KEMALİZM VE BİR TL.NİN DAHİ ÖNEMİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Avrupa Parlamentosu'nun "Türkiye ile müzakereler dondurulsun" kararını değerlendirdi: "Bana bak, eğer daha ileri giderseniz sınır kapıları da açılır bunu da bilesiniz. Öyle kuru sıkı tehditlerden ne ben anlarım ne bu millet anlar, bunu da bilesiniz" dedi... 
 
*
AB adına Başbakan A.Merkel ile Erdoğan yönetimi arasında sığınmacılar konusundaki anlaşmaya yönelik muhalefet sürüyordu.
Erdoğan "Vize muafiyeti uygulanmazsa sığınmacı anlaşması devam etmez" diyor,
AB ise "Türkiye'deki gelişmeler endişe verici.Göç diplomatik ilişkilerimizde bile müthiş bir baskı silahı haline geldi" düşüncesini güdüyordu.
 
*
Ya da AB, "Erdoğan insan haklarını hatırlasın, ama biz de aralarında Libya'nın da bulunduğu bazı ülkeleri yönetenleri kovmak suretiyle demokrasi ve daha iyi dönemlerin geleceği düşünüldüğü zaman Arap Baharı'nın nasıl sonlandığını hatırlayalım" ifadesiyle,
Cumhurbaşkanı Erdoğan'a "Arap Baharı'nın sonlanması nedeninin, İslam düşüncesi ve pratik siyaset geleneğinin bir siyaset teorisine sahip olmadığını" hatırlatıyordu...
 
*
Şimdilerde AB çevrelerinde, Ankara'ya çok fazla bel bağlamanın Ortadoğu'da AB çıkarlarını kovalamanın önünde engel oluşturabileceği düşünülüyor.
İslami dava faaliyetleriyle siyasi parti faaliyetlerinin birbirinden ayrılması ve bir siyasi partinin dini alanda vesâyet sağlamasının bir yararının olmayacağı yoluna girilmesine yönelik demokratik uyarılar yapılıyor... 
 
*
Mesela Türkiye'deki şaşırtıcı sayıda tutuklanan, gözaltına alınan ve işten çıkarılanlarla ilgili herhangi bir cezaî veya terörist faaliyetle ilişkileri gösteren kanıtların yetersiz,    
Süregiden temizliğin ise Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın karşıtlarıyla hesaplaşma ve onları susturmakla ilgili olduğuna ilişkin izlenimler yayılıyor.
Başta Alman ve bir çok Avrupalı politikacı, Türk hükümetine karşı sıkı önlemler alınmasını, Avrupa Birliği'ne katılım görüşmelerinin kesilmesini ve Ankara'ya ekonomik yaptırımlar uygulanması talebinde bulunuyor. 
 
*
Peki ama neden?
Tarihî süreçte önce Aristoteles, İnsan'ı; "bilme", "eylemde bulunma" ve "yaratma"  etkinliği gibi üç temel faaliyetiyle tanımladı.
O gün bugün "Akıl ve Aklıbaşındalık" insanlık için temel şart kabul ediliyor.
İnsan'ın bilgiyi elde etmek için düşünce erdemini işlete işlete geldiği işbu tarihî serüveninde;
Bugün insanlık "İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi"nde belirtilen geri alınamaz kazanımları ve haklarından tümüyle yararlanmayı sağlayan ahlâki ve kültürel koşulları oluşturmak için ortaklaşıyor...
 
*
Bu yüzden çağdaş devletler rejimleri ve işleyişlerinde sınırsız uygarlık için oluşturdukları sistematiklerle vicdan ve düşünce özgürlüklerini amaçlayan özgür insanlar yetiştirmeyi  planlıyor.
Din'in toplumsal bir bağ ve duyarlık yarattığı kabul ediliyor ama toplumsal davranışı ve sosyal düzeni belirleyen bir sistematik olmasına izin verilmiyor.
  
*
Türkiye, bu çerçevede kabul ettiği Avrupa Ekonomik Topluluğu ile 1963'de ortaklık anlaşması imzalamıştır.
1987'de tam üyeliğe başvurmuş, 1999'da AB üyeleri tarafından aday olarak kabul edilmiştir.
2005'te ise bütün aday ülkelerin tabi olduğu Siyasi, Ekonomik ve AB Müktesebatı ile uyum kriterlerinin yerine getirilmesi halinde AB'ye katılma hakkı tanınanacağı kararı alınmış ve tam üyelik müzakerelerine başlanmıştır.
 
*
Siyasi kriterleri; hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlıklara saygı ve demokrasiyi garanti altına alan kurumsal istikrar,
Ekonomik kriterleri; işleyen bir pazar ekonomisi,
AB Müktesebatı ile uyum kriterlerini; Avrupa Birliği'nin siyasi, ekonomik ve parasal birlik amaçlarına bağlılık esasları oluşturuyor...
 
*
Ancak neoliberal emperyalizmin bir yanda Fethullah Gülen cemaatinin tüccar, öte yanda R.T.Erdoğan'ın imam-hatipçi güçleriyle işbirliği yaparak giriştiği,
Yetmezmiş gibi Müslüman Kardeşler Örgütü ve benzerleriyle Arap ülkeleri sınırlarının Osmanlı'ya çekileceği pan-islamcı Osmanlı konsepti karşılığında,
Türkiye ve Arap ülkeleriyle siyasi ve ekonomik usullerle kurduğu net bağımlılıklar, ortaklaşa denetim süreçleri ve vekalet savaşlarından;
Maksimum kâr çıkarılamamış, güvenlik, istikrar ve büyüme sağlanamamıştır...
 
*
Üstelik İslamcılığın; toplum ilişkilerini ilahî bir mesajın ışığında değerlendirmek, toplumu gereken İslamî ideale yaklaştırmaya çalışmak ve dinin kendisini temel şekillendirici olarak ele almaya dayandığı,
Bunları teminen iktidarı ele geçirmek için din adına siyaseti önceleyen bir algı,bu algı doğrultusunda yeni nesilleri de oluşturduğu anlaşılmıştır.
 
*
Bununla beraber İslamcı düşüncesi ve pratiği siyasallaşırken ve İslam hukuku hayatın alanlarını kapsarken;
Toleranssızlığın peydahlandığı ve militan İslamcı teröre yol açtığı,
Modernitenin aşındığı ve hastalıklı komplikasyonların oluşmasına sonuç verdiği de yaşanarak görülmüştür...
 
*
Bu noktada İslamcı iktidarın yönetiminde mesela Türkiye ekonomisinin;
Kredi derecelendirme kuruluşlarının not indirimi, Fethullah Gülen, OHAL , şiddeti artan iç savaş, 
Ya da ABD'de Başkan D.Trump'ın arz yönlü ekonomi destekli genişletici maliye politikası uygulayacağının ortaya çıkmasıyla,
Öngörülebilirliğin azaldığı,
Güven ve güvenlikte olağanüstü sıkıntıların yaşandığı,
Ekonomik büyümenin ciddi boyutlarda yavaşladığı,
İşsizliğin uzun zamandır hiç olmadığı kadar yükseldiği de apaçık ortadadır. 
İslamcı hükümetin "Sorun yok" açıklamalarına rağmen dövizdeki yükseliş ve açıklanan kimi ekonomik veriler karşısında Türkiye'nin gelecek yıllarını nasıl geçireceği sorgulanır olmuştur...
 
*
En kötüsü ise tasfiye edilen dini lider Fethullah Gülen ve cemaat ile İslamcılığın siyasi lideri  R.T.Erdoğan ve hükümetiyle,
 "Tek Millet, Tek Devlet, Tek Bayrak,Tek Vatan" sloganının ardında,
Osmanlı Devletinin yıkılması ve halifeliğin kaldırılmasıyla başsız ve karmakarışık kaldığı düşünülen İslam ülkelerini dini bir çekirdek etrafında toplanmış ümmet anlayışında bir devletler konfederasyonu hayal-kurgusu oluşturulmuştur: Türk ve Arap İslam Ülkeleri Birliği...
 
*
İslamcılar Avrupa ile ilgili öngörüleriyle mesela, Nur Cemaati'nin lideri Bediüzzaman Said-i Nursi'nin "Avrupa bir İslâm Devletine, Osmanlı Devleti de bir Avrupa devletine hâmiledir. Bir gün gelip doğuracaklardır" gibi sözlerinin bileşkesinden kendilerine vazife çıkarıyor.
Ne ki, İslam'ın Avrupa'nın hem içinde hem de dışında bir kavram olduğu ve her dönemi o dönemin şartlarına göre değerlendirme gerekliliği gözardı ediliyor.
Sadece Avrupa'daki Müslümanları 'okumayı' değil, Avrupalıların da Müslümanlarla karşılaşmalarını 'okuma' çabasına girilmiyor.
Yaşanan her yerde inançlarının olmazsa olmaz bir temel şekillendirici olarak hayata geçirilmesi isteniyor...
 
*
Avrupa giderek İslam ülkelerinden gelenlerin "İslamı sosyal ve ekonomik alanda yaşamasıyla" birlikte entegrasyon ve kimlik konularında sorunlarla karşılaşıyor.
Neden aynı çabanın yaşanılan ülkenin vatandaşlığını belirleyen yasalarının ve dilinin öğrenilmesinde verilmediği  sorgulanıyor.
"Sokaklarımız işgal ediliyor, medeniyetimizi korumalıyız" tepkisi doğuyor.
 
*
Giderek çok kültürlülüğün sorunların çözümünden ziyade hayaller yaratmaktan başka işe yaramadığı inancı büyüyor...
Avrupalılığı oluşturan tarihsel birikim ve gelişim, kamusal mekânlar, cinsiyet algısı ve estetik amaç, kaygının sürekli devinimiyle oluşan çok kültürlü siyaset bakışıyla,
Devleti ele geçirmek isteyen İslamcı hareketler ''radikal İslam'' olarak tanımlanıyor.
Bunlara "İnsan Hak'kı" tanınmıyor ve herhangi bir devlet teorisi olmayan İslamcılık hayalperestlik olarak algılanırken,
Şimdi zayıf olanın yıkılacağı bir sürece ilerleniyor.
 
*
Şu dakikada karşılıklı tecridin tahkimatları kuruluyor.
Artık Türkiye'nin yolu "Bütçe Açığıyla Büyüme Modeli - Yüksek Enflasyon- Belirsiz bir Vadede Büyüme"den geçiyor.
Fethullah Gülen hareketinin tasfiyesinin yarattığı travma düşünüldüğünde, İslamcı bir siyasi liderin devrilmesi halinin çok sarsıcı olacağı anlaşılıyor... 
 
*
Siz kurtarıcı Kemalist Ruh'unuza sarılınız ve 1 TL'nin dahi kıymetini biliniz....
  
 
27.11.2016 - 161107120239 01 trump parry super 169
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Avrupa Parlamentosu’nun “Türkiye ile müzakereler dondurulsun” kararını değerlendirdi:
“Bana bak, eğer daha ileri giderseniz sınır kapıları da açılır bunu da bilesiniz. Öyle kuru sıkı tehditlerden ne ben anlarım ne bu millet anlar, bunu da bilesiniz” dedi… 
 
*
AB adına Başbakan A.Merkel ile Erdoğan yönetimi arasında sığınmacılar konusundaki anlaşmaya yönelik muhalefet sürüyordu.
Erdoğan “Vize muafiyeti uygulanmazsa sığınmacı anlaşması devam etmez” diyor,
AB ise “Türkiye’deki gelişmeler endişe verici.Göç diplomatik ilişkilerimizde bile müthiş bir baskı silahı haline geldi” düşüncesini güdüyordu.
 
*
Ya da AB, “Erdoğan insan haklarını hatırlasın, ama biz de aralarında Libya’nın da bulunduğu bazı ülkeleri yönetenleri kovmak suretiyle demokrasi ve daha iyi dönemlerin geleceği düşünüldüğü zaman Arap Baharı’nın nasıl sonlandığını hatırlayalım” ifadesiyle,
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “Arap Baharı’nın sonlanması nedeninin, İslam düşüncesi ve pratik siyaset geleneğinin bir siyaset teorisine sahip olmadığını” hatırlatıyordu…
 
*
Şimdilerde AB çevrelerinde, Ankara’ya çok fazla bel bağlamanın Ortadoğu’da AB çıkarlarını kovalamanın önünde engel oluşturabileceği düşünülüyor.
İslami dava faaliyetleriyle siyasi parti faaliyetlerinin birbirinden ayrılması ve bir siyasi partinin dini alanda vesâyet sağlamasının bir yararının olmayacağı yoluna girilmesine yönelik demokratik uyarılar yapılıyor… 
 
*
Mesela Türkiye’deki şaşırtıcı sayıda tutuklanan, gözaltına alınan ve işten çıkarılanlarla ilgili herhangi bir cezaî veya terörist faaliyetle ilişkileri gösteren kanıtların yetersiz,    
Süregiden temizliğin ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karşıtlarıyla hesaplaşma ve onları susturmakla ilgili olduğuna ilişkin izlenimler yayılıyor.
Başta Alman ve bir çok Avrupalı politikacı, Türk hükümetine karşı sıkı önlemler alınmasını, Avrupa Birliği’ne katılım görüşmelerinin kesilmesini ve Ankara’ya ekonomik yaptırımlar uygulanması talebinde bulunuyor. 
 
*
Peki ama neden?
Tarihî süreçte önce Aristoteles, İnsan’ı; “bilme”, “eylemde bulunma” ve “yaratma”  etkinliği gibi üç temel faaliyetiyle tanımladı.
O gün bugün “Akıl ve Aklıbaşındalık” insanlık için temel şart kabul ediliyor.
İnsan’ın bilgiyi elde etmek için düşünce erdemini işlete işlete geldiği işbu tarihî serüveninde;
Bugün insanlık “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi”nde belirtilen geri alınamaz kazanımları ve haklarından tümüyle yararlanmayı sağlayan ahlâki ve kültürel koşulları oluşturmak için ortaklaşıyor…
 
*
Bu yüzden çağdaş devletler rejimleri ve işleyişlerinde sınırsız uygarlık için oluşturdukları sistematiklerle vicdan ve düşünce özgürlüklerini amaçlayan özgür insanlar yetiştirmeyi  planlıyor.
Din’in toplumsal bir bağ ve duyarlık yarattığı kabul ediliyor ama toplumsal davranışı ve sosyal düzeni belirleyen bir sistematik olmasına izin verilmiyor.
  
*
Türkiye, bu çerçevede kabul ettiği Avrupa Ekonomik Topluluğu ile 1963’de ortaklık anlaşması imzalamıştır.
1987’de tam üyeliğe başvurmuş, 1999’da AB üyeleri tarafından aday olarak kabul edilmiştir.
2005’te ise bütün aday ülkelerin tabi olduğu Siyasi, Ekonomik ve AB Müktesebatı ile uyum kriterlerinin yerine getirilmesi halinde AB’ye katılma hakkı tanınanacağı kararı alınmış ve tam üyelik müzakerelerine başlanmıştır.
 
*
Siyasi kriterleri; hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlıklara saygı ve demokrasiyi garanti altına alan kurumsal istikrar,
Ekonomik kriterleri; işleyen bir pazar ekonomisi,
AB Müktesebatı ile uyum kriterlerini; Avrupa Birliği’nin siyasi, ekonomik ve parasal birlik amaçlarına bağlılık esasları oluşturuyor…
 
*
Ancak neoliberal emperyalizmin bir yanda Fethullah Gülen cemaatinin tüccar, öte yanda R.T.Erdoğan’ın imam-hatipçi güçleriyle işbirliği yaparak giriştiği,
Yetmezmiş gibi Müslüman Kardeşler Örgütü ve benzerleriyle Arap ülkeleri sınırlarının Osmanlı’ya çekileceği pan-islamcı Osmanlı konsepti karşılığında,
Türkiye ve Arap ülkeleriyle siyasi ve ekonomik usullerle kurduğu net bağımlılıklar, ortaklaşa denetim süreçleri ve vekalet savaşlarından;
Maksimum kâr çıkarılamamış, güvenlik, istikrar ve büyüme sağlanamamıştır…
 
*
Üstelik İslamcılığın; toplum ilişkilerini ilahî bir mesajın ışığında değerlendirmek, toplumu gereken İslamî ideale yaklaştırmaya çalışmak ve dinin kendisini temel şekillendirici olarak ele almaya dayandığı,
Bunları teminen iktidarı ele geçirmek için din adına siyaseti önceleyen bir algı,bu algı doğrultusunda yeni nesilleri de oluşturduğu anlaşılmıştır.
 
*
Bununla beraber İslamcı düşüncesi ve pratiği siyasallaşırken ve İslam hukuku hayatın alanlarını kapsarken;
Toleranssızlığın peydahlandığı ve militan İslamcı teröre yol açtığı,
Modernitenin aşındığı ve hastalıklı komplikasyonların oluşmasına sonuç verdiği de yaşanarak görülmüştür…
 
*
Bu noktada İslamcı iktidarın yönetiminde mesela Türkiye ekonomisinin;
Kredi derecelendirme kuruluşlarının not indirimi, Fethullah Gülen, OHAL , şiddeti artan iç savaş, 
Ya da ABD’de Başkan D.Trump’ın arz yönlü ekonomi destekli genişletici maliye politikası uygulayacağının ortaya çıkmasıyla,
Öngörülebilirliğin azaldığı,
Güven ve güvenlikte olağanüstü sıkıntıların yaşandığı,
Ekonomik büyümenin ciddi boyutlarda yavaşladığı,
İşsizliğin uzun zamandır hiç olmadığı kadar yükseldiği de apaçık ortadadır. 
İslamcı hükümetin “Sorun yok” açıklamalarına rağmen dövizdeki yükseliş ve açıklanan kimi ekonomik veriler karşısında Türkiye’nin gelecek yıllarını nasıl geçireceği sorgulanır olmuştur…
 
*
En kötüsü ise tasfiye edilen dini lider Fethullah Gülen ve cemaat ile İslamcılığın siyasi lideri  R.T.Erdoğan ve hükümetiyle,
 “Tek Millet, Tek Devlet, Tek Bayrak,Tek Vatan” sloganının ardında,
Osmanlı Devletinin yıkılması ve halifeliğin kaldırılmasıyla başsız ve karmakarışık kaldığı düşünülen İslam ülkelerini dini bir çekirdek etrafında toplanmış ümmet anlayışında bir devletler konfederasyonu hayal-kurgusu oluşturulmuştur: Türk ve Arap İslam Ülkeleri Birliği…
 
*
İslamcılar Avrupa ile ilgili öngörüleriyle mesela, Nur Cemaati’nin lideri Bediüzzaman Said-i Nursi’nin “Avrupa bir İslâm Devletine, Osmanlı Devleti de bir Avrupa devletine hâmiledir. Bir gün gelip doğuracaklardır” gibi sözlerinin bileşkesinden kendilerine vazife çıkarıyor.
Ne ki, İslam’ın Avrupa’nın hem içinde hem de dışında bir kavram olduğu ve her dönemi o dönemin şartlarına göre değerlendirme gerekliliği gözardı ediliyor.
Sadece Avrupa’daki Müslümanları ‘okumayı’ değil, Avrupalıların da Müslümanlarla karşılaşmalarını ‘okuma’ çabasına girilmiyor.
Yaşanan her yerde inançlarının olmazsa olmaz bir temel şekillendirici olarak hayata geçirilmesi isteniyor…
 
*
Avrupa giderek İslam ülkelerinden gelenlerin “İslamı sosyal ve ekonomik alanda yaşamasıyla” birlikte entegrasyon ve kimlik konularında sorunlarla karşılaşıyor.
Neden aynı çabanın yaşanılan ülkenin vatandaşlığını belirleyen yasalarının ve dilinin öğrenilmesinde verilmediği  sorgulanıyor.
“Sokaklarımız işgal ediliyor, medeniyetimizi korumalıyız” tepkisi doğuyor.
 
*
Giderek çok kültürlülüğün sorunların çözümünden ziyade hayaller yaratmaktan başka işe yaramadığı inancı büyüyor…
Avrupalılığı oluşturan tarihsel birikim ve gelişim, kamusal mekânlar, cinsiyet algısı ve estetik amaç, kaygının sürekli devinimiyle oluşan çok kültürlü siyaset bakışıyla,
Devleti ele geçirmek isteyen İslamcı hareketler ”radikal İslam” olarak tanımlanıyor.
Bunlara “İnsan Hak’kı” tanınmıyor ve herhangi bir devlet teorisi olmayan İslamcılık hayalperestlik olarak algılanırken,
Şimdi zayıf olanın yıkılacağı bir sürece ilerleniyor.
 
*
Şu dakikada karşılıklı tecridin tahkimatları kuruluyor.
Artık Türkiye’nin yolu “Bütçe Açığıyla Büyüme Modeli – Yüksek Enflasyon- Belirsiz bir Vadede Büyüme”den geçiyor.
Fethullah Gülen hareketinin tasfiyesinin yarattığı travma düşünüldüğünde, İslamcı bir siyasi liderin devrilmesi halinin çok sarsıcı olacağı anlaşılıyor… 
 
*
Siz kurtarıcı Kemalist Ruh’unuza sarılınız ve 1 TL’nin dahi kıymetini biliniz….
  
 
27.11.2016
Okumaya devam et  KEMALİZM‘İN SOL İLE SINAVI

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir