DUALARIM ANASTASİADİS’İN ÜZERİNE OLSUN (!)

DUALARIM ANASTASİADİS’İN ÜZERİNE OLSUN (!)Hüseyin MÜMTAZ - images2NWLAXQI

images2NWLAXQI
DUALARIM ANASTASİADİS’İN ÜZERİNE OLSUN (!)
Hüseyin MÜMTAZ

Allah rahmet eylesin Rauf Bey yaşasaydı, Anastasiadis’in meydanı/masayı terk etmesi üzerine eminim böyle söylerdi.
Daha önce Rumlar ve Ruslar için iki defa daha “dua ettiği” gibi..
Annan Planı’nın 2004’de Rumlar tarafından reddedilmiş olması üzerine; ”Allah Papadopulos’dan razı olsun yoksa hapı yuttuyduk” dedikten sonra…

Yine 2004 referandum sürecinde BM Güvenlik Konseyi’nin Kıbrıs’la ilgili kararını veto eden Rusya için “Allah razı olsun Rusya’dan. Bizi felaketten kurtardı. Amerika ve İngiliz’in oyununu bozdu ve referandum nedeniyle her iki taraf üzerinde aylardır devam eden ahlaksızca bir baskının kabul edilmez olduğunu gösterdi. Kendi nedenlerini başka türlü açıklamış olabilir ama benim anladığım budur. Böylelikle, tek kuvvet dünyası olmadığını, Rusya’nın ağırlığı olduğunu, her güçlü devletin her yerde istediğini yapamayacağını kanıtlamış oldu. Herkesi rahatlattı” demişti.

Sözün burasında lafın belini kırma görevini Nazım Beratlı’ya verelim;
“Maraş’ı ver, limanı da AB’ye yani Güney Lefkoşa’ya ver, limanı açalım… E zaten benim elimde de açık duruyor Olli Rehn’e göre… Neden veriyoruz? Dedik, peeee… Cevap yok, sövme sayma var sadece…
Şimdi soruyorum: Vermiş olsaydık, şimdi geri mi alacaktık? AB’ye savaş mı ilan edecektik? İşte adam kalktı, gitti…
Maraş’ı verelim… Mağusa Limanı’ndan ve Ercan’dan vaz geçelim… Bizim de hakkımız olan gazı bırakalım çıkarsın… Türkiye’den ne su, ne de elektrik istemiyoruz, gelmesin… Askeri de memuru da parası da bin beytambal kalsın… ‘Yerleşikleri’ni de toplayıp götürsün… Tüm adanın egemeninin Lefkoşa’nın güneyinde olduğunu da kabul edelim…
Niçin?..’E çözüm gardaş! Kıbrısta barış engellenemez…’
Vallahi bunun bir barış olacağı, kesin… Hitler de Çekoslavakya’yı işgal ettiğinde, ‘barış’ olduydu yani! Hem İngiltere, hem de Fransa böyle yorumladıydılar o zaman çünkü Çekler’in direnmeye hali kalmadıydı… Bunların üçüne bugün AB diyoruz… İşte barış… Savaş yok! Mesele bitti… Zannetiydi koskoca İngiliz ve Fransız Başbakanları…
Ha ama bu bir ‘çözüm’ müdür? Çözüm, ‘çözülmekle’ elde edilebilir mi? Biz 1955’ten beri ne direndik be insannar? Vaftiz olup, EOKA’ya katılsaydık, gene Kıbrıs Sorunu diye bir sorun olmazdı…
Barış başka, teslim olmak başka şeydir…
Çözüm bulmak başka, çözülmekse bambaşka şeylerdir… İstediğiniz kılıfı giydirin!
Ve bir daha soruyorum: Maraş’ı Lordos’a cemile yardımı olarak verseydik, şimdi ne olacaktı? Adam kalktı, gitti işte… Oybirliği ile de hepsi destekledi…”
Biz kendi başımızın derdine düşmüş, Kıbrıs’la pek ilgilenemezken aslında orada başka şeyler de oldu.. Dokuz ayın çarşambası tek güne sığıverdi.
Eroğlu; IŞİD, Ayn El Arap, koalisyon, Amerikan üsleri kargaşasının karanlığından istifade ederek Özersay’ı “görevden” aldı. DP ile uğraşıp “erken seçim” bombasının da pimini çekiverdi.
2015 İlkbaharında Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği erken seçimleri beraberce yapılır mı Kıbrıs’ta?
Hazır Anavatan’da da genel seçimlerin 2015 Nisanı’na çekilebileceği söylentileri alıp yürümüşken?
Eroğlu’nun zamanlaması doğrusu “müthiş”ti.
1.Haritada Kıbrıs’ın yerini zor gösterecek olan Eiden, BM Özel Danışmanı olarak “henüz” atanmıştı; 2.Anastasiadis masadan kalktı; 3.Biden Harvard’da “Ben kariyerim boyunca Kıbrıs konusuna Kongre’de geriye kalan herkesten daha çok derinden dahil olmuş biriyim. Arkadaşlarım Joe Bidenopolis derler. Şaka değil. Yasadışı işgalden beri bu konuyu tutkuyla takip ediyorum. Ama mesele şu arkadaşlar. Dediğim gibi dünya değişiyor. Üç şey oldu. Birincisi, Türkiye Kıbrıs’ta askerinin olmasının kendisine bir menfaat sağlamadığını tam olarak anlamış durumda” dedi; 4. Türkiye Rum doğalgaz arama alanına savaş gemisi gönderdi, Yunanistan nota verdi; 5.CTP’de eski tüfeklerle yeni tüfekler post kavgasına düştü, Talât faktörü aradan çıkıverdi; 6.Türkiye’nin gözü IŞİD/PKK/PYD ve AEArap’dan başka bir şey görmez oldu.
Görünürde Eroğlu’nun “bahtı” açıktır.. Sibel Siber’in arkasında yeterli kamuoyu desteği yoktur, Özersay ve Akıncı’nın oyları “küsurat”ta kalacaktır, Serdar faktörü etkisizleştirilmiştir, dolayısı ile “şimdilik” Eroğlu; rüzgârı arkasına almıştır.
“Ankara” da; Siber, Özersay yahut Akıncı gibi tabanı olmayan adaylarla kendini yıpratmayı göze almayacaktır.
Ama…
Özersay görevden alınınca…
Ki, Özersay’la işlerin yürümeyeceğini 2012 Mayıs’ında ilk defa dile getiren kimse olarak; görevden alındıktan sonra “tekrar” ve “bir gece ansızın” görüşmeci olarak atanmasını bir türlü anlayamamıştım..
Şimdi “yine” alınması doğruydu, Ertuğ’un “görüşmeci” kartvizitini yakasına takması gibi..
Ne yazık ki Ertuğ bir defa daha “geçiş dönemi” görevlisi oldu ve…
Yine bir gece ansızın Ergün Olgun gökten zembille iniverdi.
Zembil, “Made in USA”dır kıymetli okuyucu..
Bakın 2002 yılında ne yazmışız;
“Denktaş ‘iş için’ Amerika’ya giderken (sonra ansızın ameliyat olmuştur) kime vekâlet vermiştir? Vermiş midir? Anayasa’ya göre vekil durumunda olan KKTC Meclis Başkanı’nın; Denktaş’ın bu iki aylık gaybubetinde, Cumhurbaşkanlığı yetkilerini kullanmasına, KKTC Başkanlık ‘İkâmetgâhı’ ve Büyükelçilik ‘izin’ vermiş midir?
Denktaş’ın yokluğunda BM Temsilcisi KKTC’de kimi muhatap alıp, kimlerle görüşmüştür? Türkiye’nin, Denktaş’ın uzun süreli rahatsızlığı karşısında bir ‘B Plânı’ var mıdır?
‘B Plânı’ demek, veliahtlık müessesesinin ihdası demek mi olacaktır?
Serdar Denktaş’ın veliaht olamayacağı, sergilediği performansla görülmüştür de kim ‘yetiştirilmektedir’ Denktaş’ın yerine?
Cumhurbaşkanlığı’nın, sayıları hükümetçe bile bilinemeyen danışman ordusundan Ergün Olgun’un ismi ön plâna çıkmaktadır.
Ergün Olgun Amerika için bir tür ‘Lefkoşa’daki adamımız’dır. Bir tür Kemal Derviş’tir”. (14 Kasım 2002)
Ergün Olgun “Cumhurbaşkanı adayı” olarak bir defa daha 2009 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde piyasaya çıkacaktır;
“Derken piyasaya ‘Beşparmak Grubu’ çıkıyor..
İlk değerlendirmelere göre, hem her iki taraftan da memnun olmayan, hem (mecburen) Ankara’ya uzak durmayan, hem de dış mihraklara-harici bedhahlara sıcaklık bahşeden bir yaklaşım içindeler.. Her tarakta bezleri var, her davulun önünde oynuyorlar.
Bu ‘gruba’ olumsuz yaklaşmamın nedeni, ‘eski’ Başbakanlardan Hakkı Atun’un da içinde yer alıyor olması..
Atun’un en son numarası Metehan’da Atatürk Heykeli’nin açılmasına ‘embedded liboş’larla beraber karşı çıkması.. Zâtı muhterem hem ‘eski’ başbakan, hem Atatürk Heykeli’ne karşı çıkıyor..
Vah bize… Meğer kimleri Başbakan yapmışız…
Bu ‘Beşibiryerde’ler, geçtiğimiz aylarda Ankara’ya ‘Biz de varız’ gezisi yaptılar.
Bu ‘ziyaret’ basına şöyle yansı(tıl)dı.. (ANKA)
‘Denktaş döneminin `ağır topları` Ankara`da: `kadife ayrılık` bir seçenek olmalı’
ANKARA(ANKA) – KKTC`de Denktaş Döneminde çok önemli görevlerde bulunan eski Cumhurbaşkanlığı Müsteşarı Ergün Olgun, eski Meclis Başkanı Hakkı Atun ile eski Washington ve New York Temsilcisi Osman Ertuğ, adada sürdürülen müzakere sürecinde `Kadife Ayrılık`ın da bir seçenek olmasını istedi. Ankara`da Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile 1.5 saat görüşen heyet üyeleri, Davutoğlu`nun `Çözüm olmazsa başka alternatifleri düşünebiliriz` yönündeki açıklamalarına destek verdi’.
‘Kadife ayrılık’… Yâni ‘ayrılık’ isteyen milliyetçilere mavi boncuk; Rumla birleşmek isteyenlere de ‘kadife boncuk’.. Her telden nağmeler..
‘Beşibiryerde’ler ‘aday’ olarak Ergün Olgun’u düşündüklerini sızdırıyorlar ama ben Atatürk heykeli karşıtı Atun’dan şüpheleniyorum” diye yazmışız 5 Eylül 2009’da..
Daha ne diyelim?
Siz siz olun dikkat edin..
2002, 2009 ve 2014..
Konjonktürde ufak bir yırtılma gördüğü anda Ergün Olgun aradan sıyrılıvermektedir..
Dikkatle izleyin “gendini”..
Ha bu arada Rum tarafında bir anket yayınlandı..
“Güney Kıbrıs Rum kesiminde yayınlanan Simerini gazetesinin haberine göre, Rum halkı, Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis’in müzakereleri askıya alma kararını alkışlamakla kalmayıp başka tedbirler de alınmasını istedi.
Habere göre 18 yaş ve üzeri 650 kişiye telefonla ulaşılarak gerçekleştirilen ankette katılımcıların yüzde 80’i Rum Yönetimi’nin müzakere prosedürünü askıya alma kararını onayladı. Ankete katılanların sadece yüzde 13’ü karara katılmadıklarını söyledi. Katılımcıların, müzakerelerin askıya alınmasını yeterli bulmadıkları ve başka tedbirler de alınması gerektiği görüşünde olduklarına dikkat çekilen haberde ‘Türk tarafına siyasi bedel ödetecek ek tedbirler alınması gerektiğini düşünüyor musunuz’ sorusuna katılımcıların yüzde 86’sının ‘evet gerek’ , yüzde 11.3’ünün de ‘hayır gerekmez’ cevabı verdiğini yazdı.
Habere göre, Rum Yönetimi’nin, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerine cevap olarak alması gerektiği düşünülen ek tedbirler konusunda, katılımcıların yüzde 40’ı Türkiye’nin AB üyelik sürecine itiraz ve hatta veto edilmesi gerektiği görüşünü dile getirdi. Yüzde 26.2’si Kıbrıslı Türklere sağlanmakta olan kolaylıklara ve verilen desteğe son verilmesi gerektiğini dillendirirken, yüzde 15’i AB’nin Rusya’ya uyguladığı gibi Rum yönetiminin de Türkiye’ye ticari mal gidiş-gelişine ambargo uygulamasını önerdi”.
“Yes be annem”ciler kendilerini nasıl hissediyor acaba?
“Anne”lere bu kadar yüklenmekle insafsızlık etmiyor muyuz? 17 Ekim 2014

Okumaya devam et  : Savaş Konseyi ve No fly zone !

57’İNCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir