GİRNE’Yİ BESTELEYELİM Mİ?

GİRNE’Yİ BESTELEYELİM Mİ? - GetAttachment
GetAttachment

GİRNE’Yİ BESTELEYELİM Mİ?

HÜSEYİN MÜMTAZ

“Güneş artık yakıyor. Girne’de, üç ay önce kış uykusuna yatmış iç limanda uyanmaya başlayan bir canlılık var.

Portakal çiçeklerinin kokusu mu daha önce dağı taşı sardı, yoksa Girne’de iç limanda sahil boyunca restoranlar mı sandalyelerini daha önce çıkardı fark edemedik. Ama bir gece limana indiğimizde masalar kurulup, altlarına halılar serilivermişti bile. Hâttâ küçük fanuslarda mumcukları dahi tamamdı. Hâlbuki bütün bir kış boyu, hangi lokantanın açık olduğunu kapıya kadar gidip içeriye bakmadan anlayamazdınız, öyle ölgün… Sanki bütün liman, bize hâlâ yabancı gelen, o ölçüsüz, o marangoz elinden çıkmışçasına dikilip duruveren kalesine rağmen; o eşsiz siluet sadece bir dekordu.

Film çekilmiş, her şey bitmiş ve figüranlar dahi kalmamış….

Ama gelin, şimdi görün..

Biliyorsunuz iç liman neredeyse tamamen bir restoran ve gezinti yeri. Daha doğrusu bir cadde düşünün, iki tarafta oturanlar yiyor, içiyor ve caddede gezinenleri seyrediyorlar. Biraz sonra gezenlerle seyredenler yer değiştiriyor ve bu, böyle yazın sürdüğü dokuz ay boyunca devam ediyor, neredeyse sabaha kadar.

Yatları unuttuk.

Dünyanın dört bir yanına ait rengârenk bayraklarıyla onlar da sessiz ve sanki atmosferi bozmaktan korkarcasına sâkin, uyurlar. Kışı ve neredeyse bütün bir seneyi limanda geçiren yatlar vardır. İlkyazla beraber onlarda da bir canlılık görülür. Bazı yerleri boyanır, makineleri, halatları elden geçirilir. Ve bazen, arada bir (ama mutlaka gündüz) uzaktan uzağa bir türkü bile duyulur.

Yatları, caddeyi, restoranları, portakal çiçeklerinin kokusunu ve eğlenceye müheyyâ hafif dumanlı kafaları; çoğunlukla kalın sarı taştan yapılmış, eski tip, Akdeniz’e has bir mimarî tarzını aksettiren yüksek tavanlı, dar-derin pencereli, bazen iki bazen üç-dört katlı yapılar çevreler. Zaten şöyle bir düşünürseniz, bu limana bu tip binalardan başkası da yakışmaz.

Liman deyince, kaçınılmak olarak insan da gelecek akla. Uzaklardan, uzak denizlerden gelen yabancı, ama dost yabancı, ama meraklı yabancı, ama maceracı yabancı, ama bir şeylerden kaçan, geçmişini yahut kısa bir süre için bıraktığı yerini-yurdunu kısa bir süre unutmaya hazır, geçmişiyle ve geleceği ile ama hep kendisiyle hesaplaşmaya hazır, yürekli insanlar…

Bunun hemen yanında, dış görünüşü ve statüsü ne olursa olsun; fikren ve ruhen bir baltaya hiçbir zaman sap olamamış ve olamayacak insanların da sığınma yeridir limanlar. Bu gibiler kendilerinden kaçarlar, o kalabalıkta kendilerini saklarlar, zihnî sefalet ve perişanlıklarını saklarlar.

Limanlarda büyük aşklar başlar, küçük aşklar ise ekseriya ve gecenin ilerlemiş bir saatinde biter. Büyük âşıklar hiç ayrılmazlar, küçük âşıklar ise bir saat sonra birbirlerini görünce tanımazlar.

1974’ten hemen sonra, ne Girne bu kadar kalabalıktı, ne de Girne limanı… Hele güneş battıktan sonra etraf iyice sessizleşir; büyük âşıklar el ele tutuşup gözleriyle, küçük âşıklar da onları ürkütmekten çekinerek fısıltıyla konuşurlardı.

Ne böyle cıyak cıyak bağıran ışıklar vardı, ne de lahmacun ve döner kebabı kokuları… ne de kulak tırmalayan arabesk, hicran ama hep hicran dolu bir hayli acayip cayırtı…

Limanı Türkleştirmek, 5 Yıldızlı Fransız konyağı ile lahmacun yemek midir, yoksa topuklarına basılmış ayakkabılar giyerek şalvar poturla dolaşıp (bazen de ucu bele kadar sıyrılmış eteklerle) bir elde tespih şakırdatarak geğirip; paketinin rengi biraz cart diye Dunhill içmek midir?

Limanı Türkleştirmek ille de görgüsüzlük müdür?

Eğer öyle ise elhâk; liman ve de Girne Türk’leşmiştir. Sadece gustosuyla değil ama atmosferiyle de bir spesialitesi olan restoran artık yoktur. Bir ‘Harbour Club’ bitmiştir. Mehtaba bakarak, gözlerle konuşulan yemekler on sene öncesinde kalmıştır. Portakal çiçeklerinin kokuları da artık ötelerdedir.

Yemekler bitmiştir ama eski sevgiler ve eski sevgililer vardır.

Girne’nin bu tür ‘Türkleştirilmesinde’, ‘74’ten sonra Girne’ye yerleşen Limasol’lusundan, Trabzonlusuna kadar her Türk aynı derecede sorumludur. (ama Limasollu biraz daha suçludur). Beğenilmeyen her şey 72 türlü Türk grubunun zevkini yahut zevksizliğini aksettirmektedir.

Öyledir de zevk sahibi Türk yok mudur?

Onlar, sadece tenkit etmeyi zevk sayarlar. Yahut kapanıp kendi dünyalarına, zevklerini kendi kafalarında yaşarlar.

Girne şimdi ancak eski âşıklar el ele tutuşup, portakal çiçeklerinin kokusunu duyabildikleri ölçüde, Girne’dir.

Ve Girne’de büyük âşklar ille de portakal çiçekli zamanlarda yaşanmıştır.

Kısaca Girne, liman ve çiçekler, hepsi bir nihâvend bestedir”.

Yukarıdaki, Ağustos 1988 tarihli ŞEHİR Dergisi’nde yayınlanan bir yazımızdır.

Demek ki aşağı yukarı 30 yıl olmuş Girne’ye beste yapalı..

Girne’nin “Türkleştirilmesi”nde kimleri hatalı bulduğum bölüme ayrıca dikkat isterim.

Elbette özeleştiri de vardır.

Peki; 30 yıllık bu şarkıyı neden tekrar seslendirmeye/bestelemeye niyet ettik?

Duyduk ki “Girne’li olduğunu iddia edip de Girne’yi kırk yıl sülük gibi emenler şimdi de ‘İki toplumlu Limasol İnsiyatifi’ kurmaya” hazırlanmaktaymışlar..

Sevsinler sizin insiyatifinizi..

Meraklısı, “ara bölge”, “iki toplumlu” ve “etkinlik” lâflarına nasıl yaklaştığımı iyi bilir..

Be gumbarolar!

Madem bu kadar meraklıydınız Limasol’unuza, gidip oradaki “kâşâne”lerinizde otursanıza!

Eminin her biriniz Girne’de halen “sığınmak” zorunda kaldığınız virane kulübelerinizden on kat daha geniş, ferah, ahkâmlı Osmanlı konaklarında sefa sürüyordunuz Limasol’unuzda..

Senede bir toplanıp zaten Limasol’u anıyordunuz, çok güzel..

Nereden çıktı “iki toplumlu”? Yetmediniz mi, yetemediniz mi kendinize?

Çok meraklıydınız, rüyalarınızdaydı da neden mesela sembolik bir Limasol Belediye Başkanı seçmiyorsunuz Rumların kuzeydeki yerleri için yaptığı gibi?

Neden Limasol’daki Rumlar “iki toplumlu Girne insiyatifi” kurmuyorlar da hep siz tuz alıp koşuyorsunuz?

Maydanoz oluyorsunuz?

Anlaşılan o ki 30 yıl sonra bestemizi tekrar gözden geçireceğiz, nihavend fazla gelmiş..

Yeni makam sanki 9/8’lik roman havası formunda olacakmış gibi geliyor..

Yakışmaz mı? 2 Nisan 2014

57’İNCİ ALAY HER YERDE

HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ

 

 


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir