BAŞARI İLE ÇÖKÜŞ ARASINDA BİR NOKTA

israilturkiye
İsviçre/Lozan’da, İran ile 5+1 ülkelerinin sürdürdüğü nükleer müzakerelerde taraflar, bir ön anlaşmanın yapılmasına yönelik olarak nihayet “başarı” ile “müzakerelerin çöküşü” arasında bir noktaya ulaşmayı başardı.
Nihai anlaşmanın yazılması için son tarih olarak 30 Haziran’ın belirlenmesi, tarafların bu yeni aşamada üç ay daha görüşmelere devam etmesi ve nihai mutabakatın sağlanması  konusunda anlaşmaya varıldığı açıklandı.
Peki, taraflar neden bir türlü “başarı” ile “müzakerelerin çöküşü” arasında istenilen düzeyde uzlaşamadı?
 
*
Henüz İsviçre/Lozan’da 5+1 ülkeleriyle İran arasında nükleer müzakereler başlamamıştı.
ABD Dışişleri Bakanı J.Kerry, Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesinde kongre üyelerinin dış politika gündemine ilişkin sorularını yanıtlıyordu.
İran’a nükleer silah elde etmesine izin veren herhangi bir fırsatın sunulmadığını belirtti, “İran, nükleer silah elde etmekten ebediyen yasaklandı” dedi.
 
*
Sonra Lozan’da başlayan müzakerelerin son gününde İran Dışişleri Bakanı C.Zarifi, batılı taraflarda anlaşmaya varma konusunda siyasi iradenin olmadığını söyledi ve ”müzakerelerin sonucu “bildiri”nin ötesinde olmayacak” ifadesini kullandı ki, yukarıdaki anlaşma bu bildiridir…
 
*
ABD Dışişleri Bakanı J.Kerry ise müzakerelere verilen arada, Tahran yönetimi ile gerçek bir ilerleme sağlamalarına rağmen, masadaki konuların riskli ve karmaşık olması nedeniyle anlaşmaya imza atmakta acele etmediklerini söylüyordu.
 
*
Nitekim 5+1 ülkeleri İran’ı nükleer silahtan uzak tutmaya çalışırken, İran nükleer hakları üzerinde kısıtlamayı kabul etmiyordu.
Anlaşmazlık konuları “santrifüj sayısı, ağır su reaktörlerinin durumu, nükleer işbirliği, yaptırımların kaldırılması ve sermaye piyasalarına katılma tarihinin belirlenmesi, Fordow ve Natanz nükleer tesislerinin faaliyetleri”  olarak sıralanıyordu.
 
*
Esasen, nükleer silaha sahip olmak için yüzde 20 oranından daha yüksek oranla zenginleştirilmiş uranyum başlangıç noktası olarak kabul edilmekte,
Ancak etkili bir nükleer silaha sahip olmak için yüzde 90 zenginleştirilmiş uranyuma ihtiyaç bulunmaktadır.
Üstelik Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu, İran’ın uzlaşma uyarınca yüzde 5 zenginleştirilmiş uranyum gaz stoğunu düşürdüğünü,
İran’ın bir atom bombası imal edebilmesi için gereken  nükleer zenginliğe sahip olmadığını,
Çünkü nükleer maddelerin büyük kısmını nükleer yakıta dönüştürüldüğünü, sonuçta İran’ın nükleer bomba yapma niyetinin olmadığının anlaşıldığını rapor etmişti.
 
*
Rağmen Batı müzakerelerde, İran’ın uranyum zenginleştirme oranını yüzde 5’in altında tutması,
elinde bulundurduğu uranyum zenginleştirme işleminin yapıldığı 10 bin adedi aktif olan 19 bin santrifüj cihazı sayısının 6 bini geçmemesii,
Natanz’daki zenginleştirme tesisinin çalışmaya devam etmesi fakat Fordow nükleer tesisinin ise nükleer fizik yerleşkesine çevrilmesi konularında anlaşma kaydetti. 
Müzakereler sonrasında yapılacak nihai anlaşma ile İran’ın nükleer programının en az 10 yıl kontrol altına alınması sağlandı.
 
*
İran ise ABD, AB ve BM’nin uyguladığı yaptırımların tamamen kaldırılmasını istiyordu.
Tahran öncelikli talebi olan enerji ve finans alanındaki yaptırımların durdurulmasını sağladı.
BM Güvenlik Konseyi kararı gereğince uygulanmakta olan bu yaptırımların 30 Haziran’da imzalanacak olan anlaşmayla birlikte kaldırılacağı açıklandı.
Ancak Batı, ABD ve AB’nin uyguladığı  yaptırımların ağır ağır kalkmasını, önce askıya alınmasını daha sonra tamamen iptal edilmesini savunuyor.
Batı’nın İran’ın uranyum zenginleştirmesine hangi oranda müsaade edileceği konusundaki kararsızlığı da sürüyor, bu yüzden  Batı’nın bu konuyu uzun zamana yaymak istediği gibi bir izlenim oluşmuş bulunuyor. 
 
*
Çünkü Başkan Obama’nın dış siyasetinin sorgulanır hale gelmesiyle ABD’nin dünya liderliğinin sorgulandığı ve  statüko karşıtı devletlerin cesaretlendiği bir süreçten geçiliyor.
Uluslararası sistemde normları belirleyen ve diğer aktörleri peşinden sürükleyecek bir süper güç eksikliği hissediliyor.
 
*
Nitekim, Kasım 2014’de ABD ara seçimlerinde Cumhuriyetçi Parti’nin Temsilciler Meclisi’nin ardından Senato’da  çoğunluğu ele geçirmesiyle,
Sert politikalar izleyen Cumhuriyetçilerin bir kriz durumunda Başkan Obama’ya destek verecekleri kabul edilse de, uluslararası konularda seslerini daha çok çıkaracakları ve ABD’nin dünyanın karşısına tek cephe olarak çıkmasının zor olacağı öngörülüyordu.
 
*
İşte bugün, ABD yönetimi Cumhuriyetçi senatörlerin Kongre’nin onayını almayan İran arasında varılacak bir nükleer anlaşmanın sadece Başkan B.Obama ile İran’ın dini lideri Ayetullah A.Hamaney arasında ve yürütme organlarını bağlayan bir anlaşma olmaktan öteye geçmeyeceği açıklamasıyla kıskıvrak kuşatılmış bulunuyor.
O yüzden Batı’nın İran’ın nükleer programı ile ilgili müzakerelerde konuyu uzun zamana yaymak istediği anlaşılıyor.
 
*
Öte yanda Suudi Arabistan öncülüğünde sürdürülen Yemen Operasyonu;
İran’ın Irak, Yemen ve Suriye’deki doğrudan, Lübnan’da ise Hizbullah Örgütü eliyle sürdürdüğü mücadeleye Sünni Arap ülkelerinin birlikte karşı çıkışı olarak kabul ediliyor ki, bu son zamanda gelişen ABD-İran ittifakının zedelendiği anlamına geliyor.
 
*
Dış politikası sürekli zarara yönelen Başkan Obama,” bu anlaşma ile dünya artık daha güvenli” ifadesiyle İsrail’e teminat verirken,
İsrail Başbakanı B. Netenyahu, daha Lozan’da İran ile nükleer müzakereler sürerken “İran-Lozan-Yemen ekseni insanlık için tehlike arz ediyor, bu eksen durdurulmalı”, 
İstihbarat Bakanı Y.Steinitz “İran’ın nükleer silah edinmesi tehlikesine karşı askeri harekat da dahil tüm seçenekler masada” açıklaması yapıyor,
*
İran Meclis Başkanı Laricani ise Netanyahu’nun Tahran’ın nükleer programıyla ilgili 5+1 ülkeleri arasında bir anlaşma imzalanması durumunda İsrail’in bu anlaşmayı kabul etmeyerek İran’a tek başına saldıracağına yönelik ifadeleri üzerine;
“ABD hayırsız evladı İsrail’i tekerlekli sandalyede teslim almak istiyorsa İsrail, İran’a karşı askeri eylemde bulunsun” diyordu…
 
 
3.4.2015

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir