GÜVENİLMEZ

GÜVENİLMEZ İsrail; Sünni Arap Dünyası ile ilişkilerini geliştiriyor.
"Arap Çözümü" olarak adlandırılan bir strateji, İsrail-Filistin meselesini çözmeye rehber oluyor.
Ortadoğu'da herşey İsrail-Filistin meselesinin bu çözümü paralelinde gelişiyor.
Üstelik İsrail kendi güvenliğini sağlamak üzere bölgedeki Rusya ile yeni bir ittifakı da dizayn etmiş, böylece Rusya'nın Suriye içerisindeki etkisini ve İran'la olan ittifakını kullanmanın yolu oluşmuştur.
Bu sonuç, "Ortadoğu meselelerinde" ABD ve Rusya arasında zımnî bir uzlaşının olduğunu gösteriyor...
 
*
Bu gelişmelerin ardından Türkiye; stratejisini Suriye'deki savaşta kazanan tarafın tüm başarıların sahibi olacağı bir konuma kurmuştur.
Rusya ise Türkiye'nin bu konumunu "sakla samanı gelir zamanı" mantığı ve "Suriye'de ABD'ye suçüstü yapabilecek tek kişi Erdoğan'dır" kurgusuyla satın almış ve yeni bir ittifak oluşmuştur.
 
*
Şimdi Türkiye; Rusya ve İran ile ittifakının Astana Toplantısı'nda alınan kararları takip etmesi gerekiyor.
Ateşkesin uygulanması ve izlenmesi, Suriye trajedisinin yarattığı iç dinamiklerin sağlıklı bir şekilde dengelenmesi,
Bölgede barışın ve Türkiye'nin de dış politikasının yeniden belirlenmesinin önü açılmıştır. 
Türkiye bu çerçevede, Suriye'de güvenlik tesis edilmeden reformların yapılamayacağı esasında tüm muhalif tarafların ateşkes anlaşmasına riayet etmelerini sağlamanın yükümlüsüdür.
Bu yüzden Rusya ve ABD, diğer örgütlere etkisinin olacağını düşündüklerinden Türkiye'nin bu gruplar için kullandığı ılımlı tanımlamasına göz yumuyor...
 
*
Fakat  YPG/ PYD, Suriye'de Kürtlerin ayrı bir kimlik halinde öne çıkacağını göstermiştir.
Ne ki, Türkiye'nin hesapları doğrultusunda, Suriye'deki en büyük dinamiklerden biri olmalarına rağmen Astana toplantısına alınmamıştır.
Rusya, Suriye ve ABD bir çözüme gidilmesini istedikleri için şu anda Türkiye'nin bu isteğini kabul etmiştir ama hiçbirinin Kürtleri dışlama gibi bir niyeti bulunmuyor...
Aksine şimdi, ABD ve Rusya'nın Kürtlere "bir süre bekleyin" dedikleri bir taktik işliyor.
Yakın gelecekte Şam ve Kürtlerin kendilerini diğerine mecbur hissedeceği bir sürece girileceği gerçeğiyle,Suriye yönetiminin Kürtlerle masaya oturacağı ve bunun ayrı bir başlık altında ele alınacağı öngörülüyor.
 
*
Türkiye, YPG/PYD'nin Astana toplantısına katılması engellenmiştir ama onların yerine kendisinin belirlediği Suriye Ulusal Kürt Konseyi (ENKS) temsilcilerini çağırmıştır.
Bu Türkiye'nin  Rusya ve ABD'nin de bilgisi dahilinde ENKS örgütlerine  destek sağlayarak Kuzey Suriye ve Rojava'ya dönük yeni bir planı devreye sokması olarak kabul ediliyor.
 
*
Suriye'deki Kürtler ve Türkiye'deki Kürtler arasında sadece bir sınır bulunuyor.
Rojava'da ilan edilecek bir özerklik Türkiye Kürtleri için de birtakım haklar doğuracaktır.
Bu durum güvenlik tanımlamaları açısından Türkiye için kabul edilemez  görülüyor.
Nitekim bu durumun Türkiye tarafına da sirayet edebilir düşüncesiyle Türkiye Suriye'deki Kürtleri engellemeye çalışıyor.
Türkiye, YPG/PYD'nin Astana toplantısına katılması engellenmiştir ama onların yerine Türkiye'nin belirlediği Suriye Ulusal Kürt Konseyi (ENKS) temsilcileri çağrılmıştır.
Ve Türkiye  Rusya ve ABD'nin de bilgisi dahilinde ENKS örgütlerine  destek sağlayarak Kuzey Suriye ve Rojava'ya dönük yeni bir planı devreye sokuyor.
 
*
Bu paralelde ABD resmi bir davetle Suriye barış görüşmeleri kapsamında Anayasa taslağı ve
Kürt sorununun çözümüne katkı sunmak üzere ENKS'le görüşmek talebinde bulunuyor.
Öte yanda ENKS, tüm Suriye için federalizm talep ediyor ve "‘Suriye'de Kürt Bölgelerinin Yönetimi İçin Öneri" başlığıyla hazırladığı bir anayasa metnini Rusya ile görüşmeye hazırlanıyor...
 
*
Ekim 2010'da kurulan ENKS, bünyesinde yedi parti bulundurmaktadır ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı ve KDP lideri Mesud Barzani'ye yakınlığıyla biliniyor.
Geçen süreçte M.Barzani'nin, ENKS ve YPG/ PYD'yi, ABD'nin arabuluculuğuna rağmen yakınlaştırmaya çalışması sonuçsuz kalmıştır.
Bu durum gündemi PKK ve KDP'nin belirlemesi gerçeğinde Kürtlerin Suriye Kürdistanı'nda kazanımlarını zora sokuyor...
 
*
Üstelik Rojava'nın Irak Kürdistan'ı, Irak Kürdistan'ının da Rojava'sız güvende olamayacağı gibi bir durumda bulunuyor.
Kürdistan çıkarları için PYD ile ENKS'nin bir araya gelmek zorunda olduğuna dikkat çekiliyor.
Aksi taktirde Batı'nın uzlaşamayan Kürdlere piyade rolü vermekle yetineceği,
Suriye rejiminin de muhalefeti tasfiye etmesi halinde sıranın Kürtlere geleceğine işaret ediliyor.
 
*
Şöyle bir görüntü vardır;
Esad rejimi ENKS'nin Rojava'da ortak olmasını, siyasi ve askeri alanda çalışma yürütmesini kabul etmiyor.
Rejim sadece PYD'yi kabul ediyor.
PYD ise kimseyi kabul etmiyor.
Ama PYD/YPG'nin yüzde 70-80'i Arap'tır ve kararları PYD ve YPG içindeki Araplar ile Şam'ın almasını da ENKS kabul etmiyor... 
Nihayetinde Kürd partileri Kandil, Erbil ve Şam arasında bölünmüş durum gösteriyor.
Astana'daki toplantıya katılan ENKS yetkililerinin tamamının Müslüman Kardeşlerin silahlı grupları olması da diğer bir sorunu oluşturuyor...
 
*
Yeni plana göre Rojava peşmergesi denilen gerçekte KDP peşmergeleri,
ENKS'in askeri gücünü yükseltmek için yeniden Suriye, Kuzey Suriye ve Rojava topraklarına sokuluyor.
Rusya Kürdistan'ı ordusu da Rojava'ya gelmek üzere hazırlanıyor. 
Bir kısım peşmerge ise Rojava peşmergesi olarak Türkiye'nin Cerablus harekâtından beri bölgedeki Sultan Murad, Nurettin Zengi  ve diğer grupların yürüttükleri "Fırat Kalkanı" güçleri arasında yer alıyor.
 
*
Türkiye bu konudaki faaliyetlerini yürütmek için Rojava'da Tel Cibrin köyünde bir karargah kurmaktadır.
Ama bu faaliyetler de Kürtler arasında bir siyasi kimlik satma savaşının başlamasına destek veriyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Türkiye savunma durumunu terk edip hücum pozisyonuna geçmiştir. Suriye operasyonlarımızda buna başladık. Terör örgütleriyle mücadelemizi artık bu anlayışta yürütüyoruz. Irak'taki gelişmelere aynı yaklaşımla müdahil olacağız" stratejisi doğrultusunda hareket edildiği anlaşılıyor.
 
*
Erdoğan'ın Suriye ve Irak macerası, Mustafa Kemal Atatürk'ün "Türk Dünyasında Dil ve Kültür Birliği" ülküsü hilafına,
Batı'ya karşı birlik, dirlik ve azmi parlatmak üzere Türk ve Arap dünyasında " Arap-Türk- İslamcı"ları avına yönelmesi,
Nihayet bu ülkelerin askeri ve ekonomik gücüne, kültürel gücüne, rıza yaratmaya ve küresel bir cazibe oluşturmaya dayanan bir merkez ülkenin lideri olmak hedefine dayanıyor ve bütün dünyayı ürkütüyor. *
Bu hedef doğrultusunda Türkiye'nin; Suriye'nin kuzeyinde MİT ve TSK'ya bağlı komutanların silahlı grupları yönettiği ve onları ateşkesi suiistimal etmeye ve yeni terör eylemleri gerçekleştirmeye teşvik ettiğine ilişkin iddialar bulunuyor.
"Ankara, Suriye krizinin siyasi olarak çözümünü engelleme konusunda başarılı olacak mı  ya da Rusya ve İran ile anlaşma sağladıktan sonra Ankara yeniden ABD tarafına dönecek mi" soruları soruluyor.
Türkiye'ye güvenilmiyor...
 
2.2.2017 - trust guven elele
GÜVENİLMEZ
İsrail; Sünni Arap Dünyası ile ilişkilerini geliştiriyor.
“Arap Çözümü” olarak adlandırılan bir strateji, İsrail-Filistin meselesini çözmeye rehber oluyor.
Ortadoğu’da herşey İsrail-Filistin meselesinin bu çözümü paralelinde gelişiyor.
Üstelik İsrail kendi güvenliğini sağlamak üzere bölgedeki Rusya ile yeni bir ittifakı da dizayn etmiş, böylece Rusya’nın Suriye içerisindeki etkisini ve İran’la olan ittifakını kullanmanın yolu oluşmuştur.
Bu sonuç, “Ortadoğu meselelerinde” ABD ve Rusya arasında zımnî bir uzlaşının olduğunu gösteriyor…
 
*
Bu gelişmelerin ardından Türkiye; stratejisini Suriye’deki savaşta kazanan tarafın tüm başarıların sahibi olacağı bir konuma kurmuştur.
Rusya ise Türkiye’nin bu konumunu “sakla samanı gelir zamanı” mantığı ve “Suriye’de ABD’ye suçüstü yapabilecek tek kişi Erdoğan’dır” kurgusuyla satın almış ve yeni bir ittifak oluşmuştur.
 
*
Şimdi Türkiye; Rusya ve İran ile ittifakının Astana Toplantısı’nda alınan kararları takip etmesi gerekiyor.
Ateşkesin uygulanması ve izlenmesi, Suriye trajedisinin yarattığı iç dinamiklerin sağlıklı bir şekilde dengelenmesi,
Bölgede barışın ve Türkiye’nin de dış politikasının yeniden belirlenmesinin önü açılmıştır. 
Türkiye bu çerçevede, Suriye’de güvenlik tesis edilmeden reformların yapılamayacağı esasında tüm muhalif tarafların ateşkes anlaşmasına riayet etmelerini sağlamanın yükümlüsüdür.
Bu yüzden Rusya ve ABD, diğer örgütlere etkisinin olacağını düşündüklerinden Türkiye’nin bu gruplar için kullandığı ılımlı tanımlamasına göz yumuyor…
 
*
Fakat  YPG/ PYD, Suriye’de Kürtlerin ayrı bir kimlik halinde öne çıkacağını göstermiştir.
Ne ki, Türkiye’nin hesapları doğrultusunda, Suriye’deki en büyük dinamiklerden biri olmalarına rağmen Astana toplantısına alınmamıştır.
Rusya, Suriye ve ABD bir çözüme gidilmesini istedikleri için şu anda Türkiye’nin bu isteğini kabul etmiştir ama hiçbirinin Kürtleri dışlama gibi bir niyeti bulunmuyor…
Aksine şimdi, ABD ve Rusya’nın Kürtlere “bir süre bekleyin” dedikleri bir taktik işliyor.
Yakın gelecekte Şam ve Kürtlerin kendilerini diğerine mecbur hissedeceği bir sürece girileceği gerçeğiyle,Suriye yönetiminin Kürtlerle masaya oturacağı ve bunun ayrı bir başlık altında ele alınacağı öngörülüyor.
 
*
Türkiye, YPG/PYD’nin Astana toplantısına katılması engellenmiştir ama onların yerine kendisinin belirlediği Suriye Ulusal Kürt Konseyi (ENKS) temsilcilerini çağırmıştır.
Bu Türkiye’nin  Rusya ve ABD’nin de bilgisi dahilinde ENKS örgütlerine  destek sağlayarak Kuzey Suriye ve Rojava’ya dönük yeni bir planı devreye sokması olarak kabul ediliyor.
 
*
Suriye’deki Kürtler ve Türkiye’deki Kürtler arasında sadece bir sınır bulunuyor.
Rojava’da ilan edilecek bir özerklik Türkiye Kürtleri için de birtakım haklar doğuracaktır.
Bu durum güvenlik tanımlamaları açısından Türkiye için kabul edilemez  görülüyor.
Nitekim bu durumun Türkiye tarafına da sirayet edebilir düşüncesiyle Türkiye Suriye’deki Kürtleri engellemeye çalışıyor.
Türkiye, YPG/PYD’nin Astana toplantısına katılması engellenmiştir ama onların yerine Türkiye’nin belirlediği Suriye Ulusal Kürt Konseyi (ENKS) temsilcileri çağrılmıştır.
Ve Türkiye  Rusya ve ABD’nin de bilgisi dahilinde ENKS örgütlerine  destek sağlayarak Kuzey Suriye ve Rojava’ya dönük yeni bir planı devreye sokuyor.
 
*
Bu paralelde ABD resmi bir davetle Suriye barış görüşmeleri kapsamında Anayasa taslağı ve
Kürt sorununun çözümüne katkı sunmak üzere ENKS’le görüşmek talebinde bulunuyor.
Öte yanda ENKS, tüm Suriye için federalizm talep ediyor ve “‘Suriye’de Kürt Bölgelerinin Yönetimi İçin Öneri” başlığıyla hazırladığı bir anayasa metnini Rusya ile görüşmeye hazırlanıyor…
 
*
Ekim 2010’da kurulan ENKS, bünyesinde yedi parti bulundurmaktadır ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı ve KDP lideri Mesud Barzani’ye yakınlığıyla biliniyor.
Geçen süreçte M.Barzani’nin, ENKS ve YPG/ PYD’yi, ABD’nin arabuluculuğuna rağmen yakınlaştırmaya çalışması sonuçsuz kalmıştır.
Bu durum gündemi PKK ve KDP’nin belirlemesi gerçeğinde Kürtlerin Suriye Kürdistanı’nda kazanımlarını zora sokuyor…
 
*
Üstelik Rojava’nın Irak Kürdistan’ı, Irak Kürdistan’ının da Rojava’sız güvende olamayacağı gibi bir durumda bulunuyor.
Kürdistan çıkarları için PYD ile ENKS’nin bir araya gelmek zorunda olduğuna dikkat çekiliyor.
Aksi taktirde Batı’nın uzlaşamayan Kürdlere piyade rolü vermekle yetineceği,
Suriye rejiminin de muhalefeti tasfiye etmesi halinde sıranın Kürtlere geleceğine işaret ediliyor.
 
*
Şöyle bir görüntü vardır;
Esad rejimi ENKS’nin Rojava’da ortak olmasını, siyasi ve askeri alanda çalışma yürütmesini kabul etmiyor.
Rejim sadece PYD’yi kabul ediyor.
PYD ise kimseyi kabul etmiyor.
Ama PYD/YPG’nin yüzde 70-80’i Arap’tır ve kararları PYD ve YPG içindeki Araplar ile Şam’ın almasını da ENKS kabul etmiyor… 
Nihayetinde Kürd partileri Kandil, Erbil ve Şam arasında bölünmüş durum gösteriyor.
Astana’daki toplantıya katılan ENKS yetkililerinin tamamının Müslüman Kardeşlerin silahlı grupları olması da diğer bir sorunu oluşturuyor…
 
*
Yeni plana göre Rojava peşmergesi denilen gerçekte KDP peşmergeleri,
ENKS’in askeri gücünü yükseltmek için yeniden Suriye, Kuzey Suriye ve Rojava topraklarına sokuluyor.
Rusya Kürdistan’ı ordusu da Rojava’ya gelmek üzere hazırlanıyor. 
Bir kısım peşmerge ise Rojava peşmergesi olarak Türkiye’nin Cerablus harekâtından beri bölgedeki Sultan Murad, Nurettin Zengi  ve diğer grupların yürüttükleri “Fırat Kalkanı” güçleri arasında yer alıyor.
 
*
Türkiye bu konudaki faaliyetlerini yürütmek için Rojava’da Tel Cibrin köyünde bir karargah kurmaktadır.
Ama bu faaliyetler de Kürtler arasında bir siyasi kimlik satma savaşının başlamasına destek veriyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Türkiye savunma durumunu terk edip hücum pozisyonuna geçmiştir. Suriye operasyonlarımızda buna başladık. Terör örgütleriyle mücadelemizi artık bu anlayışta yürütüyoruz. Irak’taki gelişmelere aynı yaklaşımla müdahil olacağız” stratejisi doğrultusunda hareket edildiği anlaşılıyor.
 
*
Erdoğan’ın Suriye ve Irak macerası, Mustafa Kemal Atatürk’ün “Türk Dünyasında Dil ve Kültür Birliği” ülküsü hilafına,
Batı’ya karşı birlik, dirlik ve azmi parlatmak üzere Türk ve Arap dünyasında ” Arap-Türk- İslamcı”ları avına yönelmesi,
Nihayet bu ülkelerin askeri ve ekonomik gücüne, kültürel gücüne, rıza yaratmaya ve küresel bir cazibe oluşturmaya dayanan bir merkez ülkenin lideri olmak hedefine dayanıyor ve bütün dünyayı ürkütüyor.
*
Bu hedef doğrultusunda Türkiye’nin; Suriye’nin kuzeyinde MİT ve TSK’ya bağlı komutanların silahlı grupları yönettiği ve onları ateşkesi suiistimal etmeye ve yeni terör eylemleri gerçekleştirmeye teşvik ettiğine ilişkin iddialar bulunuyor.
“Ankara, Suriye krizinin siyasi olarak çözümünü engelleme konusunda başarılı olacak mı  ya da Rusya ve İran ile anlaşma sağladıktan sonra Ankara yeniden ABD tarafına dönecek mi” soruları soruluyor.
Türkiye’ye güvenilmiyor…
 
2.2.2017

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir