AVRUPA’NIN KAYGISI

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz başarısız FETÖ darbesine otoriter önlemlerle yanıt veriyor. Farklı eğilimlerden muhalifler ile hesaplaşmak için halkın desteklemediği darbe girişiminden yararlanıyor.
Yenikapı Mitingi'nde iktidar ve muhalefeti oluşturan milyonlarca insan "Demokrasi'ye Aşk'larını" haykırıyor!
 
*
Avrupa'da ise şaşırtıcı sayıda tutuklanan, gözaltına alınan ve işten çıkarılanlarla  ilgili herhangi bir cezaî veya terörist faaliyetle ilişkileri gösteren kanıtların yetersiz,    
Süregiden temizliğin ise Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın karşıtlarıyla hesaplaşma ve onları susturmakla ilgili olduğuna ilişkin izlenimler yayılıyor.
Başta Alman ve bir çok Avrupalı politikacıdan, Türk hükümetine karşı sıkı önlemler alınması, Avrupa Birliği'ne katılım görüşmelerinin kesilmesi ve Ankara'ya ekonomik yaptırımlar uygulanması talebi yükseliyor... 
 
*
Daha önce AB adına Başbakan Merkel ile Erdoğan yönetimi arasında gerçekleşen sığınmacılar konusundaki anlaşmaya yönelik bir muhalefet söz konusuydu.
Kaygı, Ankara'ya çok fazla bel bağlamanın Ortadoğu'da Alman çıkarlarını kovalamanın önünde engel oluşturabileceğine yönelikti.
Ne ki, ABD yönetimi bölgede böylesi stratejik bir yönelim değişikliğini kabul etmeye hazır değildi.
Bu yüzden Washington, şimdi başarısız darbeden bu yana Ankara üzerindeki baskıyı arttırıyor.
Alman hükümeti ise ABD yönetiminin eylemlerini desteklemektedir ama kendi hedefleri peşinde de koşmaya devam ediyor...
 
*
Geçen Pazar, Almanya'da 40 bin Türk darbenin yenilgiye uğratılmasını kutlamak için Köln'de toplandığında hiçbir Alman politikacısı konuşmuyordu.
Toplantı öncesinde toplantının güvenlik nedeniyle iptal edilmesi yönünde önerilerde bulunuldu, sonunda toplantı büyük güvenlik önlemleri altında yapıldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın katılımcılara video konferans yoluyla seslenmesine izin verilmedi.
 
*
Açıkça bir askeri darbeye karşı düzenlenen bir toplantıya yönelik gösterilen bu düşmanlık dikkat çekti.
"Erdoğan'ı Durdurun" sloganı altında Sosyal demokratların, Yeşillerin, Sol Partinin ve serbest piyasa yanlısı Hür Demokrat Parti gençlik örgütlerinin düzenlediği gösterilerde darbe girişiminden henüz kurtulmuş seçilmiş bir hükümet protesto ediliyordu...
Frankfurter Rundschau'da "Türkiye: Profesyonel Karşı Darbe" başlıklı yazıda, "Erdoğan yönetimi,medyadan ve politikacılardan özgür dünyanın garantili dayanışmasını elde etti" diye yazıyor,
"İstikrar ve NATO risk altında çığlıklarının ortasında sanki değerler hakkında Türkiye ve Türkiye ile birlikte savunulacak bir şey kalmış gibi " deniliyordu !
 
* 
O sırada Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fransa'nın Le Monde gazetesine "Vize muafiyeti uygulanmazsa sığınmacı anlaşması devam etmez" dedi...
İtalya İçişleri Bakanı Angelino Alfano'ya La Repubblica'ya verdiği mülakatta AB'nin vize serbestisi getirmemesi halinde Türkiye'nin geri kabul anlaşmasının sona ereceğine ilişkin açıklamaları hatırlatıldı.
Ardından Balkanlar'dan İtalya'ya doğru yaşanabilecek bir göç akını karşısında planları olup olmadığı sorulan Alfano,"Türkiye kapıları açarsa bunun tüm Avrupa için yıkıcı bir şey olacağı açıktır" dedi.
"Türkiye'deki gelişmeler endişe verici, çünkü orada başka yerlerde de olduğu gibi göç, diplomatik ilişkilerimizde bile müthiş bir baskı silahı haline geldi" diye konuştu. 
Alfano Türkiye'deki mültecilerin sayısının milyonlarla ifade edildiğinin altını çizdi, "Erdoğan insan haklarını hatırlasın, ama biz  aralarında Libya'nın da bulunduğu bazı ülkeleri yönetenleri kovmak suretiyle demokrasi ve daha iyi dönemlerin geleceği düşünüldüğü zaman Arap Baharı'nın nasıl sonlandığını hatırlayalım" ifadesini kullandı...
 
*
Hakikaten, ABD Yönetimi Arap Baharı'nın bir noktasında ; İslam düşüncesi ve pratik siyaset geleneğinin İslami sayılabilecek bir siyaset teorisine ya da  İslami sosyo-politik kurumsal modele dayalı bir devlet teorisine sahip olmadığı kavramıştı.
"İslami dava faaliyetleriyle siyasi parti faaliyetlerinin birbirinden ayrılması" ve "bir siyasi partinin dini alanda vesâyet sağlamasının bir yararının olmayacağı"nı kararlaştırmıştı ki; işin rengi de değişivermişti...
 
*
Türkiye'de F.Gülen Cemaati deşifre olmaya başlamış, bu kez dini çalışmalar yapan bir yapı olarak değil bütünüyle devleti ele geçirmek gibi siyasi hedefleri olan bir yapı olarak algılanmaları sürecine girilmişti.
Tıpkı Mısır'da Muhammed Mursi ve Müslüman Kardeşler Örgütü'nün şeratçı hükümetinin bir askeri darbe ile yıkılması benzeri bir operasyonla FETÖ'nün yıkılması için zaman kollanmaya başlandı.  
 
*
Çünkü çağdaş dünyayı oluşturan kültür, Aristoteles'in "İnsanların politik kapasitesi gelişime açıksa, devleti doğanın yüce bir gerekliliği olarak ele alması gerekir. İnsanın bir medeniyet kurma olasılığı, gücünün sınırıyla birlikte bahşedilen akla da bağlıdır" mantığından  geliyordu.
Uzun süreçte insanlar "Din'in" özel bir mesele olduğu düşüncesinde yetkinleşirken, işte vicdan özgürlüğü adına inananların inanmayanlar aleyhine sahip oldukları tüm kamusal ayrıcalıklar kaldırılmış, din'in Devlet içinde egemen güç haline gelmesi reddedilmişti.
Sonra modern devletin kanun çıkarmasının günahkâr insan işi olduğu kabullenilmiş, Tanrı'nın devlet hayatında ortaya çıkan tarafsız ve görünür iradesine sorgusuz biat kalkmış, sonuçta  özgür akıl ve vicdan üzerinden Çağdaşlığın ve Özgürlüğün temsilcisi olunulmuştu.
Bugün, Batılı devletlerin ezeli karakterini bu birikiminde demokrasi kültüründe pekişmiş insanların yasal teşkilatı olan milletler oluşturuyor...
 
*
"İnsani Yetkinlik" bir evren bilgisi karşında  bilge, sonsuz, yaratıcı Tanrı tasavvuru perspektifinde enginliği sergilemek anlamına geliyor. 
Tanrı tasavvurunda insanın; ebedi mutluluğu sorusu kişinin özelini oluşturmakla birlikte, o mutluluğa sahip olabilmek için kişinin kendi evren algısında iyi yetkinleşmesi gerekiyor...
İyi bir vatandaş ve iyi bir kul olmak bu vasfın kazanılmasına bağlıdır.
Nihayet internetle birlikte dünya çapında ağ, siber uzay ve siber kültürle insanı yerelinden küreselleştiren Bilgi ve İletişim çağı yaşanıyor.
Denetimsiz,açık entellektüel sermaye giderek bütün üretim faktörlerinin önüne geçmiştir.
Hükümetler ve devletler girdisi-çıktısı bilgi olan bu her an değişen dünyada daha çok bilgi üretmek ve kullandırmak üzere şeffaflık,verimlilik ve kaliteyi hedefliyor.
Bu anlayışla  vatandaşların daha çok  entellektüel sermaye üretebilmeleri için bilgilerini geliştirdiği ve paylaştığı platformlar oluşturuluyor.
 
*
Ne ki Avrupa, 15 Temmuz başarısız darbesinin müsebbibi FETÖ örgütü mensuplarının ve darbeyi önleyen fakat bir sivil darbe yapan Erdoğan taraftarlarının da birbirleriyle benzeşen karakterlerini görmekte gecikmemiştir.
Her iki taraf da ulusal iradenin tanımını bütün varlıkları külli hakimiyetinde tutan, adalet ve kudretiyle mutlak hakim olan Allah katından başlatıyor!
Hakimiyet Allah'ın olduğuna göre kutsanan ya da dibacesiyle belirlenen bir devlet olamayacağına inanılıyor, bu insan iradesine konulan bir ipotek olarak sayılıyor.
Buna göre ulusal iradenin hakimiyeti bir ilâhi hak olarak bir mürşid tarafından kullanılmalıdır.  
Bu yüzden vesayet altında olduğunu kabul ettikleri yargıyı, orduyu, her demokratik kurum ve kuruluşu değiştirerek anlayışlarına benzetiyorlar; ülkenin her yerinde zekat ve sadakalarıyla  aş ve iş temin ettiklerini oluşturdukları yapay iradeye devşiriyorlar.
Ulusal birliğin zedelendiğini ardından diğer aidiyetlere kapı açıldığının bilincini taşımıyorlar... 
 
*
Epictetus,"Akıldan uzaklaşıldığında hayvan ortaya çıkar" diyor.  
Avrupalılar giderek Türk fobisi yerine "Savunun, İslamcı Cihatçılar geliyor" korkusu yaşıyor...
 
10.8.2016  - merkel
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz başarısız FETÖ darbesine otoriter önlemlerle yanıt veriyor.
Farklı eğilimlerden muhalifler ile hesaplaşmak için halkın desteklemediği darbe girişiminden yararlanıyor.
Yenikapı Mitingi’nde iktidar ve muhalefeti oluşturan milyonlarca insan “Demokrasi’ye Aşk’larını” haykırıyor!
 
*
Avrupa’da ise şaşırtıcı sayıda tutuklanan, gözaltına alınan ve işten çıkarılanlarla  ilgili herhangi bir cezaî veya terörist faaliyetle ilişkileri gösteren kanıtların yetersiz,    
Süregiden temizliğin ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karşıtlarıyla hesaplaşma ve onları susturmakla ilgili olduğuna ilişkin izlenimler yayılıyor.
Başta Alman ve bir çok Avrupalı politikacıdan, Türk hükümetine karşı sıkı önlemler alınması, Avrupa Birliği’ne katılım görüşmelerinin kesilmesi ve Ankara’ya ekonomik yaptırımlar uygulanması talebi yükseliyor… 
 
*
Daha önce AB adına Başbakan Merkel ile Erdoğan yönetimi arasında gerçekleşen sığınmacılar konusundaki anlaşmaya yönelik bir muhalefet söz konusuydu.
Kaygı, Ankara’ya çok fazla bel bağlamanın Ortadoğu’da Alman çıkarlarını kovalamanın önünde engel oluşturabileceğine yönelikti.
Ne ki, ABD yönetimi bölgede böylesi stratejik bir yönelim değişikliğini kabul etmeye hazır değildi.
Bu yüzden Washington, şimdi başarısız darbeden bu yana Ankara üzerindeki baskıyı arttırıyor.
Alman hükümeti ise ABD yönetiminin eylemlerini desteklemektedir ama kendi hedefleri peşinde de koşmaya devam ediyor…
 
*
Geçen Pazar, Almanya’da 40 bin Türk darbenin yenilgiye uğratılmasını kutlamak için Köln’de toplandığında hiçbir Alman politikacısı konuşmuyordu.
Toplantı öncesinde toplantının güvenlik nedeniyle iptal edilmesi yönünde önerilerde bulunuldu, sonunda toplantı büyük güvenlik önlemleri altında yapıldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katılımcılara video konferans yoluyla seslenmesine izin verilmedi.
 
*
Açıkça bir askeri darbeye karşı düzenlenen bir toplantıya yönelik gösterilen bu düşmanlık dikkat çekti.
“Erdoğan’ı Durdurun” sloganı altında Sosyal demokratların, Yeşillerin, Sol Partinin ve serbest piyasa yanlısı Hür Demokrat Parti gençlik örgütlerinin düzenlediği gösterilerde darbe girişiminden henüz kurtulmuş seçilmiş bir hükümet protesto ediliyordu…
Frankfurter Rundschau’da “Türkiye: Profesyonel Karşı Darbe” başlıklı yazıda, “Erdoğan yönetimi,medyadan ve politikacılardan özgür dünyanın garantili dayanışmasını elde etti” diye yazıyor,
“İstikrar ve NATO risk altında çığlıklarının ortasında sanki değerler hakkında Türkiye ve Türkiye ile birlikte savunulacak bir şey kalmış gibi ” deniliyordu !
 
O sırada Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fransa’nın Le Monde gazetesine “Vize muafiyeti uygulanmazsa sığınmacı anlaşması devam etmez” dedi…
İtalya İçişleri Bakanı Angelino Alfano’ya La Repubblica’ya verdiği mülakatta AB’nin vize serbestisi getirmemesi halinde Türkiye’nin geri kabul anlaşmasının sona ereceğine ilişkin açıklamaları hatırlatıldı.
Ardından Balkanlar’dan İtalya’ya doğru yaşanabilecek bir göç akını karşısında planları olup olmadığı sorulan Alfano,”Türkiye kapıları açarsa bunun tüm Avrupa için yıkıcı bir şey olacağı açıktır” dedi.
“Türkiye’deki gelişmeler endişe verici, çünkü orada başka yerlerde de olduğu gibi göç, diplomatik ilişkilerimizde bile müthiş bir baskı silahı haline geldi” diye konuştu. 
Alfano Türkiye’deki mültecilerin sayısının milyonlarla ifade edildiğinin altını çizdi, “Erdoğan insan haklarını hatırlasın, ama biz  aralarında Libya’nın da bulunduğu bazı ülkeleri yönetenleri kovmak suretiyle demokrasi ve daha iyi dönemlerin geleceği düşünüldüğü zaman Arap Baharı’nın nasıl sonlandığını hatırlayalım” ifadesini kullandı…
 
*
Hakikaten, ABD Yönetimi Arap Baharı’nın bir noktasında ; İslam düşüncesi ve pratik siyaset geleneğinin İslami sayılabilecek bir siyaset teorisine ya da  İslami sosyo-politik kurumsal modele dayalı bir devlet teorisine sahip olmadığı kavramıştı.
“İslami dava faaliyetleriyle siyasi parti faaliyetlerinin birbirinden ayrılması” ve “bir siyasi partinin dini alanda vesâyet sağlamasının bir yararının olmayacağı”nı kararlaştırmıştı ki; işin rengi de değişivermişti…
 
*
Türkiye’de F.Gülen Cemaati deşifre olmaya başlamış, bu kez dini çalışmalar yapan bir yapı olarak değil bütünüyle devleti ele geçirmek gibi siyasi hedefleri olan bir yapı olarak algılanmaları sürecine girilmişti.
Tıpkı Mısır’da Muhammed Mursi ve Müslüman Kardeşler Örgütü’nün şeratçı hükümetinin bir askeri darbe ile yıkılması benzeri bir operasyonla FETÖ’nün yıkılması için zaman kollanmaya başlandı.  
 
*
Çünkü çağdaş dünyayı oluşturan kültür, Aristoteles’in “İnsanların politik kapasitesi gelişime açıksa, devleti doğanın yüce bir gerekliliği olarak ele alması gerekir. İnsanın bir medeniyet kurma olasılığı, gücünün sınırıyla birlikte bahşedilen akla da bağlıdır” mantığından  geliyordu.
Uzun süreçte insanlar “Din’in” özel bir mesele olduğu düşüncesinde yetkinleşirken, işte vicdan özgürlüğü adına inananların inanmayanlar aleyhine sahip oldukları tüm kamusal ayrıcalıklar kaldırılmış, din’in Devlet içinde egemen güç haline gelmesi reddedilmişti.
Sonra modern devletin kanun çıkarmasının günahkâr insan işi olduğu kabullenilmiş, Tanrı’nın devlet hayatında ortaya çıkan tarafsız ve görünür iradesine sorgusuz biat kalkmış, sonuçta  özgür akıl ve vicdan üzerinden Çağdaşlığın ve Özgürlüğün temsilcisi olunulmuştu.
Bugün, Batılı devletlerin ezeli karakterini bu birikiminde demokrasi kültüründe pekişmiş insanların yasal teşkilatı olan milletler oluşturuyor…
 
*
“İnsani Yetkinlik” bir evren bilgisi karşında  bilge, sonsuz, yaratıcı Tanrı tasavvuru perspektifinde enginliği sergilemek anlamına geliyor. 
Tanrı tasavvurunda insanın; ebedi mutluluğu sorusu kişinin özelini oluşturmakla birlikte, o mutluluğa sahip olabilmek için kişinin kendi evren algısında iyi yetkinleşmesi gerekiyor…
İyi bir vatandaş ve iyi bir kul olmak bu vasfın kazanılmasına bağlıdır.
Nihayet internetle birlikte dünya çapında ağ, siber uzay ve siber kültürle insanı yerelinden küreselleştiren Bilgi ve İletişim çağı yaşanıyor.
Denetimsiz,açık entellektüel sermaye giderek bütün üretim faktörlerinin önüne geçmiştir.
Hükümetler ve devletler girdisi-çıktısı bilgi olan bu her an değişen dünyada daha çok bilgi üretmek ve kullandırmak üzere şeffaflık,verimlilik ve kaliteyi hedefliyor.
Bu anlayışla  vatandaşların daha çok  entellektüel sermaye üretebilmeleri için bilgilerini geliştirdiği ve paylaştığı platformlar oluşturuluyor.
 
*
Ne ki Avrupa, 15 Temmuz başarısız darbesinin müsebbibi FETÖ örgütü mensuplarının ve darbeyi önleyen fakat bir sivil darbe yapan Erdoğan taraftarlarının da birbirleriyle benzeşen karakterlerini görmekte gecikmemiştir.
Her iki taraf da ulusal iradenin tanımını bütün varlıkları külli hakimiyetinde tutan, adalet ve kudretiyle mutlak hakim olan Allah katından başlatıyor!
Hakimiyet Allah’ın olduğuna göre kutsanan ya da dibacesiyle belirlenen bir devlet olamayacağına inanılıyor, bu insan iradesine konulan bir ipotek olarak sayılıyor.
Buna göre ulusal iradenin hakimiyeti bir ilâhi hak olarak bir mürşid tarafından kullanılmalıdır.  
Bu yüzden vesayet altında olduğunu kabul ettikleri yargıyı, orduyu, her demokratik kurum ve kuruluşu değiştirerek anlayışlarına benzetiyorlar; ülkenin her yerinde zekat ve sadakalarıyla  aş ve iş temin ettiklerini oluşturdukları yapay iradeye devşiriyorlar.
Ulusal birliğin zedelendiğini ardından diğer aidiyetlere kapı açıldığının bilincini taşımıyorlar… 
 
*
Epictetus,”Akıldan uzaklaşıldığında hayvan ortaya çıkar” diyor.  
Avrupalılar giderek Türk fobisi yerine “Savunun, İslamcı Cihatçılar geliyor” korkusu yaşıyor…
 
10.8.2016 
Okumaya devam et  Bunlar potansiyel asker

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir