ELİN ŞEYİYLE GERDEĞE GİRMEK

TSK; Özgür Suriye Ordusuna (ÖSO) bağlı Feylek el Şam, Sultan Murat Tugayları, Ahrar Şam ve Şam Cephesi güçleriyle birlikte Cerablus'un IŞİD'den alınması için askeri harekâta başladı.
Türkiye Fırat Kalkanı operasyonuyla bir Rus uçağını düşürdüğü Kasım 2015'ten beri ilk defa Suriye'deki bir hedefi havadan vurdu. Cerablus'ta tıpkı PYD güçlerinin eline geçen Menbic'i kuşatma altında tutan IŞİD militanlarının kayıp vermeden kenti teslim etmelerine benzer görüntüler dikkat çekti. Yine İŞİD militanları elini kolunu sallayarak  bu defa Cerablus'u terketti ve kontrol ÖSO'nun eline geçti.
IŞİD güçlerinin bir gün Esad'a karşı savaşmak üzere yedeğe çekildikleri söylendi...    *
Salı günü, ABD Başkan Yardımcısı Joseph Biden, Moskova ile Baltık devletleri arasında bir çatışma durumunda ABD'nin Rusya ile savaşa gireceği taahhüdünü yeniden doğrulamak için Letonya'daydı.
"Baltık devletlerinde yaşayan tüm insanlara, şunu tamamen açık hale getirmek istiyorum: ABD, NATO antlaşmasına ve 5. Madde'ye kutsal şeref sözü vermiştir" dedi...
 
*
Hangi "Kutsal Şeref" sorusunun yanıtının ABD'nin Irak'ı ve Afganistan'ı gayri meşru istila etmesinde,
Libya ve Suriye'de vekil savaşlarını kışkırtarak o ülkeleri ölüm ve yıkım cehennemine dönüştürmesinde,
Ebu Garip ile Guantanamo Körfezi kamplarında olduğundan idraki yoktu.
İdraksiz Biden, şimdi çıkmış insan uygarlığını defalarca yok etme kapasitesine sahip nükleer cephanelikleri bulunan ülkeler arasında bir savaşı hazırlamayı "şeref meselesi" diye adlandırmaktaydı.
 
*
Yine Salı günü Washington'da gündemi, Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi'nin (CSIS) yayınladığı,
ABD'nin Suriye'deki politikasının çözülmesi konusundaki raporu belirliyordu.
Rapor Ortadoğu ve Kuzey Afrika'nın geleceğinin ABD'nin stratejik çıkarlarını tehdit ettiğini belirtiyordu.
ABD, ulusal tarihinde ilk kez birden çok savaşın ortasındaydı ve savaşlarının nereye gittiğine ilişkin bir düşüncesi yoktu.
Çünkü onların uzun vadeli etkisinin ne olacağına dair ciddi bir tartışmayı yaşamıyordu...
 
*
Üstelik Rusya, Suriye/Halep'in kontrolü için İran'daki bir hava üssünü kullanmıştı.
Hükümet güçleriyle savaşan cihatçı milislere destek için kullanılan silah depoları ve komuta merkezleri hedeflerine,
SU-34 taktiksel bombardıman uçaklarıyla ve Tupolev-22M3 uzun menzilli bombardıman uçaklarıyla hava saldırıları düzenlemişti.
Daha önce de Hazar Denizi'nden, Doğu Akdeniz'deki gemilerden cihadçı milisleri vurmuştu...
 
*
Washıngton, CSIS raporu ve Rusya'nın bu son hamlesiyle çok rahatsız oldu. 
CIA, Pentagon ve Suudi Arabistan, Türkiye ve Katar dahil ABD emperyalizminin bölgesel müttefikleri tarafından silahlandırılan ve finanse edilen,
İslamcı mezhepçi milislere dayanan Suriye'deki ABD destekli rejim değişikliği savaşının karşı karşıya olduğu apaçık bozguna ilişkin endişeler arttı.
 
*
ABD Dışişleri Bakanlığı, Rusya'yı bir İran üssünü kullanması nedeniyle kınadı.
Dışişleri Bakanlığı sözcüsü M.Toner, İran üzerinden yapılan Rus hava saldırılarına ilişkin Moskova'yı,
"Bu eylem, Halep'te ve çevresinde zaten çok tehlikeli olan durumu zorlaştırmaya devam ettiği için yardımcı değil " ifadesiyle eleştirdi.
Ama ABD medyasında Obama yönetimini Suriye'de daha saldırgan eylemler gerçekleştirmekte başarısız olmakla suçlayan yazılarda ciddi artışlar oldu...
 
*
ABD'nin kaygısı, Ortadoğu üzerindeki hegemonyasına potansiyel bir engel olarak Rusya ve İran ittifakının ortaya çıkmasıdır.
Üstelik yine Salı günü, Çin hükümeti Suriye'de Esad hükümeti ile daha yakın askeri işbirliğini amaçladığını ilan etti.
Çin yönetimi, Suriye'de arttırılmış müdahale arayışlarının bir nedeni olarak Şincan'daki Uygur nüfusundan İslamcıların hem IŞİD'e hem de El Kaide'nin Suriye koluna katılımına atıfta bulundu.
 
*
Bu noktada Halep'te yaşanan savaşın sonunda gerek uluslararası güçlerin gerek bölge güçlerinin geleceğinin belli olacağı,
Ya da kazanan tarafın tüm başarıların da sahibi olacağı bir konuma yükseldiğine dikkat çekilmelidir. 
 
*
ABD'nin Halep'te desteklediği muhalifler ve onların cihatçı müttefikleri hükümetin kontrolüne yönelik meydan okumayı tırmandırmıştır.
Muhalifleri; ABD'den örtülü silah desteği alan ÖSO ile önceden Nusra Cephesi olarak bilinen Halep'e yönelik saldırıyı başlatmadan yalnızca bir hafta önce El Kaide'den onun olurunu alarak ayrıldığını ilan eden ve adını Fetih el Şam Cephesi olarak değiştiren grup ile İŞİD oluşturuyor. 
Muhalif gruplar Halep'in kontrolü uğruna girişilen savaşta hükümetin kontrolünde olan ve halkın ezici çoğunluğunun yaşadığı batı bölgesini kuşatmayı başarmıştır. El Kaide bağlantılı güçler, ABD ve onun bölgesel müttefikleri tarafından ağır silahlar dahil büyük çaplı silah akışıyla hazırlanmış olan saldırı aracılığıyla tüm kenti ele geçirmenin eşiğindeyken,
Lübnanlı Hizbullah hareketinin savaşçıları ve Rus hava saldırılarıyla desteklenen Suriye hükümet güçleri görünüşe göre Batı destekli İslamcıların başlangıçtaki kazanımlarını tersine döndürmüş durumdadır. Halep'te şiddetli bir savaş sürüyor...
 
*
Bu noktada dikkatler Washington ve Almanya hariç müttefiklerinin halâ desteğine sahip olan Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın,
15 Temmuz'daki başarısız darbe girişimi ardından Saint Petersburg'ta, Rusya Devlet Başkanı V.Putin ile sağladığı uzlaşmaya yönelmiştir. 
Erdoğan, Putin'e: Rusya'nın Suriye'ye girişindeki söylemini ki, bu yüzden asla reddedemeyeceği bir teklifte bulunuyor;
IŞİD'e karşı ortak operasyonlar gerçekleştirmeyi: Suriye ve Irak'ın  demokratik bir devlet olarak bağımsızlığını, bölünmemesini: Suriye'nin geleceğini Suriyelilerin belirlemesini teklif ediyor! 
 
*
Bu teklifin anafikri, ABD Dışişleri Bakanı J. Kerry'nin Rusya ile yürüttüğü müzakerelerde;
IŞİD ile mücadele odaklı konuların sonuçta Rusya'ya Esad'ı desteklemede hareket serbestliği vermekten başka bir şey  sağlamadığıdır.
Üstelik bu müzakereler sonucunda İran da güçlenmiş ve eğer ABD, IŞİD'i yenilgiye uğratırsa Suriye'de gerçekte kimin kazanacağı üzerine son derece önemli bir soru doğmuştur.
 
*
Şimdi Obama yönetimi, Suriye'deki askeri çabalarını Rusya'yı kuşatma ve ona karşı savaş hazırlığı üzerine yoğunlaştırmayı sağlamak üzere,
Aslında Suriye'de Esad hükümetinin yeniden istikrar kazanmasını istemeyen,
Teminen Şam'da Rusya çizgisinde herhangi bir yönetimin sağlamlaştırılmasını kabul etmeye hazır olmayan Türkiye'yi kullanıyor.
 
*
15 Temmuz darbe girişimi ardından başarılı bir karşı darbe yapan Türkiye iktidarı, 
ABD'nin bölgedeki çıkarlarına ya da bölgedeki 24 ülkenin rejimlerini ve sınırlarını değiştirme ve böylece tüm bölgeyi hakimiyeti altına alma girişimine ya da Halep Savaşından galip çıkmak üzere Türk Ordusunu "koç başı" yapmış bulunuyor.
TSK'nın kurumsal kimliği sıfırlanmış, bir başına hiçbir muktedirliği kalmamıştır.
Türkiye Cumhuriyetinin çıkarlarını değil ABD ve NATO'nun çıkarlarını savunan bir kuvvete dönüştürülmüştür.
 
*
Şimdi Türkiye, ABD ve NATO çıkarları doğrultusunda,"kaleyi içten ele geçirmek dıştan ele geçirmekten daha kolaydır" ilkesinde Truva atı olarak sahneye sürülmüş bulunuyor.
Nasılsa "İncirlik ABD ve Müttefiklerinin Askeri Üssü" önünde ABD'nin NATO antlaşmasına ve 5. Madde'ye kutsal şeref sözü geçerlidir!
Nitekim Başkan Yardımcısı J.Biden, Ankara'daki teftişinin ardından "Türkler, IŞİD'i çıkarmak için gerekli süre boyunca Suriye'de kalmaya hazırlıklıdır" diyor...   * Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü M.Zaharova ise Türkiye'nin Cerablus operasyonunun iyice düşünüldüğünü, derin bir analiz sonucu olduğunu ve Savunma Bakanlığı bilgisinde değerlendirildiğini açıklıyor.
Ama "Suriye topraklarındaki tüm eylemler Şam'la koordinasyon içerisinde yürütülmeli" vurgusunu yapıyor...
 
26.8.2016 - ahmet kilicaslan aytar
TSK; Özgür Suriye Ordusuna (ÖSO) bağlı Feylek el Şam, Sultan Murat Tugayları, Ahrar Şam ve Şam Cephesi güçleriyle birlikte Cerablus’un IŞİD’den alınması için askeri harekâta başladı.
Türkiye Fırat Kalkanı operasyonuyla bir Rus uçağını düşürdüğü Kasım 2015’ten beri ilk defa Suriye’deki bir hedefi havadan vurdu.
Cerablus’ta tıpkı PYD güçlerinin eline geçen Menbic’i kuşatma altında tutan IŞİD militanlarının kayıp vermeden kenti teslim etmelerine benzer görüntüler dikkat çekti.
Yine İŞİD militanları elini kolunu sallayarak  bu defa Cerablus’u terketti ve kontrol ÖSO’nun eline geçti.
IŞİD güçlerinin bir gün Esad’a karşı savaşmak üzere yedeğe çekildikleri söylendi… 
 
*
Salı günü, ABD Başkan Yardımcısı Joseph Biden, Moskova ile Baltık devletleri arasında bir çatışma durumunda ABD’nin Rusya ile savaşa gireceği taahhüdünü yeniden doğrulamak için Letonya’daydı.
“Baltık devletlerinde yaşayan tüm insanlara, şunu tamamen açık hale getirmek istiyorum: ABD, NATO antlaşmasına ve 5. Madde’ye kutsal şeref sözü vermiştir” dedi…
 
*
Hangi “Kutsal Şeref” sorusunun yanıtının ABD’nin Irak’ı ve Afganistan’ı gayri meşru istila etmesinde,
Libya ve Suriye’de vekil savaşlarını kışkırtarak o ülkeleri ölüm ve yıkım cehennemine dönüştürmesinde,
Ebu Garip ile Guantanamo Körfezi kamplarında olduğundan idraki yoktu.
İdraksiz Biden, şimdi çıkmış insan uygarlığını defalarca yok etme kapasitesine sahip nükleer cephanelikleri bulunan ülkeler arasında bir savaşı hazırlamayı “şeref meselesi” diye adlandırmaktaydı.
 
*
Yine Salı günü Washington’da gündemi, Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi’nin (CSIS) yayınladığı,
ABD’nin Suriye’deki politikasının çözülmesi konusundaki raporu belirliyordu.
Rapor Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın geleceğinin ABD’nin stratejik çıkarlarını tehdit ettiğini belirtiyordu.
ABD, ulusal tarihinde ilk kez birden çok savaşın ortasındaydı ve savaşlarının nereye gittiğine ilişkin bir düşüncesi yoktu.
Çünkü onların uzun vadeli etkisinin ne olacağına dair ciddi bir tartışmayı yaşamıyordu…
 
*
Üstelik Rusya, Suriye/Halep’in kontrolü için İran’daki bir hava üssünü kullanmıştı.
Hükümet güçleriyle savaşan cihatçı milislere destek için kullanılan silah depoları ve komuta merkezleri hedeflerine,
SU-34 taktiksel bombardıman uçaklarıyla ve Tupolev-22M3 uzun menzilli bombardıman uçaklarıyla hava saldırıları düzenlemişti.
Daha önce de Hazar Denizi’nden, Doğu Akdeniz’deki gemilerden cihadçı milisleri vurmuştu…
 
*
Washıngton, CSIS raporu ve Rusya’nın bu son hamlesiyle çok rahatsız oldu. 
CIA, Pentagon ve Suudi Arabistan, Türkiye ve Katar dahil ABD emperyalizminin bölgesel müttefikleri tarafından silahlandırılan ve finanse edilen,
İslamcı mezhepçi milislere dayanan Suriye’deki ABD destekli rejim değişikliği savaşının karşı karşıya olduğu apaçık bozguna ilişkin endişeler arttı.
 
*
ABD Dışişleri Bakanlığı, Rusya’yı bir İran üssünü kullanması nedeniyle kınadı.
Dışişleri Bakanlığı sözcüsü M.Toner, İran üzerinden yapılan Rus hava saldırılarına ilişkin Moskova’yı,
“Bu eylem, Halep’te ve çevresinde zaten çok tehlikeli olan durumu zorlaştırmaya devam ettiği için yardımcı değil ” ifadesiyle eleştirdi.
Ama ABD medyasında Obama yönetimini Suriye’de daha saldırgan eylemler gerçekleştirmekte başarısız olmakla suçlayan yazılarda ciddi artışlar oldu…
 
*
ABD’nin kaygısı, Ortadoğu üzerindeki hegemonyasına potansiyel bir engel olarak Rusya ve İran ittifakının ortaya çıkmasıdır.
Üstelik yine Salı günü, Çin hükümeti Suriye’de Esad hükümeti ile daha yakın askeri işbirliğini amaçladığını ilan etti.
Çin yönetimi, Suriye’de arttırılmış müdahale arayışlarının bir nedeni olarak Şincan’daki Uygur nüfusundan İslamcıların hem IŞİD’e hem de El Kaide’nin Suriye koluna katılımına atıfta bulundu.
 
*
Bu noktada Halep’te yaşanan savaşın sonunda gerek uluslararası güçlerin gerek bölge güçlerinin geleceğinin belli olacağı,
Ya da kazanan tarafın tüm başarıların da sahibi olacağı bir konuma yükseldiğine dikkat çekilmelidir. 
 
*
ABD’nin Halep’te desteklediği muhalifler ve onların cihatçı müttefikleri hükümetin kontrolüne yönelik meydan okumayı tırmandırmıştır.
Muhalifleri; ABD’den örtülü silah desteği alan ÖSO ile önceden Nusra Cephesi olarak bilinen Halep’e yönelik saldırıyı başlatmadan yalnızca bir hafta önce El Kaide’den onun olurunu alarak ayrıldığını ilan eden ve adını Fetih el Şam Cephesi olarak değiştiren grup ile İŞİD oluşturuyor. 
Muhalif gruplar Halep’in kontrolü uğruna girişilen savaşta hükümetin kontrolünde olan ve halkın ezici çoğunluğunun yaşadığı batı bölgesini kuşatmayı başarmıştır.
El Kaide bağlantılı güçler, ABD ve onun bölgesel müttefikleri tarafından ağır silahlar dahil büyük çaplı silah akışıyla hazırlanmış olan saldırı aracılığıyla tüm kenti ele geçirmenin eşiğindeyken,
Lübnanlı Hizbullah hareketinin savaşçıları ve Rus hava saldırılarıyla desteklenen Suriye hükümet güçleri görünüşe göre Batı destekli İslamcıların başlangıçtaki kazanımlarını tersine döndürmüş durumdadır.
Halep’te şiddetli bir savaş sürüyor…
 
*
Bu noktada dikkatler Washington ve Almanya hariç müttefiklerinin halâ desteğine sahip olan Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın,
15 Temmuz’daki başarısız darbe girişimi ardından Saint Petersburg’ta, Rusya Devlet Başkanı V.Putin ile sağladığı uzlaşmaya yönelmiştir. 
Erdoğan, Putin’e: Rusya’nın Suriye’ye girişindeki söylemini ki, bu yüzden asla reddedemeyeceği bir teklifte bulunuyor;
IŞİD’e karşı ortak operasyonlar gerçekleştirmeyi: Suriye ve Irak’ın  demokratik bir devlet olarak bağımsızlığını, bölünmemesini: Suriye’nin geleceğini Suriyelilerin belirlemesini teklif ediyor! 
 
*
Bu teklifin anafikri, ABD Dışişleri Bakanı J. Kerry’nin Rusya ile yürüttüğü müzakerelerde;
IŞİD ile mücadele odaklı konuların sonuçta Rusya’ya Esad’ı desteklemede hareket serbestliği vermekten başka bir şey  sağlamadığıdır.
Üstelik bu müzakereler sonucunda İran da güçlenmiş ve eğer ABD, IŞİD’i yenilgiye uğratırsa Suriye’de gerçekte kimin kazanacağı üzerine son derece önemli bir soru doğmuştur.
 
*
Şimdi Obama yönetimi, Suriye’deki askeri çabalarını Rusya’yı kuşatma ve ona karşı savaş hazırlığı üzerine yoğunlaştırmayı sağlamak üzere,
Aslında Suriye’de Esad hükümetinin yeniden istikrar kazanmasını istemeyen,
Teminen Şam’da Rusya çizgisinde herhangi bir yönetimin sağlamlaştırılmasını kabul etmeye hazır olmayan Türkiye’yi kullanıyor.
 
*
15 Temmuz darbe girişimi ardından başarılı bir karşı darbe yapan Türkiye iktidarı, 
ABD’nin bölgedeki çıkarlarına ya da bölgedeki 24 ülkenin rejimlerini ve sınırlarını değiştirme ve böylece tüm bölgeyi hakimiyeti altına alma girişimine ya da Halep Savaşından galip çıkmak üzere Türk Ordusunu “koç başı” yapmış bulunuyor.
TSK’nın kurumsal kimliği sıfırlanmış, bir başına hiçbir muktedirliği kalmamıştır.
Türkiye Cumhuriyetinin çıkarlarını değil ABD ve NATO’nun çıkarlarını savunan bir kuvvete dönüştürülmüştür.
 
*
Şimdi Türkiye, ABD ve NATO çıkarları doğrultusunda,”kaleyi içten ele geçirmek dıştan ele geçirmekten daha kolaydır” ilkesinde Truva atı olarak sahneye sürülmüş bulunuyor.
Nasılsa “İncirlik ABD ve Müttefiklerinin Askeri Üssü” önünde ABD’nin NATO antlaşmasına ve 5. Madde’ye kutsal şeref sözü geçerlidir!
Nitekim Başkan Yardımcısı J.Biden, Ankara’daki teftişinin ardından “Türkler, IŞİD’i çıkarmak için gerekli süre boyunca Suriye’de kalmaya hazırlıklıdır” diyor…
 
*
Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü M.Zaharova ise Türkiye’nin Cerablus operasyonunun iyice düşünüldüğünü, derin bir analiz sonucu olduğunu ve Savunma Bakanlığı bilgisinde değerlendirildiğini açıklıyor.
Ama “Suriye topraklarındaki tüm eylemler Şam’la koordinasyon içerisinde yürütülmeli” vurgusunu yapıyor…
 
26.8.2016

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir