MÜFTÜ NİKAHI VE HAK, HUKUK, ADALET

R. T. Erdoğan Müslüman Kardeşler Teşkilatının hamisidir.
Batı'nın demokratik hukuk devletine giden zahmetli yoldan geçerken edindiği yaşam kültüründen ve demokratik geleneklerden yoksundur.
Ama İsrail'i kuşatan " Politik İslami Sistemdeki " coğrafyada, yeni Osmanlıların başı olarak günün birinde Hilafeti ve Kudüs'ü geri getireceğinin hayalinde yaşıyor.
Yakın geçmişte Batılı istilacıların ve onların işbirlikçilerinin Küdüs'ün işgalinden, Osmanlı'nın yıkılışından beri bu coğrafya ülkelerini ve toplumlarını tarihten dışlamaya çalıştıklarına inanıyor...
 
*
O yüzden islamcılığın şampiyonu olarak kendini yeniden icat etmeye çalışıyor!
En başta Sünni Arap dünyasında hayranlık kazanabilmek için Türkiye'nin gurur verici laik geleneklerini geri alıyor.
Hedeflerinde umulandan daha ziyadesini başarıyor...
 
*
Mesela Lâik Türkiye'nin "Yurtta Barış, Dünyada Barış" temelindeki dış politikasını;
Batı Medeniyetinden ayrılmak ve İslam Medeniyetine dönmeyi hedefleyen saldırgan bir vizyonla değiştirmiştir.
Türkiye'nin burnu pislikten kurtulmuyor ama bu saatten sonra kimsenin, hiçbir kurumun bu ülkenin rotasını doğruya çevirme gücü de bulunmuyor... 
 
*
Ya Lâik Hukuk Sistemi?
 
*
Vergi ödemekten bunalmış Romalı inananlar İsa Peygambere; "Göklerdeki Tanrı dururken yeryüzünün kralı Roma İmparatoruna mı vergi ödeyeceğiz?" demişlerdi.
İsa Peygamberin " Sezar'ın hakkı Sezar'a, Tanrı'nın hakkı Tanrı'ya!" yanıtı lâik Hukuk'un başlangıcı sayıldı...
 
*
İkibin yıl sonra Türkiye'de...
Büyük Atatürk, Ankara Adliye Hukuk Mektebi açılışında, "Tamamen yeni kanunlar meydana getirerek eski hukuk esaslarını kökünden kaldırmak teşebbüsündeyiz.
Yeni hukuk esaslarıyla alfabesinden eğitime başlayarak yeni bir hukuk nesli yetiştirmek için bu müesseseleri açıyoruz.
Medeni hukukta, aile hukukunda takip edeceğimiz yol medeniyet yoludur.
Hukukta işleri oluruna bırakmak ve hurafelere bağlılık, milletlerin uyanmalarını engelleyen en ağır bir kabustur" diyordu...
 
*
Ama bugün Erdoğan, demokratik siyasetin esasına aykırı olarak OHAL ortamında yaptırdığı referandumla bir dizi anayasa değişikliği ardından "Tek Adamlık Başkanlık Sistemi" kurmakla itham ediliyor...
Parti kapatmada TBMM' nin yetkilendirilmesi, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu' nun yapısının defalarca değiştirilmesi, Askere Sivil Yargı ve Ombudsmanlık düzenlemeleriyle bugünün  parti-devlet statüsünü hukuk ile güçlendirmiştir.
Nihayet, müftülerin nikah kıymasına yönelik bir kanun da, işte çıkarılmak üzeredir...
Peki ama ne oluyor?          
 
*
Aslında Erdoğan'ın lâik hukukla oynaması; 
Ekim 2009'da, Yüksek Eğitim Kurulu'nun aldığı bir kararla  Hukuk eğitiminde zorunlu ders olan "Roma Hukuku" nun ana bilim dalı olmaktan çıkarılmasıyla başladı.
Roma Hukuku; Hukuk Tarihi Anabilim  kategorisine alındı.
Roma Hukuku Batı Medeniyeti Hukuk sistemlerinde özel hukukun temel kaynağını oluşturuyor.
Türk hukuk eğitiminde bu değişiklik ise çağdaş hukuk sisteminden savrulmak anlamına geliyordu... 
 
 * 
Roma Hukuku, ikibin yıldan gelen ve toplumsal dinamiklerle mütemadiyen gelişen bir hukuk bilimidir.
Hukuk'un şahısa tekabül eden " Şahs'ın Hukuku" ve " Aile Hukuku" nun temelini oluşturuyor.
Diğer tarafta Hukuk'un mallara tekabül eden kısmında  Eşya Hukuku,  Borçlar Hukuku, Miras Hukuku,
Hukuk'un davalara tekabül eden kısmında ise Usul Hukuku bulunuyor...
 
*
Tüm uluslar kendi ulusal hukuklarını  oluşturmuşlardır.
Şahıs ve mülkiyetler konusunda  Roma Hukuk'u ile tarihsel etkileşim insanlığın modern tarihini oluşturuyor.  
O nedenle Roma Hukuku, ulusal hukukların  özünü  teşkil ediyor.
Üstelik bugünün "Şahsı", ekonomik  değerleri bütününde  algılanıyor, o algının temelinde de Roma Hukuku esasları bulunuyor...
 
*
Hukuk eğitiminde Roma Hukuku'nun geriye alınması iki önemli sonucu doğurmuştur.
Birincisi; Türkiye uluslararası hukuk arenasında meydanı boşaltmış,
İkincisi; küresel  serbest piyasa ekonomisi çağında oluşan ekonomik güc karşısında  "Şahıs" anlamında  Türk insanı kullaştırılmıştır.
 
*
Geride esasını Roma Hukuku sisteminden alan Özel Hukuk kalmıştır.
Ama şahıslar ya da ailenin medeni hukuk anlamında hakları ve ihlali durumunda nasıl korunacağını düzenleyen Özel Hukuk, Romalı esasından kopartılınca;
Hukuk eğitiminde Roma Hukuku dersinin yedeğe çekilmesiyle yetişen hukukçuların, Amme hukukuyla bağdaşık devlet hukuku karşısında şahsın ya da ailenin menfaatlerinden ilişkisi kesilmiştir. 
Hem de  küresel ekonomiye ilişiklenmiş devletlerin  tüzel ve gerçek şahısların menfaatleri karşısında durduğu şu çağda...  
Böylece Örfi Hukuk'a yol açılmış, din ve mezheplerin hukuk kurallarının cari olacağı günlere gidiş daha o günlerde başlatılmıştır...
 
*
Bir süre sonra,  Hakkari Yüksekova'da düzenlenen bir Nevruz kutlaması bölücülerin gövde gösterisine dönüşmüş,
Binlerce insan Kürtçe ve Türkçe, Apo için özgürlük sloganları atmışlardır.
"Kürt Ulusu" başlığı altında demokratik vatan, demokratik ulus, demokratik cumhuriyet ve demokratik anayasa ile Konfederal bir yapılanma talebindeydiler...
 
*
Aynı sıralarda Sakarya'da, İsmailağa Cemaati liderini görmek ya da elini öpmek isteyen yüzlerce sarıklı, cüppeli ve çarşaflı mürid  haremlik-selamlık toplanmıştı.
Onlar da İslami esaslar çerçevesinde yaşamak istiyorlardı...
 
*
Çok ırk, din, dil ve millet!
Erdoğan bu kez; Osmanlı'da,  Sultan'ın yetkisinde şeriatın esasına dokunmadan, onunla mutabık kalarak yerel şartlar ve ihtiyaçlar çerçevesinde oluşturduğu ;
Örfi Hukuk'un bir  benzerinin bu hengâmeye son vereceği düşündü!
 
*
Anayasa değişikliğiyle Ombudsmanlık kurumu oluşturuldu.
Ombudsman; Kamu denetçisi ya da halk gözlemcisidir.
Hukukla güçlenmiş parti-devlet ve lideri adına usulsüzlüklerin, görevi kötüye kullanmanın, rüşvetin, hırsızlığın, faizin, belirsizliğin, kumarın ve haramın potansiyel  kamusal  denetçisidir.
Demokrasi adına yerel sivil toplumun demokratik ulus, vatan, cumhuriyeti ve yasalarının gözlemcisidir.
Şeriat  esasına dokunmadan, onunla mutabık  şartlar ve ihtiyaçlar çerçevesinde tek adamın  örfi hukukunun vekilidir.
Devam etmekte  olan batılı  Türk Hukuk  Sistemininde  anayasal  görevlisidir.
Esasında Parti-Devletin savcısı ve hakimi ve örfi hukukun da görevlisidir...
 
*
Geriye, kadınların önce "makbul", "makbul olmayan" diye ikiye ayrıldığı, lâikliğin olmadığı, şer'i hukukla yönetilen bir memlekette şeriat kanunlarına uymayan kadınların şeytanla bir tutularak cezalandırılmasının mübah olduğu bir ülke isteği kalmıştır.
 
*
Bugün yaşananlar; kadın cinayetleri, kadınların yaşam tarzına saldırılar, faillerin serbest bırakılması, modern temel haklara yönelik birçok saldırı  kadın nefretinin biçimleridir.
Yasal dayanaklar, başta parlamento olmak üzere çözüm mercileri, kadın örgütleri ortadan kaldırılmaya çalışılıyor.
 
* 
Makbul dünyada ise mesela  Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu' da çok kadınla evlilik yaygındır.
Bu evliliklerde ilk kadın sonradan gelenin ya da kumanın yanında ikinci plana düşüyor.
Dinsel, felsefi inançlar, çocuksuzluk ya da erkek çocuk istemi, iş gücü sağlama, gelenekle, nufus arttırma ya da kişinin biyolojik yapısı gerekçesiyle çok eşlilik yapılıyor.
 
*
1924-25' te devletin özel görevli hakiminden izin alınarak yapılan çok eşlilik, 1926 da Medeni kanun ile yasaklanmıştır.
Ama bugün sadece Diyarbakır ve Konya'da %10 oranında olduğu hesaplanan çok eşliliğin sorunları;
Çocukların nufus siciline işlenmesi, miras, ceza ve medeni hukuk açısından açmazları için;
İşte Hukuk eğitiminde Roma Hukukunun yedeğe alınmasıyla, " Şahs'ın Hukuku" ve " Aile Hukuku" nun iğdiş edilmesi,
Ardından, Parti-Devletin savcısı ve hakimi ve örfi hukukun da görevlisi Ombudsmanlarla,
Sultan'ın yetkisinde şeriatın esasına dokunmadan, onunla mutabık kalarak yerel şartlar ve ihtiyaçlar çerçevesinde Örfi Hukuk'un çevrimi;
Şimdi müftülerin nikah kıymasına yönelik bir kanunla  tamamlanmış oluyor... 
 
*
Anadolu' nun binlerce kumasının; kocalarının  verdiği sözlü güven yanında  Ombudsman' ın çetelesini tutacağı  Örfi Hukuk' un müeyyidesine bağlı kalacağı  anlaşılıyor.
Kadın yine ikinci sınıftadır.
 
*
Ama Bekir Bozdağ, müftülere nikah yetkisi veren kanun tasarısına eleştirilere ilişkin; "Bu değişiklik, laiklik ilkesine aykırı değildir; aksine tam da laiklik ilkesinin gereğidir; hukuk devletinin gereğidir" diyor...
 
1. 8. 2017 - fig 25 02 2018 07 39 25
R. T. Erdoğan Müslüman Kardeşler Teşkilatının hamisidir.
Batı’nın demokratik hukuk devletine giden zahmetli yoldan geçerken edindiği yaşam kültüründen ve demokratik geleneklerden yoksundur.
Ama İsrail’i kuşatan ” Politik İslami Sistemdeki ” coğrafyada, yeni Osmanlıların başı olarak günün birinde Hilafeti ve Kudüs’ü geri getireceğinin hayalinde yaşıyor.
Yakın geçmişte Batılı istilacıların ve onların işbirlikçilerinin Küdüs’ün işgalinden, Osmanlı’nın yıkılışından beri bu coğrafya ülkelerini ve toplumlarını tarihten dışlamaya çalıştıklarına inanıyor…
 
*
O yüzden islamcılığın şampiyonu olarak kendini yeniden icat etmeye çalışıyor!
En başta Sünni Arap dünyasında hayranlık kazanabilmek için Türkiye’nin gurur verici laik geleneklerini geri alıyor.
Hedeflerinde umulandan daha ziyadesini başarıyor…
 
*
Mesela Lâik Türkiye’nin “Yurtta Barış, Dünyada Barış” temelindeki dış politikasını;
Batı Medeniyetinden ayrılmak ve İslam Medeniyetine dönmeyi hedefleyen saldırgan bir vizyonla değiştirmiştir.
Türkiye’nin burnu pislikten kurtulmuyor ama bu saatten sonra kimsenin, hiçbir kurumun bu ülkenin rotasını doğruya çevirme gücü de bulunmuyor… 
 
*
Ya Lâik Hukuk Sistemi?
 
*
Vergi ödemekten bunalmış Romalı inananlar İsa Peygambere; “Göklerdeki Tanrı dururken yeryüzünün kralı Roma İmparatoruna mı vergi ödeyeceğiz?” demişlerdi.
İsa Peygamberin ” Sezar’ın hakkı Sezar’a, Tanrı’nın hakkı Tanrı’ya!” yanıtı lâik Hukuk’un başlangıcı sayıldı…
 
*
İkibin yıl sonra Türkiye’de…
Büyük Atatürk, Ankara Adliye Hukuk Mektebi açılışında, “Tamamen yeni kanunlar meydana getirerek eski hukuk esaslarını kökünden kaldırmak teşebbüsündeyiz.
Yeni hukuk esaslarıyla alfabesinden eğitime başlayarak yeni bir hukuk nesli yetiştirmek için bu müesseseleri açıyoruz.
Medeni hukukta, aile hukukunda takip edeceğimiz yol medeniyet yoludur.
Hukukta işleri oluruna bırakmak ve hurafelere bağlılık, milletlerin uyanmalarını engelleyen en ağır bir kabustur” diyordu…
 
*
Ama bugün Erdoğan, demokratik siyasetin esasına aykırı olarak OHAL ortamında yaptırdığı referandumla bir dizi anayasa değişikliği ardından “Tek Adamlık Başkanlık Sistemi” kurmakla itham ediliyor…
Parti kapatmada TBMM’ nin yetkilendirilmesi, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’ nun yapısının defalarca değiştirilmesi, Askere Sivil Yargı ve Ombudsmanlık düzenlemeleriyle bugünün  parti-devlet statüsünü hukuk ile güçlendirmiştir.
Nihayet, müftülerin nikah kıymasına yönelik bir kanun da, işte çıkarılmak üzeredir…
Peki ama ne oluyor?          
 
*
Aslında Erdoğan’ın lâik hukukla oynaması; 
Ekim 2009’da, Yüksek Eğitim Kurulu’nun aldığı bir kararla  Hukuk eğitiminde zorunlu ders olan “Roma Hukuku” nun ana bilim dalı olmaktan çıkarılmasıyla başladı.
Roma Hukuku; Hukuk Tarihi Anabilim  kategorisine alındı.
Roma Hukuku Batı Medeniyeti Hukuk sistemlerinde özel hukukun temel kaynağını oluşturuyor.
Türk hukuk eğitiminde bu değişiklik ise çağdaş hukuk sisteminden savrulmak anlamına geliyordu… 
 
 * 
Roma Hukuku, ikibin yıldan gelen ve toplumsal dinamiklerle mütemadiyen gelişen bir hukuk bilimidir.
Hukuk’un şahısa tekabül eden ” Şahs’ın Hukuku” ve ” Aile Hukuku” nun temelini oluşturuyor.
Diğer tarafta Hukuk’un mallara tekabül eden kısmında  Eşya Hukuku,  Borçlar Hukuku, Miras Hukuku,
Hukuk’un davalara tekabül eden kısmında ise Usul Hukuku bulunuyor…
 
*
Tüm uluslar kendi ulusal hukuklarını  oluşturmuşlardır.
Şahıs ve mülkiyetler konusunda  Roma Hukuk’u ile tarihsel etkileşim insanlığın modern tarihini oluşturuyor.  
O nedenle Roma Hukuku, ulusal hukukların  özünü  teşkil ediyor.
Üstelik bugünün “Şahsı”, ekonomik  değerleri bütününde  algılanıyor, o algının temelinde de Roma Hukuku esasları bulunuyor…
 
*
Hukuk eğitiminde Roma Hukuku’nun geriye alınması iki önemli sonucu doğurmuştur.
Birincisi; Türkiye uluslararası hukuk arenasında meydanı boşaltmış,
İkincisi; küresel  serbest piyasa ekonomisi çağında oluşan ekonomik güc karşısında  “Şahıs” anlamında  Türk insanı kullaştırılmıştır.
 
*
Geride esasını Roma Hukuku sisteminden alan Özel Hukuk kalmıştır.
Ama şahıslar ya da ailenin medeni hukuk anlamında hakları ve ihlali durumunda nasıl korunacağını düzenleyen Özel Hukuk, Romalı esasından kopartılınca;
Hukuk eğitiminde Roma Hukuku dersinin yedeğe çekilmesiyle yetişen hukukçuların, Amme hukukuyla bağdaşık devlet hukuku karşısında şahsın ya da ailenin menfaatlerinden ilişkisi kesilmiştir. 
Hem de  küresel ekonomiye ilişiklenmiş devletlerin  tüzel ve gerçek şahısların menfaatleri karşısında durduğu şu çağda…  
Böylece Örfi Hukuk’a yol açılmış, din ve mezheplerin hukuk kurallarının cari olacağı günlere gidiş daha o günlerde başlatılmıştır…
 
*
Bir süre sonra,  Hakkari Yüksekova’da düzenlenen bir Nevruz kutlaması bölücülerin gövde gösterisine dönüşmüş,
Binlerce insan Kürtçe ve Türkçe, Apo için özgürlük sloganları atmışlardır.
“Kürt Ulusu” başlığı altında demokratik vatan, demokratik ulus, demokratik cumhuriyet ve demokratik anayasa ile Konfederal bir yapılanma talebindeydiler…
 
*
Aynı sıralarda Sakarya’da, İsmailağa Cemaati liderini görmek ya da elini öpmek isteyen yüzlerce sarıklı, cüppeli ve çarşaflı mürid  haremlik-selamlık toplanmıştı.
Onlar da İslami esaslar çerçevesinde yaşamak istiyorlardı…
 
*
Çok ırk, din, dil ve millet!
Erdoğan bu kez; Osmanlı’da,  Sultan’ın yetkisinde şeriatın esasına dokunmadan, onunla mutabık kalarak yerel şartlar ve ihtiyaçlar çerçevesinde oluşturduğu ;
Örfi Hukuk’un bir  benzerinin bu hengâmeye son vereceği düşündü!
 
*
Anayasa değişikliğiyle Ombudsmanlık kurumu oluşturuldu.
Ombudsman; Kamu denetçisi ya da halk gözlemcisidir.
Hukukla güçlenmiş parti-devlet ve lideri adına usulsüzlüklerin, görevi kötüye kullanmanın, rüşvetin, hırsızlığın, faizin, belirsizliğin, kumarın ve haramın potansiyel  kamusal  denetçisidir.
Demokrasi adına yerel sivil toplumun demokratik ulus, vatan, cumhuriyeti ve yasalarının gözlemcisidir.
Şeriat  esasına dokunmadan, onunla mutabık  şartlar ve ihtiyaçlar çerçevesinde tek adamın  örfi hukukunun vekilidir.
Devam etmekte  olan batılı  Türk Hukuk  Sistemininde  anayasal  görevlisidir.
Esasında Parti-Devletin savcısı ve hakimi ve örfi hukukun da görevlisidir…
 
*
Geriye, kadınların önce “makbul”, “makbul olmayan” diye ikiye ayrıldığı, lâikliğin olmadığı, şer’i hukukla yönetilen bir memlekette şeriat kanunlarına uymayan kadınların şeytanla bir tutularak cezalandırılmasının mübah olduğu bir ülke isteği kalmıştır.
 
*
Bugün yaşananlar; kadın cinayetleri, kadınların yaşam tarzına saldırılar, faillerin serbest bırakılması, modern temel haklara yönelik birçok saldırı  kadın nefretinin biçimleridir.
Yasal dayanaklar, başta parlamento olmak üzere çözüm mercileri, kadın örgütleri ortadan kaldırılmaya çalışılıyor.
 
Makbul dünyada ise mesela  Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu’ da çok kadınla evlilik yaygındır.
Bu evliliklerde ilk kadın sonradan gelenin ya da kumanın yanında ikinci plana düşüyor.
Dinsel, felsefi inançlar, çocuksuzluk ya da erkek çocuk istemi, iş gücü sağlama, gelenekle, nufus arttırma ya da kişinin biyolojik yapısı gerekçesiyle çok eşlilik yapılıyor.
 
*
1924-25′ te devletin özel görevli hakiminden izin alınarak yapılan çok eşlilik, 1926 da Medeni kanun ile yasaklanmıştır.
Ama bugün sadece Diyarbakır ve Konya’da %10 oranında olduğu hesaplanan çok eşliliğin sorunları;
Çocukların nufus siciline işlenmesi, miras, ceza ve medeni hukuk açısından açmazları için;
İşte Hukuk eğitiminde Roma Hukukunun yedeğe alınmasıyla, ” Şahs’ın Hukuku” ve ” Aile Hukuku” nun iğdiş edilmesi,
Ardından, Parti-Devletin savcısı ve hakimi ve örfi hukukun da görevlisi Ombudsmanlarla,
Sultan’ın yetkisinde şeriatın esasına dokunmadan, onunla mutabık kalarak yerel şartlar ve ihtiyaçlar çerçevesinde Örfi Hukuk’un çevrimi;
Şimdi müftülerin nikah kıymasına yönelik bir kanunla  tamamlanmış oluyor… 
 
*
Anadolu’ nun binlerce kumasının; kocalarının  verdiği sözlü güven yanında  Ombudsman’ ın çetelesini tutacağı  Örfi Hukuk’ un müeyyidesine bağlı kalacağı  anlaşılıyor.
Kadın yine ikinci sınıftadır.
 
*
Ama Bekir Bozdağ, müftülere nikah yetkisi veren kanun tasarısına eleştirilere ilişkin; “Bu değişiklik, laiklik ilkesine aykırı değildir; aksine tam da laiklik ilkesinin gereğidir; hukuk devletinin gereğidir” diyor…
 
1. 8. 2017

Comments

“MÜFTÜ NİKAHI VE HAK, HUKUK, ADALET” için bir yanıt

  1. mahmut demirkollllu avatarı
    mahmut demirkollllu

    amet efend ,yine saçmalamışsın..batı da medeniyet ne gezer.seviyorsan orda yaşa.Hurafeyi diline dolamışsın ana isteyen yokki.sen seneryo yazıyon uyduruyon.OHAL in siyaset dışı olduğunu öğren.referandumunda yasal olduğunu kafana sok..roma hukuku inananada türkede yabancı.islam hukukunu bilsen saçmalamazsın.Hukuku batıdan alma fikri akılsızlara aittir.modern insan huklukunu kendi yapar.tarihimiz mükemmel hukuk sistetne iyi örnektir.Kadınlşara saldıranlaın genelde dinsiz imansız ve milli duyguları zayıf solakların işidir.Muhalefete öner;;yasak olan 2çi evlilikleri için suç duyurusuna bulunsun.Papazlar rahipler vb leri nikah kıyarken hiç sesniiz çıkmaz..romalı dinsiz papazlların nikah kıyasına la f edemezsin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir