VAH TÜRKİYE’M, VAH!…

Mustafa Kemal Atatürk

 

PKK’lı eşkıyalar bastı vatanımızı… Ne Anayasa tanıyorlar, ne babayasa… Ne hak tanıyorlar, ne hukuk…

Cayır cayır okul yakıyorlar…

Bu yoksul milletin alın teri ve göz nurundan alınan vergilerle yapılan eğitim kurumlarını yok ediyorlar… Çocukların geleceklerini karartıyorlar… Geleceklerini yakıyorlar…

Son bir ayda tam 19 okul kullanılamaz hale geldi…

Bayrakları ve Atatürk posterlerini parçalayarak, okul panosuna asıyorlar… Yol kesiyorlar… Köy basıyorlar… Adam kaçırıyorlar…

Kendi okullarını açıyorlar… Bebek Katili APO’nun annesinin adını veriyorlar okula… Yetkililer mühürlüyor, kapatıyor… Onlar, bir saat sonra törenlerle, güle oynaya, düğün havası içerisinde mühürleri söküyorlar…

Hükümet sessiz ve sakin…

Devlet ortalarda görünmüyor…

Genelkurmay kabuğuna çekilmiş…

Emniyet seyrediyor…

Muhalefetin ise hiç sesi çıkmıyor… Ortamdan, olup bitenlerden hiç şikâyetçi değil… Bırakın şikâyeti, bu Kürt kalkışmasını demokratik bir hareket olarak görüyor ve PKK avukatı Sezgin Tanrıkulu’nu Amerika’da yapılacak olan “Ortadoğu’da yeni Kürt realitesi” adlı bir toplantıya gönderiyor…

Bu toplantıya Y-CHP’nin yanında PKK da katılıyor…

Amerikan gizli belgelerinde Stratfor 507 diye adlandırılan bu avukat beyefendi orada PKK temsilcileri ile birlikte “Yeni Kürdistan”ı savunacak, tartışacak, konuşacak… Ülkenin bölünmesine katkıda bulunacak!…

Dersimli Kemal, “Ölümler bitecekse, doğuda Kürdistan kurulabilir, Türkiye halkı bizi anlayacaktır…” demiş.

Peki, 40 bin şehidimizin yakınlarını, sevdiklerini kim anlayacak?

İktidarı, muhalefeti aynı ülküde, aynı hedefte birleştiler, vatanın Güneydoğusunu bir terörist örgüte teslim etmeye hazırlanıyorlar.

AÇILIMMIŞ…

Ne açılımı bu? Neyin açılımı?

ÜLKE PARÇALAMANIN, OKUL YAKMANIN, ADAM ÖLDÜRMENİN, EŞKIYALIĞIN AÇILIMI MI OLUR?

Vah Türkiye’m vah…

Vah sevgili vatanım vah…

Kimlerin eline kaldın…

Kimlerin eline düştün…

Ortalık Vahdettin, Damat Ferit kaynıyor…

Teröristler, işbirlikçiler el üstünde…

Ama bırakın okul yakmayı, “Ağaçlarımızı kestirmeyiz…” diye ortaya çıksaydı bir öğrenci, bir öğretmen…

“Fabrikalarımızı sattırmayız, özelleştirmeyiz…” diye ortaya çıksaydı bir işçi…

Ya da “Derelerimizi, akarsularımızı HES’e vermeyiz” diye direnişe geçseydi bir köylü…

Hemen ortalık bir anda savaş meydanına dönerdi…

Tepelerine yağmur gibi gaz kapsülleri yağar, basınçlı suların altında yuvarlanır, yerlerde sürüklenirlerdi… Eli palalı adamlar savunmasız kadınlara saldırır, polisler silahlarını ateşlerdi…

Sonra kanlar içinde yatan insanlar görürdük…

Gülü gülle tartan, vatanının birliğinden, bütünlüğünden başka bir şey düşünmeyen, halkının mutluluğu için canını ortaya koyan ÇARŞI ile uğraşıyor iktidar şimdi… Onları zarara uğratmak, onlara zarar vermek için elinden geleni ardına koymuyor…

Ama kafa kesen IŞİD militanlarına, Suriyeli vatansızlara kapılarını ardına kadar açıyor, hastanelerimizde yaralılarını tedavi ettiriyor…

Mersin’de özel bir hastanede hemşire olarak çalışan E.G, “Biz tedavi ediyoruz onlar kafa kesmeye gidiyor. IŞİDmilitanlarını tedavi etmekten bıktım diye tepki göstermiş…

Yedi bin yıllık Türk milletinin yeryüzünde ne onuru kaldı ne haysiyeti, ne itibarı…

Şamar oğlanına döndü…

Gelen vuruyor, giden vuruyor…

Gelen azarlıyor, giden azarlıyor…

Obama, Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı ile telefonda elinde beysbol sopası ile konuşuyor, ABD Dışişleri bakanı ikili sohbette ayakkabısının burnunu neredeyse Türk Dışişleri Bakanının burnuna sokacak bir pozisyonda oturuyor… Katar Emiri Şeyh Temim, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ile görüşmeye terliklerle çıkıyor…

Evet, yanlış duymadınız, şu herkesin giydiği terliklerle…

Şunu biliriz, şunu söyleriz biz:

İktidarı da muhalefeti de bu ihanetlerin hesabını önünde sonunda, er geç verecektir.

Ne demiş atalarımız:

KESER DÖNER SAP DÖNER, GÜN GELİR HESAP DÖNER…

Günü geldiğinde divan kurulacak, hesap, mutlaka görülecektir..

([email protected])


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir