Sosyal medyayı sokağa çeviren Ülkücüler

AKP'nin Mart Kedileri - secimler

Dün akşam Okan Bayülgen’in programında izledim; bu seçimlerde sosyal medyayı en etkili şekilde kullanan iki parti AKP ve CHP imiş.
AKP açık ara birinci, CHP arkasından ikinci.
Şüphesiz diğer partiler de bu imkandan istifade etmişler bir miktar.
Ancak anlaşılıyor ki; diğer partiler, örneğin MHP bu konuda çok gerilerde!
Oysa Sayın Bahçeli, Ülkücülere sokakları yasakladıklarını, sokakların tehlikeli olduğunu ve Ülkücülerin ellerine taş ve sopa yerine bilgisayar verdiklerini söylememiş miydi vaktiyle?
Elbette söylemişti.
Peki, o zaman bu Ülkücüler sosyal medyayı neden etkili bir şekilde kullanmadılar bu seçimlerde?
Ülkücülerin sosyal medya ile araları iyi olmadığı için olabilir mi?
Ülkücüler bu işlerden çakmıyor olabilir mi?
Ülkücüler sosyal medyada gezinmeyi racona ters bulmuş olabilirler mi?
Ülkücü gençler başka partilere kaymış ve başka partiler lehine çalışmış olabilir mi?
En azından bana göre son dört sorunun cevabı koskoca bir “HAYIR”dır.
Çünkü sosyal medyayı en etkili şekilde kullanan parti tabanlarından birisi de MHP’nin çekirdek tabanını teşkil eden Ülkücülerdir.
Ancak Ülkücüler, sosyal medyayı MHP’nin ve Ülkücü hareketin başarısı için değil, üzülerek söylemeliyim ki; birbiriyle didişmek, birbirlerini karalamak, birlerini saf dışı etmek ve birbirlerine sövüp hakaret etmek için kullanıyorlar!

AKP’nin Mart Kedileri

Bakınız MHP, 30 Mart seçimlerinde oy oranı olarak belki de tarihinin en başarılı neticesini almıştır, hemen bütün siyasi otoritelere ve kamu oyu araştırma şirketlerine göre bu seçimlerin en başarılı partisi MHP’dir ama MHP tabanını teşkil edenlerin, daha doğrusu kendisini “Ülkücü” olarak tanımlayanların birbirleriyle olan mücadelesi, son sürat devam etmektedir.
Muhalif Ülkücüler, MHP’nin almış olduğu oy oranına bakarak değil, kazanılan ya da kaybedilen belediye başkanlıklarına bakarak MHP’nin başarısız olduğunu iddia ediyorlar.
Evet; Balıkesir ve Kastamonu gibi önemli merkezlerin kaybedilmesi, Iğdır’ın ise küçük bir oy farkıyla kazanılamaması oldukça üzücüdür.
Bunu ben de kabul ediyorum.
Ancak gelin görün ki; özellikle Merkezi ve Doğu Anadolu’da AKP’nin birinci parti olduğu hemen bütün merkezlerde MHP ikinci partidir ve MHP’nin bu merkezlerde birinci parti olmaması için hiç bir neden yoktur.
Bunun yanında MHP, örneğin Mersin’i kazanmış, Manisa’yı ve Adana’yı kaptırmamış ve mesela Çankırı dernek ve federasyonlarının bütün güçleriyle AKP’ye çalışmasına karşılık Çankırı’nın en güzel ve en büyük ilçesi Ilgaz gibi güzel bir İlçeyi kazanmıştır.
Kastamonu ve Iğdır’da ise çok küçük bir oy farkıyla seçimleri kaybetmiştir.
Seçimlerde bunca çirkin tezgahın devreye sokulduğu ve AKP’nin meydanlara saldığı Mart kedilerinin çiftleşmek için özellikle trafolara doluşup elektriklerin kesilmesine sebep olmalarına varıncaya kadar her türlü hilenin caiz görüldüğü bir ortamda MHP’nin seçim başarısı hiç de yadsınamaz.
Daha başarılı olunabilir miydi?
Evet olunabilirdi.
Galiba tercih edilen bazı adaylarda sorun var!
Dolayısıyla; ortada MHP’nin tabanının çekirdek kısmını teşkil ettiği varsayılan insanların sosyal medyayı adeta sokağa çevirerek birbirleriyle didişmelerini gerektirecek bir başarısızlık yoktur.
Ülkücülerin, ağza alınmayacak biçimde hakaret cümleleriyle birbirlerine saldırması, yazmış oldukları yazılara küfür ve hakaretlerden oluşan en çarpıcı başlıkları atanların yazılarının reyting rekorları kırıp, bol bol aferin almaları, yazılarında ve sosyal medyadaki paylaşımlarında bütün saldırganlıklarını ortaya çıkaranların en çok alkış almaları ve kendilerine ha bire gaz verilmesi gerçekten de utanılacak boyuttadır.

Ülkücüler MHP’ye Zarar Veriyorlar

Genel Merkez’e muhalif olduklarını söyleyen Ülkücülerin, sağda solda ileri geri ve ulu orta yaptıkları olumsuz yorumlar neticede MHP’nin kurumsal kimliğine zarar vermektedir biline.
Parti yöneticilerine sahip çıkma adına, muhaliflere yüklenenlerin, partinin kurumsal kimliğine verdikleri zarar da diğerlerinden hiç aşağı değildir.
Öte yandan, sosyal medyada kimin ne olduğunu ve gerçekte kimlere hizmet ettiklerini biliyor muyuz?
Bilmiyoruz.
İhtimaldir ki; birbiriyle çatışan ve birbirlerine olmadık hakaretleri yapan ve az çok Ülkücü kimlikleriyle tanınan kişilere gaz verenlerin arasında başka partilere oy veren çakallar, tilkiler ve it sürüleri de bulunmaktadır.
Çünkü sosyal medya, bir nevi çıkışı ve girişi belli olmayan uçsuz bucaksız bir sokaktır ve bu sokakta her türlü muzır yaratık ve haşeratlar kol gezmektedir.
Ey Bozkurtlar, lütfen birbirinizi yaralayıp durmayın.
Yoksa aranızda dolaşan haşeratlardan yayılan mikroplar yaralarınıza bulaşır da büsbütün kaybedenlerden olursunuz.
Lütfen sosyal medyada dolaşan haşeratların sizi iğfal etmelerine ve yaralarınızı kurdeşene çevirmelerine müsaade etmeyiniz Ülkücü dostlar.
Hiç kimse kendisine sakın “Ben daha Ülkücüyüm” ve “Ben daha Bozkurdum” demesin.
Bakınız, Yunus Emre vaktiyle ne demiş Ülkücü kardeşine karşı kendisinin daha büyük Ülkücü olduğunu söyleyenler hakkında:

“Bir sinek bir kartalı kaldırdı urdu yere
Yalan değil gerçektir ben de gördüm tozunu.”

Pir Sultan Abdal ise bunlar hakkında şöyle demiştir:

“Cahilden ırak ol kâmile yakın,
Sözünden hisse al gücenme sakın,
Hasmın karıncaysa merdane takın,
Ummadık taş başa düşer mi düşer”

İsterseniz iki fıkra ile sizlere veda edeyim.
Birinci fıkramız, özellikle Sosyal Medya’da “Kurtluk” adı altında büsbütün Kurt Köpekliği yapanlarla, çıplak gerçekler karşısında başını kuma gömen Devekuşları ve yanlış da olsa savunduğu fikirler üzerinde katır inadıyla direnenler içindir:

Ormanlar kralı aslan, bir gün yönetmiş olduğu ormandaki hayvanları yakından tanımaya karar vermiş.
Ormanın ortasında bulunan ve taht olarak kullandığı bir kayanın üstüne oturduktan sonra, hayvanların belli bir düzen içinde gelip önünden geçmelerini ferman buyurmuş.
Ferman üzerine hayvanlar birbir gelip kendilerini krallarına takdim etmeye başlamışlar.
Sıra katıra gelmiş.
Aslan sormuş katıra:
-“Senin adın ne lan?”
-“Benim adım katır, kral hazretleri” demiş katır.
Aslan;
-“Katır ne demek lan?”
-“Kralım benim anam at, babam eşektir. Onun için bana katır diyorlar” demiş katır.
Aslan şöyle bir düşünmüş; erkek eşekle dişi atı, yani kısrağı yan yana getirmiş, kendi kendisine “olabilir” dedikten sonra “Geç!” demiş katıra.
Sıra Kurt Köpeği’ne gelmiş.
Aynı soruları ona da sormuş Aslan.
Kurt Köpeği’nin “Babam kurt, annem köpek olduğu için bana Kurt Köpeği” derler şeklindeki cevabı üzerine, dişi köpekle erkek kurdu yan yana getiren aslan “olabilir” deyip ona da “Geç ” demiş.
Sıra Devekuşu’na gelmiş.
Devekuşu;
-“Ben devekuşu” deyince Aslan’ın beynindeki bütün devreler altüst olmuş! Devekuşu’nun da Katır ve Kurtköpeği gibi bir açıklama yapacağını düşünen ve dişi kuşla erkek devenin cinsel birlikteliğine hiç ihtimal vermeyen Aslan, Devekuşunun kendisiyle dalga geçtiğini düşünerek;
-“Hastir lan!” demiş

İkinci f ıkramız ise “Ben herkesten daha Ülkücüyüm” ve “Benden daha büyük Türk Milliyetçisi yoktur” diyenler içindir:

Babasının yerine ormana kral olan şımarık aslan yolun kenarına oturmuş gelen gidene “Söyle lan ben kimim” deyip duruyormuş.
Şımarık aslanın bu halini gören bütün hayvanlar “Sen şusun, ben busun, sen şöylesin, sen böylesin” diyerek kendisini yağlayıp duruyorlarmış.
Bir süre sonra fil gelmiş aslanın bulunduğu noktaya.
Aslan ona da kükreyip sataşmış “söyle lan ben kimim” diye.
Fil önce duymazdan gelmiş.
Aslan ikinci kere ve daha sert şekilde sormuş aynı soruyu.
Fil “la havle” çekip yine duymazdan gelmiş aslanı.
Aslan üçüncü kere ve bu sefer;
-“Söylesene lan ben kimim? Yoksa korkudan dilini mi yuttun?” diye kükremiş.
Canı oldukça sıkılan fil, bu şımarık krala iyi bir ders vermeyi düşünmüş hortumunu uzatmış aslanı kaptığı gibi havalandırmış, havada birkaç kez çevirdikten sonra olanca gücü ile aslanı yere çalmış!
Aslan iki seksen bir doksan yapışmış yere.
Fil daha sonra hortumunu uzatıp yandaki dereden su almış ve yerde fukara sümüğü gibi yatan aslana “foşşş” diye püskürtmüş.
Soğuk suyun etkisiyle kendine gelen aslan hafifçe silkelendikten sonra ıslak çipil gözleriyle file doğru bakarak demiş ki;
-“Benim kim olduğumu bilmiyorsan açıkça ‘bilmiyorum’ de oğlum. Neden kızıyorsun ki…”

Vefatının 17. sene-i devriyesinde, Merhum Başbuğ Alparslan Türkeş’e Allah’tan rahmetler diliyorum. Kabri nur dolsun, mekânı cennet olsun.


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir