Yine türban üzerinden siyaset mi?…

NECDET BULUZ - necdet buluz

NECDET BULUZ

 

Gezi olayları sırasında Kabataş’ta başörtülü bir kadının “Sayıları 100’ü bulan üstleri çıplak, başları bandanalı, elleri eldivenli erkekler bana saldırdı,cinsel taciz yaptı,üzerime işediler,çocuğumu tekmelediler” iddiaları Başbakan Erdoğan için adeta seçim malzemesi haline geldi. Başbakan, son konuşmalarını yine bu olaya dayandırıyor “Sizin insanlığınız öldü mü be? Sizin vicdanınız bu kadar mı karardı? Çocuklarınızın, eşinizin, yüzüne nasıl bakabiliyorsunuz be? Sizin çocuklarınızın başına gelseydi böyle mi davranırdınız? Diye soruyor.

Önce görüşümüzü yansıtalım:

Böyle bir olay olduysa ve varsa biz kesinlikle böyle bir olayın karşısındayız. Olayı da lanetliyoruz. Hiç kimsenin giyimine, kuşamına karışılmasını da istemiyoruz. Başını kapatana da saygılıyız, başını açana da. Başbakan’ın ifadesi ile “Linç girişim”inde bulunanlar varsa çıkarsınlar ortaya, hesap sorsunlar. Bunun hiç kimse karşısında değildir.

                                                     TÜRBAN SİYASET MALZEMESİ Mİ?

                                                         Ancak, bu konunun bir siyasi malzeme olarak kullanılması ve başörtüsü üzerinden siyaset yapılmasını da doğru bulmuyoruz. Çünkü Başbakan bugüne kadar başörtüsünü bir siyaset malzemesi olarak kullanmış, oyunu da artırmıştır. Başörtüsüne getirilen özgürlüklerden sonra artık malzeme tükendiği için, iktidar partisinin bir duraklama, hatta gerileme dönemine girdiğini de gözlemledik.

Kabataş Olayı’nın bir yalan olduğu, Başbakan’ın da bun yalana sarılarak başörtüsünü diline doladığı iddia ediliyor.  Yayınlanan kamera görüntüleri de bunu doğruluyor. Ancak, Başbakan ve kadrosu bunu yalanlıyor. Hatta, olayın söylendiği günlerde Başbakan “ Elimizde bunun görüntüleri var, yayınlayacağız ve millet bunu görecek” diyordu.

                                                       Aradan 6-7 ay geçmiş, bu görüntüleri açıklayacağını söyleyen Başbakan hala neyi bekliyor? Varsa böyle bir olay, varsa bu olaya karışan suçlular hemen ortaya çıkarılmalıdır. Kamuoyunun da, bizim de beklentimiz de budur. Ne bekleniyor, niye suçlular bulunamıyor? Her şey Başbakan’ın elinde ve emrinde değil mi? Ortaya çıkarılamıyor, çıkarmıyor çünkü bunun büyük bir yalan olduğunu kendisi de biliyor.

TOPLUM İKİYE BÖLÜNDÜ

Bir Başbakan, kışkırtıcı olmamalıdır. Toplumu iki zıt kutuba ayırmamalıdır. Düşmanlık tohumları ekmekten kaçınmalıdır. Kinden, nefrette, şiddetten uzak durmalıdır. Konuşmalarının tam da toplumu birbirine düşürecek cinsten olduğunu, yine başörtüsüne sarıldığını, düşen oylarını başörtüsü siyaseti ile yükseltmeyi hedeflediği görülüyor. İşte o sözleri:

“Vicdan, vicdan, vicdan… Bunu şuradan açık açık ifade edeceğim. Eğer o kadın başörtülü olmasaydı, bu linç olur muydu? Başörtüsü düşmanlığını sürdürüyorlar. Bunu yapanların ilkesi yok. Sınırları yok. Bunlar için helal yok, haram yok. “

                                                          Başbakan’a yandaş medya ve kurmaylarından verilen bilgilerde “Türban konusu gündeme gelir, bu konuda kamuoyu etkilenebilirse oyunuz % 65’lere fırlar” sözlerinin yer aldığı da ifade ediliyor. Hatta bazıları bu görüşleri Twitter üzerinden de paylaşıyor. Türban üzerinden siyaset yapılması gerektiğini ısrarla söylüyorlar. Yorum sizlerin.

AKP OYLARI DÜŞÜNCE

Görebildiğimiz kadarı ile AKP oyları önemli ölçüde düştü. Son yapılan anketlerin ortalaması elimizde, buna göre AKP oyları % 43’lerde görünüyor. Başbakan ve AKP kurmayları bunu biliyor. O nedenle de oylardaki düşünün yükselmesi için yeniden başörtüsü siyasetini kendileri için hedef seçmişe benziyorlar. Ortadaki görüntüler de bunu gösteriyor.

                                                       Erdoğan, geçenlerde yaptığı açıklamada da “ Eğer oyumuz % 48,8’in üzerine çıkarsa bunu başarı sayacağız” demedi mi? İktidar partisinin oylarında çok önemli bir erimenin olduğunu herkes gibi Başbakan da kurmayları da görüyor.

                                                       Demek ki, şimdi eskiden olduğu gibi yine türban edebiyatı yapılacak, yapılıyor da zaten. Biz, din sömürüsüne de, din üzerinden siyaset yapılmasına da karşıyız.

                                                   Bir önemli konu da şu:

                                                      Bu gündem değiştirmelerle, bu kısır çekişmelerle 17 Aralık’ta ortaya çıkarılan “Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu”nun da üzeri örtülmek isteniliyor. İktidar-Cemaat çatışması da işin tuzu-biberi olmayı sürdürecek gibi görünüyor. İşte, bütün bu gelişmeleri alt alta koyduğumuzda 30 Mart seçimlerinin önemi bir kez daha ortaya çıkmıyor mu?

e.mail: [email protected]

             [email protected]

 

 

 

 

 


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir