İMAM BAŞKOMUTAN: ” ASKER İLK HEDEFİN İDLİB’ TİR, İLERİ ”  

Çok kez belgelendi, ABD eski Başkanı B. Obama dönemi Arap Baharı sürecinde; Pentagon ve  Merkezi Haber Alma Teşkilatı (CIA), BM Güvenlik Konseyinin kararlarını mütemadiyen ihlâl ettiler.
ABD vekil gücü El Kaideci İŞİD gibi İslamcı Cihad örgütleriyle birlikte devasa silah, çalıntı petrol, uyuşturucu, tarihi eser vb. kaçakçılıkları örgütlediler.
Dökülen sel gibi kandan ağırlıklarınca servetler edindiler...
 
*
Özel şahıs ya da şirketler bu tip kaçakçılıklarda paravandır, yerel hükümetlerin rızası olmadan hassas malzemeler ihraç edilemez.
Nitekim AKP hükümeti de İslamcı yeni Osmanlı hevesi, Ortadoğu'da değişimi yönetme iddiası ve bu siyasetine de sermaye oluşturma emeliyle,
Libya, Mısır, Yemen, Suriye ve Irak iç savaşları sürecinde Pentagon ve CIA  çetesinin en önemli  ortaklarından biri oldu.
Türkiye'nin "Yurtta Barış, Dünyada Barış" temelindeki dış politikasını; Batı Medeniyetinden ayrılmak ve İslam Medeniyetine dönmeyi hedefleyen saldırgan bir vizyonla değiştirdiler ama ancak Karun gibi zenginleşebildiler...
 
*
O günlerde Örgüt, hükümet ve bunlara dahil olan herkes "Ali Kıran Baş Kesen"di...
Sahada nerede olursa olsun bir şahsın yeri bulunur: Ortadan kaldırılır: Gizli hapishaneler kurulur: Burada işkencenin bini bir paradır ve Beyaz Saray'ın işine gelmeyen rejimleri yıkarlardı...
Herşey hukuk dışıydı ve mütemadiyen suç işliyorlardı...
 
*
Bugün Başkan D.Trump, güvenlikle ilgili kurumların denetim altına alınması ve Obama döneminin sorgulanmasıyla istihbarat servislerinde kapsamlı bir reformun yapılmasını öngörüyor...
Bu kurumlarda "En iyinin, birincinin yerini alması" süreci devam ediyor.
Amerikalı Demokratlar ve dünyanın her yerindeki yandaşları güvenlik ve istihbarat servislerinin işledikleri suçlar ortaya dökülmesin diye D.Trump yönetimine akıllara zarar  türlü engeller çıkarıyor...
 
*
İşte AKP İktidarı, Ortadoğu'da değişimi yönetme iddiasıyla Pentagon ve CIA ile ortak işe koyulmuştur.
Şimdi her yeni gelişme ve başarısızlık ile politikasını tutarsızlıkla yenilemeyi büyük bir anlaşılmazlıkla sürdürüyor.
 
*
Cenevre'den Astana'ya kayan bir politika değişikliği ve dışarıda ABD ve Rusya arasındaki gerilimden, içeride Kürtlere engel olmak temel politikasıyla milliyetçi damar ve seferberlik halinin devamından yararlanıyor...
Savaşın, üstelik içeride OHAL'in devamı ile  her tür hukuksuzlukları örtbas etmek istiyor... 
 
*
AKP hükümeti Astana'da kendini oyun kurucu olarak tanımlıyor.
Aslında Türkiye'nin elini güçlü tutan  saha hakimiyeti olan Ahrar El Şam  gibi İslamcı örgütler ile Demokratik Suriye Güçleri'dir.
Bugün bu gruplar saha hakimiyetini yitirmiş ve bir manivela kuvveti olmaktan çıkmıştır.
Buysa Türkiye'nin Rusya ve İran'a karşı elini zayıflatıyor.
Ahrar El Şam  gibi İslamcı örgütlerin finansörü Katar'ın da  zor durumda olması, Türkiye'nin güç kaybetmesi anlamına geliyor...
 
*
Bu noktada; Suriye'de  Irak ve  Suriye arasında köprü görevi yapan Deyr ez-Zor şehri İŞİD kuşatmasındadır.
Suriye'nin batısında çatışan rejim güçleri ve Rusya; İŞİD'in Deyr ez-Zor'dan çıkarılmasını sağlayamamış,
Nihayet Rusya, ABD ile anlaşarak çatışmasızlık bölgelerinin ilanıyla, şimdi Suriye Ordusu ile birlikte birincil önceliği Deyr ez-Zor'a veriyor ve saldırıya hazırlanıyor...
 
*
Ama aynı zamanda ABD'de, Suriye-Irak sınırına olan ilgisini arttırmış ve Deyr ez-Zor'u önceliğine almıştır. 
Enerji nakil hatlarıyla Deyr ez- Zor, Şii güçler içinde stratejik önem arz ediyor.
Irak yönünden sınıra dayanan Haşdi Şaabi Şii güçleri, Irak yönetimine baskı uygulayarak Suriye tarafına geçmeyi öngörüyor.
Nitekim ABD; Suriye-Irak  sınırına özel kuvvetlerini yerleştirerek muhalif güçleri güneyden yakınlaştırmaya çalışmış ancak Rusya hava saldırısı ile buna engel olmuştur.
Gelinen noktada  Deyr ez-Zor'da iki büyük güç arasında ki mücadeleye İran'da katılmış bulunuyor...
 
*
Geçen hafta ABD'nin, Rusya'ya ve İran'da rejim değişikliğine hafifçe dokunan referanslar eşliğinde yeni yaptırım kararları;
Ardından İran ile yapılan Nükleer anlaşmanın Ekim'deki gözden geçirmede İran'ın uyumluluğunun yeniden belgelendirilmesinde yeni bahaneler yaratılacağı ve Nükleer Anlaşma'nın iptal edileceğine ilişkin sinyaller;
 
*
Rusya Başbakanı D. Medvedev'in, Trump'ın acizlik göstererek tüm yetkilerini Kongre'ye devrettiği ve yeni yaptırımlar sonrası ABD-Rusya ilişkilerinin düzelmesine dair umutların ortadan kalktığı,
İran Cumhurbaşkanı H. Ruhani'nin ise "Tüm dünya bilsin ki anlaşma ihlal edilirse İran ulusu ve hükümeti ortak tepkisini ortaya koyacaktır. Anlaşmayı yırtıp atmakta kararlı olanlar, aynı zamanda kendi politika yaşamlarını da parçalara ayırdıklarını bilmelidir " açıklamalarıyla,
Rusya ve İran'ın askeri ve teknik işbirliğini güçlendirme kararına yol açmıştır...
 
*
Şimdi Rusya'nın İran'a desteğinin sürdüğü şu sırada bir mücbir sebep durumunda, Suriye'de bulunan Rusya'nın İran'a " hem Suriye'de bir bölge hem de Uranyum" vereceğinden korkuluyor.
İran'ın birkaç hafta içinde nükleer bombalar üretebileceği ve birkaç kısa yılda ölümcül bir nükleer dünya gücü haline gelebileceği düşüncesi ABD ve İsrail'i deli ediyor...
 
* 
Bunlarin ötesinde Deyr ez-Zor;
Kürtlerin kontrolünde Demokratik Suriye Güçleri'nin Rakka'dan sonra Deyr ez-Zor'a yürüyeceğini duyurmasıyla Türkiye'yi de çok yakından ilgilendiriyor.
Rusya  Demokratik Suriye Güçlerinin ilerleyişinin artık durdurulması gerektiğinden yanadır. Dolayısıyla bu süreçte Rusya'nın Deyr ez-Zor çıkarları ile Türkiye'nin Rojava çıkarları birleşiyor.
 
*
Ama  Suriyeli Kürtler, Ocak'a kadar kontrol ettikleri topraklarda özerk bir yapının tesis edilmesi için yerel konseyler ve bölgesel meclisler için seçim düzenleyeceklerini duyurmuşlardır.
Esad rejimi ise nihai olarak Kürtlerin elindeki toprakların kontrol edileceğini bildiriyor...
 
*
ABD ise İsrail ile birlikte oluşturduğu strateji doğrultusunda Suriye'de de "Kürdistan kurulması" hedefini zorluyor;
 İŞİD'den kurtarılacak bölgelere YPG- PYD liderliğinde Kürtlerin yerleştirilmesini, PYD'nin ilan ettiği üç kantonun birleştirilmesiyle Doğu Akdeniz'e ulaşan Kürt devletinin meşruiyetini öngörüyor. 
 
*
Şimdi Türkiye, tüm güçlerin Deyr ez- Zor'da çakışan çıkarları ve oluşan çelişkilerden hareketle,  Suriye'de Kürt siyasetine karşı yeni bir hamleye kalkışıyor.
Nitekim AKP Genel Başkanı Erdoğan "İstiklalimize ve istikbalimize yönelik senaryoları bozmanın bedelini kendi topraklarımızda ödemektense Suriye ve Irak'ta ödemeyi tercih ederiz.
Fırat Kalkanı Harekatı ile Suriye'deki terör oluşumu projesinin kalbine soktuğumuz hançeri, yeni hamlelerle genişletmekte kararlıyız. Çok yakında bu konuda yeni ve önemli adımlarımız olacak​" duyurusunda bulunuyor.
Çok açık TSK; Azez-Mare hattına ve Idlib'e karadan saldırmaya hazırlanıyor...
 
*
18-24 Temmuz'da ki çatışmalarda Hatay iline sınır olan İdlib; El Kaide bağlantılı Nusra Cephesi'nin ana bileşeni Heyet Tahrir El Şam (HTŞ) örgütünün eline geçmiştir.
Türkiye ciddi bir açmazla karşı karşıya bulunuyor.
AKP hükümetinin desteklediği Ahrar El Şam  gibi İslamcı örgütler İdlib'in güneyinde Hama kırsalına çekilince, şimdi İdlib'deki denge El Kaide çizgisindeki bir yapının elindedir.
Üstelik, Bab El Havva ve Hirbet El Coz  sınır kapıları da  esasen El Kaideci örgütlerin kontrolündedir. 
 
*
Bu yüzden Türkiye'den gelen insani yardım malzemeleri El Kaide kontrolü altında güya adreslerine ulaşıyor.
Bu yüzden "Türkiye hükümeti El Kaide alanındaki bölgelere yardım ediyor" suçlamasına yol açılıyor.
Türkiye'nin bu ithamdan kurtulması gerekiyor ama sahada güç dengelerindeki değişim, Türkiye'nin İdlib ve Afrin'le ilgili planlarını etkileyecek bir boyuta evrilmiştir...
 
*
Türkiye'nin Rusya ile açık bir mutabakatı olmamakla birlikte yapmak istediği asıl şey; Kürtlerin kontrolündeki Afrin'i tamamen kuşatmaktır.
Afrin, halihazırda Türkiye'nin Fırat Kalkanı güçlerinin kuşatması altındadır.
Yine de Afrinliler, Tel Rıfat üzerinden Halep ve Menbic'e geçiş imkânına sahiptir ama AKP hükümeti bu kanalı da kapatarak tam çökertme stratejisi izlemek istiyor.
Ama  artık TSK'nın yanında ne Ahrar El Şam ne de diğer müttefik yapılar bulunuyor...
 
*
Türkiye yalnızdır.
1- AKP hükümeit ya HTŞ ile savaşı göze alıp İdlib'e girecektir ki; bu durumda İdlib'te yaşayanlar rejimin kontrolündeki bölgelere kaçacaklardır,
2- Ya da AKP hükümeti Rusya ve Suriye'nin bölgeye operasyon düzenlemesini kabullenip, İdlip'te yaşayanların Türkiye'ye kaçmasına izin verecektir.
 
 
*
Artık Türkiye sınırlarından tek bir kişinin bile geçişini istemiyor.
Üstelik Türkiye'nin İdlib'e müdahalesinin yol açacağı tepkiler, Fırat Kalkanı ile Cerablus- El Bab hattında İŞİD'e yapılan müdahaleden farklı reaksiyonlara da yol açacaktır.
HTŞ silahlarını Türkiye'ye çevirir mi, bilinmiyor ?
Suriye yönetiminin işgalci olarak tanıdığı Türkiye başka ülkeler tarafından da işgalci bir güç olarak değerlendirilir mi?
 
*
İdlib; süren Suriye Savaşında dananın kuyruğunun Türkiye aleyhine kopacağı yerdir.
Türkiye hükümeti nasıl ki, ABD'ye askeri partner olamayacağını gösterdiyse,
Şimdi de kullanılabilecek bir koz olmadığını Rusya'ya gösterecektir...
 
9. 8. 2017 - fig 25 02 2018 07 39 25
Çok kez belgelendi, ABD eski Başkanı B. Obama dönemi Arap Baharı sürecinde; Pentagon ve  Merkezi Haber Alma Teşkilatı (CIA), BM Güvenlik Konseyinin kararlarını mütemadiyen ihlâl ettiler.
ABD vekil gücü El Kaideci İŞİD gibi İslamcı Cihad örgütleriyle birlikte devasa silah, çalıntı petrol, uyuşturucu, tarihi eser vb. kaçakçılıkları örgütlediler.
Dökülen sel gibi kandan ağırlıklarınca servetler edindiler…
 
*
Özel şahıs ya da şirketler bu tip kaçakçılıklarda paravandır, yerel hükümetlerin rızası olmadan hassas malzemeler ihraç edilemez.
Nitekim AKP hükümeti de İslamcı yeni Osmanlı hevesi, Ortadoğu’da değişimi yönetme iddiası ve bu siyasetine de sermaye oluşturma emeliyle,
Libya, Mısır, Yemen, Suriye ve Irak iç savaşları sürecinde Pentagon ve CIA  çetesinin en önemli  ortaklarından biri oldu.
Türkiye’nin “Yurtta Barış, Dünyada Barış” temelindeki dış politikasını; Batı Medeniyetinden ayrılmak ve İslam Medeniyetine dönmeyi hedefleyen saldırgan bir vizyonla değiştirdiler ama ancak Karun gibi zenginleşebildiler…
 
*
O günlerde Örgüt, hükümet ve bunlara dahil olan herkes “Ali Kıran Baş Kesen”di…
Sahada nerede olursa olsun bir şahsın yeri bulunur: Ortadan kaldırılır: Gizli hapishaneler kurulur: Burada işkencenin bini bir paradır ve Beyaz Saray’ın işine gelmeyen rejimleri yıkarlardı…
Herşey hukuk dışıydı ve mütemadiyen suç işliyorlardı…
 
*
Bugün Başkan D.Trump, güvenlikle ilgili kurumların denetim altına alınması ve Obama döneminin sorgulanmasıyla istihbarat servislerinde kapsamlı bir reformun yapılmasını öngörüyor…
Bu kurumlarda “En iyinin, birincinin yerini alması” süreci devam ediyor.
Amerikalı Demokratlar ve dünyanın her yerindeki yandaşları güvenlik ve istihbarat servislerinin işledikleri suçlar ortaya dökülmesin diye D.Trump yönetimine akıllara zarar  türlü engeller çıkarıyor…
 
*
İşte AKP İktidarı, Ortadoğu’da değişimi yönetme iddiasıyla Pentagon ve CIA ile ortak işe koyulmuştur.
Şimdi her yeni gelişme ve başarısızlık ile politikasını tutarsızlıkla yenilemeyi büyük bir anlaşılmazlıkla sürdürüyor.
 
*
Cenevre’den Astana’ya kayan bir politika değişikliği ve dışarıda ABD ve Rusya arasındaki gerilimden, içeride Kürtlere engel olmak temel politikasıyla milliyetçi damar ve seferberlik halinin devamından yararlanıyor…
Savaşın, üstelik içeride OHAL’in devamı ile  her tür hukuksuzlukları örtbas etmek istiyor… 
 
*
AKP hükümeti Astana’da kendini oyun kurucu olarak tanımlıyor.
Aslında Türkiye’nin elini güçlü tutan  saha hakimiyeti olan Ahrar El Şam  gibi İslamcı örgütler ile Demokratik Suriye Güçleri’dir.
Bugün bu gruplar saha hakimiyetini yitirmiş ve bir manivela kuvveti olmaktan çıkmıştır.
Buysa Türkiye’nin Rusya ve İran’a karşı elini zayıflatıyor.
Ahrar El Şam  gibi İslamcı örgütlerin finansörü Katar’ın da  zor durumda olması, Türkiye’nin güç kaybetmesi anlamına geliyor…
 
*
Bu noktada; Suriye’de  Irak ve  Suriye arasında köprü görevi yapan Deyr ez-Zor şehri İŞİD kuşatmasındadır.
Suriye’nin batısında çatışan rejim güçleri ve Rusya; İŞİD’in Deyr ez-Zor’dan çıkarılmasını sağlayamamış,
Nihayet Rusya, ABD ile anlaşarak çatışmasızlık bölgelerinin ilanıyla, şimdi Suriye Ordusu ile birlikte birincil önceliği Deyr ez-Zor’a veriyor ve saldırıya hazırlanıyor…
 
*
Ama aynı zamanda ABD’de, Suriye-Irak sınırına olan ilgisini arttırmış ve Deyr ez-Zor’u önceliğine almıştır. 
Enerji nakil hatlarıyla Deyr ez- Zor, Şii güçler içinde stratejik önem arz ediyor.
Irak yönünden sınıra dayanan Haşdi Şaabi Şii güçleri, Irak yönetimine baskı uygulayarak Suriye tarafına geçmeyi öngörüyor.
Nitekim ABD; Suriye-Irak  sınırına özel kuvvetlerini yerleştirerek muhalif güçleri güneyden yakınlaştırmaya çalışmış ancak Rusya hava saldırısı ile buna engel olmuştur.
Gelinen noktada  Deyr ez-Zor’da iki büyük güç arasında ki mücadeleye İran’da katılmış bulunuyor…
 
*
Geçen hafta ABD’nin, Rusya’ya ve İran’da rejim değişikliğine hafifçe dokunan referanslar eşliğinde yeni yaptırım kararları;
Ardından İran ile yapılan Nükleer anlaşmanın Ekim’deki gözden geçirmede İran’ın uyumluluğunun yeniden belgelendirilmesinde yeni bahaneler yaratılacağı ve Nükleer Anlaşma’nın iptal edileceğine ilişkin sinyaller;
 
*
Rusya Başbakanı D. Medvedev’in, Trump’ın acizlik göstererek tüm yetkilerini Kongre’ye devrettiği ve yeni yaptırımlar sonrası ABD-Rusya ilişkilerinin düzelmesine dair umutların ortadan kalktığı,
İran Cumhurbaşkanı H. Ruhani’nin ise “Tüm dünya bilsin ki anlaşma ihlal edilirse İran ulusu ve hükümeti ortak tepkisini ortaya koyacaktır. Anlaşmayı yırtıp atmakta kararlı olanlar, aynı zamanda kendi politika yaşamlarını da parçalara ayırdıklarını bilmelidir ” açıklamalarıyla,
Rusya ve İran’ın askeri ve teknik işbirliğini güçlendirme kararına yol açmıştır…
 
*
Şimdi Rusya’nın İran’a desteğinin sürdüğü şu sırada bir mücbir sebep durumunda, Suriye’de bulunan Rusya’nın İran’a ” hem Suriye’de bir bölge hem de Uranyum” vereceğinden korkuluyor.
İran’ın birkaç hafta içinde nükleer bombalar üretebileceği ve birkaç kısa yılda ölümcül bir nükleer dünya gücü haline gelebileceği düşüncesi ABD ve İsrail’i deli ediyor…
 
Bunlarin ötesinde Deyr ez-Zor;
Kürtlerin kontrolünde Demokratik Suriye Güçleri’nin Rakka’dan sonra Deyr ez-Zor’a yürüyeceğini duyurmasıyla Türkiye’yi de çok yakından ilgilendiriyor.
Rusya  Demokratik Suriye Güçlerinin ilerleyişinin artık durdurulması gerektiğinden yanadır. Dolayısıyla bu süreçte Rusya’nın Deyr ez-Zor çıkarları ile Türkiye’nin Rojava çıkarları birleşiyor.
 
*
Ama  Suriyeli Kürtler, Ocak’a kadar kontrol ettikleri topraklarda özerk bir yapının tesis edilmesi için yerel konseyler ve bölgesel meclisler için seçim düzenleyeceklerini duyurmuşlardır.
Esad rejimi ise nihai olarak Kürtlerin elindeki toprakların kontrol edileceğini bildiriyor…
 
*
ABD ise İsrail ile birlikte oluşturduğu strateji doğrultusunda Suriye’de de “Kürdistan kurulması” hedefini zorluyor;
 İŞİD’den kurtarılacak bölgelere YPG- PYD liderliğinde Kürtlerin yerleştirilmesini, PYD’nin ilan ettiği üç kantonun birleştirilmesiyle Doğu Akdeniz’e ulaşan Kürt devletinin meşruiyetini öngörüyor. 
 
*
Şimdi Türkiye, tüm güçlerin Deyr ez- Zor’da çakışan çıkarları ve oluşan çelişkilerden hareketle,  Suriye’de Kürt siyasetine karşı yeni bir hamleye kalkışıyor.
Nitekim AKP Genel Başkanı Erdoğan “İstiklalimize ve istikbalimize yönelik senaryoları bozmanın bedelini kendi topraklarımızda ödemektense Suriye ve Irak’ta ödemeyi tercih ederiz.
Fırat Kalkanı Harekatı ile Suriye’deki terör oluşumu projesinin kalbine soktuğumuz hançeri, yeni hamlelerle genişletmekte kararlıyız. Çok yakında bu konuda yeni ve önemli adımlarımız olacak​” duyurusunda bulunuyor.
Çok açık TSK; Azez-Mare hattına ve Idlib’e karadan saldırmaya hazırlanıyor…
 
*
18-24 Temmuz’da ki çatışmalarda Hatay iline sınır olan İdlib; El Kaide bağlantılı Nusra Cephesi’nin ana bileşeni Heyet Tahrir El Şam (HTŞ) örgütünün eline geçmiştir.
Türkiye ciddi bir açmazla karşı karşıya bulunuyor.
AKP hükümetinin desteklediği Ahrar El Şam  gibi İslamcı örgütler İdlib’in güneyinde Hama kırsalına çekilince, şimdi İdlib’deki denge El Kaide çizgisindeki bir yapının elindedir.
Üstelik, Bab El Havva ve Hirbet El Coz  sınır kapıları da  esasen El Kaideci örgütlerin kontrolündedir. 
 
*
Bu yüzden Türkiye’den gelen insani yardım malzemeleri El Kaide kontrolü altında güya adreslerine ulaşıyor.
Bu yüzden “Türkiye hükümeti El Kaide alanındaki bölgelere yardım ediyor” suçlamasına yol açılıyor.
Türkiye’nin bu ithamdan kurtulması gerekiyor ama sahada güç dengelerindeki değişim, Türkiye’nin İdlib ve Afrin’le ilgili planlarını etkileyecek bir boyuta evrilmiştir…
 
*
Türkiye’nin Rusya ile açık bir mutabakatı olmamakla birlikte yapmak istediği asıl şey; Kürtlerin kontrolündeki Afrin’i tamamen kuşatmaktır.
Afrin, halihazırda Türkiye’nin Fırat Kalkanı güçlerinin kuşatması altındadır.
Yine de Afrinliler, Tel Rıfat üzerinden Halep ve Menbic’e geçiş imkânına sahiptir ama AKP hükümeti bu kanalı da kapatarak tam çökertme stratejisi izlemek istiyor.
Ama  artık TSK’nın yanında ne Ahrar El Şam ne de diğer müttefik yapılar bulunuyor…
 
*
Türkiye yalnızdır.
1- AKP hükümeit ya HTŞ ile savaşı göze alıp İdlib’e girecektir ki; bu durumda İdlib’te yaşayanlar rejimin kontrolündeki bölgelere kaçacaklardır,
2- Ya da AKP hükümeti Rusya ve Suriye’nin bölgeye operasyon düzenlemesini kabullenip, İdlip’te yaşayanların Türkiye’ye kaçmasına izin verecektir.
 
 
*
Artık Türkiye sınırlarından tek bir kişinin bile geçişini istemiyor.
Üstelik Türkiye’nin İdlib’e müdahalesinin yol açacağı tepkiler, Fırat Kalkanı ile Cerablus- El Bab hattında İŞİD’e yapılan müdahaleden farklı reaksiyonlara da yol açacaktır.
HTŞ silahlarını Türkiye’ye çevirir mi, bilinmiyor ?
Suriye yönetiminin işgalci olarak tanıdığı Türkiye başka ülkeler tarafından da işgalci bir güç olarak değerlendirilir mi?
 
*
İdlib; süren Suriye Savaşında dananın kuyruğunun Türkiye aleyhine kopacağı yerdir.
Türkiye hükümeti nasıl ki, ABD’ye askeri partner olamayacağını gösterdiyse,
Şimdi de kullanılabilecek bir koz olmadığını Rusya’ya gösterecektir…
 
9. 8. 2017

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir