ÇİVİSİ ÇIKAN PARANTEZ

<p>
ÇİVİSİ ÇIKAN PARANTEZ
HÜSEYİN MÜMTAZ</p>
<p>	“Parantez”in neresinden başlayalım? Diyarbakır’dan başlayalım. “HDP’nin Diyarbakır il kongresi Seyrantepe Spor Salonu’nda, Kürt marşı ’Ey Rakip’in çalınmasıyla başladı. Salona Abdullah Öcalan ile Suriye’nin Rojava bölgesinde IŞİD’e karşı savaşırken ölen bazı YPG’liler ile 1980 yılında Diyarbakır cezaevinde yaşamlarını yitiren PKK’lıların fotoğrafları asıldı. Salonda ayrıca Kürt isyanlarının liderleri Şeyh Sait, Seyit Rıza, Molla Mustafa Barzani’nin fotoğrafları da yer aldı”. Şaşırdınız mı? Ama buna neden şaşırmıyorsunuz? “Başbakan Ahmet Davutoğlu, eşi Sare Davutoğlu ve bakanlar ve bölge milletvekilleri ile birlikte Diyarbakır Havaalanı’ndan kongrenin yapılacağı Seyrantepe Spor Kompleksi’ne geçti. Ak Parti Diyarbakır İl Başkanlığı 5. Olağan Kongresi’nin yapılacağı spor kompleksine giriş yapan Başbakan Ahmet Davutoğlu ve beraberindeki heyet, Başbakan Davutoğlu için bestelenen Türkçe, Kürtçe ve Arapça şarkıyla karşılandı”. “Seyrantepe” bile aynı.. “Şaşırmaya” devam edelim mi? Öcalan Asuri-Süryani-Keldani halkına yazdığı mektubunda; “Asuri-Süryani-Keldani halkının kendi kadim topraklarında Ortak Vatan-Demokratik Ulus temelli inşa süreçlerine katılmaları, bu doğrultuda büyük yoğunlaşmalara ortak olmaları son derece önemlidir” dedi. “Bu temelde tüm Asuri-Süryani-Keldani halkını büyük bir özlem ile selamlar, kadim kültürün dirilişinin Demokratik Konfederal Ortadoğu halklar mozaiğinde hak ettiği yeri alacağına dair inancımı yinelemek isterim” ifadelerini kullandı. Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Hatip Dicle, 21 Şubat 2015 Anadil Günü'nden başlayarak bir yıl devam edecek kapsamlı bir Kürtçe kampanyasına başlanacağını duyurdu.
"Başta belediyelerimiz olmak üzere tüm Kürdistani siyasi parti ve hareketlerin, sivil toplum kuruluşlarının ve demokratik kitle örgütlerinin, bu kampanyaya kendi çaplarında katılıp öncülük yapmaları başta Kürtçe olmak üzere Kuzey Kürdistan'ın tüm dillerine nasıl sahip çıktığımızın da yığınsal yanıtı olacaktır. Örnek olarak belediyelerimiz kurum içlerinde ve kent girişi tabelalarının düzenlenmesinde çift dilliliği yaygınlaştırma amacıyla birçok adım atmışlardır. Köy tabelalarının eski isimlerini de içerecek şekilde çift dilli hazırlanması vatandaşa verilen makbuzların Türkçe-Kürtçe basılması, belediye bültenleri ve anonslarının iki dilli yapılması, tüm hizmet araçlarında Kürt dilinin de kullanılması gibi birçok yaratıcı pratikle bu kampanyaya güç verebilir.
Başta yurtsever esnaflarımızın işyerleri olmak üzere tüm işyerlerinin isimlerini bu kampanya çerçevesinde Kürtçeleştirmek, Kürtçe adlarla değiştirmek; ya da manav etiketlerini, lokanta menülerini iki dille hazırlamak gibi girişimler, çözüm sürecinin ruhunu daha da güçlendirip besleyecektir.
Yine tüm parti ve sivil toplum örgütlerimiz, başta tabelaları olmak üzere basın açıklamalarını çift dilli hazırlayarak, bu kampanyaya anlamlı bir yanıt verebilir. Asuri, Arap ve Mıhelmilerin yaşadığı coğrafyalarda, bu halkların dilinin yeniden günlük yaşamda görünür hale gelmesi, halklar arası barış, diyalog, eşitlik ve kardeşliği daha da pekiştireceğinden kuşkumuz olmamalıdır."
“Kürtçe sloganlar” sadece Diyarbakır/Seyrantepe’de değil; Ankara TBMM salonlarında da yankılandı.
HDP TBMM Grup Toplantısını açan Grup Başkanvekili Pervin Buldan, Kobani'nin çetelerden kurtarıldığını belirtince salondakiler alkışlar eşliğinde Kürtçe sloganlar attılar.
Sonra söz alan HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ da, "Kobani düştü, düşecek" diyenlerin tarihteki sonunun geldiğini öne sürerek, "Kobani zaferi ilan edildikten sonra Kobani'ye selam gönderiliyor. Selamı söyleyene değil, söyletene bakın. Bu halk size selam söyletir" dedi.
Yüksekdağ; “Çökmüş Suriye politikası üzerinden yeni Ortadoğu projesi geliştireceklerini iddia ediyorlar. Sizin dış politikanız derinde değil, Akdeniz sularında kıyıya vurdu. Böyle bir zeminde nasıl yeni Ortadoğu inşa edeceksiniz? Yeni Ortadoğu inşa edemezsiniz ama inşa edilmekte olan yeni Ortadoğu var, gelin ona katkı sunun. Rojava'da, Şengal'de, Mahmur'da, Musul'da, Kerkük'te yeni bir Ortadoğu şekilleniyor. Kürtler ile, Ezidiler ile, Türkmenler ile dost olun.
Ortadoğu politikanızı dostluk ve kardeşlik ekseninde geliştirin. Yeni Ortadoğu'ya dost olmayı başarabilirseniz dış politika sahibi olursunuz. Aksi halde kaybetmeye mahkûmsunuz. Siyasi iktidar, bu zihniyetle asla yeni Ortadoğu siyaseti yapamaz… İstediğiniz kadar Kuzey Suriye'yi kabul etmeyin. Bu gerçek kendisini size dayatacaktır. Kuzey Irak değil, güney Kürdistan, Kuzey Suriye değil, Rojavadır orası...Türkiye hükümetine düşen görev ve sorumluluk, Rojava'yı resmen tanımaktır ve Türkiye halklarının dostu ve müttefiki olarak ilan etmektir" diye devam etti.
“Türkiye” Hükümeti..
Hem söylenenler lâfta da kalmıyor. Kırsal alanda bölgesel atamalar, yargılamalar, yol/kimlik kontrolleri, “silahlı” ve alenî kutlamalar/anmalar/geçit törenleri.
Asker/polis ortalıkta görünmüyor.
Hâl böyle olunca da bir üniversite rektörü çıkıp TRT’de pekâlâ; “Şimdiye kadar en büyük harcamayı savunmaya yapıyorduk, artık lüzum kalmadı. O parayı kalkınmaya/eğitime ayırabiliriz” diyebiliyor.
İHA’ları unuttuk.. Asker ve polisin sokağa çıkmadığı, cümle mobese’lerin de söküldüğü, sokaklarında hendeklerin açıldığı memleket köşelerinde devriye/gözetleme yapabilmek için İnsansız Hava Araçları sipariş edilmiş..
Cizre hava sahası, Şırnak hava sahası..
Haydi hayırlısı..
Her şey o kadar karmakarışık ve çığırından çıkmış ki, Dışişleri’nin Çanakkale için hazırladığı kitapçığa Erivan’daki Ermeni soykırım anıtının fotoğrafını konulmasına; Kara Kuvvetleri Komutanı’nın boynuna Chuwall’cı Odierno’nun bu sefer madalya geçirmesine; Çanakkale kutlamalarının, millete yasaklanmasına sıra gelmiyor, akıl erdiremiyorum.
Kralları ölünce Arabistan’da inmeyen bayrağın Türkiye’de indirilmesini de anlayamıyorum.
İspanya’nın; “önemini yitirdiği” gerekçesi ile “ilgi gösterilmesin” genelgesi yayınladığı “Medeniyetler İttifakı Projesini” tamamen rafa kaldırması ve..
…Çin'in Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde Uygur Türkleri’ne “iletişimi sağlayan her türlü elektronik eşyaları” kimlik ibrazıyla satın alma zorunluluğu getirilmesine tepkisiz kalınması konularına hiç girmiyorum.
Ama “Ay-yıldızlı” al bayrağın “ay”ı ile ilgili bir çift lâfım olacak..
Dâvutoğlu yine Diyarbakır’da “28 Şubat’ta hilal İslam’ı temsil ediyor diye hilali bayraktan kaldırmak isteyen Türk ulusalcılar çıktı” dedi.
Yanlış hatırlamıyorsam, bir vakitler..
..Milâttan önceki o çok eski çağlardaki Sancak devir teslimlerinde teslim eden Sancaktar şöyle haykırırdı;
“Alayımız sancağının mukaddes nöbet sırası sende.
Rengi, mübârek ecdat kanının rengidir.
Kumaşı, şehit tenidir.
Parıltısı, zaferlerin ışığıdır.
Ayyıldızı, hürriyet ve istiklâldir.
Yazısı, kahramanlık ve fazîlettir.
Gönderi, millî irâdedir.
Hamâili, şeref ve mesûliyettir.
Bütün bunlar, Türk milletinden sana emanettir”.
Teslim alan Sancaktar da;
“Renginin bedeli, kanım olsun.
Kumaşının bedeli; tenim olsun.
Parıltısının bedeli; canım olsun.
Ayyıldızına, varlığım feda olsun.
Yazısını, vicdanımda tertemiz saklayacağım.
Gönderini, milli imanımla sımsıkı tutacağım.
Hamaili, iman dolu göğsümde namus, çökmez omuzlarımda en şerefli sorumluluk olarak kalacaktır.
Bu sancağı benden sonra sağ kalana teslim etmeden ölmek bana haram olsun.
Nöbetimi bir ibadet vecdi içinde tutacağım.
İçtiğim bu anda bağlı kalacağımın işareti olarak sancağımı öpüyor ve teslim alıyorum" derdi.
Yani biri “Ayyıldızı, hürriyet ve istiklâldir” diyordu, diğeri de “Ayyıldızına, varlığım feda olsun”..
Peki, o halde o “hilal” o bayraktan nasıl kaldırılacakmış, kim kaldıracakmış, ne zaman kaldıracakmış?
Sancaklar mı değişti, sancaktarlar mı?
Hilkatin insan çamurunu destanlarla yoğurduğu o çağlar nerede?
Önce buna bir cevap verin; artık kabak tadı veren, gına gelen, çivisi çıkan parantezi sonra nasıl olsa kapatırız..5 Şubat 2015</p>
<p>57’İNCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ</p> - literature edebiyat kitap

ask_toren%20(1)
ÇİVİSİ ÇIKAN PARANTEZ
HÜSEYİN MÜMTAZ

“Parantez”in neresinden başlayalım?
Diyarbakır’dan başlayalım.
“HDP’nin Diyarbakır il kongresi Seyrantepe Spor Salonu’nda, Kürt marşı ’Ey Rakip’in çalınmasıyla başladı. Salona Abdullah Öcalan ile Suriye’nin Rojava bölgesinde IŞİD’e karşı savaşırken ölen bazı YPG’liler ile 1980 yılında Diyarbakır cezaevinde yaşamlarını yitiren PKK’lıların fotoğrafları asıldı. Salonda ayrıca Kürt isyanlarının liderleri Şeyh Sait, Seyit Rıza, Molla Mustafa Barzani’nin fotoğrafları da yer aldı”.
Şaşırdınız mı?
Ama buna neden şaşırmıyorsunuz?
“Başbakan Ahmet Davutoğlu, eşi Sare Davutoğlu ve bakanlar ve bölge milletvekilleri ile birlikte Diyarbakır Havaalanı’ndan kongrenin yapılacağı Seyrantepe Spor Kompleksi’ne geçti. Ak Parti Diyarbakır İl Başkanlığı 5. Olağan Kongresi’nin yapılacağı spor kompleksine giriş yapan Başbakan Ahmet Davutoğlu ve beraberindeki heyet, Başbakan Davutoğlu için bestelenen Türkçe, Kürtçe ve Arapça şarkıyla karşılandı”.
“Seyrantepe” bile aynı..
“Şaşırmaya” devam edelim mi?
Öcalan Asuri-Süryani-Keldani halkına yazdığı mektubunda; “Asuri-Süryani-Keldani halkının kendi kadim topraklarında Ortak Vatan-Demokratik Ulus temelli inşa süreçlerine katılmaları, bu doğrultuda büyük yoğunlaşmalara ortak olmaları son derece önemlidir” dedi. “Bu temelde tüm Asuri-Süryani-Keldani halkını büyük bir özlem ile selamlar, kadim kültürün dirilişinin Demokratik Konfederal Ortadoğu halklar mozaiğinde hak ettiği yeri alacağına dair inancımı yinelemek isterim” ifadelerini kullandı.
Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Hatip Dicle, 21 Şubat 2015 Anadil Günü’nden başlayarak bir yıl devam edecek kapsamlı bir Kürtçe kampanyasına başlanacağını duyurdu.
“Başta belediyelerimiz olmak üzere tüm Kürdistani siyasi parti ve hareketlerin, sivil toplum kuruluşlarının ve demokratik kitle örgütlerinin, bu kampanyaya kendi çaplarında katılıp öncülük yapmaları başta Kürtçe olmak üzere Kuzey Kürdistan’ın tüm dillerine nasıl sahip çıktığımızın da yığınsal yanıtı olacaktır. Örnek olarak belediyelerimiz kurum içlerinde ve kent girişi tabelalarının düzenlenmesinde çift dilliliği yaygınlaştırma amacıyla birçok adım atmışlardır. Köy tabelalarının eski isimlerini de içerecek şekilde çift dilli hazırlanması vatandaşa verilen makbuzların Türkçe-Kürtçe basılması, belediye bültenleri ve anonslarının iki dilli yapılması, tüm hizmet araçlarında Kürt dilinin de kullanılması gibi birçok yaratıcı pratikle bu kampanyaya güç verebilir.
Başta yurtsever esnaflarımızın işyerleri olmak üzere tüm işyerlerinin isimlerini bu kampanya çerçevesinde Kürtçeleştirmek, Kürtçe adlarla değiştirmek; ya da manav etiketlerini, lokanta menülerini iki dille hazırlamak gibi girişimler, çözüm sürecinin ruhunu daha da güçlendirip besleyecektir.
Yine tüm parti ve sivil toplum örgütlerimiz, başta tabelaları olmak üzere basın açıklamalarını çift dilli hazırlayarak, bu kampanyaya anlamlı bir yanıt verebilir. Asuri, Arap ve Mıhelmilerin yaşadığı coğrafyalarda, bu halkların dilinin yeniden günlük yaşamda görünür hale gelmesi, halklar arası barış, diyalog, eşitlik ve kardeşliği daha da pekiştireceğinden kuşkumuz olmamalıdır.”
“Kürtçe sloganlar” sadece Diyarbakır/Seyrantepe’de değil; Ankara TBMM salonlarında da yankılandı.
HDP TBMM Grup Toplantısını açan Grup Başkanvekili Pervin Buldan, Kobani’nin çetelerden kurtarıldığını belirtince salondakiler alkışlar eşliğinde Kürtçe sloganlar attılar.
Sonra söz alan HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ da, “Kobani düştü, düşecek” diyenlerin tarihteki sonunun geldiğini öne sürerek, “Kobani zaferi ilan edildikten sonra Kobani’ye selam gönderiliyor. Selamı söyleyene değil, söyletene bakın. Bu halk size selam söyletir” dedi.
Yüksekdağ; “Çökmüş Suriye politikası üzerinden yeni Ortadoğu projesi geliştireceklerini iddia ediyorlar. Sizin dış politikanız derinde değil, Akdeniz sularında kıyıya vurdu. Böyle bir zeminde nasıl yeni Ortadoğu inşa edeceksiniz? Yeni Ortadoğu inşa edemezsiniz ama inşa edilmekte olan yeni Ortadoğu var, gelin ona katkı sunun. Rojava’da, Şengal’de, Mahmur’da, Musul’da, Kerkük’te yeni bir Ortadoğu şekilleniyor. Kürtler ile, Ezidiler ile, Türkmenler ile dost olun.
Ortadoğu politikanızı dostluk ve kardeşlik ekseninde geliştirin. Yeni Ortadoğu’ya dost olmayı başarabilirseniz dış politika sahibi olursunuz. Aksi halde kaybetmeye mahkûmsunuz. Siyasi iktidar, bu zihniyetle asla yeni Ortadoğu siyaseti yapamaz… İstediğiniz kadar Kuzey Suriye’yi kabul etmeyin. Bu gerçek kendisini size dayatacaktır. Kuzey Irak değil, güney Kürdistan, Kuzey Suriye değil, Rojavadır orası…Türkiye hükümetine düşen görev ve sorumluluk, Rojava’yı resmen tanımaktır ve Türkiye halklarının dostu ve müttefiki olarak ilan etmektir” diye devam etti.
“Türkiye” Hükümeti..
Hem söylenenler lâfta da kalmıyor. Kırsal alanda bölgesel atamalar, yargılamalar, yol/kimlik kontrolleri, “silahlı” ve alenî kutlamalar/anmalar/geçit törenleri.
Asker/polis ortalıkta görünmüyor.
Hâl böyle olunca da bir üniversite rektörü çıkıp TRT’de pekâlâ; “Şimdiye kadar en büyük harcamayı savunmaya yapıyorduk, artık lüzum kalmadı. O parayı kalkınmaya/eğitime ayırabiliriz” diyebiliyor.
İHA’ları unuttuk.. Asker ve polisin sokağa çıkmadığı, cümle mobese’lerin de söküldüğü, sokaklarında hendeklerin açıldığı memleket köşelerinde devriye/gözetleme yapabilmek için İnsansız Hava Araçları sipariş edilmiş..
Cizre hava sahası, Şırnak hava sahası..
Haydi hayırlısı..
Her şey o kadar karmakarışık ve çığırından çıkmış ki, Dışişleri’nin Çanakkale için hazırladığı kitapçığa Erivan’daki Ermeni soykırım anıtının fotoğrafını konulmasına; Kara Kuvvetleri Komutanı’nın boynuna Chuwall’cı Odierno’nun bu sefer madalya geçirmesine; Çanakkale kutlamalarının, millete yasaklanmasına sıra gelmiyor, akıl erdiremiyorum.
Kralları ölünce Arabistan’da inmeyen bayrağın Türkiye’de indirilmesini de anlayamıyorum.
İspanya’nın; “önemini yitirdiği” gerekçesi ile “ilgi gösterilmesin” genelgesi yayınladığı “Medeniyetler İttifakı Projesini” tamamen rafa kaldırması ve..
…Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde Uygur Türkleri’ne “iletişimi sağlayan her türlü elektronik eşyaları” kimlik ibrazıyla satın alma zorunluluğu getirilmesine tepkisiz kalınması konularına hiç girmiyorum.
Ama “Ay-yıldızlı” al bayrağın “ay”ı ile ilgili bir çift lâfım olacak..
Dâvutoğlu yine Diyarbakır’da “28 Şubat’ta hilal İslam’ı temsil ediyor diye hilali bayraktan kaldırmak isteyen Türk ulusalcılar çıktı” dedi.
Yanlış hatırlamıyorsam, bir vakitler..
..Milâttan önceki o çok eski çağlardaki Sancak devir teslimlerinde teslim eden Sancaktar şöyle haykırırdı;
“Alayımız sancağının mukaddes nöbet sırası sende.
Rengi, mübârek ecdat kanının rengidir.
Kumaşı, şehit tenidir.
Parıltısı, zaferlerin ışığıdır.
Ayyıldızı, hürriyet ve istiklâldir.
Yazısı, kahramanlık ve fazîlettir.
Gönderi, millî irâdedir.
Hamâili, şeref ve mesûliyettir.
Bütün bunlar, Türk milletinden sana emanettir”.
Teslim alan Sancaktar da;
“Renginin bedeli, kanım olsun.
Kumaşının bedeli; tenim olsun.
Parıltısının bedeli; canım olsun.
Ayyıldızına, varlığım feda olsun.
Yazısını, vicdanımda tertemiz saklayacağım.
Gönderini, milli imanımla sımsıkı tutacağım.
Hamaili, iman dolu göğsümde namus, çökmez omuzlarımda en şerefli sorumluluk olarak kalacaktır.
Bu sancağı benden sonra sağ kalana teslim etmeden ölmek bana haram olsun.
Nöbetimi bir ibadet vecdi içinde tutacağım.
İçtiğim bu anda bağlı kalacağımın işareti olarak sancağımı öpüyor ve teslim alıyorum” derdi.
Yani biri “Ayyıldızı, hürriyet ve istiklâldir” diyordu, diğeri de “Ayyıldızına, varlığım feda olsun”..
Peki, o halde o “hilal” o bayraktan nasıl kaldırılacakmış, kim kaldıracakmış, ne zaman kaldıracakmış?
Sancaklar mı değişti, sancaktarlar mı?
Hilkatin insan çamurunu destanlarla yoğurduğu o çağlar nerede?
Önce buna bir cevap verin; artık kabak tadı veren, gına gelen, çivisi çıkan parantezi sonra nasıl olsa kapatırız..5 Şubat 2015

Okumaya devam et  Prof. Dr. Tülay ÖZÜERMAN – “Al, bu senin kahramanın!…”

57’İNCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ


Comments

“ÇİVİSİ ÇIKAN PARANTEZ” için bir yanıt

  1. Mustafa Aslan AKSUNGURMAS avatarı
    Mustafa Aslan AKSUNGURMAS

    “Eceli gelen İT, Cami duvarına işermiş.” Bunlar duvarı pislediler bugüne değin, yetmedi, mimbere işiyorlar bugünlerde… Gel şunu bil ki, azan it, er-geç cezasını bulacak…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir