“DERİN DİNKCİLER” GERÇEKLERİ SAPTIRIYOR

Cengiz Aktar'ın, 30 Aralık 2014 tarihli ve 'Ermeni soykırımı, Anadolu’nun Büyük Felâketi bu topraklardaki tabuların anasıdır' başlıklı makalesini, içerdiği ciddi yanlışlar, eksikler, çarpıtmalar ve saptırmalar yüzünden, bir bilim adamına yakıştıramadım. Hataları daha yazısının başlığından başlıyor ve yazının son cümlesine kadar sürüyor. Bu yazıyı ibret için "ucuz propaganda" veya "Derin Dinkciler" adını vereceğiniz dosyalarda saklayabilirsiniz. - Dink Davasi

Cengiz Aktar’ın, 30 Aralık 2014 tarihli ve ‘Ermeni soykırımı, Anadolu’nun Büyük Felâketi bu topraklardaki tabuların anasıdır’ başlıklı makalesini, içerdiği ciddi yanlışlar, eksikler, çarpıtmalar ve saptırmalar yüzünden, bir bilim adamına yakıştıramadım. Hataları daha yazısının başlığından başlıyor ve yazının son cümlesine kadar sürüyor. Bu yazıyı ibret için “ucuz propaganda” veya “Derin Dinkciler” adını vereceğiniz dosyalarda saklayabilirsiniz.

Yazı, tarihi ilgilendiren karmaşık olaylar hakkında bir makalenin nasıl yazılmaması gerektiğini bir örnekle gençlere öğretmek bakımından önemli. Bir profesörde bu kadar bilgisizlik ve önyargının olması, insanı şaşırtıyor doğrusu.

Başlıktan başlayalım. ‘Ermeni soykırımı” diyor. Peki, mahkeme kararı nerede?

Soykırım, Birleşmiş Milletler 1948 Soykırımı Önleme ve Cezalandırma Sözleşmesi tarafından, uzun yıllar süren tartışmalarda sonra kabul edilmiş ve üye milletler tarafından yine yıllarca tartışılarak imzalanmış, çok ciddi, hassas ve hukuki bir belgedir. Türkiye 31 Temmuz 1950 de imzalamıştır. İngilizce metninin tamamı ınternette. Öyleyse her önüne gelen, bana göre falanca olay soykırımdır diyemez. Derse de, inandırıcı olamaz–şimdi Aktar’ın öldüğü gibi. Lütfen hukuka saygı gösterelim.

Hukukun en temel kurallarından birisi, yasaların geçmişe dönük çalıştırılamamasıdır.

Yoksa her parti, her lider, rakiplerini yok etmek için istediği bir yasa çıkarır geçmişte kalan olayları bile bugün yasadışı ilan edip insanların peşlerine düşebilir. Üstüne üstlük, BM 1948 Soykırım Sözleşmesi “ileriye dönük” bir belgedir; ismi dahi öyledir. Giriş paragrafında da bunu belirtir. Yani bugün birileri istedi diye geçmişe dönük çalıştırılamaz. Öyleyse tekrar ediyorum, lütfen hukuka saygı gösterelim.

BM 1948 Soykırım Sözleşmesi yasa kapsamına giren suçları tarif eder. Buna göre insan topluluklarını milliyet, etnik köken, ırk, veya inanç temelinde kısmen veya tamamen “yoketmek niyetiyle” yapılan hareketler soykırımdır. Dikkat edin, “politik gruplar”, uzun yıllar süren hararetli tartsımalardan sonra, bu tanımın kasten dışında tutulmuştur. Yoksa ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Rusya, Çin, Japonya ve Vatikan dahil dünyada soykırım yapmamış, büyük ya da küçük, tek devlet bulamazdınız. Ermeniler, silahlı terör grupları kuran (1862-1922, Nalbandian) isyanlara karışıp kan döken (1877-1920, McCarthy) ve ihanetleriyle sadece 1914 yılında 120,000 Müslümanı öldüren (1914, Pope) eli kanlı bir politik örgüttür; yani bugünkü PKK’nın bile daha da tehlikelisi ve kanlısı.

O halde, Ermenilerin soykırım tanımı içine sokulması teknik olarak da mümkün değildir.

Kaldı ki Ermeni gruplarının silahlı hücumlarına, suikast ve sabotajlarına karşı Osmanlı Devletinin almış olduğu tedbirler, devletin ve milletin güvenliğine dönük, bugün de kullanılan yasal hareketlerdir. ABD Japon-Amerikalıları, Ermeniler gibi isyan, ihanet ve terror suçları işlemediği halde, sadece ve adece şüphe üzerine, 1942-1945 yıllarında daha güvenli saydığı iç bölgelere sürmedi mi? Aynısını Alman ve İtalyan kökenli Amerikalılara yapmadı mı? Bu uygulamaların iyi ya da kötü yapıldığı, uygulama esnasında az veya çok insanın olduğu, ABD’nin 1988 de japon-Amerikalılardan özür dilediği gibi konular, geçici yerleştirme” (GEÇYER) olgusunu değiştirmiyor ki. Sonuçta, Osmanlı’nın 1915 te yaptığını ABD 1942 de yaptı. Hem de şüphe üzerine. hem de misliyle (Japon + Alman + İtalyan Amerikalılar sürüldü.) Peki, bugün kaç kişi bu GEÇYER (geçici yerleştirme) uygulaması nedeniyle ABD yi soykırımla suçladı? Üstelik, ABD 1945 te Nagazaki ve Hiroşima’da sivil halkın öleceğini bile bile iki atom bombası patlatmadı mı?. Üstelik bu iki olay, yani GEÇYER ve ATOM BOMBALARI, soykırım tanımına da giriyor. Aktar ve diğer Derin Dinkciler dahil bugüne kadar kaç kişi ağzını açıp ABD yi soykırımla suçladı?

Okumaya devam et  33 yıldır gizlenen Ermeni belgeleri

ABD yi Afrikalı siyahlara yüzyıllarca reva gördüğü esir ticareti için kaç kişi ABD yi soykırımla suçladı? “Keşfedilen” Amerika kıtasının yerlilerine uygulanan etnik temizlik ve toplu kesimler için kaç kişi ABD yi soykrimila suçladı? Zaten 1948 de ortaya çıkan bir yasa ile siz kalkıp geçmiş yüzyılları yargılayamazsınız; o da yanlış olur. Ama madem ki derin Dinkciler ta 1915’e inip, Ermeni suçlarını görmeyerek ve Müslüman kayıpları yok sayarak, Osmanlı’yı ısrarla hedef alabiliyor, o halde adama sormazlar mı 1942 (Japon-Amerikalı Kampları) ve 1945 (Atom bombaları) ve Siyah Esir ticaret ve Amerikan yerlilerinin kıyımları ve sürülmeleri ve onun gibi daha yüzlerce olay neden eş geçilmiş? Demek ki ortada ard niyetli bir çifte standart olayı var. Bunu artık lütfen herkes net olarak görsün.

BM 1948 Soykırım Sözleşmesi sadece tarif edilen grupları tamamen veya kısmen öldürmeyi değil, fiziki veya ruhi yaralamayı, yaşam koşullarını yoketmeye yönelik olarak zorlaştırmayı, o grupta doğumları engellemeyi, o grubun çocuklarını zorla ellerinden alıp başka bir gruba vermeyi de soykırım suçları arasında sayıyor. Ama üç şart koşmuş:

1) Sadece ehliyetli mahkeme ( Competent Tribünal) soykırım iddiasına bakabilir;

2) Mahkeme adil ve hukuka uygun olmalıdır (due process)

3) “Yoketme niyeti” (intent to destroy) ispat edilmelidir.

Bizim derin Dinkciler bunların ucunu de eş geçiyor.

“Neden?” diyorsun. “Elimde anılar, yazışmalar, fotoğraflar var” diyor.

“E, ben de var” diyorsun.

“Sendekileri boşver” diyor, “sen onları aklayıp-paklamışsındır” diyor.

“Ama eldeki bir-iki-üç-beş belge değil ki; yüzbinlerce, hatta milyonlarca. Hemen hepsi de sıralı, tarihli ve imzalı, yani bir sistemin dışlileri. Hepsini değiştirip dünyayı sürekli kandırmak mümkün olabilir mi?” diyorsun. Suspus oluyor, “İnkarcı!” deyip kaçıyor.

Ermeni anıtlar dikiyor, ağlayıp sızlıyor, yziyor, çiziyor. Batı da hepsine inanıyor, çünkü Türkofobya be İslamofobya inanmak için çok verimli topraklar oluşturmuş Barıda. Ermeni lobicisi hangi yalanın, iftiranın tohumunu atsa, yalan hemen yeşeriyor, boy veriyor.

Koskoca çınar ağacı olup karşımıza dikiliyor. En olmaz, en komik Ermeni iddiaları, ve matematik bilimine ters düşeb rakamlar, işlemler bile medyada hemen yer buluyor.

Sen mantık diyorsun, bilim diyorsun, belge diyorsun, kendini paralıyorsun, olmuyor.

Ermeni iki gözyaşı, bir canbazlık yapıyor ve gazetelerin başköşesine oturuveriyor.

Okumaya devam et  KAN DAVASI

Politikacılara anti-Türk yasalar geçirtiyor. Filmler yapıyor, senaryolar yazıyor. Burslar veriyor ve Ermeni yalanlarını besleyen ve büyüten ortamlar yaratıyor. Ondan sonra da karşına geçip “Olay soykırımdır, baksana etrafındaki şu kadar anıta, makaleye, kitaba, tanığa, tasarıya… Hepsi yalan mı söylüyor?” Evet, çünkü hepsini sen ürettin. Toplumda bir çokları zaten gerçekleri bilmiyor. Bazı Ermeniler gerçekleri kasten çarpıtıyor ve saptırıyor, diğerleri ise utanmadan üretiyor. Ama bir şekilde hepsi bir yalanın peşine düşmüşler.

“Madem ki bilginden ve belgenden bu kadar eminsin, neden Türkiye’yi mahkemeye verip soykırım kararını geçirtmiyorsun?” diyorsun. Giki çıkmıyor. Çünkü hukuk ciddi iştir.

Mahekem salonunda propaganda, PR oyunları, ağlam, zirlama, taraftar, oy, para, pul geçmez. Çıkarsın aslanlar gibi, belgelerini çatır çatır konuşturursun. O kadar.

Belge dedim de, 2007 yılında Viyana Türk-Ermeni (VAT, İnanç Atılgan ve Mümjian) belge- değişimi projesinde, Ermenistan boyunun ölçüsünü fena halde aldı. Türkiye altı lisanda bomba gibi arşivleri konuştururken, Ermeniler ne koydu masaya biliyor musunuz?

Avustruya-Macaristan İmparatorluğunun Büyükelçi-Konsolos yazışmalarını. O kadar zayıftılar ki, bazı belgelerin aynını Türkiye de masaya koydu, çünkü bir paragrafı Ermeniyi destekler gibi görünüyor idi ise, öbür paragrafı Türkiye’yi kesinlikle haklı görüyordu. İkinci turda Ermenistan masadan kaçtı. Türkiye arşivlerini 1980lerde açtı ve son 25-30 senede 100 den fazla ülke Osmanlı-Türk arşivlerini araştırdı. Ama Ermenistan’ın arşivler bugün hala kapalı, acaba neden? Haklı adam, haklı belgesini saklar mı? yoksa gümbür gümbür dünyanın gözüne mi sokar? Türkiye arşivler konusunda Ermeni palavracıları VAT projsı sayesinde resmen bir buldozer gibi ezip geçti. Olay bu kadar nettir.

Ermeniler “Tartışılacak-yargılanacak konu yoktur, herşey açıktır, soykırım olmuştur. Bak eldeki anıtlara, belgesellere, filmlere, parlamento tasarılarına. Hala şüphen mi var?” diyor.

Yani, kısacası, hukuk yerine guguk koymaya çalışıyor.

Peki BM 1948 Soykırım Sözleşmesinde, “Kimin daha fazla anıtı, kitabı ve/veya oyu varsa onun soykrim iddiası geçerlidir” mi diyor?

Yoksa “Derin Dinkciler çok bastırırsa, çok ağlarsa, bırakın çocuklara, yol verin. Onların dediği olsun.” mü diyor?

Bakın Perinçek davasında, İsviçre mahkum oldu. 17 Aralık 2013 tarihli Avrupa İnsan Hakları Mahklemesi (AİHM) kararında, soykrim teknik bir terimndir ve ispatı zordur deniyor. Aloooo, derin Dinkciler, orada mısınız?

Neden zor, çünkü “yoketme niyeti” ni ispat edeceksin. Bu iş, Nazi Almanyasını yargılarken çok kolaydı çünkü ortada binlerce yazışma vardı. “Git, filanca yerdeki Yahudileri topla, trene doldur, bilmem ne kampına yolla ve orada fırınlarda yak.” diyen belgeler bulundu.

İşte bu “yoketme niyeti” dir! OKW (Alman Genel Kurmayı) nin elinde bunlardan binlerce yazışma var. Hepsi de tarihli, sıralı, imzalı. Nuremberg’te OKW’nin ele geçirilen (yani Naziların savaş sonunda panic ıcinde son anda yakamadığı ) tüm belgeler kullanıldı.

Bu arada 1945 te önemli bir sahtecilik olayı yaşandı ki Ermeniler bu sahteciliği bugün hala tepe tepe kullanıyor. Efendim hikaye şu: The Associate Press’in Berlin Büro şefi, Louis Lochner adlı bir Amerikalı (tescilli bir “Büyük Ermenistan” projesi destekçisi ve azili bir Türk düşmanı,) Nuremberg yargıçlarından yine Amerikalı Alderman’ın eline 1945 te bir belge tutuşturuyor. Orada güya Hitler, 22 Ağustos 1939 tarihinde Obersalzberg toplantısında Nazi komutanlara “Polonya’ya acımasız olun. Bakın, Ermenilere yapılanları bugün kim hatırlıyor?” demişmiş. Mismis diyorum çünkü belgede imza yok, tarih yok ve belge Almanların o alışılagelmiş sistematiğinden çok uzak. Biraz sallapatı dutuyor yani.

Okumaya devam et  Mithat AKAR: AKP’NİN TERÖRE KARŞI MİTİNGİ:DEVLET’İ ACİZ GÖSTERME YÖNTEMİDİR.

Bereket ki Yargıç Alderman prensip sahibi ve deneyimli bir hukukçu. Belgeyi kabul ediyor, ona sıra numarası da veriyor, ama hiç kullanmıyor. Çünkü Amerikan askeri kuvvetlerinin OKW merkezinde elkoyduğu, trenlerle mühür altında, silahlı muhafızlarla taşıyıp Nuremberg mahkemesi heyetine verdiği orijinal Alman belgelerine ulaşıyor. Tahmin edin bakalım sonra ne oluyor?

Efendim, belgelerin orijinallerinde Ermeni’den tek söz yok. Yök, yök, yök. Yokoğlu yok. Yani bu Lochner, kendiliğinden araya bir cümlecik sıkıştırıvermiş. Ermeni dostu ya, onlara bir iyilik yapmış. Hitlere duyulan nefreti kullanıp Ermeni iddialarına inanılırlık kazandırmaya çalışmış kendi kafasına göre. Herhalde “Kim anlayacak ki?” diye düşünmüş.

Ama verdiği belge de çok sayıda başka sakatlıklar da var. Mesela, o gün biri sabah, biri öğleden sonra iki toplantı yaplımış. Ve bizim sevimli sahtekarımız, Lochner, bu iki toplantıyı tek belgeye indirgemiş ve bunu yaparken de yanlışlar eksikler meydana oluşmuş.

Şimdi bu olmayan Hitler sözü, Washinton DC’deki Holokost müzesinin duvarına yazılı.

Mümjian adındaki zengin bir Amerikalı, Holokost müzesine bir milyon dolar bağış yap[iyor ve karşılığında bu olmayan, sahte Hitle emir böylelikle bu müzeye aşılıyor. Müze deyip geçmeyin, milyonlarca ziyaretçi arasında en önemli yeri orta ve lise öğrencileri oluşturuyor. Genç beyinler sahte Hitle alıntısı ile Türk-düşmanı yapılıyor. Üstelik Kongre’deki bilgisiz ama Ermenici politikacılar boyuna bu sahte Hitler sözünü resmi yazışmalarında kullanıyor. İşte size çok önemli bir Ermeni belgesi. Baştan sona sahte!

İnanın, hemen hemen bütün Ermeni belgelei böyle. Neresinden tutsan elinde kalıyor. Ama gelin bunu burunları kaf dağındaki o Derin Dinkcilere anlatın. Ne mümkün?

Son sözüm şudur: Derin Dinkcilerin sürekli iftiralarına karşı namuslu Türk insanının en büyük gücü gerçeklerdir, bilgidir, belgedir, arşivlerimizdir.  Ama onları daha fazla kullanmak ve araştırmaları dünyaya anlatan bilimsel kitapları yazmak için çok dilli tarihçiler yetiştirmek zorundayız.

2015 yılınız kutlu olsun!

Ergün KİRLİKOVALI

Anahtar Sözcükler/Key words:

Armenian, genocide, soykırım, cengiz Aktar, zaman, Ergün Kirlikovalı, Hrant dink, Tereset, Ethocide, mosin, Kirlikova, KİRLİKOVA, Sarishaban, Drama, Kavala, Doksat, Doxat, dinkişt, deep dinkişt, derin dinkciler, ECHR, perinçek, Turkey, Anatolia, first world war, birinci dünya savaşı, ermeni, ermeni mezalımı, ihanet, isyan, terörizm

200312-ergun-kirlikovali


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir