Kimse, Kimseyi Kandırmasın… Her Şey Gün Gibi Ortada…

AKP, bugüne değin hep “mağdurları” oynadı… “Mağdur edebiyatı” ile beslendi, güçlendi… Milletvekili sayısını artırdı… Birinci parti oldu… - literature edebiyat kitap

AKP, bugüne değin hep “mağdurları” oynadı… “Mağdur edebiyatı” ile beslendi, güçlendi… Milletvekili sayısını artırdı… Birinci parti oldu… - 5

AKP, bugüne değin hep “mağdurları” oynadı… “Mağdur edebiyatı” ile beslendi, güçlendi… Milletvekili sayısını artırdı… Birinci parti oldu…

Recep Tayyip Erdoğan’ın ilk mağduriyeti “Minareler süngü, kubbeler miğfer” şiirini okuması ile başlamıştı… Bu nedenle cezaevine düşmüş, destansı bir ün kazanmıştı… Sonra partinin başına geçti…

ABD’nin de desteği ile 2002 seçimlerinde iktidar yapıldı…

Daha sonra, Fethullah Gülen ve öteki cemaatleri de yanına alarak “Ilımlı İslam” hedefine doğru yola koyuldu…

Cumhuriyeti, laikliği Atatürk’ü hedef tahtasına yatırdı.

AKP, her dönemde hep “Darbeler”den şikâyetçi oldu… Darbeyle yattı, darbeyle kalktı… Askerleri, aydınları durmadan darbecilikle suçladı…

Bu yüzden, onları zindanlara doldurdu… Yıllarca dört duvar arasında tuttu…

Sonra da tüm suçu Gülen cemaatinin üzerine attı…“Gülen cemaati kumpas hazırladı, bizi de yanılttı” dedi…

Oysa RTE, o yıllarda Ergenekon davasından yargılananları şiddetle eleştiriyor, her konuşmasında onları ihanetle suçluyordu… Hatta o yıllarda bir de davanın savcılığına soyunmuştu…

AKP – Gülen dostluğu 2013 yılında ortaya çıkan 17 – 25 Aralık yolsuzluk – rüşvet olaylarına kadar sürdü… Sonra da onu “Darbeci, hain” ilan ettiler ve adını “Paralel yapıya” dönüştürdüler… Ve yolları ayırdılar…

Ama o zamana değin, ordu da dâhil, FETÖ’nün teslim almadığı, çalıntı sorularla, adamını yerleştirmediği tek devlet kurumu, okul kalmamıştı… Çünkü onların her eylemine, yaptıklarına göz yumuluyordu… Çünkü AKP, cemaat ile birlikte hareket ediyordu…

İşte bu nedenle, paralel yapı olarak nitelendirilen Cemaat için, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından söylenilen  “Allah şahittir, ne istediler de vermedik… Safmışız… Aldandık” sözleri tarihe geçti…

Onlar, aynı yolu ve yöntemi “Kürt Açılımı” çalışmalarında da izlediler.

Kapı arkalarında gizli gizli PKK ile görüştüler, inkâr ettiler… Kendilerine “Neden teröristlerle müzakere yapıyorsunuz, onlarla müzakere değil, mücadele olur” diyenleri “Alçaklıkla, şerefsizlikle” suçladılar…

Sonra da çaldıkları minareye kılıf bulamayınca bu kez söylem değiştirdiler… “PKK – AKP görüşmelerini olumlu bir gelişme” diye topluma yutturmaya çalıştılar… Peşmerge kılıklı teröristlerin Habur sınır kapısında kahramanlar gibi karşılanmasına, otobüslerle şehir turu atmalarına göz yumdular…

Bununla da yetinmediler, orduya, valilere, kaymakamlara onların eylemlerine, propagandalarına göz yumma talimatı verdiler… Kentler bomba, silah depoları haline getirildi, göz göre göre hendekler açıldı, barikatlar yapıldı, yolların altına bombalar yerleştirildi…

Görmezlikten, duymazlıktan geldiler…

Dilleri lal oldu…

Üç maymunu oynadılar…

Dönemin MİT Müsteşar Yardımcısı, PKK yöneticisi Sabri Ok’a, “Şehirlere silah ve bomba yığdığınızı biliyoruz… Doğuda size rahatsızlık veren kamu görevlilerinin adını verin, gereğini yapalım!” demişti…

O da yetmedi, bakanlar, milletvekilleri, yandaş gazeteciler elebaşı APO’yu “Sayın” diyerek onurlandırdılar, ona methiyeler dizip, göklere çıkardılar…

Eski İçişleri Bakanı Beşir Atalay, bir konuşmasında Abdullah Öcalan için “Beğenseniz de beğenmeseniz de Öcalan Kürtlerin lideridir…’ demiş ve bir başka demecinde de, Abdullah Öcalan’ın İmralı’ya giden HDP heyetiyle verdiği mesajları önemli ve olumlu bulduklarını belirterek “Bunlar bizim de düşüncelerimiz” vurgusunu yapmıştı. “Ayrıca bölgede yol kesme ve öteki eylemlere müdahale edilmemesinin de kendilerinin talimatı olduğunu” söylemişti…

Yani bu “Kürt Açılımı ve APO konusunda söylenenleri toplamaya kalksak, kitaplar almaz…

Onlar PKK ileri gelenleri ile canciğer, kuzu sarması ilişkiler içerisinde muhabbetler ve görüşmeler yaparken, gerçek yurtseverler, vatanın bölünmesini istemeyenler ise bu politikalara şiddetle karşı çıkıyorlardı…

Şimdi kalkmışlar, Referandumda “HAYIR” diyenleri FETÖCÜLÜKLE, PKK’CILIKLA suçluyorlar…

Adama gülerler…

Artık kimse “PKK ‘HAYIR’ diyor, biz onun için ‘Evet’, diyoruz, FETÖ ‘HAYIR’ diyor, biz onun için ‘Evet’ diyoruz lafına inanmıyor…

Bu kez “mağdur edebiyatı” sökmedi…

Şimdi biz de Bahçeli’ye soruyoruz: “Barzani ‘Evet’ diyor, peki sen niye PKK’yı destekleyen peşmergeyle aynı saflara düşüp ‘Evet’ diyorsun? Oysa bir zamanlar neler söylemiştin?”

“Erdoğan ve Öcalan başkanlık sisteminde söz kesmiş, bölücü çevrelerden gelen mesajlar da bunu doğrulamıştır.”  17 Şubat 2015

“Bu yolla anayasayı değiştirip Öcalan canisiyle ve başkanlık sistemini kurma hedefine sabitlenen Erdoğan, geri dönülmeyen bir mecraya sapmıştır.

Erdoğan’ın şu anda tek kaygısı kendisini ve etrafını emniyete almak, geleceklerini de garanti etmektir. ‘Bizim millete hizmetten başka gayemiz yok’ sözü hikâyedir. ‘Hak davasından gayrı davamız yok’ sözü ise kuyruklu yalandır…” 8 Şubat 2015 Kırşehir mitingi

Yeniden soralım? Ey Devlet Bahçeli, o günden bu yana ne değişti de bu kadar keskin bir U dönüşü yaptın? Araya ne gibi hesaplar girdi? Ne gibi pazarlıklar yapıldı?

([email protected])


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir