ARAP ÇÖZÜMÜ SÜRECİ

Melania Trump, Donald Trump, Saudi Arabia King
Fransa Cumhurbaşkanı F.Hollande, İsrail yanlısı politika izleyeceğini söyleyen ABD’nin yeni Başkanı D.Trump’ın göreve gelmesinden beş gün önce;
Pazar günü, Paris’te İsrail ve Filistin arasında doğrudan müzakerelerin düzenlenmesi konusunda 70 ülkenin dışişleri bakanları ve temsilcilerinin katıldığı bir Ortadoğu Konferansı düzenledi. 
 
F.Hollande, taraflar arasındaki diyalog eksikliğinin ve aşırılık yanlısı grupların saldırılarının bölgede güvenlik sorunu oluşturduğunu,
İsrail-Filistin sorununda iki devletli çözümün tehdit altında olduğunu söyledi.
Fransa Dışişleri Bakanı Ayrault ise D.Trump’ın göreve geldikten sonra kampanyasında söz verdiği gibi Kudüs’ü İsrail’in başkenti yapma planının barış sürecine zarar vereceğini belirtti..
Katılımcılar hep birlikte bu konuda Başkan Trump’ı uyardılar.
Şimdiye kadar 130’dan fazla ülkenin bağımsız devlet olarak tanıdığı ve 2012’de BM’de gözlemci ülke statüsü elde eden Filistin tarafı ise Trump’ın göreve resmen başlamasının ardından yaşanabilecek gelişmeler nedeniyle endişesini açıkladı.
İsrail Başbakanı B.Netanyahu ise konferansı “faydasız” olarak nitelendirdi…
 
*
Ortadoğu Konferansı,İsrail-Filistin arasında doğrudan müzakerelerin yapılması konusunda Fransa’nın ilk girişimi değildir.
Cumhurbaşkanı F.Hollande; Avrupa Birliği, ABD, Rusya ve BM’in oluşturduğu Ortadoğu Dörtlüsü’nün İsrail ve Filistin arasında doğrudan müzakerelerin düzenlenmesi konusunda bir çerçeve çizebileceğini öngörmüş,
Haziran 2016’da Paris’te, 2014’te çöken İsrail ile Filistin arasındaki barış müzakerelerinin yeniden canlandırılması ve Filistin sorununun çözümlenmesi amacıyla İsrail ve Filistin’in katılmadığı bir konferans düzenlemişti.
 
*
İsrail itiraz etmiş ve “Kudüs, Yahudi Devleti İsrail’in ebedi başkentidir” esasının altını çizmişti.
Çünkü UNESCO’nun Nisan’da aldığı Mescid-i Aksa ile ilgili “Tapınak Dağı isminin değil Mescid-i Aksa isminin kullanılması”na yönelik kararı destekleyen Fransa’nın aracı olmasını kesinlikle kabul etmemişti.
 
*
Başbakan B.Netenyahu, “Eskiden İsrail-Filistin meselesini çözersek daha geniş olan İsrail-Arap meselesinin de çözüleceğini düşünürdük. Şimdi bunun tam tersinin geçerli olabileceğini düşünüyoruz.
Şu anda Arap Dünyası ile vuku bulmakta olan bu ilişkileri geliştirmek aslında İsrail-Filistin meselesini çözmemize yardım edebilir.
Biz de bu amaca yönelik çalışıyoruz ” ifadesiyle yeni bir stratejide ilerlediklerini açıklamıştı.
Rusya’nın da bu önemli soruna müdahil olmakta olduğunu,
Bu yüzden Fransa’nın barış girişiminin başarısızlığa mahkûm olduğunu söylemişti…
 
*
Nitekim, Başbakan B.Netenyahu’nun Arap Dünyası ile geliştirdiği ve yürüttüğü ilişkilere dayandırdığı işbu yeni strateji çerçevesinde; 
1- Öncelikle İsrail’in gelecekte HAMAS’la, sonra İran’la doğrudan bir savaş yaşayabileceği olasılığı dikkate alındı, bu çerçevede ilgili hazırlıklar yürütülüyor.
16 Kasım’da ABD Temsilciler Meclisi, İran aleyhindeki yaptırımları 10 yıl uzattı, İran’ın tecrit edilmesinde sakınca görülmedi…
2- Ardından İsrail ve Suudi Arabistan işbirliğinin ürünü olarak Filistinlilerle kapsamlı bir barış anlaşması yapılmasi amacı ortaya konuldu.
 
*
Amaçlanan Barış Anlaşması;
1-İsrail ve Suudi Arabistan önderliğini,
2-İsrail’in 1967 savaşında işgal ettiği tüm topraklardan çekilmesini,
3-BM Güvenlik Konseyi’ne 194 sayılı karar çerçevesinde Filistinli mülteciler sorununa adil bir çözüm için çağrıda bulunulmasını,
4- İsrail’in Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki yasa dışı yerleşimlere son vermesini, 
5-1967 sınırlarında kurulacak ve başkenti Doğu Kudüs olacak bağımsız bir Filistin devletiyle beraber “iki devletli çözüm”ü öngörüyor…
 
*
Buna göre Filistin tarafı Yahudi bölgesinin ve Batı Duvarı’nın Ağlama Duvarı kısmının hâkimiyetini İsrail’e devredecek, eski şehrin kalan kısmındaki hâkimiyetini koruyacaktır.  
Kurulacak Filistin devleti savunma amaçlı olarak silahlanabilecek, kendi hava sahası ve karasuları olacaktır.
Karşılığında, Arap ülkeleri Arap-İsrail çatışmasını bitmiş kabul edecek ve Yahudi İsrail Devleti ile kapsayıcı bir barış sürecine girilirken, normal ilişkilere geçilecektir.
Nitekim İsrail kabinesi, 23 Kasım’da İsrail’i resmî olarak “Yahudi Ulus Devleti” olarak tanımlayan ve böylece vatandaşlık haklarından sadece Yahudilerin yararlanmasını öngören yasa tasarısını kabul etmiş bulunuyor.
 
*
Sürdürülen yeni strateji doğrultusunda;
1-İsrail’in kumandasında ve Arap Ligi himayesinde NATO uzantısı ortak bir Arap Savunma Ordusu,
2-Terörle mücadeleye yönelik Suudi Arabistan merkezli ve nüfusunun çoğunluğu Sünni Müslüman ülkeler arasında savunma paktı benzeri bir koalisyon da oluşturulmuştur.
 
Bu suretle;
1- İsrail’in çıkarlarına hizmet eden Sünni Arap ülkelerinin tutum ve politikalarında ortaklık sağlanmış,
2- Suudi Arabistan’ın, İran’ın Şii hilâliyle yayılma stratejisine karşı Şiiliğin bulunduğu her yerde etki alanını arttırması ve Şiiliğin yayılmasına karşı kalkan oluşturmasının önü açılmıştır.
3-Ortadoğu’daki güç merkezi Suudi Arabistan ve İran arasında dağıtılırken, bölgede Sünni Arap ülkeleri ordusunun gerektiğinde doğrudan doğruya Şii İran ordusuyla karşı karşıya kalması öngörülmektedir.
 
*
Üstelik İsrail, kendi güvenliğini sağlamak üzere bölgedeki Rusya ile yeni bir stratejik ittifakı da dizayn etmiştir.
Bu ittifak ile İsrail; Rusya’nın Suriye içerisindeki etkisini ve İran’la ittifak içeriğini kullanmanın yolunu oluştururken,
Rusya ile bir çelişki yaşamadan gereğinde Suriye topraklarında hava operasyonları yapmanın, Hizbullah’ın İsrail aleyhinde tutumunu sınırlandırmanın,​
Golan tepelerinin Suriye ile İsrail arasında sorun olma niteliğinden çıkmasının fırsatını yaratmış bulunuyor.
 
*
Bu sırada 23 Aralık’ta, BM Güvenlik Konseyi İsrail’in Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki yasa dışı yerleşimlere son vermesini isteyen bir karar çıkarmıştır.
Güvenlik Konseyi kararının yaptırım gücü bulunmuyor, İsrail yerleşim politikalarına yönelik bir değişikliğe zorlanmamaktadır ama bu karar;
1- Gelecekte Barış görüşmelerinin başlamasıyla uluslararası meşruiyete yönelik bir referans kaynağı olabilecek,
2- İsrail’e uluslararası kamuoyu baskısını daha çok hissettirebilecek,
3- Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde İsrail’e karşı açılmış davalarda yasal dayanak olarak kullanılarak, davaların İsrail aleyhine sonuçlanmasına yol açabilecektir. 
 
*
Başbakan B.Netanyahu, BM kararını tanımadıklarını ve karara uymayacaklarını açıklamıştır.
Karara katılan 12 ülkeye diplomatik yaptırımlar uygulanacağını ve iş ilişkilerinin de askıya alınacağını duyururken,
BM kararının arkasında bizzat Başkan Obama’nın olduğunun ortaya çıkartılacağını söylemiştir.
 
*
Nitekim Dışişleri Bakanı J. Kerry, “İki devletli çözüm”e ABD desteğini yeniden teyit etmiş,
Bu politikadan vazgeçilmesi halinde bunun ABD ve İsrail için Ortadoğu’da patlayıcı sonuçları olacağı yönünde uyarıda bulunmuştur.
Ona göre BM Güvenlik Konseyi ilgili kararı bölgedeki ABD çıkarlarını ilerletmenin parçası olarak iki devletli çözümü sürdürme gerekliliğiyle almıştır.
 
*
Belli ki, Suriye’deki rejim değişikliği operasyonunun uğradığı bozgun nedeniyle önemli ölçüde zayıfladığı koşullar altında, ABD ve müttefiklerinin konumu;
İsrail’in Sünni Araplarla ve Rusya ile işbirliği içinde Filistinlilerle kapsamlı bir barış anlaşması yapılmasi amacıyla ortaya koyduğu ve sağladığı bir çok yeni düzenleme,
İki devletli çözümde Orta Doğu Dörtlüsü’nden vazgeçilmesi potansiyeli;
ABD ve müttefikleri tarafından başka büyük başarısızlıklara uğranacağına yönelik kaygıları yükseltmiştir…
 
*
Bu noktada Obama yönetimi;
1-Arap rejimlerindeki ABD müttefiklerine toplumsal ve siyasi muhalefeti bastırma olanağı sağlaması,
2-Petrol zengini Ortadoğu üzerinde ABD egemenliğini garantiye almak için bu rejimlerden yararlanmayı kolaylaştıracağı için Filistinlilerin kendi devletlerini kurması yoluyla barışın sağlanması gerektiğinden yanadır.
 
*
Halbuki, İsrail’in çıkarlarına hizmet eden Sünni Arap ülkeleriyle birlikte yürüttüğü ve ilerlettiği, ABD’de Başkan Obama’nın kaygıyla karşıladığı tartışmalı bu sürece;
Seçilmiş Başkan D.Trump’ da tweetlerle katılmış ve “20 Ocak’tan sonra her şey bambaşka olacak” diyerek İsraillileri teskin etmeye çalışmaktadır…
D.Trump, avukatı David Friedman’ı İsrail büyükelçisi olarak atayarak yönetiminin yönünü belirtmiştir.
Friedman, Batı Şeria’daki Musevi yerleşim alanları için uzun süredir bağış topluyor ve ABD büyükelçiliğinin Tel Aviv’den Kudüs’e taşınmasını destekliyor ki;
Bu şu anda İsrail Başbakanı Netenyahu’nun yeni strateji doğrultusunda yürüttüğü iki devletli çözüm politikasını desteklemesi anlamına geliyor.
 
*
Esasen ne yapılırsa yapılsın, İsrail-Filistin sorununun barışcıl bir şekilde çözümlenmesinin yolu;
Uluslararası Hukuk’un koruyucusu ve kollayıcısı BM’de düğümleniyor. 
Halbuki BM Güvenlik Konseyi, barındırdığı farklı görüşler yüzünden türlü çatışmalara siyasi çözüm bulamıyor. 
Çatışma konularında taraflar arasında kalıcı çözümlerin sağlanabilmesi için BM statüsünün değiştirilmesi şarttır.
Zaten başta Rusya olmak üzere kimi ülke, ABD’nin kendi lehine gelişen düzenin korunmasındaki gücünü başka devletlerle paylaşmak istemeyişinden de rahatsızdır…
Şimdi bu koroya D.Trump’ta katılıyor, “BM büyük potansiyeline rağmen insanların sohbet ettiği, iyi vakit geçirdikleri bir kulübe benziyor”diyor…
 
*
Bu görüntüde 23 Ocak’ta Kazakistan/Astana’da Suriye İç Savaşına Siyasi Çözüm Konferansı’na gidiliyor. 
Konferansta ABD demokratları ve müttefikleri ikinci plana düşmüştür ki, çıkarları zedelendiği için şimdi sesleri Paris Ortadoğu Konferansı’ndan yükseliyor…
Başkan D.Trump ise göreve Rusya Devlet Başkanı V.Putin’e güvenerek başlayacağını söylüyor.
 
*
Yine de söylemek gerekir ki; Siyonist bir devlet Musevi Halkı için kanlı bir tuzaktır.
En iyisi iki devletli çözümü sürdürme gerekliliğidir…
 
17.1.2017

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir