İran: Ortadoğu’nun Yükselen Gücü

İran: Ortadoğu’nun Yükselen Gücü - globe 1029210 640
,

İran: Ortadoğu’nun Yükselen Gücü

İki dönemlik Mahmut Ahmedinecat’dan sonra İran’da Hasan Ruhani dönemi başlayalı yaklaşık bir yıl oldu. Ahmedinecat iktidarı yıllarında İran, batı ile ilişkilerinin kötü devrelerinden birini yaşadığı kabul edilir. Bununla beraber genel olarak Ortadoğu, Kafkasya ve Asya politikaları dikkate alındığında başarılı bir istikrar dikkat çekmektedir. Ahmedinecatlı yıllarda, Kafkaya’da ve doğu sınır komşuları Afganistan ve Pakistan’da zaman zaman sıcak çatışmalara dönüşen terör ve uzlaşmazlık devam etmiştir. Buna karşın Ahmedinecat öncelikle iç politikada birleştirici bir üslup kullanmış, dışa karşı ise önünde bulunan nükleer programı en az zayiatla uygulamayı başarabilmiştir. İsrail karşıtı veya İsrail’in hedefi politikalarla İslam dünyasının önemli bir kısmının ilgi odağı haline gelmiştir.

İran’ın nükleer teknoloji, dolayısıyla nükleer silah hevesi Ahmedinecat’ı aşan bir devlet politikası olup önemli aşamalar bu dönemde geçilmiştir. İsrail çizgisindeki batılı ülkeler nükleer silaha sahip bir İran’ı kesinlikle kabul etmeyip, bu silaha sahip olmadan İran’ın durdurulması hedeflenmiştir. İsrail, bu yönde İran’ın kararlılığını dikkate alarak nükleer teknolojide son aşamaya gelinmeden vurulması yönünde politikalar oluşturmuştur. İran’ı engelleme politikalarında batıyı yanına almasına rağmen belli şartlar gerçekleştiğinde İran’ın vurulması konusunda umduğu desteği bulamamıştır. Obama yönetiminin bu konudaki ihtiyatı İsrail’in önündeki en büyük engel olmuştur. Bu gerçek, İran’ın da beklenmedik saldırılar karşısındaki sigortası haline gelmiştir.

Buna karşın Ortadoğu’da İran-İsrail kutuplaşması, Tahran ve Washington yönetimlerini aşan bir geçmişe sahip olup muhtemelen bu durum gelecekte de sürecektir. Yönetimler değişse de her dönemde iki ülkenin birbirini yok etmesi gerektiği yöndeki söylemler duyulmaktadır. Ancak bugüne kadar ciddi anlamda sıcak çatışma yaşanmamıştır. Hatta İran-Irak savaşı devam ederken, İsrail, Humeyni yönetimindeki İran’a silah vermiştir (İrangate skandalı). Elbette bundan maksat İran’ı desteklemek değil fakat yakın çevredeki çatışmaları körükleyerek işgal altındaki bölgelerde egemenliğini tahkim etmek.

Okumaya devam et  IŞİD Türk Konsolosluğu’na saldırdı

Sürekli İsrail’in baş hedefi halinde tutulan İran’ın, bundan büyük avantaj sağladığını unutmamak gerek. Zira birkaç milyonluk İsrail, bütün İslam dünyasını karşına alarak kutsal makamların bulunduğu bölgede egemenliğini güçlendirirken ciddi tepkiler görülmemektedir. Bu boşluğa İran göz dikmiştir. Dolayısıyla İsrail’in bu ülkeye karşı diplomatik saldırısı, bu ülkenin İslam dünyası nezdinde prestijini yükseltmiş, İran’ın İsrail’e karşı söylemleri ise bu geniş coğrafyadaki halkın İsrail’e karşı birikmiş gazını almıştır.

Arap dünyasındaki isyanların Suriye’ye sıçramasından sonra Ahmedinecat yönetimi Şam tarafını tutmuş, Esed’i desteklemiştir. Daha 2012 başından itibaren Rusya ve diğer bazı bölge dışı güçlerle birlikte Şam yönetimini desteklerken Türkiye’nin bütün politikasını Esed’in devrilmesi üzerine kurması derin mahfillerde zaman zaman Türkiye-İran çatışmasını gündeme getirmiştir. Bu süreçte Ankara, batı ile birlikte bir Arap diktatörüne daha son vereceği hesabını yaparken, bölge politikalarında belirleyici olan İsrail reel-politiğini gözardı etmiştir.

2014’e gelindiğinde Rusya ve İran ile birlikte ABD dahil önde gelen batılı güçler Şam tarafında pozisyon almış, Ankara ise Esed karşıtı söylemleriyle kalakalmıştır. Bu süreçte Irak ve Suriye coğrafyasında ortaya çıkan İŞİD’in (yeni adıyla İD) bu sonuçta etkisi olduğu kesin. Ancak bu devletleşmenin bölge gerçekleri dışında ortaya çıkan yeni bir değişken olmayıp, esasen mevcut politikaların bir sonucu olduğu gerçeğini de göz ardı etmemek gerek.

Ahmedinecat döneminin katı İsrail ve ABD karşıtı söylemleri, nükleer yatırımlar konusunda da geri adım atmaz tavrı ile İran, yaptırımlara maruz kalmış ve tecrit dönemi başlamıştı. Suriye konusunda gittikçe belirginleşen aynı kampta olma gerçeği, “nükleer inad”ı aşacak seviyeye gelmemişti. Daha Ruhani seçilmeden, yaptırımlar İran’ı sarsmaya başlamıştı. Bu durumda Ruhani seçim politikasını halkın sıkıntılarını hafifletme, yaptırımları aşma, dolayısıyla batı ile uzlaşma üzerine kurmuştu. İsrail lobisinin aksine Obama yönetimi de İran ile sürekli çatışmayı çıkarlarına uygun bulmamaktaydı. Ruhani’nin seçilmesi ile hem Washington hem de Tahran uzlaşma yönünde önemli aşamaya gelmişti. Obama’nın Ruhani ile telefon görüşmesi iki ülke ilişkilerinde olduğu kadar Ortadoğu için de tarihi bir nitelik kazanmıştı.

Okumaya devam et  Dünyanın en çok paylaşılan bayrak fotoğrafı

2011’de Suriye’deki boşluktan istifade ile hızla gelişen asıl köklerini ise Bağdat merkezli bastırılan Sünni topluluklardan aldığı görüntüsünü veren İD hadisesi ise İran’ı bölgenin parlayan yıldızı haline getirdi. Çünkü Irak’ın birçok önemli merkezini ele geçiren Suriye’de de Esed karşısındaki en büyük güçlerden biri haline gelen bu hareket karşısında kimse duramamaktaydı. İran Dışişleri Bakanı Zarif, Ağustos sonunda Irak’ı adeta muzaffer komutan edasıyla ziyaret ederek mevcut durumu diplomatik tarzda özetlemiştir: “Irak’ın emniyetini, kendi ülkemizin güvenliği olarak görüyoruz. İD, sadece Irak için değil, tüm Ortadoğu bölgesi için tehdittir”. Bağdat’ta İran yanlısı başbakanın atanmasını sağladığı gibi Kuzey Irak’taki Kürt yönetimine silah yardımında bulunan Tahran’ın Irak’tan Lünban’a etki alanı gittikçe güçlenmektedir.

İD ilerleyişine karşı ABD’nin hava hareketinin önemli etkisi olmuştur. Uzun vadede ABD, Bağdat yönetimi, Kuzey Irak yönetimi, hatta netice itibariyle PKK ve nihayet bölgesel güç olarak İran ile işbirliğine giderek bu ilerleyişi durdurma kararı almıştır. İD ile ilgili medyatik unsurlar, bölgede gerçekte nelerin olduğundan çok nelerin olması gerektiğinin işaretlerini vermiştir. Buna göre halen İD kontrolündeki diplomatik görevlileri dikkate alındığında Türkiye bu sürecin dışında kalacaktır. Arap baharının başından beri kararlı olarak Şam’ı destekleyen İran, İD çıkışıyla birlikte bölgenin en önemli belki da batı açısından, tıpkı Şah dönemindeki gibi vazgeçilmez gücü haline gelme yoluna girmektedir.

Öncevatan

[email protected]