YOKSAN DAHA İYİ OLUR

Rusya ve ABD'nin, IŞİD'le mücadeleye ilişkin  "Çift Yönlü Yaklaşım Stratejisi"nde söz kestikleri anlaşılıyor. 
Stratejinin sahibi Rusya Dışişleri Bakanı S.Lavrov," Çift yönlü yaklaşım hem bir koalisyon oluşturulması, hem de bu koalisyonu destekleyecek siyasi sürecin canlandırılmasıdır.
Bu girişim, bütün savaşan güçlerin ortak tehdit üzerinde anlaştığı bir koalisyonun kurulması, ardından ülkelerinde nasıl yaşamak istediklerini müzakere etmeleri anlamına geliyor" diyor...
 
*
Nükleer anlaşma ile elini güçlendiren İran İslam Cumhuriyeti de IŞİD terör örgütünün bölgede artan etkisi ile yürütülen mücadelede aktif olarak yer almaya, bölge ve dünya dengeleri açısından oyun değiştirici etkilerini kullanmaya başlamıştır.
 
*
Bir çok bölge ülkesi yeniden Şam'la ilişki kuruyor, Suudi Arabistan'ın Suriye ile kurduğu temas dikkat çekiyor.
 
*
Dün Moskova'da, İran Dışişleri Bakanı M.Cevad Zarifi ile Rusya Dışişleri Bakanı S.Lavrov'un yaptıkları ortak açıklamada,
"Suriye krizinin siyasi yoldan çözümü için Devlet Başkanı Beşar Esad'ın istifa etmesinin önşart olarak ileri sürülmesi kabul edilemez" deniyor.
 
*
Türkiye ise halâ Suriye Devlet Başkanı B.Esad'ın,
"Şahsi çıkarları için ülkesinin tümünü feda eder. Çok şey satın alıp satarak Filistin davasını sözde destekleyerek, Arap ve İslam arenasında kendilerine yer bulmaya çalıştı.
Efendilerinin kendilerine biçtikleri rolü aşıp, kendilerine izin verilenin çok ötesine gitti.
Bu rolden geri adım atması gerekiyordu ama Suriye'nin rolünde ısrar etmesi sıkıntı yaratmıştır.
Bu nedenle Suriye davası, o'nun için siyasi açıdan sıkıntı yaratan ölüm- kalım meselesi haline gelmiştir" ithamında bulunduğu Recep Tayyip Erdoğan'ın,"Suriye'de Şerlerin Kaynağı Eset'dir" ısrarı noktasında bulunuyor. 
 
*
Halbuki, ABD nükleer anlaşmanın ardından, İran ile cepheleşmeyi istemiyor.
"Çift Yönlü Yaklaşım Stratejisi" çerçevesinde,
Orta Doğu'daki gücü Suudi Arabistan ve İran arasında dağıtabilmek için İran'ın nüfuz ettiği alanlarda karşısında Sünni Arapların oluşturduğu bir savunma örgütünü bulacağı,
Suudi Arabistan'ın, bağımsız Kürdistan ve Suriye ile Irak toprakları üzerinde Sünni Araplar için bir koridor oluşturma çabasının yoğunlaşmakta olduğu bir süreçten geçiliyor.
 
*
Bu sırada Türkiye hükümeti de İŞİD'le mücadele koalisyonuna aktif olarak katılma kararı almış ve İncirlik başta olmak üzere diğer üslerini de koalisyonun kullanıma açmıştır.
Üstelik Recep Tayyip Erdoğan'ın "Suriye'de Şerlerin Kaynağı Eset'dir" ısrarı üzerinden,
Türkiye, Suriye'deki vekalet savaşının başından itibaren en fazla talep ettiği  sınır hattında güvenli bölge oluşumunu,
Mare-Cerablus arasında 90 kilometre boyunca ve bazı bölümlerde Suriye içine 50 kilometre kadar derinlik oluşturulması kaydıyla sağlamıştır.
 
*
AKP Hükümetinin IŞİD ile ilişkilerini iyi bilen bölge ülkeleri ise şimdi Türkiye'nin İŞİD' le mücadeleye dahlini güvenilir bulmuyor.
Bölge ülkeleri Türkiye hükümetinin,
1- Kürt militanlarının bölge içine girmesine olanak sağlamayacağı yönünde ABD ile bir mutabakat oluşturduğunu,
2- İŞİD yerine,şimdi Türkiye'nin gözdesi haline gelen Ahrar'uş Şam cihat örgütünün  YPG'ye karşı savaş ilan edeceğini,
3- Türkiye'nin Halep ile irtibatını kesecek gelişmeleri engellemek için gereken tedbirler alma fırsatını yakaladığını,
4- Böylece Osmanlıcı vizyonun yeniden canlanarak, "bölgeyi kazanan petrolü de kazanır" düşüncesiyle Suriye Kuzey'inin Misak'ı Milli topraklarında kalması hevesini sürüklemekte olduğu düşünüyor.
 
*
ABD ise Türkiye ile Suriye'nin kuzeyinde yaptığı şeyin IŞİD'in bölgeden çıkarılması konusundaki  işbirliğinin güçlendirilmesi olduğunu söylüyor.
Yoksa kendine bir kara gücü gibi hizmet eden IŞİD'in külfetini Türkiye'den çıkarmaya mı hazırlanıyor?
Aslında İncirlik ve diğer üslerin kullanımını almasının karşılığında Erdoğan'ın  "Eset" ısrarını önemsemez görünüyor...
Bölgedeki en önemli müttefiklerinden PYD ve PKK'nın da hırpalanmasına ses etmiyor... 
 
*
İlgili ülkeler Suriye'de güvenli bölge oluşturmanın Suriye toprak bütünlüğünün ihlali ve bedelinin ise ağır olacağına dikkat çekiyor.
Rağmen IŞİD'e karşı koalisyona katıldığını açıklayan Türkiye hükümetinin desteklediği El Kaide'nin Suriye kolu Nusra Cephesi, Azez-Cerablus hattında IŞİD'le savaşmak için Halep hattına giren cihatçı Türkmen birliklerine mevzilerini boşaltarak teslim ediyor... 
Ya da IŞiD'le savaşacaklarını ilan ederek yine aynı bölgeden Suriye'ye giren ve Türkiye'nin desteklediği çetelerin ilk hedefi ise Suriye Ordusu oluyor...
Yetmezmiş gibi Türkiye,  ABD'nin Ahrar'uş Şam örgütünü koalisyona kabul etmesine çalışıyor.
 
*
Halbuki "Çift Yönlü Yaklaşım Stratejisi" bölgede bütün savaşan güçlerin ortak tehdit üzerinde anlaştığı bir koalisyonun kurulmasını, ardından ülkelerinde nasıl yaşamak istediklerini müzakere etmelerini öngörüyor.
O halde Türkiye hükümetinin "Suriye'de Şerlerin Kaynağı Eset'dir" direncinin kırılması gerekiyor.
 
*
Bu noktada Almanya, Türkiye'nin Suriye konusunda ve IŞİD örgütü ile mücadelede kendisi ve ABD gibi düşünmediğini gerekçe gösteriyor.
Kahramanmaraş'ta konuşlu Patriot savunma sistemleri ile burada görevli askerini çekme kararı alıyor...
ABD'de Patriot bataryalarının kritik modernizasyon güncellemelerine olan ihtiyacını öne sürerek geri çekiyor. 
 
*
Belli ki, "Çift Yönlü Yaklaşım Stratejisi" çerçevesinde Orta Doğu'da  taraflar arasında  balistik füze riskleri ve tehditleri bertaraf edilmiştir.
Rusya,sanki bir denge halinin oluşmasını teminen Suriye'ye ana görevi yüksek irtifada keşif ve saldırı önleme olan 6 adet MİG-31 tipi savaş uçağını teslim ediyor.
Bu suretle son dönemde Suriye ordusuna verdiği, "BUK" uçaksavar füze bataryalarını takviye ediyor.
Bir Rus yetkili, Türk F-16 uçaklarını Suriye semalarında görüldüğü anda bu sistem tarafından havalı tüfek standındaki ördekler gibi vuracağını öne sürüyor ki;
Bu Türkiye ile Suriye'nin arasında geri dönüşü olmayan savaşın sınırında olunduğu anlamına geliyor. 
 
*
Bütün bunlar yetmezmiş gibi adam "Yahu,kefen giymiş" edasında Türkiye'yi erken seçime de götürüyor!
 
*
Mevlana," Yüzde Israr Etme/ Doksan da Olur/ İnsan Dediğin Noksan Olur/ Sakın Büyüklenme/ Elde Neler Var/ Bir Ben Varım Deme/ Yoksan da Olur"diyor.
 
18.8.2015 - 7593
Rusya ve ABD’nin, IŞİD’le mücadeleye ilişkin  “Çift Yönlü Yaklaşım Stratejisi”nde söz kestikleri anlaşılıyor. 
Stratejinin sahibi Rusya Dışişleri Bakanı S.Lavrov,” Çift yönlü yaklaşım hem bir koalisyon oluşturulması, hem de bu koalisyonu destekleyecek siyasi sürecin canlandırılmasıdır.
Bu girişim, bütün savaşan güçlerin ortak tehdit üzerinde anlaştığı bir koalisyonun kurulması, ardından ülkelerinde nasıl yaşamak istediklerini müzakere etmeleri anlamına geliyor” diyor…
 
*
Nükleer anlaşma ile elini güçlendiren İran İslam Cumhuriyeti de IŞİD terör örgütünün bölgede artan etkisi ile yürütülen mücadelede aktif olarak yer almaya, bölge ve dünya dengeleri açısından oyun değiştirici etkilerini kullanmaya başlamıştır.
 
*
Bir çok bölge ülkesi yeniden Şam’la ilişki kuruyor, Suudi Arabistan’ın Suriye ile kurduğu temas dikkat çekiyor.
 
*
Dün Moskova’da, İran Dışişleri Bakanı M.Cevad Zarifi ile Rusya Dışişleri Bakanı S.Lavrov’un yaptıkları ortak açıklamada,
“Suriye krizinin siyasi yoldan çözümü için Devlet Başkanı Beşar Esad’ın istifa etmesinin önşart olarak ileri sürülmesi kabul edilemez” deniyor.
 
*
Türkiye ise halâ Suriye Devlet Başkanı B.Esad’ın,
“Şahsi çıkarları için ülkesinin tümünü feda eder. Çok şey satın alıp satarak Filistin davasını sözde destekleyerek, Arap ve İslam arenasında kendilerine yer bulmaya çalıştı.
Efendilerinin kendilerine biçtikleri rolü aşıp, kendilerine izin verilenin çok ötesine gitti.
Bu rolden geri adım atması gerekiyordu ama Suriye’nin rolünde ısrar etmesi sıkıntı yaratmıştır.
Bu nedenle Suriye davası, o’nun için siyasi açıdan sıkıntı yaratan ölüm- kalım meselesi haline gelmiştir” ithamında bulunduğu Recep Tayyip Erdoğan’ın,”Suriye’de Şerlerin Kaynağı Eset’dir” ısrarı noktasında bulunuyor. 
 
*
Halbuki, ABD nükleer anlaşmanın ardından, İran ile cepheleşmeyi istemiyor.
“Çift Yönlü Yaklaşım Stratejisi” çerçevesinde,
Orta Doğu’daki gücü Suudi Arabistan ve İran arasında dağıtabilmek için İran’ın nüfuz ettiği alanlarda karşısında Sünni Arapların oluşturduğu bir savunma örgütünü bulacağı,
Suudi Arabistan’ın, bağımsız Kürdistan ve Suriye ile Irak toprakları üzerinde Sünni Araplar için bir koridor oluşturma çabasının yoğunlaşmakta olduğu bir süreçten geçiliyor.
 
*
Bu sırada Türkiye hükümeti de İŞİD’le mücadele koalisyonuna aktif olarak katılma kararı almış ve İncirlik başta olmak üzere diğer üslerini de koalisyonun kullanıma açmıştır.
Üstelik Recep Tayyip Erdoğan’ın “Suriye’de Şerlerin Kaynağı Eset’dir” ısrarı üzerinden,
Türkiye, Suriye’deki vekalet savaşının başından itibaren en fazla talep ettiği  sınır hattında güvenli bölge oluşumunu,
Mare-Cerablus arasında 90 kilometre boyunca ve bazı bölümlerde Suriye içine 50 kilometre kadar derinlik oluşturulması kaydıyla sağlamıştır.
 
*
AKP Hükümetinin IŞİD ile ilişkilerini iyi bilen bölge ülkeleri ise şimdi Türkiye’nin İŞİD’ le mücadeleye dahlini güvenilir bulmuyor.
Bölge ülkeleri Türkiye hükümetinin,
1- Kürt militanlarının bölge içine girmesine olanak sağlamayacağı yönünde ABD ile bir mutabakat oluşturduğunu,
2- İŞİD yerine,şimdi Türkiye’nin gözdesi haline gelen Ahrar’uş Şam cihat örgütünün  YPG’ye karşı savaş ilan edeceğini,
3- Türkiye’nin Halep ile irtibatını kesecek gelişmeleri engellemek için gereken tedbirler alma fırsatını yakaladığını,
4- Böylece Osmanlıcı vizyonun yeniden canlanarak, “bölgeyi kazanan petrolü de kazanır” düşüncesiyle Suriye Kuzey’inin Misak’ı Milli topraklarında kalması hevesini sürüklemekte olduğu düşünüyor.
 
*
ABD ise Türkiye ile Suriye’nin kuzeyinde yaptığı şeyin IŞİD’in bölgeden çıkarılması konusundaki  işbirliğinin güçlendirilmesi olduğunu söylüyor.
Yoksa kendine bir kara gücü gibi hizmet eden IŞİD’in külfetini Türkiye’den çıkarmaya mı hazırlanıyor?
Aslında İncirlik ve diğer üslerin kullanımını almasının karşılığında Erdoğan’ın  “Eset” ısrarını önemsemez görünüyor…
Bölgedeki en önemli müttefiklerinden PYD ve PKK’nın da hırpalanmasına ses etmiyor… 
 
*
İlgili ülkeler Suriye’de güvenli bölge oluşturmanın Suriye toprak bütünlüğünün ihlali ve bedelinin ise ağır olacağına dikkat çekiyor.
Rağmen IŞİD’e karşı koalisyona katıldığını açıklayan Türkiye hükümetinin desteklediği El Kaide’nin Suriye kolu Nusra Cephesi, Azez-Cerablus hattında IŞİD’le savaşmak için Halep hattına giren cihatçı Türkmen birliklerine mevzilerini boşaltarak teslim ediyor… 
Ya da IŞiD’le savaşacaklarını ilan ederek yine aynı bölgeden Suriye’ye giren ve Türkiye’nin desteklediği çetelerin ilk hedefi ise Suriye Ordusu oluyor…
Yetmezmiş gibi Türkiye,  ABD’nin Ahrar’uş Şam örgütünü koalisyona kabul etmesine çalışıyor.
 
*
Halbuki “Çift Yönlü Yaklaşım Stratejisi” bölgede bütün savaşan güçlerin ortak tehdit üzerinde anlaştığı bir koalisyonun kurulmasını, ardından ülkelerinde nasıl yaşamak istediklerini müzakere etmelerini öngörüyor.
O halde Türkiye hükümetinin “Suriye’de Şerlerin Kaynağı Eset’dir” direncinin kırılması gerekiyor.
 
*
Bu noktada Almanya, Türkiye’nin Suriye konusunda ve IŞİD örgütü ile mücadelede kendisi ve ABD gibi düşünmediğini gerekçe gösteriyor.
Kahramanmaraş’ta konuşlu Patriot savunma sistemleri ile burada görevli askerini çekme kararı alıyor…
ABD’de Patriot bataryalarının kritik modernizasyon güncellemelerine olan ihtiyacını öne sürerek geri çekiyor. 
 
*
Belli ki, “Çift Yönlü Yaklaşım Stratejisi” çerçevesinde Orta Doğu’da  taraflar arasında  balistik füze riskleri ve tehditleri bertaraf edilmiştir.
Rusya,sanki bir denge halinin oluşmasını teminen Suriye’ye ana görevi yüksek irtifada keşif ve saldırı önleme olan 6 adet MİG-31 tipi savaş uçağını teslim ediyor.
Bu suretle son dönemde Suriye ordusuna verdiği, “BUK” uçaksavar füze bataryalarını takviye ediyor.
Bir Rus yetkili, Türk F-16 uçaklarını Suriye semalarında görüldüğü anda bu sistem tarafından havalı tüfek standındaki ördekler gibi vuracağını öne sürüyor ki;
Bu Türkiye ile Suriye’nin arasında geri dönüşü olmayan savaşın sınırında olunduğu anlamına geliyor. 
 
*
Bütün bunlar yetmezmiş gibi adam “Yahu,kefen giymiş” edasında Türkiye’yi erken seçime de götürüyor!
 
*
Mevlana,” Yüzde Israr Etme/ Doksan da Olur/ İnsan Dediğin Noksan Olur/ Sakın Büyüklenme/ Elde Neler Var/ Bir Ben Varım Deme/ Yoksan da Olur”diyor.
 
18.8.2015

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir