DÜNYA DÖNÜYOR

9.2.2014 - world dunya harita politika

Dünya; ABD’nin askeri gücünü yedekte tutarak etkili ekonomik ve siyasi gücü ile demokrasi, yetki devri,yeniden yapılandırmalar gibi insan odaklı yöntemleriyle sınırsız bir dünya ya da evrensel tek bir pazar oluşturma hedefiyle,
Dünyanın bölgesel pazarlarla çeşitlenmesinden yana özgür ulusların, Friedrich Nietzsche’nin, “Sen yeni bir kudret ve yeni bir hak mısın? Kendi kendine dönen bir çark mısın? Yıldızları da zorlayabilir misin senin etrafında dönsünler diye?” ifadesi doğrultusunda verdikleri eşitlik mücadelesiyle dönüyor.

*
Bu sıralarda ABD ve gelişmiş ülkeler 2008’de başlayan ekonomik sıkıntılarında işsizlik ve yoksulluk artışı sorununa, güçlü merkez bankaları ve devlet müdahaleleri ile engel olmak dışında bir çözüm getirememiştir.
Üstelik merkez bankalarının mali sisteme para pompalamaları halinde küresel ekonominin çöküşünün hızlandığı, bir kısır döngünün oluştuğu tesbit edilmiştir.
Bu şartlarda dünyada bir sektörde ya da bir ülkede yaşanacak krizin kolayca komşu ülkelere,bölgeye ve dünyaya yayılma olasılığına daha fazla dayanılamayacağı görülmüş -şimdilerde,yeni bir küresel model işletilirken, dünya buna dönüyor…

*
Yeni küresel modeli ABD Başkanı B. Obama’nın “Asya’dan Afrika’ya,Amerika’dan Yakın Doğu’ya kadar demokrasiyi desteklemeye devam edeceğiz” ifadesi ile,
Rusya Devlet Başkanı V.Putin’in “Dünyada bir takım genel modellere göre yaşayamayan ülkeler ve bölgeler var. Orada toplum farklı ve nihayetinde geleneklerin de farklı olduğunu kabul etmeniz gerekir” ifadesinin ortalaması belirliyor.

*
Genel durgunluğun ortasında gerilim yaşayan ABD ve gelişmiş ülkeler; gelişmekte olan ülkelerin teknolojik olarak gelişmemiş üretim biçimine bağlı kalmaları ve yurtiçi aktivitelerinin eksikleri nedeniyle gelişmiş ülke kategorisine ulaşmalarının olanaksızlığından-yalnızca;
Küresel büyümenin en önemli motoru ve dünyanın ikinci ekonomisi olan orta gelir düzeyli Çin’in zor da olsa gelişmiş ülke olacağı kabulünden hareketle;

*
ABD’nin tek küresel sistemi ve genel ekonominin gündemi içinde benzer yaklaşımlarda değil, kendilerine en uygun seçeneğin yükümlülüklerini üstleneceği,
gelişmekte olan ülkelerin birbirleriyle rekabet yerine işbirliği geliştirmeleri, birbirlerinin çabalarını gölgelemek yerine birbirlerini tamamlayıcı politikalara yönelmeleri, ayrılıklarını müzakere ve barış görüşmeleriyle çözmeleri -nihayet, mütemadiyen iş yaratarak küresel büyümeye katkı vermeleri öngörüsü işletiliyor; bu yeni dünyadır,dünya bu modelde dönüyor…

*
İşte,en tehlikeli bölge Ortadoğu’da yer alan tümü stratejik derinlikten yoksun, saldırıya açık petrol ülkelerinin ekonomilerinin küresel ekonomiye entegrasyonu için bölgede barışın, istikrar,güven ve büyümenin oluşması isteniyor.
Merkezde İsrail-Filistin arasında barış, çevresinde Suriye iç savaşının önlenmesi, savaşı radikal boyuta taşıyan unsurların yok edilmesi, yeni Suriye’nin kurulması -sonra, İran’ın nükleer programının engellenmesi, Sünni-Şii ekseninde yumuşama ve sair konulara çalışılıyor.

*
Savaşı radikal boyuta taşıyan unsurların yok edilmesindeki muradın anlaşılmasına bir paragraf gerekiyor.
Radikal boyut; Çağdaş devletler rejimleri ve işleyişlerinde sınırsız uygarlık için oluşturdukları sistematiklerle vicdan ve düşünce özgürlüklerini amaçlayan özgür insanlar yetiştirmeyi planlarken,
ABD’nin Ortadoğu’da güvenlikli bir bölge oluşturmayı teminen Osmanlı’nın pan-islamist resmi ideolojisine verdiği destekle,Türkiye’de ve Arap Baharı ile sivil toplumdan kamusal ve özel yönetimlerde genişleyen, İslam’ın Birliği çatısında ortak vatan oluşturmak hareketini -sonuçta;
Milyonlarca insanın vatandaşlık yerine din, eşitlikler yerine din birliği, adalet yerine insan olmasını öngören, dinamik bir toplumsal yapının inşa edilmesine olanak tanımayan, taassubî sosyal yapılara sebep olan İslamcılık anlamına geliyor.

*
Şimdi Ortadoğu’da Suriye iç savaşının radikal boyuta taşıyan unsurların yok edilmesine çalışılırken,
Dışişleri Bakanı A.Davutoğlu, “Eğer milli egemenlik hakim kılınırsa,yeniden bir cihan devleti kurmamıza kimse engel olamaz “ifadesiyle -hâlâ, gelecek tasavvurunu Osmanlı’nın medeniyet havzası Balkanlar,Kafkasya,Orta Doğu,Kuzey Afrika,Batı Asya bölgesi çerçevesi ve tarihi organik bağlarının yüklediği sorumluluk bileşkesinde, “Ümmet Birliği” ütopyasında kurabiliyor!

*
Halbuki,dünya dönüyor.
Aralıklı olarak İsrail ve Filistin arasında 1967 sınırlarına harfiyen uymak yerine aralarında toprak değişimi yapabilmeleri, İsrail Devleti’nin Yahudi devleti olarak tanınması, yerleşim inşasının dondurulması gibi konularla barış görüşmeleri sürüyor.
Cenevre’de yapılan anlaşmalarla nükleer silahların yayılmasını önleme ile ilgili uluslararası anlaşmalara uyma eğilimi gösteren İran ile uluslararası güvenlik, terörizmle mücadelede normalleşme yoluna girilmiştir -ki;

*
Bakınız, Filistin Lideri Mahmud Abbas, İsrail ve Filistin arasında devam eden barış görüşmeleri ile ilgili New York Times gazetesine verdiği demeçte Batı Şeria ve Filistin’in diğer bölgelerinde İsrail’in işgal ettiği yerleşim bölgelerini aşamalı olarak boşaltılması gerektiğini ifade ediyor.
Daha önemlisi Filistin devletinin kurulmasının ardından Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te güvenliği ABD liderliğindeki bir NATO gücünün sağlamasını öneriyor, “Üçüncü bir taraf olarak NATO, İsraillileri sakinleştirip bizi koruma konusunda başarılı olabilir”derken,askerden arınmış Filistin devletine razı olduğunun mesajını veriyor.

*
Bunun gerçekleşmesi -elbette,İsrail’in kendi ordusunu ortadan kaldırması anlamına gelmiyor.
İsrail NATO birlikleri konusunda şüpheci olsa da yeni küresel modelde ne onun,ne de başkalarının ortalama öngörü dışında bir başka şeyi seçme şansı bulunmuyor.
Nitekim İsrail de, İran’ın nükleer gelişiminden duyduğu kaygıyla tek başına Ortadoğu’da yeni küresel modeli tehlikeye atacak ve İsrail-Filistin arasında barış planını tıkayacak bir hamlede bulunmaması için,AB uluslararası hukuka aykırı olduğu kararını verdiği Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimleriyle ilgilenen İsrailli bankalarla ortak işlem yapmamak kararıyla dengelenmekte ve gücünün ABD ve AB çıkarlarına asla yetmeyeceğini öğrenmektedir.

*
Ortadoğu’daki ülkelerin birbirleriyle rekabet yerine işbirliği geliştirmeleri, birbirlerinin çabalarını gölgelemek yerine birbirlerini tamamlayıcı politikalara yönelmeleri, ayrılıklarını müzakere ve barış görüşmeleriyle çözmeleri -nihayet, mütemadiyen iş yaratarak küresel büyümeye katkı vermeleri öngörüsü çok güçlüdür.
Nitekim İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif Münih Güvenlik Konferansı’nda Yahudilerin Naziler tarafından soykırıma uğratılmasını trajik, zalim ve bir daha tekrarlanmaması gereken bir olay olarak nitelendirirken, İran’ın İsrail’i inkâr eden politikasından vazgeçtiğini gösteriyor.
Filistinlilerin problemlerinin çözülmesi durumunda İsrail’i tanımayı düşünebileceklerini belirtmesi, yeni dünyaya umud oluyor.
Zarif, İran ve Batı arasında ilişkilerin düzeltilmesi için tarihi bir fırsat yakalandığını ve bu fırsatın kaçırılmaması gerektiğini de sözlerine ekliyor.

*
O sırada, BM Güvenlik Konseyi ülkelerinin öngörüleriyle ABD-Rusya’nın koordinatörlüğünde yürütülen Cenevre II Barış Konferansı’nda ikinci turdan itibaren müzakerelerde karar alma ya da girişimde bulunma gücünün arttırılmasını teminen ABD ve Rusya sözcüleriyle birlikte Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu’nun ana sponsörü Türkiye ve Suudi Arabistan ile Suriye’nin ana sponsörü İran’ın da müzakerelere katılmasını öngörülüyor.
Böylece Suriye topraklarında Orta Doğu’da pozisyonunu güçlendirmek amacıyla mücadele eden ülkelerin de müzakerelere katılmasıyla krizin çözümünde bölgeselleşmenin adımları atılıyor.
Ortadoğu’da yeni dengelerin oluşturulması için her siyasi gücün kendine avantaj sağlamaya çalıştığı şu süreçte, bölgeden etkin kazanımlar peşinde olan ve Rojava’da Suriye sorununu kendi bölgelerinde çözmenin önemli bir adımı olarak üç önemli bölgede özerk yönetimlerini ve meclislerini ilan eden Kürtlerde bir süre sonra görüşmelere katılmayı bekliyor.

*
Bir yandan da bölgesel tarafların gösterebileceği İslamcı ya da ulusal reflekslere karşı önlemler alınıyor.
BM Güvenlik Konseyi, müzakerelerle eş zamanlı hazırlanacak karar tasarılarını görüşmeye açık hale getiriliyor.
İşte,ilkinde İngiltere ve Almanya ;Suriye’de insani durumun kötüleşmesinden hareketle yardım konusunda bir karara tasarısı hazırlıyor -giderek,müzakerelerde elde edilen sonuçların ya da çözümsüzlüklerin BM Güvenlik Konseyi kararlarına açılacağı bir yöntem geliştiriliyor.

*
Dünya dönüyor.
” Lan Oğlum,bak git!”, Ahmet Davutoğlu -hâlâ, “Hiç kimseyle savaşmadan, hiç kimseyi düşman ilan etmeden, hiçbir sınıra saygısızlık yapmadan, tekrar Saraybosna’yı Şam’a Bingazi’yi Erzurum’a, Batum’a bağlayacağız. Bizim gücümüzün kaynağı bu. Size şimdi apayrı ülkeler gibi gelebilir ama, bundan 110 yıl önce Yemen ile Üsküp aynı ülkenin parçalarıydılar. Ya da Erzurum ile Bingazi.
Bunu dediğimizde, bize ‘yeni Osmanlıcı’ diyorlar. Bütün Avrupa’yı birleştirenler, yeni Romacı olmuyor, Ortadoğu coğrafyasını birleştirenler yeni Osmanlıcı oluyor. Osmanlı’yla, Selçuklu’yla, Artuklu’yla, Eyyubi’yle anılmak şereftir, ama bizim hiçbir zaman, tarihten hareketle hiçbir ülkenin toprağında gözümüz olmadı, olmayacak”
saplantısında duruyor!

*
Türkiye “Yurtta Barış,Dünyada Barış” dış politikasından sapmasının ağır faturasını ödemeye hazırlanıyor.

9.2.2014