EN BÜYÜK EŞKIYA

Flash Haber

EN BÜYÜK EŞKIYA

Posted on August 3, 2013

EN BÜYÜK EŞKIYA 
Bu öyküyü, uzun seneler önce, sanırım Evren paşamız darbesini yapıp sifonu çekmeden önce, köşesinde Hasan Pulur anlatmıştı. (Bu arada, sifonun çekilip çekilmediği tartışmaya açıktır!)

GERÇEK EŞKİYANIN KİM OLDUĞUNU ŞİMDİLERDE HERKES BİLİYOR. HEM ARİFE TARİF GEREKMEDİĞİNDEN
HEM DE SAYFAMIZIN SELAMETİ BAKIMINDAN ADINI FAŞETMEKTE YARAR GÖRMÜYORUM. TS

Sadece bir tane oğlu bulunan, çiftlik sahibi, varlıklı bir adamcağız iyice  yaşlanıp yatağa düşer ve hasta yatağında ölümü beklemeye başlar. Ölümünden bir  süre önce, oğlunu yanına çağırıp vasiyetini söyler:

– Oğulcuğum. Yatağın yanında, içi altın dolu iki tane kese var. Bunlardan biri senindir. Al, güzel güzel harca, helaldir. Diğerini ise, ne yapıp edeceksin, memleketin en büyük eşkiyasını bulacaksın ve ona hediye edeceksin. Sebebini sorma, vasiyetim böyledir !

Yaşlı adam bunları söyledikten bir kaç gün sonra ruhunu teslim eder. Oğlu, cenaze töreni ve yaş tutma günlerinin ardından, artık babacığımın vasiyetini yerine getirmeliyim deyip, her iki keseyi yanına alır ve memleketin en büyük eşkiyasını bulmak için ülkeyi dolaşmaya başlar.

Fakat, nereye gitse, hangi eşkiyayı sorsa, ondan daha da namlısı, kanlısı, belalısı olduğunu öğrenir ve böylece aylarca dolaşır.

Nafile ! Kime sorsa, verilen cevaplar benzer şekildedir:
– Evet, bizim eşkıya yirmi kişiyi öldürmüş, yüzden fazla kızı dağa kaldırmıştır; ama duyduk ki falanca yerdeki eşkiyanın öldürdüğü adamların sayısı saymakla bitmezmiş.

Böyle böyle, zavallı çocuk bir seneye yakın dolaşmış. Nihayet sora sora, ülkenin yol vermez dağlarla çevrili bir köşesinde öyle bir eşkiyanın adını işitmiş ki, Allah böylelerinin şerrinden herkesi emin eylesin. Anlatılanlara göre, bıyıklarında adam aşıp sallandırır, heybetli, gözünü budaktan sakınmaz, padişahı bile tanımaz öyle bir yiğitmiş ki, köylüler korkularından ismini bile fısıldayarak söylerlermiş. Hükmettiği dağların yamaçları onun öldürdüğü 
insanların cesetleriyle doluymuş. Nice genç kız, koca nimeti göremeden onun adamları tarafından tenhalara çekilmiş.

Yedi dağın eşkiyası diye bilinen bu haydutun öykülerini dinledikçe, bizim çocuk nihayet “artık bundan daha canavarı olamaz” deyip, eşkiyanın yaşadığı en büyük dağa doğru yola çıkmış. Hava deseniz, kışın ortası, soğuk adeta insanın ciğerlerine işlemekte. Dağa varıp da bata çıka yolu hemen hemen yarıladığında, eşkiyanın adamları karşısına çıkıp çocuğu esir almışlar. Tek başına bu dağda ne 
gezersin bre ahmak, deyip soruşturmuşlar. Çocukcağız, ağanıza bir hediye  getirdim, silahsızım, zaten size güç yetiremem diye yeminler etmiş; onun silahsız olduğunu anlayıp yedi dağın eşkiyasının karşısına çıkarmışlar.

Eşkıya hakikaten dedikleri kadar varmış. Bizim çocuk, eşkiyanın ağaç dalları kalınlığında bıyıklarını, kurşunla dolu fişeklerini, iri cüssesini görünce yaprak gibi titremeye başlamış. O titrerken eşkıya gürlemiş:

– Be hey tıfıl, kimden cesaret aldın da benim dağımda destursuz gezersin ! Kurda kuşa yem olmadan önce anlat bakalım burda ne aradığını.

Delikanlı, cesaretini toplayıp, babasının öyküsünü ve vasiyetini anlatmış, sözü bitince, koynundan kesenin birini çıkarıp yedi dağın eşkiyasına uzatmış:

– Ağam, babamın bana emaneti altın kesesi işte budur. Sizin hakkınızdır. Bunu size vermezsem babam mezarında rahat yatmaz, lütfen kabul edin.

O namlı eşkiyanın yüzünde babacan bir ifade belirmiş:
– Sevdim seni be genç adam. Safsın, temizsin, belli ki daha dünyadan haberin yoktur. Evet benim namım bu dağları sarmıştır, lakin memlekette benden büyük bir eşkıya daha bulunur. Biz eşkıya da olsak, hak etmediğimiz mala el sürmeyiz.
– Etmeyin ağam, sizi bulmak için bir senedir dolaşmaktayım.
Ağa, elini kaldırıp konuşmuş. 
– Sen şimdi geldiğin yoldan dön, kasabayı geç, şehre var. Gidip kadı efendiyi bul. Memleketin en büyük eşkiyası odur. Selamımı söyle, bu keseyi ona ver. Eminim alır!

Sonra adamlarına işaret etmiş. 
– Bu yiğidi, başına bir iş gelmeden düze indirin, şehir yolunda bırakın.

Böylece bizim genç adam şehre varmış. Sorunca hemen kadı efendinin yerini göstermişler, konağına varmış, güzelce selamlayıp, başından geçenlerin hepsini anlatmış.

– İşte böyle kadı efendi. Bu keseyi hak eden sizmişsiniz, ben de eğer kabul ederseniz size takdime geldim.
Kadı efendi zemberekten boşalır gibi yerinden fırlamış:
– Vay ahlaksız, müfteri eşkıya! Hakkımızda neler demiş. Be hey Allah’tan korkmaz kul, sen ne yüzle bana haram para teklif edersin ! Şimdi yatırayım mı seni kırbaç altına?

Genç çocuk ağlamaya başlamış:
– Efendim ben de anlatılanlara uydum. Aylardır evimden uzağım, artık gezmekten usandım, yoruldum. Hani şöyle kitaba bir baksanız da bu işin bir hal yolunu bulsanız.

Kadı efendi, kara kaplıyı açıp sakalını sıvazlamış:
– imdiii, bir din ve devlet temsilcisinin böyle açıktan para kabul etmesi hem kanun-u ali’ye, hem şeriate, hem de Allah rızasına münasip olmayıp, alan da veren de bu alemde ve mahşerde suçlu durumuna düşer. Lakiiin, eğer aramızda bir ticari akit tanzim eder ve dahi sen bana bu bir kese altını bir alışveriş neticesinde takdim eyler isen, ben dahi bunu senden bir hizmet karşılığı alır isem, şer’an caiz olup başkaca bir işlem yapılması gerekmez. Yani, kısacası, ben bu altınlar karşılığı sana bir şey satacağım. 
– Ne satacaksınız efendim ? 
Kadı efendi, elini uzatıp pencerenin dişini göstermiş.
– Bak bu dışardaki bahçe ve civarındaki cümle arazi bana aittir. Şimdi, ne görüyorsun bu arazinin üzerinde ?

– Kar, her yeri bembeyaz kar kaplamış.
– Pek güzeeel, işte ben bu arazideki karları sana satacağım, sen de bir kese altın karşılığı aldığını beyan eder bir belge imzalayacaksın, böylece alışveriş tamam olacak.

Altınlardan bir an önce kurtulmak isteyen genç çocuk, efendim aklınızla yaşayın deyip teklifi kabul etmiş, derhal bir mukavele düzenlemişler, imzalar atılmış. 
Altın kesesini kadı efendiye teslim eden çocuk, huzur içinde ordan ayrılmış. 
Memlekete gitmeden önce bir handa geceleyip hem karnını doyurmayı hem de biraz dinlenmeyi münasip görmüş.

Handa horul horul uyurken, sabaha karşı kadının emrindeki zabtiyeler kapıyı yumruklamışlar.
– Kalk hele, kadı efendi seni görmek ister, davası varmış !

Genç çocuk, ne davası ola ki dediyse de yaka paça götürüp kadının huzuruna çıkarmışlar. Bir de bakmış ki, kadı efendi hiddet içinde. Sinirinden sakalı titremekte, gözleri kıpkırmızı, insanı delecek gibi bakmakta. Daha, selamın aleyküm diyemeden kadı efendi bağırmış:

– Be hey utanmaz, arlanmaz, eşkiya kılıklı işgalci. Bre biz seninle dün akşam arazimdeki karları satın aldığına dair mukavele imzalamadık mı ?
– İmzaladık kadı efendi, ben de karşılığını size takdim ettim.
– Sus ! Bak bakayım dışarıya, ne var arazimin üzerinde?
– Ne olacak, kar var … tıpkı dünkü gibi.
– Mel’un hala konuşuyor ! Dün sen bu karları benden satın almadın mı ? O halde senin karların ne hakla benim arazimi işgal ederler ?! Şimdi bu işgal kanun dairesine ve de hak rızasına uygun mudur? Derhal kaldır o karları benim arazimden, yoksa, vallahi acımam, seni işgalcilikten hapse attırırım!
– Aman efendim, dönümler dolusu karı ben nasıl kaldırayım ? Gücüm yetmez, karda kışta ölür kalırım.
– Onu, arazimi işgal etmeden önce düşünseydin! Vallahi yapacağım gereğini.

Çocukcağız yine yalvarmış.
– Efendim, ocağınıza düştüm, yök müdür bu işin de kitaba uygun bir hal yolu ? 
Kadı, kara kaplıyı tekrar açmış, bir müddet mırıldarak okuduktan sonra:
– Vardır! imdiiii arazi sahibi ve davacı olan ben ile, davalı sıfatı ile sen
arasında, arazimi işgal bedeli karşılığında, benim de rızam ile bir kese altın karşılığı işbu karları burda tutmaya iznim olduğunu belirtir bir mukavele imzalarsak, bu husus şeriate ve nizama uygun bir şekilde halle kavuşur. Yanii, sen bana öbür kese altını da işgaliye bedeli olarak vereceksin.

Bizim genç çocuk öbür kese altını da vermiş, gereken evrakları imzalamış, konaktan çıkıp temiz havaya kavuştuğunda, dağlara bakıp konuşmuş:

– Hey gidi yedi dağın efesi ! Sen haklıymışsın. Daha büyük eşkiyalar da varmış. Senin açık açık yaptığın eşkiyalık, bunların kanunla yaptığı eşkiyalığın yanında nedir ki ?..

This entry was posted in FİKİR UÇUŞMALARI by timur. Bookmark thepermalink.
Okumaya devam et  SEVGİLİLER GÜNÜ, “THE MARMARA” VE KILLI DEYYUS (CLADIUS)

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir