İSABETSİZ UZUN MENZİLLİ ATIŞLAR

Lozan Mütarekesi’nin arifesinde Musul meselesi hemen halledilmek istenir ve bugünkü adı Birleşmiş Milletler (B.M.) olan İngiliz damgalı Milletler Cemiyeti’ne intikal ettirilir. Ve gene o İngilizler 13 Şubat 1925’te Hakkari yöresinde (Nasuri )Şeyh Said İsyanını çıkarırlar, içeride şartlar zorlaşmıştır. 5 Haziran 1926’da Ankara Anlaşması ile T.C. Musul ve Kerkük’ü terk eder. - literature edebiyat kitap

 

Lozan Mütarekesi’nin arifesinde Musul meselesi hemen halledilmek istenir ve bugünkü adı Birleşmiş Milletler (B.M.) olan İngiliz damgalı Milletler Cemiyeti’ne intikal ettirilir. Ve gene o İngilizler 13 Şubat 1925’te Hakkari yöresinde (Nasuri )Şeyh Said İsyanını çıkarırlar, içeride şartlar zorlaşmıştır. 5 Haziran 1926’da Ankara Anlaşması ile T.C. Musul ve Kerkük’ü terk eder.

26.10.2016

Babür Hüseyin ÖZBEK

    98 sene önce bugünlerde 25 Ekim 1918’de Kerkük, 15 Kasım 1918’de ise Musul İngilizler tarafından işgal edildi; gönderlerden Türk bayrakları indirildi. Toprağın altındaki cevher- petrol aşkına zamanın emperyalist gücü İngiltere bölgede hakimiyetini Osmanlı aleyhine perçinledi. Anadolu işgal altında idi, o bölge ile uğraşmak o dönemde hiç de mümkün olmadı ama ışık da sönmedi.

Kurtuluş umudunun belirdiği, çıkış yolunun aydınlanmaya başladığı günlerdi; ilk hudut taslağını 16 Ocak 1920’de Büyük Atatürk çizdi. Ve bir ay sonrada TBMM’de oylanarak içinde Musul’ unda bulunduğu harita Misak-ı Milli Sınırları olarak kabul edildi. T.C. hükümetleri bir asır boyunca uzun vadeli bir politika oluşturup bölgede yaşayan Türkmenleri = Türkleri organize edemediler/etmediler.

Lozan Mütarekesi’nin arifesinde Musul meselesi hemen halledilmek istenir ve bugünkü adı Birleşmiş Milletler (B.M.) olan İngiliz damgalı Milletler Cemiyeti’ne intikal ettirilir. Ve gene o İngilizler 13 Şubat 1925’te Hakkari yöresinde (Nasuri )Şeyh Said İsyanını çıkarırlar, içeride şartlar zorlaşmıştır. 5 Haziran 1926’da Ankara Anlaşması ile T.C. Musul ve Kerkük’ü terk eder.

***

       14-16 Temmuz 1959’da Kerkük’te kan gövdeyi götürür.  Şimdi Kuzey Irak’ı sahiplenmeye çalışan Peşmerge Mesut’un babası, (yıllardır kaldığı Moskova’dan dönen) Molla Mustafa Barzani ve taraftarları yerel komünist militanları ile birlik olup katliam yapar, Türkmenleri kıyıma uğratır. T.C. devleti sessiz kalır, çıtı çıkmaz; birkaç eften – püften demeçle; “İsabetsiz uzun menzilli atışlarla” bu utancı Anadolu halkının gözünden kaçırır.

22 Ekim 2016’da İ.Ü.Edebiyat Fakültesi’nde verilen bir konferansta dinlediğim konuşmacılardan bölgeyi iyi bilen Kerkük doğumlu, Türkmen Kurultayı Divan Eski üyesi Dr. Cüneyt Mengü ; “…Türk askeri Irak’ta on bir bölgede bulunuyordu…” dedi. Bugün basında yer alan bilgilere göre sadece Musul’un 20 km. kuzey doğusunda, 500 kişilik bir askeri güç ile Başika’ da varız. Diğer askeri üslerimiz ne oldu? Neden onları terk ettik veya varsa nerelerde var?  

 

KIRMIZI ÇİZGİLERİMİZE NE OLDU?

     Irak ve Suriye ile ilgili kalıcı, iktidarlarla değişmeyen milli bir politikamız yok. Canlı, hâla hafızalarda izleri olan hamasi konuşmalarla süslü demeçlerin verildiği bir “Kırmızı Çizgimiz” vardı. Irak’ın kuzeyinde bir Kürt yönetimi kurdurmayacaktık. Mesut Barzani ve Talabani bizim,  T.C’ nin kırmızı pasaportları ile donatılmışlardı. Aradan geçen yıllarda istikrarsız, tutarsız dış politikalar sonucu güney doğumuzda A.B.D destekli, Pentagon etiketli bir Kürt devleti ha doğdu ha doğacak derken “Nur Topu gibi Doğdu” ve kucağımıza verdiler. Moskova’daki PKK ve PYD büroları ise her türlü desteği, silahı gereğinden fazlası ile dün verdi bugünde bulup buluşturup veriyor.

Bizim Irak’taki kırmızı çizgimize ne oldu? Önce pembeleşti, soldu, sonra da ağır ağır silindi. Hudut elek gibi. Şimdi Barzani ve yönetimi tarafımızdan dost ilan edildi. Irak ve Irak Kürdistan’ı sırtlarını Washington’a dayamış her şeyi ile ABD. mandası ülkelerdir.

Kerkük, Musul, Tuzhurmatu ve Telafer dün Türkmen = Türk’tü”  ama bugün değil. Çünkü son çeyrek asırda zorla, canlarını kurtarma ve yaşama gailesi ile yerlerinden edildiler. Nüfus dengesi aleyhimize bozuldu. Bunu görelim, (olmayan) politikalar yeniden derlenip şartlara göre oluşturulsun, halk aldatılmasın.

Dün yapılması gerekenler yapılmadı. Bölgede nasıl bir Kürt silahlı gücü varsa 1959 Kerkük katliamından sonra bizde T.C. destekli silahlı Türkmen gücü oluşturulmalı idik. Geç kalındı. Görünen o ki ülke menfaatleri ele alınırken bunları şansa, zamana bırakmak hiçte uygun değil. Yoksa şer güçler bizi zora sokar. Tıpkı bugün gibi.

“SAM AMCA” NE DERSE O OLACAK

   Musul Irak’ın ikinci büyük kenti, 2.5 yıldır DEAŞ kontrolünde. 2015 yılında petrolden 500 milyon dolar kazandı. Bunu kaybetmek istemiyor. Şehir Kürt Başkenti Erbil’ e 80, Kerkük’e 175 km. mesafede. Etnik yapısı Türk, Arap ve Kürt, karmakarışık. Yönetimi zor, her türlü dış etki ve baskıya açık. Şehirde devam eden savaşın ucu da açık ve belirsizliklerle dolu.

Uzun hazırlık ve ince hesaplar sonucu 16 Ekim 2016’da Musul’u IŞID’den kurtarma harekatı başladı. Irak Ordusu, Peşmerge ve Amerika’nın öncülüğündeki koalisyon güçleri iş başında. Hareket ne kadar sürer, birlikler şehir içine girince nasıl neticeler alınır belli değil. Bugün itibarı ile Türk Gücünün harekatta fazla söz sahibi olmasına müsaade edilmiyor.   Ve sonuçtaMusul geri alındığında yönetimin başında Araplar mi Kürtler mi oturacak; “Sam Amca “ ne diyorsun? Biz mi dediniz, “Biz uzun menzilli isabetsiz atışlar” yapmakla meşgulüz.

Günümüzde din kisveli bir veba var, örümcek kafaları, cahilleri kendi safına çekmek istiyor. Bu salgının adı içerde FETO/PDY, dışarıda IŞID veya DEAŞ. İslam’a ihanet içinde, zararı Batı’ya, emperyalist güçlere de dokunuyor. Mutlaka sonu gelecek ama içinde bulunduğumuz coğrafyadan dolayı ceremesini biz ödüyoruz ve ödetmek istiyorlar.

Şunu bizi yönetenlerde, yüreği Musul, Kerkük, Telafer…için atanlar da bilmeli ki fazla yapacak bir şeyimiz yok. Bu şehirleri mi alacaksınız, onlardan bir – ikisini birer koridorla Anadolu’ya mı bağlayacaksınız, oralara vali, emniyet müdürü mü atayacaksınız? Hayır, bugün itibariyle bu dileklerin gerçekleşmesi mümkün değil, ama belki yarın…

ÇözümO topraklarda yaşayan, o ülkelerin vatandaşı Türkmenler kendi haklarını kendileri korumalıdırlar. Türkiye onların eğitimlerine azami katkı sağlamalı, donatmalı, ekonomik olarak desteklemeli, mümkünse oluşturulması şart olan silahlı gücü öyle veya böyle şartlar nasıl elveriyorsa o şekilde desteklemeli, anavatanla kültürel bağları canlı tutulmalı. Uluslar arası mahfillerde o topraklardaki Türk varlığının mevcudiyetinin korunup destekleneceği alenen belirtilmeli ve savunulmalıdır. Yoksa yapılanlar “ Uzun menzilli isabetsiz karavana atışları” ndan ibaret kalır.

Sosyal Ağlarda Paylaşın :