Adalet Yürüyüşü’nün başladığı günlerde yapmış olduğu yorumda; bu yürüyüşe fiilen katılamasam da desteklediğimi belirtmiş, “inşallah tıpkı Gezi eylemlerinde olduğu gibi eylemin üstüne terör örgütlerinin gölgesi düşmez” demiştim. Yine aynı kanıdayım. Umarım, bu öngörüm gerçekleşmez. Ancak Maltepe’de yapılacak mitinge HDP’nin de katılacağının açıklanmış olması, bende endişe yaratmıştır. Umarım atılacak yanlış bir sloganla, yürüyüşün taçlandırılacağı bu mitinge gölge düşmez.
Keşke CHP’liler, söz konusu mitinge HDP’lileri, hatta PKK ve FETÖ sempatizanlarını sokmamayı başarabilseler. Buna karşılık ben, CHP’nin 9 Temmuz’da Maltepe’de yapacağı mitinge Erdoğan, Yıldırım ve Bahçeli’nin de katılmasının ve bu mitingin CHP’nin mitingi olmaktan çıkarılıp bir TÜRKİYE MİTİNGİ’ne veya yürüyüşün amacı olan ADALET MİTİNGİ’ne dönüştürülmesinin gerektiğine inanıyorum. Bize göre; tıpkı 15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra düzenlenen meşhur Yenikapı Mitingi gibi bir miting olmalı bu miting.
Unutmayın; Yenikapı Mitingi’ne Kılıçdaroğlu da katılmıştı. Ayrıca Kılıçdaroğlu, MHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Ekmel Bey’e destek vererek ve Ülkücü Mansur Yavaş’ı CHP’nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı adayı yaparak milli meselelerde ne kadar partiler üstü düşündüğünü ortaya koymuştu. Aynı şeyi, diğer liderler de yapabilmelidirler. Bu açıdan bakınca Maltepe Mitingi, bir anlamda samimiyet testidir de. Öyle ya; madem Ahmet Türk’ün tutuksuz yargılanması konusunda ısrarcı oldunuz, şu halde bir mitingde yan yana gelmenizde de bir beis olmamalıdır değil mi?
Bugün yanılmıyorsam yürüyüşün 23. günü ve artık İstanbul’a çok yaklaşıldı. 23 gündür yorulmadan yürüyen 69’luk adamı takdir etmemek ne mümkün. Şu andaki siyasi liderlerin içinde galiba en yaşlısı o. Ancak diğer liderlerin nefesinin bu yürüyüşü kaldıracağını hiç sanmıyorum ben. Yürüyüşün bir faydası da sağlığı siyaset yapmak için elverişli olmayanların ortaya çıkmasına yardımcı olmasıdır. Zira sayıları az olmakla birlikte yürüyüşe ve liderlerine ayak uyduramayan bazı CHP’liler yürüyüşten koparak hastanelere kaldırıldılar. Demek ki bunlar için artık kenara çekilme ve yerlerini gençlere bırakma zamanı gelmiştir.
22 günün ardından bir teşekkür de galiba güvenlik güçlerine etmek gerekiyor. 23. gündür ve 400 km.dir, yürüyüşün güvenlik içinde geçmesini sağladılar, bunun için olağanüstü gayret gösterdiler. Teşekkür gerçekten hak ettiler polisimiz ve jandarmamız.
İktidar partisinden, “Yollar teröristler yürüsün diye yapılmamıştır” ve “Bu yürüyüşün bir faydası da yaptığımız yolların kalitesini test etme imkanı bulduk” şeklinde alaycı açıklamalar geldi. Doğrudur; yollar teröristlerin yürümesi, barikat kurması, hendek kazması, bombalı tuzaklar yerleştirmesi için yapılmamıştır. Neydi o, Nusaybin, Cizre, Silopi, Şırnak, İdil, Derik vb. yerlerdeki yolların hali? Adım başı hendek, barikat, tünel ve bombalı tuzaklar! Allah bir daha o günleri göstermesin bu millete. “Açılım” ve “kardeşlik Projesi” diye neler gördü millet, neler yaşadı.
Yolların kalitesinin test edilmesine gelince; yürüyüş bildiğimiz kadarıyla Ak Parti iktidarının yapmış olduğu otoban ve tüneller takip edilerek değil, 1950’li yıllarda yapılan ve kısaca “E-5” adı verilen eski Ankara-İstanbul karayolunda yapılıyor. Allah kendilerinden razı olsun ve Allah rahmet eylesin Merhum Menderes’e ve hükümetine. Gerçekten kaliteli yol yapmışlar bundan yarım asır öncesinin teknolojisiyle. Dolayısıyla; buradan iktidar partisine ekmek çıkmaz, onun için de hava atmalarına lüzum yoktur.
Hadisler Zaviyesinden Adalet Yürüyüşü’ne Farklı Bir Nazar
Adalet yürüyüşüne vermiş olduğum desteği, “Kılıçdaroğlu’na şirinlik gösterisi” olarak yorumladı geçtiğimiz bayramda bir yakınım. Hiçbir şey demedim kendisine; çünkü anlayacak kıvamda ve kapasitede değildi. O da referandumda “HAYIR” diyenleri PKK’lı ilan edenlerden duyduğum kadarıyla.
Kılıçdaroğlu’nun takdire şayan bir iş yaptığına kesinlikle inanıyorum. Ancak benim bu yürüyüşe destek vermemin Kılıçdaroğlu ile hiçbir alakası yoktur; Enis Berberoğlu da umurumda değil! Bana ne Berberoğlu’ndan; suçu varsa cezasını çeksin, eğer suçsuz ise zaten çıkar yakında. Biz niceleri hakkında iddianame hazırlayıp, hüküm veren savcı ve hakimlerin, şimdi ya haymatlos durumuna düştüklerini, ya da kodeste gün saydıklarınız biliyoruz. Berberoğlu hakkında yapılan işlem de eğer hukuksuz ise o kararı verenler hakkında da herhalde gerekli işlemler yapılır günün birinde. Adalet Yürüyüşü ile eğer baskı oluşturup Berberoğlu’nun tahliyesi sağlanmak isteniyorsa; yazık! Bunun için Ankara’dan İstanbul’a yürümeye değemezdi. Ancak Kılıçdaroğlu, yürüyüşün amacını bütün adaletsizliklere ve hukuksuzluklara bir tepki olarak açıklıyor. Şimdilik kendisine inanıyoruz. Aksi bir durum vaki olursa; o zaman da çıkar aslanlar gibi tenkit ederiz elbette.
Ancak ben, Ergenekon ve Balyoz diyerek tutuklanıp ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum edildikten sonra “pardon” denilerek salıverilen insanların olduğunu gördükten sonra, bu ülkede adaletin olmadığına inandığım için destekliyorum bu yürüyüşü. Hz. Peygamber bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir.”(1)
Bu ülkede bir kötülük var mıdır? Vardır. Peki “yok” diyecek bir babayiğit var mıdır? Varsa getirin alnını karışlayalım bir miktar. Bu ülkede bazı kötülükler, yani olumsuz gelişmeler var ki; sonunda Avrupa Parlamentosu, AB ile Türkiye arasındaki müzakerelerin askıya alınmasını kararlaştırdı. Bütün bunlara “bizi bağlamaz”, “bizim için yok hükmündedir” diyemezsiniz. Siz “yok” demekle hiçbir şey yok olmuyor çünkü. Ayrıca “AP, Avrupa’daki PKK ve FETÖ terör örgütlerinin etkisinde kalmıştır” diyerek de sıyrılamazsınız işin içinden.
Çünkü adaletin ayaklar altına alındığı bir zamanda yaşıyoruz toplum olarak. Bu, ülkemiz ve milletimiz açısından değiştirilmesi ve düzeltilmesi gereken bir kötülüktür. Bizim Adalet yürüyüşüne desteğimiz ise, bu yürüyüşü sadece kalbimizle ve gönlümüzle onaylamaktan ibarettir. Üstelik imanın en zayıf noktası olduğunu bile bile yapıyoruz bunu!
Kılıçdaroğlu ve kendisine eşlik edenler ise, imanca bizim gibi adamlardan çok daha güçlüler! Onlar en azından dilleriyle düzeltmeye çalışıyorlar kötülüğü. Zira 22 gündür ve 400 kilometredir, “hak, hukuk, adalet” diye haykırarak ve bu anlamda pankartlar taşıyarak yürüyorlar 35-40 derece sıcağın altında. Keşke 1.2 milyon TL’lik iletişim ücretini meclise ödetenler de eline “ADALET” pankartı alıp katılmasalardı bu yürüyüşe. Bu tür kişileri gördükçe, bazı kesimler ister istemez “CHP’nin asıl amacı adalet değil” şeklinde bir kanaate varıyorlar. Biz ise her şeye rağmen başlangıçtaki kanaatimizi muhafaza ediyoruz.
Yürüyüş ve Zafer
CHP’nin başlattığı Adalet yürüyüşünden bahsedilirken, nedense hep Mahatma Gandi ve Mao Zodung’un yürüyüşleri örnek gösterilmektedir. Oysa bu konudaki en güzel örnekler de bizim milli ve dini tarihimizde bulunmaktadır. Mesela; Türk Milleti, sürekli büyük yürüyüşlerin altına imza atmış bir millettir. Türk Milleti, Asya’nın en doğusundaki Mançurya sınırından başlayıp, Avrupa’nın en batısındaki Paris’e kadar yürümüş ve seferler yapmış bir milletir aslında. Hun İmparatoru Atilla’nın, Paris’e ve Roma’ya kadar uzandığını sakın unutmayın. Elbette Orta Asya’dan kalkıp Anadolu’ya kadar yürüdüğümüzü de.
Öte yandan Adalet için yapılan yürüyüşlerin en meşhur üçünü Hz. Muhammed’in hayatında buluyoruz biz. Bunlardan ilki Kur’an’da “İSRA” şeklinde geçen ve “GECE YÜRÜYÜŞÜ” anlamına gelen yürüyüştür ki; rivayete göre bu kutlu yürüyüşün sonu Allah’ın huzuruna erişmekle son bulmuştur. Zira “Miraç” bu anlama gelmektedir. Bu ise manevi bir zaferdir peygamber için. İsrâ ve Miraç hadisesinin tarihi M.621 olarak verilmektedir. Bu tarih ise Mekkeli müşriklerin, Müslümanlara yönelik adaletsizliklerinin hat safhaya ulaştığı bir tarihtir. Hz. Peygamber’in vefakar eşi Hz. Hatice ve koruyucusu Ebu Talip ölmüş, özellikle Ebu Talip’in ölümünü fırsat bilen müşrikler, Müslümanlara uyguladıkları yaptırımları daha da arttırmışlardır. Bunun üzerine İsrâ ve Miraç olayları yaşanmıştır.
Hz. Peygamber’in gerçekleştirmiş olduğu Adaletsizliğe tepki yürüyüşlerinden bir başkası da M.620 yılında Mekke’den Taif’e yapmış olduğu yürüyüştür. Yakınlarının vefatı ve Müşriklerin yaptırımları üzerine Hz. Peygamber biraz olsun nefes alıp rahatlamak için yanına azatlı kölesi Zeyd’i de alarak Mekke yakınlarındaki yayla şehri Taif’e gitti. Taif’te, Sakîf kabilesi isimli müşrik bir kabile oturuyordu. Ancak Sakîf kabilesi Mekkeli müşriklerle müttefik idi ve Hz. Peygamber’i kabul etmeleri, bu ittifakın bozulması anlamına gelirdi. Bu sebeple Taifliler, hep bir olup Hz. Peygamber’i ve azatlı kölesi Zeyd’i taş yağmuruna tuttular. Her ikisinin de ayakları ve vücutları kanlar içinde kaldı. Ancak Hıristiyan bir bağ bekçisinin kulübesine sığınarak canlarını kurtarabildiler. İşte o durumda bile Hz. Peygamber kendisine taş atanlar hakkında kötü söz söylemedi. Sade Allah’a seslenerek; “Rabbim onlar gerçeği bilmiyorlar. Eğer bilselerdi böyle yapmazlardı. Sen onlara doğru yolu göster..”
Kılıçdaroğlu’nun; “yolumuza taş attılar, gübre döktüler, mermi bıraktılar, küfrettiler, Rabia işareti yaptılar, ancak biz onlara sadece alkışla karşılık verdik. Taş atanlara gül atın..” şeklindeki açıklamalarını duyunca ister istemez aklımıza, Hz. Peygamber’in azatlı kölesi Zeyd ile birlikte Taif şehrine yapmış olduğu ve mahiyetini yukarıda özetlediğimiz yürüyüşü geldi.
Hz. Peygamber’in en önemli ve en büyük protesto yürüyüşü hiç şüphesiz Mekke’den Medine’ye yapmış olduğu ve mesafesi yaklaşık Ankara-İstanbul arasındaki mesafeye eşit 450 km’lik yürüyüştür. Hatta Hz. Peygamber, Müşriklerin takibinden kurtulmak için farklı yollardan giderek bu mesafeyi daha da arttırmıştır. M.622 yılında gerçekleştirilen ve “HİCRET” adı verilen bu yürüyüş, sonuçları itibarıyla gerçekten de çok büyük bir yürüyüştür. Çünkü Dünya Tarihi’nin yönünü değiştirmiştir. Bu yürüyüşün sonu yine büyük bir zaferdir. Zira Hz. Peygamber, bu yürüyüşten sadece 8 yıl sonra geri dönüp, müşriklerin kendisini zorla çıkarttıkları Mekke’yi ve arkasından kendisini taşlayanların oturduğu Taif’i fethetmiştir. Umarım Kılıçdaroğlu’nun gerçekleştirdiği “Adalet Yürüyüşü” de, hiç değilse hükümetin ve meclisin ayan beyan işlenen hukuksuzluk ve adaletsizliklerin giderilmesi yönünde adım atmalarını temin eder.
Tepkisiz Toplum Olmaz
Atatürk diyor ki; “Masum halka, beş vakit namazdan maada, geceleri de fazla namaz kılmayı vaaz ve hasihat etmek, belki ömründe namaz kılmamış olan bir politikacı tarafından vaki olursa, bu hareketin hedefi anlaşılmaz olur mu.”(2)
Bize göre; ömründe namaz kılan politikacılar da tavsiye etmiş olsalar, beş vakit namaz dışında geceleri de kalkıp namaz kılmayı tavsiye edenlerin amacı bellidir; Müslümanlar iyice uyuşsunlar, ibadet ediyoruz düşüncesiyle şurada burada pineklesinler, başka hiçbir şey düşünmesinler; ADALET YÜRÜYÜŞÜ gibi absürt eylemlere kalkışmasınlar…
Oysa Büyük Atatürk, “Balıkesir Hutbesi” olarak da bilenen ve 1923 yılında Balıkesir Zağanos Paşa Camii’nin minberine çıkarak yapmış olduğu konuşmada şöyle demiştir: “Efendiler, camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler taat ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapılmak lâzım geldiğini düşünmek yani görüş alışverişinde bulunmak için yapılmıştır. Millet işlerinde her ferdin zihni başlı başına faaliyette bulunmak elzemdir, işte biz de burada din ve dünya için, istikbal ve istiklâlimiz için, bilhassa hâkimiyetimiz için neler düşündüğümüzü ortaya koyalım. Ben yalnız kendi düşüncemi söylemek istemiyorum. Hepinizin ne düşündüğünüzü anlamak istiyorum. Milli hedefler, milli irade yalnız bir şahsın düşünmesinden değil, milletin bütün fertlerinin arzularının, hedeflerinin toplamından ibarettir. Binaenaleyh benden ne öğrenmek, ne sormak istiyorsanız serbestçe sormanızı rica ederim.”(3)
Atatürk’ün yukarıdaki ifadelerinde, dikkati çeken önemli bir husus da tek adam ve diktatörden öte tam bir demokrat devlet adamının tavrının gizli olduğudur. Günümüz devlet adamlarının böyle bir tavrını gördünüz mü hiç? Kendisine soru soranları, gazaba gelip yaka paça dışarı attırlaı mı dersiniz, Soma örneğinde olduğu gibi tekme tokat dövdürenler mi dersiniz, Mersin örneğinde olduğu gibi “Haydi ananı da al git lan” diyenler midersiniz; daha neler neler…
Ben Kemalist Değilim!
Geçtiğimiz 4 Temmuz günü eskinin hızlı milliyetçilerinden, şimdinin ise hızlı İslamcılarından meşhur bir zat aradı telefonla. Atatürk hakkındaki aşağılayıcı ve tahkir edici konuşmalarından hareketle 2014 yılında kendisini tenkit ettiğim bir yazımdan dolayı önce ve bilhassa bana teşekkür etti, arkasından da beni hiç hak etmediğim biçimde “Cumhuriyet aydını” ve “Kemalist” olarak ilan etti. Üstadın “Cumhuriyet aydını” nitelendirmesini “başım gözüm üstüne” diyerek kabul ettim, ancak “Kemalist” şeklindeki nitelendirmesini kabul etmedim. Nedense bana “Komünist” veya “Ateist” der gibi geliyor bu türlü sonu “ist”lerle biten nitelendirmeler. Aşırı sevgi ve bağlılığı anlatmak için kullanılıyor bu tür yaftalamalar. Oysa benim Atatürk hakkındaki düşüncelerim, aşırı sevginin ve aşırı bağlılığın sonucu değil, birçok uygulamasının ve inkılabının gerçekten doğru olduğuna inandığım içindir. Ben zaman zaman tenkit de ederim Atatürk’ün kimi uygulamalarını.
Dolayısıyla; kendisine de söyledim, ben “Kemalist” filan değilim. Sadece Müslüman bir Türk Milliyetçisiyim; bu yüzden de Atatürk’e büyük saygı duyuyorum, o kadar…
_______________
1- Müslim, Îmân 78. Ayrıca bk. Tirmizî, Fiten 11; Nesâî, Îmân 17.
2- bkz. Enver Ziya Karal, Atatürk’ten Düşünceler, Ankara, 1969, s, 72.
3- ,
Bir yanıt yazın