Çok Geç Olmadan, CHP’ye Sahip Çıkalım…

Y-CHP Genel Başkanı Kemal Bey’e göre: “YPG terör örgütü değilmiş, vatanını kurtarmak için mücadele ediyormuş…” O zaman bir bakalım şu YPG neyin nesi? Kimin fesi? - kilicdaroglu partisinin grup toplantisinda konustu 111777 5

548137_10151134161784691_1877992985_n (2)

 

Y-CHP Genel Başkanı Kemal Bey’e göre: “YPG terör örgütü değilmiş, vatanını kurtarmak için mücadele ediyormuş…” O zaman bir bakalım şu YPG neyin nesi? Kimin fesi?

PKK’nın Suriye’deki SİLAHLI koluna YPG denilir. Açılımı ise (Yekitiya – Parastina – Gel) sözcüklerinin kısaltmasıdır. Anlamı: Halk Savunma Birliği.  PYD ise YPG’nin “Siyasi” kanadıdır. Tıpkı HDP’nin PKK’nın siyasi kanadı olması gibi…

İşte Kılıçdaroğlu’nun hayranlık duyduğu örgüt bu örgüttür. Genel başkanları hayranlık duyar da gençlik kolları başkanları hayranlık duymaz mı? Onlar da şimdi tutturdular, “Biz de Kobani’ye gideceğiz, oyuncak dağıtacağız… Yarım kalan işi tamamlayacağız…” Sanki çekilen acılar yetmemiş gibi… Sanki Türkiye’nin başka sorunu kalmamış gibi, sanki Kobani’de yani Ayn El Arab’da açlıktan, savaştan, yıkımdan kırılan çocukların tek derdi oyuncakmış gibi… Sanki Kobani’de çocuk kalmış gibi…

Yani işin özeti, Y-CHP’de ne ararsan var… Derde devadan gayrı… Bölücü, dinci, mandacı, 2. Cumhuriyetçi, liboş, CIA ajanı… Mübarek, sanki parti değil, “Aşure çorbası…”

Ama Atatürkçü, milliyetçi, Cumhuriyetçi, laik bulmak zor…

Y-CHP’nin bir hedefi, bir amacı, bir programı da yok… Hepsinden önemlisi bir İdeolojisi yok… Rüzgâr nereden eserse o yana yatıyor… Neye, kime hizmet ettiğini anlamak mümkün değil… Her kafadan bir ses çıkıyor…

Genellikle herkes bir AKP – CHP koalisyonundan yana… Kılıçdaroğlu, “Erdoğan ile sorunumuz yok…” demiş. Hangi gün oldu ki…

Kimse AKP, RTE ve ABD ile zıtlaşmak istemiyor.  Kimse egemen güçlerle dalaşmak istemiyor…

Bu nedenle, hesap sorma, yolsuzlukları araştırma, cumhuriyete, devrimlere ve Çankaya’ya sahip çıkma çok da önemli sorunlar değil Y-CHP’liler için… 1930’ların CHP’sini, Atatürk’ü, Cumhuriyet yönetimini eleştirmek onlara daha çekici geliyor…

Bir konuşmasında Kılıçdaroğlu, bir gazeteciye şöyle demişti: “AKP iktidarına karşı mücadele ederken ben bazen kendimi 1940’lar CHP iktidarına karşı mücadele ediyormuş gibi sayıyorum.” (AKP, 1940’lar CHP’sinin tırnağı bile olamaz…)

İşte bu nedenle Atatürk’ün yasalaştırdığı “Tevhid-i Tedrisat kanunu” (Öğretim Birliği), 30 Mart 2012 tarihinde Mecliste oylanırken, o,  milletvekilleri ile yurtiçi seyahatlerine çıkmıştı.

İşte bu nedenle o, parti yönetimini Atatürk, Cumhuriyet, laiklik, milliyetçilik düşmanı kişilerle doldurmuştı.

İşte bu nedenle o, “AKP’nin kozunu elinden alacağız” masalı ile türbanın ana sınıflarına dek inmesine yardımcı olmuş, tekkelerle, zaviyelerle, şeyhlerle, şıhlarla yakın diyaloga girmiş, Zekeriya Öz’lerin, Gülen’lerin avukatlığına soyunmuştu…

“Türbanla, Mürbanla Bir Yere Varılmaz 29 Ekim 2010” adlı makalemde de belirttiğim gibi, bütün bu “Gericilik kalkışmaları” ile CHP tabanını küstürmüş, durmadan oy kaybetmişti…

Zaten onun Genel Başkanlığa getirilmesi de ayrı bir hikâye…

Deniz Baykal’a yapılacak bir tertipten sonra, Kılıçdaroğlu’nun başkanlık koltuğuna oturacağı, çok önceden, Amerikan belgelerinde haber verilmişti… (Meraklısı araştırıp, gerçekleri öğrenebilir…)

Henüz belgeler ortaya çıkmamışken, başlangıçta herkes gibi biz de ona güvenmiş, destek vermiştik… Sonra ak koyun, kara koyun belli oldu, 2 -3 ay sonra eleştiri yazılarını yayınlamaya başladım… Çünkü bu “Genel Başkanlık Ataması” tam bir karşı devrim hareketiydi…

Dönüp, geçmişe şöyle bir baktığımız zaman ne kadar laiklik, cumhuriyet, Atatürk karşıtı eylem, düzenleme, uygulama yapılmışsa hepsinde de Y-CHP ve Kılıçdaroğlu’nun katkısını görürüz…

AKP ne zaman dara düşse, ne zaman sıkışsa imdadına Y-CHP yetişmiştir. Ona ne derseniz değin: İster “Ambulans”, ister “Yedek lastik”, ister “Koltuk değneği…”

İktidarla muhalefet bu günlere gelinceye dek “UYUM İÇERİSİNDE” çalıştılar… Kardeş kardeş geçindiler…  Türbanı Meclise, üniversiteye sokamadığı yerde AKP’nin imdadına Y-CHP koştu… Kuran kurslarına destek verdi… Zaten o, AKP’nin iktidarını kesintisiz bir biçimde sürdürebilmesi için programlanmıştı…

Yoksa bu kadar yolsuzluk, hırsızlık, kanunsuzluk içerisinde AKP nasıl 13 yıl hükümet edebilirdi?

Kılıçdaroğlu, Cumhuriyet tarihinde ilk kez, Meclis’e bayan milletvekillerinin türbanla girmesini sağladı. Bu olaydan duyduğu sevinci “Bugün çok mutluyum, tarih yazdık, çok önemli bir gerçeği Türkiye’nin gündeminden çıkardık” sözleriyle dile getiriyordu. Memnuniyetini anlatacak sözcük bulmakta zorlanıyordu.

Ayrıca, Şafak Pavey’i de bu konuda mecliste bir konuşma yapması için görevlendirmişti… Pavey, konuşmasında bayan polislerin de türbanla görev yapmalarını istemişti. Mecliste yaptığı bu konuşmadan dolayı, onu hem iktidar partisi, hem Kılıçdaroğlu öve öve bitirememiş, yere göğe sığdıramamıştı…

Şimdi benim bu eleştirilerim karşısında CHP’li dostlarım bana kızacaklar, “Bu eleştiriler biraz aşırıya kaçmadı mı” diye sitem edecekler… Benim onlara yanıtım gayet kısa ve net olacak: “Hayır, kaçmadı…”

“Ulus devletin miadı doldu” diyen Bekaroğlularının en üst makamda görev yaptığı bir CHP’yi, partinin amblemi olan Altı Okun 1930’larda kaldığını savunanların bulunduğu bir CHP’yi, “Türk, Türklük, Atatürk, Atatürkçülük” kavramlarını kullanmaktan kaçan, “Ben Türküm, ben Türk milletindenim” demeye korkan üyelerin ve milletvekillerinin yer aldığı bir CHP’yi eleştirmeyip de ne yapacağız? Göklere mi çıkaracağız?

Söyler misiniz Allah Aşkına, Y-CHP’nin AKP’den ne farkı kaldı?

Her ikisi de Kürdistan, özerklik, ana dilde eğitim, anayasa değişikliği, tekke, tarikat, türban, ABD, AB, NATO demiyor mu?

Her ikisi de HDP, PKK, Kobani demiyor mu? Her ikisi de açılım – saçılım, özerklik, Kürdistan demiyor mu? Her ikisi de sırtını mazlum milletlere dönüp, yüzünü emperyalist devletlere çevirmiyor mu?

Onun geçmişte Libya’da, Suriye’de, Irak’ta Batı emperyalizminin yanında nasıl yer aldığını görmedik mi?

Parti yöneticilerinin büyük bir çoğunluğu “Atatürk Milliyetçiliğini, Cumhuriyet dönemini, Atatürk devrimlerini, “Tam bağımsızlık” ilkesini, laik düzeni, yani kısaca CHP’nin geçmişini ayaklar altına almadı mı?

Bugün parti, solculuğun “S”sinden anlamayan kişilerle doldurulmuş durumda…

Hem Atatürk’ün partisinden nemalanıp, makam mevkii sahibi olacaksın, hem de partinin geçmişine, uygulamalarına, devrimci ilkelerine, antiemperyalist tarihine küfredeceksin…

Nerede bu yoğurdun bolluğu? Bu iş bu kadar basit mi?

Beğenmiyorsanız çekip gidersiniz, sizin kafa yapınıza, görüşlerinize, ideolojinize uygun bir partiye girersiniz…  

Şunu da hiç aklınızdan çıkarmayın: Eğer bugün parti tabanındaki Atatürkçüler, bu olup bitene seyirci kalıyorlarsa, sessizliğini koruyorlarsa, bu sizi asla umutlandırmasın… Bıçak kemiğe dayandığında her zor koşullarda olduğu gibi, yurtsever CHP’liler işgal ettiğiniz o makamlardan sizi söküp atmasını da çok iyi bilirler…

Çünkü Mustafa Kemal Atatürk günümüzde hâlâ dimdik ayaktadır… Tüm ilkeleri ve devrimleri ile yaşamaktadır. O, Milletin ışığıdır, çoban yıldızıdır… Onu yok etmeye, unutturmaya ne sizin gücünüz ne de ortaklarınızın gücü yeter…

([email protected])


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir