İhsanoğlu faktörü oyunu değiştirebilir

kgursel@milliyet.com.tr  |  Kadri Gürsel kgursel@milliyet.com.tr <p>Başbakan Recep Tayyip Erdoğan adaylığını resmen açıklayınca, ağustostaki seçimlerin gerçek adı “Cumhurbaşkanlığı Seçimleri” değil, “fiili başkanlık oylaması” olacak.
Erdoğan kazanırsa, bir fiili başkanlık rejimine geçeceğiz. Erdoğan kaybederse, kazanan rakibi cumhurbaşkanı olacak.
Çünkü Erdoğan kaybettiğinde başbakanlık yapmaya devam edecek. Erdoğan’ın başbakan olduğu bir ülkede, onu sandıkta yenmiş başka hiçbir aday, anayasanın kendisine vermiş olduğu cumhurbaşkanlığı yetkilerini onun hükümeti üzerinde “sonuna kadar” kullanma gücüne sahip olamaz.
Erdoğan kaybederse, kazanan rakibi yüzde kaç oy almış olursa olsun, anayasadaki tarifine ve parlamenter rejimin ruhuna uygun biçimde “tarafsız cumhurbaşkanı” olarak görev yapmak durumunda kalacaktır.
Türkiye’deki konjonktürde sadece Erdoğan, halkın oyuyla “cumhurbaşkanı” seçildiği takdirde parlamenter rejimin içini boşaltma gücüne sahip olabilir.
Dolayısıyla son tahlilde cumhurbaşkanı seçmiyoruz, otoriter bir fiili başkanlık rejimi ile parlamenter rejim arasında tercih yapıyoruz.
Otoriter, çünkü muhalefete tahammülsüz ve elindeki gücü hedefi doğrultusunda sonuna kadar kullanmaya çok arzulu bir lider söz konusuyken onu kontrol edip frenleyecek kurumlar, şimdilik bir ikisi hariç, bu liderin baskı ve egemenliği altında olacak.
Seçmen çoğunluğu tercihini parlamenter sistemden yana yaparsa, bu tehditkar gidişat frenlenebilecek.
Bu bağlamda, CHP ve MHP’nin üzerinde anlaştığı “çatı adayı” Profesör Ekmeleddin İhsanoğlu’nun iktidarın şimdi oynadığı oyunu değiştirme potansiyeli vardır.
Tabii ki her şey söz konusu potansiyelin ustaca kullanılmasına bağlı.
Bu bakımdan İhsanoğlu’nun halk tarafından yeterince tanınmıyor olması, bir dezavantajdır.
Ben kendisiyle 2008’de tanıştım ve görüşmelerimiz sonucunda hakkında gayet olumlu bir kanaate sahip oldum.
İhsanoğlu’nun dünya çapında bir bilim tarihçisi olduğu biliniyor. Çok değerli bir kültür adamı ve entelektüel. 57 İslam ülkesini bir araya getiren İslam İşbirliği Teşkilatı’nın başında geçirdiği sekiz yıl zarfında fevkalade bir diplomat olduğuna da tanıklık ettik.
Bende bıraktığı kişisel izlenim ise İhsanoğlu’nun kibirden uzak, mütevazı, nazik ve erdemli bir kişi olduğu yönünde...
İhsanoğlu dindar bir insan; bir İslam kültürü uzmanı ama İslamcı değil. Bilakis, İhsanoğlu’nun özgürlükçü ve demokrat yanının hayli güçlü olduğunu düşünüyorum.
Siyasete hep uzak kalmayı tercih etmiş olması kudretli rakibi Erdoğan karşısında ilk bakışta bir dezavantaj olarak görülebilir. Mamafih bu husus, Erdoğan’ın nüfusun çoğunluğunda tepki doğuran siyasi kişilik özellikleriyle mukayese edildiğinde, pekala bir avantaja da dönüşebilir.
AKP’nin seçmen tabanında, Erdoğan’ın üslup ve tarzından hoşnut olmayıp alternatifsizlik yüzünden kendisini ona oy vermeye mahkum hisseden bir kesim var. Herkes “ölümüne Erdoğancı” değil. Azınlıkta da olsalar şimdi bu insanlara İhsanoğlu gibi iç rahatlığıyla oy verebilecekleri, İslamcı olmayan ama CHP’li ya da MHP’li de olmayan bir muhafazakar aday seçeneğinin sunulması, dengeleri değiştirebilir.
Neticede, mevcut veriler ışığında ağustostaki seçimin kaderini başlıca üç faktör arasındaki fark belirleyecek:
İhsanoğlu’nun AKP tabanından ve SP ile BBP’den alacağı oylar...
CHP’nin tabanındaki katı Kemalist ve ulusalcı seçmenin dindarlığına tepki duydukları için İhsanoğlu’ndan esirgeyeceği oylar...
Kürt hareketinin tabanından Erdoğan’ın alması muhtemel oylar...
İhsanoğlu’nun çatı adaylığı, Türk siyaset sınıfının asgari müşterekler zemininde siyaset üretmek için uzlaşmayı nihayet başarabildiğini gösteren tarihi bir kazanım ve tecrübedir.</p> - secimler

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan adaylığını resmen açıklayınca, ağustostaki seçimlerin gerçek adı “Cumhurbaşkanlığı Seçimleri” değil, “fiili başkanlık oylaması” olacak.
Erdoğan kazanırsa, bir fiili başkanlık rejimine geçeceğiz. Erdoğan kaybederse, kazanan rakibi cumhurbaşkanı olacak.
Çünkü Erdoğan kaybettiğinde başbakanlık yapmaya devam edecek. Erdoğan’ın başbakan olduğu bir ülkede, onu sandıkta yenmiş başka hiçbir aday, anayasanın kendisine vermiş olduğu cumhurbaşkanlığı yetkilerini onun hükümeti üzerinde “sonuna kadar” kullanma gücüne sahip olamaz.
Erdoğan kaybederse, kazanan rakibi yüzde kaç oy almış olursa olsun, anayasadaki tarifine ve parlamenter rejimin ruhuna uygun biçimde “tarafsız cumhurbaşkanı” olarak görev yapmak durumunda kalacaktır.
Türkiye’deki konjonktürde sadece Erdoğan, halkın oyuyla “cumhurbaşkanı” seçildiği takdirde parlamenter rejimin içini boşaltma gücüne sahip olabilir.
Dolayısıyla son tahlilde cumhurbaşkanı seçmiyoruz, otoriter bir fiili başkanlık rejimi ile parlamenter rejim arasında tercih yapıyoruz.
Otoriter, çünkü muhalefete tahammülsüz ve elindeki gücü hedefi doğrultusunda sonuna kadar kullanmaya çok arzulu bir lider söz konusuyken onu kontrol edip frenleyecek kurumlar, şimdilik bir ikisi hariç, bu liderin baskı ve egemenliği altında olacak.
Seçmen çoğunluğu tercihini parlamenter sistemden yana yaparsa, bu tehditkar gidişat frenlenebilecek.
Bu bağlamda, CHP ve MHP’nin üzerinde anlaştığı “çatı adayı” Profesör Ekmeleddin İhsanoğlu’nun iktidarın şimdi oynadığı oyunu değiştirme potansiyeli vardır.
Tabii ki her şey söz konusu potansiyelin ustaca kullanılmasına bağlı.
Bu bakımdan İhsanoğlu’nun halk tarafından yeterince tanınmıyor olması, bir dezavantajdır.
Ben kendisiyle 2008’de tanıştım ve görüşmelerimiz sonucunda hakkında gayet olumlu bir kanaate sahip oldum.
İhsanoğlu’nun dünya çapında bir bilim tarihçisi olduğu biliniyor. Çok değerli bir kültür adamı ve entelektüel. 57 İslam ülkesini bir araya getiren İslam İşbirliği Teşkilatı’nın başında geçirdiği sekiz yıl zarfında fevkalade bir diplomat olduğuna da tanıklık ettik.
Bende bıraktığı kişisel izlenim ise İhsanoğlu’nun kibirden uzak, mütevazı, nazik ve erdemli bir kişi olduğu yönünde…
İhsanoğlu dindar bir insan; bir İslam kültürü uzmanı ama İslamcı değil. Bilakis, İhsanoğlu’nun özgürlükçü ve demokrat yanının hayli güçlü olduğunu düşünüyorum.
Siyasete hep uzak kalmayı tercih etmiş olması kudretli rakibi Erdoğan karşısında ilk bakışta bir dezavantaj olarak görülebilir. Mamafih bu husus, Erdoğan’ın nüfusun çoğunluğunda tepki doğuran siyasi kişilik özellikleriyle mukayese edildiğinde, pekala bir avantaja da dönüşebilir.
AKP’nin seçmen tabanında, Erdoğan’ın üslup ve tarzından hoşnut olmayıp alternatifsizlik yüzünden kendisini ona oy vermeye mahkum hisseden bir kesim var. Herkes “ölümüne Erdoğancı” değil. Azınlıkta da olsalar şimdi bu insanlara İhsanoğlu gibi iç rahatlığıyla oy verebilecekleri, İslamcı olmayan ama CHP’li ya da MHP’li de olmayan bir muhafazakar aday seçeneğinin sunulması, dengeleri değiştirebilir.
Neticede, mevcut veriler ışığında ağustostaki seçimin kaderini başlıca üç faktör arasındaki fark belirleyecek:
İhsanoğlu’nun AKP tabanından ve SP ile BBP’den alacağı oylar…
CHP’nin tabanındaki katı Kemalist ve ulusalcı seçmenin dindarlığına tepki duydukları için İhsanoğlu’ndan esirgeyeceği oylar…
Kürt hareketinin tabanından Erdoğan’ın alması muhtemel oylar…
İhsanoğlu’nun çatı adaylığı, Türk siyaset sınıfının asgari müşterekler zemininde siyaset üretmek için uzlaşmayı nihayet başarabildiğini gösteren tarihi bir kazanım ve tecrübedir.

Okumaya devam et  EMINE ULKER TARHAN’LA BASLAYAN YENI SUREC VE BAZI KAYGILAR

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir