Erdoğan’ın korkusu, Yüce Divan…

ERDOĞAN’IN KORKUSU, - erdogan

ERDOĞAN’IN KORKUSU,

YÜCE DİVAN…

 

NECDET BULUZ

 

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Başbakan Erdoğan ile ilgili iddialar ve yaptığı uygulamalar konusunda zaman zaman şu ifadeleri kullanıyor:

“Yüce Divan’da hesap vereceksin. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, seni Yüce Divan’a sevk edip, hesap sormayan namert olsun. Bundan hiçbir zaman kaçamazsın. Dünya’nın neresine kaçarsan kaç, elimiz yakanda olacak. Seni tutup getireceğiz ve Yüce Divan’a hesap vermek üzere teslim edeceğiz.”

“ANAYASAL SUÇ İŞLENİYOR”

                                                       Bahçeli, daha çok bu sözleri AKP-PKK yakınlaşması, Türk ve Türklüğü yok etme çalışmaları için söylüyor. Ancak, 17 Aralık’ta başlayan “Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu” ile Başbakan üzerindeki yük daha da artmış görünüyor. Çünkü yolsuzlukların üzerini örtmek amacı ile başlatılan çalışmaların tamamen Anayasa’ya aykırı olduğu, Başbakan’ın da resmen “suç işlediği” sadece MHP Genel Başkanı tarafından değil, çeşitli kesimlerce dile getirilmeye başlandı.

Geçenlerde CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da, yaptığı açıklamada Başbakan’ın Anayasal suç işlediğini, bunun sonunda da Yüce Divan’da yargılanması gerektiğinin altını çizmişti. Aynı şekilde Türkiye Barolar Birliği başta olmak üzere, bazı hukukçuların görüşlerinin de aynı paralelde olduğunu belirtelim.

                                                      Çeşitli çevrelerin ortak görüşlerine de bir göz atalım:

“Başbakan Erdoğan demokrasiden korkuyor. Bu korku her geçen gün daha da derinleşiyor. Demokrasi korkusu git gide derinleştiği içindir ki, HSYK düzenlemesi yeniden Meclis gündemine getiriliyor. Yargıyı tümüyle yürütmenin emrine almak için, yargı bağımsızlığını tamamen yok etmek için bu demokrasi karşıtı hamleyi yapmaya çalışıyor. Erdoğan, demokrasiden korkuyor. Demokraside kendisinden hesap sorulacağını da biliyor. Bu da Yüce Divan’da yargılanma anlamına gelir. “

                                                    AB’DEN DE ŞİKÂYET VAR

                                                        Daha fazla demokrasi ve özgürlük için yapılan her hareketin,her tepkinin ve gösterinin polis gücü ile şiddetle bastırılmak istenmesi,medyanın susturulmaya çalışılması, emniyet ve yargıdaki siyasi müdahaleler içeride olduğu kadar dışarıda da tepkilere neden oluyor. Özellikle AB yetkilileri “Başbakan, Brüksel’de bize verdiği sözleri yerine getirmedi” diyor. Bu konuda AB tarafından hazırlanan bir raporun Türkiye için hiç de iç açıcı olmayacağını da burada vurgulayalım.

Dikkat edilecek olursa, Başbakan kimseyi dinlemek istemiyor. AB’nin baskılarına karşı bile direnmek istiyor. Ama nereye kadar? Birçok alanda AB frenlemese, Türkiye’de çok daha “vahim” denilecek olaylar meydana gelebilir. Demokrasi daha çok darbe yiyebilir. Cumhurbaşkanı’nın bile yetersiz kaldığı birçok konuda muhalefet ve bazı sivil toplum kuruluşlarının sesi de yetersiz kalıyor. Kamuoyu ise üzerindeki baskı ile sindiriliyor.

                                                 Şimdi denilebilir ki “Çare nedir?”

                                                    Çare, sandıktır. Çare, herkesin sandığa gitmesi, Milli iradesini sandığa yansıtması ve çıkacak sonuca saygı göstermesidir. Demokrasilerin olmazsa olmazı seçim en doğru, en demokratik çaredir. Biz, bu nedenle uzun zamandır sandığı işaret ediyoruz. En doğru yolun da bu olduğunu görmekteyiz. Siyasi ve ekonomik ortamın bu denli bozulduğu bir dönemde, bunun tek tamir yerinin seçim olacağı, beğenilmeyen bir yönetimin de bu yolla devrilmesinin en uygun yol olduğunu yineleyelim.

                                                TEK ÇÖZÜM YERİ SANDIKTIR

                                                   Bu nedenle MHP Genel Başkanın Devlet Bahçeli’nin de taraftarlarına, millete çağrıda “Sokağa değil, sandığa gidin” çağrısını sonuna kadar destekliyoruz. Çareleri başka yollarda, yerlerde aramamak gerekiyor. MHP’deki bu duruşun, bu partinin oylarında ciddi yükselmelere neden olduğunu da görmekteyiz. Çünkü toplum artık şiddetten, kavgadan, vurmadan kırmadan yana değildir ve buna da prim vermemektedir.

Yeniden anımsatalım:

2011 seçimlerine sandığa gitmeyenlerin sayısı 8 milyonunun üstündedir. 1,5 milyon oy da geçersiz sayılmıştır. Ortaya 10 milyon çöpe giden oy vardır. Bu oy, seçimin kaderini değiştirir. Kaldı ki, sandığa gitmeyenlerin AKP muhaliflerin olduğu da biliniyor. İktidar partisi AKP’nin hastaları, yürüyemeyecek olanları bile sedyelerle taşıyarak oy kullandırdıklarını unutmamak gerekiyor.  Şimdi oturup düşünmek gerekmiyor mu? Hem muhalif olacaksınız, şikâyet edeceksiniz, hem de sandığa gitmeyeceksiniz.

                                                  Bir de mutlaka hem sandığa, hem de kullandığın oya mutlaka sahip çıkmasını bileceksin.

e.mail: [email protected]

 

   


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir