ERDOĞAN VE KILIÇDAROĞLU MATEMATİĞİ

 
Dünya karmaşık, tek bir merkezden yönetilmeyen, ekonomik, politik, sosyal ve askeri cepheleri olan, devlete bağlı olmayan aktörlerin, psikolojik harekâtın, sivil toplum örgütlerinin ve hukukun bir operasyon gücü olarak kullanıldığı, hedefe ulaşmayı uzun zaman dilimi içinde öngören ancak ateş ve manevra gücünün savaşın esas unsuru olmaktan çıktığı bir savaştadır...
 
*
Türkiye sınırına yakın noktalarda YPG'nin de bileşeni olduğu Demokratik Suriye Güçleri (DSG) mevzilerini  obüs ateşine tutuyor.
ABD ve Rusya, Türkiye'nin askeri çatışmaya girme olasılığına ihtiyatla yaklaşıyor, çünkü bu durumda Suriye'de siyasi çözüm umudunun sıfıra ineceği biliniyor.
Başbakan A.Davutoğlu "PYD ve YPG Kürtlerin temsilcisi değil, Rusların paralı askerleridir" diyor!
 
*
CNN Türk TV'de bir programda, CHP eski genel başkanı Deniz Baykal, "Azez-Halep hattını açık tutmak için bombalanmasını doğru buluyorum. Halep Sünni kentidir, Esad'a bırakılamaz" diyor.
Bir adım daha ve henüz Kurultay'ını yapmış olan YCHP'de lider Kemal Kılıçdaroğlu için "Artık geride kalması gerektiği kanısındayım" değerlendirmesi yapıyor, partisini dilim dilim doğruyor.
 
*
AKP'nin çekirdek kadrosunda yer alan ve aralarında Bülent Arınç, Hüseyin Çelik gibi isimlerin bulunduğu muhalifler ise 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün davet üzerine görüştüğü Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın kendisine iletilen rahatsızlık konularında hiçbir geri adım atmaması üzerine, Gül öncülüğünde AKP'nin kuruluş felsefesine döndürülmesi kararı alıyor... 
 
*
Bütün bunlar ne anlama geliyor?
 
*
Suriye'deki iç savaşta Rusya'nın hava, Lübnan Hizbullah'ı ve Şii milislerin karadan verdiği destekle rejim güçleri, Halep'in kuzey kırsalında Nubbul ve Zehra kasabalarındaki kuşatmayı kırmıştır. 
Kilis'ten başlayıp Öncüpınar/Bab es Selam Sınır Kapısı'ndan geçerek Azez'e ulaşan, oradan da Nubbul'un doğusundan Anadan-Hreytan hattına ve Halep'e uzanan 214 No'lu ikmal yolu kesilmiştir.
 
*
900 km.den uzun Türkiye-Suriye sınırının önemli bir kısmı, uzun süredir YPG ve SDG  kontrolünde bulunuyor.
Fakat, neden Türkiye'nin "sınır boyunca bölgenin tamamını ele geçirmeleri halinde cihatçılarla" komşu olması durumu düşünülmüyor?
 
*
Ama Türkiye, YPG ve SDG'nin önce Fırat nehri üzerindeki Teşrin barajını alması ardından El Kaide uzantılı grupların elinde bulunan Minnig havaalanın kontrolünü ele geçirmesi,
Sınırdaki Azez'e kadar uzanan YPG ve SDG'nin bulunduğu noktaların uzun süredir etrafı sarılmış halde olan Afrin'e çok yakın oluşu,
Hem Halep hem de İdlip'teki silahlı gruplar için hayati önem taşıyan Azez-Tel Rıfat güzergâhının önemli ölçüde Suriye Ordusu ile YPG/DSG'nin eline geçmesi durumundan sıkıntı duyuyor.
Çünkü, silahlı grupların Halep-Türkiye ikmal bağlantısı yolu tıkanmıştır.
Cihatçıların kontrolündeki İdlib, Batı Halep ve Azez arasındaki geçişler engellenmiş,
Lazkiye ve sahil kesiminin savunması  daha ileride kurulmuştur... 
 
*
Aslında bu durum, sahada vekillerini kaybeden Suudi Arabistan, BAE gibi bölgesel aktörlerin artık silah kuşanma sırasının kendilerine geldiğini düşünmesine yol açıyor.
Nitekim Suudi Arabistan, Bahreyn, Katar ve BAE  Türkiye ile koordineli şekilde Suriye'ye müdahale edebileceklerini duyuruyor.
Suudilerin liderliğini yaptığı Sünni İslam Ordusu ise Malezya, Endonezya ve Brunei askerlerinin de içinde bulunduğu 150 bin asker göndermeyi öngörüyor!
Sıranın savaşın seyrini kökten değiştirecek stratejik öneme sahip Halep'te "Büyük Savaş"a mı geldiği merak ediliyor?
Çünkü iç savaşın tüm taraflarının da farkında olduğu üzere üç koldan taarruza geçen rejimin kenti ele geçirmesi yakın görülüyor.
 
*
Bu noktada, Türkiye'de Cumhurbaşkanı Erdoğan üzerine atılı savaş suçları ithamından ciddi sıkıntıdadır.
Olası uluslararası hukuk tarafından yargılanmanın dehşeti, onun öngörülemez kararlar almasına neden oluyor.
Üstelik Suudi monarşisinin peşine taktığı neoOsmanlıcı hedefleri peşinde beş yılı bulan iç savaşta ilk günden bu yana Suriye'ye girmek için bastırmaktadır.
Ne ki bu arzusu ABD tarafından karşılık bulmuyor, ama şimdilerde içeride ve dışarıda sıkışan AKP hükümetinin böyle bir maceraya ihtiyacı her zamandan daha fazla bulunuyor.
En azından başkanlık referandumu ve yeni anayasa sürecinde kitleleri konsolide edecek bu tarz bir maceranın getiri sağlayacağı düşünülüyor... 
 
*
Suriye'ye girme hevesi hep havada kalan Erdoğan iktidarı, şimdi mültecileri kullanarak bu emeline ulaşmayı planlıyor. 
Sınırın diğer yakasında Azez-Mare hattında bir alanda kurulacak  bir tampon bölge hedefleniyor. 
Mülteci krizini uluslararası bir koz olarak kullanan AKP'nin son günlerde bu seçenek üzerinde diplomatik yığınak yaptığı dikkat çekiyor.
 
*
Tampon bölge arzusunun esaslı bir nedeni neoOsmanlı hedeflerine bir açık kapı bırakması yanında, Kürtlere karşı dirençli olmak isteğidir.
Çünkü Kürtler, Fırat'ın batısına Azez üzerinden doğudan giriş yaparak AKP'nin kırmızı çizgilerini yok ediyor.
Ne ki Türkiye'nin ve Suudi Arabistan'ın kara harekatı olasılığını dile getirmesine Suriye ve İran'ın "misliyle yanıt veririz" yanıtı ve Rusya'nın uyarıları,
Suriye'deki vekalet savaşının bölgesel savaşa evrilmesi potansiyeli taşıyıp taşımadığını halâ şüphede bırakıyor.
Zaten Suriye izni olmaksızın hiç bir ülkenin  o topraklarda  bulunması imkânı bulunmuyor...
 
*
Üstelik ABD ve Rusya, YPG güçlerini IŞİD'e karşı sahadaki en etkili güç olarak kabul ediyor.
IŞİD ve El Kaide'nin Suriye kolu olan Nusra Cephesi, Ahrar uş Şam gibi örgütlere karşı etkili oluşu, bulunduğu bölgelerdeki halk desteği, ABD ve Rusya ile çeşitli düzeylerdeki ittifakları göz önüne alındığında YPG'nin eli kuvvet kazanıyor...
 
* 
PYD'nin ABD ve Rusya ile çeşitli düzeydeki ittifakları ise;
Rusya'nın Suriye, İran ve Irak ordularının, ABD ve müttefiklerinin ortak tehdit kabul ettiği  tüm terör örgütlerini tasfiye etmek üzere oluşturdukları uluslararası koalisyonun "Lâik, birleşik ve bağımsız bir Suriye ve Irak " stratejisiyle,
ABD'nin Sykes-Picot Antlaşmasını devam ettirme ve Suriye'nin Nasturiler, Kürtler ve Sünni Araplar ve Irak'ın Şiiler,Sünni Araplar ve Kürtler arasında bölünmesi stratejisi arasında bir bağ kurulduğu düşüncesini geliştiriyor.
 
*
Nükleer anlaşmaya varan ve ekonomisi büyük oranda petrol ithalatına bağlı fakat ekonomik sıkıntı çeken İran için doğalgazı kendi toprakları üzerinden Avrupa'ya taşınmasında alternatifsiz Türkiye hüviyetinin; 
İran'ın İsrail'in denetiminde olan Kürdistan'ı ve Kürdistan kaynaklarını da yanına alarak, kendi savunma çerçevesi ve yeterli stratejik-asimetrik tamponları kapsamında Türkiye'yi çok rahatlıkla bypass edebileceği bir durumun gelişmekte olması gibi bir hâli düşündürüyor.
 
*
Bu durumda Kuzey Kafkasya Çerkes topraklarında Kuban Halk Cumhuriyeti'nin Moskova merkezinden daha az bağımlı yönetim organları kurmak talebi, 
Dağıstan ve Hantı-Mansi Özerk Bölgesi'nde, Astrahan, Volgograd, Rostov, Başkurdistan'da sayısız etnik ve dinsel çatışmanın Rusya'yı dağıtmak için  kullanılması önlenebilecektir.
Hazar kaynaklarının değerlendirilmesinde kıyıdaş ülkelerin eli güçlenebilecektir.
 
*
Ya da PKK;  Türkiye'nin güney ve güneydoğu bölgeleri ile birlikte özellikle Ağrı, Iğdır ve Ardahan gibi doğu vilayetlerinde de etnik huzursuzluk çıkaracak, 
Ağrı-Iğdır-Ardahan üçgeninde saldırıları da geliştirerek Türkiye'nin Ermenistan ile sınır topraklarını kontrol altına almak ve bölgede yaşayan Azerbaycan kökenlileri göçe zorlamayı öngörebilecektir.
Ermenistan'ın PKK'nın bu faaliyetlerine destek vereceği, terör örgütünün bu bölgeyi tamamen kontrol altına alması halinde Ermenistan'ın bu bölgeyi kendine merkez seçeceği ve faaliyetlerini genişleteceği de açıktır. 
 
*
Eh! Bu durumda, şimdilerde içeride ve dışarıda sıkışan, yeni bir anayasa peşinde olan, bu yüzden Suriye'de macera peşinde koşan Türkiye'nin iktidar ve muhalefet anlayışlarında kolaylık sağlayacak mutlaka bir değişiklik gerekiyor. 
Recep Tayyip Erdoğan ve Kemal Kılıçdaroğlu misyonlarını yerine getirmiştir, bundan böyle dünyaya bir faydaları bulunmuyor.
Türkiye'ye olan faydalarını sorgulayacak bir mercî ise zaten yoktur!
 
17.2.2016 - fig 25 02 2018 08 14 49
 
Dünya karmaşık, tek bir merkezden yönetilmeyen, ekonomik, politik, sosyal ve askeri cepheleri olan, devlete bağlı olmayan aktörlerin, psikolojik harekâtın, sivil toplum örgütlerinin ve hukukun bir operasyon gücü olarak kullanıldığı, hedefe ulaşmayı uzun zaman dilimi içinde öngören ancak ateş ve manevra gücünün savaşın esas unsuru olmaktan çıktığı bir savaştadır…
 
*
Türkiye sınırına yakın noktalarda YPG’nin de bileşeni olduğu Demokratik Suriye Güçleri (DSG) mevzilerini  obüs ateşine tutuyor.
ABD ve Rusya, Türkiye’nin askeri çatışmaya girme olasılığına ihtiyatla yaklaşıyor, çünkü bu durumda Suriye’de siyasi çözüm umudunun sıfıra ineceği biliniyor.
Başbakan A.Davutoğlu “PYD ve YPG Kürtlerin temsilcisi değil, Rusların paralı askerleridir” diyor!
 
*
CNN Türk TV’de bir programda, CHP eski genel başkanı Deniz Baykal, “Azez-Halep hattını açık tutmak için bombalanmasını doğru buluyorum. Halep Sünni kentidir, Esad’a bırakılamaz” diyor.
Bir adım daha ve henüz Kurultay’ını yapmış olan YCHP’de lider Kemal Kılıçdaroğlu için “Artık geride kalması gerektiği kanısındayım” değerlendirmesi yapıyor, partisini dilim dilim doğruyor.
 
*
AKP’nin çekirdek kadrosunda yer alan ve aralarında Bülent Arınç, Hüseyin Çelik gibi isimlerin bulunduğu muhalifler ise 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün davet üzerine görüştüğü Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kendisine iletilen rahatsızlık konularında hiçbir geri adım atmaması üzerine, Gül öncülüğünde AKP’nin kuruluş felsefesine döndürülmesi kararı alıyor… 
 
*
Bütün bunlar ne anlama geliyor?
 
*
Suriye’deki iç savaşta Rusya’nın hava, Lübnan Hizbullah’ı ve Şii milislerin karadan verdiği destekle rejim güçleri, Halep’in kuzey kırsalında Nubbul ve Zehra kasabalarındaki kuşatmayı kırmıştır. 
Kilis’ten başlayıp Öncüpınar/Bab es Selam Sınır Kapısı’ndan geçerek Azez’e ulaşan, oradan da Nubbul’un doğusundan Anadan-Hreytan hattına ve Halep’e uzanan 214 No’lu ikmal yolu kesilmiştir.
 
*
900 km.den uzun Türkiye-Suriye sınırının önemli bir kısmı, uzun süredir YPG ve SDG  kontrolünde bulunuyor.
Fakat, neden Türkiye’nin “sınır boyunca bölgenin tamamını ele geçirmeleri halinde cihatçılarla” komşu olması durumu düşünülmüyor?
 
*
Ama Türkiye, YPG ve SDG’nin önce Fırat nehri üzerindeki Teşrin barajını alması ardından El Kaide uzantılı grupların elinde bulunan Minnig havaalanın kontrolünü ele geçirmesi,
Sınırdaki Azez’e kadar uzanan YPG ve SDG’nin bulunduğu noktaların uzun süredir etrafı sarılmış halde olan Afrin’e çok yakın oluşu,
Hem Halep hem de İdlip’teki silahlı gruplar için hayati önem taşıyan Azez-Tel Rıfat güzergâhının önemli ölçüde Suriye Ordusu ile YPG/DSG’nin eline geçmesi durumundan sıkıntı duyuyor.
Çünkü, silahlı grupların Halep-Türkiye ikmal bağlantısı yolu tıkanmıştır.
Cihatçıların kontrolündeki İdlib, Batı Halep ve Azez arasındaki geçişler engellenmiş,
Lazkiye ve sahil kesiminin savunması  daha ileride kurulmuştur… 
 
*
Aslında bu durum, sahada vekillerini kaybeden Suudi Arabistan, BAE gibi bölgesel aktörlerin artık silah kuşanma sırasının kendilerine geldiğini düşünmesine yol açıyor.
Nitekim Suudi Arabistan, Bahreyn, Katar ve BAE  Türkiye ile koordineli şekilde Suriye’ye müdahale edebileceklerini duyuruyor.
Suudilerin liderliğini yaptığı Sünni İslam Ordusu ise Malezya, Endonezya ve Brunei askerlerinin de içinde bulunduğu 150 bin asker göndermeyi öngörüyor!
Sıranın savaşın seyrini kökten değiştirecek stratejik öneme sahip Halep’te “Büyük Savaş”a mı geldiği merak ediliyor?
Çünkü iç savaşın tüm taraflarının da farkında olduğu üzere üç koldan taarruza geçen rejimin kenti ele geçirmesi yakın görülüyor.
 
*
Bu noktada, Türkiye’de Cumhurbaşkanı Erdoğan üzerine atılı savaş suçları ithamından ciddi sıkıntıdadır.
Olası uluslararası hukuk tarafından yargılanmanın dehşeti, onun öngörülemez kararlar almasına neden oluyor.
Üstelik Suudi monarşisinin peşine taktığı neoOsmanlıcı hedefleri peşinde beş yılı bulan iç savaşta ilk günden bu yana Suriye’ye girmek için bastırmaktadır.
Ne ki bu arzusu ABD tarafından karşılık bulmuyor, ama şimdilerde içeride ve dışarıda sıkışan AKP hükümetinin böyle bir maceraya ihtiyacı her zamandan daha fazla bulunuyor.
En azından başkanlık referandumu ve yeni anayasa sürecinde kitleleri konsolide edecek bu tarz bir maceranın getiri sağlayacağı düşünülüyor… 
 
*
Suriye’ye girme hevesi hep havada kalan Erdoğan iktidarı, şimdi mültecileri kullanarak bu emeline ulaşmayı planlıyor. 
Sınırın diğer yakasında Azez-Mare hattında bir alanda kurulacak  bir tampon bölge hedefleniyor. 
Mülteci krizini uluslararası bir koz olarak kullanan AKP’nin son günlerde bu seçenek üzerinde diplomatik yığınak yaptığı dikkat çekiyor.
 
*
Tampon bölge arzusunun esaslı bir nedeni neoOsmanlı hedeflerine bir açık kapı bırakması yanında, Kürtlere karşı dirençli olmak isteğidir.
Çünkü Kürtler, Fırat’ın batısına Azez üzerinden doğudan giriş yaparak AKP’nin kırmızı çizgilerini yok ediyor.
Ne ki Türkiye’nin ve Suudi Arabistan’ın kara harekatı olasılığını dile getirmesine Suriye ve İran’ın “misliyle yanıt veririz” yanıtı ve Rusya’nın uyarıları,
Suriye’deki vekalet savaşının bölgesel savaşa evrilmesi potansiyeli taşıyıp taşımadığını halâ şüphede bırakıyor.
Zaten Suriye izni olmaksızın hiç bir ülkenin  o topraklarda  bulunması imkânı bulunmuyor…
 
*
Üstelik ABD ve Rusya, YPG güçlerini IŞİD’e karşı sahadaki en etkili güç olarak kabul ediyor.
IŞİD ve El Kaide’nin Suriye kolu olan Nusra Cephesi, Ahrar uş Şam gibi örgütlere karşı etkili oluşu, bulunduğu bölgelerdeki halk desteği, ABD ve Rusya ile çeşitli düzeylerdeki ittifakları göz önüne alındığında YPG’nin eli kuvvet kazanıyor…
 
PYD’nin ABD ve Rusya ile çeşitli düzeydeki ittifakları ise;
Rusya’nın Suriye, İran ve Irak ordularının, ABD ve müttefiklerinin ortak tehdit kabul ettiği  tüm terör örgütlerini tasfiye etmek üzere oluşturdukları uluslararası koalisyonun “Lâik, birleşik ve bağımsız bir Suriye ve Irak ” stratejisiyle,
ABD’nin Sykes-Picot Antlaşmasını devam ettirme ve Suriye’nin Nasturiler, Kürtler ve Sünni Araplar ve Irak’ın Şiiler,Sünni Araplar ve Kürtler arasında bölünmesi stratejisi arasında bir bağ kurulduğu düşüncesini geliştiriyor.
 
*
Nükleer anlaşmaya varan ve ekonomisi büyük oranda petrol ithalatına bağlı fakat ekonomik sıkıntı çeken İran için doğalgazı kendi toprakları üzerinden Avrupa’ya taşınmasında alternatifsiz Türkiye hüviyetinin; 
İran’ın İsrail’in denetiminde olan Kürdistan’ı ve Kürdistan kaynaklarını da yanına alarak, kendi savunma çerçevesi ve yeterli stratejik-asimetrik tamponları kapsamında Türkiye’yi çok rahatlıkla bypass edebileceği bir durumun gelişmekte olması gibi bir hâli düşündürüyor.
 
*
Bu durumda Kuzey Kafkasya Çerkes topraklarında Kuban Halk Cumhuriyeti’nin Moskova merkezinden daha az bağımlı yönetim organları kurmak talebi, 
Dağıstan ve Hantı-Mansi Özerk Bölgesi’nde, Astrahan, Volgograd, Rostov, Başkurdistan’da sayısız etnik ve dinsel çatışmanın Rusya’yı dağıtmak için  kullanılması önlenebilecektir.
Hazar kaynaklarının değerlendirilmesinde kıyıdaş ülkelerin eli güçlenebilecektir.
 
*
Ya da PKK;  Türkiye’nin güney ve güneydoğu bölgeleri ile birlikte özellikle Ağrı, Iğdır ve Ardahan gibi doğu vilayetlerinde de etnik huzursuzluk çıkaracak, 
Ağrı-Iğdır-Ardahan üçgeninde saldırıları da geliştirerek Türkiye’nin Ermenistan ile sınır topraklarını kontrol altına almak ve bölgede yaşayan Azerbaycan kökenlileri göçe zorlamayı öngörebilecektir.
Ermenistan’ın PKK’nın bu faaliyetlerine destek vereceği, terör örgütünün bu bölgeyi tamamen kontrol altına alması halinde Ermenistan’ın bu bölgeyi kendine merkez seçeceği ve faaliyetlerini genişleteceği de açıktır. 
 
*
Eh! Bu durumda, şimdilerde içeride ve dışarıda sıkışan, yeni bir anayasa peşinde olan, bu yüzden Suriye’de macera peşinde koşan Türkiye’nin iktidar ve muhalefet anlayışlarında kolaylık sağlayacak mutlaka bir değişiklik gerekiyor. 
Recep Tayyip Erdoğan ve Kemal Kılıçdaroğlu misyonlarını yerine getirmiştir, bundan böyle dünyaya bir faydaları bulunmuyor.
Türkiye’ye olan faydalarını sorgulayacak bir mercî ise zaten yoktur!
 
17.2.2016

Comments

“ERDOĞAN VE KILIÇDAROĞLU MATEMATİĞİ” için bir yanıt

  1. Mustafa Aslan Aksungur avatarı
    Mustafa Aslan Aksungur

    Mustafa Aslan AKSUNGUR / Eğitimci-Araştırmacı-Yazar.
    Memurevleri Mah. Tonguç Cad. 205 Sok. No: 2/44
    ANTALYA
    [email protected]

    Saygın Kültür Elçilerimizle Bir Merhabalaşma:

    1928 yılında, bir Halk çocuğu olarak Ermenek’in Uğurlu köyünde doğmuşum. ANTALYA’da oturuyor, ANTALYA’da yaşıyorum.
    Cumhuriyetin şanslı kuşaklarındanız: KÖY ENSTİTÜLERİNDE OKUDUK.
    Eskişehir-Çifteler Köy Enstitüsünün, 1944/ 45 Ders-yılı çıkışlısıyım. Eğitimci – Araştırmacı – Yazarım.
    Bugüne değin yayımlatabildiğim (7) Yedi kitabım oldu. Zaman ayırıp ta kitaplarımın arka kapak yazılarını okuma külfetine katlanabilenleriniz olursa eğer, kitaplarımın içerikleri hakkında bir değerlendirme ölçütü (fikir) sunabilirler o kapak yazıları Sizlere…
    Her kitabımdan biner aded bastırmıştım. Yarıya yakınını “Bağış olarak imzaladığım” halde depomuzda halen satılmadık 700 – 800’lere yakın kitaplarımız, 2010’lardan buyana duruyorar.
    Yayıma hazır halde, “Gelinlik kız çeyizi gibice” bekleşen 25 – 30 kitaplık emeklerim de Dosyalarında, hemen bugünden yarına İnsanlığa sunulmaya hazır halde Nöbetteler… / Bekleşiyorlar..!

    Acı gerçekliğimiz o ki, şu 2016’lı yıllarda ülkemizdeki okumaya, kitaba, kültür yapıtlarına duyulan ilgi ve sevgi, sıfırın altında, yüzde doksan dokuz düzeylerinde geziniyor.
    SEKSEN SEKİZ yaşımdan sonra, paracıl hiç bir beklentim olamaz; yoktur!
    Tek amacım: Türkiye ve dünya kültürüne Katkılarda bulunacağına inandığım bu YAPITLARIMIN İNSANLIĞA Kazandırılması istemimdir…

    Halkımızın deyimiyle: İşte geldik gidiyoruz! Kuşkusuz ki şu yaşanılası dünyamıza bırakabildiğimiz yapıtlarımızla yaşayacağız, yaşaya-bilirsek eğer…
    Yaratanlar yaşarlar:
    Üç-beş bin yıl öncelerinin BİLGELERİ bugün bile yanımızdalar. O ölümsüz yapıtlarıyla insanlığa “Yol-Yöntem”gösteriyorlar; ONULANDIRIYORLAR İnsanlığı…
    Üç-beş yüz yıl öncelerinin Bilgeleri, Sanatçıları da yine o özgün Yapıtlarıyla aramızdalar. Dipdiri yaşıyorlar. Kendileriyle birlikte sundukları: “JULIETLER’i, KLEOPATRALAR’ı, BEATRİCELER’i” de yaşatıyorlar; sunuyorlar Tüm İnsanlığa…

    “Ne verirsek ellerimizle, beyinlerimizle, YÜREKLERİMİZLE, onlar gidiyorlar bizlerle!” diyor; Saygılar, sevgiler sunuyorum Saygın Kültür Elçilerimize… Saygın Kültür Erlerimize… m.a. a.
    _________________________________________________________________________________________

    Mustafa Aslan AKSUNGUR / Eğitimci-Araştırmacı-Yazar.
    Memurevleri Mah. Tonguç Cad. 205 Sok. No: 2/44
    ANTALYA
    [email protected]

    DİNDİRELİM BU KANI ARTI: I.
    ÇIKAR DALKAVUKLUKLARINI YOK EDELİM

    Güzel Türkiye’mizin Yüksek makamlarında: (Diyelim ki, 4000) Makam Sahibi var. Bunların çevresinde bunlara DALKAVUKLUK yapmak icin Dört dönen DÖRT MİLYONU AŞKIN ÇIKAR DALKAVUĞUUZ, Av Köpeği gibi APORTTA beklemetedirler. Bu İTLERİN bekledikleri kemik kırıntları, Pay olarak önlerine atılmazsa, Sahiplerini bile Isırmaya DALAMAYA kalkışırlar. DALARLAR. Bunları böylece blelim..!
    Bu saptamaladan sonar şunu da belirtelim ki bu Yüksek Makam sahiplerimizin hiç birisi, CUMHURBAŞKANLIĞIIMIZ Köşküne de çıksalar, tertemiz otursalar, bu dalkavuklardan güç almadan, onları maşa olarak kullanmadan İNSANLIĞA AYKIRI İŞLEVLER YAPAMAZLAR; “OLUR!” veremezler! İmza koyamazlar!
    Maçaları sıkmaz!

    Maşasız meşe koru tutulmaz! Tutmaya kalkışanın Elleri yanar.
    HIRSIZLIĞA + YOLSUZLUĞA + SOYGUNA + GEMİ KAFİLELERİYLE PETROL KAÇAKÇILIĞINA… vd. vd. Daha Akla gelen-gelmeyen tüm yolsuzluklara, aykırılıklara cesaret edemez olurlar! İmza atamaz olurlar!

    Durum böyle olunca da, YETMİŞ YILDIR yaşadığımız tüm kanunsuz eylemler, usturayla kesilmişçesine şirrrp diye kesilir. Yüce Türk HALKI da, topluca hepimiz BİRDEN rahat bir nefes alırız. Bir “Ohhh!” Çeker; İşimize gider, işimizden geliriz. İşimizi kotarır İNSAN gibi yaşar, İNSANCA yaratırız..!
    İşte o zaman, gerek bilerek, gerekse bilmeksizin, ruhumuz dahi duymaksızın SÖMÜRÜLEN BİZLER VE DE O (74) MİLYON İNSANIMIZDAN hiç birimiz, kanımızı o yetkili Makam sahibi sömürgenlerimize içirtmeyiz, sömürtmeyiz..!

    Hoş, zaten o zaman, o sömürgen sınıf temsilcilerinin, o makam sahiplerinin hiç birisi de sömürmeyi gündemine almak şööyle dursun, akıllarından bile getiremez olurlar…

    SÖMÜRÜLEN Bu 74 Milyon İnsan, (İçinde ben de varım.) Uyanmak, birbirimizi uyandrmak, tek yumruk olmak zorundayız… Buyurun İNSANCA Yaşamak Ülküsüne..!
    Bir elde beş parmak var. Parmaklarımızı ayrı ayrı tuttuğumuz zaman avucumuzda su bile eğleşmez. Hiç bir maddeyi tutamayız!
    Gel bil ki Onları birleştirdik miydi biyol, HAKLARIMIZI avucumuzla tutar, alırız; Her hakkımızı, avucumuzun ortasında buluruz..!
    Eee, öyleyse gelin: “-Eyy o özel çıkarcılar dışındaki 74 milyon HALK İNSANIMIZ!
    Gelin 74 yıldır yattığımız bu “Eshab-ı Kehef Uykusundan” uyanalım artık! Eğer istersek biz: Şu DÖRT MİLYONCUK ÇIKARCILAR GÜRUHUMUZU, ÇIKAR DALKAVUKLARINMIZI tükürüğümüzle boğarız.
    Gelin isteyelim; GELİN BOĞALIM, YOK EDELİM OL DALKAVUKLAR GÜRUHUNU…
    m.a. a.
    _____________________________________________________
    “-ÇIKARCILAR (GÜRUHUNU) DALKAVUKLAR DERİNTİLERİNİ YOK EDELİM!”
    KAMPANYASINI BAŞLATMIŞ BULUNUYORUM.

    ÖZEL ÇIKARCILAR DIŞINDAKİ 74 MİLYON HALK İNSANIMIZI BUKAMPANYAYA ÇAĞIRIYORUM!
    İÇİMİZDEKİ DÖRT MİLYONU BİLE BULMAYAN BU “ÇIKARCI DALKAVUK DERİNTİLERİNİ” YOK ETMEDEN, ÖMÜRÜMÜZ-UZUNUNA SÖMÜRÜLMEKTEN KURTULAMAYIZ..!
    Kampanyamızı “Etkinliğe ve Eyleme” geçire-bilmek için sizlerin yardımlarınıza gereksinimim var.
    Hemen şimdi 30 saniyenizi ayırarak bu “İlişimi” imzalar mısınız lütfen?
    Buyurn, İşte Linki:
    https://www.change.org/p/özel-çikarcilar-dişindaki-74-milyon-halk-insani-çikarci-dalkavuklari-yok-edelim
    Mustafa Aslan Aksungur

    m.a. a

    Mustafa Aslan AKSUNGUR / Eğitimci-Araştırmacı-Yazar.
    Memurevleri Mah. Tonguç Cad. 205 Sok. No: 2/44
    ANTALYA
    [email protected]

    72
    DİNDİRELİM BU KANI ARTIK: II.
    ÇIKAR DALKAVUKLUKLARINI YOK EDELİM

    “-Söz, özü dışa yansıtan bir dış-bükey aynadır!” Diye başlarsam söze ve de:
    “Bilimin dalkavuğu olamaz! Gel bil ki insanlık için Bilgenin dalkavuğu, cehlin (Bilmezin) dalkavuğundan bin bir-iki kez daha yıkıcıdır; bin-üçyüz beş kez daha tehlikeli olur..!”
    Diye sürdürürsem sözlerimi; acab’ola ki, sizler ne buyurursunuz benim bu yadsınamaz “DOĞRU” LARIMA..?
    Sizlerin ne buyuracağınızı pek bilemem kuşkusuz ben… Ama sizlere şunu arz edeyim ki:
    “Tek başına da kalsan, doğru bildiğin yoldan şaşma! Yürü ya Mustafa!” Diyor beyin kıvrımlarıma sığamayan aklım bana…

    Düşünüverelim biyol, bir ülkede normal yargı kurumları varken, bunlar görevlerini hiç bir etki altında kalmadan, düpedüz, onurluca yapıp dururlarken, onlarla yetinmeyen, o ülkeye “Özel Mahkemeler” kurulmasına ve bu Mahkemelere: “Özel Yargıçlar + Özel Savcılar” atanmasına, özel yetkilerle donatılmalarına “Parmak Olur”u vermek ne demektir..? Hem de Millet Adına…

    Ben buna:
    “Halk Düşmanlığıdır + Diktatör Dalkavukluğudur!” diyorum. Yanılmışsam Eger, adını sizler koyunuz lütfen de, ben de öğreneyim. Yanlışımı görürsem yanlışımdan döneyim.

    “Yanlışlarından dönmek gibi yüce erdem olamaz..!” Demiş büyükDüşünürmüz, Saygın İnsanımız Dr. Hikmet KIVILCIMLI.

    Bu: “Özel Yasaları” öneren kişilere, kurumlara, bu istemi yasalaştıran Meclise, yürürlüğe koyan yetkili makamlara, hele hele bu yetkili katlara DALKAVUKLUK yapan Milletin-Vekillerine, yanlışa yandaş olan, parmak kaldırıcı kaldıraç makinalarına…
    “Kavakta nar biter mi?” diyen her üst görevlisinin önünde eğmeç gibi eğilerek:
    “Hem de kafam gibi gibi biteeer Âmirim, Bakanım, Başbakanım, Cumhur Başkanım..!”
    Diyen yetki ve oy sahibi sözde “Bilge”lerin yıkımını, hangi “Bilmezimiz”in dinamidi, kazması,küreği,beyni,yüreği, gücü, teni, teri… hatta, hatta, o kutsal denilen “Oyu” ve onun arkadan gelecek olan “Soyu-Sopu” düzeltebilir acaba..?

    Bunun doğru yanıtını bulmak için şu bizim: 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimleri çalışmalarına bir bakıvermemiz yeter de artar bile…
    Bir ülkeye en büyük kötülüğü yapan, o ülkenin “Diktatörü” değildir Dostlarım!
    O diktatöre diktatörlük yolunu açan, çevresinde kümelenmiş olan kişiliği paçavralaşmış “Çıkar Dalkavuklarıdır. Çıkarcı İNSAN DERİLTİLERİ”dir. Insan Güruhlarıdırlar! Bunlar Milletin vekilleri değil, ÇIKARLARININ Tutsaklı vekilleridirler!”
    Düşünün biyol: Çevresindeki dalkavukları olmasa, 17/ 25 Aralık olayları, böylesine sessizce örtülebilir miydi şu Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde, ve de dışında!?
    Örtülmek şöyle dursun, “Cumhurbaşkanlığı makamı ile Ödüllendirile-bilirler miydi?” Aralık olaylarının Başsorumlusu, Başkahramanları..!?

    “Akıl için yol birdir!” demiş atalarımız. Akllarımızı başımızdan hiçbir güç, hiçbir RÜŞVET ayıramasın lütfen…

    Yaptığı her yolsuzluğu, her kanunsuzluğu onaylayan:
    “Pek güzel yapıyorsunuz Başkanım, Başbakanım, Yan bakanım, Dik çakanım!” diyen dalkavuklarımız olmasa ülkemizde, yasaları çiğneye çiğneye kim, nasıl Cumhurbaşkanlığı Makamına, tereyağından kıl çeker gibi bu denli kolaylıkla çemrenip çıkabilirdi ki? Öylesileri o kutsal makama, ancak bizlerin “DUYARSIZ VURDUM-DUYMAZLIKLARIMIZ çıkarabilir “ yalnızca…

    Ben, onu-bunu bilmem; bildiğim bir şey varsa, o da: Her Ulusun, yok olmamak için yok etmesi gereken en başta gelen “BAŞ-DÜŞMANI”: O Ulusun başına çöreklenen “Diktatörü” değildir. O Diktatöre o makamı açan, Dikatörün çevresinde dört dönen Çıkar Dalkavukları Güruhudur. Halkımızın ve ülkemizin selameti için en başta gelen görevimiz: Bu İnsan Derintilerini yoktmek, DALKAVUKLUĞU ortadan kaldırmak kutsal görevi(miz) olmalıdır..!

    Yüce Türk Halkları adına, her Halk severimizin, her İnsan severimizin “Birincil Görevimiz”:
    DİKTATÖRÜMÜZÜ yok etmek değildir! O diktatöre, O cesaretİ veren, destek olan, DALKAVUKLUK yapanDalkavuklar sürüsünün, uyuz Derintilerini yok etmek “Kutsal- Görevi”dir…

    Eyy Yüce Türk Halkı: Buyurun Kutsal Görev için iş-başına..!

    İşimiz, Diktatörlerimizi yok etme savaşımı değildir. Diktatörlere Cür’et, Cesaret ve Yetki veren DALKAVUKLAR kümesini yok etme savaşımıdır..!

    Şu son iki binli yıllar içinde öylesine de çoğaldılar ki bu uyuz dalkavuk derintileri, affedersiniz: Halkımızın o dopra deyimiyle:
    “*ikimizi sallasak, kesinkes bir dalkavuğumuzun kıçına dokunur!” Oldu…

    İşte bu kesimine çoğalttık bu çıkar dalkavukları sürsünü şu sahipsiz Ülkemizde…

    Bu Dalkavuklarımızı yok etmediğimiz sürece, Ulusçak, tümden “Yok-Olma” sorunuyla karşı- karşıya kalacağımızı bilmemiz ve gerekenleri yapmak için bu konuyu bilincimizden hiç çıkarmamamız gerekir..!
    “-Bilenin bilmeyene borcu vardır” demiş Atalarmz. Benden söylemesi. Ötesini Yüce Türk Halkımızın beyni, vicdanı ve “OY!”Ları bilecek artık… m.a. a.

    “-ÇIKARCI DALKAVUK DERİNTLERİNİ (GÜRUHUNU) YOK EDELİM!”
    KAMPANYASINI BAŞLATMIŞ BULUNUYORUM.

    ÖZEL ÇIKARCILAR DIŞINDAKİ 74 MİLYON HALK İNSANIMIZI KAMPANYAYA ÇAĞIRIYORUM!

    İÇİMİZDEKİ DÖRT MİLYONU BİLE BULMAYAN BU “ÇIKARCI DALKAVUK DERİNTİLERİNİ” YOK ETMEDEN, ÖMÜRÜMÜZ-UZUNUNA SÖMÜRÜLMEKTEN KURTULAMAYIZ..!
    Kampanyayı “Etkinliğe ve Eyleme” geçire-bilmek için sizlerin yardımlarınıza gereksinimim var.
    Hemen şimdi 30 saniyenizi ayırarak bu “İlişimi” imzalar mısınız LÜTFEN?
    Buyurn, İşte Linki:
    https://www.change.org/p/özel-çikarcilar-dişindaki-74-milyon-halk-insani-çikarci-dalkavuklari-yok-edelim

    Mustafa Aslan Aksungur

    ____________________________________________________

    Mustafa Aslan AKSUNGUR/Eğitimci-Araştırmacı-Yazar.
    Memurevleri Mah. Tonguç Cad. 205 Sok. No: 2/44
    ANTALYA
    [email protected]

    73
    DİNDİRELİM BU KANI ARTIK: III.
    ÇIKAR DALKAVUKLUKLARINI YOK EDELİM

    Oturdukları “MAKAM KOLTUKLARININ” verdiği yetkileri kötüye kullanan; ÇIKAR SAĞLAMAK icin Milletin başında boza pişiren Milletvekilleri… Bakanlar… Başbakanlart… Cumhurbaşknları ve yetkili makam sahipleri! (Emir kulu Valileri geçiyorum) Sizleredir sözlerim:
    Verdiğiniz keyfi kararlarınızdan ve yasadışı emirlerinizden ötürü, tüyü bitmedik yetim-yetameden tutun da, tüm 77 milyonTürk Halkına karşı iliklerinize dek günahlı, iliklerinize dek sorumlusunuz…
    Şunun şurasında, en uzun yaşayan insan, 60, 70 yıl, haydi bilemedin, 100 yıl yaşıyor. Eee, düşünüverelim biyol, değer mi şu YÜZ YILLIK bir çıkar saltanatı için kıyamete kadar o ateşli CEHENNEM BALÇIĞININ batağınıp kıvranmaya..? Hem de Toplumun lanetini alnınızda şafkarta, şafkarta…

    Valiler, Kaymakamlar, Yargıçlar, Savcılar, Kumandanlar, Amirler, Memurlar ve digerleri..!
    Amirlerinin emirlerine uyarak ya da rüşvet alarak yasadışı işler yapan tüm yetki sahipleri, sizler de en AZ sizleri atayan makam sahipleri kadar kanlı, kirli bir GÜNAH BALÇIĞININ Çıkmazına gömülür, GÜNAH ÇAMURUNDA debelenir durursunuz… Unutmayın ki: “Yerin üstü varsa, altı da vardır!” Demiş Atalarımız. Yasadışı emirlerde amir, memur, üst alt diye bir özür tanınmaz.
    Bu dekicik anımsatmalardan sonar, gelelim şimdi de 2016 Türkiye’sinin barış içindeyken verdiği savaş telafetine; Savaş Kıyımına:
    88 YAŞINDAYIM. Bir TC. Vatandaşıyım. İnanın içtenliğime: Televzyon açmaya, Haber dinlemeye, Gazette okmaya korkar oldum. Gün geçmiyor ki Iki, üç, beş Mehmetçiğimizi şehit vermemiş olalım. Kurtuluş Savaşımızdaverdiğimiz şehitlerimizi geçti nerdeyse Teröre verdiğimiz kurbanlarımızın sayıları…
    Ateş düştüğü yeri yakar. O şehit analarının, o şehit babalarının, o şehit bacılarının, o şehit yakınlarının yüreklerini yakmaya şu bizim DEVLET SORUMLARIMIZIN ne hakları var Allah aşkna..?
    Böylesi kanlı ölüm acılarını yaşayan Halk İnsanları:
    “-İlâhi senin de başına gelsin de, en kıymetlilerinin canındabul..!”
    Diye SORUMLULARA ilenir dururlar…
    Bizim gani gönüllü yüce HALKIMIZ buna bile gönül indirmiyor.
    Anlayın artık..!
    Durdurun bu kanı… Dindirin bu kanı..!
    m.a.a.

    “-ÇIKARCI DALKAVUK DERİNTLERİNİ (GÜRUHUNU) YOK EDELİM!”
    KAMPANYASINI BAŞLATMIŞ BULUNUYORUM.

    ÖZEL ÇIKARCILAR DIŞINDAKİ 74 MİLYON HALK İNSANIMIZI KAMPANYAYA ÇAĞIRIYORUM!
    İÇİMİZDEKİ DÖRT MİLYONU BİLE BULMAYAN BU “ÇIKARCI DALKAVUK DERİNTİLERİNİ” YOK ETMEDEN, ÖMRÜMÜZ-UZUNUNA SÖMÜRÜLMEKTEN KURTULAMAYIZ..!
    Kampanyayı “Etkinliğe – Yetkinliğe – Eyleme” Yükselte-bilmek için sizlerin yardımlarınıza gereksinimimiz var.
    Hemen şimdi, 30 saniyenizi ayırarak bu “İlişimi” imzalar mısınız LÜTFEN?
    Buyurn, İşte Linki:
    https://www.change.org/p/özel-çikarcilar-dişindaki-74-milyon-halk-insani-çikarci-dalkavuklari-yok-edelim

    Mustafa Aslan Aksungur

    Mustafa Aslan AKSUNGUR/Eğitimci-Araştırmacı-Yazar.
    Memurevleri Mah. Tonguç Cad. 205 Sok. No: 2/44
    ANTALYA
    [email protected]

    GÜNLÜK DEFTERLER:

    “GÜNLÜK DEFTERLER”imin Dökümü:
    20 Ekim 1977 gününden, 12 Ocak 2015/ Pazartesi gününe kadar oluşturduğum ikinci grup (*) “GÜNLÜK DEFTER”lerimin dökümünü buracıkta sunuyorum.
    Yaşım (88) seksen sekiz. Dünyada eşi pek görülmeyen bu el yazısı “Kültür Yapıtlarımın İnsanlığa kazandırılması için, pek az ömrüm kaldı.
    Yetkili… Yetkisiz… bu hazineye sahip çıkacak bir Kültür Eri’nin Elini + Girişkenliğini bekliyor bu emeklerim…
    Kamu İnsanlığa Saygıyla sunuyorum…
    m.a.a.
    ________________________________
    *) 1962’den 1971- 12 Martına dek yazdığım Birinci grup, “GÜNLÜK DEFTER”lerim, 12 Mart faşist darbecileri eliyle, askeri cemselere yükletilip götürüldü. O günden bugüne geri verilmedi.

    22 / 1.065

    EĞİTİMİN GÜCÜ VE GÜÇLÜ YIKIMI:

    Ben, bir Eğitimci, Araştırmacı, Yazarım. “EĞİTİMCİ” yanım, ötekilere göre biraz daha ağırca basar.
    Burada, eğitimin “yanlış anlaşıldığını” demesek bile, EKSİK anlaşıldığını söylemeyi ve bizleri bu eksikliğe götüren yanlışlığı açıklamayı bir Eğitimcilik Görevi sayıyorum. Zira Milletleri ve Toplumları batıran da EĞİTİMDİR, yükselten de…
    Eğitim konusundaki eksikliğimiz bir ile de kalmıyor; çoklaşıyor. Bu çokluğu gözden ırak tuttuğumuz zaman öylesine çocuklaşırız ki, sanki Eğitim salt çocuklara özgü bir dal imiş gibi yorumlamalara girer, kendi büyüklüğümüzü küçültürüz. Bu büyüklük hastalığıyla Eğitimi salt çocuklara ve gençlere özgü bir erdem sanırız ve öyle sayarız. Onların, Akar yaşamda iyi yerlere, yüksek makamlara çıkarılmalarını sağlamak için gerekli BİLGİ ve Beceri ile donatmayı yeterli sayarız.
    Doğal yapımız o ki, neyi nasıl sayarsak onu öyle yapmakla koşullanır, onu öyle yapmaya yelteniriz. Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurumuzdan da olduğumuzu aklımızdan bile geçirmeyiz…
    “-Eğitim, aguşuna aldığı insan denilen şerefli yaratığın beynini ve tüm varlığını öylesine güçlü bir YAPTIRIM gücü ile donatır ki: 77 Milyon İnsanın emeğini ve ekmeğini ÇALMANIN, kendisi için bir Erdem, bir Zenginleşmek olduğuna inandırır kahramanını. Başı saptırmaya(*) değmedikçe de, huylu huyundan, hırsız hırsızlığından vazgeçmez.[(*) Saptırma: Toprak mezarlarda, ölünün üstüne toprak dolmaması için mezarla ölü arasına söykenen tahtalara saptırma denir. Müslüman İnanışına göre son talkından sonra ölü yerinden sıçrayıp doğrulmak isterken kafası bu saptırma tahtalarına dokunurmuş. O zaman ölü:
    “-Eyvaaah! Biz bu dünyadaki ömrümüzü tamamlamışız demek kiii.” der, ölüme yeniden dönermiş.]
    Notlarını yazmışım.
    2002 yılında:
    “-Her şey Türkiye için! + İlkeli Siyaset!” Sloganları ile Halkın önüne çıkan AKP. Hemen ilk iktidara gelip devlet dizginlerini özel keyfinin eline alınca:
    “-Her şey Özel çıkarlarımız için! + İlkemiz: İlk seçimlerde gemiler dolusu servetler edinmek, sonraki seçimlerde ‘Karunlaşmak’!” biçiminde yenilemiştir.
    Eğitimin güçlü elleri, Genel YAPICILIKTA gösterdiği ustalığını bu kez de aynı güçle kişicil-özel YIKICILIKTA uygulamaya geçirmiştir.
    m.a.a.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir