EL BÂB

EL BÂB Cumhurbaşkanı Erdoğan "22 milyon kilometrekarelik toprağı görmüş bir devletin vârisleriyiz.
780 bin kilometrekareye kaldık. Burnumuzun dibindeki yerler bile alındı. Bizi hâlâ Lozan'a hapsetmeye çalışıyorlar. Bizim sözümüz var. 2023 hedeflerine ulaşmak için tüm şartları zorlayacağız" düşüncesinin adamıdır.
35. Muhtarlar görüşmesinde yeni bir mesaj veriyor.
"Türkiye savunma durumunu terk edip hücum pozisyonuna geçmiştir. Suriye operasyonlarımızda buna başladık. Terör örgütleriyle mücadelemizi artık bu anlayışta yürütüyoruz. Irak'taki gelişmelere aynı yaklaşımla müdahil olacağız" diyor...
 
*
Bu saldırgan ve müdahaleci siyaset, Irak ve Suriye'deki askeri varlık  birçok bölgesel ve uluslararası eleştirilere maruz kalıyor.
"Komşularla sıfır sorun" politikasının, iktidarı elde tutmak için bir slogandan daha fazla olmadığı anlaşılıyor.
Suriye ve Irak siyaseti savunmaya dayalı ise hücum pozisyonu siyasetinden muradın ne olduğu  merak konusu oluyor...
 
*
Ama bir süre önce, Suriye'de Fırat Kalkanı Harekâtı'nda "El Bâb kasabasından sonra Membiç'e ve Rakka'ya ilerleyeceğiz" açıklamasını yapan,
Erdoğan,şimdi 160 küsur gün sonra hiçbir başarı elde edilemeyen El Bâb'ta,  "Bundan sonraki süreçte süratle mesafe almak suretiyle oradaki işi bitirmek, daha derinliğine gitmemek lazım.
Temennim odur ki; Rusya ve İran'la birlikte Astana'da başlatılan süreç rejimi olumlu bir noktaya çeker ve El Bâb hallolur" diyor!
Neden?
 
*
Herşey ABD Savunma İstihbarat Örgütü'nün 2012'de Suriye savaşının başlangıcında IŞİD'in ileride neye dönüşebileceği konusunda Washington'ı uyarması,
Ama eski Başkan B.Obama'nın kendi bakış açısıyla Rusya politikasını analiz etmesinde ki, hatalarından başlıyor...
 
*
O sırada Rusya, Suriye'nin kendisi için bir iç mesele haline geldiğine dikkat çekiyordu.
İdeoloji farklılıklarına rağmen II. Dünya Savaşı sırasında faşizme karşı ABD ile birlikte yaptıkları ve başarılı oldukları gerçek bir örnekten hareket ediyor,
Suriye'ye gelirken ABD ile ortak düşmanları olan terörizme karşı çabaların birleştirilmesini istiyordu...
 
*
Ne ki, ABD ortak düşman terörizme karşı Rusya ile çabalarını birleştirmedi...
Bir süre sonra Rusya ve İran'ın desteğiyle Suriye Ordusu Doğu Halep'i özgürleştirdi.
1- Suriye'nin müzakere edilmesinin yolu açıldı ve ABD bu sahneye bağlandı.
2- Kamuoyunda ABD'nin; İŞİD, El Nusra, Ahrar-ı Şam gibi İslami Cihad örgütleriyle çalışma ısrarında olduğu,
Bu örgütlerin Suriye alt yapısına sistematik saldırılarda bulunduğuna ilişkin düşünceler pekişti.
3- Giderek Cumhurbaşkanı Erdoğan üzerinde ABD'nin Esad'a karşı İslamcı isyanı destekleme stratejisinin yenilgiye doğru gittiği,
Batılıların her birinin kendi stratejik çıkarları peşinde koşmak üzere aralarındaki rekabeti derinleştirdiği,
ABD'nin İŞİD dahil olmak üzere YPG-PYD terör örgütlerine destek verdiği yönündeki algılar geliştirildi.
Erdoğan'ın stratejisini Halep'teki savaşta kazanan tarafın tüm başarıların sahibi olacağı bir konuma kurmasına yol açıldı.
R.T.Erdoğan, "Suriye'de ABD'ye suçüstü yapabilecek tek kişi Erdoğan'dır" biçiminde düşünen Rusya'nın tuzağına düştü...
 
*
Rusya,aynı zamanda Türkiye ile NATO'yu ayrıştırma çabasına yöneldi.
Bu suretle Türkiye; ya NATO'da kalarak sadece Suriye'de değil ama dünyanın her yerinde cihatçıları desteklemeye devam edeceği,
Ya da NATO, Türkiye ile arasına mesafe koyarken, bu durumda ABD ve Rusya nerede olurlarsa olsunlar cihadçılarla birlikte etkili bir şekilde mücadele etmek için ittifak yapacakları bir pozisyona sokuldu.
 
* 
Bu çerçevede B Esad'ın temsilcileri ile ABD'nin Suriye'de rejim değişikliği amacıyla kışkırttığı silahlı muhalif güçler;
Rusya, İran ve Türkiye'nin arabuluculuğunda Kazakistan/ Astana'da yüzyüze geldiler.
Tüm katılımcılar Suriye krizinde askeri çözümün imkansız olduğunda mutabık kaldı.
 
*
Sonra üç ülke sonuç bildirgesinde, "Suriye Cumhuriyeti'nin egemenliğine, bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne" bağlılıklarını ilan etti.
Bildirge üç ülkeye ateşkese uyulmasını sağlamak, provokasyonları önlemek ve ateşkesin işleme kurallarını saptamak üzere üçlü bir mekanizma oluşturma yükümlülüğü verdi.
Ama Suriye'nin önceki "lâik devlet" tanımlanması hem İslamcı bir parti tarafından yönetilen Türkiye'nin hem de İslamcı bir rejim kurma çağrısı yapan silahlı grupların ısrarıyla metinden çıkarıldı...
Olsun, muhalif güçlerin BM gözetiminde Şubat sonunda Cenevre'de düzenlenecek barış görüşmelerine katılması desteklenmeliydi.
 
*
Rusya Dışişleri Bakanı S.Lavrov "Batı, Ortadoğu'daki devrimler üzerinden siyasi rejimleri değiştirme girişiminden dolayı bedel ödeyecek. Dış müdahaleler bölgeyi kaos ve istikrarsızlığa sürükledi. Rejimler çöktü ya da zayıfladı, uluslararası terör örgütleri nüfuz kazandı ve mülteci sorununa yol açıldı" dedi.
1- Bu ifadeyle, Suriye'de yüzbinlerce insanın yaşamına mâlolan, 5 milyon insanı sığınmacıya dönüştüren, ülkenin bütün alt yapısını çökerten savaşta;
Eski Başkan Obama yönetiminin bu savaşı Amerikan halkına bir insani müdahale olarak satma girişimlerinin bütünüyle başarısız olduğunu anlattı.
2-Dünyanın bir kez daha böyle bir katliam, saldırı ve yağma ile karşılaşmamasını:
Savaş suçları işleyen rejim kadar muhalif tarafların, teröristlerin ve destekleyen ülkelerin paylarını üstlenmelerini: Suçların esaslı bir biçimde kategorize edilmesini:Bu sistematik hukukun BM'de yeni bir dünya statüsüne yol açmasına işaret etti...
 
*
Nitekim ABD Başkanı D.Trump, "Mevcut Suriye politikamız yanlıştır. Radikal İslam'a bağlı terörizm bizi de dünyayı da tehdit ediyor.
ABD Esad'a saldırırsa kendimizi Rusya'yla, Suriye'yle savaşırken bulacağız.
ABD'ye tehdit oluşturan teröre karşı en iyi yöntem Esad yönetimini desteklemektir.
Rusya'ya güvenerek başlıyorum, ama bunun ne kadar süreceğini göreceğiz" dedi.
ABD'nin Rusya ile yeni kararlar almak durumunda olduğunu söylemeye getirdi...
 
*
Bu sırada Rusya, Türkiye ile birlikte Suriye'nin kuzeyindeki El Bab kasabası çevresindeki alanda, IŞİD'e karşı ortak hava saldırıları gerçekleştiriyordu.
NATO üyesi Türkiye'nin Rusya ile eşi görülmemiş ortak harekatı, Washington'la arasında şiddetli gerilimi daha da yükseltiyordu... 
 
*
Şimdi Türkiye, Astana toplantilarını tertipleyen koalisyonda "yeniden ABD tarafına dönecek mi" sorularına neden oluyor!
Çünkü bu noktada Cumhurbaşkanı R.T.Erdoğan'ın; AKP hareketi ile İslami hissiyatın yeni bir medeniyet inşası için güçlü bir şekilde  seferber edilmesini öngördüğü,
Bunun için askeri ve ekonomik güce, kültürel güce, rıza yaratmaya, barış yaratmaya ve küresel bir cazibe yaratmaya dayanan bir merkez ülkenin lideri olmayı hedeflediği görülmüştür.
Bunun için bir merkez kimlik ve merkez düşünce olarak, "İslam tarihinin ışığında müminler, kendi sorunlarını ancak  şeriatın tesisi aracılığıyla oluşacak ve onunla başarı şansı bulacak bir İslami ideoloji oluşturmak suretiyle  çözebileceklerdir " öğretisiyle Yeni Türkiye'yi; Osmanlı'nın egemen olduğu İslam toplumlarının bir parçası olarak algıladığı da biliniyor...
 
*
Bu yüzden, hem ABD'nin hem de Rusya'nın bakış açısıyla sorun Türkiye değil, küresel cihatçı hareketi örgütleyen,İslamcı siyaset ideolojisinin lideri Recep Tayyip Erdoğan'dır.
Bilhassa ABD; NATO üyesi Türkiye ile Batının ideallerini ayaklar altına alan Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında ayrım yapmıştır.
Erdoğan hem NATO'nun demokrasi savunucusu olarak sunmaya devam edilebilmesi, hem de Washington'a meydan okuyan hiçbir liderin cezasız kalmaması için hedeftedir. 
 
*
Erdoğan'da boş durmuyor.
Bunun için İslamcı ülkelerin askeri ve ekonomik gücüne, kültürel gücüne, rıza yaratmaya ve küresel bir cazibe yaratmaya dayanan bir merkez ülkenin lideri olmayı hedefliyor. Ümmeti'n kendisi üzerinden Batı'ya karşı birlik, dirlik ve azmini parlatmak üzere Türkiye'de, "Egemenlik, kayıtsız ve koşulsuz ulusundur; kişiye devredilmez" ilkesini ayaklar altına alıyor.
Demokratik rejimin en önemli özelliği olan kuvvetler ayrılığını yok ederek parlamenter demokratik sistemi ortadan kaldırmayı test ediyor...
 
*
Ah! El Bâb bataklığından çıkması gerektiğini biliyor ama ne zaman, nasıl çıkacağını kestiremiyor...
 
 
29.1.2017 - 161107120239 01 trump parry super 169
EL BÂB
Cumhurbaşkanı Erdoğan “22 milyon kilometrekarelik toprağı görmüş bir devletin vârisleriyiz.
780 bin kilometrekareye kaldık. Burnumuzun dibindeki yerler bile alındı. Bizi hâlâ Lozan’a hapsetmeye çalışıyorlar. Bizim sözümüz var. 2023 hedeflerine ulaşmak için tüm şartları zorlayacağız” düşüncesinin adamıdır.
35. Muhtarlar görüşmesinde yeni bir mesaj veriyor.
“Türkiye savunma durumunu terk edip hücum pozisyonuna geçmiştir. Suriye operasyonlarımızda buna başladık. Terör örgütleriyle mücadelemizi artık bu anlayışta yürütüyoruz. Irak’taki gelişmelere aynı yaklaşımla müdahil olacağız” diyor…
 
*
Bu saldırgan ve müdahaleci siyaset, Irak ve Suriye’deki askeri varlık  birçok bölgesel ve uluslararası eleştirilere maruz kalıyor.
“Komşularla sıfır sorun” politikasının, iktidarı elde tutmak için bir slogandan daha fazla olmadığı anlaşılıyor.
Suriye ve Irak siyaseti savunmaya dayalı ise hücum pozisyonu siyasetinden muradın ne olduğu  merak konusu oluyor…
 
*
Ama bir süre önce, Suriye’de Fırat Kalkanı Harekâtı’nda “El Bâb kasabasından sonra Membiç’e ve Rakka’ya ilerleyeceğiz” açıklamasını yapan,
Erdoğan,şimdi 160 küsur gün sonra hiçbir başarı elde edilemeyen El Bâb’ta,  “Bundan sonraki süreçte süratle mesafe almak suretiyle oradaki işi bitirmek, daha derinliğine gitmemek lazım.
Temennim odur ki; Rusya ve İran’la birlikte Astana’da başlatılan süreç rejimi olumlu bir noktaya çeker ve El Bâb hallolur” diyor!
Neden?
 
*
Herşey ABD Savunma İstihbarat Örgütü’nün 2012’de Suriye savaşının başlangıcında IŞİD’in ileride neye dönüşebileceği konusunda Washington’ı uyarması,
Ama eski Başkan B.Obama’nın kendi bakış açısıyla Rusya politikasını analiz etmesinde ki, hatalarından başlıyor…
 
*
O sırada Rusya, Suriye’nin kendisi için bir iç mesele haline geldiğine dikkat çekiyordu.
İdeoloji farklılıklarına rağmen II. Dünya Savaşı sırasında faşizme karşı ABD ile birlikte yaptıkları ve başarılı oldukları gerçek bir örnekten hareket ediyor,
Suriye’ye gelirken ABD ile ortak düşmanları olan terörizme karşı çabaların birleştirilmesini istiyordu…
 
*
Ne ki, ABD ortak düşman terörizme karşı Rusya ile çabalarını birleştirmedi…
Bir süre sonra Rusya ve İran’ın desteğiyle Suriye Ordusu Doğu Halep’i özgürleştirdi.
1- Suriye’nin müzakere edilmesinin yolu açıldı ve ABD bu sahneye bağlandı.
2- Kamuoyunda ABD’nin; İŞİD, El Nusra, Ahrar-ı Şam gibi İslami Cihad örgütleriyle çalışma ısrarında olduğu,
Bu örgütlerin Suriye alt yapısına sistematik saldırılarda bulunduğuna ilişkin düşünceler pekişti.
3- Giderek Cumhurbaşkanı Erdoğan üzerinde ABD’nin Esad’a karşı İslamcı isyanı destekleme stratejisinin yenilgiye doğru gittiği,
Batılıların her birinin kendi stratejik çıkarları peşinde koşmak üzere aralarındaki rekabeti derinleştirdiği,
ABD’nin İŞİD dahil olmak üzere YPG-PYD terör örgütlerine destek verdiği yönündeki algılar geliştirildi.
Erdoğan’ın stratejisini Halep’teki savaşta kazanan tarafın tüm başarıların sahibi olacağı bir konuma kurmasına yol açıldı.
R.T.Erdoğan, “Suriye’de ABD’ye suçüstü yapabilecek tek kişi Erdoğan’dır” biçiminde düşünen Rusya’nın tuzağına düştü…
 
*
Rusya,aynı zamanda Türkiye ile NATO’yu ayrıştırma çabasına yöneldi.
Bu suretle Türkiye; ya NATO’da kalarak sadece Suriye’de değil ama dünyanın her yerinde cihatçıları desteklemeye devam edeceği,
Ya da NATO, Türkiye ile arasına mesafe koyarken, bu durumda ABD ve Rusya nerede olurlarsa olsunlar cihadçılarla birlikte etkili bir şekilde mücadele etmek için ittifak yapacakları bir pozisyona sokuldu.
 
Bu çerçevede B Esad’ın temsilcileri ile ABD’nin Suriye’de rejim değişikliği amacıyla kışkırttığı silahlı muhalif güçler;
Rusya, İran ve Türkiye’nin arabuluculuğunda Kazakistan/ Astana’da yüzyüze geldiler.
Tüm katılımcılar Suriye krizinde askeri çözümün imkansız olduğunda mutabık kaldı.
 
*
Sonra üç ülke sonuç bildirgesinde, “Suriye Cumhuriyeti’nin egemenliğine, bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne” bağlılıklarını ilan etti.
Bildirge üç ülkeye ateşkese uyulmasını sağlamak, provokasyonları önlemek ve ateşkesin işleme kurallarını saptamak üzere üçlü bir mekanizma oluşturma yükümlülüğü verdi.
Ama Suriye’nin önceki “lâik devlet” tanımlanması hem İslamcı bir parti tarafından yönetilen Türkiye’nin hem de İslamcı bir rejim kurma çağrısı yapan silahlı grupların ısrarıyla metinden çıkarıldı…
Olsun, muhalif güçlerin BM gözetiminde Şubat sonunda Cenevre’de düzenlenecek barış görüşmelerine katılması desteklenmeliydi.
 
*
Rusya Dışişleri Bakanı S.Lavrov “Batı, Ortadoğu’daki devrimler üzerinden siyasi rejimleri değiştirme girişiminden dolayı bedel ödeyecek. Dış müdahaleler bölgeyi kaos ve istikrarsızlığa sürükledi. Rejimler çöktü ya da zayıfladı, uluslararası terör örgütleri nüfuz kazandı ve mülteci sorununa yol açıldı” dedi.
1- Bu ifadeyle, Suriye’de yüzbinlerce insanın yaşamına mâlolan, 5 milyon insanı sığınmacıya dönüştüren, ülkenin bütün alt yapısını çökerten savaşta;
Eski Başkan Obama yönetiminin bu savaşı Amerikan halkına bir insani müdahale olarak satma girişimlerinin bütünüyle başarısız olduğunu anlattı.
2-Dünyanın bir kez daha böyle bir katliam, saldırı ve yağma ile karşılaşmamasını:
Savaş suçları işleyen rejim kadar muhalif tarafların, teröristlerin ve destekleyen ülkelerin paylarını üstlenmelerini: Suçların esaslı bir biçimde kategorize edilmesini:Bu sistematik hukukun BM’de yeni bir dünya statüsüne yol açmasına işaret etti…
 
*
Nitekim ABD Başkanı D.Trump, “Mevcut Suriye politikamız yanlıştır. Radikal İslam’a bağlı terörizm bizi de dünyayı da tehdit ediyor.
ABD Esad’a saldırırsa kendimizi Rusya’yla, Suriye’yle savaşırken bulacağız.
ABD’ye tehdit oluşturan teröre karşı en iyi yöntem Esad yönetimini desteklemektir.
Rusya’ya güvenerek başlıyorum, ama bunun ne kadar süreceğini göreceğiz” dedi.
ABD’nin Rusya ile yeni kararlar almak durumunda olduğunu söylemeye getirdi…
 
*
Bu sırada Rusya, Türkiye ile birlikte Suriye’nin kuzeyindeki El Bab kasabası çevresindeki alanda, IŞİD’e karşı ortak hava saldırıları gerçekleştiriyordu.
NATO üyesi Türkiye’nin Rusya ile eşi görülmemiş ortak harekatı, Washington’la arasında şiddetli gerilimi daha da yükseltiyordu… 
 
*
Şimdi Türkiye, Astana toplantilarını tertipleyen koalisyonda “yeniden ABD tarafına dönecek mi” sorularına neden oluyor!
Çünkü bu noktada Cumhurbaşkanı R.T.Erdoğan’ın; AKP hareketi ile İslami hissiyatın yeni bir medeniyet inşası için güçlü bir şekilde  seferber edilmesini öngördüğü,
Bunun için askeri ve ekonomik güce, kültürel güce, rıza yaratmaya, barış yaratmaya ve küresel bir cazibe yaratmaya dayanan bir merkez ülkenin lideri olmayı hedeflediği görülmüştür.
Bunun için bir merkez kimlik ve merkez düşünce olarak, “İslam tarihinin ışığında müminler, kendi sorunlarını ancak  şeriatın tesisi aracılığıyla oluşacak ve onunla başarı şansı bulacak bir İslami ideoloji oluşturmak suretiyle  çözebileceklerdir ” öğretisiyle Yeni Türkiye’yi; Osmanlı’nın egemen olduğu İslam toplumlarının bir parçası olarak algıladığı da biliniyor…
 
*
Bu yüzden, hem ABD’nin hem de Rusya’nın bakış açısıyla sorun Türkiye değil, küresel cihatçı hareketi örgütleyen,İslamcı siyaset ideolojisinin lideri Recep Tayyip Erdoğan’dır.
Bilhassa ABD; NATO üyesi Türkiye ile Batının ideallerini ayaklar altına alan Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında ayrım yapmıştır.
Erdoğan hem NATO’nun demokrasi savunucusu olarak sunmaya devam edilebilmesi, hem de Washington’a meydan okuyan hiçbir liderin cezasız kalmaması için hedeftedir. 
 
*
Erdoğan’da boş durmuyor.
Bunun için İslamcı ülkelerin askeri ve ekonomik gücüne, kültürel gücüne, rıza yaratmaya ve küresel bir cazibe yaratmaya dayanan bir merkez ülkenin lideri olmayı hedefliyor.
Ümmeti’n kendisi üzerinden Batı’ya karşı birlik, dirlik ve azmini parlatmak üzere Türkiye’de, “Egemenlik, kayıtsız ve koşulsuz ulusundur; kişiye devredilmez” ilkesini ayaklar altına alıyor.
Demokratik rejimin en önemli özelliği olan kuvvetler ayrılığını yok ederek parlamenter demokratik sistemi ortadan kaldırmayı test ediyor…
 
*
Ah! El Bâb bataklığından çıkması gerektiğini biliyor ama ne zaman, nasıl çıkacağını kestiremiyor…
 
 
29.1.2017

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir