Kut’ül Ammare Zaferi ve İmam Hüseyin’in Kılıcı!

Rahmetli babam sürekli, "düşman kazıkta gerek!" derdi. Sebebini sorduğumuzda da, "düşmanı altından kalkamayacağı derecede utanç verici bir duruma düşürün ki; hayatı boyunca size karşı boynu eğri ve ezik dolaşsın" derdi. Geçenlerde Rauf Orbay'ın "Cehennem Değirmeni" isimli hatıratının ikinci cildini okurken Kut'ül Ammare'de General Halil (Kut) Paşa kuvvetlerine teslim olarak yenilgiyi kabul eden İngiliz General Townshend'in içinde bulunduğu durumu görünce yine babamın "düşman kazıkta gerek!" şeklindeki o özlü sözünü hatırladım nedense. - hueselyin

hüselyin

Rahmetli babam sürekli, “düşman kazıkta gerek!” derdi. Sebebini sorduğumuzda da, “düşmanı altından kalkamayacağı derecede utanç verici bir duruma düşürün ki; hayatı boyunca size karşı boynu eğri ve ezik dolaşsın” derdi. Geçenlerde Rauf Orbay’ın “Cehennem Değirmeni” isimli hatıratının ikinci cildini okurken Kut’ül Ammare’de General Halil (Kut) Paşa kuvvetlerine teslim olarak yenilgiyi kabul eden İngiliz General Townshend’in içinde bulunduğu durumu görünce yine babamın “düşman kazıkta gerek!” şeklindeki o özlü sözünü hatırladım nedense.

Çünkü Rauf Orbay, General Towsnhend’in Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda İngiltere ile Osmanlı’nın arasını bulmak için çaba sarf ettiğini, siyasete atılıp İngiltere Avam Kamarası’na seçildikten sonra da Türklük ve Türkiye lehinde çabalar sergilediğini, hatta Milli Mücadele yıllarında Adana üzerinden Ankara’ya gelerek Refet Paşa’nın Ankara’nın Keçiören semtindeki köşkünde misafir edildiğini söylemektedir(1). Oysa General Townshend, Irak cephesinde Türklerden iyi bir tokat yemiş, ordusuyla birlikte Türklere teslim olmuş ve uzun süre Türkiye’de esaret hayatı yaşamıştır. Allah var, Türkiye de kendisine iyi davranmış, onu Marmara adalarından birisinde misafir etmiş ve hizmetine bir tekne bile tahsis etmiştir.

Bu konuya nereden girdiğime gelince, malum; bugünlerde, gündemde “Kut’ülammare Zaferi” var. Daha doğrusu bu zafer üzerinden 23 Nisan kutlamalarına bir tepki mevcut. Nedeni, bugünlerin aynı zamanda Kut’ülammare Zaferi’nin yıldönümü olmasıdır. Zira Irak’taki İngiliz Ordusu, 29 Nisan 1916 günü Osmanlı Ordusu’na teslim olarak yenilgiyi kabul etmiş, dolayısıyla Trük Ordusu da Çanakkale’den sonra Birleşik Krallık Ordusu’nu bu kez Irak’ta olmak üzere bir kere daha yenilgiye uğratmıştır. Kut’ülammare Zaferi, Çanakkale’den sonraki son büyük zaferimizdir. Elbette Milli Mücadele sonunda kazanılan zafer de büyüktür ama, savaşın tarafları hesaba katıldığında Çanakkale ve Kut’ülammare çok daha büyük zaferlerdir. Çünkü bu iki zaferde yendiğimiz ordu, o dönemin tek süper gücü olan İngiliz Ordusu’dur! Milli Mücadele’deki düşman ise sadece bu süper gücün bir piyonudur.

Gelin görün ki; 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamalarının çeşitli bahanelerle iptal edilmesine gösterilen tepkiye, Kut’ülammare Zaferi üzerinden cevap verenler, bu konuda da büyük bir saptırma içindedirler. Çünkü onlar zaferin mimarını Sakallı Nurettin Paşa olarak gösterme çabasındalar! Oysa bu zafer kazanıldığı sırada Nurettin Paşa, Irak’ta değil, miralay (albay) rütbesiyle 9.Kolordu Komutanı ve 3. Ordu Komutan vekili olarak Erzurum’dadır(2).

Çünkü, Harbiye Nazırı Enver Paşa, 20 Ocak 1916 tarihinde Miralay Nurettin Bey’i, 9. Kolordu Kumandanı ve 3. Ordu Kumandan Vekili sıfatıyla Erzurum’a göndermiş, yerine ise kendisinden bir yaş küçük olan amcası Miralay (Albay) Halil Bey’i atamıştır. Halil Bey, kısa süre sonra mirliva, yani Tuğgeneral rütbesiyle Paşa yapılmış, arkasından da Von Der Goltz Paşşa’nın 16 Nisan 1916 günü (19 Nisan diyenler de var) Bağdat’taki karargahında tifüsten vefat etmesi üzerine, ordu kumandanlığını üstlenmiştir. Özetle Sakallı Nurettin Bey, Kut’ül Ammare Zaferi’nden yaklaşık 3 ay önce olmak üzere Irak Cephesinden ayrılmıştır(3).

Mustafa Kemal Paşa bu durumu Nutuk’ta; ilk komutan Süleyman Askeri Bey’in başarısızlık sebebiyle intihar etmesinden sonra, vaziyet İngilizlerin inisiyatifi doğrultusunda gelişmiştir şeklinde özetledikten sonra, Halil Paşa kumandasındaki birlikleri kasıtla, Kafkas cephesinden Irak cephesine kaydırılan yeni birliklerden de bahsederek “Irak’ta yeni birlikler ve yeni vasıtalarla büyük ve kanlı savaşlar bundan (Nurettin Paşa’nın Irak’tan ayrılmasından) sonra başlar ki; Nurettin Paşa’nın bununla alakası yoktur” şeklinde açıklar(4).

Bir başka kaynakta bulunan şu bilgiler de Mustafa Kemal Paşa’nın görüşünü takviye eder mahiyettedir: “Kafkasya Cephesi’nden kolordusuyla beraber Irak Cephesi’ne takviyeye gelen Halil Bey, bu muharebede geri çekilme emrini veren Miralay Nurettin Bey’in yerine 9. Kolordu Komutanı olarak atandı. 19 Nisan 1916 tarihinde Müşir Colmor von der Goltz Paşa, Bağdat’ta bulunan karargâhında tifüsten ölünce, genç yaşta olmasına rağmen Mirliva Halil Paşa  6. Ordu komutanlığına atandı. 29 Nisan 1916 tarihinde Irak Cephesi’nde Kut’ül Ammare kasabasında General Charles Townshend komutasındaki İngiliz ordularını esir aldı. İngiliz General, Kut’ta yaşanan açlıktan dolayı diğer 4 general, 481 subay ve 13100 er ile birlikte teslim oldu…”(5).

Okumaya devam et  ATATÜRKÜN KENDİ SESİNDEN TÜRKÜ

Bereket versin, Kut’ül Ammare Zaferi’nin mimarı olarak, Mustafa Kemal Paşa’nın en kayda değer muhaliflerinden Sakallı Nurettin Paşa’yı göstermek suretiyle, bu zaferi Milli Mücadele sonunda kazanılan zaferle kıyaslayıp, buradan 23 Nisan’a ve Mustafa Kemal Paşa’ya şu ya da bu şekilde tepki koyanların arasında insaf ehli olanlar da vardır. En azından onlar, Kut’ül Ammare Zaferi’nin, Nurettin Paşa’nın değil, Halil Kut Paşa’nın başarısı olduğunu söylemek suretiyle tarihe karşı vazifelerini yerine getirmiş bulunuyorlar. Onlardan birisi olduğu anlaşılan Mehmet Koçak, geçtiğimiz 6 Nisan 2016 günü Yeni Akit’te yazmış olduğu bir yazıda şöyle diyordu:

“Kısacası: Irak /Kut’ül Amare’de Halil paşa komutasındaki Osmanlı kuvvetleri, İngilizleri perişan etmiş ve Çanakkale zaferinin hemen ardından kazanılan bu zaferle düşmana büyük bir darbe daha vurulmuştu.  Ayrıca; bu zafer Avrupa’yı tam manasıyla şok etmişti. O günlerde Avrupa başkentlerinde yayınlanan bütün gazeteler Osmanlı’nın zaferini yazmak zorunda kalırken, İngilizler için de ‘Çanakkale’den sonra en büyük hezimete uğradı’ değerlendirmesini yapmışlardı. Avustralyalı araştırmacı Dr. Gaston Bodart bu zaferi; ‘İngiliz prestijinin Birinci Dünya Savaşı’nda yediği en büyük darbe’ olarak yorumlamıştı.”(6).

Ancak bir hakkı teslim etmek için söyleyelim ki; Süleyman Askeri Bey’in Irak ordularına kumanda ettiği sırada, onun emrinde olmak üzere, onun intiharı üzerine de geçici bir süre ile ordu kumandanlığını üstlenen Sakallı Nurettin Bey de o cephede bulunmuş ve bazı faaliyetlerde bulunmuştur. Ancak Mustafa Kemal Paşa, onun Irak’taki faaliyetlerinin tam bir başarısızlık örneği olduğunu ve kendisini de yenilgiyi kabul eden bur kumandan olarak açıklar Nutuk’ta.

Benim okuduklarımdan anladığım kadarıyla; Kut’ülammare Zaferi, büyük ölçüde Türk Ordusu’na kumanda eden Alman General Baron Von Der Goltz Paşa’nın ve onun 16 (veya 19) Nisan 1916 günü ölümü üzerine kumandayı devralan ve aynı zamanda Enver Paşa’nın amcası olan Halil Paşa’nın sevk ve idaresinde kazanılan bir zaferdir. Çünkü Goltz Paşa, Irak’taki ordunun başına geçtikten sonra bazı köklü tedbirler almış ve ondan sonraki mücadele, onun tespit ettiği esaslar ve almış olduğu tedbirler doğrultusunda yürütülmüştür. Bu sebepledir ki; Halil Paşa, soyadı kanunu ile birlikte kendisine “KUT” soyadını tercih etmiştir. Halil Paşa, Kut’ül Ammare Zaferi’nden sonra orduya aşağıdaki tebrik mesajını yayımlamış ve bu günün “Kut Bayramı” olarak kutlanmasını istemiştir:

“Arslanlar! Bütün Türklere şeref ve şan, İngilizlere kara meydan olan şu kızgın toprağın güneşli semasında şehitlerimizin ruhları sevinçle gülerek uçarken, ben de hepinizin pak alınlarından öperek cümlenizi tebrik ediyorum. Ordum gerek Kut karşısında ve gerekse Kut’u kurtarmaya gelen ordular karşısında 350 subay ve 10.000 erini şehit vermiştir. Fakat buna karşılık bugün Kut’ta 13 general, 481 subay ve 13.300 er teslim alıyorum. Bu teslim aldığımız orduyu kurtarmaya gelen İngiliz kuvvetleri de 30.000 zayiat vererek geri dönmüşlerdir. Şu iki farka bakılınca, cihanı hayretlere düşürecek kadar büyük bir fark görülür. Tarih bu olayı yazmak için kelime bulmakta müşkülâta uğrayacaktır. İşte Türk sebatının İngiliz inadını kırdığı birinci zaferi Çanakkale’de, ikinci zaferi burada görüyoruz.”(7).

Okumaya devam et  “İstiklâl Marşımız, emperyalizme meydan okuyuşun destanıdır”

Kut’ül Ammare Zaferi’nin Türkiye’nin NATO’ya giriş tarihlerine (1952) kadar kutlandığını, ancak o tarihlerde İngiltere, ‘NATO’ya sizi alırız ancak Kut’ul Ammare Zaferi’ni bayram olarak kutlamayacaksınız ve tarih kitaplarına koymayacaksınız’ şartını koştuğunu” söyleyen akademisyenler de var(8). Doğrusu bu konuyu araştırma gereği duymadım ama olmayacak şey de dahil hani.  Çünkü bu bilgiyi destekleyen başka haber ve yazılar da var medyada(9-10).

Hele hele, Türk-Yunan dostluğu adına, İzmir’in kurutuluş günü kutlamaları sırasında İzmir Kadife Kale’ye Yunan Bayrağı’nın indirilip, yerine Türk bayrağının çekilmesi gösterisinin bile iptal edildiğini gördükten sonra! Ancak hatırlatalım ki; Kut’ül Ammare Zaferi’nin kutlanmasına son verenler, Atatürk ve İsmet Paşa değil, mevcut iktidarın ısrarla devamı oldukları söylediği Demokrat Parti iktidarıdır. Çünkü 1952’de iktidarda olan ve NATO’ya girme pahasına Kore’ye bile asker gönderip yüzlerce vatan evladının oralarda telef olmasına sebep olan da yine DP iktidarıdır.

Bize göre de Kut’ül Ammare Zaferi de kutlanmalıdır, 23 Nisan da. Neden bunlar birbirinin alternatifi haline getirilmeye çalışılıyor ki? Oysa hepsi de bizim eserimizdir; yani Türk Milleti’nin eseridir. Neden ille de İstanbul’un Fethi’ne, Anadolu’nun fethini sağlayan Malazgirt Zaferi’nden veya Anadolu’nun kurtuluşunu sağlayan Sakarya ve Dumlupınar zaferlerinden daha çok önem veriyorsunuz? Neden? Mekke’nin fethinden bize ne? Neden Mekke’nin Fethini veya Kutlu Doğum adı altında Hz. Peygamber’in doğumu bayram haline getirmeye çalışıyorsunuz? Neden? Üstelik O’nun doğum yılını bile tam olarak bilmiyorken!

Ancak buradaki gerçek niyet başka. Dertleri başka bunların. Anlaşılan, Çanakkale Zaferi’nde Miralay (Albay) rütbesiyle harikalar yaratan Mustafa Kemal Paşa’dan intikam almayı kafalarına koyan Atatürk düşmanları, Kut’ül Ammare Zaferi’ni o sırada tıpkı Mustafa Kemal Paşa gibi Miralay (Albay) olan ve elbette Atatürk’ün en büyük muhalifleri arasında yer alan Sakallı Nurettin Bey’e mal ederek Atatürk’ten intikam alma peşindeler. Çünkü tutuculuğu ile bilinen Sakallı Nurettin Paşa, Atatürk tarafından Nutuk’ta açıkça tenkit edilen ve Milli Mücadele sonunda kazanılan büyük zaferin şanına en az layık olan kişi olarak tarif edilmektedir. Mustafa Kemal Nutuk’ta, eğer bizzat kendi yönlendirmeleri olmasaydı, Nurettin Paşa’nın yanlış taktiklerle başarısızlığa mahkum olacağını söylemektedir. Hatta Nurettin Paşa’nın kendisine müdahale edilmesine içerlemesi üzerine Fevzi Paşa’nın Nurettin Paşa’yı “Paşa paşa, bu ordu bizim ve bütün memleketin göz bebeğidir. Onun sevk ve idaresini tesadüfe bırakamayız” şeklinde sertçe uyardığını ifade etmektedir(11).

Nurettin Paşa’nın, gerek Kut’ül Ammare’de, gerekse Milli Mücadele’deki sözüm ona üstün başarılarını, zaferlerini ve cephedeki görüntülerini konu alan broşür ve kartpostallar bastırıp bunları sağa sola dağıtmasını Nutuk’ta sert bir dille eleştiren Mustafa Kemal “Hal tercümesi broşürünün 9’ncu sayfasında, Irak’tan sonra ‘Kafkas cephesine gitmiş olan Nurettin Paşa’nın 3’üncü Ordu Bölgeleri Komutanlığı’nda ve ordu Komutanlığı vekilliğinde bir süre’ bulunduğu yazılıdır. Bu görevlerin nasıl birer görev olduğunu ve sürenin kaç gün olduğunu sormak lazımdır”(12) dedikten sonra Nurettin Paşa’nın, büyük taarruzda 1.Ordu komutanı olarak kendi emri altında görev yaptığını, ancak Nurettin Paşa’nın, elde edilen başarıyı kendisine mal etmek gibi bir tavrın içine girdiğini, oysa kazanılan başarının, en alttaki neferden, en tepedeki kumandana kadar bütün bir ordunun eseri olduğunu, bu başarıdan en az hissenin ise Nurettin Paşa’ya ait olduğu söyler(13).

Okumaya devam et  Serdar ATEŞ: Dünyanın en komik savunması!

Rauf Orbay da anılarında Mustafa Kemal Paşa’nin “kendi emri altında 1. Ordu Kumandanı olarak görev yaptığı” şeklindeki sözlerine iştiraken özetle; Mustafa Kemal Paşa’nın Başkumandan sıfatıyla cepheden göndermiş olduğu teklifle 26-30 Ağustos 1922 tarihlerinde  gösterdikleri başarıya istinaden, Meclis tarafından Erkan-ı Harbiye Umumiye Reisi Fevzi Paşa’nın Müşirliğe (Mareşalliğe), Cephe Kumandanı İsmet Paşa ile Ordu Kumandanları,  Yakup Şevki Paşa ve Nurettin Paşa’nın ferikliğe (Korgeneralliğe) terfi ettirildiğini ifade etmektedir(14).

Mustafa Kemal Paşa’nın, Nurettin Paşa’nın Hal Tercümesi’ne ilişkin olarak bastırmış olduğu broşürün son sayfasında yer verdiği bir cümleyi tenkit ederken kullanmış olduğu şu ifadeler, aslında din üzerinden siyaset yapan adamlara dikkat edilmesi gerektiğini göstermesi açısından oldukça önemlidir:

“Nurettin Paşa, ‘Irak cephesinde iken yerli halk tarafından kendisine hediye verilmiş bulunan, Peygamber Hazretlerinin Kerbelâ’da yatan torunu İmam Hüseyin Hazretleri’nin mübarek kılıcını taşımakla şeref duymaktadır’. Efendiler, bu ne laftır! Kerbelâ, Peygamber’in torunu, imam, mübarek kılıç, şeref duymak gibi, cahil takımının hoşuna gidecek laflarla milleti kandırma politikasını benimseyenler, artık insaf etsinler!..Millet de dikkat ve uyanıklığını artırsın!”(15)….

Milli Mücadele’yi yürüten Gazi Meclis’in açılışının 96’ıncı, Kut’ül Ammare Zaferi’nin ise 100. yılı bütün milletimize kutlu olsun. Nu mutlu Türküm diyene…


1- Rauf Orbay, Cehennem Değirmeni-II, Emre Yayınları, İstanbul, 1993, s, 78-79,

2- T.C. Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı Yayınları, Türk İstiklâl Harbine Katılan Tümen ve Daha Üst Kademelerdeki Komutanların Biyografileri, s. 32.

3-Edward J. Erickson, Ordered to Die: A history of the Ottoman Army in the First World War, s. 150. Nurettin Paşa’nın 20 Ocak 1916’da Irak cephesinden ayrıldığı, 9. kolordunun o tarihlerde konuşlu bulunduğu yerin Erzurum olmasından dolayı bizim tahminimizdir. O tarihlerde 9. Kolordu, kamilen Irak cephesine kaydırılmış da olabilir diye düşünüyoruz ama, 1916’da Ruslar henüz Doğu Anadolu’yu tehdit etmektedirler. Yani bu durumda 9. kolordunun Irak’a kaydırılması söz konusu olamaz diye düşünüyorum. Öyle olsa bile, 20 Ocak 1916’dan itibaren 9. Kolordu kumandanı olarak atanan Nurettin Paşa, ordu kumandanı olan Mirliva Halil Paşa’nın emrine girmiş bulunmaktadır ve gerek o tarihten sonraki yengilerin sorumluluğu, gerekse kazanılan zaferlerin şanı öncelikle ordu kumandanı olan Halil Paşa’ya aittir. Elbette 29 Nisan’da kazanılan Kut’ül Ammare Zaferi’nin şanı da öyle. Ancak Mustafa Kemal Paşa’nın Nutuk’ta yer alan ve 12 nolu dipnotun işaret ettiği ifadelerinden anlaşılıyor ki; Nurettin Paşa, en geç 1916’nın Ocak ayı içinde Irak cephesinden ayrılmıştır. Ö.S.

4- bkz. Nutuk, ATAM Yayınları, Yay. Haz. Zeynep Korkmaz, Ankara, 2011, s,501.

5- . Bu bilgide küçük bir hata olmalıdır. O hata, Halil Paşa’nın Nurettin Paşa’nın yerine 9.Kolordu komutanı olarak atandığıdır. Oysa tam tersi olmalıdır. Çünkü Halil Paşa o sırada 9. Kolordu’nun konuşlu bulunduğu (Erzurum) Kafkasya Cephesinden taze birliklerle Irak Cephesi’ne gelmiş, Nurettin Paşa ise 9. Kolordu komutanı ve 3. Ordu komutan vekili olarak (Erzurum’a) atanmıştır.

6-Mehmet Koçak, Çanakkale ne ise ‘Kut’ül Amâre’de odur” başlıklı yazısı, ,

7-Mevlüt Uluğtekin Yılmaz, “Unutulan destanımız; Kut’ül Ammare!” başlıklı yazısı, ,

8-

9-“İngiliz’in tarih kitaplarımızdan sildirdiği büyük Zafer Kut’ül Ammare” başlıklı yazı, ,

10-http://www.timeturk.com/unutturulan-zafer-kut-ul-amare/haber-138534,

11-Nutuk, s, 501-504.

12- Nutuk, s, 502,

13-Nutuk, s, 504.

14-Rauf Orbay, age, s, 85.

15-Nutuk, s,506.


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir