EHVEN-Î ŞER

14 Temmuz 2015'te Viyana'da İran ve BM Güvenlik Konseyi'nin daimi üyeleri ve Almanya arasında varılan anlaşma, 
İran'ın nükleer faaliyetlerini Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı denetçilerine açmasını, buna karşılık denetçilerin onayından sonra İran'a yönelik yaptırımlar kaldırılmasını öngörüyordu.
 
* 
Nihayet ABD ve AB, İran'a uygulanan yaptırımların kaldırıldığını duyurdu.
İran Cumhurbaşkanı H.Ruhani "Siyonistler, savaş çığırtkanları, İslam ülkeleri arasında nifak tohumları ekenler ve ABD'deki aşırıcılar dışında herkes mutlu" dedi...
 
*
İsrail Başbakanı B.Netenyahu ise uygulanan yaptırımların kaldırılmasına tepki gösterdi.
"İran, Ortadoğu'da istikrarı sarsmaya ve dünyanın farklı bölgelerinde terör eylemlerine devam ediyor. İran, herhangi bir ihlaline karşı uygun bir cevap verilmemesi durumunda nükleer silah geliştirme çalışmalarına ve bölgede istikrarı sarsan faaliyetlerine devam edebileceğini düşünecektir. O yüzden  İran nükleer silah sahibi olma gayesinden vazgeçmez"  açıklamasında bulundu.
 
*
Esasen İsrail Başbakanı B.Netenyahu, ABD'nin  Rusya ilişkilerinde soğukluk yaşadığı, İran ile nükleer görüşmelerde ilerleme sağlandığı haberlerinin geldiği, Ortadoğu'da aşırılık ideolojisi ve mezhepsel-etnik ayrılıkların yükseldiği ve  İsrail'in güvenliğinin beklemeye kaldığı bir dönemde;
ABD Başkanı Obama'nın Ortadoğu düzeninin devamından hep fayda görmesinden ve bu düzeni devam ettirmeye çabalamasından rahatsızdı...
 
*
ABD'deki Cumhuriyetçi Parti ile kurduğu siyasal müttefiklikle Başkan Obama yönetimine karşı bir koalisyon oluşturmaya çalıştı.
İsrail sağı ve ABD sağı arasındaki siyasal yakınlaşmada ortak hedef Obama'nın Ortadoğu politikalarıydı.
Zaten Başkan B.Obama'nın görev süresinin 2017'de sona erecek olması, Ortadoğu'da terörle mücadele stratejisini ve barış için atılacak adımların hangi seyirde götürüleceği konusunda endişe yaratıyordu...
 
*
Ne ki, ABD Cumhuriyetçileri de sorunu çözemedi.
Netenyahu, ABD'nin bir zaman önce oyunun kurallarını belirlediğini ama bugün kurduğu transatlantik ittifakla birlikte sanıldığı kadar güçlü olmadığını, hele ki  terörle mücadeleye ilişkin bir stratejisinin bulunmadığını ve inişe geçtiğine inandı.
Nitekim bugün İsrail, hem de "Suriye'nin kesinlikle birleşik, lâik ve bağımsız" kalması kaydıyla  Rusya'nın, doğrudan Suriye ve Irak hükümetleri, İran ve Hizbullah örgütü ile koordineli olarak radikal terör örgütleriyle mücadeleye katılmasından ve kendisine komşu olmasından ciddi rahatsızdır.
 
*
Ama bir noktanın da altı çizilmelidir.
İsrail ve Rusya farklı çıkar alanlarındaki faaliyetleriyle gündemlerinin kopuk durmasına rağmen çıkarları sürekli karşıt değildir.
İkisinin de özen gösterdiği yerleri teşhis etmek kolay ancak bunları birbirine bağlayacak yolları teşhis etmek zordur.
Mesela, Rusya'nın bakış açısından Suriye bir yan unsur değil Rus stratejisinin önemli bir parçasıdır. 
İsrail ise B.Esad yönetimindeki Suriye'yi hem öngörülebilir, hem de Suriye'nin Sunni değil bir Şii kolu olan Alevi/Nusayri olmasını radikal İslamcı bir çoğunluk rejimine göre ehven-i şer saymaktadır.
 
*
Ooo, Ehven-î şer deyince;
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani'nin, İŞİD terör örgütü ile mücadele, bağımsızlık için referandum ve güvenlik kriziyle ilgili düşüncelerine kulak vermek gerekiyor.
 
*
Mesut Barzani, " Mezhep çatışması ihtimali çok tehlikeli bir durumu işaret ediyor. Halklar arasında barışın güçlü olması için ırk ve mezhep çatışması ile intikam duygularından uzak durulması lazım. Eğer söz konusu çatışmalar üzerinde ısrar ederlerse, bölgedeki IŞİD terörü bitse dahi ondan daha tehlikeli başka bir oluşum meydana gelebilir" diyor...
Devamında " Kürdistan halkının iradesinin yürürlüğe koyacak referandum ise müsait, barışçıl ve şiddetten uzak bir zamanda meydana gelecektir" değerlendirmesinde bulunuyor.
Bu noktada Barzani'nin, "bölgedeki IŞİD terörü bitse dahi ondan daha tehlikeli başka bir oluşum meydana gelebilir" ifadesinin altı çizilmelidir.
 
*
Rusya'nın müdahalesi, ABD'nin bölgede yıllardır sürdürdüğü jeopolitik yapıyı bozmuştur.
ABD'nin bölgesel sisteminin askerî, sınaî ve malî merkezi rolünde stratejik ve daimî müttefiki olan İsrail,
İran'ın Şii hilaliyle yayılma olasılığı ise bir diğer müttefiki Suudi Arabistan'ı derinden etkilemiştir.
 
*
İki ülkenin Ortadoğu güç dengesindeki konumları zayıflarken, 
Rusya'nın İŞİD örgütüyle savaşımı uluslararası toplumdan destek almakta, ABD bu toplamdan ciddi rahatsızlık duymaktadır.
Bu sırada Rusya'nın, Suriye'de ABD koalisyonu tarafından desteklenen iç savaşın üçüncü taraflarını bertaraf etmeye yöneldiği ve uluslararası toplumu  B.Esad ile İŞİD arasında ehven-î şer olanı seçmeye yönelik bir strateji yürüttüğü iddia ediliyor.  *
Peki ama, ABD'nin yürüttüğü stratejiye ne demelidir?
İsrail'in yakın gelecekte HAMAS'la, ardından İran'la doğrudan bir savaş yaşayabileceği yönünde yeni bir stratejisine alttan alta destek veriyor.
Amaç, Sünni Arap ülkelerinin İsrail'i bir Yahudi devleti  olarak tanıması karşılığında Filistinlilerle kapsamlı bir barış anlaşması yapılabilmesidir.
Bu perspektifde İsrail'in kumandasında ve Arap Ligi himayesinde NATO uzantısı Ortak "Arap Savunma Ordusu",
Ardından İran'ın Şii hilaliyle yayılma olasılığına karşı Suudi Arabistan merkezli ve nüfusunun çoğunluğu Sünni Müslüman olan ülkeler arasında,
savunma paktı benzeri bir koalisyon kurulmuş bulunuyor...
 
*
Geriye bolca belgelendiği üzere bizzat ABD istihbaratının, İsrail, İngiltere, Suudi Arabistan, Katar, Ürdün ve Türkiye'nin eseri olan,
Doğu Akdeniz'e meşru olmayan yollardan giren İŞİD, El Nusra gibi çok sayıda radikal terör örgütünün üzerinden yürüttüğü faaliyetlerin karşılığında,
Suriye'yi Nasturiler,Dürziler,Kürtler ve Sünni Araplar arasında 4 parçaya,
Irak'ı Şiiler,Sünni Araplar ve Kürtler arasında 3 parçaya bölünmesine karşı çıkan,
Rusya'nın Suriye'de siyasi,ekonomik ve askeri çözümsüzlüğe gömülmesi kalıyor. 
 
*
Bu taktirde Suriye ve Irak'ın mezheplere, etnik kimliklere bölünmesi görevini başarmış olan IŞİD terör örgütü kendini lağvedecek,
Yerine ABD'yi rahatlatacak ve İsrail'e güvenlik sağlayacak bölünmüş bir Ortadoğu kurulacaktır...
 
*
Bu yüzden M.Barzani "referandum ardından Bağımsız Kürdistan"ı, 
Bizimkisi ise içinden yeni Osmanlı tipinde "Başkan ve Halife", dışından Türkiye tipinde " Başkan" olmak istediğini hönkürüyor... 18.1.2015 - referandum
14 Temmuz 2015’te Viyana’da İran ve BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri ve Almanya arasında varılan anlaşma, 
İran’ın nükleer faaliyetlerini Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı denetçilerine açmasını, buna karşılık denetçilerin onayından sonra İran’a yönelik yaptırımlar kaldırılmasını öngörüyordu.
 
Nihayet ABD ve AB, İran’a uygulanan yaptırımların kaldırıldığını duyurdu.
İran Cumhurbaşkanı H.Ruhani “Siyonistler, savaş çığırtkanları, İslam ülkeleri arasında nifak tohumları ekenler ve ABD’deki aşırıcılar dışında herkes mutlu” dedi…
 
*
İsrail Başbakanı B.Netenyahu ise uygulanan yaptırımların kaldırılmasına tepki gösterdi.
“İran, Ortadoğu’da istikrarı sarsmaya ve dünyanın farklı bölgelerinde terör eylemlerine devam ediyor. İran, herhangi bir ihlaline karşı uygun bir cevap verilmemesi durumunda nükleer silah geliştirme çalışmalarına ve bölgede istikrarı sarsan faaliyetlerine devam edebileceğini düşünecektir. O yüzden  İran nükleer silah sahibi olma gayesinden vazgeçmez”  açıklamasında bulundu.
 
*
Esasen İsrail Başbakanı B.Netenyahu, ABD’nin  Rusya ilişkilerinde soğukluk yaşadığı, İran ile nükleer görüşmelerde ilerleme sağlandığı haberlerinin geldiği, Ortadoğu’da aşırılık ideolojisi ve mezhepsel-etnik ayrılıkların yükseldiği ve  İsrail’in güvenliğinin beklemeye kaldığı bir dönemde;
ABD Başkanı Obama’nın Ortadoğu düzeninin devamından hep fayda görmesinden ve bu düzeni devam ettirmeye çabalamasından rahatsızdı…
 
*
ABD’deki Cumhuriyetçi Parti ile kurduğu siyasal müttefiklikle Başkan Obama yönetimine karşı bir koalisyon oluşturmaya çalıştı.
İsrail sağı ve ABD sağı arasındaki siyasal yakınlaşmada ortak hedef Obama’nın Ortadoğu politikalarıydı.
Zaten Başkan B.Obama’nın görev süresinin 2017’de sona erecek olması, Ortadoğu’da terörle mücadele stratejisini ve barış için atılacak adımların hangi seyirde götürüleceği konusunda endişe yaratıyordu…
 
*
Ne ki, ABD Cumhuriyetçileri de sorunu çözemedi.
Netenyahu, ABD’nin bir zaman önce oyunun kurallarını belirlediğini ama bugün kurduğu transatlantik ittifakla birlikte sanıldığı kadar güçlü olmadığını, hele ki  terörle mücadeleye ilişkin bir stratejisinin bulunmadığını ve inişe geçtiğine inandı.
Nitekim bugün İsrail, hem de “Suriye’nin kesinlikle birleşik, lâik ve bağımsız” kalması kaydıyla  Rusya’nın, doğrudan Suriye ve Irak hükümetleri, İran ve Hizbullah örgütü ile koordineli olarak radikal terör örgütleriyle mücadeleye katılmasından ve kendisine komşu olmasından ciddi rahatsızdır.
 
*
Ama bir noktanın da altı çizilmelidir.
İsrail ve Rusya farklı çıkar alanlarındaki faaliyetleriyle gündemlerinin kopuk durmasına rağmen çıkarları sürekli karşıt değildir.
İkisinin de özen gösterdiği yerleri teşhis etmek kolay ancak bunları birbirine bağlayacak yolları teşhis etmek zordur.
Mesela, Rusya’nın bakış açısından Suriye bir yan unsur değil Rus stratejisinin önemli bir parçasıdır. 
İsrail ise B.Esad yönetimindeki Suriye’yi hem öngörülebilir, hem de Suriye’nin Sunni değil bir Şii kolu olan Alevi/Nusayri olmasını radikal İslamcı bir çoğunluk rejimine göre ehven-i şer saymaktadır.
 
*
Ooo, Ehven-î şer deyince;
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’nin, İŞİD terör örgütü ile mücadele, bağımsızlık için referandum ve güvenlik kriziyle ilgili düşüncelerine kulak vermek gerekiyor.
 
*
Mesut Barzani, ” Mezhep çatışması ihtimali çok tehlikeli bir durumu işaret ediyor. Halklar arasında barışın güçlü olması için ırk ve mezhep çatışması ile intikam duygularından uzak durulması lazım. Eğer söz konusu çatışmalar üzerinde ısrar ederlerse, bölgedeki IŞİD terörü bitse dahi ondan daha tehlikeli başka bir oluşum meydana gelebilir” diyor…
Devamında ” Kürdistan halkının iradesinin yürürlüğe koyacak referandum ise müsait, barışçıl ve şiddetten uzak bir zamanda meydana gelecektir” değerlendirmesinde bulunuyor.
Bu noktada Barzani’nin, “bölgedeki IŞİD terörü bitse dahi ondan daha tehlikeli başka bir oluşum meydana gelebilir” ifadesinin altı çizilmelidir.
 
*
Rusya’nın müdahalesi, ABD’nin bölgede yıllardır sürdürdüğü jeopolitik yapıyı bozmuştur.
ABD’nin bölgesel sisteminin askerî, sınaî ve malî merkezi rolünde stratejik ve daimî müttefiki olan İsrail,
İran’ın Şii hilaliyle yayılma olasılığı ise bir diğer müttefiki Suudi Arabistan’ı derinden etkilemiştir.
 
*
İki ülkenin Ortadoğu güç dengesindeki konumları zayıflarken, 
Rusya’nın İŞİD örgütüyle savaşımı uluslararası toplumdan destek almakta, ABD bu toplamdan ciddi rahatsızlık duymaktadır.
Bu sırada Rusya’nın, Suriye’de ABD koalisyonu tarafından desteklenen iç savaşın üçüncü taraflarını bertaraf etmeye yöneldiği ve uluslararası toplumu  B.Esad ile İŞİD arasında ehven-î şer olanı seçmeye yönelik bir strateji yürüttüğü iddia ediliyor. 
*
Peki ama, ABD’nin yürüttüğü stratejiye ne demelidir?
İsrail’in yakın gelecekte HAMAS’la, ardından İran’la doğrudan bir savaş yaşayabileceği yönünde yeni bir stratejisine alttan alta destek veriyor.
Amaç, Sünni Arap ülkelerinin İsrail’i bir Yahudi devleti  olarak tanıması karşılığında Filistinlilerle kapsamlı bir barış anlaşması yapılabilmesidir.
Bu perspektifde İsrail’in kumandasında ve Arap Ligi himayesinde NATO uzantısı Ortak “Arap Savunma Ordusu”,
Ardından İran’ın Şii hilaliyle yayılma olasılığına karşı Suudi Arabistan merkezli ve nüfusunun çoğunluğu Sünni Müslüman olan ülkeler arasında,
savunma paktı benzeri bir koalisyon kurulmuş bulunuyor…
 
*
Geriye bolca belgelendiği üzere bizzat ABD istihbaratının, İsrail, İngiltere, Suudi Arabistan, Katar, Ürdün ve Türkiye’nin eseri olan,
Doğu Akdeniz’e meşru olmayan yollardan giren İŞİD, El Nusra gibi çok sayıda radikal terör örgütünün üzerinden yürüttüğü faaliyetlerin karşılığında,
Suriye’yi Nasturiler,Dürziler,Kürtler ve Sünni Araplar arasında 4 parçaya,
Irak’ı Şiiler,Sünni Araplar ve Kürtler arasında 3 parçaya bölünmesine karşı çıkan,
Rusya’nın Suriye’de siyasi,ekonomik ve askeri çözümsüzlüğe gömülmesi kalıyor. 
 
*
Bu taktirde Suriye ve Irak’ın mezheplere, etnik kimliklere bölünmesi görevini başarmış olan IŞİD terör örgütü kendini lağvedecek,
Yerine ABD’yi rahatlatacak ve İsrail’e güvenlik sağlayacak bölünmüş bir Ortadoğu kurulacaktır…
 
*
Bu yüzden M.Barzani “referandum ardından Bağımsız Kürdistan”ı, 
Bizimkisi ise içinden yeni Osmanlı tipinde “Başkan ve Halife”, dışından Türkiye tipinde ” Başkan” olmak istediğini hönkürüyor…
18.1.2015

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir