ÜÇÜNCÜ GÖZ NEZARETİNDE ÇÖZÜM SÜRECİ

<p>Başbakan Davutoğlu'nun TRT'de katıldığı programda," Eşit vatandaşlık ilkeleri etrafında demokratik cumhuriyetin inşasıyla birlikte herkesin her hakkı kullanabildiği, ama kesinlikle ülkenin kamu düzeninin tehdit edilmediği, etnik ve mezhep temelli çatışma ortamının yaratılmasını imkansız kılacak yeni bir Türkiye'yi inşa etmek istiyoruz" açıklamasına karşı,
HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş " Biz de, İmralı'da, Kandil' de son mesajlardan anlıyoruz ki, hükümet çözüm sürecini seçimden önce bitirmek istiyor"diyor.</p> *
Çözüm Sürecinin gelecek  seçimlere kadar; Müzakereye Devam: İzleme Kurulunun Tertibi: Öcalan'a Sekreterya kurulması: Kamu Düzeninin Sağlanması: PKK Terör Örgütünün Silah Bırakması: Öcalan'a Ev Hapsi: Silah Bırakanların Eve Dönüşü ve Rehabiitasyonları aşamalarından oluştuğu, seçimlerin ardından Demokratik Türkiye'nin inşasına başlanması öngörülüyor.*
Dünyada, özellikle 1990'dan sonra yaşanan hızlı değişim ve dönüşüm sürecine her şeyi değiştirme ve dönüştürme gücü atfediliyor.
Bu değişim sürecinde ulus-devletin fonksiyonunu yitireceği, anlamsal içeriğinin sığlaşacağı ve nihayet küreselleşme sürecinde ulus-devletin yerini kent devletlerinin alacağı, bunun küreselleşmenin kaçınılmaz bir sonucu olduğu konusu hep tartışılıyor.</p>
<p>*
Doğrusu insanlığın etkinliğinin mekânı aşıp, insanların ve ekonominin hareketliliği coğrafi bölünmeyi geçersiz kılınca, mekân bir yönetim ölçeği olma özelliğini yitirmekte, ulus-devlet ölçeği de mekânın aşınmasından pay almaktadır.
Bu daha çok ekonomik anlamda hissedilse de siyasi, hukuksal ve kültürel bakımdan da aynı olay gerçekleşiyor.
Sonuçta ulus- devletin temeli olan egemenlik kavramı dönüşüm yaşıyor; geleneksel mutlak egemenlik kavramı, yerini bir devletin dünya sistemine üyeliğinin onun kendi vatandaşlarına iyi davranmasına bağlı olması anlamında kayıtlı egemenliğe bırakırken,
Uluslararası örgütlerin etkisinin artması, bölgesel örgütlenmelerin yaygınlaşması ve küresel ekonominin gelişmesinin sonucu "Karşılıklı Bağımlılık" ortaya çıkıyor.</p>
<p>*
Tamam da, Türkiye'nin demokratik gelişimi sürecinde, toplumun ve ülkenin bozulmaması ve çürümemesi için birincisi; Kemalist kurucu ilkelerin başında yeralan Çağdaş Uygarlığa Ulaşma hedefinin akla, akılcı eyleme ve bireyin evrensel haklarının tanınmasına dayandığına, laikliğin bireyin evrensel haklarının ayrılmaz, en önemli parçası olduğuna ve dinler, mezhepler, gelenek ve törelerin bireylerin temel haklarını tarif etmediğine özen gösterilmesi,
İkincisi; Fransız siyasi düşünür Alexis Tocqueville'in,"İnsan toplumlarını yöneten kanunlar arasında ötekilerden daha kesin ve açık görünen bir araya gelme sanatı; koşullar eşitleşmesiyle aynı öl­çüde gelişip ilerlemedikçe, insanlar ne uygarlıklarını koruyabilir ne de uygarlaşabilirler" ifadesi doğrultusunda, mobilizasyon ve katılma hızı yüksek küreselleşmeye adaptasyon sağlanırken örgütlenme ve kurumlaşma hızının düşük tutulmamasına azami çaba gösterilmesi gerekiyordu.</p>
<p>*
Ne ki,küreselleşmenin izinde fakat Batı'nın küreselleşme rekabetini teminen AKP;
Batı'nın tarihi bir hatası olan ve önce Türkiye'de, sonra İslam coğrafyasında sahneye konulan siyasi mizansenin ortağı olarak, barışın ve adaletin dini inanışlar üzerinde inşa edilmesine dayanan ve sadece ekonomi değil, siyasal, kültürel ve sosyal boyutları da kapsayan Siyasi İslam Konseptini uygularken,
Türkiye'de islamcı değer yargıları üzerinden islamcı burjuvazi oluşturdu, buna denk devlet yapılanması ve rejim sağladı, kendi sivil toplum örgütleri, sendikaları, medyası ve anında harekete geçebilecek kamuoyu oluşturma mekanizmalarıyla, mevcut devlet teorileriyle ilgisiz bir parti-devlet kurdu.
Siyasi İslam'ın "Çağdaş sosyopolitik etmenlerle beslenen İslam tarihinin ışığında müminler, kendi sorunlarını ancak şeriatın tesisi aracılığıyla oluşacak ve onunla başarı şansı bulacak bir İslami ideoloji oluşturmak suretiyle  çözebileceklerdir " felsefesiyle, hem Türkiye'yi  Çağdaş Uygarlık hedefinden uzaklaştırdı, hem de kitlesini  Batı tipi düzenin gayri İslami bir istibdat düzeni olduğu fikrinde yetiştirirken "İslami Cihad" tohumlarını ekti.</p>
<p>*
AKP'nin "Siyasi İslam Konsepti"ini, Türkiye ve Ortadoğu'ya sürdüğü ve büyük siyasal mücadelelere vasıta olduğu, yeni dengelerin oluşturulması için her siyasi gücün kendine avantaj sağlamaya çalıştığı bir süreçte Kürtler de bölgede etkin bir kazanımlarını hedefledi.
Devletin ulus bağlantısından koparılmış milyonlarca Kürt vatandaş, merkeziyetçi yönetime karşı çıkan BDP/HDP çatısı altında yerel yönetimlerden en ücradaki evlere kadar örgütlendi.
Türkiye'de verilen etkili mücadelenin sonrasında temel strateji olarak  "Büyük Kürdistan"da özgür yaşamak için ortak politika,strateji ve diplomasi esaslarını belirlemenin fikri alt yapısı kuruldu.
Avrupa Komisyonu'nun Sivil Toplum kuruluşlarının işleyişlerini engelleyen yasal çerçevenin değiştirilmesi talebi doğrultusunda "Demokratik Toplum Yasası" nın çıkarılması istendi.
Çıkarılacak Demokratik Toplum Yasası ile  Diyarbakır,Mardin gibi büyükşehirlerde etnik, kültürel ve dini faktörler altında kendi yönetim biçimini bizzat belirleyen Demokratik Toplum Kongresinin yerel parlamentoya dönüşmesi ve Demokratik Özerkliğin bu merkezden yaygınlaştırılması öngörülüyor.
"Türkiye halklarını açığa çıkan Kürt iradesini tanımaya, esas almaya ve Türkiye Cumhuriyeti devletini Kürt halkının haklarını tanıması için baskı kurmaya çağırıyoruz " deniyor.</p>
<p>*
Bir tarafta "Siyasi İslam Konsepti" ile  TBMM çatısı altında AKP, öte yanda " Özgün Kürt İradesi ve Siyaseti" iddiasında PKK terör  örgütü ve onu TBMM çatısı altında temsil eden BDP/HDP ile " Bir Araya Gelme Sanatı" kötüye kullanılmış ve Türk toplumu ve ülkesi ciddi biçimde bozulmuştur.
Fakat ABD ve İsrail bir süre sonra Ortadoğu'da "Siyasi İslam Konsepti"nde İslamcılığın demokrasi ile bir ilgisinin olmadığı :İslamcılığın ülke ekonomilerini rekabetçi baskılara dayanabilecek bir ekonomi varlığı içinde tutmayı başaramayacağı: İslami Cihad'ın İslamcı taasubun bir sonucu olduğunu: Bu yüzden İsrail'in güvenliğinin beklemede kaldığı: Cihad örgütlerinin uluslararası tehdit haline geldiği: Suriye'deki iç savaşta  İslamcı terör örgütlerinin ortadan kaldırılmaması halinde Ortadoğu'nun parçalanacağını görmüş,İslam coğrafyası bir alt-üst oluş yaşarken,uluslararası çapta İslamcılık ve türevi İslami Cihad örgütleriyle mücadele kararı alınmıştır.</p>
<p>*
Başkan Obama'nın, terörle mücadele stratejisi İsrail ile Filistinliler arasında sağlanacak iki devletli barış anlaşmasının desteklenmesine: İran'ın nükleer silah ele geçirmesini önlemeye:Suriye'de ve Irak'taki islamcı ve etnik terörizmi ve ideolojilerini yok etmeye dayanıyor.
Türkiye'nin Irak- Suriye tezkeresi Irak'ın kuzey bölgesinde silahlı PKK terör unsurlarının varlığı, Suriye ve Irak'ta diğer terör unsurlarının ortaya koydukları tehditin artışından bahisle telafisi güç bir durumla karşılaşmamak amacıyla çıkarılmış bulunuyor.</p>
<p>*
Şimdi, Türkiye'de; ABD ve İsrail'in müştereken "Üçüncü Göz" olduğu bir vasatta AKP hükümeti "Kamu Düzeni"ni ön plana alarak, gerektiğinde siyasi,  ekonomik, hukuki, sosyal her türlü baskı için kullanacağı metodlarla PKK terör örgütünü silahsızlandırmaya ve lağvetmeye yönlendirilmiş bulunuyor.
BDP/HDP ya da  onların yerine yeniden kurulabilecek ayrılıkçı  bir Kürt Partisine demokrasinin insan hakları, ifade özgürlüğü, azınlık hakları, serbest seçimler ilkesi doğrultusunda özgür siyaset yapmanın yolu açılırken, bir siyasi partinin terörle içli-dışlı olmasının sonuna geliniyor.
BDP/HDP'ye "bul çoğunluğu,değiştir anayasayı" yolu açılıyor.</p>
<p>*
Tedavülden kalkacakları ayan-beyan belli olan PKK terör örgütü yöneticileri,hâlâ kendilerine önem atfediyor.
İşte Murat Karayılan,"Önemli olan Kürt halkının kazanımlarını ve özgürlük güçlerini savunacak bir savunma kurumunun oluşmasıdır. Mesela Peşmerge de, gerilla da, YPG de yerinde kalabilir ama aynı zamanda bu güçler uzman askerlerden oluşan ulusal bir kuvvet de kurabilirler. Müşterek anlamda kurulacak olan bir yapılanma, halkımızın savunulması konusunda önemli bir rol oynayabilir " gibi saçmalıklar sergiliyorlar,haklarında kesilmiş fermana karşı akıllarınca diş gösteriyorlar...</p>
<p>*
Çözüm süreci henüz başlıyor.
Yukarıda çözümlemesi yapılan çözüm süreci Türk Halkının desteğiyle sürmelidir ki, sıra Türkiye'den yükselen ve dünyayı tehdit eden İslamci terör ideolojisinin çökertilmesine gelsin ve çözüm süreciyle birlikte iyice İslamcıların lehine dönüşecek "Kamu Düzeni" Türk Halkı'nın mücadelesiyle olması gereken aslına dönüşüversin.</p> Ancak bu yöntem Kemalizme uygundur. 22.11.2014 </p> - israil turkiye

 

Başbakan Davutoğlu’nun TRT’de katıldığı programda,” Eşit vatandaşlık ilkeleri etrafında demokratik cumhuriyetin inşasıyla birlikte herkesin her hakkı kullanabildiği, ama kesinlikle ülkenin kamu düzeninin tehdit edilmediği, etnik ve mezhep temelli çatışma ortamının yaratılmasını imkansız kılacak yeni bir Türkiye’yi inşa etmek istiyoruz” açıklamasına karşı,
HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş ” Biz de, İmralı’da, Kandil’ de son mesajlardan anlıyoruz ki, hükümet çözüm sürecini seçimden önce bitirmek istiyor”diyor.


*
Çözüm Sürecinin gelecek  seçimlere kadar; Müzakereye Devam: İzleme Kurulunun Tertibi: Öcalan’a Sekreterya kurulması: Kamu Düzeninin Sağlanması: PKK Terör Örgütünün Silah Bırakması: Öcalan’a Ev Hapsi: Silah Bırakanların Eve Dönüşü ve Rehabiitasyonları aşamalarından oluştuğu, seçimlerin ardından Demokratik Türkiye’nin inşasına başlanması öngörülüyor.
*
Dünyada, özellikle 1990’dan sonra yaşanan hızlı değişim ve dönüşüm sürecine her şeyi değiştirme ve dönüştürme gücü atfediliyor.
Bu değişim sürecinde ulus-devletin fonksiyonunu yitireceği, anlamsal içeriğinin sığlaşacağı ve nihayet küreselleşme sürecinde ulus-devletin yerini kent devletlerinin alacağı, bunun küreselleşmenin kaçınılmaz bir sonucu olduğu konusu hep tartışılıyor.

*
Doğrusu insanlığın etkinliğinin mekânı aşıp, insanların ve ekonominin hareketliliği coğrafi bölünmeyi geçersiz kılınca, mekân bir yönetim ölçeği olma özelliğini yitirmekte, ulus-devlet ölçeği de mekânın aşınmasından pay almaktadır.
Bu daha çok ekonomik anlamda hissedilse de siyasi, hukuksal ve kültürel bakımdan da aynı olay gerçekleşiyor.
Sonuçta ulus- devletin temeli olan egemenlik kavramı dönüşüm yaşıyor; geleneksel mutlak egemenlik kavramı, yerini bir devletin dünya sistemine üyeliğinin onun kendi vatandaşlarına iyi davranmasına bağlı olması anlamında kayıtlı egemenliğe bırakırken,
Uluslararası örgütlerin etkisinin artması, bölgesel örgütlenmelerin yaygınlaşması ve küresel ekonominin gelişmesinin sonucu “Karşılıklı Bağımlılık” ortaya çıkıyor.

*
Tamam da, Türkiye’nin demokratik gelişimi sürecinde, toplumun ve ülkenin bozulmaması ve çürümemesi için birincisi; Kemalist kurucu ilkelerin başında yeralan Çağdaş Uygarlığa Ulaşma hedefinin akla, akılcı eyleme ve bireyin evrensel haklarının tanınmasına dayandığına, laikliğin bireyin evrensel haklarının ayrılmaz, en önemli parçası olduğuna ve dinler, mezhepler, gelenek ve törelerin bireylerin temel haklarını tarif etmediğine özen gösterilmesi,
İkincisi; Fransız siyasi düşünür Alexis Tocqueville’in,”İnsan toplumlarını yöneten kanunlar arasında ötekilerden daha kesin ve açık görünen bir araya gelme sanatı; koşullar eşitleşmesiyle aynı öl­çüde gelişip ilerlemedikçe, insanlar ne uygarlıklarını koruyabilir ne de uygarlaşabilirler” ifadesi doğrultusunda, mobilizasyon ve katılma hızı yüksek küreselleşmeye adaptasyon sağlanırken örgütlenme ve kurumlaşma hızının düşük tutulmamasına azami çaba gösterilmesi gerekiyordu.

*
Ne ki,küreselleşmenin izinde fakat Batı’nın küreselleşme rekabetini teminen AKP;
Batı’nın tarihi bir hatası olan ve önce Türkiye’de, sonra İslam coğrafyasında sahneye konulan siyasi mizansenin ortağı olarak, barışın ve adaletin dini inanışlar üzerinde inşa edilmesine dayanan ve sadece ekonomi değil, siyasal, kültürel ve sosyal boyutları da kapsayan Siyasi İslam Konseptini uygularken,
Türkiye’de islamcı değer yargıları üzerinden islamcı burjuvazi oluşturdu, buna denk devlet yapılanması ve rejim sağladı, kendi sivil toplum örgütleri, sendikaları, medyası ve anında harekete geçebilecek kamuoyu oluşturma mekanizmalarıyla, mevcut devlet teorileriyle ilgisiz bir parti-devlet kurdu.
Siyasi İslam’ın “Çağdaş sosyopolitik etmenlerle beslenen İslam tarihinin ışığında müminler, kendi sorunlarını ancak şeriatın tesisi aracılığıyla oluşacak ve onunla başarı şansı bulacak bir İslami ideoloji oluşturmak suretiyle  çözebileceklerdir ” felsefesiyle, hem Türkiye’yi  Çağdaş Uygarlık hedefinden uzaklaştırdı, hem de kitlesini  Batı tipi düzenin gayri İslami bir istibdat düzeni olduğu fikrinde yetiştirirken “İslami Cihad” tohumlarını ekti.

*
AKP’nin “Siyasi İslam Konsepti”ini, Türkiye ve Ortadoğu’ya sürdüğü ve büyük siyasal mücadelelere vasıta olduğu, yeni dengelerin oluşturulması için her siyasi gücün kendine avantaj sağlamaya çalıştığı bir süreçte Kürtler de bölgede etkin bir kazanımlarını hedefledi.
Devletin ulus bağlantısından koparılmış milyonlarca Kürt vatandaş, merkeziyetçi yönetime karşı çıkan BDP/HDP çatısı altında yerel yönetimlerden en ücradaki evlere kadar örgütlendi.
Türkiye’de verilen etkili mücadelenin sonrasında temel strateji olarak  “Büyük Kürdistan”da özgür yaşamak için ortak politika,strateji ve diplomasi esaslarını belirlemenin fikri alt yapısı kuruldu.
Avrupa Komisyonu’nun Sivil Toplum kuruluşlarının işleyişlerini engelleyen yasal çerçevenin değiştirilmesi talebi doğrultusunda “Demokratik Toplum Yasası” nın çıkarılması istendi.
Çıkarılacak Demokratik Toplum Yasası ile  Diyarbakır,Mardin gibi büyükşehirlerde etnik, kültürel ve dini faktörler altında kendi yönetim biçimini bizzat belirleyen Demokratik Toplum Kongresinin yerel parlamentoya dönüşmesi ve Demokratik Özerkliğin bu merkezden yaygınlaştırılması öngörülüyor.
“Türkiye halklarını açığa çıkan Kürt iradesini tanımaya, esas almaya ve Türkiye Cumhuriyeti devletini Kürt halkının haklarını tanıması için baskı kurmaya çağırıyoruz ” deniyor.

*
Bir tarafta “Siyasi İslam Konsepti” ile  TBMM çatısı altında AKP, öte yanda ” Özgün Kürt İradesi ve Siyaseti” iddiasında PKK terör  örgütü ve onu TBMM çatısı altında temsil eden BDP/HDP ile ” Bir Araya Gelme Sanatı” kötüye kullanılmış ve Türk toplumu ve ülkesi ciddi biçimde bozulmuştur.
Fakat ABD ve İsrail bir süre sonra Ortadoğu’da “Siyasi İslam Konsepti”nde İslamcılığın demokrasi ile bir ilgisinin olmadığı :İslamcılığın ülke ekonomilerini rekabetçi baskılara dayanabilecek bir ekonomi varlığı içinde tutmayı başaramayacağı: İslami Cihad’ın İslamcı taasubun bir sonucu olduğunu: Bu yüzden İsrail’in güvenliğinin beklemede kaldığı: Cihad örgütlerinin uluslararası tehdit haline geldiği: Suriye’deki iç savaşta  İslamcı terör örgütlerinin ortadan kaldırılmaması halinde Ortadoğu’nun parçalanacağını görmüş,İslam coğrafyası bir alt-üst oluş yaşarken,uluslararası çapta İslamcılık ve türevi İslami Cihad örgütleriyle mücadele kararı alınmıştır.

*
Başkan Obama’nın, terörle mücadele stratejisi İsrail ile Filistinliler arasında sağlanacak iki devletli barış anlaşmasının desteklenmesine: İran’ın nükleer silah ele geçirmesini önlemeye:Suriye’de ve Irak’taki islamcı ve etnik terörizmi ve ideolojilerini yok etmeye dayanıyor.
Türkiye’nin Irak- Suriye tezkeresi Irak’ın kuzey bölgesinde silahlı PKK terör unsurlarının varlığı, Suriye ve Irak’ta diğer terör unsurlarının ortaya koydukları tehditin artışından bahisle telafisi güç bir durumla karşılaşmamak amacıyla çıkarılmış bulunuyor.

*
Şimdi, Türkiye’de; ABD ve İsrail’in müştereken “Üçüncü Göz” olduğu bir vasatta AKP hükümeti “Kamu Düzeni”ni ön plana alarak, gerektiğinde siyasi,  ekonomik, hukuki, sosyal her türlü baskı için kullanacağı metodlarla PKK terör örgütünü silahsızlandırmaya ve lağvetmeye yönlendirilmiş bulunuyor.
BDP/HDP ya da  onların yerine yeniden kurulabilecek ayrılıkçı  bir Kürt Partisine demokrasinin insan hakları, ifade özgürlüğü, azınlık hakları, serbest seçimler ilkesi doğrultusunda özgür siyaset yapmanın yolu açılırken, bir siyasi partinin terörle içli-dışlı olmasının sonuna geliniyor.
BDP/HDP’ye “bul çoğunluğu,değiştir anayasayı” yolu açılıyor.

*
Tedavülden kalkacakları ayan-beyan belli olan PKK terör örgütü yöneticileri,hâlâ kendilerine önem atfediyor.
İşte Murat Karayılan,”Önemli olan Kürt halkının kazanımlarını ve özgürlük güçlerini savunacak bir savunma kurumunun oluşmasıdır. Mesela Peşmerge de, gerilla da, YPG de yerinde kalabilir ama aynı zamanda bu güçler uzman askerlerden oluşan ulusal bir kuvvet de kurabilirler. Müşterek anlamda kurulacak olan bir yapılanma, halkımızın savunulması konusunda önemli bir rol oynayabilir ” gibi saçmalıklar sergiliyorlar,haklarında kesilmiş fermana karşı akıllarınca diş gösteriyorlar…

*
Çözüm süreci henüz başlıyor.
Yukarıda çözümlemesi yapılan çözüm süreci Türk Halkının desteğiyle sürmelidir ki, sıra Türkiye’den yükselen ve dünyayı tehdit eden İslamci terör ideolojisinin çökertilmesine gelsin ve çözüm süreciyle birlikte iyice İslamcıların lehine dönüşecek “Kamu Düzeni” Türk Halkı’nın mücadelesiyle olması gereken aslına dönüşüversin.

Ancak bu yöntem Kemalizme uygundur.

22.11.2014
 


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir