DERİN BİR SESSİZLİK

DERİN BİR SESSİZLİK - kıbrısta bayrak

 

23344

DERİN BİR SESSİZLİK

HÜSEYİN MÜMTAZ

 

Türkiye Tanzimat’tan bu yana görüp göreceği en önemli ( son?) seçimine hazırlanırken KKTC’de her yıl Nisan’da artık geleneksel hâle gelen bir seçim daha yapıldı, toplumsal bıkkınlığın doğal sonucu olarak da seçmenin % 38’i sandığa gitmeyip evde oturmayı tercih etti.

Mayıs ortası fotoğrafına bakacak olursak tam bir alt-üst olmuşluk durumu mevcut.

Her şey karmakarışıktır.. CTP’de “fraksiyonlar”, UBP’de iç hesaplaşmalar.. Uzak-yakın kongreler, genel başkan/yetkili kurul seçimleri, Talât’ın adaylığı, koalisyonun geleceği hepsi kalın bir sis perdesinin arkasında..

Son yazımızda şöyle demiştik; (“ŞİMDİ NE OLACAK?”. 14 Mayıs 2015)

“Peki, bütün bu tiyatroya, orta oyununa, rezilliğe hükümetin diğer ortağı ne diyor diye sorduğunuz zaman DP’nin rolü, önemi gündeme gelmektedir.

DP şu an kilit pozisyondadır.

‘Rahatsız’ ise, desteğini çektiği an hükümet düşer ve bütün bu maskaralıklar da sona erer.

Haziran’daki CTP kongresinden sonra DP’den bir bakan daha alınarak yeni bir hükümetin kurulacağı fısıldanmıyor mu?

               ‘Hasar tesbit ve kontrolü’nde geciken UBP bir an önce kendine gelirse de erken seçim filan gerektirmeyen yeni bir UBP-DP hükümeti kurulur.

Özgürgün’ün Başbakan, Serdar Denktaş’ın Başbakan Yardımcısı, Ertuğruloğlu’nun Dışişleri Bakanı olacağı bir hükümet..

Bu hükümet CTP’nin ve daha da önemlisi Akıncı’nın, Rumların korkulu rüyası olur.

Yeter ki UBP kendi iç hesaplaşmasını dışarıya fazla yansıtmadan bir an önce yapsın..

Sizin başka fikriniz, hükümet modeliniz var mı?”

Daha cümlemiz bitmeden Serdar’ın istifa haberi geldi.

Yalnız bizim düşündüğümüz gibi partisiyle beraber hükümetten ayrılarak değil, “partisini hükümette bırakarak” kendisi ayrıldı.

Ayrılırken de, ne yalan söyleyelim; son derece doğru şeyler söyledi.

“… bugünkü koşullar içerisinde Anavatandan gelen mali yardım olmasa birçok projemiz hayata geçemez ve yaşam kalitemiz önemli oranda bundan zarar görür. Kendi kendimize yeterli hale gelebileceğimiz ortam oluşturulmamıştır ve kendimizin yaratacağı ekonomik devinim koşulları değişmedikçe kendimize yetmeyecektir.

Okumaya devam et  Bize doğum kontrolü, kendilerine çocuk teşviki! … Dr. Yurdagül ATUN

Olaya Türkiye kanadından baktığımızda burada neyi şikâyet etmekte olduğumuz anlaşılamamaktadır. Şikâyet ettiğimiz esasında Türkiye’nin tavrı değil, Anavatanın burada görevlendirdiği bireylerin tavrı ve konulara yaklaşımıdır.

Bu nedenle diyoruz ki anavatan Türkiye’nin hiçbir bürokratı, burada Kıbrıs Türk Halkının demokratik iradesinin üzerinde olamaz. Bazı bürokratların bu yöndeki davranış ve söylemleri çok hızlı şekilde halkımız arasında yayılmakta, zaman zaman çarpıtılmakta ve bu nedenle Kıbrıs Türk halkının Anavatana olan bağlılığında zayıf halkalar ortaya çıkmaktadır.

Mesele Türkiye’den gelen mali katkının hiçbir denetime bağlı olmadan kullanılması değil, ülke ihtiyaçları doğrultusunda kullanıldığının denetlendiği ancak kaynağın doğru harcandığı bir sistem oluşturmaktır.”

Bu sözlerin, tam da “yıllık bir milyar dolar” söylemlerinin ifade edildiği zamanda dillendirilmiş olması fevkalâde önemlidir.

Kimsenin açıktan söylemeye cesaret edemediği, kapalı kapılar ardında fısıltıyla dedikodu malzemesi yaptığı konuların altı yüksek sesle çizilmiştir.

Bırakın “Türkiye’nin bürokratları”nı; Kıbrıs’a dün gelmiş işsiz/güçsüz çulsuz bile “Ben sana para veriyorum” havasındadır. Yerli firmaların yanında gündelikle çalışan göçmen minibüs dolmuş şoförleri “büyük ağabey” tavrındadır. Anavatan’da Ercan uçağını beklerken kulak kabarttığım ezik-kılıksız yanındakine; “Lefkoşa’da bankada fazla beklettiler, ‘Bana bakın sizin maaşınızı ben veriyorum, beni öne alacaksınız’ diye bağırdım” böbürlenmesindedir.

Adaya gönderilen “Türkiye bürokratları” önceden en ufak bir bilgilendirmeye/meslek içi eğitime tâbi tutulmadan atanmakta; Kıbrıs’ın tarihini, kültürünü, sosyolojik özelliklerini ve hâttâ haritadaki yerini Ercan’a indikten sonra “görev başı eğitimi” ile öğrenmektedir.

Serdar Denktaş “doğru” söylemiştir, “düz” söylemiştir.

Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası “Sol” derhal vaziyet almış, Talât’ı tercih etmiştir. Şu anda; Cumhurbaşkanı, müzakereci ve iktidarın büyük ortağı parti sol/çakma komünisttir.

Sağda ise Serdar’ın istifası hemen, “Eroğlu’nun siyasi hayatının bitmesiyle sağın liderliğine soyundu” şeklinde değerlendirilmiştir.

Ertuğruloğlu da Serdar’ı eleştirmekle aynı göreve talip olduğunu mu söylemek istemektedir?

Okumaya devam et  Rumlar Eide’yi İşletmişler

“Sağda” gerçekten boşluk mu vardır?

Eğer öyleyse, zaten ve âcilen doldurulması gerekmekte değil midir?

“Görünen köy”deki tablo şöyledir;

  1. “Bizim cenah”ta derin bir sessizlik vardır.

Akıncı travması sonrası herkes toparlanma, tavrını yeniden belirleme durumundadır.

Ya “hasar tespiti” yapıyorlar, ya da “değişen duruma” göre konumlarını yeniden belirlemeye çalışıyorlar.

Bayağı yaş almış bir hanımefendinin kapısı çalınmış.. Gelenler yabancıymış, kapı aralığından bir anda sarılıp, yaş almış hanımefendinin elini öpmüşler..

Yaş almış hanımefendi çok korkmuş, olaydan sonra kapıya kocaman bir asma kilit takmış.

Diye anlatırlar..

“Bizim cenahın” durumu işte aynen böyledir…

  1. Cümle Linobambakiler ve elenofiller… Karen Fogg-Sorosçu çocukları, Oslo/PRİO çocukları..

Hepsi çok mutlu.. Maraş, yeni kapılar, kapılardan hesapsız/kitapsız girip çıkmalar, ortak “sim/kart”lar..

Kyrenia Mayor Hristo “Türk kontrolunda olsak da Kyrenia’ya dönmeye hazırız” bile diyor.. Eide, Ban, Anastasiadis gelecekten son derece umutlu.. Newyork daveti dahi geldi..

Güven yaratıcı bir iyi niyet gösterisi olarak Akıncı; kapıları sorma/gir hanı, dingonun ahırına çevirmiş, Anastas da mayın tarlalarının haritasını vermiş..

Yahu Müslümanlar.. 40 yıldır siz Yeşilırmak, DipKarpaz dahil; Beşparmakların en ücra tepesi dahil hiç mayına çarpıp yaralanan/ölen duydunuz mu?

3.Bu şartlarda bile “Rakı Festivali” yapanlar… Ne desem ki?

Bitirmeden çarpıcı bir örnek..

Dışişleri Bakanı Nami, vekillikten istifa etmeden “müzakereci” oldu ya, Meclis Başkanı Savcılığa görüş sormuş, Savcılık da “uygundur” demiş.

Hayret.. Orada Savcı, Bakan’a “olur” veriyor. Hâlbuki başka memleketlerde Bakan, Savcı’ya emir veriyor.

Ne kadar acayip!18 Mayıs 2015

 

57’İNCİ ALAY HER YERDE

HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ

 

 


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir