ALMA MAZLUMUN AHINI, ÇIKAR AHESTE AHESTE…

Ne demiş atalarımız? - ali eralp

Ne demiş atalarımız?

 “Gülme komşuna gelir başına…”

Her zaman, her yerde istemediğin birileri ile karşılaşabilirsin, yoluna birileri çıkabilir…

“Dünya çok küçük” çünkü…

25 kuruşluk CD’lerle, düzmece belgelerle bugün sen birilerini atarsın zindanlara, yarın da birileri seni atar…

Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste…

Ve bir başka atasözünde ise,Zulm İle Âbâd Olanın, Âhiri Berbâd Olur!..” deniliyor…

Yani, başkalarına eziyet ve cefa çektirerek servetine servet katan ya da bununla mutlu olan bir kimse, şen olamaz… Önünde sonunda çöküntüye uğrar, kötü olur, berbâdolur

Sen maaşının üç katı tutarında kira vererek, lüks, havuzlu evlerde de otursan, “Türkiye’nin en güçlü insanı benim, var mı bana yan bakan…” da desen, vakti – saati geldiğinde, sabahın köründe, bir sahur vakti, daha dün hükmettiğin, emrettiğin arkadaşların, seni ensenden tuttukları gibi atarlar ekip arabasının içine…

Kızarsın, bağırırsın, çağırırsın… Öfkelenirsin…

Ama nafile…

Karar verilmiştir…

Hüküm kesilmiştir…

Hem de bir zamanlar içtiğin su ayrı gitmeyen, 12 yıl boyunca kardeş kardeş geçindiğin, ona “Emir erliği”, “Kurşun Askerliği” yaptığın efendilerin tarafından kesilmiştir…

Çünkü sen arı kovanına çomak soktun…

İzinsiz sahiplerini dinledin… Dinlettirdin…

Baba – oğul arasında geçen “SIFIRLAMA” konuşmalarını, videolarını ortaya çıkardın… Yayınladın…

Bu yolla onları zora sokacağını, alt edeceğini sandın… Çıkar çatışması, makam, mevkii çatışması, eski deyişle “Menfaat çatışması” seni bu yola itti… Fena yanıldın, çok fena hem de…

Ama seni bugün yaka paça tutuklayan, içeriye atan efendilerin de çok yanılıyorlar, hem de çok yanılıyorlar… Onlar da zamanla anlayacaklar dünyaya direk kalmayacaklarını…

Sıra onlara da gelecek… Ne demiş atalarımız?

“KESER DÖNER, SAP DÖNER, GÜN GELİR HESAP DÖNER…”

Dönecek…

O gün gelecek… Ama mutlaka gelecek… Divan kurulacak… Defterler açılacak… Hesaplar görülecek, cezalar kesilecek…

İşlenen suçların cezası “Mahkeme-i Kübra”ya kalmayacak…

Çünkü onlar da “Zulm ile Âbâd” oldular. Servet üstüne servet yaptılar.

“Yedikleri yoksul eti, içtikleri kan oldu…”

Haksız, hukuksuz, suçsuz yere tutuklananlar bu zilleti onurlarına sığdıramadılar… Şakaklarına dayadıkları namlularla hayatlarına son verdiler. Çoğu bakımsızlıktan, tedavisizlikten, kötü koşullardan dolayı onulmaz hastalıklara yakalandı… Aramızdan ayrıldı…

Yıllarca eşler, çocuklar, dostlar, pencere arkalarında yakınlarının, canlarının yollarını gözlediler… Umutla beklediler…

KAÇ BAYRAM, KAÇ YILBAŞI, KAÇ DOĞUM GÜNÜ BABASIZ, YARSIZ, SEVGİLİSİZ, OĞULSUZ GEÇTİ…

Adam çıktı bas bas bağırdı: “Ben Ergenekon Davasının savcısıyım…” Sonra da “Ergenekon savcısı iyi korunsun” diye zırhlı makam aracını, ona verdi… Bugünse önüne gelene şikâyet ediyor savcıyı, işine son vermek için HSYK’ya çağrılar yapıyor…

Elbette bütün bunların hesabı sorulacak, elbette “Keser dönecek, sap dönecek, gün gelecek hesap dönecek…” Bundan kaçış da yok, kurtuluş da…

Baba – oğul arasında geçen “Sıfırlama konuşmalarını” inkar edenler, bugün sana “Beni niye dinledin” diye soruyorlar… Bir bakıma konuşmanın gerçek olduğunu da bilmeden itiraf ediyorlar…

Bu, bir hesaplaşma, bir öç alma harekâtıdır… Başbakan Yardımcısı, ne diyor bir konuşmasında?

“Bir de tabi ‘biz bunları yaptık ama kusura bakmayın bizi affedin’ demeleri lazım. Bunlar yapılmadığı sürece hiçbir devlet paralel yapıyı kabul etmez…”

Dünyanın neresinde görülmüştür, bir suçlunun “Beni affet demesiyle” affedileceği…

Çok iyi!!! O zaman birisi suç işlesin, “Ben pişmanım” desin ve ceza almaktan kurtulsun… “Aşiret devleti mi bu devlet? Tertibin şeklini, rengini, kokusunu belli etmiyor mu bu konuşma?”

Tüm işledikleri suçlara, tüm tertiplerine karşın, bu F-Tipi emniyetçi tutuklanmasında da Ergenekon’da olduğu gibi kötü kokular yükselmeye başladı…  Bir zamanlar sen de böyle tutuklamıştın koca koca paşaları, komutanları, yazarları, çizerleri, aydınları…

Hem de yüzünde pis bir gülümsemeyle… O zamanlar bir gün sıranın sana da gelebileceğini hiç düşünmemiştin… Bir gün seni de kelepçeleyerek alıp götüreceklerini… Hem de arkadaşların tarafından… Hem de emrin altında bulunanlar tarafından…

Şimdi konuşmuyorsun… Emniyette “Susma hakkını” kullanıyorsun…

Ama bir zamanlar “Susma hakkını” kullananlar için, “Bu örgüt işi, bu örgüt kararı, onun için konuşmuyorlar…” demiştin…

Peki, ya sen şimdi hangi örgüt kararı ile “Susma hakkını” kullanıyorsun? Peki, sen hangi örgüttensin?

Bir zamanlar gözaltındaki kişilerin en gerekli, en acil, en yaşamsal ilaçlarını almasına engel olmuştun… Şimdi senin yemek siparişlerine izin vermedikleri için emniyetçi arkadaşlarını suçluyorsun… Kötülüyorsun… Acımasız olduklarını anlatmaya çalışıyorsun…

Daha duurr…  Dur daha… “Bu, daha başlangıç… Yaşayacaksın… Göreceksin…” Sen yat kalk, “adil yargılanmak” için dua et…

Kapı arkalarında, yan odalarda gizli gizli dökülen, yüreğe akıtılan gözyaşlarının ne anlama geldiğini zamanla daha iyi anlayacaksın…

([email protected])


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir