K. KORE KRİZİ VE NÜKLEER SİLAHLARIN YASAKLANMASI ANLAŞMASI 

2 Ocak'ta Başkan Trump, Twitter'da Kuzey Kore'nin ABD'yi vurabilecek nükleer bir füze geliştirmesine izin verilmeyeceğini açıkladı, "Bu gerçekleşmeyecek" dedi.
4 Temmuz'da ABD Bağımsızlık Gününü kutluyordu ki, K. Kore balistik bir füze testiyle Washington'a meydan okudu.
K.Kore füzesi hem Alaska'ya ulaşabiliyor, hem de füzeyi bir nükleer savaş başlığı ile donatmak işten bile olmayacaktı!
 
*
Twitter diplomasisi devam etti.
Başkan Trump şaşkındı ve  attığı tweette  "Bu adamın hayatında daha iyi bir şey yok mu? diye K.Kore lideri Kim Jong-Un'la dalga geçti.
Kim Jung-Un ise kıtalararası füzenin, 4 Temmuz Bağımsızlık Gününü kutlayan Amerikalı piçlere bir hediye olduğu cevabını verdi...
 
*
7 Temmuz'da BM Genel Kurulu'nda 122 ülkenin desteğiyle "Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşması" kabul edildi.
Oylamayı BM Güvenlik Konseyi'nin daimi üyeleri ABD, İngiltere, Rusya, Fransa, Çin ve Hindistan, Pakistan, Türkiye, İran, İsrail, Almanya, Yunanistan, Japonya ile İtalya'nın da bulunduğu 69 ülke boykot etti.
BM Genel Kurulu'nun Eylül ayındaki toplantısında anlaşma en az 50 ülke tarafından onaylanırsa 90 gün içinde yürürlüğe girecektir...
 
*
Anlaşma tüm üyelerin her türlü nükleer silah geliştirme ve edinme faaliyetlerini yasaklarken,
Önceden bu silahlara sahip olanların bunları uluslararası gözlemciler kontrolünde geri dönüşü olmayacak şekilde imha etmesini istiyor.
Nükleer silahların tamamen kaldırılması hedef olarak gösterilirken taraflara bağlayıcı yasal zorunluluk getirilmiyor.
Ancak nükleer karşıtı ülkeler yeni anlaşma ile bu silahların tamamen imhası için yasal zorunluluk getirmeyi amaçlıyor...
 
*
Henüz NATO üyeleri, Güney Kore, Japonya ve Avustralya dahil olmak üzere nükleer silah güçleri ve ABD'nin nükleer şemsiyesi altındaki ülkelerin anlaşmaya katılacağına dair bir işaret bulunmuyor.
Ama ABD, İngiltere ve Fransa uluslararası güvenlik ortamının gerçekliğini gözardı ederek  anlaşmayı imzalamayacaklarını bildirmişlerdir.
Japonya Dışişleri Bakanlığı ise dikkat çekici bir açıklamada, "Tokyo hem nükleer silah gücünü, hem de nükleer silahı olmayan ülkeleri gözeten bir çerçeve izleyecektir" diyor...
 
*
Anlaşmaya katılmayan nükleer silahlara sahip ulusların sözcüleri; anlaşmanın pratik bir etkisi olmayacağını, nükleer cephaneliklerin azaltılmasına veya kaldırılmasına yol açmayacağını savunuyor.
Anlaşmanın zayıf yönleri bulunduğu doğrudur;
Mesela, nükleer silah devletlerinin anlaşmaya nasıl katılabileceği konusunda pratik bir yaklaşım sunmuyor,
Nükleer silahların azaltılmasını ve kaldırılmasını doğrulayacak bir mekanizmayı içermiyor,
Nükleer silahların kaza, yanlış hesaplama veya teröristlerce kullanılma riskine bir çözüm getirmiyor.
Üstelik anlaşmanın kabulü, nükleer silahsızlanma için etkili yollar bulmak  yolunda daha büyük çabaya ihtiyaç gösteriyor...
 
*
Ancak antlaşmanın anlamsız bir belge olduğunu savunmak doğru değildir.
Ne olursa olsun, anlaşma hemen somut sonuçlar vermeyecektir ama nükleer silahların geliştirilmesi ve bulundurulmasını öngören bazı ülkelere karşı nükleer caydırıcılığa da esas teşkil edecektir.
 
*
Çünkü anlaşmanın felsefi ve etik yönünü belirleyen önsözü;
Anlaşmanın herhangi bir kaza, yanlış hesaplama ya da tasarım da dahil olmak üzere nükleer silahların varlığı nedeniyle ortaya çıkacak risklerin insanlığın güvenliğini ve geleceğini ilgilendirdiğini vurguluyor.
Nükleer silah kullanımını önleme sorumluluğunu tüm devletlere paylaştırıyor.
Tüm devletler de nükleer silahsızlandırma için ahlakî gereklilikleri ve nükleer silahsız bir dünyayı elde etmek ve sürdürmenin aciliyetini kabul ediyor.
Anlaşma böyle bir dünyanın "Küresel kamu yararı" adına  ulusal ve toplu güvenlik çıkarlarına  hizmeti esas alıyor...
 
*
Tüm insanlığın güvenliğine geniş bir perspektiften bakılıyor.
Anlaşma, nükleer silahların herhangi bir kullanımından kaynaklanacak felaketin insani sonuçlarından;
İnsanların hayatta kalması, çevre, sosyo-ekonomik kalkınma, gıda güvenliği, mevcut ve gelecek nesillerin sağlığından hareketle,
Genelde askeri faaliyetlere güvenerek, ulusal güvenliğin geleneksel yaklaşımından uzaklaşan bir paradigma kaymasını temsil ediyor.
 
*
Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşması Eylül'deki BM Genel Kurul toplantısını bekleyedursun,
Bu sırada Kuzey Kore'nin son Kıtalararası Balistik Füze denemesi, Sovyetler Birliği ile yaşanan Küba Nükleer Krizi'nde yaşanan sorunu hatırlat​ıyor.
 
*
16 Ekim 1962'de, ABD Başkanı John F.Kennedy'e, Sovyetler Birliği'nin Amerika kıtasından sadece 145 km.uzağında Küba adasında balistik füzeler üretebileceğini gösterir fotograflar sunulmuş,
​Dünya aniden küresel yok oluşa doğru nükleer uçurum​un kıyısına kadar yaklaşmıştı...
 
*
Kennedy, kriz sürecinde aralarında,"Oyun teorisi" öncüsü Thomas Schelling'in de olduğu uzmanlarla, Sovyetler Birliği Hükümet Başkanı Nikita Kruşcev'de  yetkin uzmanlarıyla iştişarede bulundular.
​Oyun teorisi; her karar alıcının en iyi kararının diğerlerinin ne kararlar aldığına bağlı olduğu interaktif bir dünyada karar almakla ilgilidir.​..
​O günlerde Kennedy'nin gizlice kaydedilen müzakereler​i​ ve uygu​la​​dığı oyun teorisi  35 yıl sonra Ernest May'in "The Kennedy Tapes"  kitabında ortaya konul​du...
 
​*.
Kennedy, Sovyet füzelerinin derhal kaldırılmasını sağlamak için biri deniz ablukası diğeri hava saldırısı olmak üzere iki ana stratejiyi değerlendirdi.
Oyun teorisine ortak bir mantık biçimi​yle Kennedy, rakibinin aynı şekilde davranma ihtimalini fark etti. 
​Üstelik hareketlerinin manevi sonuçlarına dikkat etmenin ve bazen bir uzlaşmanın toplam zafer​i​ denemekten daha üstün olabileceğini önemini anladı.
 
​*​
22 Ekim'de ABD Küba'ya deniz ablukası ilan etti.
Sovyetler Birliği devam eden tırmanma riskini de kabul ederek uzlaşma önerdi.
Sonuçta ABD, Sovyet füzelerinin Küba'dan çıkarılması karşılığında kendi füzelerini Türkiye'den ve İtalya'dan kaldırmayı kabul etti.
Bu suretle her iki taraf da toplam yıkım riskine girmedi ve toplam zafer elde ettiler....
 
*
Bugün K.Kore krizi de benzer stratejik düşünceye ihtiyaç duyuyor.
​Öncelikle ​K.Kore'nin  daha büyük silah geliştirip geliştirmediği​ artık​ sorun deği​l​dir.
​Nitekim ​K.Kore'nin nükleer yetenekler​i​​nin, askeri harekât tehditleri ya da​ olası​ bir saldırı​sının​ bile​ önemli ölçüde gelişmiş​ olduğu kabul ediliyor...
 
*
Küba füze krizinin aksine K. Kore krizinde ABD ve Çin ile birlikte üç oyuncu bulunuyor.
ABD​'nin​ K.Kore'ye saldırması hali​nde Kuzey'in Kore Savaşı'ndan kalma  Çin ile olan ittifakı nedeniyle​ savaşın Asya'nın ötesine taşınabileceği öngörülüyor.
​K.Kore'yi kendi nükleer silahlarını gönüllü olarak terk etmesini sağlamak için​ ​ Çin'i önemli bir kaldıraç olarak kullanılması düşüncesi de değerlendiriliyor..
Ancak Çin'in bunu yapma yeteneği​ ve iradesine sahip olduğu​na ilişkin bir bilgi bulunmuyor.
Ama Çin​'in​, Kuzeyin nükleer silahlarından vazgeçmesi halinde Kore'nin yeniden birleşmesine neden olması​ durumundan endişe​lendiği biliniyor.
K.Kore​ ise nükleer silahlarından vazgeçmenin güvenlik önlemleri olmaksızın intihar etmek anlamına geldiğin​i​​n farkındadır...
 
*
​O yüzden 1962'de olduğu gibi stratejik bir çözüme ihtiyaç duyu​luyor ve ​"Artımlı Eylem" denilen yöntemin uygulanması öneriliyor.
Buna göre Kuzey, nükleer programını belirli bir artışla geri çekerken, ABD güçlerinin bir kısmını Güney Kore'den çekecektir.
Sonra her iki taraf da belirlenmiş bir noktaya geldiğinde, bir sonraki noktaya ilerlemeye başlanacak; Kore Yarımadası sonunda birleşse bile ABD birliklerinin yarımadada bulunmayacağına dair garantiler işleyecektir...
Böylece Kuzey Kore krizinde saldırganlığa ödün vermeyen bir taahhüt; kazanan taraf olacaktır...
 
​*
Ne ki, bu öneride bütün sorun​, "Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşmasına" da tersten bakan​ bu günün liderlerinin;
ABD Başkanı John F.Kennedy ve Sovyetler Birliği Başkanı Nikita Kruşçev'in Küba'daki tehdidi ortadan kaldırmalarına olanak tanıyan aynı stratejik düşünce seviyesini gösterip gösteremeyeceğidir.
 
16.7.2017 - trump nukleer
2 Ocak’ta Başkan Trump, Twitter’da Kuzey Kore’nin ABD’yi vurabilecek nükleer bir füze geliştirmesine izin verilmeyeceğini açıkladı, “Bu gerçekleşmeyecek” dedi.
4 Temmuz’da ABD Bağımsızlık Gününü kutluyordu ki, K. Kore balistik bir füze testiyle Washington’a meydan okudu.
K.Kore füzesi hem Alaska’ya ulaşabiliyor, hem de füzeyi bir nükleer savaş başlığı ile donatmak işten bile olmayacaktı!
 
*
Twitter diplomasisi devam etti.
Başkan Trump şaşkındı ve  attığı tweette  “Bu adamın hayatında daha iyi bir şey yok mu? diye K.Kore lideri Kim Jong-Un’la dalga geçti.
Kim Jung-Un ise kıtalararası füzenin, 4 Temmuz Bağımsızlık Gününü kutlayan Amerikalı piçlere bir hediye olduğu cevabını verdi…
 
*
7 Temmuz’da BM Genel Kurulu’nda 122 ülkenin desteğiyle “Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşması” kabul edildi.
Oylamayı BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri ABD, İngiltere, Rusya, Fransa, Çin ve Hindistan, Pakistan, Türkiye, İran, İsrail, Almanya, Yunanistan, Japonya ile İtalya’nın da bulunduğu 69 ülke boykot etti.
BM Genel Kurulu’nun Eylül ayındaki toplantısında anlaşma en az 50 ülke tarafından onaylanırsa 90 gün içinde yürürlüğe girecektir…
 
*
Anlaşma tüm üyelerin her türlü nükleer silah geliştirme ve edinme faaliyetlerini yasaklarken,
Önceden bu silahlara sahip olanların bunları uluslararası gözlemciler kontrolünde geri dönüşü olmayacak şekilde imha etmesini istiyor.
Nükleer silahların tamamen kaldırılması hedef olarak gösterilirken taraflara bağlayıcı yasal zorunluluk getirilmiyor.
Ancak nükleer karşıtı ülkeler yeni anlaşma ile bu silahların tamamen imhası için yasal zorunluluk getirmeyi amaçlıyor…
 
*
Henüz NATO üyeleri, Güney Kore, Japonya ve Avustralya dahil olmak üzere nükleer silah güçleri ve ABD’nin nükleer şemsiyesi altındaki ülkelerin anlaşmaya katılacağına dair bir işaret bulunmuyor.
Ama ABD, İngiltere ve Fransa uluslararası güvenlik ortamının gerçekliğini gözardı ederek  anlaşmayı imzalamayacaklarını bildirmişlerdir.
Japonya Dışişleri Bakanlığı ise dikkat çekici bir açıklamada, “Tokyo hem nükleer silah gücünü, hem de nükleer silahı olmayan ülkeleri gözeten bir çerçeve izleyecektir” diyor…
 
*
Anlaşmaya katılmayan nükleer silahlara sahip ulusların sözcüleri; anlaşmanın pratik bir etkisi olmayacağını, nükleer cephaneliklerin azaltılmasına veya kaldırılmasına yol açmayacağını savunuyor.
Anlaşmanın zayıf yönleri bulunduğu doğrudur;
Mesela, nükleer silah devletlerinin anlaşmaya nasıl katılabileceği konusunda pratik bir yaklaşım sunmuyor,
Nükleer silahların azaltılmasını ve kaldırılmasını doğrulayacak bir mekanizmayı içermiyor,
Nükleer silahların kaza, yanlış hesaplama veya teröristlerce kullanılma riskine bir çözüm getirmiyor.
Üstelik anlaşmanın kabulü, nükleer silahsızlanma için etkili yollar bulmak  yolunda daha büyük çabaya ihtiyaç gösteriyor…
 
*
Ancak antlaşmanın anlamsız bir belge olduğunu savunmak doğru değildir.
Ne olursa olsun, anlaşma hemen somut sonuçlar vermeyecektir ama nükleer silahların geliştirilmesi ve bulundurulmasını öngören bazı ülkelere karşı nükleer caydırıcılığa da esas teşkil edecektir.
 
*
Çünkü anlaşmanın felsefi ve etik yönünü belirleyen önsözü;
Anlaşmanın herhangi bir kaza, yanlış hesaplama ya da tasarım da dahil olmak üzere nükleer silahların varlığı nedeniyle ortaya çıkacak risklerin insanlığın güvenliğini ve geleceğini ilgilendirdiğini vurguluyor.
Nükleer silah kullanımını önleme sorumluluğunu tüm devletlere paylaştırıyor.
Tüm devletler de nükleer silahsızlandırma için ahlakî gereklilikleri ve nükleer silahsız bir dünyayı elde etmek ve sürdürmenin aciliyetini kabul ediyor.
Anlaşma böyle bir dünyanın “Küresel kamu yararı” adına  ulusal ve toplu güvenlik çıkarlarına  hizmeti esas alıyor…
 
*
Tüm insanlığın güvenliğine geniş bir perspektiften bakılıyor.
Anlaşma, nükleer silahların herhangi bir kullanımından kaynaklanacak felaketin insani sonuçlarından;
İnsanların hayatta kalması, çevre, sosyo-ekonomik kalkınma, gıda güvenliği, mevcut ve gelecek nesillerin sağlığından hareketle,
Genelde askeri faaliyetlere güvenerek, ulusal güvenliğin geleneksel yaklaşımından uzaklaşan bir paradigma kaymasını temsil ediyor.
 
*
Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşması Eylül’deki BM Genel Kurul toplantısını bekleyedursun,
Bu sırada Kuzey Kore’nin son Kıtalararası Balistik Füze denemesi, Sovyetler Birliği ile yaşanan Küba Nükleer Krizi’nde yaşanan sorunu hatırlat​ıyor.
 
*
16 Ekim 1962’de, ABD Başkanı John F.Kennedy’e, Sovyetler Birliği’nin Amerika kıtasından sadece 145 km.uzağında Küba adasında balistik füzeler üretebileceğini gösterir fotograflar sunulmuş,
​Dünya aniden küresel yok oluşa doğru nükleer uçurum​un kıyısına kadar yaklaşmıştı…
 
*
Kennedy, kriz sürecinde aralarında,”Oyun teorisi” öncüsü Thomas Schelling’in de olduğu uzmanlarla, Sovyetler Birliği Hükümet Başkanı Nikita Kruşcev’de  yetkin uzmanlarıyla iştişarede bulundular.
​Oyun teorisi; her karar alıcının en iyi kararının diğerlerinin ne kararlar aldığına bağlı olduğu interaktif bir dünyada karar almakla ilgilidir.​..
​O günlerde Kennedy’nin gizlice kaydedilen müzakereler​i​ ve uygu​la​​dığı oyun teorisi  35 yıl sonra Ernest May’in “The Kennedy Tapes”  kitabında ortaya konul​du…
 
​*.
Kennedy, Sovyet füzelerinin derhal kaldırılmasını sağlamak için biri deniz ablukası diğeri hava saldırısı olmak üzere iki ana stratejiyi değerlendirdi.
Oyun teorisine ortak bir mantık biçimi​yle Kennedy, rakibinin aynı şekilde davranma ihtimalini fark etti. 
​Üstelik hareketlerinin manevi sonuçlarına dikkat etmenin ve bazen bir uzlaşmanın toplam zafer​i​ denemekten daha üstün olabileceğini önemini anladı.
 
​*​
22 Ekim’de ABD Küba’ya deniz ablukası ilan etti.
Sovyetler Birliği devam eden tırmanma riskini de kabul ederek uzlaşma önerdi.
Sonuçta ABD, Sovyet füzelerinin Küba’dan çıkarılması karşılığında kendi füzelerini Türkiye’den ve İtalya’dan kaldırmayı kabul etti.
Bu suretle her iki taraf da toplam yıkım riskine girmedi ve toplam zafer elde ettiler….
 
*
Bugün K.Kore krizi de benzer stratejik düşünceye ihtiyaç duyuyor.
​Öncelikle ​K.Kore’nin  daha büyük silah geliştirip geliştirmediği​ artık​ sorun deği​l​dir.
​Nitekim ​K.Kore’nin nükleer yetenekler​i​​nin, askeri harekât tehditleri ya da​ olası​ bir saldırı​sının​ bile​ önemli ölçüde gelişmiş​ olduğu kabul ediliyor…
 
*
Küba füze krizinin aksine K. Kore krizinde ABD ve Çin ile birlikte üç oyuncu bulunuyor.
ABD​’nin​ K.Kore’ye saldırması hali​nde Kuzey’in Kore Savaşı’ndan kalma  Çin ile olan ittifakı nedeniyle​ savaşın Asya’nın ötesine taşınabileceği öngörülüyor.
​K.Kore’yi kendi nükleer silahlarını gönüllü olarak terk etmesini sağlamak için​ ​ Çin’i önemli bir kaldıraç olarak kullanılması düşüncesi de değerlendiriliyor..
Ancak Çin’in bunu yapma yeteneği​ ve iradesine sahip olduğu​na ilişkin bir bilgi bulunmuyor.
Ama Çin​’in​, Kuzeyin nükleer silahlarından vazgeçmesi halinde Kore’nin yeniden birleşmesine neden olması​ durumundan endişe​lendiği biliniyor.
K.Kore​ ise nükleer silahlarından vazgeçmenin güvenlik önlemleri olmaksızın intihar etmek anlamına geldiğin​i​​n farkındadır…
 
*
​O yüzden 1962’de olduğu gibi stratejik bir çözüme ihtiyaç duyu​luyor ve ​”Artımlı Eylem” denilen yöntemin uygulanması öneriliyor.
Buna göre Kuzey, nükleer programını belirli bir artışla geri çekerken, ABD güçlerinin bir kısmını Güney Kore’den çekecektir.
Sonra her iki taraf da belirlenmiş bir noktaya geldiğinde, bir sonraki noktaya ilerlemeye başlanacak; Kore Yarımadası sonunda birleşse bile ABD birliklerinin yarımadada bulunmayacağına dair garantiler işleyecektir…
Böylece Kuzey Kore krizinde saldırganlığa ödün vermeyen bir taahhüt; kazanan taraf olacaktır…
 
​*
Ne ki, bu öneride bütün sorun​, “Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşmasına” da tersten bakan​ bu günün liderlerinin;
ABD Başkanı John F.Kennedy ve Sovyetler Birliği Başkanı Nikita Kruşçev’in Küba’daki tehdidi ortadan kaldırmalarına olanak tanıyan aynı stratejik düşünce seviyesini gösterip gösteremeyeceğidir.
 
16.7.2017

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir