120 yıl yaşayan,kanser bilmeyen hunza Türkleri…

Hunza Türkleri - HunzaTurkleri
,
hunzaturkleri

Hunza Türkleri

70’inde doğuran ortalama 120 yıl yaşayan kanser bilmeyen Türkler

Bu Türkler kansere yakalanmıyor 120 yıl yaşıyor sırrı ise,
Hunza Türkleri Hun Türklerinden geliyor.
Pakistan ve Hindistan sınırında yaşayan bu insanların çok ilginç bir özelliği var..
BİLİM ADAMLARI HUNZA TÜRKLERİ’Nİ İNCELİYOR

 

Hunza Türkleri Hun Türklerinden geliyor.
Pakistan ve Hindistan sınırında yaşayan bu insanların çok ilginç bir özelliği var..
Kadınlar 65-70 yaş arasında anne olabiliyor.
Müslüman olan Hunza Türkleri ortalama 110 ile 120 yıl yaşıyor. Burada 65 yaş yolun yarısı sayılıyor…
Bu Türkler kansere yakalanmadıkları gibi sık rastlanan diğer rahatsızlıklara da uğramıyorlar.
Bunun nedeni denizden 6 bin metre yükseklikte çok yüksek oksijeni olan bir bölgede bulunmaları.
Buz gibi temiz su içip kendi ekip biçtiklerini yemeleri..
Hunza Türkleri’nin et ve baharatlı yemekleri çok ünlü ve Sadece kendi ürettikleri sebze ve meyveleri tüketiyorlar.
Şeker tüketmiyorlar..
Hunzalar Çin ve Afganistan sınırında Pakistan Keşmirinin kuzeyinde Tanrı Dağları, Himalayaların batı uzantısı olan Karakurum Sıradağları, Hindukuş dağlarının kesiştiği 160 km uzunluğunda, 1.6 km genişliğindeki Hunza Vadisinde yaşıyan bir halk.
Aslında komşu oldukları Çin değil, günümüz Çin devletinin sınırları içerisinde kalan Doğu Türkistan.
Hunzalar kendilerine Hunzakut diyorlar.
Konuştukları dil olan Buruşo yüzünden onlara Bruşolar diyenler de var.
Asırlarca yolu, izi olmayan, erişilmesi çok güç bir yerde izole olarak yaşayan Hunzakutlar “Mir” dedikleri hanedan reislerinin ve ona danışmanlık yapan on iki kişiden oluşan bir İhtiyar Heyeti idaresindeler..
Türk geleneklerine uygun olarak, 900 yıldan fazla bir süre bağımsız yaşamışlar.
Faydalanılan kaynak; TRT Avaz
Hunza Türkleri Hun Türklerinden geliyor. Pakistan ve Hindistan sınırında yaşayan bu insanların çok ilginç bir özelliği var..

 

Çin ve Afganistan sınırında Pakistan’ın Keşmir kentinde yakınlarında yaşayan Hunza Türkleri ortalama 120 yıl yaşıyor.

 

Bilim adamlarının dikkatini çeken bu ömür süresi onları araştırma yapmaya yöneltti. Yolun yarısının 65 yaş olduğu bu toplulukta kadınlar, 65-70 yaşında doğum yapıyor.
Tamamen Müslüman olan Hunza Türkleri ortalama 110 ile 120 yıl yaşıyor. Burada 65 yaş yolun yarısı sayılıyor…

 

Okumaya devam et  Türklük Utanılacak Bir Haslet midir?
Kadınlar 65-70 yaş arasında anne oluyor. 100 yaşında ölenlere genç öldü deniliyor.

 

 

Yolun yarısının 65 yaş olduğu bu toplulukta kadınlar, 65-70 yaşında doğum yapıyor.

 

Hunza Türklerinin çok ilginç bir yanı da burada hiç kanser vakasının yaşanmaması…

 

Bu Türkler kansere yakalanmadıkları gibi sık rastlanan diğer rahatsızlıklara da uğramıyorlar.

 

Bilim adamlarının dikkatini çeken bu ömür süresi onları araştırma yapmaya yöneltti.

 

.

 

Bunun nedeni denizden 6 bin metre yükseklikte çok yüksek oksijeni olan bir bölgede bulunmaları.

 

Buz gibi temiz su içip kendi ekip biçtiklerini yemeleri..

 

.
Hunza Türkleri’nin et ve baharatlı yemekleri çok ünlü ve Sadece kendi ürettikleri sebze ve meyveleri tüketiyorlar.

 

.
Coğrafi zorunluluklar ve iklim değişikliklerin gibi sebeplerle Sibirya ve bugünkü Rus düzlüklerinden Orta Asya bozkırlarına indiği düşünülen Türkler, orman avcılığından göçebe çobancılığa geçiş süreci yaşamıştır.

 

Türk dilinde ormancılık ve orman yaşamıyla ilgili sözcüklerin, bozkır yaşantısındaki sözcüklerden daha eski olması ve Pazırık Kurganında ren geyiği görünümü verilmiş atlar çıkartılmış olması bu süreci doğrulamaktadır.

 

Coğrafi şartlar ve iklim değişiklikleri veya bilinemeyen nedenlerden ötürü Türk kabilelerinin büyük bir kısmı yerleşik ve ormancılık hayatından bozkır hayatına geçmişlerdir ve bir şekilde bozkır hayatına adapte olmuşlardır.

 

Bugünkü Doğu Türkistan, Moğolistan ve Altay bölgelerinin İlkçağ’da ve Orta Çağ’ın başlarında Türkler’in anayurdu olduğu düşünülmektedir. Bu alan; 1200 ila 1400 metre arasında değişen bir yayladır.

 

Büyük çöküntüler ve yüksekliklerden oluşan bu arazide Altay Dağları’nın yüksekliği 4600 metreden fazladır. Ötüken’in bulunduğu bölge 4000 metre civarındadır. Cungarya ve Gobi Çölü’nün bulunduğu alan yılda 100 milimetreden az yağış alır.

 

Bugünkü Doğu Türkistan, Moğolistan ve Altay bölgelerin de yıllık yağış 200 milimetreyi geçmez. Kışın soğuk şiddetlidir: -50 dereceye kadar düşer. Kışın büyük bölümü toprak karlar altındadır.

 

Yazın hava çok sıcak olabilir ya da kötü geçen yıllarda fırtına da görülebilir. Sık ladin, çam, köknar ormanlarıyla kaplı yüksekliklerin eteklerinde çayırlar vardır. Çukur yerlerde ise ağaçlıklı otlaklar ve çalılıklar vardır.

 

Bu bölgelerden Çin’e doğru giden topraklar ve İran’a doğru giden topraklar uçsuz bozkırlarla ve çöllerle kaplıdır. Altay’a yakın Sibirya bölgelerinde ise tayga iklimi vardır.

 

.
Böyle bir alanda İlkçağ ve Orta Çağ’da yaşayan topluluklarda ekonominin temeli hayvancılığa dayanmaktadır. Geniş steplerde en çok at ve koyun yetiştiriciliği yapılmaktadır.

 

.
Bunlardan başka deve ve sığır da beslenmektedir. Koyunun yünü eğilerek ip yapılır ve bundan halı, kilim üretilmektedir. Andronova ve Afanasyevo Kültür kalıntıları sebebiyle, bilim adamları halının ana yurdu olarak Orta Asya’yı göstermektedir.

 

.
Özellikle Orta Asya nüfusunun çoğunluğunu teşkil eden göçebe toplumlarda hayvancılık ön plandaydı. Bu yüzden Orta Asya bozkırlarında göçebe hayatı yaşayan insan toplulukları yazlık alanlar ve kışlık alanlar belirleyerek belirli bir yol üzerinde göç ederlerdi.

 

Göçler rastgele değildi. Göç edilecek yerler ve takip edilen yollar önceden belirliydi. Böyle bir Bozkır hayatına bağlı olarak On iki Hayvanlı Takvimi gelişmiştir.

 

Bu takvim; güneş ile ay arasındaki döngüye ve “geyik böğürtüsü”, “bir hayvanın doğması”,”bir göçmen kuşun geri dönmesi” gibi doğa olaylarına bağlıdır.

 

Bozkır hayatında, sebzeye karşı fazla istek duyulmazdı. Sütlü darı, peynir, yoğurt ve kısrak sütünden yapılan kımız, Orta asya topluluklarının başlıca besin maddeleriydi.

 

At ve koyun etinin saklama ihtiyacı “ilkel konserveciliğin” gelişmesine yol açmıştır. Göçebe topluluklarda “yonca”nın ve “darı”nın oldukça önemi vardı.