ÇÖZÜM SÜRECİ , 330 VE 276

 
ABD emperyalizmi ulus devlet kurumuyla sahip olunan toprak parçasının ötesinde,insanın ve toplumsal yapının da yönetilmesi, refah ve gelişime ortak edilmesini istiyor.
Bu anlamda yeni sömürgecilik insandan gelişip tüm dünyaya işliyor, yeni hayat tarzı ulus devletlerin ötesinde dizayn ediliyor.
O yüzden ulus-devletler vaad ettikleri ulusal homojenliği  farklı etnik, dini kökenlerden gelen insanları bir arada yaşatma sorunu olarak çözmeye çalışıyor...
 
*
Bu süreç Türk Ulus Devleti'ni de iki farklı algıda etkiliyor.
Birincisini, bugün Türkiye'den İslam coğrafyasında vizyona konan, barışın ve adaletin dini inanışlar üzerinde inşa edilmesine dayanan ve sadece ekonomi değil, siyasal, kültürel ve sosyal boyutlarında bütün etnik yapıları da İslam ümmeti potasında algılayan "Siyasal İslamcılık", 
Yarın, Mısır örneği doğrultusunda yeni anayasasında "laikliği", bir yanda toplumsal hayatın, siyaset ve kültürün bir cüzünde tarikatlar,cemaatler ve dini kurumlar vasıtasıyla dini ritüellerle bezenmesi,
Öte yanda, devletin bu toplumu küresel siyasi ve ekonomik kriterler dengesinde tutacağı bileşkesinde  "Muhafazakâr Liberalizm"e  uyumu sağlanacak AKP algısıdır.  
 
*
Bu kesimin ne modern cumhuriyetçi kurumlara, ne tüm güçleriyle hukuka dayanan bir devlete, ne ordu ya da polis gücüne, ne ekonomik fonksiyonu düzenleyen yasalara, ne de bilimsel veya kültürel gelişime ihtiyaçları bulunmuyor.
O yüzden vatandaşların temel hakları inkâr edilerek dolu dizgin vahşi liberalizme, gerici dogmalara, en gaddar yasaklara ve baskılara yol veriliyor.
Toplumun içinde bulunduğu bilimsel ve kültürel uçurum da  bunların, her durumda kendi adına tuttuğu pozisyonları yönlendirmede başarılı olmasına yol açıyor...
 
*
İkincisini; farklı ideoloji, görüş ve inançta Kürtlerin demokratikleşme perspektifinde kurumsal kimlikleri esasında birlik ve dirliklerini teminen ortak dille siyasal nicelik ve niteliklerini kazanma  talebi  oluşturuyor ki;
Kürt Sorununa ilişkin tartışmalar politik gündemin ilk sıralarında yer alıyor.
 
*
Eşbaşkan Selahattin Demirtaş, 2015 seçimlerine HDP olarak gireceklerini ve yüzde 10 barajını aşacaklarını belirtiyor.
Türkiye'de ve bölge ülkelerdeki sorunlarının çözümü için HDP'nin önemine işaret ederken, bu zamana kadar alternatifsizlik yüzünden AKP'ye oy verenlerin bundan böyle HDP'ye oy vereceklerini söylüyor.
 
*
Bir ilk bakış; HDP'nin yüzde10 seçim barajının altında kalması durumunun, AKP'nin 7 Haziran seçimlerinde  anayasayı en azından referanduma götürecek sayıya ulaşmasını kolaylaştıracağı yönünde bir düşünceyi geliştiriyor.
Bu suretle Parlamento dışına düşmüş HDP, Kürt sorununun çözümünde muhatap olamayacak, AKP çözüm sürecini tek başına yürütebilecek, ne Öcalan'ın ne de Kürtlerin politik ve toplumsal taleplerine yönelik ciddi bir adım atmasına gerek kalmayacaktır.
Üstelik Kürt sorunun çözümünde askeri politikaların yeniden çok daha güçlü bir şekilde  yaşama geçirilmesi de söz konusu olabilecektir.
 
*
Bu noktada HDP; seçimde AKP ne kadar Kürtlerden daha fazla oy alır ve Kürtlerin oyu ne kadar azalırsa, Kürtlerin talepleri,statüleri büyük tehlikeye girer" ya da "Çözüm Süreci biter" öngörüsüyle  hareket ediyor.
Doğrudan doğruya çözüm sürecini izleyen ve Türkiye'yi farklılaştıracak odaktan payını istiyor...
 
*
Üstelik, ekonomik krizin toplumun günlük yaşamında hissedilmeye başlaması,
"Başkanlık Sistemi" ile  Türk usulü yeni bir rejimin dayatılması,
"Rüşvet ve Yolsuzluk'lar, Davutoğlu'nun politik liderlik sorunu,
Ya da 276 milletvekili oy eşiğiyle bütün bölgenin istikrarsızlığına bir tüy daha dikme pahasına Yüce Divan kapısının aralanması,
330 oy eşiğiyle Anayasa referandumunun yapılması aritmetiğinde;
Türkiye'de iktidar dengeleri bakımından 7 Haziran genel seçimleri her gün daha önem kazanıyor.
 
*
Cumartesi günü sabah saatlerinde Başbakanlık Ofisinden hükümet ve HDP heyetinin ilk kez barış sürecine ilişkin ortak açıklaması ise birçok konuyu aydınlatıyor. 
HDP sözcüsü, Abdullah Öcalan'ın hem gerçek demokrasinin, hem de büyük barışın temel omurgasını teşkil edecek 10 maddelik olgusal başlıkları ardından "Silahlı mücadeleyi bırakma temelinde stratejik ve tarihi kararı vermek için PKK'yı bahar aylarında olağanüstü kongreye davet ediyorum" çağrısını okuyor.
 
*
Böylece HDP silahsızlanma etrafında olumlu bir gündeme eşlik ederken, yüzde 10'luk seçim barajını aşmanın adayı oluyor.
AKP seçimlere doğru Kürt sorununu zamana yayarak kendi iktidarını güçlendirmenin bir aracı haline getirme düşüncesi bu hamleyle Kürt hareketinin artan talepleri paralelinde zora gireceği bir döneme giriyor.
Bu açıklama Kürt hareketi ile AKP iktidarı arasında seçimden sonra "Başkanlık Sistemi"ni dayatacak bir anayasanın yapılması konusunda herhangi bir gizli anlaşmanın olmadığını da gösteriyor.
Erdoğan'ın Siyasi İslamcı vizyonuyla talep ettiği "Başkanlık Sistemi"nin Kürt Kimliğine asla statütü sağlamayacağı öngörüsüne karşı,
"Barış Sürecine" katkı koyan HDP, hem "ayrılıkçı" hem de "şiddet karşıtı" karakteriyle demokratik siyasetin bir oyuncusu olmaya aday oluyor.
 
*
Sonuçta 7 Haziran seçimlerinde AKP'nin  "Başkan" çıkaramayacak 330'un altında bir sayıda milletvekili çıkaracağı anlaşılıyor.
Bu durum Recep Tayyip Erdoğan'ın 1125 odalı AkSaray'ında gözaltına alınması anlamına geliyor. 
Geriye Erdoğan'ı Yüce Divan'a sevkedecek 276 karşı oy eşiği ya da CHP+MHP+HDP toplamının en az 276 milletvekili çıkarması olasılığı kalıyor ki;
bunun yanıtı hem yakın bir gelecekte AKP'nin vizyonu değişirken yaşanacak alt-üst oluşla ilgili öngörülerde, hem de bölgesel istikrarın öngörülen istiap haddinde saklıdır. 
 
*
ABD emperyalizmi işliyor... 
 
2.3.2015 - AKPKK
 
ABD emperyalizmi ulus devlet kurumuyla sahip olunan toprak parçasının ötesinde,insanın ve toplumsal yapının da yönetilmesi, refah ve gelişime ortak edilmesini istiyor.
Bu anlamda yeni sömürgecilik insandan gelişip tüm dünyaya işliyor, yeni hayat tarzı ulus devletlerin ötesinde dizayn ediliyor.
O yüzden ulus-devletler vaad ettikleri ulusal homojenliği  farklı etnik, dini kökenlerden gelen insanları bir arada yaşatma sorunu olarak çözmeye çalışıyor…
 
*
Bu süreç Türk Ulus Devleti’ni de iki farklı algıda etkiliyor.
Birincisini, bugün Türkiye’den İslam coğrafyasında vizyona konan, barışın ve adaletin dini inanışlar üzerinde inşa edilmesine dayanan ve sadece ekonomi değil, siyasal, kültürel ve sosyal boyutlarında bütün etnik yapıları da İslam ümmeti potasında algılayan “Siyasal İslamcılık”, 
Yarın, Mısır örneği doğrultusunda yeni anayasasında “laikliği”, bir yanda toplumsal hayatın, siyaset ve kültürün bir cüzünde tarikatlar,cemaatler ve dini kurumlar vasıtasıyla dini ritüellerle bezenmesi,
Öte yanda, devletin bu toplumu küresel siyasi ve ekonomik kriterler dengesinde tutacağı bileşkesinde  “Muhafazakâr Liberalizm”e  uyumu sağlanacak AKP algısıdır.  
 
*
Bu kesimin ne modern cumhuriyetçi kurumlara, ne tüm güçleriyle hukuka dayanan bir devlete, ne ordu ya da polis gücüne, ne ekonomik fonksiyonu düzenleyen yasalara, ne de bilimsel veya kültürel gelişime ihtiyaçları bulunmuyor.
O yüzden vatandaşların temel hakları inkâr edilerek dolu dizgin vahşi liberalizme, gerici dogmalara, en gaddar yasaklara ve baskılara yol veriliyor.
Toplumun içinde bulunduğu bilimsel ve kültürel uçurum da  bunların, her durumda kendi adına tuttuğu pozisyonları yönlendirmede başarılı olmasına yol açıyor…
 
*
İkincisini; farklı ideoloji, görüş ve inançta Kürtlerin demokratikleşme perspektifinde kurumsal kimlikleri esasında birlik ve dirliklerini teminen ortak dille siyasal nicelik ve niteliklerini kazanma  talebi  oluşturuyor ki;
Kürt Sorununa ilişkin tartışmalar politik gündemin ilk sıralarında yer alıyor.
 
*
Eşbaşkan Selahattin Demirtaş, 2015 seçimlerine HDP olarak gireceklerini ve yüzde 10 barajını aşacaklarını belirtiyor.
Türkiye’de ve bölge ülkelerdeki sorunlarının çözümü için HDP’nin önemine işaret ederken, bu zamana kadar alternatifsizlik yüzünden AKP’ye oy verenlerin bundan böyle HDP’ye oy vereceklerini söylüyor.
 
*
Bir ilk bakış; HDP’nin yüzde10 seçim barajının altında kalması durumunun, AKP’nin 7 Haziran seçimlerinde  anayasayı en azından referanduma götürecek sayıya ulaşmasını kolaylaştıracağı yönünde bir düşünceyi geliştiriyor.
Bu suretle Parlamento dışına düşmüş HDP, Kürt sorununun çözümünde muhatap olamayacak, AKP çözüm sürecini tek başına yürütebilecek, ne Öcalan’ın ne de Kürtlerin politik ve toplumsal taleplerine yönelik ciddi bir adım atmasına gerek kalmayacaktır.
Üstelik Kürt sorunun çözümünde askeri politikaların yeniden çok daha güçlü bir şekilde  yaşama geçirilmesi de söz konusu olabilecektir.
 
*
Bu noktada HDP; seçimde AKP ne kadar Kürtlerden daha fazla oy alır ve Kürtlerin oyu ne kadar azalırsa, Kürtlerin talepleri,statüleri büyük tehlikeye girer” ya da “Çözüm Süreci biter” öngörüsüyle  hareket ediyor.
Doğrudan doğruya çözüm sürecini izleyen ve Türkiye’yi farklılaştıracak odaktan payını istiyor…
 
*
Üstelik, ekonomik krizin toplumun günlük yaşamında hissedilmeye başlaması,
“Başkanlık Sistemi” ile  Türk usulü yeni bir rejimin dayatılması,
“Rüşvet ve Yolsuzluk’lar, Davutoğlu’nun politik liderlik sorunu,
Ya da 276 milletvekili oy eşiğiyle bütün bölgenin istikrarsızlığına bir tüy daha dikme pahasına Yüce Divan kapısının aralanması,
330 oy eşiğiyle Anayasa referandumunun yapılması aritmetiğinde;
Türkiye’de iktidar dengeleri bakımından 7 Haziran genel seçimleri her gün daha önem kazanıyor.
 
*
Cumartesi günü sabah saatlerinde Başbakanlık Ofisinden hükümet ve HDP heyetinin ilk kez barış sürecine ilişkin ortak açıklaması ise birçok konuyu aydınlatıyor. 
HDP sözcüsü, Abdullah Öcalan’ın hem gerçek demokrasinin, hem de büyük barışın temel omurgasını teşkil edecek 10 maddelik olgusal başlıkları ardından “Silahlı mücadeleyi bırakma temelinde stratejik ve tarihi kararı vermek için PKK’yı bahar aylarında olağanüstü kongreye davet ediyorum” çağrısını okuyor.
 
*
Böylece HDP silahsızlanma etrafında olumlu bir gündeme eşlik ederken, yüzde 10’luk seçim barajını aşmanın adayı oluyor.
AKP seçimlere doğru Kürt sorununu zamana yayarak kendi iktidarını güçlendirmenin bir aracı haline getirme düşüncesi bu hamleyle Kürt hareketinin artan talepleri paralelinde zora gireceği bir döneme giriyor.
Bu açıklama Kürt hareketi ile AKP iktidarı arasında seçimden sonra “Başkanlık Sistemi”ni dayatacak bir anayasanın yapılması konusunda herhangi bir gizli anlaşmanın olmadığını da gösteriyor.
Erdoğan’ın Siyasi İslamcı vizyonuyla talep ettiği “Başkanlık Sistemi”nin Kürt Kimliğine asla statütü sağlamayacağı öngörüsüne karşı,
“Barış Sürecine” katkı koyan HDP, hem “ayrılıkçı” hem de “şiddet karşıtı” karakteriyle demokratik siyasetin bir oyuncusu olmaya aday oluyor.
 
*
Sonuçta 7 Haziran seçimlerinde AKP’nin  “Başkan” çıkaramayacak 330’un altında bir sayıda milletvekili çıkaracağı anlaşılıyor.
Bu durum Recep Tayyip Erdoğan’ın 1125 odalı AkSaray’ında gözaltına alınması anlamına geliyor. 
Geriye Erdoğan’ı Yüce Divan’a sevkedecek 276 karşı oy eşiği ya da CHP+MHP+HDP toplamının en az 276 milletvekili çıkarması olasılığı kalıyor ki;
bunun yanıtı hem yakın bir gelecekte AKP’nin vizyonu değişirken yaşanacak alt-üst oluşla ilgili öngörülerde, hem de bölgesel istikrarın öngörülen istiap haddinde saklıdır. 
 
*
ABD emperyalizmi işliyor… 
 
2.3.2015

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir