MÜTAREKE LEFKOŞA’SI

<p>MÜTAREKE LEFKOŞA’SI
HÜSEYİN MÜMTAZ</p>
<p>“Mütareke” denilince akla hep Birinci Dünya Savaşı sonrasının işgal İstanbul’u gelir.
İşgal Kuvvetleri vardı, bir de onların “trolleri”.
Kürt Teali Cemiyeti, İngiliz Muhipleri Cemiyeti, İslâm Tealî Cemiyeti vb…
Başlangıç olarak “İngiliz Muhipleri Cemiyeti”nin kuyruğunu yakalayınca ilginç ipuçlarına ulaşıyorsunuz.. Perde arkasında Lawrence’in arkadaşı Yüzbaşı Bennet, sonra Rahip Frew (hepsi İngiliz’dir) ve ön planda da onların maaşa bağladığı Sait Molla..
Sait Molla “zafer”den sonra, 150’liklerin “Şeref Listesi”nde yer alır ve zamanın İngiliz Sömürgesi Kıbrıs’a kaçar.
Prof. Ulvi Keser diyor ki;
“Sait Molla Kıbrıs’ta da rahat durmayarak önce Yunanistan’da çıkartılan cumhuriyet düşmanı İtila gazetesini pazarlamaya kalkışır, ardından da Atatürk devrimlerini Kıbrıs Türklerinin ruhunda zayıflatmaya kalkar. Aynı dönemde İngilizlerin Kıbrıs Türklerine yönelik Türklük bilinci yerine İslam bilinci yerleştirme gayretleri, Türk Lisesi’nin ismini İslam Lisesi olarak değiştirmesi, şapka yerine fes giyilmesini istemesi ve bu yolda zorlamalara başlaması, medreseli sarıklı hocaların da insanları aynı yönde baskı altına almaları da bu dönemde Kıbrıs’ta sıkça karşılaşılan manzaralardandır. Tam da bu noktada karşımıza Mehmet remzi Okan gibi vatansever, kalemini kıran; ancak satmayan bir Kıbrıs Türk’ü ve gazetesi Söz çıkacaktır… Mehmet Remzi Okan’ın Sait Molla aleyhinde kaleme aldığı ‘İçimizde Müfsitler Var, Dikkat’ başlıklı yazısıyla ve bu yazıda Sait Molla için kullandığı ‘Yılan gibi bağrını sürüyerek gelen bir firari’ ifadesiyle ilgili olarak ‘Müfsit Yayınlar Yasası’ kapsamında açılan davada İngiliz mahkemesi M. Remzi Okan’ı bu kişinin firari değil bir siyasi sığınmacı olduğunu belirterek hakaret suçlamasıyla iki ay hapse mahkûm eder. Sait Molla’nın çevirdiği fırıldaklara göz yummanın mümkün olmadığını belirten M. Remzi Okan bu şahsın Kıbrıs Türk toplumunu aldatmaya ve aklını çelmeye yönelik girişimlerde bulunduğunu ve Yunanlar lehine casusluk yaptığını da belirtir. Esasında son derece sinsi bir siyaset takip etmekte olan İngiliz idaresi bu olayda da aynı tavrını sürdürmüş ve yayın hayatına başladığı andan itibaren Kemalist bir üslup takınan ve bütün zorlamalara, baskılara ve kısıtlamalara rağmen çizgisinden sapmayan M. Remzi Okan’ı susturmanın yolunu kısa süreli de olsa bu şekilde bulmuştur.
Kıbrıs Türk basın tarihinde ilk defa olarak bir Türk gazetecinin düşünce suçlarına bağlı olarak mahkûmiyet aldığı ve yazmaktan alıkonulduğu bu olay gazetecilik adına da tam anlamıyla bir yüz karasıdır. 4 Temmuz 1926 günü Girne kalesine gönderilen Mehmet Remzi Okan’ın ardından gazetesi de 21 Temmuz 1926 gününe kadar üç hafta kapanmak zorunda kalır”.
Türkler bu “tefessüh” etmiş nizamdan, önce Türkiye Cumhuriyeti’ni, sonra Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni çıkarırlar.
Sait Molla vasıtasıyla Ada’ya taşıdığımız konuya devam edelim..
“İngiliz Muhipleri” bu küçük ada’da hiç bir zaman bitmemiş, tükenmemiştir...
“Sir Münir” en tanınmışlarıdır.
Her daim durum ve zamana göre kılık ve kimlik değiştirirler.
Bukalemun gibidirler, bir şekilde gerçek yüzlerini gördüğünüzde “Vay anasını, bu da mı?” dersiniz.
2004 Annan’larının referandumunda İngiliz Muhipleri değil ama Karen Fogg/Sorosçu çocukları kılığında yakamıza yapışırlar.
Her devrin, “Kolesterolüm çok düşük” diyenlere tuz alıp koşanları bu devirde de eksik değildir.
Mütareke İstanbul’u zamanında ceplere sarkıtılan Sterlinlere bu sefer Eurolar ve bir miktar Dolarlar eklenir. Yabancı Elçiler, Sarayönü’ndeki Kıbrıs Cumhuriyeti, AB bayraklı mitinglere katılırlar.
2004’de Kıbrıs’ın modern çağdaki bu Sevr’ine KKTC’de karşı çıkan tek parti UBP’dir.
Devran döner, 2015’e gelinir.
Yunanistan’da Çipras seçilir, rüzgârı Nicosia’ya ulaşır, Lefkoşa’da bizimkilere de bir haller olur.
Evrensel insanî ilişkilerin şahikasına ulaşmış ve liberal düşüncenin kitabını yazmış “aydın” muhteremler çantalarını ellerine alıp hemen yollara düşerler.
Gendilerinği bütün kalbimle alkışlıyorum.
Günün fotoğrafını çekiyorum, tarihe not düşüyorum.
İleriki nesillere gurur duyacakları “aile albümleri” bırakıyorum.
Şu haber aynen, pabuç kadar fotoğrafla birlikte devletin resmi yayın organı olan BRT’de yayınlanmıştır;
“Güney Kıbrıs’ı ziyaret eden Yunanistan Başbakanı Aleksis Tsipras, Kıbrıslı Türk ve Rum sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle Hilton Otel’de bir araya geldi.
Toplantıya, Feminist Atölye adına aynı zamanda CTP-BG Lefkoşa Milletvekili olan Doğuş Derya, Mağusa İnisiyatifi’nden Dr. Okan Dağlı, Federal Kıbrıs İnisiyatif’ten Prof. Dr. Niyazi Kızılyürek, İki Toplumlu Kayıp Yakınları Örgütü’nden Hüseyin Akansoy, Tarihsel Diyalog ve Araştırma Derneği’nden Meltem Onurkan Samani ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Danışma Kurulu’ndan Doç. Dr. Biran Mertan ve bazı Rum sivil toplum örgütlerinin temsilcileri katıldı.
Toplantıyla ilgili BRT’ye değerlendirmede bulunan Mağusa İnisiyatifi Aktivisti Okan Dağlı, Tsipras’ın, kendisiyle yaşıt olan Kıbrıs sorununun artık çözümlenmesi gerektiğine vurgu yaptığını söyledi.
Görüşmenin samimi bir ortamda geçtiğini belirten Okan Dağlı, toplantıda, katılımcıların görüşlerini aktarma fırsatı bulduğunu ifade etti.
Dağlı, Yunanistan Başbakanı Aleksis Tsipras’ın Ada’daki sorunu Kıbrıslıların çözebileceğini belirttiğini de dile getirdi.
Mağusa İnisiyatifi Aktivisti Okan Dağlı, Çipras’ın Mağusa’da kapalı Maraş nedeniyle insan yaşamadığını düşündüğünü de şu sözlerle anlattı.
‘Söylediklerime çok şaşırdı, Türklerin yaşadığı bugünkü Mağusa’ya davet ettim’…”</p>
<p>Ne kadar insanî, gözler yaşartıcı ve entellektüel bir aydın davranışı!..
Mebzul miktardaki bilmem ne örgütlerini bir tarafa bırakıyorum fakat “atölye” çalışması yapanlardan biri “aynı zamanda” milletvekilidir.
Yahut “part time” vekildir.
Yoksa “full time” mı?
Partisi, “iktidar” partisidir, iktidarın “büyük” ortağıdır.
Bu nasıl partidir? Bu nasıl iktidardır? KKTC’yi nasıl yönetmektir bu?
Parti midir, köy kahvesi midir?
Köy kahvelerinde bile usûl/adap/erkân vardır.
Yaşa, statüye göre herkesin masası ayrıdır. Kimin hangi üslûpta ve ses tonuyla konuşacağının yazılmamış kuralları vardır.
Birikim Özgür diyor ki; “Özgür soyadına hakaretin CTP tarafından gelmesi çok manidar ve çok çirkindir… Adam hakaret ediyor parti liderliği ‘sen de konuşmasaydın’ diyor mesela!” dedi. Günün sonunda ben reform yapmamız gerekiyor dediğim zaman ‘fazla konuşuyorsun’ demeyecek bir yönetim! Syriza bizi örnek alsın popülizm yapmayan bir parti dediğim zaman ‘sen siyasal fıkrasın’ demeyecek bir yönetim olması lazım. Özgür soyadına hakaretin CTP tarafından gelmesi çok manidar ve çok çirkindir. Zaman zaman parti içinde partililere dönük saldırılar geliyor. Bunlara izin verilmemeli. Adam hakaret ediyor parti liderliği ‘sen de konuşmasaydın’ diyor mesela”.
Milletvekilinin paldır küldür Çipras’a koşmasından, son derece memnun, mesut ve mesrur fotoğraf çektirmesinden, orada neler söylediğinden haberi var mıdır parti yönetiminin?
Bu nasıl partidir? Nasıl iktidardır? KKTC’yi nasıl yönetmektir bu?
Hemen hemen aynı günlerde şu haber de yine gazetelerde çıktı..
“Güzelyurt Kültürel Mirası Yaşatma Derneği atıl vaziyette bulunan İngiliz dönemine ait 3 çeşmenin geçen yıldan bu yana yürüttükleri çalışmayla Güzelyurt’ta monte edildiğini kaydetti.
Dernek As Başkanı Berk Büyükoğlu yazılı açıklamasında, “GR ve ER” amblemli olan çeşmelerin 2 tanesini Güzelyurt Arkeoloji ve Doğa Müzesi park yerine, 1 tanesini de Sivil Savunma Güzelyurt Bölge Amirliği bahçesine monte ettiklerini belirtti.
Büyükoğlu, Güzelyurt bölgesindeki dere ve çöplüklerde, atıl vaziyette bulunan İngiliz Dönemine ait çeşmelerin Zümrütköy Muhtarlığı ile işbirliği halinde güvenli bir noktaya taşındığını hatırlattı ve çeşmelere gerekli temizlik ve onarım çalışmalarının yapıldıktan sonra Eski Eserler ve Müzeler Dairesi ile Sivil Savunma Dairesi Güzelyurt Bölge Müdürlüğü ile temas kurarak bu çeşmeleri bölgede yeniden kazandırmak için yer talebinde bulunduklarını ifade etti”.
Pes..
Çeşmelerinizdeki amblemlerinizi yiyim..
Öyle ya, Lefkoşa Sarayönü ve Lefke Kaymakamlık Binası önünde hâlâ ve bu kadar yıl sonra “İngiliz Arslanları” varsa “Omorfo”nun nesi eksik?
Onda da İngiliz çeşmesi olsun..
Olsun da bir türlü “Güzelyurt” olamasın..
Peki, hiç mi aklınıza gelmedi İngiliz’i oraya dikmenin, hemen on metre yakınındaki Atatürk Anıtına ve Baf Şehitleri’nin kitabelerine ayıp/günah olacağı?
Hadi eski papaz binasının bahçesine diktiniz, Sivil Savunma’ya ne oluyor?
Okullar arası şiir/kompozisyon yarışmaları, kültürel geziler düzenlemeye bir de İngiliz arkeoloji incelemeleri mi eklendi “yan dal” olarak?
Ya Lefkoşa Bölge Müdürlüğü kapısına dikilen en yüksek bayrak direkleri yanlıştır, ya Güzelyurt Bölge Müdürlüğü bahçesindeki İngiliz çeşmeleri.
Aynı anda iki doğru olmaz.
(NOT; Bu yazı fonda; “His Master’s Voice-Sahibinin Sesi” marka cızırtılı gramofondan kısık sesle çalınan; güftesi Lâvtacı Hristo’ya, bestesi ise Kemanî Tatyos Efendi’ye ait 2015 model “Çargâh” makamındaki “Liberal Linobambakiler” adlı eser eşliğinde okunmalıdır). 10 Şubat 2015 </p>
<p>57’İNCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ</p> - think tank dusunce kurulus

d

MÜTAREKE LEFKOŞA’SI
HÜSEYİN MÜMTAZ

“Mütareke” denilince akla hep Birinci Dünya Savaşı sonrasının işgal İstanbul’u gelir.
İşgal Kuvvetleri vardı, bir de onların “trolleri”.
Kürt Teali Cemiyeti, İngiliz Muhipleri Cemiyeti, İslâm Tealî Cemiyeti vb…
Başlangıç olarak “İngiliz Muhipleri Cemiyeti”nin kuyruğunu yakalayınca ilginç ipuçlarına ulaşıyorsunuz.. Perde arkasında Lawrence’in arkadaşı Yüzbaşı Bennet, sonra Rahip Frew (hepsi İngiliz’dir) ve ön planda da onların maaşa bağladığı Sait Molla..
Sait Molla “zafer”den sonra, 150’liklerin “Şeref Listesi”nde yer alır ve zamanın İngiliz Sömürgesi Kıbrıs’a kaçar.
Prof. Ulvi Keser diyor ki;
“Sait Molla Kıbrıs’ta da rahat durmayarak önce Yunanistan’da çıkartılan cumhuriyet düşmanı İtila gazetesini pazarlamaya kalkışır, ardından da Atatürk devrimlerini Kıbrıs Türklerinin ruhunda zayıflatmaya kalkar. Aynı dönemde İngilizlerin Kıbrıs Türklerine yönelik Türklük bilinci yerine İslam bilinci yerleştirme gayretleri, Türk Lisesi’nin ismini İslam Lisesi olarak değiştirmesi, şapka yerine fes giyilmesini istemesi ve bu yolda zorlamalara başlaması, medreseli sarıklı hocaların da insanları aynı yönde baskı altına almaları da bu dönemde Kıbrıs’ta sıkça karşılaşılan manzaralardandır. Tam da bu noktada karşımıza Mehmet remzi Okan gibi vatansever, kalemini kıran; ancak satmayan bir Kıbrıs Türk’ü ve gazetesi Söz çıkacaktır… Mehmet Remzi Okan’ın Sait Molla aleyhinde kaleme aldığı ‘İçimizde Müfsitler Var, Dikkat’ başlıklı yazısıyla ve bu yazıda Sait Molla için kullandığı ‘Yılan gibi bağrını sürüyerek gelen bir firari’ ifadesiyle ilgili olarak ‘Müfsit Yayınlar Yasası’ kapsamında açılan davada İngiliz mahkemesi M. Remzi Okan’ı bu kişinin firari değil bir siyasi sığınmacı olduğunu belirterek hakaret suçlamasıyla iki ay hapse mahkûm eder. Sait Molla’nın çevirdiği fırıldaklara göz yummanın mümkün olmadığını belirten M. Remzi Okan bu şahsın Kıbrıs Türk toplumunu aldatmaya ve aklını çelmeye yönelik girişimlerde bulunduğunu ve Yunanlar lehine casusluk yaptığını da belirtir. Esasında son derece sinsi bir siyaset takip etmekte olan İngiliz idaresi bu olayda da aynı tavrını sürdürmüş ve yayın hayatına başladığı andan itibaren Kemalist bir üslup takınan ve bütün zorlamalara, baskılara ve kısıtlamalara rağmen çizgisinden sapmayan M. Remzi Okan’ı susturmanın yolunu kısa süreli de olsa bu şekilde bulmuştur.
Kıbrıs Türk basın tarihinde ilk defa olarak bir Türk gazetecinin düşünce suçlarına bağlı olarak mahkûmiyet aldığı ve yazmaktan alıkonulduğu bu olay gazetecilik adına da tam anlamıyla bir yüz karasıdır. 4 Temmuz 1926 günü Girne kalesine gönderilen Mehmet Remzi Okan’ın ardından gazetesi de 21 Temmuz 1926 gününe kadar üç hafta kapanmak zorunda kalır”.
Türkler bu “tefessüh” etmiş nizamdan, önce Türkiye Cumhuriyeti’ni, sonra Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni çıkarırlar.
Sait Molla vasıtasıyla Ada’ya taşıdığımız konuya devam edelim..
“İngiliz Muhipleri” bu küçük ada’da hiç bir zaman bitmemiş, tükenmemiştir…
“Sir Münir” en tanınmışlarıdır.
Her daim durum ve zamana göre kılık ve kimlik değiştirirler.
Bukalemun gibidirler, bir şekilde gerçek yüzlerini gördüğünüzde “Vay anasını, bu da mı?” dersiniz.
2004 Annan’larının referandumunda İngiliz Muhipleri değil ama Karen Fogg/Sorosçu çocukları kılığında yakamıza yapışırlar.
Her devrin, “Kolesterolüm çok düşük” diyenlere tuz alıp koşanları bu devirde de eksik değildir.
Mütareke İstanbul’u zamanında ceplere sarkıtılan Sterlinlere bu sefer Eurolar ve bir miktar Dolarlar eklenir. Yabancı Elçiler, Sarayönü’ndeki Kıbrıs Cumhuriyeti, AB bayraklı mitinglere katılırlar.
2004’de Kıbrıs’ın modern çağdaki bu Sevr’ine KKTC’de karşı çıkan tek parti UBP’dir.
Devran döner, 2015’e gelinir.
Yunanistan’da Çipras seçilir, rüzgârı Nicosia’ya ulaşır, Lefkoşa’da bizimkilere de bir haller olur.
Evrensel insanî ilişkilerin şahikasına ulaşmış ve liberal düşüncenin kitabını yazmış “aydın” muhteremler çantalarını ellerine alıp hemen yollara düşerler.
Gendilerinği bütün kalbimle alkışlıyorum.
Günün fotoğrafını çekiyorum, tarihe not düşüyorum.
İleriki nesillere gurur duyacakları “aile albümleri” bırakıyorum.
Şu haber aynen, pabuç kadar fotoğrafla birlikte devletin resmi yayın organı olan BRT’de yayınlanmıştır;
“Güney Kıbrıs’ı ziyaret eden Yunanistan Başbakanı Aleksis Tsipras, Kıbrıslı Türk ve Rum sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle Hilton Otel’de bir araya geldi.
Toplantıya, Feminist Atölye adına aynı zamanda CTP-BG Lefkoşa Milletvekili olan Doğuş Derya, Mağusa İnisiyatifi’nden Dr. Okan Dağlı, Federal Kıbrıs İnisiyatif’ten Prof. Dr. Niyazi Kızılyürek, İki Toplumlu Kayıp Yakınları Örgütü’nden Hüseyin Akansoy, Tarihsel Diyalog ve Araştırma Derneği’nden Meltem Onurkan Samani ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Danışma Kurulu’ndan Doç. Dr. Biran Mertan ve bazı Rum sivil toplum örgütlerinin temsilcileri katıldı.
Toplantıyla ilgili BRT’ye değerlendirmede bulunan Mağusa İnisiyatifi Aktivisti Okan Dağlı, Tsipras’ın, kendisiyle yaşıt olan Kıbrıs sorununun artık çözümlenmesi gerektiğine vurgu yaptığını söyledi.
Görüşmenin samimi bir ortamda geçtiğini belirten Okan Dağlı, toplantıda, katılımcıların görüşlerini aktarma fırsatı bulduğunu ifade etti.
Dağlı, Yunanistan Başbakanı Aleksis Tsipras’ın Ada’daki sorunu Kıbrıslıların çözebileceğini belirttiğini de dile getirdi.
Mağusa İnisiyatifi Aktivisti Okan Dağlı, Çipras’ın Mağusa’da kapalı Maraş nedeniyle insan yaşamadığını düşündüğünü de şu sözlerle anlattı.
‘Söylediklerime çok şaşırdı, Türklerin yaşadığı bugünkü Mağusa’ya davet ettim’…”

Okumaya devam et  Yaz okulu mu? Bütünleme mi?

Ne kadar insanî, gözler yaşartıcı ve entellektüel bir aydın davranışı!..
Mebzul miktardaki bilmem ne örgütlerini bir tarafa bırakıyorum fakat “atölye” çalışması yapanlardan biri “aynı zamanda” milletvekilidir.
Yahut “part time” vekildir.
Yoksa “full time” mı?
Partisi, “iktidar” partisidir, iktidarın “büyük” ortağıdır.
Bu nasıl partidir? Bu nasıl iktidardır? KKTC’yi nasıl yönetmektir bu?
Parti midir, köy kahvesi midir?
Köy kahvelerinde bile usûl/adap/erkân vardır.
Yaşa, statüye göre herkesin masası ayrıdır. Kimin hangi üslûpta ve ses tonuyla konuşacağının yazılmamış kuralları vardır.
Birikim Özgür diyor ki; “Özgür soyadına hakaretin CTP tarafından gelmesi çok manidar ve çok çirkindir… Adam hakaret ediyor parti liderliği ‘sen de konuşmasaydın’ diyor mesela!” dedi. Günün sonunda ben reform yapmamız gerekiyor dediğim zaman ‘fazla konuşuyorsun’ demeyecek bir yönetim! Syriza bizi örnek alsın popülizm yapmayan bir parti dediğim zaman ‘sen siyasal fıkrasın’ demeyecek bir yönetim olması lazım. Özgür soyadına hakaretin CTP tarafından gelmesi çok manidar ve çok çirkindir. Zaman zaman parti içinde partililere dönük saldırılar geliyor. Bunlara izin verilmemeli. Adam hakaret ediyor parti liderliği ‘sen de konuşmasaydın’ diyor mesela”.
Milletvekilinin paldır küldür Çipras’a koşmasından, son derece memnun, mesut ve mesrur fotoğraf çektirmesinden, orada neler söylediğinden haberi var mıdır parti yönetiminin?
Bu nasıl partidir? Nasıl iktidardır? KKTC’yi nasıl yönetmektir bu?
Hemen hemen aynı günlerde şu haber de yine gazetelerde çıktı..
“Güzelyurt Kültürel Mirası Yaşatma Derneği atıl vaziyette bulunan İngiliz dönemine ait 3 çeşmenin geçen yıldan bu yana yürüttükleri çalışmayla Güzelyurt’ta monte edildiğini kaydetti.
Dernek As Başkanı Berk Büyükoğlu yazılı açıklamasında, “GR ve ER” amblemli olan çeşmelerin 2 tanesini Güzelyurt Arkeoloji ve Doğa Müzesi park yerine, 1 tanesini de Sivil Savunma Güzelyurt Bölge Amirliği bahçesine monte ettiklerini belirtti.
Büyükoğlu, Güzelyurt bölgesindeki dere ve çöplüklerde, atıl vaziyette bulunan İngiliz Dönemine ait çeşmelerin Zümrütköy Muhtarlığı ile işbirliği halinde güvenli bir noktaya taşındığını hatırlattı ve çeşmelere gerekli temizlik ve onarım çalışmalarının yapıldıktan sonra Eski Eserler ve Müzeler Dairesi ile Sivil Savunma Dairesi Güzelyurt Bölge Müdürlüğü ile temas kurarak bu çeşmeleri bölgede yeniden kazandırmak için yer talebinde bulunduklarını ifade etti”.
Pes..
Çeşmelerinizdeki amblemlerinizi yiyim..
Öyle ya, Lefkoşa Sarayönü ve Lefke Kaymakamlık Binası önünde hâlâ ve bu kadar yıl sonra “İngiliz Arslanları” varsa “Omorfo”nun nesi eksik?
Onda da İngiliz çeşmesi olsun..
Olsun da bir türlü “Güzelyurt” olamasın..
Peki, hiç mi aklınıza gelmedi İngiliz’i oraya dikmenin, hemen on metre yakınındaki Atatürk Anıtına ve Baf Şehitleri’nin kitabelerine ayıp/günah olacağı?
Hadi eski papaz binasının bahçesine diktiniz, Sivil Savunma’ya ne oluyor?
Okullar arası şiir/kompozisyon yarışmaları, kültürel geziler düzenlemeye bir de İngiliz arkeoloji incelemeleri mi eklendi “yan dal” olarak?
Ya Lefkoşa Bölge Müdürlüğü kapısına dikilen en yüksek bayrak direkleri yanlıştır, ya Güzelyurt Bölge Müdürlüğü bahçesindeki İngiliz çeşmeleri.
Aynı anda iki doğru olmaz.
(NOT; Bu yazı fonda; “His Master’s Voice-Sahibinin Sesi” marka cızırtılı gramofondan kısık sesle çalınan; güftesi Lâvtacı Hristo’ya, bestesi ise Kemanî Tatyos Efendi’ye ait 2015 model “Çargâh” makamındaki “Liberal Linobambakiler” adlı eser eşliğinde okunmalıdır). 10 Şubat 2015

Okumaya devam et  Hükümet Programı’nın Ankara’ya mesajları ve “sıfır” etkisi

57’İNCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ


Comments

“MÜTAREKE LEFKOŞA’SI” için bir yanıt

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir