TARİHİN İNCELDİĞİ YILLAR

<p>TARİHİN İNCELDİĞİ YILLAR
Hüseyin MÜMTAZ</p>
<p>Tarihin ne yazık ki inceldiği, ama “İnceldiği yerden kopsun” diyemeyeceğimiz yıllar yaşıyoruz.
Çünkü 100 yaşında olmasak bile hâlâ son yüzyılın sancılarını yaşıyoruz da bir türlü “yıldönümlerimizi” hatırlayamıyoruz.
Bilmiyoruz ki hatırlayalım.
Çanakkale Savaşları’nın 70’inci yılında Kayseri’de yayın yapan Elif TV muhabirinin meydanda gençlere sorduğu soruları ve aldığı cevapları hatırlıyor musunuz?
“Soru: Çanakkale Savaşını Japonlara karşı mı, Ruslara karşı mı yaptık? Cevap: Hiçbir fikrim yok. Soru: Peki o savaşta Yunanlıları denize dökmüştük. Onu biliyor musun? Cevap: Bilmiyorum abi. Soru: Peki o zaman TC’nin başbakanı kimdi? Cevap: Bilmiyorum abi.”
Yahut;
“Soru: Çanakkale Savaşını Ruslara karşı mı, yoksa Japonlara karşı mı yaptık? Cevap: Japonlara karşı. Soru: O zamanki TC Cumhurbaşkanı kimdi? Cevap: Bilmiyorum. Zaten ben okuduğum okulda da sayısalcı olduğum için tarihle filan ilgim yok.”
Veya;
“Soru: O zaman Anzaklar vardı ya. Anzakları biliyorsunuz. Bize karşı savaşmışlardı. Japon askerlerine deniyordu Anzaklar olarak. Onlar niye geldi buralara? Cevap: O kadarını bilemeyeceğim ama… Soru: Peki o zamanki Cumhurbaşkanımız kimdi? Cevap: O zamanki Kenan Evren’di galiba. Soru: Efendim? Cevap: Galiba Kenan Evren’di”.
Hiç kızmayın, küçümsemeyin..
Çünkü hakikaten milletçe “sayısalcıyız”, tarihle filan ilgimiz yok, günü birlik yaşıyoruz.
Ortaylı; “Türkiye maalesef tarihçi bir ülke değildir. Evet; tarihî bir ülkedir, tarihi yapan uluslardan biridir, ama tarih bilimine gerekli özeni göstermemiştir” der.
“Tarihte kanunlar tespit edemezsiniz. Bu nedenle, meselâ ‘Tarih tekerrürden ibarettir’ sözü ahlâkî bir vecize, bir yorum meselesidir ama hiçbir zaman bir kanun değildir, çünkü ‘Su aynı yerden iki kere akmaz’ denilir. Bu konu çok önemlidir. Tarihte kanun tespit edilmez” der.
“Diğer yandan, eski harflerle büyüyen nesillerin daha iyi olduğuna dair bir mütearifeniz varsa, onu tashih buyurun lütfen. Türk hayatında bu çok büyük bir hatadır. Sürekli, ‘Yeni harflerin kabulüyle eski kültürümüz bitti’ deniliyor. Sanki eski kültürümüzle eskiler çok iyi bağ kurmuşlardı. Eski tarihlerimiz, eski vesika derlemelerimiz maalesef bizden evvel ecnebiler tarafından yayınlanmışlardır” der. (“İMPARATORLUĞUN SON NEFESİ. İlber Ortaylı. Sayfa.11, 26-32, 33)
Son “yüzyıl”a kısaca bir göz gezdirmeye kalkarsak, gerçekten bir kâbus gibi başlamış olduğunu göreceğiz.
28 Eylül 1911: Trablusgarp Savaşı.
8 Ekim 1912: Birinci Balkan Savaşı.
28 Haziran 1914: Saraybosna suikastı ve Birinci Dünya savaşının başlaması.
Dolayısı ile bu ilk üç tarihin 100’üncü yıldönümlerini; ne olduklarının gerektiği gibi farkına varmadan geçirmiş ve hayli lüzumsuz meselelerle meşgul edildiğimiz için milli hafızamızda yeterince özümseyememiş olduğumuzu düşünüyorum.
Önümüzde 29 Ekim var.. Kutlarsak hem Cumhuriyet’imizin kuruluşunun, hem de İmparatorluğumuzun 1914’de ilk dünya savaşına girişinin yıldönümü olacak.
Geliyoruz 2015’e..
18 Mart 1915: Çanakkale Deniz zaferi’nin tam 100’üncü yılıdır.
Sonra 2016..
1-6 Mayıs 1916: Sykes-Picot antlaşması.
Hala sancılarını, sıkıntılarını yaşadığımız, yeni Sykes-Picot’lara bir türlü engel olmayı bırakın, alet olmaya teşne olduğumuz “yeni paylaşımların” eskisinin 100’üncü yılı..
Sonra “meş’um” 1918’in 100’üncü yılı 2018 gelecek....
8 Ocak 1918: Wilson ilkelerinin yayınlanması, 3 Mart 1918: Brest Litowsk antlaşması, 30 Ekim 1918: Mondros Ateşkes Antlaşmasının imzalanması, 3 Kasım 1918: İngilizlerin Musul’u işgali,13 Kasım 1918: İtilaf devletleri donanmasının İstanbul’a gelmesi ve 21 Kasım 1918: Meclis-i Mebusan’ın feshi.
1918’i yeterince anlayamazsak 100 yıl sonra şimdi Irak-Suriye’deki nevzuhur terörist çakma halifeliğe piyon rolü verenlerin ne düşündüklerini doğru değerlendirebilir miyiz?
1918’de “bölgeye düzen vermek” amacıyla gelen “İtilaf devletleri”, şimdi “uluslararası koalisyon” adıyla ve çakma hilafete engel olmak “amacıyla” yeniden ve bir defa daha geliyorlar.
Sonra “kutlu” 2019… 1919’un yüzüncü yılı..
15 Mayıs 1919: İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali, 1919’un başlangıcı olarak mutlaka günlerce “anılmalı”dır. Çünkü 15 Mayıs, bardağın taştığı, pimin çekildiği, kurtuluşa ve cumhuriyete giden yolun açıldığı başlangıçtır.
19 Mayıs 1919: Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkması, 30 Mayıs 1919: Havza’da miting düzenlenmesi. 22 Haziran 1919: Amasya Genelgesi. 23 Temmuz 1919: Erzurum Kongresi. 4 Eylül 1919: Sivas Kongresi.
12 Ocak 1920: Son Osmanlı mebuslar meclisinin toplanması, 28 Ocak 1920: Misak-ı Millî’nin kabulü, 16 Mart 1920: İtilaf devletlerinin İstanbul’u işgal etmesi, 23 Nisan 1920: TBMM’nin açılması. 29 Nisan 1920: Hıyanet-i vataniye kanununun çıkarılması. 10 Ağustos 1920: Sevr antlaşması.
2021… 6-10 Ocak 1921: I. İnönü Savaşı. 20 Ocak 1921: Teşkilat-ı esasiye kanununun kabulü. 12 Mart 1921: İstiklal Marşı’nın kabulü.26 Mart-1 Nisan 1921: II. İnönü Savaşı.10-24 Temmuz 1921: Eskişehir-Kütahya Savaşları. 5 Ağustos 1921: Mustafa Kemal başkomutan olması.8 Ağustos 1921: Tekalif-i milliye emirleri.23 Ağustos 1921: Sakarya meydan savaşının başlaması. 19 Eylül 1921: Mustafa Kemal’e gazilik unvanı ile mareşal rütbesi verilmesi.
2022… 26 Ağustos 1922: Büyük Taarruz’un Başlaması.30 Ağustos 1922: Başkomutanlık Meydan Savaşı. 9 Eylül 1922: Türk ordusunun İzmir’e girmesi. 11 Ekim 1922: Mudanya ateşkes antlaşması.1 Kasım 1922: Saltanatın kaldırılması.
Ve 2023…24 Temmuz 1923: Lozan Antlaşmasının imzalanması.13 Ekim 1923: Ankara’nın Başkent olması. 29 Ekim 1923: Cumhuriyetin ilanı.
2023’ü, yâni Cumhuriyet’in 100’üncü yılını “ulaşılacak bir hedef” olarak alırken bu kilometre taşlarını yeniden yaşamamız lâzım..
Günlük olaylarla meşgul edileceğimize devletçe, milletçe her ilde bakanlıklar marifetiyle komiteler kurulmalı, anmalar, törenler, bilimsel toplantılar düzenlenmelidir.
15 Mayıs 1919 işgal keyfiyetini yüzüncü yılda yeterince ve layığı ile yaşamazsanız, 9 Eylül’ün keyfini, coşkusunu nasıl içselleştireceksiniz?
Meselâ 100’üncü yılında Lozan’ın “zafer mi, hezimet mi” olduğu meselesine nasıl yaklaşılacak?
Osmanlı coğrafyasında “abi”lik taslayacaksanız elbette “hezimet”; ama yeni Cumhuriyet’in çağdaş evlâtları olacaksanız dörtXdört zaferdir Lozan efendiler.
Tarih yapıyoruz ama yazamıyoruz, yaşayamıyoruz..
Tarih fakiriyiz..
Kolay unutuyoruz. Gözlerimizi bağlıyorlar. “Tek açılı” gözlük takıyorlar gözlerimize, at gözlüğü gibi..
Giderek; geçmişi olmayan sanal bir âlemde, zıt köşegenli bir evrende yaşar hâle geliyor, asla var olmayacak olan muhayyel bir geleceği düşlüyoruz.
Bu yıl….
28 Haziran neydi ey millet, hatırlıyor musun?
4 Temmuz’u ne çabuk unuttun..
Birkaç sene öncesine kadar 28 Haziran’larda “birşeyler” yapılırdı..
Türk Kara Kuvvetleri, METE HAN tarafından M.Ö. 209 yılında kuruldu. Demek ki bu yıl, bırakın 100’üncü yılı, 2223’üncü yıldönümü idi..
“Tarih” işte budur.
İlgili, ilgisiz, yetkili, yetkisiz kimseden bir ses duydunuz mu bu 28 Haziran’da?
Yapay tarihlerin peşinden gidenlere değil elbette sözüm, “müntesiplerine”..
Ağırıma gidiyor.
Peki 4 Temmuz neydi?
2003 yılı’nın 4 Temmuz’unda Süleymaniye’de, “ezelî müttefik-küresel ve ebedi dost” Amerika’nın askerleri tarafından Türk askerinin başına çuval geçirilmişti.
Ne çabuk unuttunuz?
Bu yılın 4 Temmuz’u o ayıbın 11’inci yıldönümü idi.
Ve kimsede “tık” yoktu.
Refik Halid Karay diyor ki; “Tarihi olmayan milletler değil, tarihinde aynı hataları tekrarlamaktan kurtulan milletler mesuttur”. “MEMLEKET YAZILARI-5- Pek İyi Hatırlarım”. İst.2014. S.561)
Chuwall’ı unutmasaydık bugün; 11 Eylül 2014 günü Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara’da zıpçıktı üç tane Kuveyt’li, eşinin ve altı aylık çocuğunun yanında bir Türk Yarbayı’nı evire çevire öldüresiye dövemezdi.
Giderek, sadece PKK terörünün ceridesini tutup resmi sitesinde yayınlamakla/duyurmakla uğraşır hâle gelen ilgili kurumun ne yapacağı beni hiç ilgilendirmiyor.
Ben asıl, milletin hafızasının akıbetini merak ediyorum.
Ve 9 Eylül..,
İzmir’in kurtuluşu..
İzmir’den başka nerede anıldı, kutlandı bu yıl.. Gürültüye gitmedi mi?
Hâlbuki 9 Eylül, bir son değil; Cumhuriyet’e giden yolun başlangıcıdır.
Her yıl o gün İzmir’in dağlarında çiçekler açar..
Memleketin her köşesinde açar..
9 Eylül’de İzmir değil, Ege değil, memleket kurtulmuştur, vatan kurtulmuştur.
Gerisi teferruattır. Tarihse tarih… “100 üncü yıl” derken, her şeyin 100’üncü yılını anmak, kutlamak; ama 2223’üncü yılları unutmamak; 4 Temmuz’lardaki “kötü anıları” da, ders almak, dostu düşmanı ayırabilmek için milli hafızada mutlaka tutmak, hatırlamak gerekir.
Unutmayın her yıl bu mevsim İzmir’in dağlarında çiçekler açar.. 11 Eylül 2014</p>
<p>57’İNCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ</p> - kenan evren

imagesqq

TARİHİN İNCELDİĞİ YILLAR
Hüseyin MÜMTAZ

Tarihin ne yazık ki inceldiği, ama “İnceldiği yerden kopsun” diyemeyeceğimiz yıllar yaşıyoruz.
Çünkü 100 yaşında olmasak bile hâlâ son yüzyılın sancılarını yaşıyoruz da bir türlü “yıldönümlerimizi” hatırlayamıyoruz.
Bilmiyoruz ki hatırlayalım.
Çanakkale Savaşları’nın 70’inci yılında Kayseri’de yayın yapan Elif TV muhabirinin meydanda gençlere sorduğu soruları ve aldığı cevapları hatırlıyor musunuz?
“Soru: Çanakkale Savaşını Japonlara karşı mı, Ruslara karşı mı yaptık? Cevap: Hiçbir fikrim yok. Soru: Peki o savaşta Yunanlıları denize dökmüştük. Onu biliyor musun? Cevap: Bilmiyorum abi. Soru: Peki o zaman TC’nin başbakanı kimdi? Cevap: Bilmiyorum abi.”
Yahut;
“Soru: Çanakkale Savaşını Ruslara karşı mı, yoksa Japonlara karşı mı yaptık? Cevap: Japonlara karşı. Soru: O zamanki TC Cumhurbaşkanı kimdi? Cevap: Bilmiyorum. Zaten ben okuduğum okulda da sayısalcı olduğum için tarihle filan ilgim yok.”
Veya;
“Soru: O zaman Anzaklar vardı ya. Anzakları biliyorsunuz. Bize karşı savaşmışlardı. Japon askerlerine deniyordu Anzaklar olarak. Onlar niye geldi buralara? Cevap: O kadarını bilemeyeceğim ama… Soru: Peki o zamanki Cumhurbaşkanımız kimdi? Cevap: O zamanki Kenan Evren’di galiba. Soru: Efendim? Cevap: Galiba Kenan Evren’di”.
Hiç kızmayın, küçümsemeyin..
Çünkü hakikaten milletçe “sayısalcıyız”, tarihle filan ilgimiz yok, günü birlik yaşıyoruz.
Ortaylı; “Türkiye maalesef tarihçi bir ülke değildir. Evet; tarihî bir ülkedir, tarihi yapan uluslardan biridir, ama tarih bilimine gerekli özeni göstermemiştir” der.
“Tarihte kanunlar tespit edemezsiniz. Bu nedenle, meselâ ‘Tarih tekerrürden ibarettir’ sözü ahlâkî bir vecize, bir yorum meselesidir ama hiçbir zaman bir kanun değildir, çünkü ‘Su aynı yerden iki kere akmaz’ denilir. Bu konu çok önemlidir. Tarihte kanun tespit edilmez” der.
“Diğer yandan, eski harflerle büyüyen nesillerin daha iyi olduğuna dair bir mütearifeniz varsa, onu tashih buyurun lütfen. Türk hayatında bu çok büyük bir hatadır. Sürekli, ‘Yeni harflerin kabulüyle eski kültürümüz bitti’ deniliyor. Sanki eski kültürümüzle eskiler çok iyi bağ kurmuşlardı. Eski tarihlerimiz, eski vesika derlemelerimiz maalesef bizden evvel ecnebiler tarafından yayınlanmışlardır” der. (“İMPARATORLUĞUN SON NEFESİ. İlber Ortaylı. Sayfa.11, 26-32, 33)
Son “yüzyıl”a kısaca bir göz gezdirmeye kalkarsak, gerçekten bir kâbus gibi başlamış olduğunu göreceğiz.
28 Eylül 1911: Trablusgarp Savaşı.
8 Ekim 1912: Birinci Balkan Savaşı.
28 Haziran 1914: Saraybosna suikastı ve Birinci Dünya savaşının başlaması.
Dolayısı ile bu ilk üç tarihin 100’üncü yıldönümlerini; ne olduklarının gerektiği gibi farkına varmadan geçirmiş ve hayli lüzumsuz meselelerle meşgul edildiğimiz için milli hafızamızda yeterince özümseyememiş olduğumuzu düşünüyorum.
Önümüzde 29 Ekim var.. Kutlarsak hem Cumhuriyet’imizin kuruluşunun, hem de İmparatorluğumuzun 1914’de ilk dünya savaşına girişinin yıldönümü olacak.
Geliyoruz 2015’e..
18 Mart 1915: Çanakkale Deniz zaferi’nin tam 100’üncü yılıdır.
Sonra 2016..
1-6 Mayıs 1916: Sykes-Picot antlaşması.
Hala sancılarını, sıkıntılarını yaşadığımız, yeni Sykes-Picot’lara bir türlü engel olmayı bırakın, alet olmaya teşne olduğumuz “yeni paylaşımların” eskisinin 100’üncü yılı..
Sonra “meş’um” 1918’in 100’üncü yılı 2018 gelecek….
8 Ocak 1918: Wilson ilkelerinin yayınlanması, 3 Mart 1918: Brest Litowsk antlaşması, 30 Ekim 1918: Mondros Ateşkes Antlaşmasının imzalanması, 3 Kasım 1918: İngilizlerin Musul’u işgali,13 Kasım 1918: İtilaf devletleri donanmasının İstanbul’a gelmesi ve 21 Kasım 1918: Meclis-i Mebusan’ın feshi.
1918’i yeterince anlayamazsak 100 yıl sonra şimdi Irak-Suriye’deki nevzuhur terörist çakma halifeliğe piyon rolü verenlerin ne düşündüklerini doğru değerlendirebilir miyiz?
1918’de “bölgeye düzen vermek” amacıyla gelen “İtilaf devletleri”, şimdi “uluslararası koalisyon” adıyla ve çakma hilafete engel olmak “amacıyla” yeniden ve bir defa daha geliyorlar.
Sonra “kutlu” 2019… 1919’un yüzüncü yılı..
15 Mayıs 1919: İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali, 1919’un başlangıcı olarak mutlaka günlerce “anılmalı”dır. Çünkü 15 Mayıs, bardağın taştığı, pimin çekildiği, kurtuluşa ve cumhuriyete giden yolun açıldığı başlangıçtır.
19 Mayıs 1919: Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkması, 30 Mayıs 1919: Havza’da miting düzenlenmesi. 22 Haziran 1919: Amasya Genelgesi. 23 Temmuz 1919: Erzurum Kongresi. 4 Eylül 1919: Sivas Kongresi.
12 Ocak 1920: Son Osmanlı mebuslar meclisinin toplanması, 28 Ocak 1920: Misak-ı Millî’nin kabulü, 16 Mart 1920: İtilaf devletlerinin İstanbul’u işgal etmesi, 23 Nisan 1920: TBMM’nin açılması. 29 Nisan 1920: Hıyanet-i vataniye kanununun çıkarılması. 10 Ağustos 1920: Sevr antlaşması.
2021… 6-10 Ocak 1921: I. İnönü Savaşı. 20 Ocak 1921: Teşkilat-ı esasiye kanununun kabulü. 12 Mart 1921: İstiklal Marşı’nın kabulü.26 Mart-1 Nisan 1921: II. İnönü Savaşı.10-24 Temmuz 1921: Eskişehir-Kütahya Savaşları. 5 Ağustos 1921: Mustafa Kemal başkomutan olması.8 Ağustos 1921: Tekalif-i milliye emirleri.23 Ağustos 1921: Sakarya meydan savaşının başlaması. 19 Eylül 1921: Mustafa Kemal’e gazilik unvanı ile mareşal rütbesi verilmesi.
2022… 26 Ağustos 1922: Büyük Taarruz’un Başlaması.30 Ağustos 1922: Başkomutanlık Meydan Savaşı. 9 Eylül 1922: Türk ordusunun İzmir’e girmesi. 11 Ekim 1922: Mudanya ateşkes antlaşması.1 Kasım 1922: Saltanatın kaldırılması.
Ve 2023…24 Temmuz 1923: Lozan Antlaşmasının imzalanması.13 Ekim 1923: Ankara’nın Başkent olması. 29 Ekim 1923: Cumhuriyetin ilanı.
2023’ü, yâni Cumhuriyet’in 100’üncü yılını “ulaşılacak bir hedef” olarak alırken bu kilometre taşlarını yeniden yaşamamız lâzım..
Günlük olaylarla meşgul edileceğimize devletçe, milletçe her ilde bakanlıklar marifetiyle komiteler kurulmalı, anmalar, törenler, bilimsel toplantılar düzenlenmelidir.
15 Mayıs 1919 işgal keyfiyetini yüzüncü yılda yeterince ve layığı ile yaşamazsanız, 9 Eylül’ün keyfini, coşkusunu nasıl içselleştireceksiniz?
Meselâ 100’üncü yılında Lozan’ın “zafer mi, hezimet mi” olduğu meselesine nasıl yaklaşılacak?
Osmanlı coğrafyasında “abi”lik taslayacaksanız elbette “hezimet”; ama yeni Cumhuriyet’in çağdaş evlâtları olacaksanız dörtXdört zaferdir Lozan efendiler.
Tarih yapıyoruz ama yazamıyoruz, yaşayamıyoruz..
Tarih fakiriyiz..
Kolay unutuyoruz. Gözlerimizi bağlıyorlar. “Tek açılı” gözlük takıyorlar gözlerimize, at gözlüğü gibi..
Giderek; geçmişi olmayan sanal bir âlemde, zıt köşegenli bir evrende yaşar hâle geliyor, asla var olmayacak olan muhayyel bir geleceği düşlüyoruz.
Bu yıl….
28 Haziran neydi ey millet, hatırlıyor musun?
4 Temmuz’u ne çabuk unuttun..
Birkaç sene öncesine kadar 28 Haziran’larda “birşeyler” yapılırdı..
Türk Kara Kuvvetleri, METE HAN tarafından M.Ö. 209 yılında kuruldu. Demek ki bu yıl, bırakın 100’üncü yılı, 2223’üncü yıldönümü idi..
“Tarih” işte budur.
İlgili, ilgisiz, yetkili, yetkisiz kimseden bir ses duydunuz mu bu 28 Haziran’da?
Yapay tarihlerin peşinden gidenlere değil elbette sözüm, “müntesiplerine”..
Ağırıma gidiyor.
Peki 4 Temmuz neydi?
2003 yılı’nın 4 Temmuz’unda Süleymaniye’de, “ezelî müttefik-küresel ve ebedi dost” Amerika’nın askerleri tarafından Türk askerinin başına çuval geçirilmişti.
Ne çabuk unuttunuz?
Bu yılın 4 Temmuz’u o ayıbın 11’inci yıldönümü idi.
Ve kimsede “tık” yoktu.
Refik Halid Karay diyor ki; “Tarihi olmayan milletler değil, tarihinde aynı hataları tekrarlamaktan kurtulan milletler mesuttur”. “MEMLEKET YAZILARI-5- Pek İyi Hatırlarım”. İst.2014. S.561)
Chuwall’ı unutmasaydık bugün; 11 Eylül 2014 günü Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara’da zıpçıktı üç tane Kuveyt’li, eşinin ve altı aylık çocuğunun yanında bir Türk Yarbayı’nı evire çevire öldüresiye dövemezdi.
Giderek, sadece PKK terörünün ceridesini tutup resmi sitesinde yayınlamakla/duyurmakla uğraşır hâle gelen ilgili kurumun ne yapacağı beni hiç ilgilendirmiyor.
Ben asıl, milletin hafızasının akıbetini merak ediyorum.
Ve 9 Eylül..,
İzmir’in kurtuluşu..
İzmir’den başka nerede anıldı, kutlandı bu yıl.. Gürültüye gitmedi mi?
Hâlbuki 9 Eylül, bir son değil; Cumhuriyet’e giden yolun başlangıcıdır.
Her yıl o gün İzmir’in dağlarında çiçekler açar..
Memleketin her köşesinde açar..
9 Eylül’de İzmir değil, Ege değil, memleket kurtulmuştur, vatan kurtulmuştur.
Gerisi teferruattır.
imagesY8SC318T
Tarihse tarih… “100 üncü yıl” derken, her şeyin 100’üncü yılını anmak, kutlamak; ama 2223’üncü yılları unutmamak; 4 Temmuz’lardaki “kötü anıları” da, ders almak, dostu düşmanı ayırabilmek için milli hafızada mutlaka tutmak, hatırlamak gerekir.
Unutmayın her yıl bu mevsim İzmir’in dağlarında çiçekler açar.. 11 Eylül 2014

Okumaya devam et  Change.org, imza kampanyası açanların ve imzalayanların görmediği ne işler yapıyor / (Çeviri: Erkan GÜÇİZ)

57’İNCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir