YAHUDİLERİN ULUS DEVLETİ VE SONUÇLARI

 
İsrail-Filistin Barış Görüşmeleri'nin yapıldığı pek yakın geçmişte, önce Filistin Özerk Yönetimi Cenevre Konvansiyonu'nun 14 uluslararası anlaşmasına katılmıştı.
Savaş kurallarını belirleyen Cenevre Anlaşması'nın "düşman toprağını işgal eden bir ülke o bölgede askeri bir yönetim kurarak orayı yönetemez" hükmünü işleterek, Batı Şeria'nın İsrail tarafından müstemleke statüsüne getirilmesine karşı uluslararası hukukî işlemleri başlatma gücüne erişmişti.</p>
Sonra Filistin Özerk Yönetimi feshedildi ve  Filistin Devleti ilan edildi.
Şimdi Filistin Devleti; İsveç ile başlayıp İngiltere, Fransa, İspanya, İrlanda, Hırvatistan'ın tanıma önergeleriyle giderek  statüsünü güçlendiriyor. *
<p>26 Kasım'da ise İsrail Knesset'i, hükümetin "Ulus-Devlet Kanunu" olarak bilinen yasada değişiklik tasarısını görüşecektir.
Tasarı lâik kanunların çıkış noktasını Yahudi prensiplerine bağlıyor, ülkenin ulusal bayramları ile Yahudi dini bayramları arasındaki farkı kaldırıyor, dünya Yahudilerine arzu ettiklerinde İsrailli olma hakkını veren Geri Dönüş Kanunu'nu teyit ediyor ve İsrail'in kimliğini "Yahudilerin Ulus Devleti" olarak tanımlıyor...</p> </p>
*
Tasarı, İsrail'i farklı yapan her ideoloji, her siyasi duruş ve her dini anlayışın kendisini bir diğerine karşı değerlendirmesi özelliği;
Mesela, Yahudi Milliyetçiliği anlamında Siyonizm ideolojisine kiminin dini yaklaşımları, kiminin Yahudiliği bir kültür olarak kabul etmesi, kiminin  Yahudiliğin teolojik boyutuyla ilgilenmemesi yüzünden tek başına İsrail içindeki milliyetçi akımları tanımlamakta eksik kalması ve daha  bir çok algıda farklılıklar nedeniyle İsrail'de önemli tartışmalara yol açmıştır. <p>*
Muhalif sol kanat siyasetçiler, Arap-Yahudi geriliminin yüksek olduğu şu evrede,"Yahudilerin Ulus Devleti" tartışmasının gündeme alınmasının, İsrail toplumunun değişik kesimleri arasında varolan uçurumu derinleştireceğini,
Tasarıyı hazırlayan iktidar koalisyonu ise yeni kanunun İsrail'in Yahudi karakterini kuvvetlendireceğini iddia ediyor.</p> </p>
*
<p>İsrail'li Araplar, Yahudi Devleti ilan edilmesi durumunda  kendilerine ayrımcılık uygulanacağı endişesindedir.
Filistinli muhalifler tasarıyı, topraklarından edilmiş Filistinlilerin eve dönüş hakkını engelleme yolunda atılmış bir adım olarak görüyor.
HAMAS ise siyonist İsrail rejiminin Yahudi devleti olarak tanınması konusunda  İslam dünyasına  oyuna gelmemeleri çağrısında bulunuyor.</p>
 
*
Yine de, İsrail'in azınlık olarak kabul ettiği Filistin Özerk Yönetimi ile HAMAS arasındaki görüş ayrılıkları ve güvensizlikler yüzünden İsrail ve Filistin arasında 1967 sınırlarına harfiyen uymak yerine aralarında toprak değişimi yapabilmeleri ve " İsrail Devleti'nin Yahudi devleti olarak tanınması" temel konularında süren barış görüşmelerinin eksik kaldığı noktadan,
Şimdi Filistin Devleti'nin Birlik Hükümeti ile İsrail arasında eşit iki devlet olarak yeniden Barış Görüşmeleri'nin yola koyulmakta olduğu anlaşılıyor...
 
* İsrail'in kurulduğundan beri 8 savaş, sayısız anlaşma, ateşkesler ve barış girişimleri, özellikle 1967 Altı Gün Savaşında ele geçirdiği Mısır'dan Sina, Suriye'den Golan Tepeleri, Ürdün'den Batı Şeria ve Doğu Kudüs de devam ettirdiği işgal ve işgal altında tuttuğu Filistinlilere karşı merhametsiz tavrı,yayılmacı politikası ile komşu ülkelerle ilişkilerinin, şimdi Yahudi Devleti kimliği statüsüyle  Arap-Yahudi gerilimine nasıl yansıyacağı konusu ise Ortadoğu ülkelerini de belirliyor. *
Bir kez, İsrail'in kuşatan "Politik İslami Sistemde" takdim edilen İslam'ın bir barış dini olduğu efsanesi son bulmuştur.
Artık herkes Müslüman Kardeşlerin, HAMAS'ın ve bir çok İslamcı terör örgütünün "kafirleri öldürüp dünyaya İslamı empoze etmeyi hedeflediğini",
Bu çerçevede, mesela HAMAS'ın, dünyadaki en son Yahudiyi öldürüp bir İslam devleti kurmaya çalışan "İslam Tugayları" nın bir bölüğü olduğunu biliyor. * Bu yüzden İsrail, bir taraftan Gazze'ye yaptığı saldırılardan sonra halktan destek gören HAMAS yönetiminin Filistinliler arasında prestijinin yükselmesi, Mahmud Abbas'ın göze çarpmayan pozisyonu yüzünden Filistin Özerk Yönetiminin mevzi kaybetmesini  fırsat olarak kurguluyor.
HAMAS'ın mevzilerini sağlamlaştırması karşılığında Filistin saflarında yeni ayrışmalara ve M.Abbas'ın ikinci plana itme çabasında bulunmasına göz kırpıyor.
Uluslararası terör listelerinde yeralan HAMAS'a karşı mücadele görüntüsüyle Filistin liderlerine karşı operasyonlar düzenlemeyi, bu suretle sıkışan Filistin-İsrail görüşmelerinin ve İsrail'in bir Yahudi Devleti olarak tanınmasının önünün açılmasına çalışıyor. * Öte yanda Arap Baharı süreciyle,tıpkı Türkiye'de Recep Tayyip Erdoğan ve Fethullan Gülen hareketlerinin yaptığı gibi İslamcı değer yargıları üzerinden Fas,Tunus,Libya,Mısır,Ürdün,Somali,Sudan'ın da tüm mekanizmalarıyla islamcı devlet yapılanmalarına dönüşmesi projesine, İsrail'in Cihad örgütleriyle kuşatılacağının farkedilmesiyle son verilmiştir. Mesela,Türkiye'de Gülen Cemaati devletin yapılanmasında paralelleştiği her türlü mekanizmadan tasfiye ediliyor.
Mısır'da Müslüman Kardeşler Örgütü iktİdardan uzaklaştırılmıştır, mensupları her türlü siyasi faaliyetten yasaklanıyor,bu suretle Mısır,"Yahudi Devleti'ni" tanıyacak kıvama getiriliyor. *
Diğer taraftan İsrail, Suriye'de herhangi bir rejim değişikliğinin gerçekleşmesinin mümkün olmadığını, Esad'ın iktidarını koruma konusunda büyük bir potansiyele sahip olduğunu görmüştür.
Esad hem İslamcı terör tehdidiyle başa çıkabilmek için güç kazanmakta, hem ABD'nin Suriye planlarını bozmaktadır.
Üstelik ergeç yapılacak İsrail-Suriye barış anlaşmasında, İsrail'i bir Yahudi Devleti olarak tanıyacak Suriye'nin tek grubu İslamiyet'ten ziyade Araplığı temel alan, özgürlük ve sosyalizmi savunan bir ideolojiye dayanan BAAS partisidir.
Nitekim,İsrail'in Esad'ı göndermek gibi bir planın içinde bulunmadığı ama Suriye'de İsrail'in güvenliğini beklemede tutan El Nusra,Irak Şam İslam Devleti örgütü gibi aşırı dinci terör gruplarının tasfiyesine destek verdiği görülüyor. *
Irak'ta Sünniler BAAS geleneğinden geliyor ve gidişat güç-gelir paylaşımına dayalı bir federalizme doğru giderken,
Kürtler ve Sünniler Şii'leri dengeleyecek bir karşı ağırlık yaratmaya ve yakın gelecekte "Yahudi Devleti'ne " itiraz etmeyecek yeni bir Irak'ın biçimlendirilmesi hedefleniyor. *
"İslamın kararlı, dindar ve adil mezhepleri tarafından kazanılmış denetim ve titiz uygulama ana gerekliliktir. Bununla birlikte, yönetimin amacı insanın gelişmesini öyle bir yolla sağlamaktır ki, gelişim ilahi düzenin kurulmasına hizmet etsin" ana fikrindeki anayasasıyla,
İran İslam Cumhuriyeti Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nun nükleer programına ilişkin raporunun ardından BM Güvenlik Konseyinin ilave kararları ile yaptırımlara tabi tutuluyor, sürgit sosyo-ekonomik ve kültürel olarak yalnız bırakılma suretiyle dış dünyadan koparılıyor.
İranlılar ülkelerinin yalnızlaşmasına karşı değişim istiyor ve  uluslararası yaptırımlar ve işsizlikten muzdarip olanlarla sistemden hâlâ kâr edenler arasındaki çatışma giderek yol alırken,nükleer programının barışçıl amaçlara yönlendirilmesi için süren müzakereler umud veriyor.
Cumhurbaşkanı Ruhani'nin katı pragmatik , son yıllarda iç ve dış politikada yaşanan tahribatı onarmaya dayanan politikası, Hizbullah ve HAMAS İslami örgütlerini himaye etmek istememesi her ne kadar  Batı ile gizli bir ajandası olduğuna ilişkin bir kuşku dalgası estirmesine rağmen,İslam Cumhuriyeti'nin ideolojisini, giderek yumuşatıyor. *
Son olarak, "Tapınak Dağı"nda ki gerilimde, buraya yapılan saldırıların örgütlü hücrelerin planlı eylemlerinden ziyade, dini hassasiyetlere bürünmüş ferdi hareketler olduğu yönünde kanaatleri pekiştirmiştir. Kısaca bölgede bir din savaşına yol açabilecek potansiyelinin olmadığına hükmedilirken; Yahudilerin Ulus Devleti doğuyor. 26.11.2014 - gazze gaza
 
İsrail-Filistin Barış Görüşmeleri’nin yapıldığı pek yakın geçmişte, önce Filistin Özerk Yönetimi Cenevre Konvansiyonu’nun 14 uluslararası anlaşmasına katılmıştı.
Savaş kurallarını belirleyen Cenevre Anlaşması’nın “düşman toprağını işgal eden bir ülke o bölgede askeri bir yönetim kurarak orayı yönetemez” hükmünü işleterek, Batı Şeria’nın İsrail tarafından müstemleke statüsüne getirilmesine karşı uluslararası hukukî işlemleri başlatma gücüne erişmişti.

Sonra Filistin Özerk Yönetimi feshedildi ve  Filistin Devleti ilan edildi.
Şimdi Filistin Devleti; İsveç ile başlayıp İngiltere, Fransa, İspanya, İrlanda, Hırvatistan’ın tanıma önergeleriyle giderek  statüsünü güçlendiriyor.
*

26 Kasım’da ise İsrail Knesset’i, hükümetin “Ulus-Devlet Kanunu” olarak bilinen yasada değişiklik tasarısını görüşecektir.
Tasarı lâik kanunların çıkış noktasını Yahudi prensiplerine bağlıyor, ülkenin ulusal bayramları ile Yahudi dini bayramları arasındaki farkı kaldırıyor, dünya Yahudilerine arzu ettiklerinde İsrailli olma hakkını veren Geri Dönüş Kanunu’nu teyit ediyor ve İsrail’in kimliğini “Yahudilerin Ulus Devleti” olarak tanımlıyor…


*
Tasarı, İsrail’i farklı yapan her ideoloji, her siyasi duruş ve her dini anlayışın kendisini bir diğerine karşı değerlendirmesi özelliği;
Mesela, Yahudi Milliyetçiliği anlamında Siyonizm ideolojisine kiminin dini yaklaşımları, kiminin Yahudiliği bir kültür olarak kabul etmesi, kiminin  Yahudiliğin teolojik boyutuyla ilgilenmemesi yüzünden tek başına İsrail içindeki milliyetçi akımları tanımlamakta eksik kalması ve daha  bir çok algıda farklılıklar nedeniyle İsrail’de önemli tartışmalara yol açmıştır.

*
Muhalif sol kanat siyasetçiler, Arap-Yahudi geriliminin yüksek olduğu şu evrede,”Yahudilerin Ulus Devleti” tartışmasının gündeme alınmasının, İsrail toplumunun değişik kesimleri arasında varolan uçurumu derinleştireceğini,
Tasarıyı hazırlayan iktidar koalisyonu ise yeni kanunun İsrail’in Yahudi karakterini kuvvetlendireceğini iddia ediyor.


*

İsrail’li Araplar, Yahudi Devleti ilan edilmesi durumunda  kendilerine ayrımcılık uygulanacağı endişesindedir.
Filistinli muhalifler tasarıyı, topraklarından edilmiş Filistinlilerin eve dönüş hakkını engelleme yolunda atılmış bir adım olarak görüyor.
HAMAS ise siyonist İsrail rejiminin Yahudi devleti olarak tanınması konusunda  İslam dünyasına  oyuna gelmemeleri çağrısında bulunuyor.

 
*
Yine de, İsrail’in azınlık olarak kabul ettiği Filistin Özerk Yönetimi ile HAMAS arasındaki görüş ayrılıkları ve güvensizlikler yüzünden İsrail ve Filistin arasında 1967 sınırlarına harfiyen uymak yerine aralarında toprak değişimi yapabilmeleri ve ” İsrail Devleti’nin Yahudi devleti olarak tanınması” temel konularında süren barış görüşmelerinin eksik kaldığı noktadan,
Şimdi Filistin Devleti’nin Birlik Hükümeti ile İsrail arasında eşit iki devlet olarak yeniden Barış Görüşmeleri’nin yola koyulmakta olduğu anlaşılıyor…
 
*
İsrail’in kurulduğundan beri 8 savaş, sayısız anlaşma, ateşkesler ve barış girişimleri, özellikle 1967 Altı Gün Savaşında ele geçirdiği Mısır’dan Sina, Suriye’den Golan Tepeleri, Ürdün’den Batı Şeria ve Doğu Kudüs de devam ettirdiği işgal ve işgal altında tuttuğu Filistinlilere karşı merhametsiz tavrı,yayılmacı politikası ile komşu ülkelerle ilişkilerinin, şimdi Yahudi Devleti kimliği statüsüyle  Arap-Yahudi gerilimine nasıl yansıyacağı konusu ise Ortadoğu ülkelerini de belirliyor.
*
Bir kez, İsrail’in kuşatan “Politik İslami Sistemde” takdim edilen İslam’ın bir barış dini olduğu efsanesi son bulmuştur.
Artık herkes Müslüman Kardeşlerin, HAMAS’ın ve bir çok İslamcı terör örgütünün “kafirleri öldürüp dünyaya İslamı empoze etmeyi hedeflediğini”,
Bu çerçevede, mesela HAMAS’ın, dünyadaki en son Yahudiyi öldürüp bir İslam devleti kurmaya çalışan “İslam Tugayları” nın bir bölüğü olduğunu biliyor.
*
Bu yüzden İsrail, bir taraftan Gazze’ye yaptığı saldırılardan sonra halktan destek gören HAMAS yönetiminin Filistinliler arasında prestijinin yükselmesi, Mahmud Abbas’ın göze çarpmayan pozisyonu yüzünden Filistin Özerk Yönetiminin mevzi kaybetmesini  fırsat olarak kurguluyor.
HAMAS’ın mevzilerini sağlamlaştırması karşılığında Filistin saflarında yeni ayrışmalara ve M.Abbas’ın ikinci plana itme çabasında bulunmasına göz kırpıyor.
Uluslararası terör listelerinde yeralan HAMAS’a karşı mücadele görüntüsüyle Filistin liderlerine karşı operasyonlar düzenlemeyi, bu suretle sıkışan Filistin-İsrail görüşmelerinin ve İsrail’in bir Yahudi Devleti olarak tanınmasının önünün açılmasına çalışıyor.
*
Öte yanda Arap Baharı süreciyle,tıpkı Türkiye’de Recep Tayyip Erdoğan ve Fethullan Gülen hareketlerinin yaptığı gibi İslamcı değer yargıları üzerinden Fas,Tunus,Libya,Mısır,Ürdün,Somali,Sudan’ın da tüm mekanizmalarıyla islamcı devlet yapılanmalarına dönüşmesi projesine, İsrail’in Cihad örgütleriyle kuşatılacağının farkedilmesiyle son verilmiştir.
Mesela,Türkiye’de Gülen Cemaati devletin yapılanmasında paralelleştiği her türlü mekanizmadan tasfiye ediliyor.
Mısır’da Müslüman Kardeşler Örgütü iktİdardan uzaklaştırılmıştır, mensupları her türlü siyasi faaliyetten yasaklanıyor,bu suretle Mısır,”Yahudi Devleti’ni” tanıyacak kıvama getiriliyor.
*
Diğer taraftan İsrail, Suriye’de herhangi bir rejim değişikliğinin gerçekleşmesinin mümkün olmadığını, Esad’ın iktidarını koruma konusunda büyük bir potansiyele sahip olduğunu görmüştür.
Esad hem İslamcı terör tehdidiyle başa çıkabilmek için güç kazanmakta, hem ABD’nin Suriye planlarını bozmaktadır.
Üstelik ergeç yapılacak İsrail-Suriye barış anlaşmasında, İsrail’i bir Yahudi Devleti olarak tanıyacak Suriye’nin tek grubu İslamiyet’ten ziyade Araplığı temel alan, özgürlük ve sosyalizmi savunan bir ideolojiye dayanan BAAS partisidir.
Nitekim,İsrail’in Esad’ı göndermek gibi bir planın içinde bulunmadığı ama Suriye’de İsrail’in güvenliğini beklemede tutan El Nusra,Irak Şam İslam Devleti örgütü gibi aşırı dinci terör gruplarının tasfiyesine destek verdiği görülüyor.
*
Irak’ta Sünniler BAAS geleneğinden geliyor ve gidişat güç-gelir paylaşımına dayalı bir federalizme doğru giderken,
Kürtler ve Sünniler Şii’leri dengeleyecek bir karşı ağırlık yaratmaya ve yakın gelecekte “Yahudi Devleti’ne ” itiraz etmeyecek yeni bir Irak’ın biçimlendirilmesi hedefleniyor.
*
“İslamın kararlı, dindar ve adil mezhepleri tarafından kazanılmış denetim ve titiz uygulama ana gerekliliktir. Bununla birlikte, yönetimin amacı insanın gelişmesini öyle bir yolla sağlamaktır ki, gelişim ilahi düzenin kurulmasına hizmet etsin” ana fikrindeki anayasasıyla,
İran İslam Cumhuriyeti Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun nükleer programına ilişkin raporunun ardından BM Güvenlik Konseyinin ilave kararları ile yaptırımlara tabi tutuluyor, sürgit sosyo-ekonomik ve kültürel olarak yalnız bırakılma suretiyle dış dünyadan koparılıyor.
İranlılar ülkelerinin yalnızlaşmasına karşı değişim istiyor ve  uluslararası yaptırımlar ve işsizlikten muzdarip olanlarla sistemden hâlâ kâr edenler arasındaki çatışma giderek yol alırken,nükleer programının barışçıl amaçlara yönlendirilmesi için süren müzakereler umud veriyor.
Cumhurbaşkanı Ruhani’nin katı pragmatik , son yıllarda iç ve dış politikada yaşanan tahribatı onarmaya dayanan politikası, Hizbullah ve HAMAS İslami örgütlerini himaye etmek istememesi her ne kadar  Batı ile gizli bir ajandası olduğuna ilişkin bir kuşku dalgası estirmesine rağmen,İslam Cumhuriyeti’nin ideolojisini, giderek yumuşatıyor.
*
Son olarak, “Tapınak Dağı”nda ki gerilimde, buraya yapılan saldırıların örgütlü hücrelerin planlı eylemlerinden ziyade, dini hassasiyetlere bürünmüş ferdi hareketler olduğu yönünde kanaatleri pekiştirmiştir.
Kısaca bölgede bir din savaşına yol açabilecek potansiyelinin olmadığına hükmedilirken; Yahudilerin Ulus Devleti doğuyor.
26.11.2014

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir