BİR ÜLKE, İKİ GENELKURMAY BAŞKANI

  Demokratik Halk Kongresi 9.Genel Kurulu'nda, Demokratik Konfederalizm çerçevesinde Türkiye ulus devletine alternatif, Orta Doğu sorunlarının da çözümünde bir model olarak öngörülen, PKK'nın ve onun uzantısı diğer Kürt bölgelerinde faaliyet gösteren tüm parti ve organizasyonların koordine edildiği yürütme organı Kürdistan Topluluklar Birliği'nin (KCK) siyasal örgütlenmesi yeni bir organizasyonla güçlendirilmişti.
Abdullah Öcalan yeniden KCK Genel Başkanı, Bese Hozat ve Cemil Bayık KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı, Hacer Zagros ve Remzi Kartal Halk Kongresi Eşbaşkanı,
Murat Karayılan ise PKK'nın askeri kanadı Halk Savunma Güçleri (HPG) Komutanı  ya da Kürdistan Genelkurmay Başkanı olmuştu...*
Dün Kürdistan Genelkurmay Başkanı Murat Karayılan,Kürt Sorununun Demokratik Çözümü sürecini ve bu süreçte yapılan askeri hazırlıkları yazdı!
2012'de  Araziye Dayalı Savaş Taktiği'yle, TSK'yı  Kürdistan'da hareket edemez hale getirdiklerinden  bahsetti.
Şimdi Halk Kongresi'nin KCK sisteminin temeli akademilerin, komün, kooperatif ve meclislerin hızla yaygınlaştırılması, demokratik konfederalizm temelinde demokratik uluslaşmanın oluşturulması, komünal ekonominin ve demokratik özerkliğin inşasının tabandan örgütlendirilmesine dönük aldığı kararların pekişmesi için Diyalog Süreci'nin müzakereye evrilmesi yönünde yasal bir çerçeve oluşturması gerekmektedir" diyor.</p>
<p>*
Türkiye, demokrasinin güvenliğinde aşırıya kaçan bölücü terör tehditine karşı silahlı veya  bazı özgürlükleri kısıtlayıcı tedbirleri alırken yalnız kalmıştır.
Askeri yetenekleri tartışılan,çeteci ya da başka zanlar yapıştırılan çok sayıda komutanla TSK'nın prestiji kırılmıştır.
Nihayet,TSK istihbari ve operasyonel kabiliyetini, neredeyse kayıtsız-şartsız, NATO'nun; çatışma ile düşmanın gücünden sakınmak -fakat, düşmanın hızlı ve saldırgan biçimde zayıflıklarını ortaya çıkararak en fazla zarar verecek yerinden vurmak, fiziki ve moral olarak etkisizleştirmek ve yıkmak amacını taşıyan,gelişen teknolojik değişimler paralelinde akıllı savunma  denilen askeri stratejinin manevra savaşlarına  bağlanmıştır.</p>
<p>*
Sonuçta,TSK 30 yıllık PKK ile mücadelesini bırakmış, "Barış Süreci" nde hükümetin MİT'i kullanarak terör örgütüyle görüşmelere başlamasını  sindirmiştir.
"Kaç aydır insan ölmüyor,kaç aydır mayın patlamıyor, kaç aydır karakollar basılmıyor,kaç aydır analar,babalar 'vatan sağolsun'diye inlemiyor" propagandası yürütülüyor.
Ama,açık-açık devletin ulus bağlantısından koparılmış milyonlarca Kürt, merkeziyetçi yönetime karşı çıkan HDP çatısı altında, kadının öncülüğünde tüm kitle örgütlerinde ve yönetimlerinde eşbaşkanlık sistemi uygulamasıyla sonuçlarını toplumda daha çok hissettirecek yerel yönetimlerden en ücradaki evlerde örgütlenmiş bulunuyor.
NATO ile elini-kolunu bağlamış Genelkurmay Başkanı Necdet Özel komutasında TSK ise son bir yıldır PKK'nın ve PKK sempatizanı grupların faaliyetlerine  göz yummak mecburiyetinde kalıyor.</p>
<p>*
O sırada, bir gün önce Başbakan Erdoğan'ın çözüm sürecini ele aldığı bir ön toplantının ardından, çözüm süreci kapsamında HDP heyeti ile hükümet arasında gerçekleşen görüşmede çatışmasızlık sürecinin devam etmesi konusunda ortak irade ortaya konuluyor.
Hükümet,süreç için yasal adımların atılması çalışmalarına devam ettiğini ve önümüzdeki aylarda somut adımların görüleceği görüşünü dile getiriyor.</p>
<p>*
Birincisi, hükümet merdiven stratejisi olarak adlandırılan yol haritasına göre Kürt sorununun demokratik çözümü yönünde atılacak yeni adımların sinyalini veriyor.
Kamuoyunun vatandaşlık tanımı ve milliyetçi anlayışını soğutmak ve "Türklük" yerine "Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı", "Türk Ulusu" yerine  "Türkiye Ulusu" tanımında pekiştirilmesinin sürdürüleceği,
Kademeli olarak anadilde Kürtçe eğitime geçilerek, giderek bunların Anayasa'da yer alması konusunda mutabık kalınıyor.</p>
<p>*
İkincisi, Kürt hareketi'nin ilgili tüm sivil toplum örgütlerini tek çatı altında toplayan ve Kürt Meclisi olarak kabul edilen Demokratik Toplum Kongresi'nin;
Çözümün çerçevesi olarak 2010'da "Demokratik Özerklik" modeliyle gündeme getirdiği, fakat  mevcut şartlarda demokratik özerklik statüsünün kalıcı olabilmesi ya da Kürtlerin statü talebinin karşılanması için, Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'na konulan çekincelerin kaldırılması konusunda  söz veriliyor.</p>
<p>*
Neoliberalizmin  yerelleşme politikaları  mal, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımı önündeki tüm engellerin kaldırılmasını esas alıyor.
Uluslararası sermaye  IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi kurumların önderliğinde merkezi otorite ya da ulus-devletin bütün bürokratik engellerini aşarak yerel kaynaklara, hizmet alanlarına doğrudan ulaşabilmeyi hedefliyor.
Merkezi yönetimin elindeki planlama, karar verme, kaynak oluşturma ve yönetsel yetkilerin yerel yönetimlere, özerk yapılara ve sivil toplum kuruluşlarına aktarılması, büyük bir pazar oluşturan sağlık,eğitim, barınma, su,ulaşım, temizlik, barınma gibi kamusal hizmetlerin parayla karşılanan hizmetler haline getirilmesi öngörülüyor.</p>
<p>*
Avrupa Konseyi, Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nı vatandaşların kamu işlerinin sevk ve idaresine katılma hakkının bir gereği ve bu hakkın doğrudan kullanım alanının yerel düzeyde olduğu gerekçesine dayandırıyor.
Aslında kendi ihtiyaçları doğrultusunda, "Az devlet,çok demokrasi" gibi bir söylemle halkın yönetime ve karar alma süreçlerine katılması görüntüsü altında sermayenin denetimindeki sivil toplum kuruluşları üzerinden kamunun işleyişini ve kaynakların kullanımını belirleyen bir dönüşümü talep ediyor.</p>
<p>*
Türkiye yerel yönetimler bakımından kamu hizmetlerinin ticarileşmesi ve ihale yoluyla özel şirketlere gördürülmesi gibi neoliberal dönüşüm için birçok adım atmıştır.
Ne ki,Kürt sorununda çözümsüzlük politikaları, Kürt yerel yönetimlerin idari ve mali özerklik üzerinden üniter devleti tehdit edebileceği karakteri yüzünden,
Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'na çekinceler konulmuş,  merkezi idarenin yerel üzerindeki denetiminin  devamı zorunlu görülmüştü.</p> Üstelik Demokratik Toplum Kongresi'nin ilan ettiği demokratik özerkliğin esas olarak bölgesel özerklik biçiminde bir siyasi statüyü, yerel meclis, bayrak ve anayasayı öngörmesi karşısında yerel üzerindeki denetim elden bırakılmıyordu ki,
Şimdi, Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'na konulan çekincelerin kaldırılması konusunda yeniden beklenti oluşturulmuştur.*
Üçüncüsü, Avrupa Komisyonu'nun Sivil Toplum kuruluşlarının işleyişlerini engelleyen yasal çerçevenin değiştirilmesi talebi doğrultusunda "Demokratik Toplum Yasası"nın da çıkarılacağı vaadedilmiştir.
Böylece mali ortamın,özel bağışlar ve sponsorlara yönelik vergilerin ve teşviklerin, kamu fonlarının, hibe tahsisatlarının, vergi muafiyetlerinin ve kamu yararı statüsünün yeniden belirlenmesi ardından,sivil toplum kuruluşlarının isteklerini duyuracakları ve politika yapımında yer alacakları katılımcı mekanizmaların oluşturulmasının,
Seçimle işbaşına gelinmiş  büyükşehirlerde,etnik, kültürel ve dini faktörler altında kendi yönetim biçimini bizzat belirleyen Demokratik Toplum Kongresinin yerel parlamentoya dönüşmesi ve Demokratik Özerkliğin bu merkezden yaygınlaştırılmasının önü açılıyor.</p>
<p>*
Bunların vaadi dahi mükemmeldir, Kandil'de Kürdistan Genelkurmay Başkanı Karayılan ellerini ovuşturuyor...</p>  
*
Ancak Karayılan'a bir sürpriz mi yaklaşıyor? 
ABD,Suriye Dostları vasıtasıyla Ukrayna krizinde karşı karşıya kaldığı Rusya'nın Ortadoğu jeopolitiğinin yıkımı için düğmeye basmış, bu arada islamcı ve etnik terörizmin lağvedilmesine karar vermiştir.
Bir süredir Irak Kürdistan bölgesinden Rojava'ya açılan sınır kapısının kapatılması ile başlayan ve sınıra hendek kazılması ile doruğa çıkan Mesut Barzani'nin liderliğini yaptığı KDP ile PKK ve Suriye Demokratik Birlik Partisi (PYD) arasında suçlamalarla devam eden gerilim doruğa çıkıyor.
Türkiye'ye yakın Barzani, hem Türkiye, hem Suriye'de PKK ve PYD'nin  izlediği politikayı Kürt davasına ihanetle eşdeğer tutuyor, PKK ve PYD'yi etnik terörizm ile yaftalıyor...  
23.5.2014</p> - 7593
 

Demokratik Halk Kongresi 9.Genel Kurulu’nda, Demokratik Konfederalizm çerçevesinde Türkiye ulus devletine alternatif, Orta Doğu sorunlarının da çözümünde bir model olarak öngörülen, PKK’nın ve onun uzantısı diğer Kürt bölgelerinde faaliyet gösteren tüm parti ve organizasyonların koordine edildiği yürütme organı Kürdistan Topluluklar Birliği’nin (KCK) siyasal örgütlenmesi yeni bir organizasyonla güçlendirilmişti.
Abdullah Öcalan yeniden KCK Genel Başkanı, Bese Hozat ve Cemil Bayık KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı, Hacer Zagros ve Remzi Kartal Halk Kongresi Eşbaşkanı,
Murat Karayılan ise PKK’nın askeri kanadı Halk Savunma Güçleri (HPG) Komutanı  ya da Kürdistan Genelkurmay Başkanı olmuştu…
*
Dün Kürdistan Genelkurmay Başkanı Murat Karayılan,Kürt Sorununun Demokratik Çözümü sürecini ve bu süreçte yapılan askeri hazırlıkları yazdı!
2012’de  Araziye Dayalı Savaş Taktiği’yle, TSK’yı  Kürdistan’da hareket edemez hale getirdiklerinden  bahsetti.
Şimdi Halk Kongresi’nin KCK sisteminin temeli akademilerin, komün, kooperatif ve meclislerin hızla yaygınlaştırılması, demokratik konfederalizm temelinde demokratik uluslaşmanın oluşturulması, komünal ekonominin ve demokratik özerkliğin inşasının tabandan örgütlendirilmesine dönük aldığı kararların pekişmesi için Diyalog Süreci’nin müzakereye evrilmesi yönünde yasal bir çerçeve oluşturması gerekmektedir” diyor.

*
Türkiye, demokrasinin güvenliğinde aşırıya kaçan bölücü terör tehditine karşı silahlı veya  bazı özgürlükleri kısıtlayıcı tedbirleri alırken yalnız kalmıştır.
Askeri yetenekleri tartışılan,çeteci ya da başka zanlar yapıştırılan çok sayıda komutanla TSK’nın prestiji kırılmıştır.
Nihayet,TSK istihbari ve operasyonel kabiliyetini, neredeyse kayıtsız-şartsız, NATO’nun; çatışma ile düşmanın gücünden sakınmak -fakat, düşmanın hızlı ve saldırgan biçimde zayıflıklarını ortaya çıkararak en fazla zarar verecek yerinden vurmak, fiziki ve moral olarak etkisizleştirmek ve yıkmak amacını taşıyan,gelişen teknolojik değişimler paralelinde akıllı savunma  denilen askeri stratejinin manevra savaşlarına  bağlanmıştır.

*
Sonuçta,TSK 30 yıllık PKK ile mücadelesini bırakmış, “Barış Süreci” nde hükümetin MİT’i kullanarak terör örgütüyle görüşmelere başlamasını  sindirmiştir.
“Kaç aydır insan ölmüyor,kaç aydır mayın patlamıyor, kaç aydır karakollar basılmıyor,kaç aydır analar,babalar ‘vatan sağolsun’diye inlemiyor” propagandası yürütülüyor.
Ama,açık-açık devletin ulus bağlantısından koparılmış milyonlarca Kürt, merkeziyetçi yönetime karşı çıkan HDP çatısı altında, kadının öncülüğünde tüm kitle örgütlerinde ve yönetimlerinde eşbaşkanlık sistemi uygulamasıyla sonuçlarını toplumda daha çok hissettirecek yerel yönetimlerden en ücradaki evlerde örgütlenmiş bulunuyor.
NATO ile elini-kolunu bağlamış Genelkurmay Başkanı Necdet Özel komutasında TSK ise son bir yıldır PKK’nın ve PKK sempatizanı grupların faaliyetlerine  göz yummak mecburiyetinde kalıyor.

*
O sırada, bir gün önce Başbakan Erdoğan’ın çözüm sürecini ele aldığı bir ön toplantının ardından, çözüm süreci kapsamında HDP heyeti ile hükümet arasında gerçekleşen görüşmede çatışmasızlık sürecinin devam etmesi konusunda ortak irade ortaya konuluyor.
Hükümet,süreç için yasal adımların atılması çalışmalarına devam ettiğini ve önümüzdeki aylarda somut adımların görüleceği görüşünü dile getiriyor.

*
Birincisi, hükümet merdiven stratejisi olarak adlandırılan yol haritasına göre Kürt sorununun demokratik çözümü yönünde atılacak yeni adımların sinyalini veriyor.
Kamuoyunun vatandaşlık tanımı ve milliyetçi anlayışını soğutmak ve “Türklük” yerine “Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı”, “Türk Ulusu” yerine  “Türkiye Ulusu” tanımında pekiştirilmesinin sürdürüleceği,
Kademeli olarak anadilde Kürtçe eğitime geçilerek, giderek bunların Anayasa’da yer alması konusunda mutabık kalınıyor.

*
İkincisi, Kürt hareketi’nin ilgili tüm sivil toplum örgütlerini tek çatı altında toplayan ve Kürt Meclisi olarak kabul edilen Demokratik Toplum Kongresi’nin;
Çözümün çerçevesi olarak 2010’da “Demokratik Özerklik” modeliyle gündeme getirdiği, fakat  mevcut şartlarda demokratik özerklik statüsünün kalıcı olabilmesi ya da Kürtlerin statü talebinin karşılanması için, Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na konulan çekincelerin kaldırılması konusunda  söz veriliyor.

*
Neoliberalizmin  yerelleşme politikaları  mal, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımı önündeki tüm engellerin kaldırılmasını esas alıyor.
Uluslararası sermaye  IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi kurumların önderliğinde merkezi otorite ya da ulus-devletin bütün bürokratik engellerini aşarak yerel kaynaklara, hizmet alanlarına doğrudan ulaşabilmeyi hedefliyor.
Merkezi yönetimin elindeki planlama, karar verme, kaynak oluşturma ve yönetsel yetkilerin yerel yönetimlere, özerk yapılara ve sivil toplum kuruluşlarına aktarılması, büyük bir pazar oluşturan sağlık,eğitim, barınma, su,ulaşım, temizlik, barınma gibi kamusal hizmetlerin parayla karşılanan hizmetler haline getirilmesi öngörülüyor.

*
Avrupa Konseyi, Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı vatandaşların kamu işlerinin sevk ve idaresine katılma hakkının bir gereği ve bu hakkın doğrudan kullanım alanının yerel düzeyde olduğu gerekçesine dayandırıyor.
Aslında kendi ihtiyaçları doğrultusunda, “Az devlet,çok demokrasi” gibi bir söylemle halkın yönetime ve karar alma süreçlerine katılması görüntüsü altında sermayenin denetimindeki sivil toplum kuruluşları üzerinden kamunun işleyişini ve kaynakların kullanımını belirleyen bir dönüşümü talep ediyor.

*
Türkiye yerel yönetimler bakımından kamu hizmetlerinin ticarileşmesi ve ihale yoluyla özel şirketlere gördürülmesi gibi neoliberal dönüşüm için birçok adım atmıştır.
Ne ki,Kürt sorununda çözümsüzlük politikaları, Kürt yerel yönetimlerin idari ve mali özerklik üzerinden üniter devleti tehdit edebileceği karakteri yüzünden,
Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na çekinceler konulmuş,  merkezi idarenin yerel üzerindeki denetiminin  devamı zorunlu görülmüştü.

Üstelik Demokratik Toplum Kongresi’nin ilan ettiği demokratik özerkliğin esas olarak bölgesel özerklik biçiminde bir siyasi statüyü, yerel meclis, bayrak ve anayasayı öngörmesi karşısında yerel üzerindeki denetim elden bırakılmıyordu ki,
Şimdi, Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na konulan çekincelerin kaldırılması konusunda yeniden beklenti oluşturulmuştur.*
Üçüncüsü, Avrupa Komisyonu’nun Sivil Toplum kuruluşlarının işleyişlerini engelleyen yasal çerçevenin değiştirilmesi talebi doğrultusunda “Demokratik Toplum Yasası”nın da çıkarılacağı vaadedilmiştir.
Böylece mali ortamın,özel bağışlar ve sponsorlara yönelik vergilerin ve teşviklerin, kamu fonlarının, hibe tahsisatlarının, vergi muafiyetlerinin ve kamu yararı statüsünün yeniden belirlenmesi ardından,sivil toplum kuruluşlarının isteklerini duyuracakları ve politika yapımında yer alacakları katılımcı mekanizmaların oluşturulmasının,
Seçimle işbaşına gelinmiş  büyükşehirlerde,etnik, kültürel ve dini faktörler altında kendi yönetim biçimini bizzat belirleyen Demokratik Toplum Kongresinin yerel parlamentoya dönüşmesi ve Demokratik Özerkliğin bu merkezden yaygınlaştırılmasının önü açılıyor.

*
Bunların vaadi dahi mükemmeldir, Kandil’de Kürdistan Genelkurmay Başkanı Karayılan ellerini ovuşturuyor…

 
*
Ancak Karayılan’a bir sürpriz mi yaklaşıyor? 
ABD,Suriye Dostları vasıtasıyla Ukrayna krizinde karşı karşıya kaldığı Rusya’nın Ortadoğu jeopolitiğinin yıkımı için düğmeye basmış, bu arada islamcı ve etnik terörizmin lağvedilmesine karar vermiştir.
Bir süredir Irak Kürdistan bölgesinden Rojava’ya açılan sınır kapısının kapatılması ile başlayan ve sınıra hendek kazılması ile doruğa çıkan Mesut Barzani’nin liderliğini yaptığı KDP ile PKK ve Suriye Demokratik Birlik Partisi (PYD) arasında suçlamalarla devam eden gerilim doruğa çıkıyor.
Türkiye’ye yakın Barzani, hem Türkiye, hem Suriye’de PKK ve PYD’nin  izlediği politikayı Kürt davasına ihanetle eşdeğer tutuyor, PKK ve PYD’yi etnik terörizm ile yaftalıyor…
 
23.5.2014


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir