Uluslararası Turgut Özal Kongresi 14 Nisan’da Ankara’da Yapılıyor

Sekizinci Cumhurbaşkanımız merhum Turgut Özal anısına 14-16 nisan 2016 tarihlerinde ikinci “International Turgut Özal Congress on Business Economics and Political Science: INTOCBEPS” Kongresi, Turgut Özal Üniversitesi’nde düzenlenecektir. Benim de “Türkiye’nin Avrupa Birliği Üyeliği Perspektifi Kapsamında Şanghay İşbirliği Kuruluşu ile Avrasya Gümrük Birliği’ne Katılım Girişimlerinin Değerlendirilmesi” başlıklı bir sunum yapacağım Kongre’ye yurt dışındaki üniversitelerin işbirliğiyle 22 farklı ülkeden 170 bilimsel bildiri (bir bildiri Anadolu Üniversitesi’nden) 35 oturumda sunulacaktır. - secimler

Sekizinci Cumhurbaşkanımız merhum Turgut Özal anısına 14-16 nisan 2016 tarihlerinde ikinci “International Turgut Özal Congress on Business Economics and Political Science: INTOCBEPS” Kongresi, Turgut Özal Üniversitesi’nde düzenlenecektir. Benim de “Türkiye’nin Avrupa Birliği Üyeliği Perspektifi Kapsamında Şanghay İşbirliği Kuruluşu ile Avrasya Gümrük Birliği’ne Katılım Girişimlerinin Değerlendirilmesi” başlıklı bir sunum yapacağım Kongre’ye yurt dışındaki üniversitelerin işbirliğiyle 22 farklı ülkeden 170 bilimsel bildiri (bir bildiri Anadolu Üniversitesi’nden) 35 oturumda sunulacaktır.

Kongre’nin açış konuşmalarını Harvard Üniversitesi Belfer Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nde ve Columbia Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde Uluslararası İlişkiler Profesörü olan Prof. Dr. Jack Lewis Snyder ile Bilkent Üniversitesi’nden meslektaşım ve arkadaşım Prof. Dr. Subidey Togan yapacaktır. Üniversite’de 3 Mart’ta da “Uluslararası Turgut Özal Sempozyumu” gerçekleştirilmiştir.

Merhum Cumhurbaşkanımız adına Ankara ili dışında ilk Kongre 16 Nisan 2010 tarihinde Malatya İnönü Üniversitesi’nde “Turgut Özal Uluslararası Ekonomi ve Siyaset Kongresi – I: Küresel Krizler ve Ekonomik Yönetişim” konusunda yapılmış idi. Bu Kongre’de de “Turgut Özal’ın Ekonomi Politikaları Kapsamında Krizlere Karşı Uygulamaya Koyduğu Ekonomi Politikaları” başlıklı bir bildiri sunmuştum.

Türkiye bugün küresel dünya ekonomisinde önemli bir yere ulaşmış ve Dünya Bankası’na göre 194 ülke arasında 2014 yılında 18’nci sıraya ulaşmış ise, bu başarının temellerini atan Turgut Özal’dır. Eğer rahmetli Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’in siyasi, Turgut Özal ve ekibinin teknik sorumluluğu altında 24 Ocak 1980 İstikrar Kararları alınmamış olsaydı, bugünkü dışa açık, rekabetçi, Avrupa Birliği ile gümrük birliğini gerçekleştirmiş bir Türkiye olmazdı.

1980 yılı başında azınlık hükümeti kuran merhum Başbakan Süleyman Demirel, Turgut Özal’ı tam yetki ile donatarak ekonomi yönetiminin başına getirmiştir. Özal’ın liderliğinde, neo liberal niteliği ağır basan 24 Ocak Kararları olarak bilinen İstikrar Programı hazırlanmıştır. Programa esas oluşturan kararlar, 12 Eylül tarihine kadar Süleyman Demirel Azınlık Hükümeti, Aralık 1983’e kadar da askeri yönetim döneminde uygulanmıştır.

Okumaya devam et  Radyoaktif maddeyle yormuşlar, zehirle öldürmüşler: Dört ayrı zehir çıktı

13 Aralık 1983 tarihinde ekonomide daha fazla liberalleşmeyi savunan ve dışa açılmayı amaçlayan Anavatan Partisi iktidara gelince, 24 Ocak Kararlarının teknisyen olarak mimarı olan Özal, bu defa siyasi gücü de olan bir lider olarak Programı ek önlemler ile birlikte uygulamaya devam etmiş ve Türkiye’nin küresel dünyada önemli bir yere sahip olmasının önünü açmıştır.

24 Ocak Kararları ile Türkiye ekonomisi kabuk değiştirmiştir. Serbest piyasa anlayışıyla kar maksimizasyonu ve rekabetçi fiyat politikaları üzerine yeni bir ekonomi anlayışıyla Türkiye ekonomisinin dünya ekonomisine entegrasyonun sağlanması için kapı açılmıştır. Bu karalar alınmamış olsaydı, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki gümrük birliğini 1996 yılında tamamlamak mümkün olmaz ve AB ile ekonomik bütünleşme de gerçekleştirilemezdi. Eğer bugün AB’ye üyelik yolunda yol alınmış ise, bu başarı Özal sayesinde olmuştur.
1982 yılında Devlet Planlama Teşkilatı’nda “AET Dairesi” Özal’ın direktifleri doğrultusunda tarafımdan kurulmuştur. DPT AET Dairesi, DPT’nin merkez binasında yer olmadığı için TOBB’un arkasındaki bir binada bir oda, bir sekreter ile faaliyete geçmiştir. O dönemde AET konusunda yetişmiş personel olmadığı için DPT’ye yeni girmiş uzman yardımcılarından bir kadro tarafımdan oluşturulmuştur. Bu kadrodan yetişen Mustafa Dönmez daha sonra AB Genel Sekreter Yardımcısı olarak görev yapmıştır.

12 Eylül 1980 askeri darbesi, Türkiye AB ilişkilerinin ikinci defa donmasına yol açmıştır. Askeri yönetim, demokrasiye geçildikten sonra AB ile ilişkilerin buzdolabından çıkarılacağı kararını almıştır. Bu karar doğrultusunda merhum başbakan Bülent Ulusu askeri hükümeti döneminde Başbakan Yardımcısı Özal, Devlet Planlama Teşkilatı içinde bir Avrupa Topluluğu Dairesi (AET Dairesi) kurulması gerektiği ihtiyacını hissetmiştir. Çünkü, 24 Ocak 1980 Kararları sonucunda ekonominin dışa açılması ve gümrük birliğinin ilerlemesi sonucunda gümrüklerin azaltılması, kıt kaynakların daha rasyonel dağılımı sorununu ortaya çıkarmıştır.

Okumaya devam et  Mehmet Nuri Yılmaz neden siyah cübbe giydi?

Sorunun ortadan kaldırılması amacıyla Özal’ın girişimi sonucunda DPT içinde AET Dairesi kurulması kararı alınmıştır. Bu kapsamda Türkiye-Topluluk ilişkilerinde ilk düzenli örgütlenme olan ve Milli Güvenlik Kurulu’nun 25 Mart 1981 tarihinde aldığı karar sonucunda 15 Aralık 1982 tarihinde 8/3987 sayılı Kararname çıkarılmış ve Türkiye -Topluluk ilişkilerinde koordinasyon görevi DPT’ye verilmiştir. AET konularında bir de Koordinasyon Komitesi yaratılmıştır.

Kararname, 1982-1987 döneminde Türkiye -Topluluk ilişkilerinin yönlendirilmesinde en önemli hukuki düzenleme olarak yürürlükte kalmış ve AB ile gümrük birliğinin gerçekleşmenin Türkiye ekonomisi üzerindeki olumsuz etkileri önlenmiştir.

DPT Müsteşarı Kararname gereği o dönemde AET konusundaki koordinasyondan sorumlu olduğu için AET ile ilgili eşgüdüm DPT’de gerçekleştirilmiştir. DPT AET Dairesi daha sonra Genel Müdürlüğe dönüşmüş, zamanla AB Genel Sekreterliği ve AB Bakanlığı’nın nüvesini oluşturmuştur.

Günümüzde AB ile uzun ve zor pazarlıklar sonucunda vizeler kaldırılma aşamasına gelinmiş ise, bunda Özal’ın 14 Nisan 1987 tarihinde AET’ye “tam üyelik” başvurusunda bulunmasının ve “Bu uzun ve meşakkatli bir yoldur. Bizi caydırmak için çok şey yapacaklar. Ama yılmamalıyız” görüşünün etkisi olmuştur. Başbakan Davutoğlu Brüksel’deki Türkiye AB Zirvesi’nde merhum Cumhurbaşkanımız Özal’ın üyelik sürecindeki katkısını sanırım hatırlamıştır.

Özal, 13 Nisan 1987 tarihinde, “1983 senesinin sonundan itibaren Anavatan iktidarıyla beraber çok daha güçlü bir şekilde uygulamaya başladığımız ekonomik sistem, yaptığımız reformlar, Avrupa Pazarı’na başvurularımızda hiçbir problem çıkarmayacağı kanaatini rahatlıkla bizde uyandırmıştır” demiştir.

Birinci Turgut Özal Hükümeti’nin (31 Aralık 1983-21 Aralık 1987) Programı’nda AT ile ilgili olarak yer alan ifade şöyledir: “Avrupa Ekonomik Topluluğu ile münasebetlerimizde, esas hedefimiz tam üyelik olmakla beraber, bütün safhalarda menfaatlerin dengelemesini esas alan bir anlayış içinde olacağız.”

İkinci Turgut Özal Hükümeti’nin (21 Aralık 1987-9 Kasım 1989) Programı’nda; Avrupa Topluluğu ile ilişkilere özel bir önem verildiği, Avrupa Topluluğu’na tam üyelik başvurusunun iktidarları döneminde yapıldığı belirterek “Son yıllarda siyasi, ekonomik ve sosyal alanlarda gerçekleştirdiğimiz hamleler ve özellikle ekonomimizdeki büyük yapısal değişiklikler Avrupa Topluluğu’na üyeliğimizi kolaylaştıran bir zemin oluşturmaktadır” değerlendirmesine yer verilmiştir.

Okumaya devam et  ABD ile Vize Krizi Dışında da Sorunlar Var

INTOCBEPS Kongresi’ne Milli Eğitim Bakanımız Prof. Dr. Nabi Avcı ile Paris’te OECD Büyükelçiliğimizde beraber görev yaptığımız, Özal’ın Cumhurbaşkanlığı döneminde Cumhurbaşkanlığı özel kalem müdürlüğü de yapan AB Bakanı Volkan Bozkır özel olarak davet edilmiştir.

Bozkır, 1987-1989 yılları arasında Başbakan Turgut Özal’ın Dışişleri Danışmanlığını, 1992 yılından sonra da Cumhurbaşkanı Özal’ın Özel Kalem Müdürlüğü ve Dışişleri Başdanışmanlığı görevlerini yürütmüştür.

Bakan Bozkır Eskişehir’e geldiğinde Kongre’ye katılmak istediğini bana ifade etmiştir. Her iki Bakanımızı da Kongre’ye beklemekteyiz.

İstanbul ve Ankara’daki terör saldırılarını şiddetle kınıyor ve lanetliyorum.

Belçika’nın başkenti Brüksel’de Türkiye AB zirvesinin yapıldığı Avrupa Konseyi binalarının önünde PKK’ların propaganda çadırı kurmasına izin veren yetkilileri de kınıyorum. Çünkü Belçika, PKK’yı terör örgütleri listesine alan bir ülkedir.

PKK’lılar çadır kurup propaganda yapıyorsa, sen ne güne duruyorsun? Brüksel’in bir başka köşesinde Türklerinde çadır kurup (iftar çadırları gibi) terör eylemlerini neden lanetlemediklerini de hayretle karşılıyorum.

Brüksel’de etkin bir Emirdağ kolonisinin bulunduğunu da hatırlatmak isterim.

Her şeyi devletten beklemek niye?


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir