Kıçımızdaki Alman kazığı!

Yazılı ve görsel medyada Almanya'nın Türkiye'yi dinlediğine ilişkin yığınla haber ve yorum var. Vay efendim, biz Almanya ile müttefik değil miyiz, Almanya bizi nasıl dinlermiş? Bu sorunun cevabını elin Alman gâvuru açıkça verdiği halde bizim aklı evveller hala geyiğini yapmaya devam ediyor bu konunun. Nedir Almanya'nın bu konuda verdiği cevap: "Türkiye müttefik ama ABD, İngiltere ve Fransa ayarında dost ülke değildir. Bu sebeple dinleme makuldür!"(1). - turkiye almanya iliskilerinde yeni donem 2195961

Yazılı ve görsel medyada Almanya’nın Türkiye’yi dinlediğine ilişkin yığınla haber ve yorum var. Vay efendim, biz Almanya ile müttefik değil miyiz, Almanya bizi nasıl dinlermiş? Bu sorunun cevabını elin Alman gâvuru açıkça verdiği halde bizim aklı evveller hala geyiğini yapmaya devam ediyor bu konunun. Nedir Almanya’nın bu konuda verdiği cevap: “Türkiye müttefik ama ABD, İngiltere ve Fransa ayarında dost ülke değildir. Bu sebeple dinleme makuldür!”(1).

Gördünüz mü bir kere; Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya’nın menfaatleri için binlerce vatan evladını şehit veren ve halen şu ya da bu şekilde yarım asrı aşkın süredir milyonlara varan vatandaşıyla Almanlara hizmet eden Türkiye, Almanya için ABD, İngiltere ve Fransa ayarında ‘dost ülke’ değilmiş! Peki, ABD, İngiltere ve Fransa, Almanya’nın nasıl dostu oluyorlarmış? Tabiri caizse Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nda Almanların anasını belledikleri için mi? Yani Almanya ekonomisini yerle bir edip, son taksitini 2005 yılında ancak ödeyebilecek şekilde Almanya’yı savaş tazminatı ödemeye mahkum ettikleri için mi?

Evet, tastamam öyle! Tabiat kanunudur; insanlar ve insanların yönettikleri devletler, güce taparlar. Tıpkı eceli gelmiş öküzün kasabın bıçağını yalayarak şirinlik gösterilerinde bulunduğu gibi. Anadolu’da sık sık kullanılan bir atasözü vardır. Şöyle der atasözü: “Düşman kazıkta gerek!”. Bu sözün daha galiz şekilde söylenen başka bir versiyonu da “İnsana ..ken yaranır!” şeklindedir.

Demek oluyor ki; ABD, İngiltere ve Fransa, iki büyük dünya savaşı ile Almanya’nın ebesini belleyip, kazığa oturttukları için Almanya’ya pek bir yaranmışlar ki; Almanya bu sebeple bu üç ülkeyi kendisine “Dost” kabul etmiş bulunuyor. Hatta, ABD’nin kendisini dinlediğini bile bile yapıyor bütün bunları. Eğer biz de aynısını yapıp, geçmişte Almanya’nın ebesini öpseydik, anasını düzeltseydik Almanya için kesinlikle bizden daha iyi dost olmazdı bugün. Tarihin şaşmaz terazisi de böyle diyor çünkü…

Oysa tam tersine; Almanlar bizim ebemizi öpmüşlerdir uzun yılladır ki; bu öpmenin tarihi, İkinci Mahmut Dönemi’ne, 1835-1839 yıllarına kadar gider. Alman Generali Helmuth Karl Bernhard Von Moltke ile başlayan, Türk Ordusu’nda Alman subayı istihdam etme uygulaması, giderek artmış ve Birinci Dünya Savaşı’nda zirveye çıkmıştır. Bu uygulamanın zirve noktalarından birisi de meşhur Goltz Paşa’dır. İlk kez 18883 yılında binbaşı rütbesiyle Osmanlı Ordusu’nun hizmetine giren Golmar Von Der Goltz, kısa aralıklarla da olsa Mareşal oluncaya, hatta Bağdat’ta 5.Osmanlı Ordusu Kumandanı olarak tifüsten ölünceye kadar Osmanlı’nın hizmetinde bulunmuştur. Birinci Dünya Savaşı dönemi ise, Alman subaylarının Türk Ordusu’nu büsbütün ele geçirdiği dönemdir. Genel Kurmay İkinci Başkanlığı’ndan tutun da, Genel Kurmay Harekat ve İstihbarat Daire Başkanlıklarına, Kafkasya’daki Osmanlı 3. Ordusu’nun Harekat subaylığına, Çanakkale’de ve Irak’ta konuşlu bazı Türk ordularının kumandanlıklarına varıncaya kadar Alman subayları Türk Ordusu’nu büsbütün ele geçirmiş bulunmaktadır.

Bu anlamda Sarıkamış Hezimeti’ni, Irak’ta Süleyman Askeri Bey’in kumanda ettiği kuvvetlerin, Suriye ve Filistin’de Cemal Paşa’nın kumanda ettiği 4. Ordunun yaşadığı çeşitli yenilgilerin sebebini biraz da burada aramak gerekir. Zira Almanya, doğuda Osmanlı’nın zafer kazanmasını değil, İngiliz ve Rus kuvvetlerini olabildiğince uzun süre meşgul edip oyalayarak batı cephesinde rahat nefes almayı ve belki de bu sayede İtilaf Devletlerini alt etmeyi düşlemiştir hep. Eğer Çanakkale’de, Sarıkamış’ta, Irak’ta ve Kanal’da oluk oluk Türk kanı aktıysa ve zayiat beklenenden çok olduysa, bunun bir sebebi de Almanya’nın, Osmanlı’yı büyük oranda yalnız bırakmasıdır. Mesela Almanya, Çanakkale cephesinde gereken desteği vermemiştir Türkiye’ye. Bu bakımdan Çanakkale, Türk Milli Kuvvetlerinin kazandığı son büyük zaferimizdir.

Çanakkale’de Osmanlı 5. Ordusu’na kumanda eden Otto Liman Von Sanders gibi bazı Alman subayları çeşitli görevler yaptıysalar da bu zafer, erinden en tepedeki kumandanına kadar Türk Milleti’nin zaferidir. Bu zaferin şanına en çok layık olanlar da dönemin Genelkurmay Başkanı ve Harbiye Nazırı olarak Türk Ordularının başında bulunan Enver Paşa, Cephe Kumandanları Esat Paşa ve Vehip Paşa, Mevki Kumandanları olarak da Mustafa Kemal Paşa ve Cevat Paşa gibi Türk generalleridir.

Bilmeyenler için söyleyelim; savaş esnasında Çanakkale Cephesi ikiye ayrılmış, Mustafa Kemal Paşa’nın da görev yaptığı Kuzey Cephesine Esat Paşa (Mehmet Esat Bülkat), Cevat Paşa (Cevat Çobanlı)’nın da görev yaptığı güney cephesine ise Esat Paşa’nın kardeşi de olan Vehip Paşa (Mehmet Vehip Kaçı) kumanda etmiştir ki; Mustafa Kemal Paşa, özellikle kendi kumandanı da olan Esat Paşa’nın kahramanlıklarına kendi eseri olan Nutuk’ta da yer vermiştir.

Almanya sadece askeri yoldan değil, sivil bürokratik yoldan ve STK’lar, mesela Alman vakıfları yoluyla da içimize kök salmış bulunmaktadır. Almanya, ekonomiden tutun da eğitim ve bayındırlık alanlarına varıncaya kadar hemen bütün sahalarda kazıklamıştır bizi! Mesela Haydarpaşa-Bağdat demiryolunu bile Almanlar yapmıştır. Alman imparatoru Kayser II. Wilhelm, 1898’de ikinci İstanbul ziyaretinde İstanbul-Bağdat Demiryolu’nun Alman firmalarına verilmesi vaadini almıştı. 1899 yılında bunu kutlayan bir çeşmeyi Almanya’da yaptırmış ve bugünkü İstanbul, Sultanahmet meydanına getirtip diktirmiştir.

Dün akşam (30.08.2014) Habertürk TV’de yayınlan “Tarihin Arka Odası” programında konuşulanlardan anladık ki; “Ermeni Tehciri” ve sözde soykırım hadisesini başımıza bela edenler de Almanlar olmuştur. Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Çolak’ın anlattıklarından öğrendik ki; Ermenilerin zorla göç ettirilmesini salık verenler, Osmanlı Ordusu’nda görev yapan Alman subayları olmuşlardır. Ancak gelin görün ki (yine Prof. Dr. Mustafa Çolak’a göre); Alman Dışişleri Bakanlığı 1918’den sonra, Ermeni meselesinin Türkiye’nin başına bela olacağını düşünerek, tehcirle alakalarını ortaya koyan bütün belgeleri tahrif etmişlerdir! Yani Almanya, bu konuda da Türkiye’ye büyük bir kazık atmış bulunmaktadır.

Öte yandan Almanlar, Osmanlı’yı savaşa sokmak için savaşın başında 5 milyon Marklık yardımda bulunduktan sonra uzun süre yardım etmemiştir Türkiye’ye. Mesela Çanakkale’ye silah ve mühimmat sevkiyatında bulunmamıştır(Sırbistan yolu kapalı olduğu için yardım sevkiyatında bulunamadığını söyleyenler de vardır). Kitaplarını Alman Dışişleri Bakanlığı arşivinde yapmış olduğu çalışmalardan hareketle yazdığını söyleyen Prof. Dr. Mustafa Çolak’ın verdiği bilgiye göre; 1916 yılında Alman Mareşali Goltz Paşa, Irak’ta 6. Osmanlı Ordusu’nun başında İngilizlere karşı savaşırken, Kafkasya cephesindeki Türk kuvvetlerine kumanda eden Nuri Paşa (Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Killigil), Gürcistan’ın yanında yer alan Alman kuvvetlerine karşı savaşmıştır! Yani Almanya, 1. Dünya Savaşı’nda Türklere karşı hep ikili oynamış, hep kendi menfaatini gözetmiş ve böylece Türklere sürekli kazık atmış bir devlettir!

İtilaf Devletleri’nin bastırmasıyla 1918’den sonra bir süre Almanya ile resmi ilişkilerimizi kesmiş olsak da, bu ilişkiler el altından da olsa sürekli canlı kalmıştır. Bu canlılık 1960’ların sonundan itibaren Türklerin işçi olarak yoğun bir şekilde Almanya’ya göç etmesine kadar varmıştır. Ve şu anda Almanya, adeta Türklerin ikinci vatanı olmuş bulunmaktadır. Çünkü Almanya, halen yaklaşık 3 milyon insanımızın yaşadığı, ekmek kavgası verdiği ve yanlış bilmiyorsam en çok dış ticaret yaptığımız ülke konumundadır. Girmek için yarım asrı aşkın süredir kapısında beklediğimiz AB’nin patronu da yine Almanya’dır ve o Almanya’nın başbakanı Angela Merkel, Türkiye için ısrarla “Tam üyelik yerine imtiyazlı ortaklık” önerip duruyor. Bu sebeple Türkiye olarak adeta yalvaran gözlerle Almanya’nın gözünün içine bakıp duruyoruz uzunca bir süredir.

Açık söylemek gerekirse; Almanya bizim için şu anda eceli gelmiş öküzün bıçağını yaladığı kasap konumundadır ve bunun sebebi de kıçımızdaki Alman kazığıdır! Bu sebepledir ki; Almanya bizim için kolayca vazgeçilecek bir ülke değildir. Hatta bizi dinlemiş olsa bile!

Esasen bizi dinlemeyen ülke de yok gibidir şu anda. Sınırları delik deşik olmuş ve yol geçen hanı haline gelmiş bir ülkeyi dinlemeyen mi kaldı sanıyorsunuz siz? Hürriyet gazetesinin, Almanya’nın Türkiye’yi dinlediği haberini yapan Der Spiegel’e dayanarak verdiği habere göre; zaten ABD ve İngiltere de dinlemiş bizi(2). Onun için Almanya’nın bizi dinlemesi, öyle büyütecek bir olay da değildir! Abartmamak gerekir!

Almanya İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere, işte bu yadsınamaz gerçeği bildiği için olacak, birkaç gün önce Ankara’ya yapmış olduğu resmi ziyarette mevkidaşı Efkan Ala ile yapmış olduğu görüşme sırasında Efkan Ala’nın “Bu dinlemeler kabul edilemez…” şeklindeki sözleri karşılığında “Türkiye’den özür dilemek” yerine, “Her yıl yaklaşık 5 milyon Alman turist Türkiye’ye geliyor. Türk kökenli 3 milyon insan Almanya’da daimi olarak yaşıyor… Şu anda konuşuyoruz ama Alman askerleri Patriot füzeleriyle Türkiye’yi savunuyor. Birlikte teröre karşı mücadele ediyoruz..”(3) diyerek, Türkiye’ye adeta “Siz bize mecbursunuz, bu sebeple biz size karşı istediğimizi yaparız…” şeklinde aba altından sopa göstermiş ve ‘kazık” hatırlatmasında bulunmuştur!

Thomas de Maiziere bu konuda fazla haksız da sayılmaz. Eğer sen büyük devlet isen hem kendi güvenliğini kendin sağlayacaksın, hem de başka devletlere kendini dinletmeyeceksin. Ya dinletmeyeceksin ya da duyulmasında sakınca bulunan lafları öyle ulu orta her yerde konuşmayacaksın. Dinlemek isteyenlere engel olacaksın ve gerekirse sen onları dinleyeceksin. Bu anlamda Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi’nin şu sözlerini son derece yerinde buluyorum ben:

“Eğer Alman istihbaratı Türk istihbaratını dinliyorsa, Türk istihbaratının da işi onu dinletmemektir. Karşılığında da onları dinlemektir. Her ne kadar müttefik, dost olsak da bu konudaki anlayışım budur. Ama eğer Türk hükümetini, başbakanını, dinlemek gibi bir talimatla bu işler yapıldıysa bu dostluğa ve müttefikliğe asla yakışır şey değildir. Benim anlayışım bu şekilde, yani dinletmeyeceksin”(4).

________________
1- ,
2-http://www.haberiniz.com.tr/yazilar/haber90959-ABD_ve_Ingiltere_de_Turkiyeyi_dinledi.html
3-http://www.hurriyet.com.tr/dunya/27103431.asp,
4-http://www.haberturk.com/gundem/haber/985415-dinletmeyeceksin-dinleyeceksin


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir