YOKSULLUĞA VE SAVAŞA DOĞRU

Britanya'nın Avrupa Birliği'ndeki üyeliği üzerine 23 Haziran referandumundan ayrılma kararı çıktı.
Karar uluslararası büyük öneme sahip konuları gündeme getirdi.
"Kal" ve "Ayrıl" kampanyalarına, her ikisi de daha fazla kemer sıkmayı, göçmen karşıtı acımasız önlemleri ve çalışanların haklarının yok edilmesini savunan milliyetçi güçler önderlik etti.
Onların birbirlerinden farkı ise ekonomik durgunluk ve militarizm ile savaşın tırmanmadığı koşullarda, Britanya kapitalizminin çıkarlarının Avrupalı ve uluslararası rakiplerine karşı nasıl en iyi şekilde savunulacağı üzerineydi...
 
*
Seçmenin önüne "Kal" ya da "Ayrıl" sorusunun konulması, her iki seçeneğin de sonuçları hakkında kavranması gereken çok şeyi gizledi.
Başbakan Cameron, İngiltere'nin AB'den ayrılması için referandum teklifi verdiğinde,
Genel Başkanı olduğu Muhafazakâr Parti'nin, kamuoyu araştırmalarına göre oy oranını en çok artıran partilerden biri olan sağcı Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi'ni (UKIP) geriletmeyi öngörüyordu.
Cameron, aynı anda UKIP'in göçmen karşıtı yabancı düşmanlığından, resmi politikayı daha fazla sağa kaydırmak için yararlanmaya çalışacaktı.
Nitekim seçmenlerden, Cameron'ın diğer AB liderleriyle uzlaştığı dört koşul temelinde, "Kalma" ya da "Ayrılma" konusunda karar vermeleri istendi.
 
*
Bu koşullar şunlardı:
1-Sosyal yardım yapılması gereken AB'li göçmenlere yedi yıl sürecek bir fren,
2-AB'li göçmenlere çocuk yardımlarının kendi ülkelerindeki düzeyde tutulması,
3-Britanya'nın, AB'in giderek daha sıkı bir birlik oluşturma yönündeki mutabakatından dışta tutulması,
4-Londra ticaret ve finans merkezini etkileyen mali düzenlemelere geçici bir fren uygulama hakkı.
 
*
Sonuçta Britanya hangi taraf kazanırsa kazansın, bedelini çalışanların ödeyeceği bir halk oylamasına sahne oldu.
Bu, bir kötünün iyisini seçme sorunu değildi; her iki seçenek de eşit ölçüde berbattı.
Üstelik çalışanların düşüncelerinin ifade edilmesi, kasıtlı olarak dışarıda tutulmuştu.
 
*
"AB'de Kalma" yönündeki oylar yalnızca AB kurumlarını onaylanmak anlamına gelmedi. 
Cameron'ın, Britanya'nın AB'de kalmasının koşulu olarak görüştüğü şartlar; hükümetinin göçmenlere yönelik saldırılarını ve Britanya bankaları ile mali kuruluşlarının faaliyetlerini koruma önlemlerini onayladı.
 
*
"AB'den Ayrılma" yönündeki oylar ise Britanya'nın egemenliği ve bağımsızlığı: çalışanların yoğunlaştırılmış sömürüsünün önündeki bütün engellerin kaldırılması: göçün daha amansız bir şekilde kısıtlanmasının kılıfı olarak değerlendirildi.
 
*
 Şimdi "Ayrıl" kararı yalnızca Britanya'daki değil ama onun kıyılarının çok ötesindeki çalışanları da etkileyeceği kesindir.
O yüzden 23 Haziran'dan sonra yalnızca Britanya'da değil ama tüm Avrupa'da kaçınılmaz şekilde ortaya çıkacak olan şiddetli sınıf çatışmalarına hazırlanılması ihtiyacı yeni politikaların oluşmasına neden olacaktır...
 
*
Bu anlamda referandum, aslında AB'nin Avrupa'nın gerçek ve gerekli birleşmesini gerçekleştirmenin bir aracı olmadığını,
Ama kıtanın, mali piyasaların dayatmalarına boyun eğdirilmesini amaçlayan bir düzenek, 
Rakip devletlerin kendi aralarında mücadele ettiği ve çalışan kesimlere karşı komplo kurulan bir forum olduğunu gösterdi.
 
*
AB'nin 2008 mali çöküşünden bu yana, egemenlerin  bizzat kendi eserleri olan krizden bir toplumsal karşı-devrim gerçekleştirmek için yararlanma çabaları şimdi daha hızlanacaktır.
Çalışanlar işlerde, ücretlerde ve toplumsal koşullarda sonu gelmeyen kesintilere maruz kalırken, yeniden bankalara ve vurgunculara milyarlarca avro bağışlanacaktır.
Yunanistan ve diğer ülkeler, AB'nin ve Avrupa Merkez Bankası'nın emriyle batırılmış ve bu ülkelerin halkları aşırı yoksulluğa itilmişti.
Doğrusu AB zaten sosyal demokrat ve liberal savlarından sıyrılmakla bu çabayı gösteriyordu.
 
*
Artık buna, milliyetçiliğin ve yabancı düşmanlığının en zehirli biçimlerinin kasıtlı olarak kışkırtılması eşlik edecektir.
Avrupa hükümetlerinin kıtanın bir daha asla gamalı haçın ve kaba kuvvetin egemenliğine tanık olmayacağını ilan ettiği on yılların ardından,
Müslüman ve göçmen karşıtı propaganda, kemer sıkmanın yarattığı toplumsal krize günah keçileri sağlamak ve aşırı sağ ve faşist hareketlerin gelişmesini teşvik etmek için kullanılacaktır.
 
*
Britanya;Ortadoğu'da ve Kuzey Afrika'da emperyalist güçlerin yarattığı savaşlardan, zulümden ve sefaletten kaçan çaresiz insanlar dalgasına kapılarını kapatmıştır.
Artık AB'nin talimatı doğrultusunda sınırlara tel örgüler çekilebilir ve toplama kampları kurulabilir.
Ne ki, bugün göçmen işçilere karşı alınan önlemler, yarın tüm çalışanlara yönelecektir.
Egemenler,toplumsal eşitliğe ve büyüyen kitlesel öfkeye yanıt olarak otoriter yönetim biçimlerine hazırlanıyor.
"Terörle mücadele" adına iktidarın güvenlik aygıtlarını geliştiriliyor, kitlesel gözetleme arttırılıyor ve demokratik haklar ortadan kaldırılıyor...
 
*
Doğu Akdeniz’de ve Karadeniz'de artan bir sıklıkla deniz kuvvetleri tatbikatları sahneleniyor.
NATO, Doğu ve Orta Avrupa ile Baltık devletlerine binlerce asker konuşlandırmıştır.
ABD, Sovyetler Birliği'nden sonra, NATO'nun açık bir şekilde Rusya karşı karma savaş hazırlıkları olarak tanımladığı şeyin parçası olarak, Avrupa'daki nükleer füze cephaneliğini genişletiyor.
Bu gerilimler kıtayı askeri çatışmaya sokmakla tehdit ediyor...
 
*
Ayrılma kampanyasının ekonomik gündemi, küresel bir finans merkezi olarak imparatorluğun altın çağını yeniden yaşama umudu vaad eden Londra bankalarının ve mali kuruluşların bakış açısından şekillendirilmiştir.
UKIP ve diğerleri, dünyaya katılmak amacıyla Avrupa'dan ayrılmaktan söz ettiklerinde, yıllık asgari ücretlerin 600 sterlin ile 1.000 sterlinin biraz üstü arasında değiştiği Hindistan, Pakistan, Bangladeş ve Çin gibi ülkeler tarafından sunulan yatırım fırsatlarından daha iyi yararlanma hakkını ileri sürüyor.
Bu amaçla Britanya'daki işçilerden, ulusal çıkarlar uğruna ücretlerinden ve çalışma koşullarından özveride bulunmalarını talep etmeye hazırlanılıyor...
 
*
AB'den ayrılmanın ekonomiye ve işlere yönelik etkisine ilişkin tahminler büyük bir çeşitlilik gösteriyor. 
Ama Avrupa ile ticaretin kesilmesine dayanan bir en kötü durum senaryosu, gayrisafi yurtiçi hasılanın yüzde 9'una varan bir kayıp olacağını hesaplıyor ki, bu 2008 çöküşüne eşdeğerdir.
 
*
Bu özellikle gelişen küresel ekonomik durgunluk koşulları altında, ulusal ve ayrılıkçı gerilimleri dizginlerinden boşaltacak ve korumacılık ile ticaret savaşı yöntemlerini teşvik edecek şekilde tüm kıtanın ve bizzat Birleşik Krallık'ın parçalanmasını hızlandıracaktır.
Sadece bu da değil!
AB, yeniden canlandırılamaz şekilde parçalanıyor...
 
26.6.2016 - think tank dusunce kurulus
Britanya’nın Avrupa Birliği’ndeki üyeliği üzerine 23 Haziran referandumundan ayrılma kararı çıktı.
Karar uluslararası büyük öneme sahip konuları gündeme getirdi.
“Kal” ve “Ayrıl” kampanyalarına, her ikisi de daha fazla kemer sıkmayı, göçmen karşıtı acımasız önlemleri ve çalışanların haklarının yok edilmesini savunan milliyetçi güçler önderlik etti.
Onların birbirlerinden farkı ise ekonomik durgunluk ve militarizm ile savaşın tırmanmadığı koşullarda, Britanya kapitalizminin çıkarlarının Avrupalı ve uluslararası rakiplerine karşı nasıl en iyi şekilde savunulacağı üzerineydi…
 
*
Seçmenin önüne “Kal” ya da “Ayrıl” sorusunun konulması, her iki seçeneğin de sonuçları hakkında kavranması gereken çok şeyi gizledi.
Başbakan Cameron, İngiltere’nin AB’den ayrılması için referandum teklifi verdiğinde,
Genel Başkanı olduğu Muhafazakâr Parti’nin, kamuoyu araştırmalarına göre oy oranını en çok artıran partilerden biri olan sağcı Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi’ni (UKIP) geriletmeyi öngörüyordu.
Cameron, aynı anda UKIP’in göçmen karşıtı yabancı düşmanlığından, resmi politikayı daha fazla sağa kaydırmak için yararlanmaya çalışacaktı.
Nitekim seçmenlerden, Cameron’ın diğer AB liderleriyle uzlaştığı dört koşul temelinde, “Kalma” ya da “Ayrılma” konusunda karar vermeleri istendi.
 
*
Bu koşullar şunlardı:
1-Sosyal yardım yapılması gereken AB’li göçmenlere yedi yıl sürecek bir fren,
2-AB’li göçmenlere çocuk yardımlarının kendi ülkelerindeki düzeyde tutulması,
3-Britanya’nın, AB’in giderek daha sıkı bir birlik oluşturma yönündeki mutabakatından dışta tutulması,
4-Londra ticaret ve finans merkezini etkileyen mali düzenlemelere geçici bir fren uygulama hakkı.
 
*
Sonuçta Britanya hangi taraf kazanırsa kazansın, bedelini çalışanların ödeyeceği bir halk oylamasına sahne oldu.
Bu, bir kötünün iyisini seçme sorunu değildi; her iki seçenek de eşit ölçüde berbattı.
Üstelik çalışanların düşüncelerinin ifade edilmesi, kasıtlı olarak dışarıda tutulmuştu.
 
*
“AB’de Kalma” yönündeki oylar yalnızca AB kurumlarını onaylanmak anlamına gelmedi. 
Cameron’ın, Britanya’nın AB’de kalmasının koşulu olarak görüştüğü şartlar; hükümetinin göçmenlere yönelik saldırılarını ve Britanya bankaları ile mali kuruluşlarının faaliyetlerini koruma önlemlerini onayladı.
 
*
“AB’den Ayrılma” yönündeki oylar ise Britanya’nın egemenliği ve bağımsızlığı: çalışanların yoğunlaştırılmış sömürüsünün önündeki bütün engellerin kaldırılması: göçün daha amansız bir şekilde kısıtlanmasının kılıfı olarak değerlendirildi.
 
*
 Şimdi “Ayrıl” kararı yalnızca Britanya’daki değil ama onun kıyılarının çok ötesindeki çalışanları da etkileyeceği kesindir.
O yüzden 23 Haziran’dan sonra yalnızca Britanya’da değil ama tüm Avrupa’da kaçınılmaz şekilde ortaya çıkacak olan şiddetli sınıf çatışmalarına hazırlanılması ihtiyacı yeni politikaların oluşmasına neden olacaktır…
 
*
Bu anlamda referandum, aslında AB’nin Avrupa’nın gerçek ve gerekli birleşmesini gerçekleştirmenin bir aracı olmadığını,
Ama kıtanın, mali piyasaların dayatmalarına boyun eğdirilmesini amaçlayan bir düzenek, 
Rakip devletlerin kendi aralarında mücadele ettiği ve çalışan kesimlere karşı komplo kurulan bir forum olduğunu gösterdi.
 
*
AB’nin 2008 mali çöküşünden bu yana, egemenlerin  bizzat kendi eserleri olan krizden bir toplumsal karşı-devrim gerçekleştirmek için yararlanma çabaları şimdi daha hızlanacaktır.
Çalışanlar işlerde, ücretlerde ve toplumsal koşullarda sonu gelmeyen kesintilere maruz kalırken, yeniden bankalara ve vurgunculara milyarlarca avro bağışlanacaktır.
Yunanistan ve diğer ülkeler, AB’nin ve Avrupa Merkez Bankası’nın emriyle batırılmış ve bu ülkelerin halkları aşırı yoksulluğa itilmişti.
Doğrusu AB zaten sosyal demokrat ve liberal savlarından sıyrılmakla bu çabayı gösteriyordu.
 
*
Artık buna, milliyetçiliğin ve yabancı düşmanlığının en zehirli biçimlerinin kasıtlı olarak kışkırtılması eşlik edecektir.
Avrupa hükümetlerinin kıtanın bir daha asla gamalı haçın ve kaba kuvvetin egemenliğine tanık olmayacağını ilan ettiği on yılların ardından,
Müslüman ve göçmen karşıtı propaganda, kemer sıkmanın yarattığı toplumsal krize günah keçileri sağlamak ve aşırı sağ ve faşist hareketlerin gelişmesini teşvik etmek için kullanılacaktır.
 
*
Britanya;Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da emperyalist güçlerin yarattığı savaşlardan, zulümden ve sefaletten kaçan çaresiz insanlar dalgasına kapılarını kapatmıştır.
Artık AB’nin talimatı doğrultusunda sınırlara tel örgüler çekilebilir ve toplama kampları kurulabilir.
Ne ki, bugün göçmen işçilere karşı alınan önlemler, yarın tüm çalışanlara yönelecektir.
Egemenler,toplumsal eşitliğe ve büyüyen kitlesel öfkeye yanıt olarak otoriter yönetim biçimlerine hazırlanıyor.
“Terörle mücadele” adına iktidarın güvenlik aygıtlarını geliştiriliyor, kitlesel gözetleme arttırılıyor ve demokratik haklar ortadan kaldırılıyor…
 
*
Doğu Akdeniz’de ve Karadeniz’de artan bir sıklıkla deniz kuvvetleri tatbikatları sahneleniyor.
NATO, Doğu ve Orta Avrupa ile Baltık devletlerine binlerce asker konuşlandırmıştır.
ABD, Sovyetler Birliği’nden sonra, NATO’nun açık bir şekilde Rusya karşı karma savaş hazırlıkları olarak tanımladığı şeyin parçası olarak, Avrupa’daki nükleer füze cephaneliğini genişletiyor.
Bu gerilimler kıtayı askeri çatışmaya sokmakla tehdit ediyor…
 
*
Ayrılma kampanyasının ekonomik gündemi, küresel bir finans merkezi olarak imparatorluğun altın çağını yeniden yaşama umudu vaad eden Londra bankalarının ve mali kuruluşların bakış açısından şekillendirilmiştir.
UKIP ve diğerleri, dünyaya katılmak amacıyla Avrupa’dan ayrılmaktan söz ettiklerinde, yıllık asgari ücretlerin 600 sterlin ile 1.000 sterlinin biraz üstü arasında değiştiği Hindistan, Pakistan, Bangladeş ve Çin gibi ülkeler tarafından sunulan yatırım fırsatlarından daha iyi yararlanma hakkını ileri sürüyor.
Bu amaçla Britanya’daki işçilerden, ulusal çıkarlar uğruna ücretlerinden ve çalışma koşullarından özveride bulunmalarını talep etmeye hazırlanılıyor…
 
*
AB’den ayrılmanın ekonomiye ve işlere yönelik etkisine ilişkin tahminler büyük bir çeşitlilik gösteriyor. 
Ama Avrupa ile ticaretin kesilmesine dayanan bir en kötü durum senaryosu, gayrisafi yurtiçi hasılanın yüzde 9’una varan bir kayıp olacağını hesaplıyor ki, bu 2008 çöküşüne eşdeğerdir.
 
*
Bu özellikle gelişen küresel ekonomik durgunluk koşulları altında, ulusal ve ayrılıkçı gerilimleri dizginlerinden boşaltacak ve korumacılık ile ticaret savaşı yöntemlerini teşvik edecek şekilde tüm kıtanın ve bizzat Birleşik Krallık’ın parçalanmasını hızlandıracaktır.
Sadece bu da değil!
AB, yeniden canlandırılamaz şekilde parçalanıyor…
 
26.6.2016

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir