhöyük’te.

    1 nci Ordu: 5 nci Süvari Kolordusunun 1 nci Süvari Tümeni Yağcılar – Çalköy, 2 nci Süvari Tümeni Tava – Tokul – Ören, 14 ncü Süvari Tümeni Şeyhler – Saraycık bölgelerinde. 2 nci ve 14 ncü Süvari Tümenlerinin bir kısım birlikleri Belova gediği ve Saraycık güneyinde çekilmekte olan Yunan yancıları ile temasta. 5 nci Süvari Kolordu Komutanı Şeyhler köyünün kuzeyindeki Aslıhanlar’da. 4 ncü Kolordu; 11 nci, 5 nci Kafkas, 23 ncü Tümenleri ve 3 ncü Kafkas Tümeninin 8 nci Alayı ile Yunan birliklerinin büyük bir kısmını imha etmiş olarak Adatepe bölgesinde. 3 ncü Kafkas Tümeni Ağaçköy ve batısında. 12 nci Tümen Arpalı’da, kolordu ihtiyatında. Kolordu Komutanı Arpalı’da.

    1 nci Kolordu: 15 nci Tümen Hallaçlar’da. 14 ncü Tümen Paşacık köyü batısında, 30 ncu Alayı Kaplangı dağında. 57 nci Tümen Kaplangı dağının en yüksek noktası Dedetepe’de düşmanla temasta. Kolordu Komutanı Büyükoturak’ta.

    Bağımsız 6 ncı Tümen: Yenice – Şabanköy – Ahat hattında düşmanla temasta.

    Ordu ihtiyatı olan 2 nci Kolordu: 4 ncü Tümeniyle Paşacık, 7 nci ve 8 nci Tümenleriyle Büyükoturak – Santtepe bölgesinde. Kolordu Komutanı Büyükoturak’ta.

    Menderes Bölge Komutanlığı: Çivril ve Şeyhelvan dağını işgal etmiş, diğer birlikleri Menderes boyunda eski durumunda.

    3 ncü Süvari Tümeni: 1 nci Ordu ve Batı Cephesi Komutanlıkları bu tümenden bir bilgi alamamışlardır. (Süvari Tümeni 30 Ağustos 1922 akşamı Emcelli’den güneye, Beşçam’a yürüyüşte.)

    1 nci Ordu Komutanı, Başkomutan ve Genelkurmay Başkanı Dumlupınar istasyonunda. Batı Cephesi Komutanı Afyon’dadır.

    Yunan Ordusu:

    3 ncü Yunan Kolordusu eski mevzilerini korumakla beraber Bursa doğrultusuna çekilmek üzere Seyitgazi kesiminden bir kısım kuvvet ve ağırlıklarını Eskişehir’e çekmektedir. 15 nci Yunan Tümeni Alayunt’dadır. 1 nci ve 2 nci Kolorduların karargahları, bağlı birlikleri, Ordu Ağır Topçu Alayı, 4 ncü Tümenden bir kısım, 5 nci ve 9 ncu, 12 nci ve 13 ncü Tümenlerden bugünkü Adatepe muharebelerinden kurtulabilen tahminen 5-6 bin kişilik bir kuvvet Allıören – Keçiler – Oysu yolu ile Kızıltaş vadisinden batıya çekilmektedir. 5 nci Tümen Komutanı emrinde, 5 nci Tümen birliklerinden kurtulabilen bir kısım kuvvet de Belova gediğini aşmış, Murat vadisinden Gediz istikametine çekilmektedir. Plastras Müfrezesi de Arpagediği’nden Murat dağlarından Banaz’a çekiliyor.

    General Franko Grubu: Hallaçlar’daki 7 nci Tümen, Bahadır – Derbent doğrultusuna çekilmekte, 1 nci Tümen, Kaplangı dağı batı tepelerinde tutunmakta, Franko Grup karargahı Banaz istasyonunda. 2 nci Tümen Yenice – Şabanköy – Ahatköy hattında savunma mevziinde. 54 ncü Bağımsız Alay Banaz çayı kuzeyinde Alfaklar – Avgan hattında savunma düzeni almakta. Menderes boyundaki Bağımsız 31 nci ve 18 nci Alaylar eski durumlarında. Küçük Asya Ordusu Komutanı İzmir’de.

                                               (IV)  Diğer Türk cepheleri:

    Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin doğu ve Elcezire cephe komutanlıkları bölgesinde bir olay olmamıştı. 31 Ağustos 1922’de Erbaa dolaylarında 1500 asi 10 ncu Tümen birliklerine teslim olmuş ve önemli bir olay olmamıştı.

(o)  Başkomutan muharebe alanında:

    Ordu Komutanı, Kolordulara emirlerini verip sabah raporlarını aldıktan sora, 31 Ağustos 1922 sabahı Başkomutan ve Genelkurmay Başkanı ile birlikte Adatepe bölgesine gitti. Bu sırada Batı Cephesi Komutanı da oraya geldi. Hep beraber muharebe meydanı gezildi. Çalköy – Allıören – Yeniköy – Adatepe arasında dar bir bölgede beş Yunan tümeninin ve iki kolordu karargahıyle bağlı birlikleri, seyyar hastaneler, kolorduların ve ordunun bütün top, motorlu araç, araba, eşya, donatım ve gereçleri, dereleri ve yolları doldurmuştu. Bütün muharebe meydanı Yunan ölüleriyle dolu idi. Muharebe alanının etrafındaki orman ve korularda kalan Yunan er ve yarılaları toplatılıyordu. Kurtulabilen Yunanlılar Kızıltaş deresine ve derenin güneyindeki dağlara dağılmışlardı. Çok kayıplara uğramış 1 nci ve 2 nci ve 7 nci Yunan Tümenlerinden başka İzmir’e kadar savunma görevi almaya elverişli düşman kuvveti kalmamıştı.

    Muharebe meydanında bugün sayılan, Yunanlıların terkettiği top miktarı 141 idi.

    Yıllar boyu sürüp gelen mücadele, günlerden beri devam eden ve özellikle bir gün önce (30 Ağustos 1922) düşmanın büyük kısmını yok eden kanlı muharebelerde artık kesin olarak bitirilmiş bulunuyordu.

    Gazi Başkomutan Mustafa Kemal, çökmüş bir imparatorluk üzerine yeniden kurulan bir Türk Devletinin temellerini atmanın huzuru içinde idi. Zaferden iki yıl sonra büyük insanın kendisi durumu şöyle belirtmekteydi.:

    “Muharebe meydanını dolaşırken ordumuzun kazandığı zaferin büyüklüğü ve buna karşılık düşman ordusunun düçar edildiği felaketin dehşeti beni çok duygulandırdı. Karşıki sırtların gerilerindeki bütün vadiler, bütün dereler bırakılmış toplarla, otomobillerle, sayısız donatım ve gereçlerle bu kalıntıların arasında yığınlar teşkil eden ölülerle, toplanıp karargahlarımıza sevkedilen sürü sürü esir kafileleriyle hakikaten bir kıyamet gününü hatırlatıyordu. Bu kadar şiddetli ateş ve saldırı çemberinden bugün için kurtulabilenler birkaç bin kişilik kılıç artığından ibaretti. Fakat onlar da daha büyük Türk çemberinin içinden çıkmaya muvaffak olamayarak başlarında başkomutanları olduğu halde beyaz bayrak çekmeye mecbur olacaklardı.”

    Evet bu muharebe alanı sadece hezimete uğramış, mahvolmuş bir ordunun mezarı olmayıp aynı zamanda beş yüz yıl önce ebediyyen tarihe gömülmüş bir imparatorluğu horlatmak emeliyle istirik bir Bizans ve Elenizm rüyası görenlerin (megalo idea) de mezarı olmuştu.

                            (p)  Durumun muhakemesi ve karar:

    Muharebe meydanını gezen ve son durumu bir anda kavrayan Başkomutan Mustafa Kemal, Genelkurmay Başkanı ve Batı Cephesi Komutanı, 31 Ağustos 1922 öğleyin Yunanlıların yakıp yıktığı Çalköy’e geldiler. Burada, yıkık ve henüz dumanları tüten bir evin avlusunda bulunan ve masa gibi kullandıkları kırık bir kağnı arabasının etrafında durumu gözden geçirdiler. Düşman ordusu, asıl kuvvetleriyle imha edilmiştir. Yok edilen bu ordunun binlerce kaçakları ile Uşak’a doğru çekilen dağınık birliklerinin derlenip toparlanmasına ve herhangi bir hatta tutunmasına engel olmak lazımdır. En kötü bir ihtimal olarak; Yunanlıların, Eskişehir Grubunu az kayıplarla çekerek ve Yunanistan’dan da getirebilecekleri kuvvetlerle birleşip Milne (Akhisar – Salihli – Ödemiş) hattında veya İzmir yakınında bir savunma hattı kurmaları ve harekatımızı uzatmaya çalışmaları düşünülebilir. Bunun için, Yunanlıların Eskişehir Grubunu da yakalayıp mağlup etmek ve asıl kuvvetlerimizle durmadan şiddet ve süratle İzmir’e yürümek lazımdır. Karar; düşman hiç aman vermeden şiddetle takip olunmalıdır. Bu ana düşünceler ve düşmanı aralıksız, şiddet ve süratle takip kararı hakkında Büyük Komutan ayne şöyle demektedir.

    “Ağustos’un 31 nci günü öğleye yakın idi ki Çalköy’de yıkık bir evin avlusu içinde Fevzi ve İsmet Paşalarla buluştuk. Kırık kağnı arabalarının döşemelerine iliştik. Bundan sonraki durumu inceledik. Kazandığımız meydan muharebesinin bütün seferi sona erdirecek bir büyüklük ve önemde olduğunda birleştik. Şimdi Bursa doğrultusunda çekilen düşman kuvvetlerini mahvetmekle beraber ordunun büyük kısmiyle durmaksızın İzmir’e yürüyecektik.”

    İşte bu suretle verilen karar üzerine büyük takip başladı. Başkomutan, yakın muharebe hatlarına kadar giriyor, birliklerimizin kahramanca saldırışlarını, süngü hücumlarını memnunlukla seyrediyordu. O Başkomutan ki, kendisinin kandan ve kan dökmekten nefret etmesine rağmen; Türk Milliteni hayat hakkı tanımak istemeyen, Türk’ün ve Türk Ordusunun şan ve şerefle dolu tarihinin büyüklüğünü bilmeyen veya bilmemezlikten gelen gafil, sözde büyük dış siyasilere ve onların hükümetlerine Türk Milletinin gasp edilmek istenen hayat hakkını silah zoruyla tanıtıyor, mutlu bir devir açıyor, Anadolu yaylasında yeni bir Ergenekon’dan çıkış sağlayarak hür ve bağımsız Türkiye’nin ve Cumhuriyetin temelini atmış oluyordu. Yıllar boyu sürüp gelen kanlı olayların son bulduğu, çok çetin engellerin aşıldığı bu anda Başkomutan, Büyük Millet Meclisi Ordularını aşağıdaki bildirgesiyle taltif ediyor, milletine de dört gözle beklediği zafer müjdelerini veriyordu.

“Garp Cephesi Komutanlığına

  Orduya hitaben yazdığım beyanname ilişikte takdim edilmiştir. Bunun bütün Garp cephesindeki  kıtaata tamim olunmasını ve subaylar vasıtasıyla efrada dahi okunmasının temin buyrulmasını rica ederim.

Başkomutan Mustafa Kemal”   “Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları

  Afyonkarahisar – Dumlupınar büyük meydan muharebesinde zalim ve mağrur bir ordunun temel temel varlığını inanılmayacak kadar az bir zamanda yok ettiniz. Büyük ve necip milletimizin fedakarlıklarına lâyık olduğunuzu ispat ettiniz. Sahibimiz olan büyük Türk Milleti geleceğinden emin olmaya haklıdır. Muharebe meydanlarındaki maharet ve fedakârlıklarınızı yakından görüp takip ediyorum. Milletimizin hakkınızdaki takdiratını aracılık etmek vazifemi, arkasını bırakmayarak devamlı olarak yapacağım. Başkumandanlığa teklifatta bulunulmasını Cephe Kumandanlığına emrettim. Bütün arkadaşlarımın Anadolu’da daha başka meydan muharebeleri verileceğini nazar-ı dikkate alarak ilerlemelerini ve herkesin akıl kuvvetini ve yurtseverlik kaynaklarını kullanarak bol bol yarışmaya devam eylemesini talep ederim.

Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri.

  Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi

Başkumandan

Mustafa Kemal”

    Başkomutan tarafından millete de aşağıdaki bildirge yayınlanmıştı:

“Büyük ve asîl Türk Milleti;

  Batı Cephesinde 26 Ağustos’tan beri başlayan taarruz harekatımız Afyonkarahisar-Altıntaş-Dumlupınar arasında büyük bir meydan muharebesi halinde beş gün beş gece devam etti. Türkiye Büyük Millet Meclisi Ordularının üstün kahramanlığı ve Allah’ın yardımıyla zafer gerçekleşti. Zalim ve mağrur düşman ordusunun temel varlığı akıllara dehşet verecek bir kesinlikle yok edildi. Teşkilat ve teçhizatı gibi geleneksel ve ismi milletimizin çok eski, bilinmeyen zamanlardan beri ve sonsuzluğa kadar olan imanından vücut bulan ordularımızı fedakârlığınıza lâyık olarak size takdim ediyorum. En büyük komutanından en genç erine kadar ordularımıza hâkim olan fikir, milletin gösterdiği vazife uğrunda şehit olmaktır. Bunu muharebe meydanlarında yakından görerek büyük milletimize haber veriyorum. Milletimizin yaradılışındaki mevcut güç ve ülküyü üç buçuk sene evvel çalışma arkadaşlarımla ifade etmekten başlayarak dayanılmaz müşkülat içinde devam eden savaşlarımızın neticeleri görülmektedir. Milletin oy, karar, emir ve isteğine dayanan her işin sonucu millet için hayırlı olduğu bir gerçektir. Milletimizin geleceği emindir ve Tanrı’nın vaadettiği zaferi ordularımızın kazanması kesindir.

  Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi

Başkumandan

Mustafa Kemal”

Devamı için tıklayınız

 

  (13)  Başkomutan Meydan Savaşı’nda Hava Harekatı.

    29 Ağustos 1922’de Cephe Uçak Bölüğüne Afyon’a intikali emredilmişti. Bölüğün emrine Afyon’a intikal için beş kamyon verilmişti. Bölük Komutanı malzemenin bu araçlarla Afyon’a naklinin gecikeceğinden endişe ettiğini, nakliyatın gecikmesiyle uçuş faaliyetinin durabileceği konusunu rapor etti.

    30 Ağustos 1922 günü hava çok rüzgarlı ve alçak bulutlarla kaplı olduğundan uçulamamış ve çekilen düşman birliklerine bomba ve makinalı tüfek taarruzu yapılamamıştı.

    Batı Cephesi Komutanlığı; Döğer – Çökürler, Çörez ve Kayalar bölgesinde keşif uçuşu yapılmasını emretmişti. Öğleden sonra yapılan hava keşiflerinde: Keşfi emredilen bölgelerde dost ve düşman birliklerine ait en ufak bir hareket görülmüyordu. Düşmanın imhasıyla sonuçlanan 30 Ağustos 1922 günü kara savaşlarında kötü hava şartları nedeniyle uçaklarımız tarafından kara harekatı desteklenememişti.

    31 Ağustos 1922 günü Yüzbaşı Fazıl ile Rasıt Üsteğmen Osman Nuri (BAYKAL), Uşak bölgesinde bir keşif uçuşu yaptı. Aynı gün dört sorti daha keşif uçuşu yapılmıştı.

    Yüzbaşı Fazıl’ın 08.00-09.30 arasında yaptığı hava keşfinde; Banaz’la Kapaklar İstasyonu arasındaki iki Yunan tümeni ve kolbaşısı, Kapaklar istasyonunun ilerisinde yürüyüş halinde, ayrıca iki Yunan tümeni daha olduğu tespit edildi. Demiryolu kuzeyindeki sırtların gerisinde iki Yunan süvari alayının yürüyüş halinde oluduğu görülüyordu. Bu kuvvetler Uşak yönünde ilerliyordu. Aynı saatlerde Eskişehir, Seyitgazi bölgesini keşfeden diğer bir Türk uçağı havanın kapalı ve sisli olması nedeniyle, keşif yapamamıştı. Aynı gün bölüğün bütün uçakları, Uşak yönünde kaçan Yunan birliklerini bombalamak için hazırlanmıştı. Ancak şiddetli fırtına yüzünden uçaklar havalanamadı.

                 (14)  Yunan Kuvvetlerinin İzmir Yönünde Çekilişi:

                                (a)  Yunan bozgunu:

    Afyon, Eskişehir arası mevzilerini terkedip İzmir ana istikametinde çekilen Yunan kuvvetleri, Alaşehir – Salihli – Ahmetler – Kasaba – Turgutlu – Kemalpaşa (Nif) hattında cephe kurup direnme girişiminde bulundular, fakat sürekli takip ile taarruz eden Türk birlikleri bu direnişi dağıttı. Yunanlılar bozguna uğramış düzensiz gruplar halinde İzmir’e doğru kaçmaya başladılar. 1 Eylül 1922’de Uşak kurtarıldı. Uşak’tan çekilirken Yunan birlikleri terketmek zorunda oldukları erzak ve askeri araç ve gereçleri yakma bahanesiyle kenti ateşe vermişlerdi. 4 Eylül 1922’de Alaşehir’i, 5 Eylül’de Salihli ve 6 Eylül’de Manisa’yı yaktılar.

                                (b)  Yunan komutanlarının esir alınışı.

    2 Eylül’de yapılan takip harekatı esnasında Yunan orduları komutanı General Trikopis ve 1 nci Kolordu komutanı General Digenis kurmay heyeti ile birlikte Çalköy civarında Yarbay Halit (AKMANSU) tarafından esir alındı. İzmir’e kadar çekilen Yunan birlikleri, burada kendilerini bekleyen nakliye gemilerine binemeden, yetişen 5 nci Süvari Kolordusunun yarattığı tehdit sebebi ile Urla bölgesine çekildiler.

                        (15)  İzmir’in Kurtarılışı.

    9 Eylül 1922 günü sabah saat 10.00’da Türk Ordusunun süvari birlikleri İzmir’e girdi. 3 yıl, 3 ay 25 gün sonra Türk Bayrağı İzmir’de tekrar dalgalanmaya başladı. Ancak İzmir tanınmayacak hale gelmişti.

    10 Eylül 1922’de Başkomutan Gazi Mustafa Kemal ve Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ile birlikte İzmir’e geldi.

                                (a)  Yabancı Basında Yazılanlar:

    İzmir’deki Yunan davranışlarını açıklamak, duruma daha tarafsız ve iyi intibat edebilmek için 5 Eylül 1922’den itibaren yabancı basında çıkan yazıların özetleri şöyledir.

    5 Eylül 1922, Fransız Le Figaro gazetesi (İzmir’de görevli bir Fransız subayının izlenimleri):

    5 Eylül 1922, trenler cepheden buraya asker getiriyorlar. Bitkin Yunan askerleri, bunlardan gerçekten bir ordu oluşturulabilir mi?

    Burada sivil göçmenlerle büyük kalabalık oluşturdular. Türkler yaklaşıyor. Bu olay hristiyanlarda zaten var olan korkuyu bir kat daha arttırıyor. Herbiri 10.000 askerden oluyan beş Yunan tümeni Afyonkarahisar hattında darmadağın olmuştur. Uğradığı bozgunun paniği içinde Yunanlılar, İzmir, Bursa ve Balıkesir tren yoluna attılar kendilerini. Yunanlılar tehlikenin ne denli yakın ve büyük olduğunu anlamıyorlardı. Çünkü ordularının haber alma örgütü son derece yetersizdi.

    İzmir’deki Fransız Baş Konsolosu M. Grayye tehlikeyi üç ay önce farketmiş; “Yunan askeri, komuta, beslenme, araç-gereç yönünden büyük bir boşluk içinde ve uzun süren savaş üstelik morallerini de çökertmiş” diyordu.

                                 (b)  Yunan Üst Komiseri:

    İzmir’deki Yunan üst komiseri İsterkiyadis belirli bir gerekçe ileri sürmeden sahneden çekilmiştir.

                                 (c)  Hacı Anesti:

    Yunan Küçük Asya Ordusu Komutanı Hacı Anesti; Yunanlıların İzmir önünde hazırladıkları bir hatta Türkleri durduracaklarına ve Türk Ordusunun İzmir’e girmesine izin vermeyeceklerine inanıyordu.

    Ama hangi askeriyle, herhalde cepheden dönen bu perişan askerle değil. Hacıa Anesti Trakya’dan gelecek üç alaya ve İzmir’deki 4.000 jandarmaya güveniyordu. Ancak bu üç alay, morolleri cephedeki askerler kadar bozuk olan jandarma ile birlikte İzmir’i koruyabilecekler mi? Bu durum endişe verici idi.

    İzmir içinde “Türklerin bu son hareketleri kendilerine pek pahalıya mal olacaktır” şeklinde sözler dolanıyordu. Bu sözlerdeki amacın; Kentlerde yangın çıkarmak olduğu sonradan anlaşıldı.

                                  (d)  İzmir’deki Yunan Memurları:

    İzmir’deki Yunan memurları bir Türk tehlikesi ile karşılaşmaktansa, kenti terk etmeyi daha akılcı buluyorlardı.

                                  (e)  İzmir’deki Fransızlar:

    Fransızlara gelince, durum daha değişikti. Kenti korumak için gerekli kuvvete sahip değildi. Deniz birliklerinin görevi ise öncelikle kendi vatantaşlarını ve ulusal çıkarlarını korumaktı. İzmir Limanı’nda; Vice Admiral Dobruk, Ayron Duk ve V nci Kral George zırhlıları, bir korvet süvarisi tarafından komuta edilen iki küçük İtalyan kruvazörü ve Fransız Kont Amiral Domenil komutasında Edgar Kine ile Ernes Regan adlı kruvazörler bulunuyordu.

                                  (f)  Yapılan Toplantı:

    Müttefiklerin Iron Duk zırhlısından yaptıkları toplantıya büyük donanma komutanlarından başka Müttefiklerin ve Amerika’nın konsolosları katıldılar.

                                       (I)  İtalyan temsilcisi; bu işlere karışmamak konusunda ülkesinden talimat aldığını,

                                      (II)  İngiliz temsilcisi; vatandaşlarını gemilere bindirerek güvence altına almak istediğini açıkça belirtiyordu.

                                     (III)  Amiral Domenil; Yunan liderlerinin çaresizliği karşısında, Fransız Konsolosluğu, Fransız hastanesi, Fres okul, Credit Lyon ve şimendifer yapımı koruma görevinin kendisinde kaldığını söylüyor ve bunun için de elindeki araçlar ve Deniz Kuvvetlerini kullanabileceğini belirtiyordu. Amiral Domenil ayrıca İstanbul’da bulunan  Jeanne D’arc zırhlısını İzmir’e gelmesi için İstanbul’a telgraf çektiğini bildirdi.

                                  (g)  Müttefiklerin İzmir’de Aldığı Güvenlik Önlemleri.

    6 Eylül 1922; Ernes Regan kruvazörü, bir bölük deniz askerini karaya çıkardı. Türkler askerlere yollarda dostça davranışta bulundular. Askerler Fransız Konsolosluğuna gidip oranın güvenliği için görevlendirildiler.

    7 Eylül 1922; Kendilerini Yunanistan’a götürecek bir gemiye binebilmek umuduyla Anadolu’nun çeşitli yerlerinden kaçıp gelen Rum göçmenleri ile cepheden firar eden Yunan askerleri İzmir’de büyük bir kalabalık oluşturuyorlardı.

    Bunların Yunan gemilerine bindirilmesi işlemi, belirli bir ölçüde sağlanabilen bir düzen için gerçekleşiyordu. Bu düzen özellikle Fransız amiralinin Yunan makamları ile yaptığı görüşme sonunda sağlanabildi.

    İsterkiyadis ise, kendi en kısa sürede terkedebileceğini Amiral Brook’a bildirdi. Yunan ordusuna mensup askerlerin, kentin 30 kilometre batısında Urla ve Çeşme’den gemilere bindirilmesine başlandı.

    Türk kuvvetlerinin çok hızlı ilerlemeleri sebebiyle Yunanlılar Manisa’da yangın çıkarmakta başarılı olamadılar. Ancak 6 Eylül 1922’den itibaren Bornova’nın yandığı görüldü.

    İzmir’deki Fransız uyruklulardan Bolgar Kine zırhlısına alınanları tahliye için Todville yolcu gemisi İzmir’e geldi.

    İngiliz Amirali yeni talimat almış olacak; İngiliz Konsolosluğu dışında İzmir’de Oriental Carpet Company hali imali ve National Bak Turkey gibi İngilizlere ait kuruluşları da koruma altına almaya hazırlanıyordu.

                      (16)  Yunanlıların İzmir’den Ayrılmaları:

    Son Yunan nakliye gemisi de hareket etti. Yunan üst komiseri İsterkiyadis Yunanistan’a dönmemiş, Fransız konsolosluğundan aldığı pasaportla Ayronduk zırhlısına binerek Fransa’ya gitmişti.

    Bütün Yunan komuta heyeti ortadan kaybolmuş, bu gibi kaçışlar sonunda limanda sadece;

    -Bir grup asker kaçağı ve göçmenler, bir miktar askeri araç-gereç ve gemilere binemeyen bir Yunan taburu kalmıştı.

                        (17)  Mustafa Kemal Paşa’ya Gönderilen Mektup:

    Müttefik Devletler Başkonsolosları kenti teslime karar verdiler. Başkonsoloslar Mustafa Kemal Paşa’ya bir mektup yazarak; İzmir’e heran girebileceğini, İzmir’e savaşmadan girmesini dilediklerini, kendilerine ait konsolosluk ve iş yeri gibi bir kaç binanın kendi askerlerince koruma altında tutulmasını anlayışla karşılanmasını rica ettiklerini belirttiler.

                        (18)  Damat Ferit ve Eşinin Avrupa’ya Kaçışı:

    22 Eylül 1922’de Damat Ferit Paşa’nın eşi Mediha Sultan ile birlikte Sirkeci’den trenle İngiliz Polisinin koruması altında Avrupa’ya kaçtığı öğrenildi.

    Bir kısım Yunan kuvvetleri Bursa yönünde çekilmeye başladı. Kocaeli Grubu da İznik Gölü, Gemlik hattına taarruz ederek, buradaki mevzileri ele geçirdi. Eskişehir’den çekilen Yunan birlikleri Uludağ ile İznik Gölü arasındaki müstahkem bölgede sıkışıp kaldı. Yunanlıları bu bölgeden atmak için bu bölgeye ilave Türk birlikleri gönderildi.

    28 Eylül 1922’de Batı Anadolu düşmandan temizlendi. 11 Ekim 1922’de Mudanya Ateşkes Anlaşması ile Yunan savaşı sona erdi.

                         (19)  Vahdettin’in Yurt Dışına Kaçışı:

    17 Kasım 1922’de Halife Vahdettin, Müslümanların halifesi imzası ile, İngiliz İşgal Komutanlığına yazdığı bir mektupta; İngilizlere sığınmak ve aynı zamanda İstanbul’dan başka yere naklinin yapılmasını istediğini bildirdi. 18 Kasım 1922’de hayatından endişe eden Halife Padişah Vahdettin’in İngilizlere sığındığı öğrenildi. Aynı gün gizlice İngiliz Malaya zırhlısına bindirilerek Malta Adası’na götürüldü.

    Vahdettin’in hilafet sıfatı 18 Kasım 1922’de Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla kaldırılarak, Abdülmecit’i Halife olarak atadı. Bu ünvan sadece manevi bir değer taşıyacak, yönetimde hiçbir yetkisi olmayacaktır.

                         (20)  Kronolojik Sıra ile Olaylar:

                                 (a)  8 Eylül 1922:

    Geç vakit İzmir’e gelen 300 kadar Yunan askeri kenti yıkmak ve yakmak tehdidinde bulundular. Ancak İngiliz Şimendifer yardım binalarını koruyan kuvvetler bunların istasyondan çıkıp kente girmelerine engel oldu. Tümünü gemilere bindirmek üzere Urla’ya sevketti.

                                 (b)  9 Eylül 1922:

    9 Eylül 1922 günü sabahı saat 10.30’da 2 nci Türk Süvari Tümeni birlikleri İzmir’e girdi. İlk birliklerin başında, 14 ncü Süvari Alayından Yüzbaşı Zeki (Hava Orgenerali Zeki DOĞAN) komutasındaki 3 ncü Bölük, yanında Tümen emir subayı Teğmen Hamdi ve 4 ncü Süvari Alayından Teğmen Ali Rıza bulunuyordu. 4 ncü Süvari Alayı, Alay Komutan Yardımcısı Yüzbaşı Şerafettin hükümet konağına ulaşıp bir kaç arkadaşıyla balkona çıkarak Yunan Bayrağını indirip Ayyıldızlı Al Bayrağı göndere çekti. Askerin teçhizatı kötü idi. Uzun bir savaştan çıktıkları askerin yüzlerinden okunuyordu. 

    Batılılar İzmir’de büyük çapta bir katliamın yapılacağını belkiyorlardı. Ancak Mustafa Kemal Paşa Rumlara kötülük yapılmamasını emretmişti. Bu durum Rumların yüreğindeki korkunun dinmesine yetmemişti. Ancak bu haber yeterli idi, Türk askeri Mustafa Kemal Paşa’nın her dediğini yapıyordu.

    Yunan ordusunu bozguna uğratan Türk ordusu düşmandan arındırılmış İzmir’e düzenli bir biçimde ve her zamanki disiplinli haliyle girdi. Kent içinde hayret uyardıracak bir sessizlik, ciddiyet, dürüstlük ve düzen içinde resmi geçit yaptı.

    Fransız konsolosluğu önünde bu resmi geçiti izleyen Amiral Domeniel Türk subayları tarafından saygı ile selamlandı. Türk subaylar kent içinde Fransa’ya karşı dostluk duygularından başka bir duygu taşımadıklarını her fırsatta belirttiler.

    Nurettin Paşa vilayet işlerini devralmak için hükümet konağına girdi. Başkonsoloslar kendisini hükümet konağında karşılayıp konağın anahtarlarını teslim ettiler.

    Bu sırada en çok alkış Rumlardan geliyordu. Vali Paşa, karaya çıkarılmış deniz birliklerinin kentte kalmalarını güçlükle kabul etti. Yangın çıkarma ve yağma olmayacağı konusunda kesin bir dille güvence verdi.

    Mustafa Kemal Paşa’nın bu gece kente törensiz gireceğini duyurdu. Panik içinde bir kısım Yunanlılar, müttefiklerin korudukları binalara sığınmak istiyorlardı. Kıt’aların arkasında başı bozuk bazı kişilerin kentteki kalabalık arasına karışıp kavga ve öldürme olaylarına sebep oldukları görülüyordu.

                           (21)  Yabancı Basında Çıkan Yazılar:

    Yunanlılar savaşın başından beri Türklere uyguladıkları insanlık dışı tutumlarına karşılık daha büyük olayların beklentisinde idiler. Korkuları bu olaylarda kesinlikle görülmedi. Batı basınının temsilcileri Türk ordusunun bu davranışını hayret ve hayranlıkla izlediklerini gazetelerine bildirirken, kentte bir iki polisiye olay dışında, değil yağma ve katliam, hiç bir karışıklık dahi görülmediğini yazdılar.

                                   (a)  Coriera Della Sera İtalyan Gazetesi:

    Chicago Tribune gazetesinin İzmir’deki Amerikan muhabirinden naklen aldığı haberleri 14 Eylül 1922 tarihli sayısında şöyle yayınlıyordu.

    “İzmir’deki Rum halkının ruhsal görünüşlerinde göze çarpan bariz bir değişiklik olmuştur. İzmir’deki Rumlar 36 saat kadar korkunç bir kabul geçirdiler. Rumların korkuları Türkler tarafından büyük bir katliama geçileceği kuşkusundan kaynaklanıyordu. Böyle bir olayın gerçekleşmemesi üzerine Rumlardaki korku, yerini hayrete bırakmıştı.

   Amerikalı yazar Türklerin değil bir katliama girişmek tam aksine son derece ılımlı ve ciddi bir davranış içinde bulunduklarını bildirmektedir.

    Askeri Kıt’alar tarafından kurşuna dizilen bir kaç çapulcu ile, kişisel düşmanlıkların hedefi olan bir kaç Ermeni, Rum ve Türkün öldürülmeleri dışında kentte öldürülme olayına rastlanmamıştır. Gazeteci, pazar günü 15, pazartesi günü beş ölüm olayı olmak üzere toplam ölü miktarını 20 olarak vermektedir.

    Amerikan birliklerindeki subaylar ise İzmir’deki ölü miktarını en fazla 100 olarak tahmin etmektedirler.

    Amerikalı yazar, İzmir’in yeni valisi Nurettin Paşa’nın çevresinde bir kaç subay ve askerlerle birlikte Ermeni mahallesinde dolaştığında, yağmacıları bizzat yakalayıp aldıkları eşyayı bıraktırdığına gözleri ile tanık olmuştur.

    General ile kısa bir görüşme yapan yazar; Yunanlıların işgal sırasında yaptıklarına hiç bir zaman aynı biçimde karşılık verilmeyeceğini ve İzmir’de asayişin çok kısa sürede gerçekleşeceğini generalden duyduğunu bildirmiştir.”

                                    (b)  Chicago Tribune:

    Gazetesine gönderdiği mektubunda Amerikalı yazar, Hükümet konağından Alcancak’a kadar olan (şimdiki fuar alanı) Rum-Türk mahalleleri yanmış ve yıkılmıştır. Terkedilen malların çapulcular tarafından yağma edilmesini önlemek için bu bölge kordon altına alınmıştır. Yakılan, yıkılan ve Yunanlıların öldürdüğü binlerce müslümanın cenazeleri ile dolu arazi şimdi Türklerin elindedir. Bu durumda Türklerin hiç bir misillemeye girişmemeleri Türk ordusunun disiplinine en somut örneği oluşturmaktadır. Bu asil davranış cidden belirtilmeye değer niteliktedir. Süvari ve piyade kuvvetleri asayişin sağlanmasında jandarmaya yardım etmektedirler. Yabancıların oturduğu yerlerde hiç bir olay görülmemiştir.

    Altı bin kadar Yunan esiri dün kente getirilmişti. Bunlar İzmir civarında yapılan savaşlarda esir düşmüşlerdir. Müslüman halk bunlara saldırmak istedi ama; Türk Komutanları halkı durdurdu ve esirlere zarar verilmesini önlediler.

    İstanbul’dan öğrenildiğine göre; işgal kıt’alarının sadece İstanbul’da ve Boğazlarda bırakılması kararlaştırıldı.

                                     (c)  Chiago Tribune’de yayınlanan “Mektup”:

    Bir Avrupa’lı subay; “Mustafa Kemal Paşayı zafere götüren savaşların seyri incelendiğinde, Paşa hazretlerinin yüksek bir askeri yetenek gösterdiğinin belirlendiğini” yazmaktadır.

                                     (d)  Morning Post:

    7 Kasım 1922 tarihli sayısında, Aydın Şimendifer şirketinde çalışan bir İngilizin İngiltere’ye annesine gönderdiği mektubu yayınlamıştı. 12 Eylül 1922 tarihinde İzmir’den postaya verilen bu mektupta şöyle denilmektedir.

    “Gazetelerde, Yunanlıların İzmir’i tahliye ettiklerini ve Mustafa Kemal Paşa’nın İzmir’e girdiğini okumuşsunuzdur. Yunan geri çekilmesi başladığı zaman, İzmir’e doğru göçmen halkı taşımak üzere kentte bulunuyordum.

    Yunan Ordusu ile ben de kaçmak zorunda kaldığım sırada, Yunan kıt’alarının düzenli Türk Ordusunun Milis kuvvetleri ile çarpışmalarını seyrettim. Yunan ordusunu gördükten sonra diyebilirimki, buraların Yunanlılara verilmesinden artık söz edilmemelidir. Ben Türkler ile daima birlikte yaşarım. Cumartesi günü Türklerin İzmir’e girişi olağanüstü bir olaydı. Kendilerine karşı bomba atıldığı halde Türklerden bir silah bile patlamadı. İzmir Yunan değil Türk’tür. Sevgili anne ve baba, her İngiliz anlamalıdırki, İzmir Yunanın değil Türkün olmalıdır.

    Yunan ordusu geri çekilirken karşısına çıkan her binayı yaktı ve tüm memleket onlar tarafından tahrip edildi. Sanırım gazeteler Türkler, Ermenileri katlediyor diye feryada başlamışlardır. Ermenilerin davranışlarını gördükten sonra, Türkler ne yapsa haklarıdır demek isterim. Ermeniler Mustafa Kemal Paşa’ya bile bomba attılar. Burada bulunup da Türk ve Yunan ordularının nasıl davrandıklarını görseniz, siz de “TÜRKLERE HAK VERİRDİNİZ”. Aydın tren istasyonu yangından kurtuldu. Fakat bizin için artık iş yoktur. Hiç bir kent ve köy sağlam bırakılmadı. Yunanlılar neredeyse İzmir’in tamamını yaktılar.

    Yiyecek bile bulunamıyor şimdi. İzmir’e tekrar döndüğümüz zaman, Türkiye aleyhine savaş ilan ederse, hiç birimizin kurtulacağını sanmıyorum.

    Eğer zalim Yunanlılar geri çekilirken bu biçimde davranmasalardı Türkler de karşılık vermezdi. Son 15 günlük ilerleyişinde Türk kent ve köylerinden geçen her asker bu kent ve köylerin yakılıp, yıkılmış durumunu gördükten sonra başka türlü davranamazdı.

    Uygar sandığımız Yunanlıların geri çekilirken yaptıkları çirkin davranışların uygarlıkla hiç bir ilgisi yoktur. İngiltere bu köpekleri koruyorsa, İngiliz ulusunun alçalmakta olduğunu söylemekten başka diyecek bir şey yoktur.”

                      (22)  Yerli Basında Yazılanlar:

    11 Eylül 1922 tarihli TAN Gazetesi, İzmir’in kurtuluşunu şöyle bildirmektedir.

    “Türk süvarisi Cumartesi günü İzmir’e ulaşmış ve Yunanlıların hiç bir direnişi olmadan kenti işgalcilerden kurtarmıştır. Kentin teslimi düzenli bir şekilde gerçekleşmiş ve üzüntü yaratacak her hangi bir olaya rastlanmamıştır.

    Gerçekten son üç gündür İzmir’de Yunan hükümeti yönetimi görülmemektedir. Kişisel yaşamını kurtarma çabasına giren Yunan komiseri; görevini ve kendi halkını bir anda bırakmış Iron Duk adlı Fransız savaş gemisine sığınmıştı.

    Yunanlıların elindeki Türk toprakları işgalcilerle hiç bir görüşme yapmadan silah gücü ile geri alınmıştır.

    Bu gün (12 Eylül 1922) İzmir için hüzünlü bir gündür. İzmir’deki yerli Rumların “Türklere kalmasın” diye kendi evlerini yakmaları ve Yunan askerleri tarafından çıkarılan büyük yangın Kordon’da bulunan oteller, işyerleri ve pekçok meskenin de yanmasına sebep olmuştur.”

                           (23)  Bursa’nın Kurtarılışı ve Daha Sonraki Günler:

    10/11 Eylül 1922 gecesi Bursa Yunanlılardan tamamen temizlendi. İznik gölü batısından Mudanya yönünde ilerleyen Kocaeli Grubu, 11 nci Yunan Tümeni ile 47 nci ve 55 nci Yunan Alaylarını Mudanya’da kıstırdı. Gemilere binip kaçmaya fırsat bulamayan Yunan birlikleri ve komutanları esir edildi. Bursa bölgesinde yenilgiye uğrayan 3 ncü ve 10 ncu Yunan Tümenlerinin artıkları, Bandırma doğusunda mukavemet etmek istedi, ancak Türk birliklerinin hucümuna dayanamayarak, Kapıdağ yarımadasına sığındı. Kapıdağ’a sığınan Yunanlıların bir kısmı esir edildi. Anadolu’yu işgal eden Yunanlılar, vahşi ve insafsıza davranmışlar ve çekilirken bölgeyi yakıp yıkarak harabeye çevirmişlerdi. Türk Ordusunun üstün başarı ve fedakarlıkları sonucu düşman “Vatanın harimi ismetinde boğulmuştu.” 300.000 kişilik Yunan ordusu Megalo İdea uğruna Anadolu’da böylece yok olmuştu.

    18 Eylül 1922’de Batı Anadolu düşmandan tamamen temizlenmişti. Batıdaki bu başarılardan sonra Türk Ordusu Çanakkale ve İstanbul bölgesine yöneldi. 23 Eylül 1922 günü 20 nci Süvari Alayı’nın bir bölüğü Çanakkale yakınındaki Erenköy’e girdi. Bu durumdan telaşlanan İngilizler, Çanakkale mutasarrıfı aracılığı ile Erenköy’ün 24 Eylül sabahına kadar boşaltılmadığı takdirde savaş açacaklarını bildirdiler. 2 nci Süvari Tümeni Komutanı bu ültimatomu cevaplandırmağa lüzum görmedi.

    Türk Orduları Boğazlara yaklaşırken İngiltere Başbakanı Loyd George Türkiye’ye karşı savaş açmaya kararlı bir tavır takınarak, Fransa, İtalya, Romanya, Yugoslavya ve İngiliz dominyonlarından Türkiye’ye karşı sefere katılacak askeri birlik göndermelerini istedi. Hindistan, Kanada, Güney Afrika dominyonları bu teklifi reddetti. Avusturalya da kaçamak bir cevapla İngiliz Başbakanı’nın teklifini olumsuz karşıladı. İtalya ne savunma ne de taarruz için hiç bir harekette bulunmayacağını bildirerek, Çanakkale’deki birliklerini geri çekti. Fransa, kuvvetlerini Çanakkale’den çekeceğini İstanbul’daki yüksek komisere bildirdi. Romanya ve Yugoslavya bazı bahanelerle İngiliz teklifine olumsuz cevap vermişti.

    20-23 Eylül 1922 tarihlerinde Fransız – İngiliz – İtalyan temsilcileri Türklerle yapılacak barış anlaşmasının esaslarını kararlaştırmak amacıyla bir konferans yaptılar. 28 Eylül 1922 günü daha evvel Anadolu ile temas kuran Franklin Bouillon arabulucu olarak İzmir’e gönderildi. Başkomutan Gazi Mustafa Kemal’le görüşen Franklin Bouillon Trakya’nın Türkiye’ye geri verileceğine dair teminat verdi. Bu teminat üzerine Boğazlara doğru yapılan harekat 28 Eylül 1922 günü Başkomutanın emri ile durduruldu.

                             (24)  Mudanya Andlaşması:

    Savaş sonrası yapılacak anlaşma için görüşmeler 3 Ekim 1922 günü Mudanya’da başladı. Garp Cephesi Komutanı İsmet (İNÖNÜ); Fransız, İngiliz, İtalyan askeri temsilcileri bir araya geldiler. Yunan delegeleri toplantıya katılmamış, Mudanya’da sonucu beklemişlerdi.

    Müttefikler, Doğu Trakya konusunda oyalayıcı bir tavır alınca, Başkomutanlık 6 Ekim 1922’de harekatı durdurma kararını kaldırdı. 2 nci Uçak Bölüğü Susurluk civarında Beyköy’e intikal etti. Askeri hazırlıklarımızı yakından izleyen Müttefikler, daha fazla israr etmeden, Andlaşmayı 11 Ekim 1922’de imzaladılar. Yunanlılar bu anlaşmayı imzalamak istemedi, fakat sonunda ikna edildi ve sabah saat 06.00’da Mudanya Andlaşması imza merasimi tamamlandı. Bu andlaşma ile;

    -Savaş haline son veriliyor.

    -Trakya, Yunanlılar tarafından 30 gün içinde boşaltılarak teslim ediliyor.

    -İstanbul ve Boğazlar teslim ediliyor ve fakat bu bölgede, Barış yapılıncaya kadar İngiliz, Fransız ve İtalyan devletlerinin işgal kuvvetleri sayılarını artırmamak şartiyle kalmaları kabul ediliyordu.

    Andlaşmanın imzalanmasından sonra Refet Paşa (BELEN) Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin ve Başkomutanın “Fevkalade Murahassı” ünvaniyle 19 Ekim 1922 günü İstanbul’a gitti. İstanbul halkı Refet Paşa’yı büyük bir coşkuyla bağrına bastı. Trakya’nın teslim alınma yetkisi de Refet Paşa’ya verilmişti. Mudanya andlaşması gereğince İstanbul’daki askeri tesislerin bir proğram dahilinde işgal kuvvetlerinden Türk Ordusu ilgililerine teslim ediliyordu. Hava tesislerinin teslimine memur heyette Hava Yüzbaşı Rifat Mazlum ve Teğmen Avni Okar da vardı. İngilizlerden, Yeşilköy tren istasyonu civarındaki hava yollarının bulunduğu binalar, Fransızlardan, yukarıdaki yerin biraz kuzeyindeki Fransız hava yollarının işgal ettiği hava birliğinin binaları, Yeşilköy’deki eski Deniz Okulu binası ve Safraköy (Sefaköy) civarınada eski Uçuş Okulu binası ve hava meydanı teslim alındı.

    Safraköy meydanındaki binaların önemli bir kısmı Fransızlar tarafından yakılmıştı. Protokol gereği zamanında tahliye edilemeyen malzemenin Türk ilgililerine teslimi gerekiyordu. Bunlar içinde 5-6 adet uçak hangarı, uçak yağları, çok miktarda alkol ve bazı uçak malzemeleri vardı. Bu malzemeler İzmir’deki hava birliklerine gönderildi.

    Bundan üç yıl evvel Yeşilköy ve civarından ne kadar kısa bir sürede, ne kadar aşağılayıcı bir hüzünle ve telaşla atıldığımızı hatırlayıp, bu günkü şerefli durumdan gururlanmak ne büyük bir hazdı. Fransız subayının zamanı dolduğu halde teslim etmek istemediği malzemeler için yalvarışını izlemek hayatta ender rastlanacak bir olaydı.

    29 Ekim 1922’de Edirne Jandarma Alayı adı verilen ve yeni kurulan bir birlik vapurla İstanbul’a geldi ve Trakya’ya geçti. Diğer seyyar jandarma birlikleri 30 Ekim 1922’de Gemlik’den, 31 Ekim 1922’de Bandırma’dan Akdeniz ve Gülcemal vapurları ile Ereğli’ye çıkarıldılar. 21 Kasım 1922’ye kadar Türk birliklerinin Trakya’ya nakil faaliyetleri tamamlandı. Edirne ve Gelibolu bölgeleri 18-26 Kasım 1922 arasında Türk birlikleri tarafından teslim alındı. Vatan topraklarının tamamı düşmandan arınmıştı.

    29 Ekim 1922’de Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetine “Anayasa” ile yeni bir Türk Devletinin doğduğu ve “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir” olduğu konusunda bir önerge verildi. Bu önerge 30 Ekim 1922’de gündeme alınarak, 1 Kasım 1922 günü kabul edildi. Böylece Osmanlı Saltanatına son verilmişti.

Devamı için tıklayınız

  (25)  Türk Ordusu’nun İzmir’e Doğru İlerleyişinde Hava Harekatı:

    1 Eylül 1922’de hava şartları uçuş için elverişliydi. Konya’dan gelen iki Albatros-C XV uçağı ile birlikte bölüğün 19 uçağı bulunuyordu. Fakat ağır savaş şartları içinde, bunlardan sadece altı tanesi faal olarak savaşa katılabiliyordu.

    Bu uçaklarla 1 Eylül 1922 günü saat 07.20’den 16.45’e kadar değişik bölgelerde 13 sorti yapıldı. Uçaklar, 12 sortide arızasız olarak üslerine dönerken, Spad-XIII tipi bir av uçağı benzini bittiği için İslamköy İstasyonu civarına mecburi iniş yaptı. Bir gün sonra karayolu ile gönderilen benzin ile yakıt ikmali yapılan uçak üssüne döndü. Bu uçuşlarda Seyitgazi, Eskişehir, İnönü, Karaköy, Kütahya ve Uşak bölgelerinde Yunan birlikleri bombalandı. Bombalanın Yunan birlikleri panik halinde dağılıyordu.

                 (26)  Uşak’ın Kurtarılışı ve Hava Harekatı:

    Çekilen Yunan birliklerinin yaktığı Uşak alevler içinde yanıyordu. 1 Eylül 1922 günü Uşak kurtarıldı. Batı Cephesi Komutanlığı; düşmanın, ordu ile birlikte yakından takip edilmesi için, cephe bölüğünden bir müfrezenin Uşak’a intikalini emretti. Saat 20.30’da gelen bu emir gereğince, yer teçhizatının nakli için bölüğe üç-dört kamyon tahsis edilmişti. Ancak, daha Çay’daki malzemeler Afyon’a taşınamamıştı. Bunun üzerine Batı Cephesi Komutanlığı 148 sayılı çok ivedi emri ile daha evvel tahsis edilen dört kamyon yerine 10 kamyonun Cephe Uçak Bölüğü emrine verilmesini 1 nci Ordu Menzil Bölge Müfettişliğine bildirdi.

    İntikalden önce Cephe Uçak Bölük Komutanı ve personel, Batı Cephesi karargahına çağırıldılar. Batı Cephesi Komutanı, Bölüğün gördüğü hizmetlerden dolayı başta Bölük Komutanı olmak üzere hepsinin ellerini sıkarak kutladı. Bölük Komutanı Yüzbaşı Fazıl’a “Şu andan itibaren Binbaşılığa terfi ettin. Mustafa Kemal Paşa da tebrik için seni bekliyor” diyen İsmet Paşa, Binbaşı Fazıl’ı Başkomutanlığa götürdü. Bölük Komutanını Binbaşı olarak takdim etti. Binbaşı Fazıl Başkomutan tarafından kutlandı. Havacıların büyük hizmetlerinden dolayı kendilerine teşekkür ettiğimi personelinize duyurun, ayrıca “maiyetinizde fevkalade hizmeti görülenleri derhal bir üst rütbeye terfi ettirin emrini verdiler. Yüzbaşı Fazıl ile birlikte Yüzbaşı Yahya bir üst rütbeye terfi etmişti. Bölük Komutanının teklifi sonucu Batı Cephesi uçak bölüğünde bulunan pilot, rasıt ve diğer ihtisaslarda bütün personel de 31 Ağustos 1922 bir üst dereceye terfi etmişlerdi.

27)  Batı Cephesi Komutanlığının 2 Eylül 1922 Günü Yapılacak Hava Harekatı ile İlgili Emri:

    -Uşak, Alaşehir bölgesi ve yollarının izlenmesi,

    -Eskişehir, İnönü, Kütahya yollarındaki Yunan birliklerinin faaliyetinin tespiti,

    -Alaşehir’deki tesislerin ve istasyonun bombardıman edilmesi, görevlerini kapsıyordu.

    2 Eylül 1922 günü iki sorti yapıldı. Sabah erken saatlerde yapılan keşifte şu sonuç elde edilmişti. Bir gün evvel Kütahya’da bulunan Türk birlikleri, Kütahya’dan 20 kilometre kuzeyde İnönü yönünde giden yolda istirahat halindeydi. 150 kadar Yunan motorlu aracı İnönü’den Bozöyük’e doğru ilerliyordu. İnönü İstasyonunun güneyinde 200 kadar aracın hareket halinde olduğu görülüyordu. Eskişehir – İnönü yolu üzerinde iki Yunan tümeni düzenli bir şekilde İnönü’ye doğru çekilmekteydi. Bir Yunan tümeni, Eskişehir yolundan Çukurhisar’a doğru yürüyüş halinde, 10 kilometre mesafede idi. Türk topçusu, Çukurhisar batısından geçen yolu ateş altında tutuyordu. Türk birlikleri Eskişehir’e girmek üzereydi.

    2 Eylül 1922 günü 07.35’de yapılan keşif uçuşunda, uçak Alaşehir yönünde uçarken bir Yunan av uçağının saldırısına uğradı. Türk uçağı saldırıyı önledi ve keşif görevine devam etti. Ayrıca, Alaşehir İstasyonu ve civarındaki düşman birliklerini de bombaladı. Bu uçak meydana geri döndüğünde dört mermi isabeti aldığı görülmüştü.

               (28)  Batı Cephesi Komutanlığının 3 Eylül 1922 Günü Yapılacak Hava Harekatı ile İlgili Emri:

    -Alaşehir, Salihli bölgesindeki düşman ana kuvvetlerinin yerinin tesbiti ve bombardıman edilmesi,

    -Kuzey Cephesinde Karaköy, Pazarcık yönünde geri çekilen düşman kuvvetlerinin tespit edilmesi, görevlerini kapsıyordu.

    3 Eylül 1922 günü saat 07.20’de havalanan uçak görevini tamamladı ve Uşak meydanına indi. Keşif sonu raporunu Batı Cephesi Komutanlığına iletti. Uşak meydanına (T) iniş işareti gererek diğer uçakların inişlerini bekledi.

    Esir edilmiş olup o sıralarda Dumlupınar karargahında bulunan Yunan 4 ncü ve 9 ncu Tümen Komutanları uçakların komutanlık karargahına attıkları rapor torbalarını gördükten sonra;

    “Böyle mükemmel, fedakar ve her dakika Başkomutanı harekatın seyrinden haberdar eden havacılara salip olduktan sonra savaşı kazanmak hakkınızdır.” demişlerdir.

    Kuzeyde Karaköy, Pazarcık yönünde geri çekilen düşmanın tesbiti için; bölge, uçakların uçuş menzilinin yarısından daha uzak olduğundan uçak gönderilememişti.

    4 Eylül 1922 sabahı 08.30’da Afyon’dan havalanan üç av ve beş keşif uçağı onar dakika aralıklarla Uşak meydanına indi. Ancak, yer destek malzemeleri henüz Uşak’a varamamıştı. Bu yüzden uçakların yapacakları keşif uçuşları sekteye uğradı. Bu nakil sırasında üçbuçuk ton uçak benzini yolların bozuk oluşu ve trafik tıkanıklığı yüzünden Afyon’dan Uşak’a 24 saatte getirebildi. Kara nakliyatı eski kamyonların durumu nedeniyle çok zorlaşıyordu. Birinci Dünya Savaşı’ndan kalma demir tekerlekli kamyonlar, yollardaki köprüler müsait olmadığından Dumlupınar’dan ileriye geçemiyordu. Bu durum karşısında Bölük Komutanı Binbaşı Fazıl’ın Bölüğünün savaş gücünü kaybettiğini ısrarla rapor etmesine rağmen, kimse yardımcı olamıyordu.

    Bölükteki 15 pilot ve rasıt Uşak’taki uçakları faal tutabilmek için makinist gibi çalışıyordu. Civarda başıboş Yunan askeri dolaştığından, herhangi bir sabotajı önlemek için de sıkı güvenlik tedbirleri alınmıştı.

    5 Eylül 1922 günü Uşak, Alaşehir arasında keşfe çıkan uçağın motoru arızalandığından Karakuyu civarında mecburi iniş yaptı. Tamiri siten bir keşif uçağı da Afyon’dan Uşak’a uçarak getirildi.

    6 ve 7 Eylül 1922 günleri uçuş yapılmamıştı.

    8 Eylül 1922 günü Cephe Uçak Bölüğüne; çekilmekte olan Yunan birliklerinin Manisa, Nif, Torbalı bölgesindeki durumunun tesbit edilmesi ve dönüşte uçakların Alaşehir veya Salihli’ye inmesi emredildi. Yer destek ve bakım teçhizatı da Salihli’ye nakledildi. Cephe Uçak Bölüğü Salihli’nin kuzey-doğusuna 10 kilometre mesafedeki Dureselli Köyü yakınında hazırlanan meydana intikal etti. Böylece bölük İzmir’e daha çok yaklaşmış olacaktı. Aynı gün Türk birlikleri İzmir’e doğru ilerliyordu. Fakat uçak bölüğünün ağırlıkları Salihli’ye taşınamamıştı. Alaşehir ve Salihli’de birer meydan hazırlanması için bölgelere askeri birlik gönderildi.

          (29)  Türk Ordusu’nun İzmir’e Girişinde Türk Hava Kuvvetleri:

    9 Eylül 1922 günü Türk birlikleri İzmir’e girerken, Uşak’tan kalkan iki keşif ve bir av uçağı sabah 07.30’da Salihli meydanına iniyordu. Bölük o gün sekiz sorti yapmıştı.

    10 Eylül 1922 günü keşif yapılmadı. Yüzbaşı Fazıl’ın 26 Ağustos’ta düşürdüğü Yunan uçağının tamiri 11 Eylül 1922’de tamamlanmıştı. Breguet-14 B2 tipi Garipçe isimli keşif uçağı Uşak’taki iki Spad-XIII av uçağı ile birlikte Salihli’ye geldi.

    11 Eylül 1922’de; Uşak’ta bulunan Cephe Bölüğünün malzeme ve ağırlıkları demiryollarının yer yer tahrip edilmiş oluşu nedeniyle kamyonlarla Salihli’ye gönderildi. Ayrıca Uşak’taki gayri faal durumda bir Breguet, bir Albatros-C XV ve bir De Havilland-9 uçağı bırakıldı.

    13 Eylül 1922’de Bölüğün Salihli meydanından İzmir’e intikali emredildi. 13 Eylül 1922 günü iki keşif uçağı İzmir’e intikal için havalandı, fakat motor arızası nedeniyle uçaklar Salihli’ye geri döndüler.

    Salihli’ye intikali gerçekleştiren Bölük Komutanı Binbaşı Fazıl, Seydiköy/İzmir’deki Gaziemir meydanının durumunu bilmediği ve üst makamlardan da bilgi verilmediği için İzmir’e bu maksatla personel göndermişti. Bu personelden de henüz bilgi sağlanamamıştı.

                      (30)  Havacıların İzmir’de Toplanması:

    14 Eylül 1922’de verilen emirli Sivil Pilot Vecihi’nin Gaziemir/İzmir meydanına gitmesi, daha sonra gelecek uçaklar için meydanın hazırlanması emredildi. Sivil Pilot Vecihi o gün gördüklerini şöyle anlatmıştı. “Kızılçullu istasyonunu görünce bende bir heyecan ve kuşku yarattı. Gördüğüm meydan uçaklarla dolu idi. Biraz daha yaklaşınca bunların Yunan kokartlı olduklarını ve düzensiz bir şekilde bırakılmış bulunduklarını gördüm. Yunan pilotları uçarak kaçmak yerine sandalla kaçmayı tercih etmişlerdi.”

    14 Eylül 1922’de dört av, iki keşif uçağı 06.40’da İzmir’e indiler. Arızalı olan üç keşif uçağı ise Salihli’de bırakılmıştı. Bunlardan bir tanesi 15 Eylül 1922’de İzmir’e uçtu, kalan uçaklar motor arızası nedeniyle uçuşa devam edemedi. Biri Çoban İsa istasyonunun yanına, diğeri Seydiköy’e 10 kilometre mesafede bir yere mecburi iniş yaptı. Salihli Meydanı Bölük Komutanı Vekili Binbaşı Yahya’ya bırakılmış, Binbaşı Fazıl İzmir’e gitmişti.

    15 Eylül 1922’de Batı Cephesi Komutanlığı Çeşme ve Seferihisar bölgesinin havadan keşfini emretti. Yapılan keşif sonucu durum şu şekilde tesbit edildi. Kaçan Yunan birliklerinin öncüleri Alaca’yı geçmişti. Çeşme İskelesinde büyük bir kalabalık gemilere binmeye çalışıyordu. Çeşme limanı açıklarında 50 büyük nakliye gemisiyle, birliklerin kol başı, Urla – Çeşme şosesi üzerinde Alaçatı’ya girmek üzeriydi. Uçakta bomba bulunmadığı için kaçan Yunan birliklerine makineli tüfek ateşi açılmıştı.

                      (31)  Yunan Hava Birliklerinden Alınan Ganimetler:

    Afyon ve Uşak’taki Yunan hava birliklerinin bırakıp kaçtıkları malzemenin tasnifini yapmak için personel yetişmiyordu. Bu ganimet  malzemelerinden başlıcaları üç adet Nieuport tipi avcı ve De Havilland-9 tipi bombardıman uçağı, 18.000 civarında bomba ve 40 ton benzin idi. İzmir’in Seydiköy ve Gaziemir bölgesindeki Yunan tayyare istasyonlarında yeni bir De Havilland-9 tipi bombardıman uçağı ile üç adet Nieuport av uçağı, çift kumandalı Avro-504 eğitim uçağı uçuşa hazır durumda ele geçirildi. Ayrıca çok miktarda çeşitli malzeme ve yedek parça bulundu. Alsancak istasyonunda 30 vagona yüklenmiş durumda birçok uçak gövdesi, kanat ve diğer malzeme ele geçirildi. Şimdi; pilotlar için uçuş kombinezonları, gözlükler ve eldivenler ile, eksikliğini acı, acı çektiğimiz neler yaptık diye anlattığımız emayit, kanat bezleri, kaplama tahtaları, jant, lastik kablo, buji ve benzeri her şeyimiz vardı. Uçaklara uyan yedek parçalardan istifade edilmişti.

                   (32)  Cephe Uçak Bölüğü’ndeki Yeni Düzenlemeler:

    Cephe Uçak Bölüğü 15 Eylül 1922’de Gaziemir/İzmir’de toplandı. Ağırlıklar ve yer personelinin de buraya gelmesi bekleniyordu. Konya’dan İzmir’e gelen Hava Kuvvetleri Müfettişi Kurmay Yarbay Muzaffer (ERGÜDER) bölüğün yeniden tertiplenmesi için bazı düzenlemeler yaptı. Bölükte 16 uçak bulunuyordu.

    Hava Kuvvetleri Müfettişi Kurmay Yarbay Muzafer’in (ERGÜDER) şu emri vermişti.

                No: 1243                              Seydiköy                    15 Eylül 1922

Batı Cephesi Uçak Bölük Komutanlığına

  1. Harekatın çok süratli gelişmesi ve ikmalin doğurduğu güçlükler, bölük teşkilatı ve faaliyetinde bazı aksamalara sebep olmuştur. Bunların düzenlenmesini,
  2. Bölük uçakları cetvelde gösterilenlerden oluşacaktır.
  3. Her uçağın ismi hizasında yazılıdır. Uçak üzerlerine bu isimler suratle yazılacaktır.
  4. Uşak’ta onarımda bulunan 12 no.lu ve Sivrihisar’da onarılan 5 no.lu uçağın faal hale getirilişi Afyon İstasyonunun görevidir.
  5. Ele geçen çift kumand okul uçağı, okula verilmek üzere şimdilik bölükte muhafaza edilecektir.

Gereğini rica ederim.

Hava Kuvvetleri Müfettişi Muzaffer

Eki: Cephe Uçak Bölüğü

                                                                          Uçak Durumu.

           Hava Kuvvetleri Müfettişliğinin 15 Eylül 1922 tarih ve 1243 sayılı emirleri ekidir.

                                              Cephe Uçak Bölüğü Uçak Durumu

Uçak Tipi                 :         Uçak İsmi                               :               Düşünceler                                     :

Breguet-14 A2                    174 ncü Alay                                          Alay Subaylarının hediyesi.

Breguet-14 A2                    Erzurum’lu Nafiz-4                                Erzurumluğu Nafiz’in aldığı 4 ncü uçak.

Albatros-C XV                    1 nci Albatros                                        Geçici ismidir.

Albatros-C XV                    2 nci Albatros                                        Geçici ismidir.

De Havilland-9                  (İsmet) No.2                                                         …

De Havilland-9                   Havilland (Ganimet 1)                             Geçici ismidir.

Breguet-14 B2                    10 no.lu                                                               …

Breguet-14 B2                    Garipçe (Ganimet 2)                              Yüzbaşı Fazıl’ın inişe mecbur ettiği uçak.

Nieuport K-1                       Niyoport (Ganimet 3)                             Geçici ismidir.

Nieuport K-1                       Niyoport (Ganimet 5)                             Geçici ismidir.

Spad-XIII                            Şehit Behçet                                                       …

Spad-XIII                            Şehit Sırrı                                                           …

Spad-XIII                            Şehit Fehmi                                                       …

Spad-XIII                            Şehit Bahattin                                                   …

Spad-XIII                            Şehit Cemal                                                       …

Emir gereğince Afyon avcı bölüğünün personeli, daha önce tamirine başladığı Uşak’ta 12 numaralı ve Sivrihisar’da 5 numaralı avcı uçağının onarımı devam ediyordu. İzmir’de ele geçen eğitim uçağı ilerde uçuş okuluna verilmek amacıyla bölükte muhafaza ediliyordu. Bu dönemde hava müfettişliğinin en önemli konusu Cephe Uçak Bölüğünün ağırlık ve yer personelinin İzmir’e nakli konusuydu. Akaryakıt ve bombaların süratle İzmir’e getirilmesi de önemli bir problemdi.

                                          (33)  Alınan Genelkurmay Emri:

    17 Eylül 1922 tarihli Genelkurmay emri ile; Konya’daki Müfettişlik ve Adana’daki uçuş okulunun İzmir’e intikalleri emredildi. Uçuş Okulu eski Ziraat Okulu binasına yerleşti.

                                          (34)  Hava Kuvvetlerinde Hazırlanan Talimat:

    Hava Müfettişliğinin İzmir’e intikalini müteakiben Hava Müfettişi ve birkaç uçucu subayın iştiraki ile görev talimatı hazırlandı. Genelkurmay Başkanlığına tasdik ettirildi. Talimata “Uçak Birlik ve Müesseselerinin Teşkilatı ve İlk Hizmetleri için Talimat” adı verildi. Ek olarak da Hava Kuvvetlerine giren her uçak için tutulması gereken “Sicil Esas Defteri” çıkarıldı. Talimatın içindeki önemli kısımlar şunlardı:

    -Uçaklara ad ve numara verilmesi, uçak sicil defteri tutulması.

    -Uçak hizmetine tayin olunan erlerin görevleri ve hangar hizmetleri.

    -Uçuş meydanlarında bulunması gereken şartlar, meydan görevleri.

    -Bir uçak bölüğünün teşkilatı, takımları ve inzibat.

    -Uçak bölük istasyonlarında nöbetçiler.

    -Bir uçağın uçurulması.

    -Uçağın hazırlanmasında makinistin görevleri.

    -Uçuş.

    -İniş hizmeti.

    -Uçak bölüğünün yerde toplanması düzeni.

    -Uçak birliklerinde ikmal malzemelerinin sarf usulü.

    -Bir uçak bölüğünün uçarak yer değiştirmesi, yeni meydanlara intikali.

    -Bir uçak birliğinde bulunması gereken kayıt evrakı.

                                               (35)  Kaçan Yunanlıların Durumu:

    16 Eylül 1922’de yapılan hava keşfinde Yunanlıların Çeşme’yi boşalttıkları tespit edildi. İzmir’den kaçan Yunanlılar Urla ve Çeşme’den donanma himayesindeki nakliye gemilerine binip kaçıyorlardı. Yunanlıları taciz etmek için yeterli bomba bulunmuyordu. Cephe Uçak Bölüğü Afyon’dan ileri meydanlara intikal ederken bir kısım onarım ve yedek malzemesini Uşak’tan Salihli’ye intikalde akaryakıtının önemli bir kısmını, Seydiköy’e gelirken de bombalarının hepsini gerekli ulaştırma araçları bulunmadığından ileri meydanlara taşıyamamıştı. Elinde iki atlı arabadan başka imkanı yoktu. Üst makamların desteğine bağlı idi.

                                               (36)  Uçak Bölüğünün Faaliyetleri:

    17 Eylül 1922’de Uşak ve Salihli’de kalan son iki uçak uçarak Seydiköy’e getirildi. Rasıt Yüzbaşı Kenan, yer bakım kademesi malzemelerini taşıyan kamyonlarla birlikte Seydiköy’e geldi. Bölüğe ait diğer malzemeler henüz taşınamamıştı.

   18 Eylül 1922’de Batı Cephesi Komutanlığı, bölüğe Midilli ve Sakız adası civarındaki düşman gemilerinin durumunun keşfi ve bombalanması görevini verdi. Fakat muharebe uçuşları ve savaş şartları altındaki ağır çalışma temposu, uçaklarımızı çok yıpratmıştı. 120 saatlik bakım süresini aşan motorlar indirilmiş, uçakların çoğu genel bakıma alınmıştı. Yunanlılardan ganimet alınan uçaklar hiç ele alınmamış, hatta bir kısmının kokartları bile değiştirilmemişti. Görev yapılamadı.

    20 Eylül 1922 günü Midilli’nin keşfi için uçak gönderilebildi. Adada Yunan ordusunun hiçbir faaliyetinin olmadığı görüldü.

    23 Eylül 1922’de Franklin Bauillon başkanlığındaki müzakere heyetinin İzmir’de bulunuşu münasebetiyle şehir üzerinde alçak irtifadan gösteri uçuşları yapılması emredildi. Heyet, sulh anlaşması öncesi temaslarda bulunmak üzere gelmişti.

                                                (37)  Hava Kuvvetleri Müfettişi’nin Raporu:

    Ağustos 1922 ayının son haftasını Cephe Uçak Bölüğü yanında geçiren Büyük Taarruz ve Başkomutan Meydan Savaşında uçak bölüğünün harekat ve faaliyetlerini yakından izleyen Hava Kuvvetleri Müfettişi Kurmay Yarbay Muzaffer’in (ERGÜDEN) Milli Savunma Bakanlığına gönderdiği 23 Eylül 1922 tarih ve 1179 sayılı raporunda aşağıdaki hususlar yer alıyordu.

Yeni gelen ve makinalı tüfekleri burada takılan Spad uçakları ile 25-26 Ağustos 1922 günleri hava üstünlüğü sağlanmıştır. Düşman keşif uçakları keşfe devam edemediğinden harekatımız örtülü kalmış, kendi uçaklarımız mükemmel şekilde keşiflerini yapmışlardır.

    -Keşif uçaklarımız iki tarafın durumunu kusursuz olarak tesbit etmiş ve genel cephe durumu hakkında çok faydalı bilgiler vermişlerdir.

    -Keşif uçaklarımız ilk düşman çekilmesi başladığı zaman Yunan tümenlerinin Eğret Köyü ve sonra da Uşak istikametinde, kuzey grubunun Eskişehir-Bozöyük genel istikametinde çekilişlerini ve bu bölgedeki birliklerimizin harekatını tam olarak tesbit etmek suretiyle Batı Cephesi Komutanlığına gerekli bilgileri vermiştir.

    -Çekilen düşman birliklerine tesirli bomba ve makinalı tüfek taarruzları yapılmış ve bilhassa çekilmenin ilk günlerinde Uşak’ta bulunan düşman kollarına ağır kayıplar verdirilmiştir.

    -Harekat sırasında av uçaklarımız bir düşman uçağını düşürmüş, ikisini de mecburi inişe zorlamıştır.

    -Batı Cephesinde Garipçe’de ele geçirilen bir Breguet-14 B2, Seydiköy’de üç Nieuport, üç De Havilland uçağı onarılmak suretiyle uçuşa hazır durumda cephe uçak bölüğüne verilmiş, bir eğitim uçağı da Adana Uçuş Okuluna gönderilmek üzere hazırlanmıştır. Bunlardan başka ele geçen gövde, kanat, motor ve malzeme çok olup bunlardan keşif uçakları yapılacaktır. Yalnız Uşak’ta 18.240 uçak bombası ele geçirilmiştir.

    -Harekat sırasında cephe uçaklarının ikmalini sağlamak için Afyon’da bir harp uçak istasyonu kurulmuştur.

    -Bölüğün harekat sırasında değişik sebeplerden dört uçağı kırılmış, üçü hemen onarılmıştır. Bölüğün bugünkü kuvveti 16 uçak olup, bunlardan iki bölüklü bir grup teşkil edilmesi Batı Cephesi Komutanlığına arz edilmiş, ayrıca Konya’da iki, Afyon’da beş uçak uçuşa hazırlanmıştır.

    -Harekatta ve özellikle uçakların ileri meydanlara intikalinde uçucular yer hizmetlerinin yerine getirilmesinde sıkıntı çekmektedirler. Bu sebeple malzeme ve yer hizmetlerinden sorumlu olacak kara birliklerinden uçak bölüklerine birer Bölük Komutan Yardımcısı verilmesi ve ayrıca bir nakliye ve muhabere müfrezesinin uçak bölüklerine katılması ile uçak bölüklerinde bulunan 16 uçaktan iki bölüklü bir uçak grubu teşkilinin lüzumu Genelkurmay Başkanlığına ve Batı Cephesi Komutanlığına arz olunmuştur.

Hava Kuvvetleri Müfettişi Kurmay Yarbay Muzaffer

                                  38)  İlk Gösteri Uçuşları:

    23/24 Eylül 1922 günleri av uçakları, Başkomutanlık ve Batı Cephesi Komutanlığı karargahları üzerinden alçak uçuş ile akrobasi gösterileri yaptı. 24 Eylül günü Bozcaada’ya gelen muhtemelen Short-184 tipi bir Yunan deniz uçağı Ezine’nin 24 kilometre güney-batısında Kösedere kıyısına inerek Türk Kuvvetlerinin durumu hakkında soruşturma yapıp havalanmıştı.

    28 Eylül 1922 tarihinde Müttefik Devletleri temsilen Gazi Mustafa Kemal ile görüşmeye gelen arabulucu Fransız Franklin Bouillon’un beş gündür İzmir’de bulunduğu izlendi.

    28-30 Eylül 1922 arasında Seydiköy’deki Gaziemir meydanından kalkan uçaklarımız İzmir semalarında ve bölgede gösteri uçuşlarına devam ettiler. Bir yandan da alınan uçakların uçuşa hazırlanmasına büyük bir hızla devam edilmekteydi.

Devamı için tıklayınız

Editör :     Ercan ÇETİNERLER

KAYNAKLAR

Copyright © 2000-2003 Tayyareci

 

             (39)  Türk Ordusunun İstanbul’a Girişi:

    Anadolu’yu kurtaran büyük zaferden sonra 1 nci Ordu birlikleri İstanbul’a barış veya savaş yolu ile girmek için İzmit’ten Bostancı’ya kadar olan sahaya yayılmıştı. Yunan savaş gemileri 27 Eylül 1922 günü İstanbul’dan ayrıldı.

    Lozan’da bir barış anlaşmasına varılamadığı takdirde, İstanbul’a zorla girilecekti. 1 nci Tümen Ordunun en ilerisinde idi. Bu Tümen “Demir Tümen” diye de anılıyordu. Gebze dolaylarında olduğu için İstanbul’a ilk ayak atış da Demir Tümene nasip olmuştu.

    4 Ekim 1922 günü tümen Gebze’den hareketle biri sahil yolundan diğeri kuzeyden iki koldan İstanbul’a doğru ilerliyordu. Şimdi durumu, Demir Tümen Komutanı General H. Hüsnü’den (ERKİLET) dinleyelim:

    “Sahil yolunu takip eden birlikler akşama doğru Bostancı’ya ulaştı. O akşam halk tümeni evlerinde misafir etti. Kuzeydeki kol da civar köylerde geceledi. Ertesi günü salah Göztepe’ye gelindi. Göztepe’de yalnız çevreden değil Kadıköy ve İstanbul’dan gelen büyük bir halk topluluğu ile karşılaşıldı. Tümen topluluk önünden bir geçit resmi yaparak, Kadıköy-Haydarpaşa’ya doğru ilerledi. İstanbullular askere çiçekler, buketler atıyorlardı.

    5 Ekim 1922 gecesini, Haydarpaşa’daki İngilizlerden kalan barakalı ordugahta geçirdik.

    6 Ekim 1922 sabahı Tümen Üsküdar’dan araba vapuru ile İstanbul’a geçirildi ve Gülhane parkında toplanıldı. Oradan Soğukçeşme – Köprü – Bankalar caddesi yolu ile Taksim Meydanına gidildi.

    Beyoğlu’nda iki, üç gün evveline kadar bir çok dükkan ve pencerelere asılı olan Yunan ve diğer yabancı bayrakların hiç birisi kalmamış, mav ve beyaz renklar gitmiş yerlerine konan Türk bayrakları ile çevreyi al ve beyaz renklar kaplamıştı.

    O gün Tümen Taksim’de bir geçit resmi yaptı. Seyredenlerin hafızasından hiç bir zaman silinmeyecek bir görüntü idi. Daha sonra Tümenin 5 nci Alayını Fransızların nisbeten temiz ve kullanılabilir bir halde bıraktıkları Taşkışla’yı işgale yolladım. Diğer Alaylar Üsküdür’a barakalı Ordugaha döndüler.

    Üsküdar ve Kadıköy halkı Tümenin o yakadaki pek çok personelini evlerinde misafir ettiler. Böylece İngilizlerin yıkıp, tahrip edip berbat bir hale getirdikleri Selimiye kışlası temizlenip onarılıncaya kadar asker halkın misafiri oldu. İşte İstanbul’un ikinci fethi böyle gerçekleşti.”

    4 Ekim 1922’de İstanbul resmen Milli Hükümet emrine geçti.

    11 Ekim 1922’de Mudanya ateşkes anlaşmasının imzalanması ile Yunanistan’a karşı olan harekata son verilmişti. Bu sebepten hava harekatına da son verildi.

(40)  1922 Yılında Türk Hava Birliklerinin Durumu:

1 nci Uçak Bölüğü

Bölük Komutanı

Binbaşı Yahya

Pilotlar

Sivil Pilot Cemal

Sivil Pilot Sabri

Sivil Pilot Basri (ALEV)

Sivil Pilot Fehmi (MALTEPE)

Sivil Pilot İsmail Zeki

Rasıt

Üsteğmen İhsan (ORGUN)

Bölük Uçakları

Breguet-14 A2 / 174 ncü Alay

Breguet-14 A2 / Nafiz-4

Albatros / 1 nci Albatros

Spad-XIII / Şehit Fehmi

Spad-XIII / Şehit Behçet

Spad-XIII / Şehit Sırrı

 

2 nci Uçak Bölüğü (Ocak – Haziran 1922)

Bölük Komutanı

Yüzbaşı Fazıl

Pilotlar

Sivil Pilot Vecihi (HÜRKUŞ)

Sivil Pilot Hayrettin

Sivil Pilot Mükerrem / Stajyer pilot – Adana’da

Sivil Pilot Remzi / Stajyer pilot – Adana’da

Rasıtlar

Yüzbaşı Hüseyin Hüsnü (BİLGE) / Batı Cephesi İrtibat Subayı

Yüzbaşı Bahattin

Üsteğmen Ömer Avni (OKAR) / Batı Cephesi İrtibat Subayı

Üsteğmen Sıtkı (TANMAN)

Üsteğmen Osman Nuri (BAYKAL)

Üsteğmen Tevfik (BEŞGÜL)

Üsteğmen Hasan Basri

Üsteğmen Hamdi (ÇAYPINAR)

Bölük Uçakları

Albatros-D III av uçağı / 1 adet

Breguet-14 A2 silahlı keşif uçağı / 1 adet / İsmi: Sakarya

De Havilland-9 keşif bombardıman uçağı / 1 adet / İsmi: İsmet

Fiat (Aviatik) eğitim uçağı / 1 adet / 7 Şubat’ta Mersin’den getirildi.

1 Haziran 1911’den sonra her iki bölük birleştirilerek Cephe Uçak Bölük Komutanlığı kurulmuştu.

Cephe Uçak Bölüğü

Bölük Komutanı

Binbaşı Fazıl

Pilotlar

Yüzbaşı Yahya

Astsubay Fehmi (MALTEPE) / 27 Haziran’da Yunanlılara esir oldu.

Astsubay Cemal (TURGUTLU)

Astsubay İhya

Astsubay Mükerrem

Astsubay Basri (ALEV)

Astsubay Abdülhalim (CANKO)

Rasıtlar

Yüzbaşı Bahattin

Teğmen İhsan (ORGUN) / 27 Haziran’da Yunanlılara esir oldu.

Teğmen Hamdi (ÇAYPINAR)

Üsteğmen Yusuf Kenan

Teğmen Osman Nuri (BAYKAL)

Teğmen Sıtkı (TANMAN)

Üsteğmen Hasan Basri

Bölük Uçakları

Breguet-14 A2 / 174 ncü Alay

Breguet-14 A2 / Nafiz-4

Breguet-14 A2 / No:10

Breguet-14 A2 / Ganimet-2

De Havilland-9 / Ganimet-1

De Havilland-9 / İsmet

Spad-XIII / Şehit Behçet

Spad-XIII / Şehit Sırrı

Spad-XIII / Şehit Fehmi

Spad-XIII / Şehit Bahattin

Spad-XIII / Şehit Cemal

Nieuport / Ganimet-3

Nieuport / Ganimet-4

Nieuport / Ganimet-5

Albatros-D III / 1 nci Albatros

Albatros-D III / 2 nci Albatros

 

Adana Uçuş Okulu (1922)

Okul Komutanı

Pilot Yüzbaşı Salim (İLKUÇAN)

Öğretmen Pilotlar

Teğmen İysmer (Fransız)

Sivil Remzi

Sivil Mükerrem

Sivil Vecihi (GÖYNÜMER)

Uçaklar

Breguet-14 B2 / 1 adet

Fiat Aviatik / Eğitim uçağı / 1 adet

Albatros-D III Av uçağı / 1 adet

Uçuş Okulu, Mersin limanını Yunan gemilerinin hücumundan korumak amacıyla Adana Havalisi Komutanlığı emrine verilmek üzere 2 Temmuz 1922 günü Adana’ya gelmişti.

    İzmir kurtulduktan sonra, uçuş okulu malzemeleri ile birlikte trenle Konya, Afyon ve Uşak üzerinden 17 Eylül 1922 günü İzmir’e taşındı.

İzmir Uçak İstasyonu (Eylül-Aralık 1922)

    17 Eylül 1922’de 1 nci ve 2 nci Uçak Bölükleri yeniden ayrılarak Binbaşı Fazıl komutasında grup olarak teşkilatlandırıldı. Grup Komutanına bir av uçağı tahsis edilmişti.

    1 nci Bölük dört keşif, dört av uçağı, Komutanlığına Binbaşı Yahya; 2 nci Bölük dört keşif, dört av uçağı, Komutanlığına Rasıt Binbaşı Kenan atandılar.

    3 nci Bölük (Elcezire); üç keşif, bir av uçağı ile Afyon’da bulnuyordu. Adana’daki Uçuş Okulu da iki keşif uçağı ile İzmir’e intikal ettirildiler. Pilot Binbaşı Salim (İLKUÇAN) Hava Okulu Müdürlüğüne atandı.

Uçuş Okulu (17 Eylül 1922 durumu)

    17 Eylül 1922 tarihinde İzmir’e intikalini tamamlayan Hava Uçuşu Okulu’na ordu subaylarından pilot yetiştirmek üzere Batı Cephesi Komutanlığı ve Milli Savunma Bakanlığından subay istenmişti. Okulda mesainin boş geçmemesi için uçak bölüklerinden istekli olan 18 kişiye kurs açılmıştı. 20 öğretmenle kursa devam edilmekteydi. 15 Aralık 1922’de kursun bitirilmesi ve yeni personel yetiştirilmesi planlanmıştı.

    1923 yılı ortalarında başlangıç eğitimi için Fransa’dan G-27 ve tekamül eğitimi için G-59 uçakları alındı. Okul Komutanlığına Kurmay Binbaşı Hasan İskender Bey atandı ve bir yıl komutanlık yaptı.

                        Uçak Durumu

    Faal uçaklar: Afyon’da 5 av, İzmir’de 5 keşif, ve Samsun’da 5 keşif uçağı İzmir’e nakil için hazır durumdaydı. Arızalı uçaklar: İzmir’de 15 ve Samsun’da 7 keşif uçağı bulunuyordu. Samsun’daki arızalı uçaklar tamir edilmek üzere deniz yolu ile İzmir’e gönderilecekti.

                                      (41)  Uçak Grup Komutanlığı:

    17 Eylül 1922’de Binbaşı Fazıl emrinde teşkili kabul edilmiş olan 1 nci ve 2 nci Uçak Bölüklerinden oluşan uçak grubu İzmir / Seydiköy’de eğitim uçuşlarına devam etmekteydi.

                                              (a) Hava Kuvvetlerinin Durumu:

    Bu sırada Hava Kuvvetlerinin durumu şöyleydi.

    Uçuş Grup Komutanlığı ( 1 av uçağı) / İzmir’de

    1 nci Uçak Bölük Komutanlığı (4 keşif, 4 av uçağı) / İzmir’de

    2 nci Uçak Bölük Komutanlığı (4 keşif, 4 av uçağı) / İzmir’de

    Uçak istasyonu (5 av uçağı) / Afyon’da (Daha sonra İzmir’e nakledildi.)

    3 ncü Uçak Bölük Komutanlığı (3 keşif, 1 av uçağı) / Afyon’da konuşlanmıştı.

                                               (b) Hava Kuvvetleri Müfettişliğinin Emri:

    26 Eylül 1922 günü Konya’da bulunan Hava Kuvvetleri Müfettişliğinden aşağıdaki emir alınmıştı.

  1. Seydiköy’de teşkil olunan 1 nci Uçak Bölüğünün Bursa’ya naklini temin için Afyon Uçak İstasyonu Komutanlığı kendi stoklarından ayıracağı 5 ton benzin, yeterli nisbette vakum ve Hint yağını subay komutasında 1 makinist öğrenci, 3 er ve T işareti ile Bursa’ya gönderecektir.
  2. Bu malzemenin Bursa’ya götürüldüğü Müfettişliğe bildirilecek, daha sonra 1 nci Bölüğe intikal emri verilecektir. Bursa’ya giden subay meydanda devamlı nöbetçi ve T işaretini hazır bulunduracaktır.

Hava Kuvvetleri Müfettişi  Muzaffer

         Dağtım: Afyon Uçak İstasyonu Komutanlığı

                       Batı Cephesi Uçak Grup Komutanlığı

(c)  Genelkurmay Emri:

    27 Eylül 1922’de Genelkurmay Başkanlığı, Hava Kuvvetleri Müfettişliğine verdiği 4620 sayılı emirde, Elcezire Cephesi için keşif ve av uçaklarından bir uçak bölüğünün kurulmasını ve bir ay içinde teşkili ve Elcezire Cephesine gönderilmesini istemişti. 3 ncü Uçak Bölüğünün kurulması için Afyon’da hazırlıklara başlandı.

    2 Kasım 1922 günü saltanatın kaldırılışı münasebeti ile İzmir’de yapılan merasime Uçak Grup Komutanlıağı uçakları havadan iştirak etmişti.

    25 Aralık 1922 tarihli bir emirle bölüğün Elcezire Cephesine gönderilmesinden vazgeçildi. Karadeniz ve İstanbul bölgesinde kullanılmak üzere İzmit’te 1 nci Ordu emrine verildi. Uçuşa hazır, fakat pilot bulunamaması yüzünden malzeme halinde muhafaza edilen uçaklar şunlardı.

    5 av uçağı Afyon’da, İzmir’e intikale hazır.

    5 keşif uçağı Samsun’da, İzmir’e intikale hazır.

    Tamir edilmekte olan uçakların durumu ise şöyleydi. İzmir Uçak İstasyonunda 15 adet keşif uçağının 10 adedi bir ay içinde hazırlanacak, bunlardan çift kumand olan ikisi hava okulunda uçuşa verilecek, ayrıca Samsun’dan 7 keşif uçağının yapımına yeterli malzeme ve yedek parçaların demiryolu ile İzmir’e nakli için Milli Savunma Bakanlığına teklif yapılmıştı.

Devamı için tıklayınız

Editör :     Ercan ÇETİNERLER

KAYNAKLAR

Copyr

4. Kurtuluş Savaşının Son Safhası “Lozan Andlaşması”:

        a. Kurtuluş Savaşı ve Lozan Konferansının Anlamı:

    Türk Kurtuluş Savaşı, Türk Milleti bakımından, Birinci Dünya Savaşının ikinci ve son safhasıdır. Birinci safhada (Birinci Dünya Savaşı) Osmanlı Devleti, ortaklarıyla birlikte ağır bir yenilgiye uğramış ve Sevr Antlaşmasıyla ölüme mahkum edilmişti. Bu ölüm antlaşmasıyla; dünyada yeni çağı açan ve üç büyük kıtada kurduğu imparatorlukla milletlerin kaderlerine yön veren bir devlet tarihten tasfiye ediliyordu. İkinci safhada (Kurtuluş Savaşı) Türk Milleti, milli yeteneklerinin gelişmesini önleyen ve haysiyetini hiçe indiren saltanat rejim ve idaresine isyan etmiş, Birinci Dünya Savaşı galiplerini temsil eden bir orduyu Anadolu topraklarına gömmüş, ölüm belgesi olan Sevr Antlaşmasının yargılarını kanı ile silmişti. Bu sebeplerle Lozan Konferansı, bir savaşı sonuçlandıran normal bir konferans olmayacaktı. Bu konferans Kurtuluş Savaşını sona erdirecek, Birinci Dünya Savaşının pürüzlerini temizleyecek ve daha önemli olarak, yıkılan Osmanlı İmparatorluğunun yüzlerce yıllık korkunç sorun ve hesaplarını tasfiye edecekti. Bu konferansın bir cephesinde yalnız Türkiye, diğer cephesinde Birinci Dünya Savaşının büyük küçük bütün galipleri ve Kurtuluş Savaşının mağlubu Yunanistan bulunacaktı. Bu konferans; yükseliş, duraklayış ve çöküş devirlerini, dolayısıyle tarihi ömrünü tamamlamış bir imparatorluğun yıkıntıları arasından doğan genç bir devletin gelecekteki kaderini tayin edecekti. Konferansta çözümlenmesi gereken sorunlar çeşitli, çapraşık ve ağırdı. Buna göre, böyle bir konferansın başarıya ulaştırılması ve yeni Türk Devletinin tam bağımsızlığını sağlayan bir antlaşmayla sonuçlandırılması, pek çetin geçmesi tabii olan siyasi mücadelenin de kazanılmasını gerektiriyordu. Bu mücadelenin taraflarından Türk temsilcileri henüz sonuçlanmamış bir savaşın genç bir Komutanı (İsmet Paşa) ile siyasi alanda pişmemiş iki genç devlet adamından (Hasan Saka ve Rıza Nur) oluşmuştu. Karşı tarafın temsilcileri ise dünyanın belli başlı devletlerinin siyasi faaliyetler içinde yoğurulmuş, pişmiş ve siyasi alandaki üstün nitelikleriyle ün salmış kişilerdi. Ancak, bu dengesizliği ortadan kaldıran bir gerçek vardı, o da Türkiye’nin davasını Lozan’a götürecek olan Türk Delege Heyetinin, elde etmesi gerekli hedefi açık ve kesin olarak bilmesi idi. Bu hedef, Türkiye’nin, her özgür ve bağımsız devlet gibi, tam istiklaline sahip olmasından ibaretti. Türk heyeti Lozan’da Türk Milletinin sekiz yıldan beri döktüğü kanlarla elde ettiği bir hakkı savunacaktı. İşte, Lozan Konferansında ya bu hakkı sağlayacak şartlar elde edilecek veya savaşa devam olunacaktı.

 Devamı için tıklayınız
Editör :     Ercan ÇETİNERLER
KAYNAKLAR
Copyright © 2000-2003 Tayyareci

 

Bilgi Port

  1. Konferans Konuları Hakkında Direktif:

    Lozan’da ele alınması gereken konular üzerinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin temel görüşlerini tespit eden Türk tezi savunma ilkeleri, 14 maddelik bir direktif halinde özetlenmiş ve delege heyetine verilmişti. Başbakan ve Genelkurmay Başkanı ile birlikte altı bakanın da imzasını taşıdığı için bir talimatname niteliğinde bulunan bu direktif söyleydi:

    “1. Doğu sınırı: (Ermeni yurdu) bahis konusu olamaz. Olur ise müzakerelerin kesilmesini gerektirir.

  1. Irak sınırı: Süleymaniye, Kerkük ve Musul sancakları istenecektir. Konferansta bundan farklı olmak üzere ortaya çıkacak güçlükler için Bakanlar Kurulundan talimat alınacaktır. Petrol vesaire imtiyazları sorununda İngilizlere bazı ekonomik çıkarlar sağlanması görüşülebilir.
  2. Suriye sınırı: Bu sınırın düzeltilmesine imkan oranında son derecede çalışılacak ve bu sınır söyle olacaktır: Resi İbni-Hayn’dan başlayarak Harm, Müslimiye, Meskene, Meskene ve sonra Fırat yolu Dirizor, çöl ve nihayet Musul Vilayeti güney sınırına ulaşır.
  3. Adalar: Duruma göre hareket edilecek ve kıyılarımıza pek yakın meskun olan ve olmayan adalar behemehal ilhak edilecek, başarı elde edilemediği takdirde Ankara’dan sorulacak.
  4. Trakya batı sınırı: 1914 sınırının elde edilmesine çalışılacaktır.
  5. Batı Trakya: Misakı Milli maddesi uygulanacaktır.
  6. Boğazlarda ve Gelibolu yarımadasında yabancı askeri kuvvet kabul edilemez. Eğer bu konudaki müzakere ertelemeyi gerektirirse ertelemeden önce Ankara’ya bilgi verilecektir.
  7. Kapitülasyonlar kabul edilemez. Müzakerenin ertelenmesini gerektirir ise yapılır.
  8. Azınlık: Esas, mübadeledir.
  9. Düyunu Umumiye (Genel Borç): Türkiye’den ayrılan memleketlere dağıtımı, Yunanlılara devri, yani tamirata karşılık tutulması, olmadığı takdirde yirmi sene ertelenmesi. Düyunu Umumiye İdaresi kalmıyacaktır. Güçlükler çıktığı takdirde sorulacaktır.
  10. Ordu ve donanmayı sınırlandıran konu olmayacaktır.
  11. Yabancı kurumlar: Türk kanunlarına tabi olacaktır.
  12. Türkiye’den ayrılan memleketler için Misakı Millinin özel maddesi yürürlüktedir.
  13. Cemaatler ve İslam Vakıflar Hukuku eski antlaşmalara göre sağlanacaktır.”

Devamı için tıklayınız

Editör :     Ercan ÇETİNERLER

  1. Türk Delege Heyeti Başkanının Genel Bildirisi:

    Lozan Konferansına katılacak Türk Delege Heyeti 8 Kasım 1922 günü doğu ekspresiyle İstanbul’dan hareket etmiş ve 11 Kasım 1922 akşamı Lozan’a varmıştı. Delege Heyeti şöyleydi.

Lozan Türk Delege Heyetinin İsim Listesi

Baş Murahhas : İsmet Paşa (İNÖNÜ)

Murahhaslar   : Rıza Nur Bey

Hasan Bey (SAKA)

Müşavirler      : Münir Bey (ERTEGÜN)

Muhtar Bey (ÇİLLİ)

Veli Bey (SALTIK)

Zülfü Bey (TİGREL)

Zekai Bey (AYAYDIN)

Celal Bey (BAYAR)

Şefik Bey (BAŞMAN)

Şeniyettin Bey (BAŞAK)

Şevket Bey (DOĞRUKER)

Tevfik Bey (BIYIKLIOĞLU)

Tahir Bey (TANER)

Nusret Bey (METYA)

Hikmet Bey (BAYUR)

Zühtü Bey (iNHAN)

Fuat Bey (AĞRALI)

Mustafa Şeref Bey (ÖZKAN)

Şükrü Bey (KAYA)

Hamit Bey (HASANCAN)

Cavit Bey

Hayım Naum Bey

Baha Bey

Matbuat Müşavirleri     : Ruşen Eşref Bey (ÜNAYDIN)

Yahya Kemal Bey (BAYATLI)

Umumi Katip ve Müşavir Tercüman

Katipler          : Reşit Saffet Bey (ATABİNEN)

Hüseyin Bey (PEKTAŞ)

Ali Bey (TÜRKGELDİ)

Mehmet Ali Bey (BALİN)

Cevat Bey (AÇIKALIN)

Celal Hazım Bey (ARAR)

Saffer Bey (ŞAV)

Süleyman Saip Bey (KIRAN)

Rıfat Bey

Doktor Nihat Reşat (BELGER)

    Türk Delege Heyeti Başkanı, Lozan yolculuğu sırasında heyet mensuplarına ilk Başkanlık Genel Bildirisini 11 Kasım 1922’de tebliğ etmişti. Bir askeri karargah titizlik ve disiplini telkin eden bu bildiri, konferansın devam ettiği sürece heyet mensuplarının çalışma ve davranışlarını düzenleyen bir devamlı talimat niteliğindedir. Bu talimattaki öğüt, tavsiye ve direktifler bu gibi önemli konferanslara katılacak heyetler için yapılaması gereken aydınlatma ve uyarmalara güzel bir örnektir:

“Başkanlık Genel Bildirisi”

    “1. Başkanlığı ile şeref duyduğum heyetimiz sayın mensuplarına yabancı memlekette samimi bir elbirliğiyle, fakat sıkı bir düzen içinde çalışmaların başarı dayanağı olduğunu ifade ederek, çalışma tarzı hakkındaki görüşlerimi aşağıda sunuyorum:

    En genç katip arkadaştan en yaşlımıza kadar herkesin, delege heyetinin başarısı yalnız kendi yetenek ve çabasına bağlıymış kanısı ile ilgisiyle çalışması başlıca önem taşır.

  1. Memleketin, en büyük davasını emanet eylediği arkadaşlarımın, yabancı memleketteki davranışlarıyla da seçkinlik göstereceklerinden şüphem yoktur. Bu noktayı söyleyişim, özel hayata hiç bir suretle karışmak zihnimizden geçtiği için değil, delege heyeti içinde bulunanların özel hayatlarının dahi resmi çalışmaları yararlı veya zararlı olarak etkiliyebileceğinden ve bu sebeple resmi görevi ilgilendirebileceğinden dolayıdır.
  2. Gizlilik kesin olarak gerekir. Hizmetimizde bulunan uşaktan başlayarak bütün çevremizin casuslarla çevrili olabileceğini bir an unutmamalıyız. İçimizde, görevini ilgilendiren maddelerin, yayılması önem taşımayan tek kimse yoktur. Delege heyetinin en gizli tutmak istediği bir esas, genç bir katip arkadaşınr, elinden düşüreceği bir kayıtla veya yemek yerken arkadaştan esirgenmeyecek birkaç kelime ile yayılabilir. Kesin kural olarak, çalışma daireleri dışında görevden konuşmak yasaktır ve herkes diğeriyle zorunlu olarak görevle ilgili konuşma yaparken çevresinin emniyette olduğuna dikkat etmeye alışmalıdır.
  3. Delege heyetinin hayatı, genel olarak toplu ve tahmin olunduğuna göre iki üç otelde geçecektir. Çalışma saatleri vakit vakit tarafımdan tayin olunacaktır. Ancak amirler maiyetlerinin çalışma saatlerini çoğaltabilirler. İstenilen işin sonuçlandırılması için gece ve gündüz aralıksız çalışmak genel olarak esastır. Ve tereddütsüz istenecektir.
  4. Şehir dışında seyahat ve ikamet izni, bütün heyet mensupları için, yalnız Delege Heyeti Başkanı tarafından verilebilir.
  5. Delege Genel Heyeti görev bölümü bakımından dairelere ayrılmıştır. Üç delege, Delege Heyetini teşkil ederler. Diğer teşkilat, Delege Heyeti Başkanına bağlı olmak üzere, aşağıda yazılmıştır.

            I nci Daire – Yazı İşleri Heyeti: Genel katibin emri altındadır. Genel olarak konferansın yazı işlemlerini idare eder. Bu işlemler; evrak, yazı işleri, tercüme, zabıt ve haberleşmelerin konferans çevresinde ulaştırılması işleridir. Genel katibin her daire ile irtibatta bulunmaya hakkı vardır. Gerek delege heyeti içinden ve gerek dışardan Delege Heyeti Başkanlığına gelecek bütün evrak birinci daireye verilir. Gece ve gündüz Yazı İşleri Heyetine gelen evrakın geliş zamanı tarih ve saatiyle tespit olunacaktır.

          II nci Daire – Dışişleri: Dışişleri Hukuk Müşaviriyle Siyasi İşler Müdüründen kurulmuştur. Şifre ve memleketle haberleşme, kurye işlemleri de bu daireye aittir.

          III ncü Daire – Müşavere heyeti: Mali, iktisadi ve bayındırlık müşavirleri,

          IV ncü Daire – Müşavere heyeti: Hukuki ve siyasi müşavirler,

           V nci Daire – Müşavere heyeti: Savunma – kara ve deniz- müşavirleri,

    Sayın müşavirlerin uzmanlıkları, devletin genel sorunları ile bağlantılı olduğundan, kendilerinin yalnız bir uzmanlık dalında gösterilmeleri ancak teknik sorunların hazırlanmasını kolaylaştırmak içindir.

     Delege Heyetinin, Müşavere heyetleriyle beraber devamlı olarak ve duruma göre kısmi veya genel toplantılar yapması tabiidir. Her Müşavere heyetinden bir üyenin delege heyeti ile temasta bulunmaya arkadaşları tarafından memur edilmesini rica ederim. Bu irtibat üyelerinin görevi Müşavere Heyetlerine, Delege Heyetinin istek ve tebliğlerini ivedilikle duyurabilmektir.

           VI ncı Daire – Basın: Müderris Yahya Kemal Beyle Ruşen Eşref Beyden kurulmuştur. Bu Daire Delege Heyetinin görüşlerini basında yaymak ve basının müracaatlarını karşılamakla görevlidir. Altıncı Dairenin diğer bir görevi, Delege Heyetine her gün haber alma özetleri hazırlamaktır. Genel heyeti teşkil eden arkadaşlardan her biri her gün belli bir iki gazete okuyarak kısa bir özetini basın idaresine verecektir. Kime hangi gazete verileceğini ayrıca tayin edeceğim. Bu konuda altıncı daireden teklif beklerim. Gazete küpürlerinin bir deftere yapıştırılması pratik bir usuldür. Altıncı Dairenin önemli bir görevi de Delege Heyeti konferans salonuna gitmeden önce, bir gün önceki özetlerden ve son olaylardan bilgi vermektir. Haberalma bakımından bütün heyet mensupları gayret ve himmet göstermekle ödevlidirler.

           VII nci Daire- Koruma: Bu dairenin amiri Atıf Beydir. Baş Delege Dairesiyle bütün büroların koruma ve emniyetine nezaret ederler. Aslında her kağıdın ve her işin sorumlu olan birinci muhafızı, o kağıdın ve o işin sahibidir. Yedinci Dairenin koruma görevleri genel tedbirlerle ilgilidir. Hiç bir dairenin masa üzerinde yazılı veya yazısız kağıt bırakmaması esastır. Masa başında çalışan kimse ayrıldıktan sonra meydanda kağıt görülmemelidir. Bu konuda önemle ısrar ederim. Lüzumsuz yazılı kağıtlar yakılarak yok edilir. Çalışma odalarına delege heyetinden başka kimse kabul olunamaz.

           VIII nci Daire – Mutemet: Doğrudan doğruya Başkana bağlı olarak mali durum ve harcamalarla ilgili sorunlar için her gün Başkanla direkt olarak irtibatta bulunur. Genel olarak avans üzerine ödeme yoktur.

    Heyetin tertip edildiği kuruluş yukarıdadır. Daireleri, numaralarıyla söylemeye alışmalıdır.

  1. Konferansın damgalı kağıtları üzerine özel haberleşmeler yapılamaz.
  2. Delege Heyetimiz adına basına ve diğer makamlara beyanat yalnız Baş Delege tarafından yapılır. Heyetimizin bütün mensupları beyanatta bulunmaktan dikkatle sakınacaklardır. Basın idaresinin talimatımıza dayanan yayınlarının, başlıca genel katip ve dışişleri dairesi tarafından izlenmesi gerekir, bundan başka sayın müşavirler de sakıncalı yayınlar ve yaymalar farkederlerse hemen duyurmalıdırlar. Duruma göre heyet mensuplarından bazıları belli sorunlar üzerine açıklamada ve beyanlarda bulunmaya ancak, Delege Heyeti Başkanı tarafından görevlendirilebilirler. Bir görev için, Delege Heyetinin bir yerde bulunması üç delege ile genel katip ve dışişleri dairesinden bir müşavirin ve yedinci daireden bir veya iki memurun beraber bulunması demektir. Delege heyetinin beraberinde sayın müşavirlerin dahi bulunması gerektiği zaman onların sayı ve adları önceden bildirilir.
  3. Delege Heyetinin ikamet edeceği yerde çalışma daireleriyle birinci, ikinci, yedinci, sekizinci ve mümkün oldukça altıncı dairelerin bulunması zorunludur.”

     Başkanlığın bu talimatiyle heyet mensuplarına gizlilik, dikkat, emniyet, görev bölük ve düzeni konularında direktifler verilmekle ve özellikle günlük çalışma süresi bakımından kendilerinden feragat ve fadekarlık istenmekteydi.

Devamı için tıklayınız

Editör :     Ercan ÇETİNERLER

  1. Lozan antlaşmasının imzalanması:

      21 Kasım 1922’de başlayan Lozan Konferansı, zaman zaman kesintiye uğraması nedeniyle sekiz ay sürmüş ve antlaşma 24 Temmuz 1923’de imzalanmıştı.

      Tören, Rumini sarayının büyük salonunda yapıldı. İlk imza şerefi İsmet Paşa’ya verildi. İsmet Paşa 24 Temmuz 1923 saat 15.09’de antlaşmayı ve antlaşma ile ilgili ek, sözleşme, protokol ve beyannameleri imzalatı. İsmet Paşa’dan sonra Rıza (NUR) ve Hasan (SAKA) Beyler de imza ettiler. Daha sonra sıra ile İngiliz, Fransız, İtalyan, Japon ve Yunan delegeleri imzalarını koydular. Diğer delegeler yalnız kendi devletlerini ilgilendiren sözleşme ve protokolları imzaladılar. Tören 45 dakika sürdü ve İsviçre Konfederasyon Başkanı Monsieur Scheurer’in güzel bir söyleviyle sona erdi. Konfederasyon Başkanı söylevinin bir yerinde, Türkler için: “Bugün, uzun yıllarca süren kahramanca mücadelelerden sonra silahlarını bırakıyorlar. Dileriz ki, yaralarını sardıktan ve barış yolunda çalışmalarına başladıktan sonra, vaktiyle insanlık üzerine bol bol dağıttıkları iyiliklerden tekrar yararlanırız” demiş ve sonunda da: “İsterim ki, bugün, milletler için devamlı bir kurtuluş ve mutluluk kaynağı olsun” sözleriyle söylevini bitirmişti.

      İngiliz heyeti barış şerefine 24 Temmuz 1922 akşamı Beau Rivage otolinde bir çay ziyafeti vermişti. İsmet Paşa bu ziyafetten geç vakit oteline döndüğü zaman, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve Başkomutan Mareşal Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın şu tarihi telgrafı ile karşılaşmıştı.

“Millet ve Hükümetin yüksek şahıslarına verdiği yeni görevi başarı ile tamamladınız. Memlekete bir silsile yararlı hizmetten ibaret olan ömrünüzü bu kez de tarihi bir başarı ile süslediniz. Uzun mücadelelerden sonra vatanımızın barış ve bağımsızlığa kavuştuğu bugünde parlak hizmetiniz dolayısıyla yüksek şahsınızı, sayın arkadaşlarımız Rıza (NUR) ve Hasan (SAKA) Beyleri ve çalışmalarınızda size yardım eden bütün delege heyetini teşekkürle tebrik ederim.”

      Lozan barış antlaşması 24 Temmuz 1923 günü saat 17.00’de birçok büyük şehirlerimizde 101’er atım top atışıyle kutlanmıştı.

  1. Mareşal Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün Lozan Antlaşması’nı değerlendirmesi:

    “Efendiler, Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan sonra, düşman devletler tarafından Türkiye’ye dört defa barış şartları teklif edilmiştir. Bunların birincisi, Sevres taslağıdır. Bu taslak hiçbir görüşmenin ürünü olmayıp İtilâf Devletleri tarafından Yunan Başvekili M ö s y ö  V e n i z e l o s ‘un da katılmasıyla düzenlenmiş ve V a h d e t t i n ‘in hükûmeti tarafından 10 Ağustos 1920’de imza edilmiştir.

    Bu taslak, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce tartışılmaya değer bile sayılmamıştır.

    İkinici barış teklifleri, Birinci İnönü Muharebesi’nden sonra toplanan Londa Konferansı’nın sonunda 12 Mart 1921 tarihinde yapılmıştır. Bu teklifler Kevres Antlaşması’na bazı değişiklikler getiriyor ise de, üzerinde durulmamış olan meselelerde Sevres taslağındaki maddelerin olduğu gibi bırakıldığını kabul etmek gerekir.

    Bu teklifler, bizce tartışmaya yol açmadan İkinci İnönü Muharebesi’nin başlamasıyla sonuçsuz kalmıştır.

    Üçüncü barış teklifleri, 22 Mart 1922’de, yani Sakarya zaferinden ve Fransızlarla imzalanan Ankara Anlaşması’ndan sonra ve yakında yeni bir taarruzumuzun beklendiği sıralarda, Paris’te toplanan İtilâf Devletleri Dışişleri Bakanları tarafından yapılmıştır. Bu tekliflerde, artık işe Sevres taslağını temel olarak ele alma usulünden vazgeçilmiş ise de, ana çizgileri ile millî gayemizi gerçekleştirmekten uzaktı. Dördüncü teklif Lozan Antlaşması’nın imzalanmasıyla sonuçlanan görüşmelerdir.

    İtilâf Devletleri’nce Türkiye’ye kabul ettirilmesi düşünülen esaslar ile, Millî Mücadele sayesinde ulaşılan sonucu açıkça gözler önüne serebilmek için, bu dört türlü teklif arasında en önemli noktaları içine alacak şekilde kısa bir karşılaştırma yapmayı yararlı sayarım.

  1. SINIRLAR
  2. a) Trakya sınırı:

                       Sevres’de: Çatalca hattından biraz ileride bulunan Podima – Kalikya hattı.

                         Mart 1921 teklifinde: Söz konusu edilmemiştir.

                      Mart 1922 teklifinde: Tekirdağ bize, Babaeski Kırkkilise (Kırklareli) ve Edirne Yunanlılara kalacak şekilde bir hat.

                     Lozan’da: Karaağaç da bizde olmak üzere Meriç hattı.

  1. b) İzmir bölgesi:

                       Sevres taslağında: Bu bölgenin sınırları Kuşadası, Ödemiş, Salihli, Akhisar ve Kemer iskelesine azçok yakın yerlerden geçmektedir.

    Bu bölge, Türk hâkimiyetinde kalacak, fakat Türkiye, bu hâkimiyetini kullanma hakkını Yunanistan’a devredecek. Türk hâkimeyitinin belirtisi olarak, İzmir şehrinin dış istihkâmlarından birinde Türk bayrağı bulunacak. Bir bölge meclisi toplanacak ve beş yıl sonra bu meclis, bu bölgenin sürekli olarak Yunanistan’a katılmasına karar verebilecekti.

                      Mart 1921 teklifinde: İzmir şehri Türk hâkimeyetinde kalacak, İzmir şehrinde bir Yunan kuvveti bulunacak ve İzmir bölgesinin geri kalan yerlerinde, çeşitli unsurların nüfus oranlarına göre oluşturulacak bir jandarma birliği görev alacak ve buna İtilâf Devletleri’nin subayları komuta edecek.

    Yönetim işlerinde de yine aynı nüfus oranı göz önünde bulundurulacak, bölgenin Milletler Cemiyeti’nce tayin edilecek bir Hristiyan valisi olacak, bunun yanında seçim yoluyla kurulmuş bir meclis ile bir danışma kurulu bulunacak. Valilikçe, Türkiye’ye gelir artışına göre ayarlanacak bir vergi konacak; bu anlaşma beş yıl süre ile geçerli olup iki taraftan birinin isteği üzerine Milletler Cemiyeti’nce değişikliğe uğratılabilecek.

                       Mart 1922 teklifinde: Bütün Anadolu ve dolayısıyle İzmir de bize geri verilecek yolunda aldatıcı bir vaat. İzmir Rumları’nın yönetime adaletli bir şekilde katılmasını sağlamak için ve aynı hakkın Yunanistan’da kalacak Edirne Türklerine de verilmesi şartıyla bir usul tespiti konusunda İtilâf Devletleri, Türkiye ve Yunanistan ile anlaşacaklardır.

                      Lozan’da: Elbette bu gibi meseleler söz konusu bile edilmemiştir.

  1. c) Suriye sınırı:

                                  Sevres’de: Akdeniz kıyısında aşağı yukarı Karataş burnundan başlayarak Osmaniye, Bahçe, Gaziantep, Birecik, Urfa, Mardin ve Nusaybin’i epey güneyde ve Suriye topraklarında bırakan bir sınır.

                          Mart 1921’de: Aşağı yukarı şimdiki sınır olmak üzere Fransızlarla ayrıca bir anlaşma imzalanmıştır.

                                  Lozan’da: 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Anlaşması’ndaki sınır olduğu gibi bırakılmıştır.

  1. d) Irak sınırı:

                                 Sevres’de: İmadiye bizde kalmak şartıyla, Musul ilinin kuzey sınırı.

                                 Mart 1921 teklifinde: Söz konusu edilmemiştir.

                                  Mart 1922 teklifinde: Söz konusu edilmemiştir.

                                  Lozan’da: Çözümü daha sonraya bırakılmıştır.

  1. e) Kafkas sınırı:

                                 Sevres’de: Türk – Ermeni sınırının tayini Amerika Cumhurbaşkanı W i l s o n ‘a bırakılmıştır. W i l s o n, sınır olarak Karadeniz kıyısında Giresun doğusundan başlayan, Erzincan’ın batı ve güneyinden, Elmalı, Bitlis ve Van Gölü’nün güneyinden geçen ve birçok noktada Birinci Dünya Savaşı’ndaki Türk – Rus Cephesini izleyen bir hattı göstermiştir.

                                 Mart 1921 teklifinde: Milletler Cemiyeti bir Ermeni yurdu kurulması için doğu illerinden Ermenistan’a bırakılacak toprakların tespiti için bir komisyon kuracak, Türkiye bu komisyonun kararını kabul edecek.

                                 Lozan’da: Bu konu ortadan kaldırılmıştır.

  1.   f) Boğazlar bölgesi:

                                 Sevres’de: Rumeli’nin Türkiye’de kalan bütün parçaları.

    Anadolu’nun Adalar Denizi üzerinde aşağı yukarı İzmir bölgesinin sınırından başlayarak Manyas Gölü’nün güneyine, Bursa’nın ve İznik’in biraz kuzeyinden ve Sapanca Gölü’nün batı ucundan Ahabadr (Ağva) deresinin göle döküldüğü yere kadar uzanan bir hatla sınırlandırılmış bölge. Bu bölgelerde asker bulundurmak ve askerî harekatta bulunmak hakkı yalnız İtilâf Devletleri’ne aittir. Bu bölgedeki Türk jandarması da İtilâf Devletleri’nin komutası altında olacaktır.

    İtilâf Devletleri, bu bölge içinde, askerî maksatlarla kullanılabilecek yol ve demiryolu yapımını yasaklayabileceği gibi, yapılmış olan yollardan bu gayeyle kullanılacak olanları da tahrip ettirebilecektir.

                                  Mart 1921 teklifinde: Çanakkale güneyinde Bozcaada karşısından Karabiga’ya çekilen hattın kuzeyi ile Boğaziçi’nin her iki yakasında 25 kilometrelik bir bölge.

    Çanakkale boğazına hâkim olan her iki tarafındaki adalar.

    İtilâf Devletleri yalnız Yunanistan’a kalacak olan Gelibolu ve bize kalacak olan Çanakkale’de asker bulunduracak böylece, İstanbul’u ve İzmit yarımadasını boşaltacak, Türkiye’nin İstanbul’da asker bulundurmasına ve Anadolu’dan Rumeli’ye ve Rumeli’den Anadolu’ya asker geçirmesine izin verecektir.

                                   Mart 1922 teklifinde: Çanakkale’nin güneyinde Erdek yarımadası dışarıda kalmak üzere Çanakkale sancağı. Boğaziçinin güneyinde o zaman tarafsız sayılan bölge, yani aşağı yukarı İzmit yarımadası askersiz bölge olacaktır.

    Bizde İtilâf Devletleri’nin işgal kuvvetleri kalmayacaktır.

                                   Lozan’da: Gelibolu yarımadası ile Kumbağı, Baklaburnu hattının güney-doğusu, Çanakkale bölgesinde kıyıdan yirmi kilometrelik bir yer ve Boğaziçi’nin iki yakasında kıyıdan on beş kilometrelik birer bölge ve Marmara’da da İmralı dışındaki adalarla İmroz ve Bozcaada askerden arınmış bir duruma getirilecektir.

    Hiç bir yerde İtilâf Devletleri’nin işgal kuvvetleri kalmayacaktır.

  1. KÜRDİSTAN

                                    Sevres’de: Fırat’ın doğusunda ve Ermenistan, Irak ve Suriye arasında kalan bölge için İtilâf Devletleri temsilcilerinden kurulacak bir komisyon özerk bir yönetim şekli hazırlayacaktır.

    Antlaşmanın imzalanmasından bir yıl sonra bu bölgenin Kürt halkı Milletler Cemiyeti Meclisi’ne başvurarak Kürtlerin çoğunluğunun Türkiye’den ayrı bağımsız bir devlet kurmak istediklerini ispat ederse ve Meclis de bunu kabul ederse, Türkiye bu bölgedeki her türlü haklarından vazgeçecektir.

                                     Mart 1921 teklifinde: İtilâf Devletleri, şimdiki durumu gözönünde tutarak, bu konuda Sevres taslağında değişiklik yapılmasını dikkate alma eğilimindedir. Şu şartla ki, özerk yönetilen bölgelerle Kürt ve Asuri – Geldani çıkarlarının yeterince korunması için tarafımızdan kolaylıklar gösterilsin.

                                     Mart 1922 teklifinde: Söz konusu edilmemiştir.

                                      Lozan’da: Elbette söz konusu ettirilmemiştir.

  1. İKTİSADÎ NÜFUZ BÖLGELERİ

    Sevres Antlaşması’ndan sonra İtilâf Devletleri’nin aralarında imza ettikleri üçlü anlaşmaya (Accord tripartite) göre:

  1. a) Fransız nüfuz bölgesi:

    Suriye sınırıyla aşağı yukarı Adana ilinin batı ve kuzey sınırı, Kayseri ile Sıvas’ın kuzeyinden geçen ve Muş’u dışarıda bırakarak bu kasabaya yaklaştıktan sonra Cizre’ye giden bir hattın içinde kalan bölge.

  1. b) İtalyan nüfuz bölgesi:

    İzmit yarımadasından çıktıktan sonra Afyonkarahisar’a kadar Anadolu demiryolu hattı ve oradan Kayseri yakınlarında Erciyas dağı yöresine kadar giden hatla İzmir bölgesi, Adalar Denizi, Akdteniz ve Fransız bölgesi arasında kalan bölge.

                                        Mart 1921’de: B e k i r  S a m i  B e y  ile Fransız ve İtalyan Dışişleri Bakanları arasında imza olunup hükümetçe reddedilen anlaşmalara göre:

  1. a) Fransız nüfuz bölgesi:

    O sırada Fransız işgali altında bulunan yerlerle Sıvas, Elazığ ve Diyarbakır illeri.

  1. b) İtalyan nüfuz bölgesi:

    Antalya, Burdur, Muğla, Isparta sancaklarıyla Afyonkarahisar, Kütahya, Aydın ve Konya sancaklarının daha sonra tayin edilecek kısımları.

                                       Mart 1922 teklifinde: Söz konusu edilmemiştir.

                                       Lozan’da: Söz konusu edilmemiştir.

  1. İSTANBUL

                                       Sevres’de: Antlaşma samimiyetle uygulanmadığı takdirde İstanbul da bizden alınacaktır.

                                       Mart 1921 teklifinde: Bu tehdidin kalkacağı, Türkiye’nin İstanbul’da asker bulundurabileceği ve Boğaziçi’nin çevresindeki askerden arınmış bölgeden askerî  kuvvet geçirilmesine izin verileceği belirtilmiştir.

                                       Mart 1922 teklifinde: İstanbul’dan çıkarılacağımız tehdidinin kaldırılacağı ve İstanbul’da bulundurulabilecek Türk kuvvetinin arttırılacağı vaad edilmektedir.

                                        Lozan’da: Söz konusu olmamıştır.

5.VATANDAŞLIK

                                         Sevres’de: Gerek Yunanistan da dahil olmak üzere İtilâf Devletleri’nden gerek yeni kurulan devletlerden birinin (Ermenistan v.b.) vatandaşlığına girmek isteyen Türk uyruklulardan hiç kimseye Türk Hükûmeti’nce engel olunmayacak ve bunların yeni vatandaşlığı kabul edilecektir.

                                         Mart 1921 teklifinde: Söz konusu edilmemiştir.

                                         Mart 1922 teklifinde: Söz konusu edilmemiştir.

                                        Lozan Antlaşmasında: Söz konusu edilmemiştir.

    Ancak, görüşmeler sırasında, İtilâf Devletleri, bir kimsenin vatandaşlığını tayin hususunda, Türkiye’deki yabancı elçilik ve konsoloslukların verecekleri belgelerin yeterli sayılmasını istemişlerdi. Bu teklif, Sevres taslağının yukarıda söz konusu olan 128’nci maddesinin yeni bir şekliydi. Hiç şüphe yok ki tarafımızdan reddedilmiştir.

  1. ADLÎ KAPİTÜLASYONLAR

                                          Sevres’de: İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya’nın temsil edildikleri dört üyeden kurulu bir komisyonu, kapitülasyonlardan yararlanan diğer devletlerin uzmanlarıyla birlikte yeni bir usul düzenleyecek ve Osmanla Hükûmeti’ne danıştıktan sonra bu usulü tavsiye edebilecek.

    Osmanlı Hükûmeti bu usulü kabul edeceğini şimdiden taahhüt edecek.

                                           Mart 1921 teklifinde: Bu komisyonda Türkiye’nin de temsil edilmesine İtilâf Devletleri razı olmaktadır.

                                           Mart 1922 teklifinde: Aynı teklif.

                                           Lozan’da: Kapitülasyonlarla ilgili hiçbir kayıt yoktur.

    Danışma niteliğinde olmak üzere birkaç yabancı uzmanı beş yıl için hizmetimize almayı kabul ettik.

  1. AZINLIKLARIN KORUNMASI

                                            Sevres’de: 1918 Ateşkes Antlaşmalarından sonra yapılan bütün antlaşmalarda yer alan hükümlerden başka, Türkiye’ye, özellikle aşağıdaki hususlar kabul ettirilmek istenmiştir:

  1. a) Yerlerinden ayrılmış olan ve Türk olmayan bütün halkın eski yerlerine gönderilmesi.

    Başkanları Milletler Cemiyeti’nce tayin edilecek olan hakem komisyonları vasıtasıyla bunların haklarının geri verilmesi; bu komisyonlar istedikleri takdirde, Türk olmayan halkın zarar görmüş mal ve mülklerinin onarımı için de ücretleri hükûmetçe ödenecek işçilerin sağlanması, zorla göç ettirme ve buna benzer işlerde parmağı bulunduğu, söz konusu komisyonlar tarafından iddia edilen bütün şahısların sürgün edilmesi v.b.

  1.  b) Türk Hükûmeti, azınlıkların parlamentoda kendi nüfusları oranında temsil edilmelerini sağlayan bir seçim kanunu tasarısını, iki yıl içinde İtilâf Devletleri’ne sunacaktır.
  2. c) Patrikhaneler ile bunlara benzer kuruluşlara tanınmış olan bütün imtiyazlar arttırılarak daha da sağlamlaştırılmakta ve bunların idare ettikleri okul, yetimhane v.b. konusunda ogüne kadar hükûmetin sahip olduğu sınırlı denetleme hakkı da elinden alınmaktadır.
  3. d) İtilâf Devletleri, Milletler Cemiyeti Meclisi’nin görüşünü aldıktan sonra, bu kararların uygulanmasını sağlayacak gerekli tedbirleri tespit edecektir. Türkiye, bu konuda sonradan alınacak her tedbiri kabul edeceğini şimdiden taahhüt edecektir.

                                                Mart 1921 teklifinde: Azınlıklar söz konusu edilmemiştir. Bu teklifte Sevres’de yapılacak değişiklikler yeraldığı için, bundan, adı geçen antlaşmanın azınlıklarla ilgili bölümünün değiştirilmeyeceği sonucu çıkarılabilir.

                                               Mart 1922 teklifinde: Türkiye ve Yunanistan’daki azınlıklarla ilgili bir sıra tedbirin teklif edileceği ve bunların gereğince uygulanmasını kontrol için Milletler Cemiyeti’nce komiserler tayin edileceği yazılıdır.

    Bu bir sıra tedbirin neler olduğu açıklanmamıştır.

                                                Lozan’da: Misak-ı Millî’mizde kabul etmiş olduğumuz üzere ve yalnız Müslüman olmayanlar için Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra yapılan bütün milletlerarası antlaşmalarda yer alan hükümler.

  1. ASKERLİKLE İLGİLİ HÜKÜMLER

                                                  Sevres’de:

  1. a) Türkiye’nin silahlı kuvvetleri şu sayıları aşmayacaktır.

                     Saray Muhafız Birliği                                                          700 Kişi

                     Jandarma                                                                       35.000 Kişi

                     Jandarmayı desteklemek üzere özel birlikler                  15.000 Kişi

                                                         Toplam                                       50.700 Kişi

    Bu sayıya Harp Akademisi ve askerî okullar öğrencileri ile, depo birliklerinde ve çeşitli görevlerde çalışan er ve subaylar da dahildir.

    Özel birliklerin 15 batarya dağ topu bulunabilecek, sahra veya ağır top olmayacaktır.

    Memleket, çeşitli bölgelere ayrılacak ve her bölgede bir jandarma birliği (legion) bulunacaktır.

    Jandarmanan topu ve teknik araçları bulunmayacaktır.

    Özel birlikler, kendi bölgelerinin dışında kullanılamayacaktır.

    Jandarma subayları arasında, sayıları 1.500’ü geçmemek üzere yabancı subaylarda bulunacaktır. Her bölgedeki yabancı subaylar aynı milletten olacaktır.

    Daha sonra tespit edilecek olan bu bölgelerin sayısı belirtilmemiş olmakla birlikte, bunun İtilâf Devletleri’nin düşüncesine göre, en az dört olacağı, antlaşmanın bazı hükümlerinden ve özellikle bir birilğin kuvvetinin bütün birlikler kuvvetinin dörtte birini aşmayacağı yolundaki hükümden çıkarılabilir. Böylece, İngiliz, Fransız ve İtalyan subaylarının birer bölgesi bulunacağı gibi, belki Yunanistan’a ve belki de ileride Ermenistan’a birer bölge verilmesi düşünülmüştür.

    Özel birliklerin erleriyle, jandarmalar her paralı olup bunlar en az iki yıl askerlik yapacak ve mecburî askerlik hizmeti kalkacaktır.

    Her bölgedeki birliğe alınacak er ve çeşitli unsurların birlikte temsil edilmesine mümkün olduğu kadar dikkat edilecektir.

    Deniz kuvvetlerimiz, yedi gambot ve altı torpidoyu geçmeyecek, hiç bir uçağımız ve güdümlü balonumuz olmayacaktır.

    İtilâf Devletleri’nin kara, deniz ve hava denetleme komisyonlarının memleketimiz içinde her türlü denetleme hakları olacaktır. Özellikle Kara Denetleme Komisyonu:

    Türkiye’nin kullanabileceği polis, gümrükçü, orman korucusu v.b. görevlilerin sayısını tayin etme, artacak silâh ve cephanemizi teslim alma, memleketimizi bölgelere ayırma, her bölgede bulunacak jandarma ve özel birlik sayısını tespit etme, bunların hangi işlerde ve ne şekilde çalıştırıldıklarını denetleme, yabancı subayların sayılarını ve oranlarını tayin etme ve hükûmetle işbirliği yaparak yeni silahlı kuvvetlerimizi düzenleme gibi işlerle görevli olacaktır.

                                                  Mart 1921 teklifinde:

    Jandarma sayısı 45.000’e, özel birliklerin sayısı 30.000’e çıkarılmıştır.

    Jandarmanın memleket içindeki dağıtım şekli, yukarıda sözü edilen İtilâf Devletleri temsilcilerinden kurulu Denetleme Komisyonu ile hükûmet arasında anlaşmaya varılarak tespit edilecektir.

    Jandarma subay ve astsubay oranı attırılacaktır. Yabancı subayların sayısı azaltılacak ve bunların birliklere dağıtılması Denetleme Komisyonu ile Hükûmet arasındaki anlaşmaya göre kararlaştırılacaktır. (Bununla, belki de her bölgede aynı milletten yabancı subayların bulunmayacağı kastedilmiştir).

                                                  Mart 1922 teklifinde:

    Paralı asker usulünün devam ettirilmesi, Jandarmanın 45.000’e, özel birliklerin 40.000’e çıkarılması.

    Jandarmada, yabancı subaylara görev verilmesi Türkiye’ye tavsiye edilmekle birlikte, bu nokta şart olarak ileri sürülmemektedir.

                                                  Lozan’da: Trakya ve Boğazlar’da askerden arınmış duruma getirilen bölgelerle ilgili sınırlandırmalar dışında hiçbir kayıt yoktur. Üstelik, Boğaziçi’nin iki yakasındaki askerden arınmış bölgede, 12.000 asker bulundurabilme hakkını elde etmişizdir.

  1. CEZA

                                                  Sevres projesinde: Türkiye harp sırasında harp kurallarına aykırı şekilde hareket etmiş veya Türkiye içinde zulüm yapmış, zorla sürgün etme v.b. işlere karışmış olan kimseleri, istedikleri takdirde, İtilâf Devletleri’ni (Yunanistan dahil) ve Türkiye’den toprak almış devletlere (Ermenistan v.b.) teslim edecektir. Bu gibi kimseler, kendilerini isteyen devletin Divan-ı Harb’i tarafından yargılanıp cezalındırılacaktır.

                                                   Mart 1921 teklifinde: İtilâf Devletleri’nin teklifinde bundan söz edilmemiştir. Ancak, B e k i r  S a m i  B e y ‘in, İngilizlerle imza etmiş olduğu esirlerin geri verilmesi ile ilgili sözleşmede, elimizdeki bütün İngilizleri serbest bırakarak bir kısım Türkleri suçlu sayıp İngilizlerin elinde bırakmaya razı olması, Sevres taslağında yer alan önceki hükümlerin daha hafifletilmiş şeklinden başka bir şey değildir.

                                                    Mart 1922’de: Bu konu üzerinde durulmamıştır.

                                                    Lozan’da: Bundan söz edilmemiştir.

  1. MALÎ HÜKÜMLER

                                                    Sevres’de: İtilâf Devletleri, Türkiye’ye yardım olsun diye, İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcilerinden kurulu bir Maliye Komisyonu oluşturacaklar; bu komisyonda danışman olarak bir Türk komiseri bulunacaktır.

    Bu komisyonun görev ve yetkileri aşağıdaki şekilde olacaktır:

  1. a) Türkiye’nin gelirlerini korumak ve artırmak için her türlü tedbiri alacaktır.
  2. b) Türk Meclis-i Mebusanı’na sunulacak olan bütçe, daha önce Maliye Komisyonu’na verilecek ve onun kabul ettiği şekilde Meclis’e gönderilecektir. Meclis’in yapacağı değişiklikler, ancak komisyonca uygun görülürse yürürlüğe konabilecektir.
  3. c) Komisyon, malî kanun ve tüzüklerin uygulanmasını, doğrudan doğruya kendisine bağlı bulunan ve üyeleri kendisinin uygun bulacağı kimselerden seçilip tayin edilecek olan Türk Maliye Teftiş Hey’eti vasıtasıyla denetleyecektir.
  4. d) Düyûn-ı Umumiye (Genel Borçlar) idaresi ve Osmanlı Bankası ile anlaşarak Türkiye’nin para işlerini düzenleyecek ve düzeltecektir.
  5. e) Türkiye’nin, Düyûn-ı Umumiye’ye ayrılan gelirleri dışındaki bütün gelirleri bu Maliye Komisiyonu’nun emrine verilecektir. Komisyon bunlarla:

       Önce, kendisine ve Türkiye’de kalacak olan İtilâf Devletleri işgal kuvvetlerine ait giderleri karşılandıktan sonra, 30 Ekim 1918 tarihinden beri İtilâf Devletleri ordularının gerek bugünkü Türkiye’de gerek Osmanlı İmparatorluğu’nun başka yerlerindeki giderlerini ödeyecektir.

       İkinci olarak, Türkiye yüzünden zarar görmüş olan İtilâf Devletleri uyruklularının zarar ve ziyanını ödeyecektir.

       Türkiye’nin ihtiyaçları bundan sonra dikkate alınacaktır.

  1. f) Hükûmetçe verilecek her bir imtiyaz için Maliye Komisyonu’nun uygun bulması şarttır.
  2. g) Bugün yürürlükte olan bazı gelirlerin doğrudan doğruya Düyun-ı Umumiye tarafından toplanması usulü, Komisyon’un onayı ile mümkün olduğu kadar genişlemisen yaygınlaştırılacak ve bütün Türkiye’ye uygulanacaktır.

          Gümrükler, Maliye Komisyonu tarafından tayin veya işten çıkarılabilecek ve kendisine karşı sorumlu olacak bir genel müdürün yönetiminde bulunacaktır.

                                                      Mart 1921 teklifinde: Yukarıda sözü edilen Maliye Komisyonu Türk Maliye Nâzırı’nın fahrî başkanlığı altında bulunacaktır. Komisyonda bir Türk temsilci bulunacak ve bunun, Türk maliyesi ile ilgili konularda oyu olacaktır. İtilâf Devleteri’nin malî çıkarları ile ilgili konularda ise, Türk temsilcinin yetkisi, ancak danışma niteliğinde olacaktır.

    Türk parlamentosu, Türk Maliye Nâzırı ile Maliye Komisyonu tarafından ortaklaşa hazırlanacak olan bütçede değişiklik yapma yetkisini taşıyacaktır. Fakat bu değişiklik bütçenin denkliğini bozacak şekilde ise, bütçe onaylanmak üzere yeniden Maliye Komisyonu’na gönderilecektir.

    Türk hükûmeti, imtiyazlar verme hakkını yine elde edecektir. Ancak, Türk Maliye Nâzırı bu konudaki sözleşmelerin, Türk hazinesinin çıkarlarına uygun olup olmadığını, Maliye Komisyonu ile birlikte inceleyecektir ve bu konuda ortaklaşa bir karar alınacaktır.

                                                      Mart 1922 teklifinde: Maliye Komisyonu kurulmasından vazgeçilmektedir. Fakat, İtilâf Devletleri’ne olan savaştan önceki borçların ve aşırı olmayan bir tazminatın ödenmesi konusundaki gerekli denetlemenin Türk hâkimiyeti ilkesi ile bağdaştarılmasına çalışılacaktır.

    Savaştan önceki Düyûn-ı Umumiye komisyonu olduğu gibi bırakılacak, yukarıda belirtilen iş için İtilâf Devletleri’nce bir tasfiye komisyonu kurulacaktır.

                                                     Lozan’da: Bu gibi bağlayıcı hükümlerin hepsi kaldırılmıştır.

  1.   İKTİSADÎ HÜKÜMLER

                                                     Sevres’de: Kapitülasyonlardan yararlanma hakkı savaştan önce bunlardan yararlanan İtilâf Devletleri uyruklularına geri verilecek; bu hak, bunlardan daha önce yararlanmamış olan Yunanistan, Ermenistan  v.b. devletler uyruklarına da tanınacaktır.

    (Bu haklar arasında, birçok vergiden muaf olma hakkının bulunduğu ve vatandaşlık bölümünde görüldüğü üzere, her Türk vatandaşının, İtilâf Devletleri’nden birinin vatandaşlığına girmesine engel olma hakkının bizden alındığı hesaba katılırsa, bu hükmün genişliği daha iyi anlaşılır).

    Gümrük tarifeleri için 1907 tarifesi (% 8) yeniden yürürlüğe konulmaktadır.

    Türkiye, İtilâf Devletleri gemilerine en azından Türk gemilerine verdiği hakkı tanıyacaktır.

    Yabancı postalar yeniden kurulacaktır.

                                                        Mart 1921 teklifinde: Bazı şartlara bağlı olarak yalnız yabancı postaların kaldırılmasının düşünüleceği söylendiğine göre, diğer hükümler olduğu gibi bırakılmaktadır.

                                                        Mart 1922 teklifinde: İngiliz, Fransız, İtalyan, Japon ve Türk temsilcilerinden ve kapitülasyonlardan yararlanan öteki devletlerin uzmanlarından oluşan bir komisyon, barışın yürürlüğe girmesinden sonra geçecek üç ay içinde, İstanbul’da toplanıp kapitülasyon sisteminin değiştirilmesiyle ilgili teklifler hazırlayacaktır.

    Bu teklifler, malî konularda, yabancı uyrukluların Türklerle eşit vergi vermesini sağlayacaktır. Bu tekliflerde, gümrük vergisinde gerekli görülecek değişikliklerin yapılmasına da yer verilecektir.

                                                           Lozan’da: Kapitülasyonların her türlüsü kökünden ve ebadî olarak kaldırılmıştır.

  1. BOĞAZLAR KOMİSYONU

                                                        Sevres’de: Kendine has bayrağı, bütçesi ve polis kuvveti bulunacak olan bu komisyon, gemilerin boğazlardan geçmesi, fenerler, kılavuzluk v.b. işlerle uğraşacak ve daha önce Yüksek Sağlık Kurulu’nun yaptığı görevlerle, kurtarma işleri artık bir komisyonun gözetimi altında ve onun vereceği talimat çerçevesinde yerine getirilecek ve komisyon, Boğazlar’ın serbestliğini tehlikede sayınca İtilâf Devletleri’ne başvurabilecektir.

    Komisyonda Amerika, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya ve Rusya’nın temsilcileri ikişer oya sahip olacaklardır.

    Amerika istediği zaman, Rusya da Milletler Cemiyeti’ne girdiği andan başlayarak bu komisyonu katılabileceklerdir.

    Komisyon üyeleri, diplomatik dokunulmazlıktan yararlanacaklardır. Komisiyona sırayla ve ikişer yıl süreyle, ikişer oya sahip devletlerin temsilcileri başkanlık edecektir.

                                                         Mart 1921 teklifinde: Türk temsilcisi de iki oya sahip olacak ve Boğazlar Komisyonu’na başkanlık edecektir.

                                                          Mart 1922 teklifinde: Aynı şekilde, Türk temsilcisi komisyona başkanlık edecektir. Boğazlarla ilgili bütün devletler komisyonda temsil edilecektir.

                                                           Lozan’da: Komisyonun başkanlığı bize verilmiştir. Komisyonun görevi, gemilerin Boğazlar’dan geçişinin Boğazlar Sözleşmesi hükümlerine uygunluğunu sağlamaktan ibarettir. Komisyon her yıl Milletler Cemiyeti’ne rapor verecektir.

    Yine bu anlaşmayla, İstanbul’daki Milletlerarası Sağlık Kurulu kaldırılarak, sağlık işleri Türk hükümetine bırakılmıştır.

    Saygıdeğer Efendiler, Lozan Barış Antlaşması’ndaki hükümleri öteki barış teklifleriyle daha fazla karşılaştırmanın yersiz olduğu düşüncesindeyim. Bu antlaşma, Türk milletine karşı, yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevres Antlaşması ile tamamlandığı sanılmış büyük bir suikastın sonuçsuz kaldığını bildirir bir belgedir. Osmanlı tarihinde benzeri görülmemiş bir siyasî zafer eseridir.”

 

Kurtuluş Savaşı Hava Harekatı Konu Başına Dönüş İçin Tıklayınız

Editör :     Ercan ÇETİNERLER

KAYNAKLAR

Copyright © 2000-2003 Tayyareci

 

İtalya’nın Antalya’yı İşgali

 

Göksel Mahir Yılmaz tarafından yazıldı.
Salı, 01 Kasım 2011 14:27
Kırmızı kanatlarında küçük birer siyah benek bulunan Adalya kadar güzel olan Antalya ise “pazarlanmayı” değil, yaşanılır bir kent olmayı bekliyor.

 

İtalya’nın Antalya’yı İşgali

28 Mart 1919 tarihi Antalya için önemli bir tarihti. Bu tarihte İtalyan birlikleri Antalya’yı ( O zamanki adıyla Adalya’yı) işgal ettiler. Adalya adı Attolos’un Attalia kentinden geliyor derler. Ama Aynı Adalya iki kırmızı kanadında da birer siyah benek bulunan küçücük uğur böceğinin de adıdır. Benim güzel şehrim, bir uğur böceği kadar nazik ve korumasız şehrimin adıdır Adalya.

Daha Balkan Savaşı döneminde (1913)  İtalya’nın Antalya konsolosu Marki Agostini Ferrante, İtalya’nın Antalya üzerine olan ilgisini gösteriyordu. Örneğin, Antalya kalesinden taş sökerek ev temellerinde kullananları tespit eder etmez derhal olay yerine gidiyor ve “bu eserler Romalıların, yâni İtalyanların eserleridir. Bunları hiç kimse tahrip edemez” diyerek müdahale ediyordu. Şu anda dünya uygarlığının önemli bir parçası olan surların korunmuş olmasında Marki A. Ferrante’nin önemli bir payı vardır.

1919 Şubat ayının son günlerinde Antalya cezaevinden bazı mahkûmların firar etmesi üzerine 22 Mart 1919 tarihinde Antalya’ya gelerek iskeleye demirleyen Regena Elena adlı savaş gemisinden ayrılan birkaç asker günümüzde yanık hastane adıyla tanınan İtalyan Hastanesindeki İtalyan hemşireleri ve İtalyan rahibelerin bulunduğu İtalyan Okulunu korumak üzere karaya çıktı. Kaymakamlık bu askerlerin hastane ve okul binalarının dışına çıkmamaları kaydıyla 10 kişilik bu askeri birliğin karaya çıkışına izin vermişti. İtalyan komutanlığının az sayıda askerle karaya çıkma gerekçesi daha sonra İtalyan işgalinin gerekçesi olmuştur.

O zamana kadar İtalyan askeri komutanlığı ve İtalyan askerleri şimdi Kaleiçi yat Limanı dediğimiz bölgeye demirlemiş Regena Elene adlı askeri gemide bulunuyordu. İtalya Deniz Kuvvetleri için Kuzey İtalya’da La Spezia bölgesinde, bugün de İtalyan deniz Kuvvetlerinin merkez üssü olarak kullanılan limanda 1901 yılında kızağa konulan ve 1907 yılında servise alınan, Regena Elene adlı savaş gemisi Antalya’ya gelmeden önce Kuzey Afrika’da Osmanlı-İtalya savaşında da kullanılmıştı.  Karaya çıkan askeri birlik İtalyan Hastanesi ve İtalyan okuluna konuşlandı. Ayrıca, Antalya’nın İtalyan Kontrol Memuruna Hükümet binasında bir oda verildi.

ŞEHRİN İLERİ GELENLERİNİN İMZALADIĞI “ DAVETİYE”,

İşgalden önce de Antalya’da sivil İtalyan vatandaşları vardı. Bunların bir kısmı Arkeolojik araştırmalar yapıyorlardı.  Burada bulunan vatandaşlarına hizmet verileceği gerekçesiyle şehirde bir de telsiz-telgraf merkezi kurmuşlardı. Bunun dışında bölgede bir İtalyan Okulu kurmak için İtalya’dan öğretmenler ve rahibeler getirmişlerdi. İşgalden önce de Antalya’da hatırı sayılır sayıda sivil İtalyan vardı. Şehrin ileri gelenleri Regena Elene’ye davet edilerek gemi gezdirildi. Daha sonra da onlara bir belge imzalatıldı. Bu belge, şehre İtalyan askerlerinin çıkarılmasını talep ettiklerini gösteren bir belgeydi.  Bir söylentiye göre İtalyanlar bu belge karşılığı rüşvet vermişlerdi. Daha sonra Burdur’un işgalinde de aynı yöntemin kullanıldığı düşünülürse bunun gerçek olma payı vardır. (Burdur işgalinde İtalyan ordusu kendileriyle işbirliği yapan kentin ileri gelenlerine otomobil ve para vermişlerdi.)

Bir başka söylentiye göre ise gemiye çıkan şehrin ileri gelenleri imzaladıkları belgenin kentte bulunan İtalyan askerlerinin kendilerine kötü davranmadıklarını gösteren bir belge olduğunu sanarak belgeyi imzalamışlardı. Antalya esnafından ileri gelenler tarafından imzalanan bu belge İtalyanlar tarafından “şehre davet edildik” şeklinde kullanılarak Antalya’nın işgalinin hukuki gerekçesi olarak kullanılmıştır.

İŞGALE HAZIRLIK “PROVOKASYONLAR”

27 Mart 1919’da Antalya’dan Burdur’a giden bir posta arabası soyuldu. Soyguncular yakalanamadı. Aynı gece Kaleiçi’nde Rum nüfusun yaşadığı Yenikapı mahallesinde bir kutu barut patladı. Bu eylemin de sorumluları yakalanamadı. Bu eylemlerin İtalyanlardan para alan kişilerce düzenlendiği iddia edildi. Antalya’daki gelişmelere devam etmeden önce İtalyanların Antalya’nın işgalinde kullandıkları iddialara değinmek istiyoruz. Bomba patlama olayından sonra yapılan incelemeler, patlamanın İtalyanların bir “düzeni” olduğunu gösterdi. Asayişsizlik iddiası da gerçeği yansıtmamaktadır. İzmir’deki İngiliz temsilciliği, bir yüzbaşıyı bu iddiayı incelemek üzere Antalya’ya gönderdi. Bu İngiliz Yüzbaşı Antalya’nın işgaline sebep olarak gösterilen asayişsizlik iddiasını “İtalyanlar tarafından tertip edilen hile” olarak belirtmişti.  Antalya halkı şehirlerinin işgalini İtilâf Devletleri hükümetlerine telgraflar göndererek protesto etmiştir.

İŞGAL

28 Mart 1919 Cuma sabahı şehrin idari amirine başvuran İtalyan komutanlığı, şehirde İtalyan okulunda bulunan rahibelerin korktuğu gerekçesiyle 10 kişilik bir askeri birliği şehre çıkartmak için izin istedi. Askerlerin İtalyan okulundan çıkmamaları şartıyla izin verildi. Bunun üzerine saat 15.00 den itibaren İtalyan askerleri karaya çıkmaya başladı. 300’den fazla İtalyan askeri ile Antalya kısa sürede işgal edildi.

İşgal güçlerinin komutanı Amiral Gino Alessandro, işgal duyuran bir bildiri hazırladı ve Antalya halkına duyurdu. Bildiride özetle, bir posta arabasının soyulduğu, bir bomba patladığı ve bu olaylardan ötürü bir grup İtalyan askerinin güvenliği sağlamak amacıyla şehre gireceği bildiriliyor ve halktan İtalyan askerlerinin talimatlarına uymaları isteniyordu. Hükümet konağının kapısında ki, icra ilanları panosuna Amiral G. Alessandro’nun işgal bildirisinin bir kopyası, yarım bir kâğıda ve oldukça çirkin ve eski bir Türkçe ile asılmıştı.

İTALYA’NIN ANTALYA İŞGALİNDE YAYINLADIĞI BİLDİRİ METNİ

28 Mart 1919 tarihinde İtalyan işgal kuvvetleri komutanı Denizci Albay Giano Alessandro imzasıyla bir bildiri yayınlandı. Bu bildiri işgal gerekçesini açıklıyor ve halktan ve askeri birliklerin talimatlarına uymalarını istiyordu.

“Antalya ahalisinin can ve mallarının emniyeti taht-ı tehlikededir. Bu son günlerde vahim asayişsizlik ile ölü ve mecruh vukua gelmiştir. Hapishaneden firar ile etraftan gelen muzır eşhas tarafından fenalıklar ika edilmektedir. Dünkü gün İzmir ile İstanbul’a giden posta soyuldu. Bugün sabahleyin memleketin merkezinde büyük bir bomba infilâk ettirildi. Antalya ahalisi tarafından vâki olan istida üzerine İtalya devlet-i fehimesi asakir-i bahriyesinin bir kısmı düvel-i müttefıka namına memurin ve zabıta-yı mahalliyenin muavenetiyle âsayiş-i umumiyeyi temin etmek için bugün Antalya’yı işgal ediyorlar. Herhangi bir millete mensup olursa olsun, menafı-i umumiye namına hülus-u niyet sahiplerini emirlerimizin tamamıyla muhafaza olunması için davet ediyoruz ve teda-bir-i şedide-i harbiyeyi ittihaz etmeğe mecbur olmayacağımızı ümid ile tatbik edileceği beyan olunur.”

İŞGALE KARŞI SAVAŞ BAKANLIĞININ TALİMATLARI

Antalya’nın İtalyanlar tarafından işgali ve karaya çıkan askerlerin keyfi davranışlarda bulunmaları üzerine Antalya kaymakam vekili gemi komutanı G. Alessandro’yu ziyaret etti. İtalyan komutan, askerlerin keyfi davranışlarını ancak yukarıdaki bildirinin halka ilân edilmesi halinde önleyeceğini söyledi. Bunun üzerine 57. Tümen komutanlığı Antalya’daki 176. Alay’a, “İtalyanların işgaline rağmen Türk memur ve görevlilerin göreve devam etmelerini ve İtalyanların yapacakları her kanunsuz hareketin protesto edilmesini” emretti. İzmir’deki 17. Kolordu komutanlığı işgali, İzmir’deki İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcileri nezdinde protesto etti ve durumu Harbiye Nezareti’ne yazdı. Harbiye Nezareti, Antalya kaymakamlığına 29 Mart’ta, “Antalya’nın işgali hususunda endişelenecek bir durum olmadığını, Bakanlığın, meselenin çözümlenmesi için girişimde bulunduğunu ve İtalyanlarla iyi ilişkiler kurarak güvenliğin korunması gerektiğini” bildirdi. Bakanlığın 31 Mart tarihli ikinci yazısında, “Antalya’ya asker çıkarılmasının bir işgal olmadığı, güvenliği sağlayan mahalli güçlere yardım amacıyla yapıldığı ve hükümet otoritesini sarsacak hareketten kaçınılması konusunda, İstanbul’daki İtalya yüksek komiserliği tarafından Rodos’taki başkumandanlıklarına direktif verildiği” bildirildi.

İŞGAL GÜNLERİ

İşgalden kısa bir süre sonra İtalyanların Antalya’da kendilerine göre bir düzen kurdukları görülüyor. İşgali 300 civarındaki bir asker sayısıyla gerçekleştiren İtalyanlar bu mevcudu 30 Mart 1919’da 6oo’e çıkardılar. Bu askerler şehrin içine ve çevresine çadırlı ordugâhlar kurarak yerleşmişler, postalar ve nöbetçiler görevlendirmişlerdir. Silâh ve mühimmat ambarlarını kontrol altına almışlar, Antalya’daki silâh ve mühimmatın başka yerlere nakline izin vermemişler, yollara yerleştirdikleri posta noktalarında yolcuların kontrolünü yapmaya başlamışlardır. 1922 yılında Antalya’nın nüfusu 24.000 civarında idi ve bu nüfusun 16.000’i Müslüman 8.000’i ise Hıristiyan, Yahudi ve Ermeni vatandaşlardan oluşmaktaydı.

Antalya’nın işgalinden sonra İtalyanlar çevrede denetimi sağladıkları gibi şehrin 45 km. kuzeyindeki Bademağacı mühimmat deposunu da işgal ettiler. Burada bulunan piyade ve topçu cephanesinin deposu, o sırada Antalya’da bulunan 57. Tümen komutanı Albay M. Şefik Bey’in gayretiyle Burdur’un Çeltikçi köyüne nakledilebildi.  Antalya çevresinde sık sık keşif gezisi yapan İtalyan subay ve memurları yeni işgal bölgeleri hazırlamak için çaba göstermişlerdir. 8 Nisan 1919’da Burdur’a giden G. Alessandro ve Marchese A. Ferrante, Burdur Kaymakamına Fransızca bir kâğıt imzalatmak istemişlerse de Kaymakam kabul etmemişti. Antalya’daki İtalyan temsilci Marchese A. Ferrante, “Alanya’dan Marmaris’e kadar sahilleri tamamen işgal edeceklerini” söylüyordu.

İşgal günlerinde İtalyan işgal güçleri adeta Türkiye’nin bağımsızlık savaşına destek vermişlerdir. Şehirdeki yoksullara yiyecek ve çeşitli eşya vermişler, savaş sonrasının yoksulluğunu yaşayan ve açlıkla boğuşan Antalya için bu yardımlar önemli bir etki yapmıştı. İtalyanlar yeni okullar açtılar, İtalyan hastanesinde salgın hastalıklarla boğuşan Antalya halkına da hizmet sundular. Savaş günlerinde Antalya’da 6, Antalya’nın ilçelerinden ise sadece Elmalı’da 1 adet doktor bulunuyordu. Frengi salgını vardı. Bölgedeki bazı eski okulların yenilenmesi de bu dönemde yapıldı Antalya içinde ve Burdur yolunda bazı yol çalışmaları yapıldı. O dönemde Yunanistan’ın değişik bölgelerinden ve adalardan Türkiye^ye göçen nüfusa da yardım ettiler. Banco Di Roma Antalya’da bir şube açtı. İtalyanlar Türkiye ile savaşmamak için ellerinden geleni yaptılar. Bağımsızlık savaşında Yunanistan’a karşı Türkiye tarafında yer aldılar. Bunun yanında İtalyanlar Antalya’yı işgal ettikten sonra, burada telsiz-telgraf hane, okul, hastane ve İtalyan malı satmak için dört mağaza açmışlardı. İtalyanların açtığı bu okula İslam ve Rum fakir çocukları devama başlamışlardı.Buraya devam eden çocuklara ufak-tefek kırtasiye malzemesi ve sabahları ara sıra çikolata verilmekte idi. İtalyanların açmış olduğu okulda eğitim, hastanede de muayene parasızdı. Ayrıca İtalyan Hastanesi’ne İslamlar ve fakir memurlar müracaat ediyorlardı. Bunun yanında İtalyanların açmış oldukları mağazalarda, rayiç üzerinden mal satılıyordu.

Ancak bütün bunlar İtalyan işgalini haklı göstermedi. Antalya’da işgale karşı direnişler de oldu.

Mehmet Emin Adıson o zamanlar yayınladığı “Antalya” gazetesinde işgale karşı yazılar yazdı. Kaleiçi’nde eski bir evin mahzeninde mum ışığında bağımsızlık yazıları yazan bu gazeteci İtalyan işgal kuvvetleri tarafından tutuklanarak Rodos adasına sürüldü.

YUNANİSTAN’IN ANADOLU İŞGALİ VE İTALYA

15 Mayıs 1919 tarihinde ise Yunanistan Aydın, Manisa, Turgutlu, Ayvalık ve İzmir’i işgal etti.  Yunanistan ve İtalya arasında bir kriz oluştu. İtalya Rodos dışında 12 adalar diye bilinen ve 1912’de işgal ettiği adalar zincirinde işgal güçlerini takviye etti. Türkiye’nin Yunanistan işgaline karşı savaşı sırasında, Yunanistan’ın zayıflaması ile vazgeçmiş görüldüğü bölgelere de gireceğini varsayan İtalya, zaman zaman bölgedeki direnişçi gruplara barınma ve lojistik destek de sağladı.

ANTALYA’DA İTALYAN BİRLİKLERİNİN KOMUTANLARI

İtalya, 16 Mart 1919’dan itibaren geçerli olmak üzere bir bildiri yayınlamıştır. Bildiri özetle şöyledir. ” Oniki Ada bölgesinden, bu adalarla Kuşadası körfezinden… Antalya ve ötesine kadar olan Anadolu kıyılarında kaza hakkına sahip olmak üzere bir “Deniz İstasyon Komandosu” kurulduğu, bu sularda faaliyette bulunan bütün gemilerle işbu yerler ve sahillerde bulunan İtalyan deniz hizmetindeki askerlerin bu komutanlığın emrine verildiği tâyin ve tespit edilmiştir.” Bu bildiri gereği de Antalya bölgesine komutanlar atanmıştır.

Antalya’da İtalyan birliklerinin komutanlığı değişik subaylar tarafından yapılmıştır.

29 Nisan 1919-24 Temmuz 1919 Giuseppe Battistoni.

24 Temmuz 1919-17 Ağustos 1919 Louis Bongiovanni

17 Ağustos 1919-18 Aralık 1919 Victor Elias

18 Aralık 1919-7 Ağustos 1920 Achille Porta

7 Ağustos 1920-29 Nisan 1922 Georgio Fusoni

ANTALYA’DA İTALYAN İŞGAL BİRLİKLERİ

Anadolu Yurtdışı Birlikleri:

1-      34. Piyade Alayı

2-      4. Bersaglieri Taburu (Keskin Nişancı Taburu)

3-      Roma Hafif Atlı Alayı’na ait 2 Süvari Bölüğü

4-      186.  Dağ Topçu Taburu

5-      Destek birimleri

6-      Ağustos 1922 tarihinde bilinmeyen sayıda uçak Antalya’ya getirilmiştir.

 

ROMA’NIN MİRASÇISI İTALYA

Anadolu’da egemen olmak isteyen İtalyanların Antalya’da arkeoloji çalışmalarına 19. yüzyılda başladıkları kabul edilmektedir. Ancak, Anadolu topraklarının İtalyan arkeoloji heyetlerinin geniş çaplı faaliyetlerine sahne olması Birinci Dünya Savaşının hemen öncesindeki yıllara rastlamaktadır. Trablusgarp Savaşından sonra güneybatı Anadolu’ya egemen olmak isteyen İtalya, 1913’te Antalya’da bir konsolosluk açtı. Konsolos olarak atanan Agostini Ferrante, bölgedeki eski eserlere sahip çıkar şekilde davranmaya başladı. İtalya, Antalya ve civarında hak iddia ederken kendisini Roma İmparatorluğu’nun mirasçısı olarak görmüştür. Böyle olunca da, eski eserleri incelemek ve ortaya çıkarmak için girişimlerde bulunmuştur. Ne var ki, bu heyetler yalnızca arkeolojik incelemeler yapmamış; aynı zamanda bölgeyi İtalyan nüfuzuna hazırlayacak çalışmalar da yapmışlardır. İtalyan yayılmacılığının öncüleri olan arkeoloji heyetlerine mensup bilim adamları, ülkelerine dönüşlerinde verdikleri konferans ve yazdıkları kitap/makalelerle İtalyan kamuoyunu Anadolu konusunda bilgilendirirken hükümetlerinin politikalarını oluşmasına da katkıda bulunmuşlardır.

Nitekim İtalya’nın Birinci Dünya Savaşına girerken İngiltere ve Fransa ile imzaladığı 26 Nisan 1915 tarihli Londra  ve 8 Ağustos 1917 tarihli  St. Jean de Maurienne gizli antlaşmalarında, arkeoloji heyetlerinin çalışma sahasını nüfuz bölgesi olarak seçmesi rastlantı değildir.

ANTALYA’DA İTALYAN ARKEOLOGLAR

Araya savaşın girmesi yüzünden İtalya’nın bu niyet ve girişimleri sonuçsuz kalmıştır. Fakat savaşın son ermesiyle birlikte İtalyanlar, Anadolu’da işe bıraktıkları yerden başlamışlardır. Gizli antlaşmalarla kendilerine vaat edilen yerleri işgal eden İtalyanlar, buralarda arkeolojik incelemeler yaptılar; antik dönemden kalan eserleri onardılar. Biagio Pace, Roberto Paribeni gibi arkeologlar, halkı kendi yanlarına çekmek için ülkeleri lehinde propaganda yaptılar. İtalyan arkeologlar, çalışmalarını bazen Osmanlı Hükümeti’nin bilgisi dâhilinde yapmışlar; kimi zaman kendi başlarına hareket etmişlerdir. Ortaya çıkarılan eski eserlerin hükümete bilgi verilmeden koruma altına alınması Osmanlı Devleti’nin tepkisine yol açmıştır. Belgelerden anlaşıldığı kadarıyla, İtalyan araştırmacılar, buldukları bir takım eski eserleri hükümete haber verme ihtiyacı duymadan ülkelerine götürmüşlerdir. Bu durumda olan eserlerin tam bir listesini çıkarmak mümkün değilse de, Osmanlı makamları arasında, İtalyanların çıkardıkları eserleri memleketlerine götürdüklerine dair yazışmalar vardır. Hükümetin tepkisine rağmen İtalyan arkeologların incelemeleri işgal dönemi boyunca devam etmiştir. Türkiye’nin bağımsızlık savaşında kazandığı zafer, Anadolu’daki İtalyan arkeoloji heyetlerinin faaliyetlerine son vermelerine yol açmıştır. Bu dönemdeki kadar yoğun olmasa da, Cumhuriyetin ilk yıllarında da bazı İtalyan arkeologları, Ankara Hükümetinin izniyle Anadolu’da çalışmışlardır.

Anadolu; geçmişte Roma İmparatorluğu egemenliğinde kaldığı için İtalyan arkeologlarının ilgisini çekmiştir. Bu ilgi günümüzde de devam etmektedir. Fakat bu çalışmalar, geçmişte İtalyanların hedeflerinden farklı olarak, dost iki ülkenin bilimsel işbirliği şeklinde yürütülmektedir. Bu çalışmaların sonuçları da kitap, makale ve sergi şeklinde Türk ve İtalyan kamuoylarıyla paylaşılmaktadır.

İTALYAN İŞGALİNİN SONU

Antalya’yı işgal eden İtalyan birlikleri, şehirde yerleşen İtalyan nüfusun büyük bir kısmını da gemilere alarak 5 Temmuz 1921 tarihinde Antalya’dan ayrılmışlardır. İtalyan işgalinin sona ermesiyle özellikle Müslüman olmayan kesimlere Rum, Ermeni ve Yahudi nüfusa baskılar başlamış ve çok miktarda ev ve arazi sahip değiştirmiştir. Bu “mülkiyet değişiklikleri”, Müslüman olmayan nüfusa yapılan saldırılar ayrı bir yazı konusudur.

SONUÇ OLARAK

28 Mart 1919 – 5 Temm

uz 1921 tarihleri arasında Antalya halkı değişik bir deneyim yaşamıştır. Açlığın, salgın hastalıkların ve savaş sonrası olabilecek bütün olumsuz koşulların etkisi altındaki Rum’u, Türk’ü, Ermeni’si, Yahudi’siyle bütün Antalya halkı İtalyan işgalini yaşamıştır. Savaş halkta yoksulluğun, acının katmerleşmesine, gençlerin ölümüne, salgın hastalıklara yol açmıştır. Ama aynı zamanda bir avuç insan zenginleşmiş, servetlerine servet katmıştır. Tıpkı günümüzde olduğu gibi “savaştan nemalanan” insanlar, işbirlikçiler, karaborsacılar ortaya çıkmıştır. İşgal sırasında işgalcilerle işbirliği yapanların, işgalin sona ermesi ile Rum, Ermeni ve Yahudilerin varlıklarına el koyanların ve bugün adına caddeler yapılan kentin ileri gelen ailelerinin o zamanki durumları ayrı bir çalışma konusudur.  Regena Elene gemisinde bir bildiri imzalayarak, İtalya’yı Antalya’ya işgale davet edenlerin isimleri ve bu davet öncesi ve sonrası mal varlıkları kaynaklarda vardır. Mehmet Emin Adıson gibi adı basın tarihine altın harflerle yazılan kahramanlar da araştırılmayı beklemektedirler.  Kırmızı kanatlarında küçük birer siyah benek bulunan Adalya kadar güzel olan Antalya ise “pazarlanmayı” değil, yaşanılır bir kent olmayı bekliyor.

< Önceki Sonraki >

 

 

 

14.MÜHİMMAT BÖLÜK KOMUTANLIĞI

176 piy7ade alyı

176 piyade alay 2 tab karargah destek bolugu

176 piyade alayı

176 piyade alayi 2 tabur karargah destek bolugu

176 pyade alay 2 tab karargah destek bolugu

176 PYD ALY MUH DES BÖL

176,piyade alayı

176.piyade alayı

176.piyade alayı muharebe destek bölüğü

 

 

 

 

                                               Ana Sayfa  |  TSK-Posta  |  Site Haritası

Ana Sayfa » Tarihten Kesitler » 9 Eylül 1922 İzmir’in Kurtuluşu

Birinci Dünya Savaşı sonunda, İtilâf Devletleri, Osmanlı Devleti ile 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzaladılar ve bu anlaşmaya dayanarak Anadolu’yu işgale başladılar. Türk milleti işgal hareketleri karşısında vatanını kurtarmak için 1919 yılında yer yer direniş hareketlerini başlattı. Bu hareketler, 19 Mayıs 1919 tarihinde Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a ayak basmasıyla kısa sürede merkezi bir nitelik kazandı.

Bu süreçte arka arkaya kazanılan Birinci İnönü, İkinci İnönü, Aslıhanlar-Dumlupınar ve Sakarya Meydan Muharebeleri ile yurdun kurtarılması yolunda önemli adımlar atıldı. 26 Ağustos 1922 sabahı dikkat ve titizlikle hazırlanan taarruz planı uygulamaya konuldu. 26-30 Ağustos 1922’de yapılan Büyük Taarruz, Türk İstiklâl Harbi’nin son safhasıdır. 30 Ağustos “Başkomutan Meydan Muharebesi” nde bir gün içinde Yunan ordusunun en önemli bölümü etkisiz hale getirildi. Böylece kesin sonuç beş gün içinde elde edilmiş ve hazırlanan plan tam bir başarıyla uygulanmış oldu.

Büyük Taarruz Panoraması

31 Ağustos günü Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi (ÇAKMAK), Batı Cephesi Komutanı İsmet (İNÖNÜ) ordu komutanları Yakup Şevki (SUBAŞI) ve Nurettin Paşa’ları karargahını kurduğu Çalköy’ünde toplayarak, kaçabilen Yunan kuvvetlerinin hızla takip edilmesini ve İzmir ile dolaylarındaki kuvvetleriyle birleşmemesi için üç koldan Ege’ye doğru ilerlenmesini doğru bulduğunu belirtti.

Başkomutan Mustafa Kemal Paşa “Sakarya” İsimli Atıyla

1 Eylül’de Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ordulara bir bildiri yayımlayarak şu tarihi emrini verdi: “Bütün arkadaşlarımın Anadolu’da daha başka meydan muharebeleri verileceğini göz önüne alarak ilerlemesini ve herkesin akıl gücünü, yiğitlik ve yurtseverlik kaynaklarını yarışırcasına esirgemeden vermeye devam eylemesini isterim. Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!”. Böylece düşmanın akıbeti de belirlenmiş oldu. Çalköy’de verilen bu tarihi emir üzerine İzmir’de “Akdeniz”i, Mudanya’da “Marmara” yı görmek için 8-9 günlük bir zaman kâfi gelecekti.

31 Ağustos’ta başlayan amansız takip sonunda Türk kuvvetleri 2 Eylül’de yıkıntılar haline gelmiş Uşak’a girdi. Burada Yunan Ordusu Başkomutanı General Trikopis tutsak edildi.

Takip Harekâtı insan üstü bir hızla ilerledi. Türk askeri dinlenmek ve uyumak istemiyordu. Çünkü kurtardığı her kasabanın, köyün, şehrin Yunanlılar tarafından yakıldığını, bölgedeki Türklerin de acımasızca katledildiğini görmekteydi.

9 Eylül günü 1 nci Kolordu Kemalpaşa’ya, 2 nci Kolordu Manisa’ya, 4 ncü Kolordu Turgutlu’ya ulaştı. Kuzeyde Kazancıbayırı’nda Yunan mevzilerine taarruz eden 3 ncü Kolordumuz düşmanı atarak Bursa’ya ilerledi. Türk süvarileri üç yılı aşkın süredir yas çeken İzmir halkının sevinç göz yaşları arasında İzmir’e girdi.

Türk Süvari Birliklerinin İzmir’e Girişi

Süvarilerimiz, İzmir’e girerken birkaç yerde hafif ateşle karşılaşmaktan başka bir olay olmadı, Kordonboyu’ndan geçerken bir İngiliz müfrezesi tarafından selamlandı. Türk bayrağı Hükümet Konağına ve Kadifekale’ye çekildi.

9 Eylül 1922 Günü İzmir Vilayet Konağı Balkonundaki Direğe Türk Bayrağı’nın Çekilişi

Birinci Süvari Tümeni Komutanı Mürsel Paşa bir Fransız harp gemisi telsizi vasıtasıyla, İzmir’e girildiğini Ankara’ya bildirdi. İzmir’de Türk halkının sevinci o denli büyüktü ki askerlerimiz çiçek yağmuru altında kaldı.

Başkomutan İzmir’in alınışı dolayısıyla ordulara şu tarihi mesajını yayınladı:

“İlk verdiğim Akdeniz hedefine varmakta orduların gösterdiği gayret ve fedakarlığı hürmet ve takdirle anarım. Elde edilen büyük muzafferiyetin yapıcısı olan kıymetli arkadaşlarıma en içten teşekkür ve tebriklerimi bildiririm. Orduların bundan sonra verilecek hedeflerin alınmasında da aynı fedakârlık yarışmasını göstereceklerine inancım tamdır”.

9 Eylül günü 3 ncü Kolordumuz Bursa’yı savunan Yunan birliklerini geri atarak şehri kurtardı. Türk Ordusu’nun İzmir ve Bursa’yı alması üzerine Mustafa Kemal Paşa, millete bir beyanname yayınladı. Torbalı ve Menderes Vadisi’nden çekilen Yunan birlikleri, Seydiköy civarında kısa bir çarpışmadan sonra süvarilerimiz tarafından esir alındı. 9 Eylül günü; Menemen yakılmadan kurtarıldı, Seydiköy Türk kuvvetlerinin eline geçti. Akıl almaz bir hızla ilerleyen piyade birlikleri de bir gün sonra Başkomutan ile birlikte İzmir’e gelmişti.

Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, yanında Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak ve Yaveri Salih Bozok ile birlikte İzmir’e geliyor. (10 Eylül 1922)

18 Eylül 1922 tarihine kadar yapılan Takip Harekâtı ile bütün Batı Anadolu’daki Yunan askerleri sınırlarımız dışına çıkarıldı.

15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkıp, Anadolu’nun hemen yarısını istila ederek, burada Yunan Asya İmparatorluğu’nu kurmak rüyasıyla üç seneyi aşkın bir süre içinde anayurdumuza saldıran düşman orduları, nihayet 18 Eylül 1922 gününde tek bir er kalmamak suretiyle vatanımızın bu bölgesinden tamamen temizlenmiş oldu.

Mağlup Yunan kuvvetlerinden İzmir’e dönebilen 12.000 kişilik grup,
savaş gemilerine bindirilerek Yunanistan’a gönderilmiştir.

Takip harekâtının başarı ile sonuçlanması yalnız Batı Anadolu’yu Yunanlılardan temizlemekten ibaret değildir. Türk ordusunun yaptığı bu harekât ile, İzmit bölgesinden İstanbul Boğazı’na, Balıkesir bölgesinden Çanakkale Boğazı’na kadar hayati önem taşıyan diğer stratejik hedefler de büyük bir ustalıkla İtilaf Devletleri’nin işgalinden, olaysız olarak ve barış yoluyla kurtarıldı.

9 Eylül 1922 tarihinde İzmir’in kurtuluşu sırasında şehit düşenlerin anısına
İzmir-Konak’ta yaptırılan İstiklâl Şehitliği

Takip Harekâtı; Türk ordusunun kahramanlığı yanında askeri ve siyasi alanda gösterdiği yüksek sevk ve idare ile birlikte kudret ve kabiliyetini de ispat eden büyük bir eserdir.

Türk Ordusunun kazandığı bu zafer, Mudanya Ateşkes Antlaşması’na giden süreci başlattı. Türkiye, Mudanya Ateşkes Antlaşması’ndan sonra 24 Temmuz 1923’te Lozan Barış Antlaşması’nı imzaladı. Böylece Türk milleti, varlığını bütün dünyaya kabul ettirmiş, Türk devleti de tam bağımsızlığını kazanmış oldu.

 

 

  • BÜYÜK TAARRUZ’UN ŞANLI KOMUTANLARI

www.defenceturk.com/index.php?topic=2345.0;wap2

Alay Komutanı 123-Yrb.Mazhar176.Alay Komutanı 124-Yrb.İrfan-190.Alay Komutanı 125-Yrb.Mustafa Kazım-61.Tümen Topçu Alay Komutanı 126-Alb.Cemil-1.

Bu sayfayı 3 kez ziyaret ettiniz. Son ziyaret tarihi: 02.04.2012

  • KOCATEPE BÜYÜK TAARUZ UYGULAMA VE ARAŞTIRMA …

www.aku.edu.tr/web/IcSayfa.aspx?ID…

Büyük Taarruz’da Albay olarak Kolordu dereceli Kocaeli Grup Komutanlığı görevinde idi. General Büyük Taarruz’da Kurmay Yarbay rütbesi ile 7’inci Alay Komutanlığı yapmıştır. General ….. Albay Mazhar. 1877 yılında İstanbul’da doğdu. 1920-1923 yıllarında katıldığı türk Kurtuluş Savaşı’nda Yarbay rütbesi ile 176. Alay

Bu sayfayı 4 kez ziyaret ettiniz. Son ziyaret tarihi: 02.04.2012

  • [PDF]

TÜRK ĐSTĐKLÂL HARBĐNDE TERFĐ VEYA TAKDĐRNAME ĐLE …

www.atam.gov.tr/templates/resimler/File/Belgeler/…/s25baycan.pdf

Dosya türü: PDF/Adobe Acrobat – Hızlı Görünüm
2. Ocak 1937’de öldü. 176 Kur. Yarbay Mehmet Hulusi 24 ncü Tümen Komutanı, 18 nci Tümen …. 38 Yarbay Mazhar (Alb.) Đstanbul (1308-P. 74) …. 298 Binbaşı Nazım (Yb. ALPAY) 41 nci Tümen 16 nci Alay Komutan Ve-. Uhri (1313-P. 73) kili.

Bu sayfayı 02.04.2012 tarihinde ziyaret ettiniz.

Okumaya devam et  İDRAK EDEBİLMEK

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir