UTANMAYI, SIKILMAYI, İNSANLIĞI DA MI SIFIRLADINIZ? Ali Eralp

Bir haber: - ocalan

Bir haber:

“Rize’nin İkizdere ilçesi, Şimşirli köyünde yapılması planlanan hidroelektrik santrali için dinamit patlatılmasına ve ağaç kesilmesine tepki gösteren köylü, şantiye önünde oturma eylemi başlattı. Eylem sürerken bölgeye gelen jandarma ekipleri kalabalığı dağıtmak üzere saldırıya geçti. Özellikle kadınlara şiddet kullanarak coplarla saldırdılar…


Jandarmanın müdahalesi sonucu beşi kadın, on beş kişi yaralandı…”

Şimşirli köyünden Havva Bir, bu olayı şöyle anlattı:

“Biz otururken askerler bize herhangi bir uyarıda bulunmadan saldırıya geçti. Bir komutan, ‘Saldırın’ deyince saldırdılar. Bizi kalkanlarıyla ittiler, copladılar. Biz bir müdahalede bulunmadık. Suyumuza sahip çıktık. Başka bir amacımız yoktu…


“Ayağımın acısını hiç hissetmedim. Köyümü, ormanımı korumaya çalışıyordum. Asla pişman olmadım. Sonuna kadar çocuklarımızın suyunu koruyacağız. Kararlıyız. Ya kanımız çıkacak ya da biz caymayacağız. Kimsenin bizim yaşamımızı elimizden alma hakkı yoktur. Beylerimiz arkamızda olmasa dahi direneceğiz. Bizim azıcık suyumuz var. Yarın çocuklarımız bize sormayacak mı? “Bir içecek suyu bile bize çok gördünüz” demeyecek mi? Başkaları rahat etsin diye başkalarının hayatlarını yıkıyorlar…”


Peki, ne için yapıyorlar bütün bu saldırıları, bu zulümleri? Amaç ne?

Amaç, üç kuruşluk elektrik elde etmek, yandaşların zenginliğine zenginlik katmak…

Oysa, tüm Karadeniz bölgesinin ırmaklarını, derelerini doğal yatağından ayırıp, borulara akıtsanız, bir araya getirseniz, sadece, Türkiye’nin elektrik potansiyelinin yüzde 5’ini elde edersiniz… Hepsi bu… Uzmanlar böyle söylüyorlar…

AKP iktidarı her alanda olduğu gibi bu alanda da hesapsız kitapsız, plansız programsız hareket ediyor. Keyfi davranışlar sergiliyor. Mahkemeler tarafından verilen “HES İptal kararlarını” hiçe sayıyor…

Kentlerde emekçiye, esnafa, memura, öğrenciye, kırsal alanlarda

köylülere düşmanca davranıyor.

Zorbalık yapıyor.

Göz patlatıyor.

Kol bacak kırıyor…

Can alıyor…

Köyünün suyuna, ormanına, kurduna kuşuna sahip çıkan kadına cop kullanıyor…


Kentinin ağacına, parkına sahip çıkana gaz… Toma… Basınçlı su… Dayak… Çivili odun… Pala…


Ama Vatan bölücülerine, bebek katillerine, PKK’lı teröristlere öpücükler, gülücükler dağıtıyor… Sabır… Hoşgörü… Merhamet gösterileri düzenliyor…

APO’ya, ABD’ye AB’ye kapalı kapılar arkasında verilen sözler uygulama alanına sokuluyor şimdi…


Emekçiye, öğrenciye, öğretmene, mazluma, garibana aslan kesilen Kasımpaşa kabadayısı, PKK’lı zorbalar karşısında kedileşiyor…


Neden? Niçin?


Çünkü sırada Cumhurbaşkanlığı seçimleri var… Çankaya var… Çankaya’da sultanlık var… Suç dosyalarının gizlenmesi var…

Bir başkanlık uğruna, bir Güneydoğu gözden çıkarılmış, çok mu?


Üç beş Mehmetçiğin kanı akmış, çok mu?


Paraları ayakkabı kutularına, çelik kasalara dolduranlar, para sıfırlayanlar, görünen o ki, utanmayı, sıkılmayı, insanlığı da sıfırlamışlar artık…

10 kişi ile, 20 kişi ile savunmasız yurttaşların başına çökenler, onları öldüresiye dövenler, 70’lik nineleri yerlerde sürükleyenler; suyunu, ağacını, kurdunu kuşunu koruyan kadınlara cop sallayanlar, PKK zulmü karşısında sessiz. Suskun… Tepkisiz… Duyarsız… Öfkesiz…

KİNSİZ…

Bu hoşgörü, bu ödün, bu yumuşaklık karşısında şımardıkça şımaran PKK teröristleri eşkıyalar, dağdan düze inmeye başladılar bile… Adım adım, göstere göstere kentlere yerleşiyorlar… Yol kesiyorlar…


PKK’lı belediyelerin desteğinde, belediye buldozerleri, iş makineleri ile hendekler kazıyorlar… Çukurlar açıyorlar… Karayollarını ulaşıma kapatıyorlar…

Araçları durdurup kontak anahtarlarına el koyuyorlar… Canları isterse yakıyorlar. Canları isterse işçileri, Türk ordusunun komutanlarını dağa kaldırıyorlar…

Hem de Türkiye Cumhuriyeti devletinin gözünün önünde…


Hem de Türk Silahlı Kuvvetlerinin gözünün içine baka baka…

Türk askerinin 300 – 400 metre ilerisine kamp kurmuşlar. Geleni geçeni denetliyorlar. Kimlik soruyorlar.


Komutanlar onları seyrediyor sadece. Komutanlar çaresiz… Bu caniler, arada bir de aşka gelip, uzun ya da kısa menzilli silahlarla Türk askerine ateş açıyorlar. Molotof kokteylleri, havai fişeklerle saldırıyorlar. Bu arada ordu mensupları da yaralananları askeri araçlarla hastanelere taşıyor.


Tüm yaptıkları iş bu. Türk ordusu sadece seyrediyor… Türk ordusu sadece seyrediyor, çünkü emir yüksek yerden… 
Açılım sürecindeyiz. Sakın ha, sakın haa… Açılım sürecine zarar verecek bir şey yapmayınız… Saldırmayınız… Ateş açmayınız… Sadece size ateş açtıkları zaman meşru müdafaa hakkını kullanınız… Gerisi sizi ilgilendirmez… Gerisi politikacıların bileceği iş… Siz işinize bakın, emirlere uyun, gerisine karışmayın…”

Ve “Çözüm sürecinde” devletin valisi çıkıp, 40 bin kişinin katiline övgüler diziyor.

Teşekkür ediyor. Şunları söylüyor:

“Çözüm sürecini bu aşamaya getiren Başbakanımız Tayyip Erdoğan’ı ve bu konuda ciddi gayretleri olan Abdullah Öcalan’ı takdirle karşıladığımı belirtmek istiyorum…”

Sanki bebeleri o öldürmedi de ben öldürdüm… Sanki köyleri o yakmadı da ben yaktım… Sanki Türkiye petrollerinden pay isteyen, o değil de benim… Sanki Güneydoğu’yu “Kurtarılmış Bölge” ilan edip, gencecik çocukları dağa kaçıran, anaların gözyaşını akıtan o değil de benim…

Bizim söyleyeceğimiz son söz şu:

Vali AKP’nin valisi, ordu AKP’nin ordusu değildir. Vali Türkiye Cumhuriyetinin valisi, ordu Türkiye Cumhuriyetinin ordusudur… Her ikisi de halkın, milletin emrinde ve hizmetindedir… Hizmetinde olmak zorundadır.


Uyarıyoruz. Bu dönemler gelip geçicidir. Yapılan her hatanın, her suçun mutlaka bir yaptırımı, hukuksal bir cezası vardır. Gün gelecek, yüce divanlar kurulup hesap sorulacaktır. 

Ne diyordu Şimşirli Köyünden Havva Bir: “Sonuna kadar çocuklarımızın suyunu koruyacağız. Kararlıyız. Ya kanımız çıkacak ya da biz caymayacağız…”

Biz de diyoruz ki: Sonuna kadar bu vatanı koruyacağız… Bölünmesine engel olacağız… “Ya kanımız çıkacak ya da biz caymayacağız…”


NAMERTTİR BU YOLDAN DÖNEN …

([email protected])


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir