YAT BORUSU

“Yat Borusu”; 15 yaşın gençliği başınızda efil efil eserken kocaman, ışıkları söndürülmüş bir binanın üst kat pencerelerinin birinden Munzur Dağları’nı görmeye çalışmak demektir. - huseyin mumtaz
images29N9MMBB

“Yat Borusu”; 15 yaşın gençliği başınızda efil efil eserken kocaman, ışıkları söndürülmüş bir binanın üst kat pencerelerinin birinden Munzur Dağları’nı görmeye çalışmak demektir.

Hele tam bu sırada batıdan, Kemah tarafından önce dizelinin sesi, sonra düdüğü duyulan Doğu Ekspresi’nin vagonlarının peşine yüreğinizin de takılıp gitmesi demektir.

15 yaşın o “yat borusu” özlemdir, duygudur, vefadır, sızıdır, gözpınarlarında saklanılan iki damladır.

Acıdır, yalnızlıktır, çaresizliktir, unutulmuşluktur, elleri böğründe öylece kala kalmaktır.

Hüzündür, sıladır, gurbettir.

Tam tamına, dört dörtlük Montgomery Clift’in çaldığı o unutulmaz trompettir.
Ankara, Saraçoğlu Mahallesi, 3’üncü Cadde’dir o “yat borusu”.

Karşı penceredeki arkadaşınız Ali’dir her akşamüstü elinden topu kapıp potaya atmaya çalıştığınız.

Yahut sokağın karşısındaki Paftalı’lardır.

Namık Kemal Ortaokulu’dur, okuldan kaçmayı öğrenilen yıllardır, kaçıp da gizli gizli Bafra içilen yıllardır.

Büyük Sinema’dır, Gölbaşı Sineması’dır.

Doğu Ekspresi doğu’da, Erzurum tarafında kaybolunca da Ankara’yı bırakıp tekrar Askerî Lise’nin ıssız, sessiz koridorlarına dönüştür.

Kalabalık 10 kişilik masalarda güle oynaya yemek yemektir; gazinoda ille de satranç oynamak yahut “sinema geceleri” Erzincan ayazının buz gibi soğuğundan kaçarak sığınılan arka barakada, nar gibi kızarmış insan büyüklüğündeki sobanın sıcağında “Susuz Yaz”ı seyretmek veya “Sivil Lise” ile yapılan münazaralarda “takım kaptanı” olmaktır.

ÜLKÜ duvar gazetesini çıkarmaktır İsmail “Alper”tunga ve Hulki Aktunç’un unutulmaz arkadaşlıkları ile.

Alper’le gece kaçıp (ne cesaret) Orduevi Sinemasında tiyatro seyretmektir. En öne kurulmuşsunuzdur, perde açılırken yanınızdaki koltuklara Askeri Lise Komutanı ve Eşi gelip oturunca ezilip, büzülmek; Komutan dönüp hiçbir şey olmamışçasına, “İyi geceler çocuklar” deyince de yerin yarılıp da içine girmeyi istemenizdir.

Ankara’dan bir önceki hafta yeni çıkan (63’den bahsediyorum) James Bond’ları aceleyle getirtip okumak; bir hafta sonu “İnce Biraderler Pastahanesi”nde çay içmek veya turneye gelen Neşe/Gülden Karaböcek kardeşleri; öbür hafta sonu da yine “İnce Biraderler”de çay içip bu sefer Ajda Pekkan’ı (63’den bahsediyorum) seyretmeye gitmektir.

Alt ranzaya uzanılıp gözler kapanınca ilk pilli “Telefunken” radyonuzdan ulaştığınız “Gecenin İçinden” dir.. Şebnem Savaşçı, Duygu Törümküney ve Yavuz Aydar’lıdır o geceler..
Sonra…

Sonraki “yat borusu” Menteş’tir.
Menteş, “deli”kanlılıktır.
Yemindir, yemin. Askerlik yeminidir..

Silaha ve Türk Bayrağı’na el basıp, (diğer eliniz silah arkadaşınızın omuzunda) …

“BARIŞTA VE SAVAŞTA, KARADA, DENİZDE VE HAVADA HER ZAMAN VE HER YERDE MİLLETİME VE CUMHURİYETİME DOĞRULUK VE MUHABBETLE HİZMET, KANUNLARA VE NİZAMLARA VE AMİRLERİME İTAAT EDECEĞİME VE ASKERLİĞİN NAMUSUNU, TÜRK SANCAĞININ ŞANINI CANIMDAN AZİZ BİLİP İCABINDA VATAN, CUMHURİYET VE VAZİFE UĞRUNDA SEVE SEVE HAYATIMI FEDA EYLEYECEĞİME NAMUSUM ÜZERİNE ANT İÇERİM” diye haykırmaktır..

Ettiğin yemini ölene kadar unutmamaktır.
Sancaktır, namustur, vatandır, cumhuriyettir.. Vazifedir.
Sonra “Ankara”dır. HARBİYE’dir.

Tören geçişiyle 150 yıllık şehitleri selamlayarak çıkılan Nizamiye Kapısından gidilen koğuş pencerelerinden Ankara’yı seyretmektir.

Her 13 Mart’ta yapılan yoklamada “1283 yaka numarası” okununca “İÇİMİZDE” diye haykırabilmektir.

Kendi yakandaki 1284’e bakıp gururlanmaktır.

Dikmen’de Atatürk’ün karşılanmasından sonra her 27 Aralık’ta tam teçhizat Harbiye’den başlayıp, Kızılay-Ulus istikametinde Eski Meclis’e kadar; her yıl o günü bekleyip de yolların iki yanını dolduran Ankaralıların yoğun alkışları/tezahüratları arasında tempolu koşmaktır.
Hiç yorulmamaktır.

“Yaprak Pastahanesi”dir, Renkli Sinema, Arı Sineması’dır.
Sancak yeminidir.
“Alayımız sancağının mukaddes nöbet sırası sende.
Rengi, mübârek ecdat kanının rengidir.
Kumaşı, şehit tenidir.
Parıltısı, zaferlerin ışığıdır.
Ayyıldızı, hürriyet ve istiklâldir.
Yazısı, kahramanlık ve fazîlettir.
Gönderi, millî irâdedir.
Hamâili, şeref ve mesûliyettir.

Bütün bunlar, Türk milletinden sana emânettir.

Bu büyük emâneti, sana teslim ediyorum. Demir bileğinle onu sımsıkı kavra, kanının son damlasına kadar dâimâ yükseklerde tut. Onu senden sonra sağ kalana teslim etmedikçe son nefesini vermeyeceksin. Bu sancak nesiller boyunca ve ebediyyen elden ele verilerek, dâimâ göklerde dalgalanacaktır. Sancak nöbetçiliği, nöbet hizmetlerinin en şereflisi, en kutsalıdır. Bu şanlı sancağı teslim aldığım gibi lekesiz, tertemiz; sana teslim ettiğimin işâreti olarak öpüyor ve teslim ediyorum. Nöbetin kutlu ve uğurlu olsun!” diyerek sancağı teslim almak ve sonraki yıl teslim etmektir.

Ecdat kanıdır, şehit tenidir, zaferdir, hürriyet ve istiklaldir, kahramanlık ve fazilettir, şeref ve mesuliyettir.
Türk milletidir.

Bunların hepsidir Harbiye ve Harbiye’deki “yat borusu”..
Sonra Etimesgut’tur.
Tank’tır, tekmil’dir, tâdat’dır.

Sonra Çıldır’dır. 9 ay kış, 3 ay bahardır. Buz tutan gölde tank yürütmektir. Yaz akşamları Beşiktaş Tepe’ye tırmanıp, Ankara’yı görebilmek umuduyla batıda, en batıda güneşi batırmaktır.

Süha (Gölcük) ile silah arkadaşlığıdır.
Malkara’dır. Meriç kıyısında, “karşı yakayı” gözetlemektir. Arada bir hafta sonları İlhami ile İstanbul’a kaçıştır.
Sonra Lefkoşa’dır.

Bir fincan orta kahvedir, hatırı kırk yıl(lar) boyu unutulmayacak.
Sonra yine, ama bu defa “çoluk/çocuk” Ankara’dır, Edirne Meriç Kıyısı’dır, Girne’dir. Yine Erzincan ve nihayet Trabzon’dur..

Yâni ve kısaca Edirne’den-Ardahan’a/ Trabzon’dan-Lefkoşa’ya vatandır, millettir, Sakarya’dır.
Edirne ve Lefkoşa Selimiye’lerinde kıldığın bayram namazlarında, Çıldır Tabur Yemekhanesinde kıldığın bayram namazını hatırlamaktır.

“Yat Borusu” uyku değildir, geçmiş olduğu kadar gelecektir, idealdir, hedeftir, amaçtır; sadece bir sonraki günü değil, yarını da değil, 50 yılı planlamaktır.
“Yat borusu” bunların hepsidir ve daha fazlasıdır.

Kışla’larda “Yat Borusu”nun artık çalınmayacağını duyunca işte aklıma bunlar düştü. Fazla mı uzun oldu?

“Kalk Borusu”nun akıbetini de merak ettim.. Bilen varsa paylaşırsa memnun olurum.
1 Eylül 2014
57’İNCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir