TARİH /// DOĞUDA BİLİMİN ALTIN ÇAĞI : ORTA ASYA’DAN İSPANYA’YA Y AYILAN IŞIK

9.Yüzyıldan başlayarak 14.yüzyıla dek süren beşyüz yıl içinde; Güneybatı Asya, İran, Suriye, Anadolu, Mısır, Kuzey Afrika ve Müslüman egemenliğindeki İspanya’da, sıradışı bir uygarlık gelişimi ve bir aydınlanma yaşandı. İslam yayılmasına denk düşen bu uzun dönem içinde, Antik Çağ yapıtları incelendi, eleştirildi, geliştirildi ve yalnızca Antik Çağ’ı değil, kendi dönemini de aşan görkemli bir bilimsel gelişme yaratıldı. Ön Asya’nın büyük-küçük kentleri; okullar, kütüphaneler, basımevleri, kağıt hamuru atölyeleri, çeviri merkezleri ve buraları boş bırakmayan insanlarla doldu. Uyanış o denli kapsamlı ve yaygındı ki, tarihi bilenler bile bu uyanışın nedenlerini açıklamada zorlandılar. Dünyanın büyük bölümü özellikle Avrupa, Orta Çağ karanlığını yaşarken, Bağdat’ın ya da Semerkant’ın sokakları, birkaç dil bilen, “öğrenmek için yapmayacağı şey olmayan”insanlarla dolup taşıyordu. - doguda bilimin altin cagi ispanyadan yayilan isik
doğuda bilimin altın çağı ispanyadan yayılan ışık

9.Yüzyıldan başlayarak 14.yüzyıla dek süren beşyüz yıl içinde; Güneybatı Asya, İran, Suriye, Anadolu, Mısır, Kuzey Afrika ve Müslüman egemenliğindeki İspanya’da, sıradışı bir uygarlık gelişimi ve bir aydınlanma yaşandı. İslam yayılmasına denk düşen bu uzun dönem içinde, Antik Çağ yapıtları incelendi, eleştirildi, geliştirildi ve yalnızca Antik Çağ’ı değil, kendi dönemini de aşan görkemli bir bilimsel gelişme yaratıldı. Ön Asya’nın büyük-küçük kentleri; okullar, kütüphaneler, basımevleri, kağıt hamuru atölyeleri, çeviri merkezleri ve buraları boş bırakmayan insanlarla doldu. Uyanış o denli kapsamlı ve yaygındı ki, tarihi bilenler bile bu uyanışın nedenlerini açıklamada zorlandılar. Dünyanın büyük bölümü özellikle Avrupa, Orta Çağ karanlığını yaşarken, Bağdat’ın ya da Semerkant’ın sokakları, birkaç dil bilen, “öğrenmek için yapmayacağı şey olmayan”insanlarla dolup taşıyordu.

Doğru Tanım

Doğu aydınlanması olarak tanımlanan uygarlık gelişiminin öncülüğünü, büyük çoğunluğu Müslüman olan düşünürler yaptı. Bu nedenle, bilim ve bilgelik alanındaki bu olağanüstü gelişmeye, İslam aydınlanması denildi. Ancak, 9.yüzyıl aydınlanmasının öncülüğünü yapanlar içinde hemen her dinden insan vardı. Müslümanlardan başka, bölgede yaşayan; Budist, Yahudi, Maniheist, Şaman ve Hıristiyan bilim adamları, bu uygarlık içinde, sayıları az da olsa yer almıştı. Bu nedenle dinsel tanımlama, olayı tam olarak anlatmıyordu.

Etnik yükümlenme de olası değildi. Aydınlanma o denli geniş ve kapsamlıydı ki, olay etnik yapıların çok üstündeydi. Araplar, Türkler, Acemler, Suryaniler, Nestroyanlar ve başka etnik kökenden düşünürler, bu devinimin içinde yer almış, katkı koymuştu. Batı ya da Arap tarihçilerin, bugün kullanmakta oldukları Arap bilimi tanımlaması da gerçeği yansıtmıyordu. Bu yaklaşım, uygarlığı yaratan başka unsurları sok saymak demekti.

Dönemin bilim yapıtlarının büyük bölümü Arapça yazıldığı için, bu uyanışa; kimi tarihçi Arap bilimi ya da Arapçadaki bilim tanımını kullandı. Ancak, bu bilim içinde, Farsça ve Türkçe başta olmak üzere, başka dillerde yazılmış yapıtlar da vardı. Etnik tanımlamada uygun düşmüyordu. Bu nedenle, 9-14.yüzyıl uyanışını anlatan en uygun tanım, herhalde Doğu aydınlanmasıolmalıdır. Tanım uygunluğunun yanında bu yaklaşım, “Doğunun, bilimsel gelişme için, hiçbir zaman uygun bir ortam oluşturmadığını”, “aydınlanmanın yalnızca Avrupa’da yaşandığını” ileri süren kasıtlı Batı savlarına, en azından tanım düzeyinde verilmiş bir yanıt olacaktır.

Türkler’in Durumu

Doğu aydınlanmasını “İslam uygarlığı”olarak tanımlamasına karşın, Fransız tarihçi Jean Poul Roux, konuyu gerçeğe uygun olarak açıklayan ender Batılı bilim adamlarından biridir. Roux, bu büyük uygarlığın ortaya çıkışını incelerken şu saptamaları yapmıştır: “İslam uygarlığı bir merkezden doğmamıştır; merkezi devlette tüm yetkileri toplayan halifelerin başkenti bile, İslam uygarlığının doğum yeri olmamıştır. (Bu uygarlık y.n.) Doğu ve Batı İran, Mezopotamya, Suriye, Mısır, Kuzey Afrika, yani Tunus’ta ve daha sonra İspanya’da, yaratıcılığın doruğa ulaştığı ve sürekli olarak birbirini etkileyen pek çok ocaktan doğmuştur… Bu uygarlığın içinde, Orta Asya’nın önceliğini görmemek; ilk sırada yer alan, hatta belki de ilk sırada yer alanların öncüsü olan Orta Asya’ya haksızlık olacaktır. Doğru olan, bu topraklara borçlu olduğumuz herşeyin, bir bütün olarak ele alınmasıdır…”1

Dinler ve uluslararası ortak bir ürün olan bu büyük uygarlık atılımını tanımlarken, bu tanım içinde önemli bir yeri olan Türk unsurlara özellikle dikkat edilmelidir. Türklerin Doğu bilimine yaptığı katkı, üst düzeyde olmasına karşın, Batı ya da Arap tarihçilerce, dün olduğu gibi, bugün de yok sayılmıştır.

Bu büyük gelişimi hazırlayan eğitim ve kültür birikiminin kaynağı yeterince sorgulanmamış ve Türk bilim adamlarının, bilim tarihine yön veren buluş ve görüşleri atlanmıştır. Arapça yazdıkları için yalnızca yapıtları değil, kendileri de Arap sayılmış ve Batı kaynaklarında, onlara kendi adlarından başka adlar verilmiştir.

Doğu aydınlanmasına kaynaklık eden bilimsel birikim; Orta-Asya, İran ve Anadolu’da yeterince vardı. Türk, İranlı ya da Süryani bilim adamları, eskiye giden köklü kültürel gelenekleriyle, bilimi kilisenin tutuculuğundan korumuşlar ve geliştirmişlerdi. Suryaniler, Bizans İmparatoru Justinyen’in (Justinianos I), Suriye’ye sürdüğü Atina Okulu’nun düşünürlerini sahip çıkıp, Antik Ege uygarlığı yapıtlarını Süryanice’ye çevirirken; Türk ve İranlı bilim adamları, kendi yöresindekilerle birlikte Çin ve Hint uygarlığının ürünlerini yaşatıp geliştirmişlerdi.

Araplar ve Abbasiler

Araplar, başlangıçta bu yapıtlardan çok az yararlanmıştı. Onlar, yaşamı ve doğayı tümüyle, inanca bağlı düşüncelerle açıklıyor ve “İslamiyetin, kendilerinden önceki düşüncelerin tümünüyok saydığını ileri sürüyordu”.2

Abbasiler’e dek yöre kültürlerini yok eden bir baskı politikası uygulamışlardı. Emeviler, İran, Mısır, Suriye ve Türk bölgelerini ele geçirdiklerinde; dini yapıt ve anıtlarla birlikte Türkçe, Farsça ya da Latince yazılan yapıtları da yakıp yıktılar.3 Araplar’ın bilimle tanışıp bu alanda ünlü düşünürler çıkarması, Abbasi halifelerinin bilime, bilim adamlarına ve başka kültürlere önem vermesiyle başladı.

Fransa’da eleştirel bilgeliğin (felsefenin) öncülerinden sayılan tarihçi ve din bilgini Ernest Renan (1823-1892), başka kültürlerin Arap kültürüne etkisi konusunu incelerken, biraz da abartılı olarak İran uygarlığını öne çıkarır ve şunları söyler: “Avrupa Rönesansı’nın gerçek kaynağı araştırılacak olursa bu, İslami bilimler arasından geçerek Sasani devrine çıkar. Öteki ulusların, özellikle İran’ın, Arap dünyasına ve uygarlığına giren bilim ve kültür unsurlarını Araplardan alırsanız, Arap, devesiyle yalnız başına kalır”.4

Bilim ve İslam

Oysa, Araplar bilim ve gelişmeye önem veren bir dini kabul etmişlerdi. Hz.Muhammed, “kadın olsun, erkek olsun her Müslüman’a” bilgi edinmek için çalışmayı, adeta dini bir borç olarak göstermişti. “Beşikten mezara ilim arayınız”; “Kim ilim için çalışırsa ibadet etmiş olur”, “İlim edinmek oruç kadar, ilim öğrenmek namaz kadar değerlidir”demişti.

Böyle bir peygambere sahip olmak; bilime saygıyı, herkesten çok Araplarda arttırmalı ve bilim “Çin’den getirilmek zorunda kalınsa” bile insanın yolunu aydınlatmalıydı.5 Araplar, bu aydınlık yola, Emevi despotluğundan sonra, başka kültürleri katkısıyla Abbasiler döneminde girecektir.

Bağdat’tan Doğan Işık

Abbasi halifeleriyle birlikte, Bağdat bilim ve kültürün merkezi olmaya başladı. El-Memun 830’da, Bilgelik Evi (Beytülhikme) adını verdiği büyük bir kültür merkezi yaptırdı ve Nasturi, İranlı, Türk, Hint, Hıristiyan, Yahudi bilim adamlarını çevresine topladı. Her bölgeden, her dönemden ve her dilden yapıtlar Arapça’ya çevrildi. Bilgeliğe duyulan ilgi, bağnaz ilahiyatçıların, özellikle Hanbeliler’in karşı çıkmasına karşın sürdü. Bilgelik; gökbilim, matematik ve tıbbın yardımıyla gelişti. Her yerde okullar, merdeseler, kütüphaneler açıldı, özgün yapıtlar üretildi.

Bilim ve sanat, saraylardan çıkarak sıradışı bir yoğunlukla, toplumun her kesimine yayıldı. En geçerli değer yargısı, öğrenmek ve daha çok öğrenmekti. Okuyanlara, okutanlara ve özellikle bilim adamlarına olağanüstü saygı gösteriliyor, değer veriliyordu. Bu coşkun ortam içinde, yalnızca dönemlerine değil, geleceğe de yön veren ve çağını aşan evrensel nitelikli düşünürler, bilim adamları yetişti; bu insanların ürettiği kimi yapıtlar, uzun süre aşılamadı.

Bilimsel Derinlik

Doğu aydınlanmasında yer alan bilim adamları, kendilerinden önceki bilimsel yapıtları incelediler ve öğrendiklerini gelecek kuşaklara aktardılar. Ancak, onlar öğrendiklerini geleceğe ileten basit aktarıcılar değildi. Çin’den, Hint’den, Mısır ya da Ege’den aldıkları bilgileri; üstün bir kavrayışla incelediler, geliştirdiler ve onları aşarak çok daha ileri bir düzeye ulaştılar. Miletli Thales ya da Sisamlı Pisagor, Mısır ve Babil’den aldığı bilgileri nasıl geliştirip yenilediyse, onlar da Antik Çağ’dan aldıkları bilimi öyle geliştirdiler.

Deneysel araştırmayı, çalışmalarının temeline yerleştirerek deneyciliği bulanlar ve bu yöntemi bilime katanlar onlardı. Hiçbir kavramsal kurgunun esiri olmadılar. Hemen herşeyi sorguladılar. Olay ve olgular üzerindeki gözlem yeteneğini üst düzeye çıkardılar ve gerçeğiaraştırmalarının çıkış noktası yaptılar.

Özelden genellemeye giden güvenilir çalışmayı (tümevarım), bilimsel yöntem haline getirdiler. Yorulmak bilmez yinelemeler, gözlemler ve ölçümlerle, olguların üzerine gittiler. Kuramlar ve tasarımlar, sürekli denetlenerek doğrulandı ya da özgüvene dayalı düşünce ve araştırma özgürlüğüyle, yerlerine yeni kuram ve tasarımlar geliştirildi.

Bilimsel yaklaşımlarını, Batıdan sekizyüz yıl önce, “bilginin ilk koşulu kuşkudur”biçiminde dile getirdiler.6

Antik Çağ Bilimini Kurtaranlar

Semerkant, Bağdat ya da Kurtubalı bilginler, Antik Çağ’da yaratılan bilimsel birikimi geliştirmekle kalmadılar. Bu birikimi unutulmak ve yok olmaktan kurtararak, Batıya da öğrettiler. Bilgelik ve yazının, deneysel kimya ve fiziğin, cebirin ve günümüzdeki anlamıyla matematiğin, çağdaş tıbbın, yıldızbilim (astrolojinin), yerbilim (jeolojinin), toplumbilim (sosyoloji) ve şehirciliğin kurucuları oldular.

Tüm deneysel bilimlerde, çoğu zaman çalınan ya da başkalarınınmış gibi gösterilen sayısız yapıt ve buluş yanında, kendilerinden sonraki kuşaklara belki de en değerli armağanı bıraktılar; insanlara doğayı ve kendilerini tanımayı öğrettiler. Batının çok sonra erişebileceği bir anlayışla insan ve doğa ilişkilerini çözdüler.

Batının Durumu

Doğuda sıradışı bir aydınlanma yaşanırken Batıda, Antik Çağ yapıtları yasaklanıyor, unutturuluyor hatta yok ediliyordu. Kitaba karşı düşmanlık, tüm Orta Çağ boyunca süren geleneksel bir tutum durumuna gelmişti. Doğuda, mantığın üstadı (sahib ül-mantık) denilerek büyük değer verilen Aristo’nun yapıtları, kilise bodrumlarında kilit altında çürütülüyor ya da görüldüğü yerde yakılıyordu.

Batıda kitap yakmak, Orta Çağ’la sınırlı olmayan, Antik Grek ve Roma’dan Hitler’e dek gelen, eski bir alışkanlıktır. Abderali Protagoras(M.Ö.481-411) Tanrılar Üzerine (Peri Teon) adlı kitabı nedeniyle yargılanmış, kitap yakılmaya mahkum edilmiş, kendisi de Sicilya’ya kaçarken gemi kazasında ölmüştü. Klazomenai’li (Urla’nın Kilizman İlçesi) filozof Anaksagoras (M.Ö.500-428), Peri Fysesos adlı yapıtı nedeniyle yargılanmış, kitabı yasaklanmış, ölüm cezasından Perikles’in girişimiyle kurtulmuştu.7

Roma orduları M.Ö.48’de, Julius Ceasarkomutasında Mısır’ın İskenderiye kentini ele geçirdiğinde, ünlü Museion Kütüphanesi’nin büyük bölümünü yakmıştı. Kleopatra,Bergama’dan getirdiği kitaplarla kütüphaneyi az çok yeniden kurmuş8ancak Bizanslı Theolopilos M.S.390 yılında bu kütüphaneyi kitaplarıyla birlikte yeniden yakmıştı.

Bizans’ta, 780-843 yılları arasındaki ünlü İkona Savaşları sırasında, tüm eski kitaplar yok edilmişti. Haçlıların 1204 yılında İstanbul’u işgal etmesiyle oluşan Frank egemenliğinin sınırları içinde, tüm kütüphaneler yıkılmış, kitapları parçalanmıştı. Fransız düşünürü Petrus Abaelardus (1079-1142) Birlik ve Tanrısal Üçleme Üzerine (De Unitate et Trinitate Divina) adlı yapıtı nedeniyle tutuklanmış ve yapıtını, “kendi eliyle yakmaya” mahkum edilmişti.

Paris Meclisi 1210 yılında, İbn Rüşt’ün felsefe yapıtlarını yasaklamış ve kent merkezinde yakılmasına karar vermişti. Papalık 1346 yılında, Doğu bilgeliğini ele alan ve doğa yasalarını inceleyen Nicolasd’Autrecourt’un, “gözaltında tutulmasına” ve “yapıtının yakılmasına” karar vermişti.9

DİPNOTLAR

1 “Orta Asya” Jean Paul Roux, Kabalcı Yay., 1999, sf.277

2 “Tarih II Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri” Kaynak Yay., 3.Bas. 2001, sf.133

3 a.g.e. sf.124

4 “Manevi Cepheden Tarihte İran” Y.K.Necefzade, Neşriyat Yur.Yay., 1966, sf.31

5 “Allah’ın Güneşi Avrupa’nın Üzerinde” Sigrid Hunke, Altın Kit.Yay., 2001, sf.203

6 a.g.e. sf.230

7 “Kitap Kıyımı” Yalçın Kaya, Tiglat Matbaacılık, 2001, sf.29

8 “Allah’ın Güneşi Avrupa’nın Üzerinde” S.Hunke, Altın Kit.Yay., 2001, sf.230

9 “Kitap Kıyımı” Yalçın Kaya, Tiglat Matbaacılık, 2001, sf.50

Okumaya devam et  YAZILMAK İSTENEN YENİ TARİH BUDUR!!

Comments

“TARİH /// DOĞUDA BİLİMİN ALTIN ÇAĞI : ORTA ASYA’DAN İSPANYA’YA Y AYILAN IŞIK” için 2 yanıt

  1. Mustafa Aslan Aksungur avatarı
    Mustafa Aslan Aksungur

    Mustafa Aslan Aksungur Şub 12, 2016 at 21:04
    net) Ekler11 Şub (1 gün önce)
    İLGİLİ SİTE LİNKİ : http://yasamdanyanayiz.com ÖZEL BÜRO NOTU : İçinde “Barış…

    Mustafa Aksungur
    11 Şub (1 gün önce)

    Alıcı: ozel-buro-isti.

    Mustafa Aslan AKSUNGUR Eğitimci-Araştırmacı-Yazar

    Memurevleri Mah.Tonguç Cad.205Sok.No: 2/44

    ANTALYA

    0 535 445 55 11 [email protected]

    71

    DİNDİRİN BU KANI! I.

    ÇIKAR DALKAVUKLUKLARINI YOK EDELİM

    Güzel Türkiye’mizin Yüksek makamlarında: (Diyelim ki, 4000) Makam Sahibi var. Bunların çevresinde bunlara DALKAVUKLUK yapmak icin Dört dönen DÖRT MİLYONU AŞKIN ÇIKAR DALKAVUĞUUZ APORT beklemetedirler. Bu İTLERİN Payları, bekledikleri kemik kırıntları önlerine atılmazsa, sahiplerini bile DALAMAYA kalkışırlar. Bunları böylece blelim..!
    Şunu da bilelim ki bu Yüksek Makam sahiplerimizin hiç birisi, CUMHURBAŞKANIMIZ bile olsalar, bu dalkavuklardan güç almadan, onları maşa olarak kullanmadan İNSANLIĞA AYKIRI İŞLEVLER İÇİN “OLUR!” veremezler; imza koyamazlar! Maçaları sıkmaz!

    Maşasız meşe koru tutulmaz! Tutmaya kalkışanın Elleri yanar.

    HIRSIZLIĞA + YOLSUZLUĞA + PETROL KAÇAKÇILIĞINA … vd. vd. Akla gelen tüm yolsuzluklara, aykırılıklara cesaret edemez olurlar! İmza atamazlar!

    Durum böyle olunca da, YETMİŞ YILDIR yaşadığımız tüm kanunsuz eylemler, usturayla kesilmişçesine şirrrp diye kesilir. Yüce Türk HALKI da, topluca hepimiz BİRDEN rahat bir nefes alırız. İşimize gider, işimizden gelir, işimizi kotarır İNSANCA, İNSAN gibi yaşarız..!
    İşte o zaman, gerek bilerek, gerekse bilmeksizin, ruhumuz bile duymaksızın SÖMÜRÜLEN BİZLER VE DE O (74) MİLYON İNSANIMIZDAN hiç birimiz, kanımızı o yetkili Makam sahibi sömürgenlerimize içirtmeyiz, sömürtmeyiz..!

    Hoş, zaten o sömürgen sınıf temsilcilerinin, makam sahiplerinin hiç birisi de sömürmeyi gündemine almak şööyle dursun, akıllarından bile getiremez olurlar ol zamanlar…

    SÖMÜRÜLEN Bu 74 milyon insan, (İçinde ben de varım.) Uyanmak, bir yumruk olmak zorundayız… Gelin uyanalım..!
    Bir elde beş parmak var. Parmaklarımızı ayrı ayrı tuttuğumuz zaman avucumuzda su bile eğleşmez. Hiç bir maddeyi tutamayız! Onları birleştirdik miydi, her hakkımızı alır, her şeyi avucumuzla tutar, avucumuzun ortasında buluruz..!
    Eee, öyleyse: Eyy o özel çıkarcılar dışındaki 74 milyon HALK İNSANI!

    Gelin 74 yıldır yattığımız bu “Eshab-ı Kehef Uykusundan” uyanalım artık! Şu DÖRT MİLYONCUK ÇIKARCILAR GÜRUHUNU, ÇIKAR DALKAVUKLARINMIZI, eğer istersek tükürüğümüzle boğarız..!

    Gelin isteyelim, BOĞALIM, YOK EDELİM DALKAVUK GÜRUHUNU..!

    m.a.a.

    ÇIKARCI DALKAVUKLAR GÜRUHUNU YOK EDELİM..! Kampanyasını başlattım. ETKİNLİĞE ve EYLEME geçirmek için senin yardımına ihtiyacım var.

    Hemen şimdi 30 saniyeni ayırarak bu ilişimi imzalar mısınız? İşte linki:

    https://www.change.org/p/özel-çikarcilar-dişindaki-74-milyon-halk-insani-çikarci-dalkavuklari-yok-edelim

    Mustafa Aslan AKSUNGUR Eğitimci- Araştırmac-

    Yazar. Memurevler Mah Tonguç Cd 205 Sok No 2/44

    ANTALYA

    Tel: 0535 445 55 11 [email protected]

    72

    DİNDİRİN BU KANI! II.

    ÇIKAR DALKAVUKLUKLARINI YOK EDELİM

    “-Söz, özü dışa yansıtan bir dış-bükey aynadır!” Diye başlarsam söze ve de:

    “Bilimin dalkavuğu olamaz! Gel bil ki insanlık için Bilgenin dalkavuğu, cehlin (Bilmezin) dalkavuğundan bin bir-iki kez daha yıkıcıdır; bin-üçyüz beş kez daha tehlikeli olur!” Diye sürdürürsem sözlerimi; acab’ola ki, sizler ne buyurursunuz benim bu yadsınamaz “doğrularıma…”

    Sizlerin ne buyuracağınızı pek bilemem kuşkusuz ben… Ama sizlere şunu arz edeyim ki:

    “Tek başına da kalsan, doğru bildiğin yolda yürü ya Mustafa!” Diyor beyin kıvrımlarıma sığamayan aklım bana…

    Düşünüverelim biyol, bir ülkede normal yargı kurumları varken, bunlar görevlerini hiç bir etki altında kalmadan, düpedüz, onurluca yapıp dururlarken, onlarla yetinmeyen, o ülkeye “Özel Mahkemeler” kurulmasına ve bu Mahkemelere: “Özel Yargıçlar + Özel Savcılar” atanmasına, özel yetkilerle donatılmalarına “Parmak Olur”u vermek ne demektir..? Hem de Millet Adına…

    Ben buna: “Halk Düşmanlığıdır + Diktatör Dalkavukluğudur!” diyorum. Yanılmışsam Eger, adını sizler koyunuz lütfen de, ben de öğreneyim. Yanlışımı görrsem yanlışımdan döneyim.

    “Yanlışlarından dönmek gibi yüce erdem olamaz..!” Demiş büyüklerimiz.

    Bu: “Özel Yasaları” öneren kişilere, kurumlara, bu istemi yasalaştıran Meclise, yürürlüğe koyan yetkili makamlara, hele hele bu yetkili katlara DALKAVUKLUK yapan, yandaş parmakçı kaldıraç makinalarına…

    “Kavakta nar biter mi?” diyen her üst görevlisinin önünde eğmeç gibi eğilerek:

    “Hem de kafam gibi gibi biteeer Âmirim, Bakanım.. Başbakanım..Cumhurbaşkanım..!” Diyen yetki ve oy sahibi sözde “Bilge”lerin yıkımını, hangi “Bilmez”in kazması, küreği, dinamidi, beyni, yüreği, gücü, teni, teri… hatta, hatta, o kutsal denilen “Oyu” ve onun arkadan gelecek olan “Soyu” düzeltebilir acaba..?

    Bunun doğru yanıtını bulmak için şu bizim: 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimleri çalışmalarına bir bakıvermemiz yeter de artar bile…

    Bir ülkeye en büyük kötülüğü yapan, o ülkenin “Diktatörü” değildir Dostlarım; o diktatöre diktatörlük yolunu açan, çevresinde kümelenmiş olan kişiliği paçavralaşmış “Çıkar Dalkavuklarıdır. Çıkar Güruhlarıdırlar! Bunlar Milletin vekilleri değil, ÇIKARLARININ Tutsaklı vekilleridirler!”

    Düşünün biyol: Çevresindeki dalkavukları olmasa, 17 ve 25 Aralık olayları, böylesine sessizce örtülebilir miydi şu Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde, ve de dışında? Örtülmek şöyle dursun, “Cumhurbaşkanlığı makamı ile Ödüllendirilebilirler miydi? Onu isteyen kahramanlar?

    “Akıl için yol birdir!” demiş atalarımız. Akllarımızı başımızdan hiç bir RÜŞVET ayıramasın lütfen…

    Yaptığı her yolsuzluğa, her kanunsuzluğa:

    “Pek güzel yapıyorsunuz Başkanım, Başbakanım, Yan bakanım, Dik çakanım!” diyen dalkavukları olmasa, yasaları çiğneye çiğneye kim, nasıl Cumhurbaşkanlığı Makamına, tereyağından kıl çeker gibi bu denli kolaylıkla çemrenip çıkabilirdi ki?

    Ben, onu-bunu bilmem; bildiğim bir şey varsa, o da: Her Ulusun, yok olmamak için yok etmesi gereken en başta gelen baş “DÜŞMANI”: O Ulusun başına çöreklenen “Diktatörü” değildir. O Diktatöre o makamı açan, Dikatörün çevresinde dört dolanan Çıkar Dalkavukları Güruhudur. Halkımızın ve ülkemizin selameti için en başta gelen görevimiz: Bu güruhları yok etmek DALKAVUKLUĞU ortadan kaldırmaktır.

    Yüce Türk Halkları adına, her Halk severin, her İnsan severin “Birincil Görevi”:

    DİKTATÖRÜNÜ yok etmek değildir! O diktatöre cesaret veren, destek olan, DALKAVUKLUK yapan Dalkavuklar sürüsünü, Derintilerini yok etme-kutsal görevidir…

    Eyy Yüce Türk Halkı: Buyurun Kutsal Görev için iş-başına..!

    İşimiz, Diktatörlerimizi yok etme savaşımı değildir. Diktatörlere Cür’et, Cesaret ve Yetki veren DALKAVUKLAR kümesini yok etme savaşımıdır..!

    Şu son iki binli yıllar içinde öylesine de çoğaldılar ki bu dalkavuk deriltileri, affedersiniz: Halkımızın o dopra deyimiyle:

    “*ikimizi sallasak, kesinkes bir dalkavuğumuzun kıçına dokunur!” Oldu… İşte bu kesimine çoğalttık bu çıkar dalkavukları srsünü şu sahipsiz Ülkemizde…

    Bu Dalkavuklarımızı yok etmediğimiz sürece, Ulusçak, tümden “Yok Olma” sorunuyla karşı- karşıya kalacağımızı bilmemiz ve gerekenleri yapmak için bu konuyu bilincimizden hiç çıkarmamamız gerekir..!

    Benden söylemesi. Ötesini Yüce Türk Halkımızın beyni, vicdanı ve “OY!”Ları bilecek artık… m.a. a.

    “-ÇIKARCI DALKAVUKLAR GÜRUHUNU YOK EDELİM!” Kampanyasını başlattım. ETKİNLİĞE ve EYLEME geçirmek için sizlerin yardımlarınıza ihtiyacım var.Hemen şimdi 30 saniyenizi ayırarak bu ilişimi imzalar mısınız LÜTFEN? Buyurn, İşte Linki:

    https://www.change.org/p/özel-çikarcilar-dişindaki-74-milyon-halk-insani-çikarci-dalkavuklari-yok-edelim

    ÖZEL ÇIKARCILAR DIŞINDAKİ 74 MİLYON HALK İNSANIMIZI: ÇIKARCI DALKAVUKLARI YOK ETMEYE ÇAĞIRIYORUM!

    Mustafa Aksungur

    Mustafa Aslan AKSUNGUR Eğitimci-Araştırmacı-Yazar

    Memurevleri Mah.Tonguç Cad.205Sok. No: 2/44

    ANTALYA

    0 535 445 55 11 [email protected]

    73
    DİNDİRİN BU KANI: III.
    ÇIKAR DALKAVUKLUKLARINI YOK EDELİM

    Oturdukları “MAKAM KOLTUKLARININ” verdiği yetkileri kötüye kullanan; ÇIKAR SAĞLAMAK icin Milletin başında boza pişiren Milletvekilleri… Bakanlar… Başbakanlart… Cumhurbaşknları ve yetkilimakam sahipleri! Sizleredir sözüm:
    Verdiğiniz keyfi kararlarınızdan ve yasadışı emirlerinizden ötürü, tüyü bitmedik yetim-yetameden tutun da, tüm 77 milyonTürk Halkına karşı iliklerinize dek günahlı, iliklerinize dek sorumlusunuz…
    Şunun şurasında, en uzun yaşayan insan, 60, 70 yıl, haydi bilemedin, 100 yıl yaşıyor. Eee, düşünüverelim biyol, değer mi şu YÜZ YILLIK bir çıkar saltanatı için kıyamete kadar o ateşli CEHENNEM BALÇIĞININ batağınıp kıvranmaya..?

    Valiler, Kaymakamlar, Yargıçlar, Savcılar, Kumandanlar, Amirler, Memurlar ve digerleri..!
    Amirlerinin emirlerine uyarak ya da rüşvet alarak yasadışı işler yapan tüm yetki sahipleri, sizler de en AZ sizleri atayan makam sahipleri kadar kanlı, kirli bir GÜNAH BALÇIĞININ Çıkmazına gömülür, GÜNAH ÇAMURUNDA debelenir durursunuz… Unutmayın ki: “Yerin üstü varsa, altı da vardır!” Demiş Atalarımız. Yasadışı emirlerde amir, memur, üst alt diye bir özür tanınmaz.
    Bu dekicik anımsatmalardan sonar, gelelim şimdi de 2016 Türkiye’sinin barış içindeyken verdiği savaş telafetine:
    88 YAŞINDAYIM. Bir TC. Vatandaşıyım. İnanın içtenliğime, Televzyon açmaya, Haber dinlemeye, Gazette okmaya korkar oldum. Gün geçmiyor ki Iki, üç, beş Mehmetçiğimizi şehit vermemiş olalım. Kurtuluş Savaşı şehitlerimizi geçti nerdeyse teröre verdiğimiz kurbanlarımızın sayıları…
    Ateş düştüğü yeri yakar. O şehit analarının, o şehit babalarının, o şehit bacılarının, o şehit yakınlarının yüreklerini yakmaya şu bizim DEVLET SORUMLARIMIZIN ne hakları var Allah aşkna..?
    Böylesi kanlı ölüm acılarını yaşayan Halk İnsanları:
    “-İlâhi senin de başına gelsin de, en kıymetlilerinin canında bul..!” Diye SORUMLULARA ilenir dururlar…
    Bizim gani gönüllü yüce HALKIMIZ bunu bile gönül indirmiyor.
    Anlayın artık..! Dindirin bu kanı..! m.a.a.

    “-ÇIKARCI DALKAVUKLAR GÜRUHUNU YOK EDELİM!” Kampanyasını başlattım. ETKİNLİĞE ve EYLEME geçirmek için sizlerin yardımlarınıza ihtiyacım var.Hemen şimdi 30 saniyenizi ayırarak bu ilişimi imzalar mısınız LÜTFEN? Buyurn, İşte Linki:

    https://www.change.org/p/özel-çikarcilar-dişindaki-74-milyon-halk-insani-çikarci-dalkavuklari-yok-edelim

    ÖZEL ÇIKARCILAR DIŞINDAKİ 74 MİLYON HALK İNSANIMIZI: ÇIKARCI DALKAVUKLARI YOK ETMEYE ÇAĞIRIYORUM!

    Mustafa Aksungur

    74

    DİNDİRİN BU KANI! IV

    ÇIKAR DALKAVUKLUKLARINI YOK EDELİM

  2. yazılarınızı yazar girişi yaparak gönderiniz lütfen, aksi takdirde hesabınız bloklanabilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir